Avrupa
Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde: Visa ve Mastercard’dan çıkacağız

Avrupa Merkez Bankası Başkanı (ECB) Christine Lagarde, Avrupa Birliği’nin (AB) Visa, Mastercard, PayPal ve Alipay gibi ABD ve Çin platformlarına olan bağımlılığını kıracak bir “ödeme platformu devrimi” çağrısında bulundu.
Bunu “bağımsızlığa doğru bir yürüyüş” olarak tanımlayan Lagarde, Avrupa’nın finansal egemenliğini güvence altına almak için kendi alternatifini inşa etmesi gerektiğini söyledi.
Lagarde, tamamen birleşik bir sermaye piyasasının, yılda 3 trilyon avroya kadar potansiyel katma değerle daha derin bir mali entegrasyonun önünü açabileceğini de sözlerine ekledi.
“The Pat Kenny Show”da konuşan Lagarde, Avrupa’nın yabancı dijital ödeme altyapısına olan bağımlılığının altını çizdi ve “Visa, MasterCard, PayPal ve Alipay’in hepsi Amerikan ya da Çinli şirketler tarafından kontrol ediliyor. Avrupalı bir teklif olduğundan emin olmalıyız,” dedi.
ECB liderinin yorumları, üye ülkeler arasında tek bir sermaye piyasası oluşturmayı amaçlayan ve uzun süredir devam eden bir AB girişimi olan Sermaye Piyasaları Birliği’ne (CMU) yeniden odaklanıldığı bir dönemde geldi.
CMU ile amaç, blok genelinde yatırım ve tasarruf akışını iyileştirmek, işletmelere finansmana daha iyi erişim ve vatandaşlara daha verimli tasarruf araçları sağlamak.
Lagarde, CMU’daki ilerlemeyi daha geniş bir iktisadi entegrasyonla ilişkilendirerek, bunun para politikası üzerindeki baskıyı hafifletebileceğini ve gelecekteki bir mali birlik için zemin hazırlayabileceğini söyledi.
Avrupa Parlamentosu Araştırma Servisi’ne (EPRS) göre, daha derin entegrasyon 2032 yılına kadar 2,8 trilyon avronun üzerinde ek GSYİH yaratabilir ve bunun en az 321 milyar avroluk kısmı Ekonomik ve Parasal Birliğin tamamlanmasına atfedilebilir durumda.
Öte yandan Visa ve Mastercard’a Avrupalı bir alternatif oluşturmanın önünde ciddi zorluklar var. Bunların arasında Avrupa’daki düşük değişim ücretleri kârlılığın sağlanmasını zorlaştırması; küresel oyunculara rakip olacak bir altyapı oluşturmak için büyük miktarda ön yatırım gerekmesi; benimsemenin önündeki engeller arasında tüketici ve tüccar davranışlarının değiştirilmesi ve bankaların yeni bir sistemi desteklemeye ikna edilmesi yer alıyor.
Avrupa
Papa Francis hayatını kaybetti

Vatikan’dan yapılan açıklamaya göre, Papa Francis 88 yaşında hayatını kaybetti. 2013 yılında göreve başlayan Papa Francis, sağlık sorunları nedeniyle hastaneye kaldırılmıştı. Son olarak Paskalya konuşmasında Gazze ve Ukrayna’da barış çağrısı yapmıştı.
Vatikan’dan yapılan açıklamaya göre, Papa Francis 88 yaşında hayatını kaybetti. AFP haber ajansı, Vatikan’a dayandırdığı haberinde, Papa Francis’in 21 Nisan’da Vatikan’daki konutunda vefat ettiğini bildirdi.
Asıl adı Jorge Mario Bergoglio olan Francis, Mart 2013’te Papa seçilmişti.
Sağlık sorunları nedeniyle görevinden feragat eden 16. Benedikt’in yerine geçmişti.
Şubat ortasında bronşit teşhisiyle hastaneye kaldırılan Papa Francis’in durumu daha sonra kötüleşmiş, çift taraflı zatürre tespit edilmiş ve birkaç kez solunum cihazına bağlanmıştı.
Kardinal Gianfranco Ravasi, Francis’in “papalık görevlerini yerine getirmekte zorlanması halinde” görevinden feragat edebileceğini belirtmişti.
38 gün hastanede kalan Francis, 23 Mart’ta Vatikan’a dönmüştü.
20 Nisan öğleden sonra, Vatikan’daki Aziz Petrus Meydanı’nda toplanan inananlara hitap ederek Paskalya konuşmasını yapmıştı.
Konuşmasında Papa, Gazze Şeridi’nde “derhal ateşkes ilan edilmesi, İsrailli esirlerin serbest bırakılması ve Gazze halkına insani yardım ulaştırılması” çağrısında bulunmuştu.
Ayrıca Ukrayna’dan bahsederek, “ilgili herkesi” “adil ve kalıcı bir barış” için çabalarını sürdürmeye çağırmıştı.
Avrupa
Moldova, Gagavuzya’nın özerkliğini hedef alıyor

Moldova’ya bağlı özerk bir bölge olan Gagavuzya‘da, Kişinev yönetiminin politikalarına karşı büyük protestolar düzenlendi.
Göstericiler, özerk bölge başkanı Evgeniya Gutsul’un ev hapsinden serbest bırakılmasını talep etmek için Komrat şehir merkezinde toplandı.
RIA Novosti‘nin haberine göre, yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı gösteri sonunda kabul edilen kararda, vatandaşlar ülkenin “merkezi yetkililerinin Gagavuz karşıtı politikalarını” reddettiklerini belirtti.
Belgeye 100 binden fazla kişi imza attı. Göstericiler ayrıca özerkliğin haklarının kısıtlanmasına karşı çıktı.
Pazartesi günü, ülkenin Anayasa Mahkemesi, özerk bölgenin yerel savcı atama hakkını kaldırdı.
“Gagavuzya’nın Özel Hukuki Statüsü Hakkında Kanun”un 21. maddesi ile “Moldova Cumhuriyeti Savcılık Kanunu”nun 25. maddesinin 3. fıkrası ve 26. maddesi yürürlükten kaldırıldı.
Bu hükümler, bölge savcısının özerk bölge halk meclisinin önerisiyle başsavcı tarafından atanmasına izin veriyordu.
Mahkeme kararı toplumda olumsuz tepkilere yol açtı. Bölge başkan yardımcısı Viktor Petrov, Telegram kanalından yaptığı açıklamada, yaşananları Gagavuzya’nın “özerk statüsünün temellerine bir darbe” olarak nitelendirdi.
Petrov’a göre, Kişinev “nesiller boyunca inşa edilen ve en zor zamanlarda, 90’ların başından beri onaylanan tüm iktidar sisteminin sökülmesi” sürecini başlattı.
Daha sonra Moskova da bu duruma tepki gösterdi. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, TASS‘a yaptığı açıklamada, Rusya’nın “Moldova yetkililerinin totaliter yöntemlerini şiddetle kınadığını” vurguladı.
Zaharova’ya göre, Kişinev bölgeyi özerklikten mahrum bırakmaya çalışıyor ve Gutsul’un gözaltına alınması da bu amaçla gerçekleştirildi.
Gagavuzya lideri Gutsul, geçen ayın sonunda başkent havaalanında gözaltına alınmıştı. Gözaltı gerekçesi olarak, seçim fonlarının usulsüz kullanıldığı ve belgelerin sahte olduğu iddialarına ilişkin bir soruşturma gösterildi.
Gutsul, Kişinev’in eylemlerini absürt, kendisine yöneltilen suçlamaları ise siyasi amaçlı olarak nitelendirdi.
Daha sonra mahkeme Gutsul’u 30 gün süreyle ev hapsine çevirdi. Gutsul’un avukatları bu tedbirin kaldırılması için başvuruda bulundu ancak mahkeme kararını temyiz edemedi.
Gözaltına alınan Gagavuzya lideri Gutsul, Putin ve Erdoğan’dan yardım istedi
RIA Novosti‘nin aktardığına göre Gutsul, “Şu anda muhalefete yapılanlar daha önce hiç yaşanmadı. Siyasette yeniyim ama bunu ancak keyfilik olarak tanımlayabilirim,” dedi.
Vzglyad gazetesine demeç veren Moldova eski milletvekili Vasiliy Neykovçev, “Sandu, Gagavuzya’nın özerkliğini kısıtlama çabasıyla Kişinev tamamen yasa dışı eylemlere başvuruyor. Bölgenin kendi savcısını atama hakkını ancak ülkenin parlamentosu kaldırabilirdi. Aslında, özerk bölgenin hukuki statüsü hakkındaki yasayı 30 yıl önce üçte iki oyla kabul eden de oydu,” dedi.
Neykovçev, “Ancak Maya Sandu bu konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Şaşırtıcı değil, çünkü bu girişim yasama organı tarafından değerlendirilseydi, Kişinev’in başarı şansı sıfır olurdu. Teklifin onaylanması için en az 68 oy gerekiyordu ve iktidar partisinin parlamentoda sadece 63 sandalyesi var,” diye açıkladı.
Bunun yanı sıra Neykovçev, “Açıkçası, Sandu böylece Gagavuzya’nın özerkliğini sökme sürecini başlattı,” dedi ve ekledi:
“Eminim ki, yakın gelecekte bölgenin İçişleri Müdürlüğü ve Enformasyon ve Güvenlik Teşkilatı da benzer bir kaderi paylaşacak. Şu anda bu kurumların yöneticileri de özerk bölge temsilcileri aracılığıyla atanıyor.”
Ayrıca Neykovçev, “Ayrıca, Kişinev’in Gagavuzya’nın hukuki alanında daha sert değişiklikler başlatması da oldukça mümkün. Örneğin, bölgenin hukuki statüsü hakkındaki yasada, özerk bölgenin iç ve dış politika konularında bağımsız bir pozisyon oluşturmasına izin veren 12. madde var. Bu hükmün de ortadan kaldırılmaya çalışılacağı kesin,” diye ekledi.
Neykovçev, “Moldova’nın bağımsız bir devlet olarak statüsünü değiştirmesi durumunda Komrat’ın da kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğunu hatırlatmak isterim. Eğer Sandu böyle bir adım atarsa, Romanya ile entegrasyona karşı çıkan çeşitli etnik gruplara karşı ayrımcılığa devam ederse, bu kaçınılmaz olacaktır,” diye açıkladı.
Gutsul: Gözaltına alınmam Gagavuzya’yı yok etme kampanyasının parçası
Neykovçev, “Genel olarak, bu, SSCB’nin dağılmasından hemen sonra şekillenmeye başlayan Kişinev’in uzun süredir devam eden bir politikasıdır,” dedi ve ekledi:
“Önce yetkililer Moldovacayı bir lehçe olarak adlandırarak kaldırdılar, sonra okullarımızda çocuklara Romanya tarihi öğretmeye başladılar. Ülkede parlamento seçimlerinin 28 Eylül’de yapılacağı zaten biliniyor. Sanırım bu tarihe kadar Gagavuzya üzerindeki baskı maksimum düzeyde artacaktır.”
Siyaset bilimci Aleksandr Nosoviç de Maya Sandu’nun özerkliğe doğrudan bir saldırı başlattığı konusunda hemfikir.
Nosoviç, “Eğer Gutsul’un tutuklanmasını resmi yetkililer hala bir ceza soruşturmasına bağlayabilirse, halk meclisi tarafından savcı atama hakkının kaldırılmasını özerk bölgenin hukuki statüsünün sökülmesinden başka türlü yorumlamak mümkün değil,” diye ekledi.
Nosoviç, “Üstelik Kişinev’in bu süreçte daha da ileri gitmeyi planladığı muhtemel. Gutsul’un gözaltına alınması, Moldova yetkililerinin Gagavuzya’nın direncini test etmesi için bir ‘stres testi’ oldu. Ne yazık ki, yerli halk kitlesel bir protesto hareketi oluşturamadı. Ve Sandu, yaşananları daha sert eylemler için bir sinyal olarak değerlendirdi,” diye açıkladı.
Uzman, “28 Eylül’e ertelenen parlamento seçimleri, Gagavuzya’nın bağımsızlığını kaybetme sürecinin muhtemelen geri dönülmez hale geleceği tarih olacak,” dedi ve ekledi:
“Ve bu, özerk bölgenin, Transdinyester’in aksine, bu süre boyunca Moldova Cumhuriyeti’nin anayasal alanında yer almasıyla ilgili. Yani, Kişinev için Gagavuzya’yı etkilemek nispeten kolay bir görev.”
Nosoviç, “Fakat Sandu’nun Romanya’ya katılmaya karşı çıkanları ‘temizleme’ niyetinden bahsetmek için henüz erken. Zira şu anda entegrasyon her iki taraf için de kârlı değil. Moldova, Brüksel ve Bükreş için ‘gölge arka bahçe’ haline geldi. Ve ekonomisi için bu ‘görünmez’ köşeyi kimse kaybetmek istemiyor,” diye düşündü.
Son olarak Nosoviç, “Ancak Romanya’da karmaşık bir siyasi durum gözlemleniyor. Ülke yetkilileri, cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde muhalefetin artan etkisiyle mücadele ediyor. Açıkçası, yeni devlet başkanı halk arasında büyük bir popülerliğe sahip olmayacak. Artan memnuniyetsizlik, ülkenin gelecekteki yetkililerini Moldova’nın birleşmesine yönelik tutumlarını gözden geçirmeye teşvik edebilir,” diyerek sözlerini tamamladı.
Komünist Parti’ye karşı ilk ‘Twitter devrimi’: Moldova’da 16 yıl önce ne olmuştu?
Avrupa
Almanya’da Paskalya: Artık tank üzerinde tavşan şekerlemeleri satılıyor

Almanya’da bir zaman insanlar Paskalya’da barış için sokaklara dökülmeyi gelenek haline getirmişti. Paskalya yürüyüşleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra “bir daha savaş yok” sloganı ile düzenleniyordu ve hareket 1983 yılında zirveye ulaşmıştı: O yıl yaklaşık 700.000 kişi ülke çapında nükleer silahlanmaya karşı gösteri yapmıştı.
Berliner Zeitung’da yer alan bir izlenim yazısına göre ise bugün durum neredeyse tamamen tersine dönmüş durumda. Organizatörlere göre 2024 yılında yürüşlere sadece 20.000 kişi katıldı. Dolayısıyla giderek daha az sayıda insan savaşa ve silahlanmaya karşı sokaklara dökülürken, savaş motifleri günlük yaşamda giderek daha sık görülüyor.
Bunlar elbette görünüşte zararsız, renkli ambalajlı ve hatta tatlı. Örneğin Tübingen’de bu yıl Paskalya’da bir pastanenin camından tankların üzerindeki tavşanlar göze çarpıyor.
Tübingen’deki geleneksel “Café Lieb” firmasının bir şubesinde Paskalya için zırhlı tavşanlar satılıyor. Bunun için İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma eski kalıplar kullanılıyor.
Berliner Zeitung’a göre işletme sahibi eleştirilere omuz silkerek yanıt veriyor. SWR’ye verdiği demeçte, “Tanrım, bu bizim tarihimizin bir parçası, her zaman her şeyi yadsıyamazsınız. O zamanlar çocuklar Paskalya için tankın içinde tavşan alırlardı,” diyor.
Haberdeki imzanın sahibi Raphael Schmeller, “Nazi geçmişi nostaljik bir şekerleme gibi romantikleştiriliyor,” yorumunu yapıyor.
Günlük yaşamın askerileştirilmesinin uzun zamandır devam etiğine işaret eden muhabir şunları sıralıyor: tramvaylardaki Bundeswehr reklamları, sinemalardaki kamuflaj renkli patlamış mısır kutuları… Ona göre savaş, “acil bir durum” olarak değil, “normalliğin bir parçası”, ya da daha da kötüsü, eğlenceli bir aksesuar olarak olarak Alman halkının bilincine sızıyor.
On yıllar boyunca “Soğuk Savaş’ın kalıntısı” olarak görülen ve ancak 2011 yılında kaldırılan zorunlu askerlik hizmetinin yeniden getirilmesi tartışılıyor. O zamanlar “otoriter ve modası geçmiş” olarak eleştirilen bu uygulama şimdi “yurttaşlık bilinci” ve “görev bilinci” olarak yeniden ambalajlanıyor.
Haberde, “Bu da yeni gerçekliğin bir parçası: savaşa hazır olmak yeniden kanıksanıyor; sadece kurumsal olarak değil, aynı zamanda düşüncelerimizde de,” deniyor.
Schmeller, haber-izlenimini şöyle bitiriyor:
“Bu gelişmeye dikkat çeken herkes hemen ‘lümpen-pasifist’ ya da ‘Putin sempatizanı’ olarak yaftalanıyor. Sorun da tam olarak bu: her eleştiri sahte argümanlarla bastırılıyor, her uyarı naiflikle karalanıyor. Fakat naif olan pasifizm değildir. Naif olan, daha fazla silahın daha fazla güvenlik anlamına geldiği inancıdır.
Paskalya eskiden barışı sembolize ederdi. Bugün Paskalya tavşanı bir tank kullanıyor.”
-
Görüş2 hafta önce
Sosyalizmin yeni dünya-sistemindeki yeri – 4
-
Görüş2 hafta önce
Yemen’de 48 saatlik Husi karargâhı ziyareti…
-
Avrupa2 hafta önce
Komünist Parti’ye karşı ilk ‘Twitter devrimi’: Moldova’da 16 yıl önce ne olmuştu?
-
Görüş1 hafta önce
Avrupa’da savaşa hazırlık tam gaz: Fransız askeri haritacılar Romanya’da ne arıyor?
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan için Şili neden önemli?
-
Görüş2 hafta önce
Trump’ın gümrük vergileri ticaret savaşını tetikliyor
-
Söyleşi2 hafta önce
Çin uluslararası sistemi nasıl değerlendiriyor? Şanghay, Hangzhou ve Pekin’den akademisyenlerle özel söyleşi
-
Amerika2 hafta önce
Trumpizmin iktisadi aklı – 1: Stephen Miran ve doların devalüasyonu planı