Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

“Araş/Durra anlaşmazlığında çözüm uluslararası tahkimden geçiyor”

Yayınlanma

Basra Körfezi’nde yer alan ve 1967’de keşfedilen Araş/Durra Gaz Sahası, yıllardır İran ile Kuveyt arasında soruna neden oluyor. Suudi Arabistan ve Kuveyt’in, Mart 2022’de Durra Gaz Sahası’nı geliştirmek için anlaşma imzalaması sonrası sorun yeniden alevlendi. Anlaşmanın “yasa dışı” olduğunu savunan İran, bölgede sondaj çalışmalarına başlayacağını duyurdu. Her iki ülke de karşılıklı müzakere çağrılarında bulunmasına rağmen henüz oturup konuşabilmiş değil. Bu sorun, bölgede esen normalleşme rüzgarını olumsuz etkiliyor.

Körfez Arap ülkelerindeki sosyal ve siyasi değişimler üzerine çalışan Kuveyt Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü Muhammed el-Rumaihi, İran-Suudi normalleşme anlaşmasının kazanımlarını kalıcı hale getirmek ve Körfez’de kalıcı barış sağlamak için bu anlaşmazlığın çözüme kavuşturulması gerektiğini söylüyor. Rumaihi, Washington’daki Uluslararası Körfez Forumu için kaleme aldığı analizinde, çözüm için en iyi yolun uluslararası tahkime gitmek olduğu görüşünde:

***

Durra Anlaşmazlığı ve İran-KİK İlişkilerinin Önündeki Yol

Dr. Muhammed el-Rumaihi

Son İran-Suudi normalleşme anlaşmasının kazanımlarını kalıcı hale getirmek ve Körfez’de kalıcı barış sağlamak için diplomatlar bölgenin en çetin toprak anlaşmazlığına bir son vermeli.

Körfez bölgesindeki sınır anlaşmazlıkları yeni değil, yerel koşullara ve daha geniş jeopolitik bağlama ilişkili inişli çıkışlı bir seyir izliyor. Ancak Körfez ülkeleri arasında 2021’de başlayan yakınlaşma dalgası, sınır anlaşmazlıklarının dinamiklerinde temel bir değişikliğe işaret ediyor; bunu söylemek için henüz çok erken olsa da diplomasiye yönelik eğilimin, sorunları çatışma yerine tartışma yoluyla çözme modeline yol açacağı umuluyor.

Son iki yıldır KİK ülkeleri İran ile uzun süredir devam eden gerginliklerini azaltıyor. Sadece son birkaç ay içinde uzlaşma çabaları yoğunlaştı ve Riyad ile Tahran arasında varılan anlaşmayla iki Körfez gücü 1979’dan bu yana nispeten ilk kez barış içinde yaşar hale geldi ki bu gelişmede muhtemelen iki ülke arasında silahlı bir çatışmanın herkes için felaket olacağının fark edilmesinin de payı var.

Bu Topraklar Benim

Hem deniz hem de kara sınırlarının belirlenmesini içeren sınır anlaşmazlıkları İran ve KİK devletleri arasındaki en önemli anlaşmazlık konularından biri olmaya devam ediyor. Şimdiye kadar KİK devletleri arasındaki anlaşmazlıkların çoğu barışçıl yollarla çözüldü, çözülemeyenler ise -genellikle İran ile- geçici olarak bir kenara bırakıldı. KİK devletleri ortak bir güvenlik düzeni bulma ve aralarındaki farklılıkları en aza indirme ihtiyacının farkında, zira birinin kara ve deniz sınırlarının egemenliği diğerleri için emsal teşkil ediyor. Açık ve gizli farklılıklarına rağmen, ulusal egemenliğe saygı tüm KİK devletleri için önemli bir kavram.

Deniz sınırlarının belirlenmesi sorunu kara sınırlarından daha yaygın ve genellikle deniz sınırları kaynak açısından zengin alanların üzerinde yer aldığında bir sorun haline geliyor. Bu genellikle petrol ve gaz sahalarına işaret eder ancak balıkçılık ve hatta turistik alanlar gibi diğer kaynakları da içerebilir. Stratejik önem, komşu ülkeler arasındaki deniz anlaşmazlıklarında da önemli bir rol oynuyor; bu durum Çin, Japonya, Vietnam ve Filipinler arasındaki Doğu ve Güney Çin Denizlerinde de görülebilir.

Körfez bölgesinde çözümsüz kalan en önemli sınır anlaşmazlığı Kuveyt, Suudi Arabistan ve İran arasında yer alan Durra gaz sahasının mülkiyetine ilişkin. Tartışma çoğunlukla gaz ve petrol etrafında şekillense de anlaşmazlığın bir de güvenlik boyutu var; saha askeri amaçlarla kullanılabilecek birkaç küçük adaya komşu. İran geçmişten bugüne Durra sahasında pay sahibi olduğunu savunurken, Kuveyt ve Suudi Arabistan sahanın sadece kendi ülkeleri arasında paylaşıldığını ve İran’ın deniz sınırları dışında kaldığı için saha üzerinde herhangi bir hak iddia edemeyeceğini düşünüyor.

Körfez’in İran ile kolektif ilişkisi bölge tarihi boyunca hiçbir zaman durağan olmadı. Siyaset dikkatleri üzerine çekse de bu ilişkinin daha büyük bir ekonomik ve insani boyutu da var. İki sınır arasındaki göç, Körfez’in her iki tarafını da bölgenin istikrar ve güvenliğini ortak çıkar olarak görmeye zorladı.

Buradan hareketle hemen hemen tüm taraflar bölge kaynaklarının adil bir şekilde paylaşılması konusunda hemfikir. Bu nedenle, Durra sahası ya da bölgenin zenginlikleriyle ilgili diğer anlaşmazlıkları sona erdirmek için en iyi politika, uluslararası hukuka, tanınmış yargı mekanizmalarına ve tarafsız tahkim mahkemelerine başvurmaktan geçiyor. Bu, büyük ya da küçük tüm Körfez ülkeleri için en iyi hareket tarzıdır ve ihtilaflı bölgelerin kontrolünü güç kullanarak ele geçirmeye yönelik önceki girişimler bölge için hiçbir zaman olumlu sonuçlanmadı.

İran Ne İstiyor

Durra üzerindeki anlaşmazlık büyük ölçüde doğal kaynaklar için bir rekabet olarak sunulsa da İran’ın Kuveyt ve Suudi Arabistan ile anlaşmazlığı çözmeden sahada sondaja başlama kararında ideolojik farklılıklar ve iç faktörler üzerindeki gerilim rol oynuyor. İslam Cumhuriyeti, dini rejimine yönelik halkın hayal kırıklığından kaynaklanan artan iç meydan okumayla karşı karşıya. İran’ın liderlerinin popülerliğini artırmaya yönelik “bayrak etrafında toplanma” etkisi yaratma umuduyla milliyetçi duyguları körüklemek, rejimin popülaritesini artırmak için kullanabileceği yöntemlerden biri.

Tahran ve Riyad arasındaki son anlaşma, İran rejiminin karşılaştığı iç zorlukların sonuçlarından biri; İran kendi güvenliğini sağlamak için bölgesel devletlerin egemenliğine saygı gösterme ve toprak anlaşmazlıklarını çözme ilkesine bağlı kaldı. İran’ın bu ilkeyi yorumlarken seçici davrandığını ve anlaşmanın kendi çıkarlarını koruyan bölümlerini dikkate alırken siyasi bir tavır sergilediğini söylemek mümkün. Arap komşularıyla olan sorunlarını çözmek için kullandığı araçlardan biri de KİK’in bütünü yerine her bir devletle ayrı ayrı müzakere etmeyi tercih etmesi.

Tahran, daha büyük bir blokla müzakere yerine küçük devletlerin her biriyle ayrı ayrı müzakere ettiğinde “göreceli üstünlüğünün” kendisine koz sağladığının farkında. Birkaç yıl önce KİK, eski Kuveyt dışişleri bakanının yayınlanan bir notuyla toplu müzakerelere başlama girişiminde bulundu; ancak İran bu öneriyi reddederek Körfez ülkeleriyle tek tek görüşmeyi tercih ettiğini açıkça ortaya koydu. Bölgedeki pek çok kişi, bunun İranlı diplomatlar için pratik bir hamle olduğunun farkında.

Siyaset sürekli değişim halinde ve ilkelerden ziyade çıkarlar tarafından yönlendiriliyor. Ancak Körfez ülkeleri ilke ve çıkarlarını birleştirmeyi başarırsa bölge, İran ve KİK komşuları arasında son dönemde yapılan gerilimi azaltma anlaşmaları gibi geçici anlaşmalar yerine modern tarihinde ilk kez kalıcı bir istikrara kavuşacak. Bu nedenle İran’ın, yumuşamanın getirdiği fırsatı değerlendirerek olumlu bir adım atması ve komşularıyla gerilimin düşürülmesinden yana olduğunu kanıtlaması kendi yararına olacak. Bunu yapmak için izlenecek en iyi yol Durra sahasına ilişkin uluslararası tahkime gitmek. Bu konu üç ülke arasındaki bir anlaşmazlık noktası, bunun yeni nesil için sorun yaratmasını ve gelecekte Körfez ötesi çatışmalara yol açmasını önlemek için bu meseleyi kesin olarak çözmenin zamanı geldi.

ORTADOĞU

BM Özel Komitesinden “Gazze” raporu: Soykırım tanımıyla uyuşuyor

Yayınlanma

Birleşmiş Milletler (BM) Özel Komitesi’nin yayımladığı raporda, İsrail’in Gazze’ye saldırılarının “soykırım tanımıyla uyuştuğu” belirtildi. Hamas da İsrail’in Gazze’nin kuzeyinde 41 günde 2 bin Filistinliyi öldürdüğünü duyurdu.

İsrail’in, işgali altındaki topraklarda, Filistinli ve diğer Arap halklarına yönelik insan haklarını etkileyen uygulamaları araştıran BM Özel Komitesi raporu yayımlandı.

Ekim 2023-Temmuz 2024 döneminde yapılan incelemelere dayanan raporda, Gazze’deki kitlesel sivil kayıplar ve Filistinlilere “kasıtlı” olarak dayatılan yaşamı tehdit eden koşullara dikkat çekildi. Raporda, söz konusu koşullar göz önüne alındığında İsrail’in Gazze’ye saldırılarının “soykırım tanımıyla uyuştuğu” kaydedildi.

İsrailli yetkililerin, Filistinlileri, yiyecek ve su gibi yaşamsal ihtiyaçlardan mahrum bırakan politikaları “açıkça” desteklediği belirtilerek şu ifade kullanıldı: “İnsani yardımın sistematik ve hukuksuz şekilde engellenmesi, İsrail’in, yardımları siyasi ve askeri kazanımlar için araçsallaştırma niyetini açıkça ortaya koymaktadır.”

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) bağlayıcı kararlarına rağmen insani yardımların engellendiğinin belirtildiği raporda, “İsrail kasıtlı olarak ölüme ve açlığa neden olmakta, açlığı bir savaş yöntemi olarak kullanmakta ve Filistin halkını toplu olarak cezalandırmaktadır” değerlendirmesi yer aldı.

İsrail’in hedefindeki UCM Başsavcısı’na “cinsel taciz” soruşturması

Raporda ayrıca, İsrail’in “kapsamlı bombalama” saldırılarının, Gazze’deki temel hizmetleri “yok ettiği” ve insan sağlığına kalıcı etkileri olacak “çevre felaketine” neden olduğu kaydedildi.

İsrail’in yapay zekâ destekli hedef sistemlerine ilişkin endişelerin de yer aldığı raporda, “(Bu durum), İsrail’in sivil ayrımı yapma ve sivil ölümlerini önlemek için yeterli önlemleri alma yükümlülüğünü göz ardı ettiğini göstermektedir” denildi.

İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda yaklaşık 17 bin 210’u çocuk, 11 bin 742’si kadın olmak üzere 43 bin 736 Filistinli öldü, 103 bin 370 kişi yaralandı.

Enkaz altında hala binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.

“Generallerin Planı” kapsamında 41 günde 2 bin kişi katledildi

Öte yandan Hamas’tan yapılan açıklamada, İsrail ordusunun 41 gündür Gazze Şeridi’nin kuzey bölgesi olan Cibaliya, Beyt Hanun ve Beyt Lahiya’ya sürdürdüğü kuşatmasına ilişkin bilgi verildi.

İsrail’in 41 gündür kuşatma uygulayıp kara ve hava saldırıları düzenlediği Gazze’nin kuzeyinde, 2 bin Filistinlinin yaşamını yitirdiği, 6 bin kişinin yaralandığı ve yüzlerce kişinin enkaz altında kaldığı bildirildi.

Gazze’nin kuzeyinde yaşayan 80 bin Filistinlinin kuşatma altında mahsur kaldığına dikkat çekilen açıklamada, İsrail’in bölgede soykırım ve etnik temizlik gerçekleştirdiği kaydedildi.

“Generallerin Planı”nın mimarı: Ya teslim olacak ya açlıktan ölecekler

Açıklamada, “İsrail ordusu tüm barınma merkezlerini ve hastaneleri hedef aldı, sağlık personelini alıkoydu, ambulansları imha etti, tıbbi ve insani yardımların girişini engelledi” ifadesi kullanıldı.

Gazze Şeridi’nin kuzey bölgesi olarak bilinen Beyt Lahiya, Beyt Hanun ve Cibaliya’nın nüfusu 200 bin olarak tahmin edilirken, bunların yarısından fazlasının Gazze kentine göçe zorlandığı biliniyor.

Bu adımın, daha önce İsrail basınına yansıyan ve “Generaller Planı” olarak bilinen, İsrailliler için yerleşim yeri hazırlığı yapmak amacıyla Filistinlilerin Gazze’nin kuzeyinden tahliye edilmesi adına atıldığı düşünülüyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Trump’a “hediye” mi sahadaki gerçek mi?

Yayınlanma

Netanyahu’nun, Trump’a erken dış politika “hediyesi” olarak Lübnan’da ateşkes önerisi sunmaya hazırladığı iddia edildi. İsrail’in ateşkes arayışının arka planında ise Lübnan’ın güneyinde verdiği ağır kayıplar ve ordunun savaşmak istememesi yer alıyor.

İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer’in, ABD Başkanı seçilen Donald Trump ve damadı Jared Kushner’e Lübnan’da ateşkes anlaşmasını ilerletmek istediklerini ilettiği öne sürüldü.

The Washington Post gazetesinin üç mevcut ve eski İsrailli yetkiliye dayandırılan haberinde İsrail’in, Trump’a “erken bir dış politika zaferi kazandırmak amacıyla” Lübnan’da ateşkes anlaşmasını hızlandırmak istediği iddia edildi.

İsrail’in ateşkes isteğinin arka planında ise karadan işgal etmeye çalıştığı Lübnan’ın güneyinde ağır kayıplar vermesi ve ordunun Lübnan’da savaşmak istememesi yer alıyor. Washington Post haberinde ise İsrail’i ateşkes isteğine iten sahadaki bu gerçeklere değinilmedi.

İsrail ordusu Lübnan’da savaşmak istemiyor

Haberde İsrailli Bakan Dermer’in, ABD’de Trump ve damadı Kushner ile pazar günü Lübnan’da ateşkese ilişkin teklifi görüştüğü, akabinde ise Beyaz Saray’a giderek Biden yönetimi yetkilileriyle Lübnan ile ilgili mevcut görüşmeleri ele aldığı kaydedildi.

İsrailli bir yetkilinin, “İsrail’in Trump’a ocak ayında Lübnan konusunda bir hediye vereceğine ilişkin anlayış olduğu” yorumuna yer verilen haberde, bir başka İsrailli yetkiliye göre “Trump ile görüşmeler, Batı ve Rusya işbirliğini içeren İsrail’in Lübnan’da ateşkes önerisine” odaklandı.

Haberde, İsrailli yetkililere göre ateşkes teklifinin şartlarından birinin, Hizbullah’ın Litani Nehri’nin ötesine çekilmesi olduğu belirtilirken, İsrailli bir askeri yetkili ise ateşkes görüşmelerinin başarısızlığa uğraması halinde Lübnan’da kara saldırılarını artırmak için planların oluşturulduğunu söyledi.

Hizbullah’a yakın bir kaynağa göre “Hizbullah’ın geçici ateşkes kapsamında Litani Nehri’nin kuzeyine çekilmeye hazır olduğu” iddiasına yer verilen haberde, İsrailli bir yetkiliye dayandırılarak “Lübnan ordusunun, ABD ve İngiltere’nin gözetiminde, ilk 60 gün boyunca sınır bölgesinin kontrolünü sağlayacağı” ileri sürüldü.

Yedioth Ahronot gazetesi geçen hafta ismini açıklamayan ABD’li yetkililere dayandırdığı haberinde Trump’ın Biden yönetimine İsrail ile Hizbullah arasında ateşkese varılmasına ilişkin mesaj yolladığı ileri sürülmüştü.

WSJ: Hizbullah’ın direnişi İsrail için eziyete dönüşebilir

Lübnan’a karadan işgal etmeye çalışan İsrail ordusu, ağır kayıplar vermeye devam ediyor. Daha dün tek bir çatışmada 6 İsrail askeri öldürüldü. Üstelik Lübnan’a yönelik saldırılarının gerekçesi olan İsrail’in kuzeyindeki toplulukların evlerine dönmeleri sağlanamadığı gibi durum, İsrail açısından daha da kötüleşti. Lübnan’dan İsrail’e atılan füzeler ve İHA saldırıları İsrail’in iç kesimlerine yayıldı ve bu saldırılar her gün İsrail’in kuzeyi başta olmak üzere onlarca yerleşim yerinde sirenlerin çalması ve insanların sığınakları koşmasına neden oluyor.

Sahadaki bu durum karşısında son haftalarda İsrail ordusu, basına “Lübnan’da hedeflerin çoğuna ulaşıldığına” yönelik haberler servis etmeye başladı. Sızdırılan bu açıklamaların savaşın devamına karar verecek İsrail ordusuna bir mesaj olduğu tahmin ediliyor. İsrail ordusunun, Gazze cephesinde savaş devam ederken Lübnan’a kara operasyonu düzenlemesine itiraz ettiği de biliniyordu. İsrail’in ilan ettiği savaş hedeflerine ulaşılmasının imkansızlığı, ordunun “gönülsüzlüğü” ve verilen ağır kayıplarla birleşince İsrail hükümeti diplomasiyi yeniden öne almak zorunda kaldı.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Katz’ın “Hizbullah” açıklaması Halevi’yi bile şaşırttı

Yayınlanma

Katz-Halevi

Netanyahu tarafından görevden alınan Yoav Gallant’ın yerine atanan İsrail’in yeni Savunma Bakanı Israel Katz’ın İsrail’in hedeflerinden birinin Hizbullah’ın silahsızlandırılması olduğunu açıklarken Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi şaşkınlığını gizleyemedi.

İsrail Lübnan’ın güneyinde karadan ilerlemeye çalışırken Washington ve Beyrut’ta İsrail ve Hizbullah arasındaki çatışmaların müzakere yoluyla sona erdirilmesine yönelik müzakereler sürüyor. Ancak İsrail’in yeni Savunma Bakanı Israel Katz, İsrail’in tüm hedeflerine ulaşana kadar savaşmaya devam edeceğini söyledi.

Genelkurmay Başkanı Korgeneral Herzi Halevi ile birlikte Kuzey Komutanlığı’nı ziyaret eden Katz, “Ateşkes yapmayacağız, ayağımızı gazdan çekmeyeceğiz ve savaşın hedeflerine ulaşılmasını içermeyen hiçbir düzenlemeye izin vermeyeceğiz” dedi.

Katz bu hedefleri “Hizbullah’ı silahsızlandırmak, Litani Nehri’nin ötesine itmek ve kuzey İsrail sakinlerinin güvenli bir şekilde evlerine dönmelerini sağlamak” olarak sıraladı.

Açıklamasının videosunda Halevi’nin Katz’ın Hizbullah’ı silahsızlandırmayı savaşın hedeflerinden biri olarak söylemesine şaşkınlıkla tepki verdiği görüldü, zira İsrail hükümetinin resmi olarak açıkladığı böyle bir hedefi bulunmuyor.

Katz, İsrail’in “[herhangi bir anlaşmayı] kendi başına uygulama ve her türlü terörist faaliyet ve örgüte karşı harekete geçme hakkı” konusunda ısrarcı olmaya devam edeceğini vurguladı ve “Şimdi tüm gücümüzle Hizbullah’ı vurmaya devam etmeliyiz” dedi.

6 İsrail askeri öldürüldü

Öte yandan Lübnan’ın güneyinde karadan işgalini ilerletmeye çalışan İsrail, Hizbullah’la girdiği çatışmada 6 askerini daha kaybetti. Çatışma, İsrail’in güney Lübnan’daki kara operasyonunu daha da genişleteceğini açıkladığı sırada, meydana geldi ve Lübnan’da kara işgalinin başlamasından bu yana İsrail’in tek günde verdiği en ağır kayıplardan biri oldu.

İsrail ordusundan yapılan açıklamada askerlerin Golani Tugayı’nın 51. Taburunda görev yaptıkları belirtildi. Ordunun soruşturmasına göre askerler Lübnan’ın güneyindeki bir köyde bir binanın içinde en az dört Hizbullah militanıyla girdikleri çatışmada öldürüldü.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English