Bizi Takip Edin

AVRUPA

AB’den göçle mücadele manzaraları – 2: Schengen çatırdıyor

Yayınlanma

POLITICO’da yer alan bir değerlendirme şöyle başlıyor: “Hiçbir Avrupalı lider ya da bürokrat 20 milyon kişiyi sınır dışı etmekle ya da Müslümanların [girişini] yasaklamakla tehdit etmemiş –belki de eski Başkan Donald Trump’ın en sevdiği Avrupalı olan Macar diktatör Viktor Orbán hariç– olsa da Avrupa Birliği ve Trump göç konusunda kelimelerin ifade ettiğinden daha yakın.”

AB ülkelerinin önemli bir kısmı, bu yılki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde göçmen karşıtı partilere verilen desteğin önemli ölçüde artmasının ardından göçü engellemek için tekil olarak harekete geçmeye başladı.

Elbette bu iş yeni değil: Daha sonra değineceğimiz “İskandinav modeli”, Avrupa’nın merkezindeki “göçmen karşıtı” yükselişten çok önce uygulamaya konmuş ve kimse o zamanlar “faşizmin yükselişini” konuşmamıştı.

AB’den “göçle mücadele” manzaraları

Eşyayı adıyla çağırmak: Toplama kampları Avrupa’ya dönüyor

Ama durumun gitgide başka bir noktaya evrildiğini herkes kabul ediyor. Aynı POLITICO makalesinde, Avrupalı liderlerin henüz kamuoyu önünde göçmenlere karşı Trump gibi “ırkçı, yabancı düşmanı” ifadeler kullanmaktan kaçındığı, ama kapalı kapılar ardında “göçmen işleme merkezleri”, “hızlı sınır dışı etme prosedürleri”, “yabancı düşman unsurların AB’yi istikrarsızlaştırmak için göçmenleri kullanarak yürüttüğü hibrit savaş” üzerine saatlerce konuştuklarına işaret ediyor.

Blok yetkilileri, AB dışında kurdukları dışa kapalı kampları ya da gözaltı merkezlerini tanımlamak için “geri dönüşler” ya da “geri dönüş merkezleri”nden bahsediyorlar. Ama eşyayı adıyla anmak gerek: Bunlar açıkça göçmenler için kurulmuş toplama kampları.

2015’teki tepe noktasından bu yana AB’de “göçle mücadele” gündeme hep ilk sıralarda yer aldı. Engellerin kısmen işe yaradığı görülüyor: 2023 yılında 300.000’den az göçmen Kıtaya ulaşmıştı; AB’nin sınır ajansı Frontex bu yıl şimdiye kadar yaklaşık 160.000 göçmenin Avrupa’ya ulaştığını tahmin ediyor.

Üstelik bu “engeller” artık sadece AB’nin “sınırlarında” değil, içeride de yaygınlaşıyor. Schengen’in çatırdadığı yönündeki iddiaların yaygınlaşması da bundan: Son zamanlarda en az 9 Avrupa ülkesi göçmenleri, mültecileri ve sığınmacıları caydırmak amacıyla bir tür iç sınır kısıtlaması getirdi.

Orta Avrupa ülkelerinden göçe karşı işbirliği kararı

Dokuz ülke sınır kontrolleri uyguluyor

Örneğin Polonya bu ay komşu Belarus’tan gelen göçmenlerin sığınma taleplerini “güvenlik tehdidi” gerekçesiyle geçici olarak durdurduğunu açıkladı. Varşova, Belarus ve Rusya’nın sığınmacıları “ülkeyi istikrarsızlaştırmak için” kullandığını ileri sürüyor.

Hatta Başbakan Donald Tusk bir adım daha ileri giderek, “Devlet, kimin girip çıkacağı üzerindeki kontrolünü yüzde 100 oranında yeniden ele geçirmelidir,” diye konuştu.

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Suriyeli birinin on bir kişiyi bıçaklayarak üç kişinin ölümüne neden olmasının ardından bu yaz “belgesiz göçmenlerin” Almanya’ya geçişini engellemek için tüm sınırlarda kontrol başlattı.

Aralarında İtalya, Fransa ve Avusturya’nın da bulunduğu altı ülke daha sınır kontrolleri uygulamaya başladı.

Schengen’deki iç sınır kontrolleri uygulamalarını takip eden göçmen hizmetleri şirketi Fragomen, İtalya, Norveç ve Slovenya’nın sınırlarındaki iç kontrolleri Ekim-Aralık 2024’e kadar; Avusturya, Danimarka, Fransa, Almanya ve İsveç’in ise Mart-Mayıs 2025’e kadar uzattığını bildiriyor.

Fico, Orbán ve Vučić “düzensiz göçe” karşı birleşik cephe çağrısında bulundu

Schengen’de “istisnalar”: Geçici ulusal güvenlik tedbirleri

Bu kontroller kapsamında, sınır muhafızları kimlik belgelerini talep edebilir ve etkilenen Schengen ülkelerinde sınırı geçen yolcuların detaylı kontrollerini gerçekleştirebilir.

İç sınır kontrolleri, sınırlardaki trafiği geciktirme ve Avrupa Ortak Pazarı içindeki hareketliliği engelleme sonucunu doğurduğu için prensip olarak Schengen Bölgesi içinde yasak.

Bununla birlikte, “geçici ulusal güvenlik tedbirleri” olarak mümkün. Bu kontroller özellikle 2015’in sonlarından bu yana göç akınından etkilenen birçok ülkede çeşitli şekillerde uygulanıyor.

Bu nedenle Brüksel, Avrupa kurumlarının AB ülkelerinin Schengen iç sınırlarında sınır kontrollerini yeniden uygulamaya koyma kapasitelerini incelemelerine olanak sağlamak üzere Schengen Sınır Kodunu değiştirmeyi değerlendiriyor

Schengen Sınır Kodu, Schengen bölgesinin dış sınırlarını geçen herkes için geçerli olan kuralları belirliyor.

Schengen bölgesi, İrlanda ve Kıbrıs hariç tüm AB ülkelerinin yanı sıra İzlanda, Lihtenştayn, Norveç ve İsviçre’yi de kapsıyor. İtalya yarımadasında yer almaları nedeniyle San Marino ve Vatikan resmi olarak olmasa da fiilen üye.

Almanya ve Polonya dışında sınır kontrolleri getiren ülkeler ve ayrıntıları şöyle:

Avusturya

Viyana, Çek Cumhuriyeti sınırında 15 Ekim’e kadar, Slovenya ve Macaristan sınırında ise 11 Kasım’a kadar kontrolleri yeniden başlatmıştı.

Almanya’ya benzer şekilde, bu karar düzensiz göçü engellemek ve iltica sistemi üzerindeki baskıyı azaltmak ve Gazze savaşının ardından “Orta Doğu’dan gelen terörizm tehditlerini durdurmak” için alındı.

Gerekçeler arasında Ukrayna savaşı kaynaklı casusluk faaliyetleri ve siber dolandırıcılıklar da yer alıyor.

Danimarka

Danimarka tüm iç sınırlarında sınır güvenliğini artırdı. Norveç’te olduğu gibi, “Danimarka-Almanya kara sınırına ve Almanya ile feribot bağlantısı olan Danimarka limanlarına odaklanarak” 12 Mayıs’tan 11 Kasım’a kadar kısıtlamalar uygulanacak.

Kopenhag, “İsrail ile Gazze’deki militan gruplar arasındaki çatışma ve militan İslamcı gruplar arasında öncelikli bir hedef olarak Danimarka’ya yeniden odaklanılmasına neden olan 2023’teki Kuran’a saygısızlıklarla ilgili terör tehdidinden” endişe duyduğunu söyledi.

Fransa

Tüm iç sınırlardaki kontroller 1 Mayıs’tan bu yana uygulanıyor.

Paris’in bu kararı almasında “Schengen dış sınırlarındaki sürekli göç baskısı” ve “özellikle Türkiye ve Kuzey Afrika’dan düzensiz geçişlerdeki önemli artış” ile “kabul sistemi üzerindeki baskı” ve “yoğunlaşan terör tehdidi” etkili oldu.

Bu tedbir ayrıca yaz aylarında düzenlenen ve milyonlarca insanı Fransa’ya getiren Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları nedeniyle de uygulandı.

İtalya

Avrupa Komisyonuna göre İtalya’nın G7 dönem başkanlığı ve “Orta Doğu’daki kargaşa ve düzensiz göç akımlarına teröristlerin sızma riski” nedeniyle Roma, 18 Aralık’a kadar sınır güvenliğini artırdı.

Norveç

Schengen Bölgesi ile bağlantısı olan tüm limanlara girişler 12 Mayıs’tan bu yana kısıtlanmış durumda.

Oslo, önlemlerin temel gerekçesini “kritik altyapıya yönelik artan tehdit, Norveç’in gaz ihracatını tehdit eden Rus istihbarat operasyonları ya da Ukrayna’ya askeri destek” olarak açıkladı.

Slovenya

Hırvatistan ve Macaristan sınırında kontroller devam ediyor. Almanya’daki UEFA EURO 2024 ve Fransa’daki Olimpiyat Oyunları gibi büyük spor etkinlikleri nedeniyle haziran sonunda uygulamaya konulan kontrollerin 21 Aralık’a kadar devam etmesi bekleniyor.

Slovenya makamlarına göre bunun sebepleri arasında “Orta Doğu’da artan istikrarsızlık, Rusya’nın Ukrayna’daki saldırganlığı, organize suçlar ve genel terör tehditleri” de yer alıyor.

İsveç

İsveç, 12 Mayıs’tan 11 Kasım’a kadar kontrolleri başlatan İskandinav ülkeleri arasında yer alıyor. Avrupa Komisyonu bu tedbirin “tüm iç sınırlara yayılabileceğini” söyledi.

İsveçli yetkililer, “İsveç’te ve diğer Üye Devletlerde gerilimi artıran, Antisemitizm motivasyonlu ciddi şiddet ve saldırı riskini arttıran, kamu politikasına ve iç güvenliğe ciddi tehdit oluşturan” İsrail’in Gazze’deki saldırısı ve Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırılarını gerekçe gösterdi.

Polonya’ya AB’den “göçle mücadele” desteği geldi

Üçüncü ülkelerle anlaşmalar hızlanabilir

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, geçtiğimiz perşembe günü yapılan AB zirvesinden önce, ilkbaharda kabul edilen AB göç ve iltica reformunun uygulanmasının önemli ölçüde hızlandırılması çağrısında bulunmuştu.

Bu reform, diğer hususların yanı sıra, mültecilerin doğrudan AB’nin dış sınırlarında taramaya tabi tutulmasını öngörüyor.

AB’nin iltica tanıma oranının yüzde 20 ya da daha düşük olduğu ülkelerden kaçan herkes, iltica başvurusunu sınırda hızlı bir prosedürle işleme koydurmak zorunda ve bu amaçla özel olarak kurulmuş bir sınır kampını terk edemez.

Bir iltica prosedürü için gerekli olan hukuki destek burada fiilen imkansız ve tanınma şansı önemli ölçüde azalıyor. Reddedilen sığınmacılar doğrudan sınır kamplarından sınır dışı ediliyor.

Alman hükümeti, Almanya’ya gelen mülteci sayısını önemli ölçüde azaltacağını umduğu ve Federal Cumhuriyet’in bir dış AB sınırı olmadığı için reformu destekliyor. Yeni AB sınır kampları kurmanın ana yükü ise Yunanistan veya İtalya gibi devletlere ait.

Ursula von der Leyen: Sınır dışı edilen göçmenlerin sayısı artacak

Arnavutluk modeli Brüksel’in radarında

İtalya ise bunun yerine hızla başka bir modele yöneldi: iltica işlemlerinin Arnavutluk’a yaptırılması.

Akdeniz’de İtalyan sahil güvenliği tarafından tekneleri durdurulan erkek mülteciler Arnavutluk’un liman kenti Şingin’deki bir kampa götürülüyor ve yakınlardaki Gjadër’de de ikinci bir kamp mevcut.

Gelecekte, İtalyan sığınma prosedürleri kamplarda gerçekleştirilecek. Sığınma hakkı verilenlerin İtalya’ya seyahat etmelerine izin verilecek; reddedilenler ise doğrudan Arnavutluk’tan sınır dışı edilecek. Roma bu şekilde yılda 36,000 mültecinin işlemlerini gerçekleştirmeyi planlıyor, fakat bu durumda da mültecilere gerekli hukuki yardım sağlanmayacak.

Başbakan Giorgia Meloni perşembe günü AB zirvesi öncesinde düzenlenen özel bir toplantıda bu modeli tanıttı. Toplantıya diğer on AB ülkesinin devlet ve hükümet başkanlarının yanı sıra Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de katıldı.

Leyen daha önce Arnavutluk modelini yakından izleyeceğini ve gelecekte AB çapında çözümler bulmak amacıyla değerlendireceğini açıklamıştı.

İtalya göçmenleri Arnavutluk’a göndermeye başladı

Hollanda, sığınmacılara toplama kampları için bastırıyor

Brüksel’deki özel toplantıda Leyen’in AB dışında “geri gönderme merkezleri” kurma planını sunduğu da bildirildi.

Bu merkezler, iltica başvuruları reddedilen fakat AB’den menşe ülkelerine ya da güvenli olduğu varsayılan üçüncü ülkelere sınır dışı edilmeleri hemen mümkün olmayan mültecilerin nakledileceği sınır dışı kampları.

Leyen’in planları, mültecileri mümkün olduğunca hızlı bir şekilde ülke dışına çıkarmak amacıyla, gelecekte üçüncü ülkelerdeki söz konusu sınır dışı kamplarına nakledilmelerine izin verecek.

Bugüne kadarki en somut girişim, sağcı hükümeti kısa süre önce “tüm zamanların en katı iltica rejimini” ilan eden Hollanda’dan geldi. Bu kapsamda mülteciler zorla birkaç büyük kampa yerleştirilecek ve sadece temel asgari ihtiyaçları karşılanacak.

Lahey ayrıca ülke sınırlarını tamamen kapatabilmek için AB’nin ortak iltica politikasından çıkmayı talep ediyor. Hollanda hükümeti şu anda Uganda ile ilk sınır dışı kampının inşası için görüşmeler yürütüyor ve mültecilerin buradan nereye sınır dışı edileceğine Kampala’daki hükümet karar verecek.

Yeni Fransız hükümetinde göçe ve Schengen’e karşı sesler yükseliyor

Danimarka el yükseltti: Cenevre Sözleşmesi kaldırılmalı

Bu arada ilk AB hükümetleri iltica hakkını tamamen askıya almaya çalışıyor ya da çoktan başladılar.

Finlandiya nisan ayında Rusya ile olan sınırını tamamen kapattı, artık sığınma başvurularını kabul etmiyor ve Finlandiya parlamentosu tarafından sınırı geçmeyi başaran mültecileri geri gönderme konusunda açıkça yetkilendirildi.

Bu ne uluslararası hukuka ne de AB hukukuna uygundur, fakat Brüksel tarafından sorgusuz sualsiz hoşgörüyle karşılanıyor.

Danimarka ise bir adım daha ileri gitmek istiyor. Perşembe günü yapılan AB zirvesinde Başbakan Mette Frederiksen Cenevre Sözleşmesinin yürürlükten kaldırılmasını savunarak, “İkinci Dünya Savaşından sonra oluşturulan kurallar artık günümüz dünyasında işlemiyor,” dedi.

AVRUPA

Baltık Denizi’nde iletişim kabloları hasar gördü: Sabotaj şüphesi

Yayınlanma

Baltık Denizi’nin altındaki telekomünikasyon kablolarında hasar meydana geldi. Finlandiya-Almanya hattındaki C-Lion1 kablosunda yaşanan kesinti, sabotaj şüphelerini güçlendirdi. Almanya, İsveç ve Litvanya olayla ilgili soruşturma başlatırken, Rusya suçlamaları reddetti.

Finlandiya ile Almanya arasında Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1 telekomünikasyon kablosunda bir kesinti yaşandı.

Ayrıca Litvanya ile İsveç arasındaki iletişim kabloları da zarar gördü. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu olayların sabotaj ihtimaline işaret edebileceğini belirtti.

Finlandiya devlet telekom altyapı operatörü Cinia, kabloda hasar tespit etti ve onarım için özel bir gemi hazırladı. Onarımın tam tarihinin belirsiz olduğu, ancak önümüzdeki hafta başlamasının planlandığı bildirildi.

Litvanya ile İsveç arasında iletişim sağlayan kablonun kesilmesi, Telia Lietuva tarafından doğrulandı. Olay, ülkede internet erişiminin yüzde 33 oranında azalmasına neden oldu.

Helsingin Sanomat gazetesi, Çin’e ait Yi Peng 3 gemisinin hasar bölgesine yakın olduğunu, bu geminin Danimarka donanması tarafından takip edildiğini öne sürdü.

İsveç, olayın sabotaj olabileceği şüphesiyle soruşturma başlattı.

Litvanya, olayın “terör” kapsamında değerlendirildiğini ve kablonun tamamen mi kesildiği yoksa sadece hasar mı gördüğünün soruşturulduğunu duyurdu.

Finlandiya Merkezi Soruşturma Dairesi, iletişim müdahalesi ve mülke zarar verme suçlarından inceleme yürütüyor.

Almanya ve Finlandiya dışişleri bakanlıkları, olayla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürütüleceğini açıklarken, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, sabotaj iddialarının henüz kesinleşmediğini ifade etti.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, kablonun yanlışlıkla zarar görmüş olabileceği ihtimaline şüpheyle yaklaştı.

Rusya, bu tür olaylarda kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiaları “saçma ve komik” olarak nitelendirdi.

Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1, Finlandiya’nın Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının rotasını takip ederek Orta Avrupa’ya doğrudan bağlantı sağlayan tek denizaltı kablosu.

Kablo, 2016’da devreye alındı ve Helsinki ile Rostock (Almanya) arasında veri aktarımı yapıyor.

Finlandiya ve Estonya, Baltık Denizi’nde Rusya donanmasına karşı plan hazırlıyor

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Avrupa Parlamentosu’nda “sağcı çoğunluk” dönemi

Yayınlanma

Ursula von der Leyen’in ikinci başkanlık döneminde Avrupa Komisyonu, “aşırı sağa” karşı daha önce uyguladığı “güvenlik kordonu” (cordon sanitaire) siyasetinden vazgeçiyor.

Leyen’in yeni komisyonunda, “aşırı sağ” yelpazeden iki üye de yer alacak. Bunlar İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin partisi Fratelli d’Italia’dan (İtalya’nın Kardeşleri – FdI) Raffaele Fitto ve Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın partisi Fidesz’e yakın Olivér Várhelyi.

Fratelli d’Italia, AP’deki Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) grubuna aitken, Fidesz, Fransız Ulusal Birlik (RN) ve Avusturya Özgürlük Partisini (FPÖ) de içeren Avrupa için Vatanseverler (PfE) grubunda.

Alman CSU’lu siyasetçi Manfred Weber’in liderliğindeki muhafazakâr Avrupa Halk Partisi (EPP), geçtiğimiz yasama döneminde defalarca ECR ile işbirliği yaptı ve gelecekte de bunu yapma hakkını açıkça saklı tutuyor.

Ursula von der Leyen yeniden Avrupa Komisyonu Başkanı seçildi

Sağa karşı “güvenlik kordonu” fiilen yok

Son zamanlarda ise PfE ile, hatta bazen Alman AfD’nin de üyesi olduğu Egemen Uluslar Avrupa’sı (ESN) ile birlikte oy kullandı. “Aşırı sağ” karşı oluşturulduğu iddia edilen geleneksel sınır (“güvenlik kordonu”) böylece parçalanmaya devam ediyor.

Güvenlik kordonu uygulaması, EPP tarafından son yasama döneminde sistematik olarak esnetilmişti. Ocak 2022 gibi erken bir tarihte EPP, sağcı ECR’den bir milletvekilinin AP Başkan Yardımcılarından biri olarak seçilmesini mümkün kılmıştı.

Yeşiller tarafından yapılan bir araştırma, Ursula von der Leyen yönetimindeki Avrupa Komisyonunun çoğunluğu elde etmek için yaklaşık 340 oylamada ECR ve hatta daha sağcı ID (Kimlik ve Demokrasi) grubundan milletvekillerine güvendiğini ortaya koyuyor.

Araştırmaya göre, bu talepler genellikle motorlu taşıt endüstrisi için CO2 fiyatının düşürülmesi veya fosil yakıtlar için sübvansiyonların onaylanmasını içeriyordu.

EPP, ECR ve ID’nin oylarıyla Nisan 2024’te parlamento çalışanlarının milletvekilleri tarafından taciz edilmesini önlemeye yönelik tedbirler öngören bir önergeyi engellemeyi de başarmıştı.

Böylece güvenlik kordonunun ihlali küçük adımlarla art arda gerçekleştirildi.

AP’de yeni “kutsal ittifak”: Venezuela karşıtı sağcı çoğunluk

Kırılma noktası: Avrupa sağı Maduro karşıtlığında birleşti

Eylül ayında, yeni seçilen AP’nin ilk oylamalarından biri daha fazla dikkat çekti. Tartışılan karar, 28 Temmuz 2024 tarihinde Venezuela’da yapılan başkanlık seçimlerinde yenilgiye uğrayan aday Edmundo González’in seçimin gerçek galibi olarak tanınmasını öngörüyordu.

González lehindeki karar EPP ve ECR tarafından ortaklaşa sunuldu; ECR’de İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin partisi en büyük gücü oluşturuyor.

Karar nihayetinde Orbán’ın Fidez’i, Le Pen’in Ulusal Birlik’i (RN) ve FPÖ’yü içeren PfE’nin ve AfD’yi içeren ESN’nin oylarıyla kabul edildi.

“Trump’ın dönüşü Avrupa için Vatanseverler’e yarayacak”

“Venezuela çoğunluğu” AP’de iş başında: EPP’den AfD’ye destek

AP’deki muhafazakâr ve sağcı partilerin geniş oy çoğunluğu olarak adlandırılan “Venezuela çoğunluğu” o zamandan bu yana birkaç kez devreye girdi.

Örneğin ekim ayında Avrupa Parlamentosu gelecekteki AB komiserlerinin sunulması ve oylanmasına ilişkin yöntemlere karar verdiğinde durum böyleydi. Yine ekim ayında EPP, AB’nin dış sınırlarında kapsamlı bariyerler oluşturulmasını öneren AfD bütçe önergesi lehine oy kullandı.

Bu yılın Avrupa Parlamentosu Sakharov Ödülü’nün González ve sağcı Venezuelalı muhalif siyasetçi María Corina Machado’ya verilmesi de EPP, ECR ve PfE’nin oylarıyla gerçekleşti.

Son olarak geçen hafta EPP, sağındaki diğer milletvekilleriyle bir araya gelerek küresel ormansızlaşmayı durdurmayı amaçlayan bir tasarıyı düzeltti.

Solda öfkeye yol açan ECR, PfE, ESN ve liberal Renew grubundan birkaç isyancı vekil, kilit değişikliklerde EPP’yi destekledi.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen temmuz ayında EPP, Liberaller, Sosyal Demokratlar ve Yeşillerin ittifakı temelinde seçilmişti.

AfD, AP’de yeni grup kuruyor: “Egemen Ulusların Avrupa’sı”

Sağın yeni Komisyon üyeleri

Giorgia Meloni’nin partisi FdI’ya mensup Raffaele Fitto, Meloni’nin en yakın arkadaşlarından biri olarak biliniyor ve Leyen tarafından “uyum ve reformlardan sorumlu” AB Komisyonu başkan yardımcılarından biri olarak atanacak.

Macaristan ise genişlemeden sorumlu eski Komisyon Üyesi Olivér Várhelyi’yi gelecekte sağlıktan sorumlu olmak üzere Brüksel’deki Komisyon Üyesi olarak atadı. Várhelyi, Başbakan Orbán’ın Fidesz partisine çok yakın bir isim.

Leyen Komisyonunu destekleyen Sosyal Demokrat ve Yeşil parlamento gruplarında Fitto ve Várhelyi’ye karşı güçlü bir protesto var. Her iki grubun da iki siyasetçinin atanmasını desteklemeyeceği söyleniyor.

Orbán, Kickl ve Babiš’ten yeni grup: “Avrupa için Vatanseverler”

Sağ ittifakın görünmeyen mimarı: CSU’lu Manfred Weber

Gelecekteki komisyon üyeleri konusundaki anlaşmazlık son günlerde doruğa çıktı.

Grubunun ECR ve PfE ile ittifaka açılmasının arkasındaki ana beyin olarak kabul edilen EPP Başkanı Manfred Weber’in (CSU), teorik olarak iki sağcı Komisyon üyesini “Venezuela çoğunluğu” ile onaylatabileceği belirtiliyor.

Bununla birlikte CDU veya AP’deki CDU ya da CSU’lu siyasetçilerin kilit bir kararda AfD ile birlikte oy kullanmaları, Almanya’daki erken Federal Meclis seçimlerinden kısa bir süre önce istenmeyen bir sinyal olarak görülebilir.

Bununla birlikte eski İtalya başbakanları Romano Prodi ve Mario Monti’nin salı günü söyledikleri gibi, AB’nin “hem Doğu’da hem de Batı’da büyük zorluklarla” karşı karşıya olduğu bir dönemde AB’nin “tek vücut olarak” hareket etmesi konusunda baskı artıyor.

Almanya’dan CSU’lu EPP milletvekili Peter Liese de pazartesi günü gazetecilere verdiği demeçte, “Bu seçimden sonra da bir şeylerin değiştiğinden emin olma sorumluluğumuz var… Çoğunluk ECR’yi çok sık içerecek,” dedi.

Liese, kendisi için ECR’ye karşı bir “güvenlik duvarı” bulunmadığını söyledi ve Fitto’nun üst düzey pozisyonunun yaz başında Avrupa Konseyi’nde ana siyasi aileler arasında yapılan bir anlaşmanın parçası olarak müzakere edildiğini iddia etti.  

EPP’de Le Pen çatlağı: Alman muhafazakârlardan Fransız muhafazakârlara ihraç tehdidi

Sağcı üyelere karşılık Ukrayna’ya desteğe devam

Öte yandan çarşamba günü (20 Kasım) Brüksel’de bir araya gelen AP grup liderleri bir anlaşmaya vardı.

Buna göre Fitto ve Várhelyi’nin Avrupa Komisyonunda Leyen’in kendileri için öngördüğü görevleri üstlenmelerine izin verilecek; Sosyalistler de bunu kabul edecek.

Bunun karşılığında EPP, sadece “Ukrayna yanlısı”, AB’yi destekleyen ve hukukun üstünlüğünü savunan partilerle işbirliği yapma sözü veriyor.

Bunun, eski “cordon sanitaire”in, yani “aşırı sağa” karşı sınırın yerine öncelikle dış politika şartlarını getirildiği anlamına geliyor.

EPP’nin yorumuna göre, artık ECR ile işbirliğinin önünde hiçbir engel kalmadı.

Liberaller EPP’yi Meloni’den uzaklaştırmaya çalışıyor

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Merkel, anılarında neden Ukrayna’nın NATO üyeliğine karşı çıktığını yazdı

Yayınlanma

Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, anılarını yazdığı yeni kitabında Ukrayna’nın NATO’ya kabulüne 2008 yılında karşı çıkmasının nedenlerini açıkladı. Merkel, bu kararın hem NATO’nun güvenliğini hem de Rusya’yla olası çatışmaları göz önünde bulundurarak alındığını belirtti.

Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel (2005-2021 yılları arasında görev yaptı), anılarında Ukrayna’nın 2008 yılında NATO’ya kabul edilmesine neden karşı çıktığını açıkladı.

Merkel, bu kararın alınmamasında yalnızca Ukrayna’nın durumu değil, aynı zamanda NATO’nun güvenliğine dönük endişelerin de etkili olduğunu belirtti.

Kitaptan alıntılar, bazı bölümlerinin ön baskı kopyasına ulaşan Die Zeit gazetesi tarafından yayımlandı.

Anılarının tanıtımı, 26 Kasım’da Berlin’de gerçekleştirilecek. Kitap, “Freiheit: Erinnerungen 1954 – 2021” başlığıyla yayımlanacak.

Merkel, kitabını uzun süre boyunca asistanlığını yapan özel kalemi Beate Baumann ile birlikte kaleme aldı.

Merkel, anılarında şu ifadelere yer verdi: “Yeni bir üyenin kabulü yalnızca o ülkeye değil, NATO’ya da daha fazla güvenlik sağlamalıdır. Bu nedenle, bir ülkenin üyeliğe kabul edilmesi için yalnızca askeri yetenekleri değil, aynı zamanda iç yapısına dair kriterler de göz önünde bulundurulur.”

Eski Şansölye, Moskova’nın tutumu dikkate alınmadan Ukrayna ve Gürcistan’a Üyelik Eylem Planı (MAP) statüsü verilmesinin “son derece pervasız” bir yaklaşım olduğunu ifade etti.

Merkel, Ukrayna’nın NATO’ya katılması durumunda ittifakın askeri yapılarının, Rusya’nın askeri güçleriyle doğrudan temasa geçeceğini belirtti.

Özellikle, o dönemde Rusya Karadeniz Filosunun Kırım’da konuşlanmış olduğunu vurgulayan Merkel, bu bağlamda, 2008’de varılan uzlaşmanın –Ukrayna ve Gürcistan’a MAP statüsü verilmemesi ancak bu ülkelerin NATO’yla yakınlaşmasının prensipte kabul edilmesi– “her uzlaşma gibi bir bedeli olmasına rağmen gerekli” olduğunu savundu.

Eski Şansölye ayrıca, Moskova’nın Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya katılım isteklerini “bir meydan okuma” olarak algıladığını dile getirdi.

Merkel’e göre, bu ülkelere aday ülke statüsü verilmesi durumunda Rusya’nın herhangi bir tepki göstermeyeceğine inanmak “kibir ve hayal siyaseti” olurdu.

Merkel, 2008 yılında Bükreş’te düzenlenen NATO Zirvesi’nde Ukrayna’nın NATO’ya kabul edilmesine sürekli olarak karşı çıkmıştı.

Trump’ın zaferinden sonra: Ukrayna’da savaş sona mı eriyor?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English