Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Biden’dan Scholz’a Huawei baskısı: Aynısını Trump Merkel’e yapmıştı

Yayınlanma

ABD Başkanı Joe Biden, Almanya’daki trafik lambası koalisyonunun lideri Olaf Scholz’e Çinli Huawei’yi yasaklaması yönünde baskı yapıyor. POLITICO’da yer alan bir incelemede, benzer bir baskıyı eski ABD Başkanı Donald Trump’ın da eski Alman Şansölyesi Angela Merkel’e yaptığına işaret ediliyor.

Dört buçuk yıl önce Trump’ın ABD müttefiklerine Çinli teknoloji şirketi Huawei’yi yasaklamaları için yaptığı baskı, Berlin’de bir ‘direniş duvarıyla’ karşılaşmıştı. Dönemin Almanya lideri Merkel, Trump’ın Huawei’nin Batı için ciddi bir güvenlik riski oluşturduğu yönündeki uyarılarını reddetmiş ve ABD’nin Çinli şirketin gelecekteki mobil ağlarını kurmasına izin veren müttefikleriyle istihbarat paylaşımını engelleyeceği tehdidine karşı çıkmıştı.

Hatta Merkel, Mart 2019’da Berlin’de düzenlenen küresel politika konferansında Almanya’nın ‘sırf belli bir ülkeden olduğu için bir şirketi dışlamayacağını’ bile ilan etmişti. Bunun ardından Çinli teknoloji devi ile Alman telekomünikasyon firmaları arasında anlaşma patlaması yaşandı. Huawei, Almanya’yı Avrupa ve ABD’ye bağlayan 5G altyapısını ülke genelinde inşa etmeye başladı.

Biden, Trump’ın siyasetini devam ettiriyor

Ne var ki şimdi Atlantik’in her iki yakasında da ‘endişe ve pişmanlık’ dönemi yaşanıyor. Biden yönetiminden yetkililer POLITICO’ya ve Alman ulusal gazetesi WELT’e verdikleri demeçte, Huawei tarafından Almanya’da inşa edilen altyapının önemli bir NATO müttefikini ‘siber saldırılara ve veri hırsızlığına karşı savunmasız hale getirdiğine’ olan inanç söz konusu olduğunda, Biden’ın selefi Trump kadar kararlı olduğunu söylediler.

Fakat Trump’ın ‘küstah diplomasisinin’ Berlin’de geri teptiği inancı, Biden’ın Huawei’ye karşı yürüttüğü harekatı büyük ölçüde ‘kapalı kapılar ardında’ yürütmesine neden oluyor.

Haberde, Berlin’deki ‘müesses nizamın’ da artık ABD’nin Huawei ya da Çin hakkındaki uyarılarını göz ardı etmediğine işaret ediliyor. Almanlar, beş yıl öncesinin aksine, Çin firmalarına ‘aşırı bağımlılığın’ yarattığı risklere karşı teknik bir çözüm olmadığı konusunda giderek daha fazla uyarıda bulunuyorlar.

Alman istihbaratının Huawei endişesi

POLITICO ve WELT’e konuşan ve isimlerinin açıklanmasını istemeyen iki üst düzey Alman istihbarat yetkilisi, Huawei’nin Almanya’nın dördüncü ve beşinci nesil radyo erişim ağlarına hakim olmasının ülkelerinin güvenliği için ‘büyük bir tehdit oluşturduğuna’ inandıklarını söyledi.

Üst düzey bir Alman istihbarat yetkilisi verdiği demeçte, “Huawei teknolojisinin kurulumunun sorunsuz olduğuna inanmak sonsuz bir saflıktır,” dedi.

Yetkili, Almanya’nın Huawei ekipmanlarına olan ‘bağımlılığının’ ne gibi riskler doğurduğunu belirtmedi. Fakat ABD’li yetkililer, firmanın telekomünikasyon ekipmanlarının Pekin’in gizli verileri sızdırması ya da sürücüsüz arabalar, otonom makineler ya da Almanya gibi bir NATO müttefiki için hassas askeri ve diplomatik iletişim gibi sivil mobil ağlara giderek daha fazla dayanan kritik hizmetleri sabote etmesi için bir sıçrama tahtası sağladığı konusunda uzun süredir uyarıda bulunuyor.

Yetkili, Huawei donanımını kullanmanın risklerini göz ardı edenlerin ‘siber casusluk alanında nelerin mümkün olabileceğine dair hayal gücünden yoksun olduklarını’ söyledi.

POLITICO ve WELT’in yaptığı araştırmaya göre, bu uyarılar 2019’dan bu yana şiddetini artırdı ve kapsamını genişletti. Şu anda Atlantik’in her iki yakasında da, Almanya’da milyarlarca avroluk bir işletmeye sahip olan Huawei’nin Alman telekomünikasyon ağlarına çoktan yerleşmiş olduğu ve hükümetin bu şirkete karşı ‘güçlü adımlar atmaya direneceği’ yönünde ciddi endişeler var.

Mevcut ve eski yetkililer, transatlantik ittifak içinde artan güvensizliğin Berlin’in Washington’dan ‘talimat almaya’ karşı direncini nasıl güçlendirdiğine, ülkedeki siyasetçilerin ise ‘ticari ilişkilerin jeopolitik kaygılardan ayrı tutulabileceğine’ dair uzun süredir devam eden içgüdüsünü nasıl takip ettiğine işaret ediyor.

Buna göre örneğin Merkel’in Trump’a karşı duyduğu hoşnutsuzluk, eski başkanın Huawei ile ilgili uyarılarının ciddiye alınması gerektiği gerçeğini görmezden gelmesine neden oldu. 

Avrupa’daki merkezi Almanya’da bulunan Huawei ise iddiaları reddediyor. Huawei medya işleri başkanı Patrick Berger, e-posta ile yaptığı açıklamada, “Huawei 20 yılı aşkın bir süredir Almanya’da faaliyet göstermektedir ve çok iyi bir siber güvenlik siciline sahip, yenilikçi teknolojilerin güvenilir bir tedarikçisidir. Huawei, dünyadaki en açık, en çok değerlendirilen ve en şeffaf teknoloji şirketlerinden biridir,” dedi.

Alman siyasetçilerden gelen baskı artıyor

Fakat birçok Alman milletvekili ve hükümet yetkilisi artık düzenli olarak Huawei ile ülkenin üç büyük mobil operatörü Deutsche Telekom, Telefónica ve Vodafone arasındaki yakın ticari bağlardan yakınıyor. Alman parlamentosunda CDU’lu muhafazakâr milletvekili Norbert Röttgen, “Kendi güvenlik çıkarlarımız çok uzun süre göz ardı edildi. [Huawei’nin] güvenlik politikası boyutu en başından beri odak noktası olsaydı zaman ve paradan tasarruf edebilirdik,” iddiasında bulundu.

Başbakan Olaf Scholz’un koalisyon hükümetinin bir parçası olan liberal Hür Demokratlar’dan (FDP) milletvekili Maximilian Funke-Kaiser de “Huawei teknolojisinin tüm Alman mobil ağında tamamen terk edilmesini savunuyorum,” dedi.

ABD’nin kapalı kapılar ardındaki diplomasisi

Biden yönetimi de Berlin’in Huawei ekipmanlarına olan bağımlılığını önemli ölçüde azalttığını ya da tamamen ortadan kaldırdığını görmeyi umuyor. Üst düzey Beyaz Saray yetkilileri, Scholz hükümetine güçlü adımlar atması için sürekli baskı yaptıklarını fakat bunu sessizce, perde arkasından yaptıklarını belirtiyorlar.

POLITICO’ya konuşan ve isminin açıklanmasını istemeyen ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili, “Yumruğunuzu masaya vurup ‘Dediğim dedik, çaldığım düdük’ demek her zaman en etkili diplomatik strateji değildir. Ama hiç kuşkunuz olmasın, baskı daha da artmış durumda,” dedi.

Yine de, Almanya’nın hem Huawei hem de Çin ile olan bağları önemli ve POLITICO ve WELT’in görüştüğü çok sayıda mevcut ve eski yetkili, Almanya’nın kendi teknoloji ve telekom şirketlerine karşı kararlı bir şekilde harekete geçmeye istekli olup olmayacağına ya da Biden’ın baskıyı artırıp artırmayacağına dair şüphelerini dile getirdi.

Alman ekonomisinin Çin’e bağımlılığı

ABD’li yetkililer, Berlin’in Pekin’e olan iktisadi bağımlılığının önemli bir engel olduğuna inanıyor.

Alman otomobil üreticileri Volkswagen, Daimler ve BMW, 2020 itibariyle Çin’de dünyanın diğer yerlerinden daha fazla otomobil sattı. Bu durum Almanya’nın Çin’in misilleme yapmasından duyulan korkuya karşı özellikle hassas hale getirdi.

Muhafazakâr milletvekili Röttgen, “Almanya’nın Çin’e yönelik politikası her zaman öncelikli olarak sanayi politikası olmuştur,” dedi. Ona göre Trump döneminde, Almanya Çin’i kışkırtmak ve böylece Çin’in açıkça tehdit ettiği Alman otomotiv endüstrisi için dezavantajlara neden olmak istememişti.

‘Dijital Kuzey Akım 2’ göndermesi

Haberde görüşlerine yer verilen iki üst düzey Alman istihbarat yetkilisi, ülkenin Huawei RAN’a (Radya Erişim Şebekesi) güvenmeye devam etmesini, Rus doğalgaz boru hattı Kuzey Akım 2’ye yaptığı yatırıma benzetti.

Ülkenin üç büyük telekom operatörü, Huawei RAN’larına olan bağımlılıklarını azaltmak için de harekete geçti. Eski telekomünikasyon ağlarında RAN, verileri aktardığı fakat işlemediği veya depolamadığı için daha az hassas olarak kabul ediliyordu. Fakat 5G’nin gelişi, bir ağın ucunun, sinir merkezi benzeri çekirdeği ile aynı bilgi işlem yeteneklerine sahip olmaya başladığı ve ikisi arasındaki güvenlik ayrımını aşındırdığı anlamına geliyordu. ABD’li yetkililer Trump yönetimi sırasında bu noktayı ‘güçlü bir şekilde’ dile getirdi ve Alman istihbarat yetkilileri de bugün giderek daha fazla aynı fikirde.

Berlin bir zamanlar 11 milyar dolarlık Kuzey Akım 2 boru hattını enerji geleceğinin temel direği olarak görüyordu. Fakat Ukrayna savaşı ile birlikte Almanya sözleşmeyi iptal etti.

Alman istihbaratından milletvekillerine brifing

Alman istihbarat yetkilisi, Berlin’in Huawei’ye olan ‘dijital bağımlılığının’ Kuzey Akım 2’den ‘daha ciddi sonuçları’ olabileceğini, çünkü Pekin’in ülkeyi sadece ekonomik olarak zorlamakla kalmayıp ‘Alman altyapısını sabote etmesi için bir sıçrama tahtası’ sağlayabileceğini ileri sürdü.

Toplantı hakkında bilgi sahibi olan iki kişinin POLITICO ve WELT’e verdiği bilgiye göre, Alman güvenlik yetkilileri Huawei donanımındaki güvenlik açıklarına ilişkin iddia edilen kanıtları Alman parlamenterlere Nisan ayında Federal Meclis Dijital Komitesinin gizli bir oturumu sırasında sundu.

Toplantıda güvenlik yetkilileri, milletvekillerini enerji yönetiminden sorumlu anten ağındaki bir Huawei bileşenindeki güvenlik açığı konusunda uyardı. Bu, Alman İçişleri Bakanlığının Huawei ve ZTE tarafından üretilen teçhizatla ilgili soruşturmasını tetikleyen aynı sorundu.

Oturumun gizli niteliği nedeniyle isimlerinin açıklanmasına izin verilmeyen iki katılımcı, güvenlik yetkililerinin güvenlik açığının daha önce kullanılıp kullanılmadığını ya da önemli aksaklıklara neden olacak şekilde tasarlanıp tasarlanmadığını doğrulamadığını söyledi. Bu katılımcılara göre uyarılar tamamen teorikti ve tehdidin ciddiyeti konusunda emin değildiler.

Alman telekomünikasyon sektöründen bir yetkili ise iddiaları ‘saçma’ olarak nitelendirdi. Huawei de cihazlarına uzaktan sabotaj yapılabileceği iddialarına şiddetle karşı çıkıyor.

DİPLOMASİ

Reuters: Ukrayna’ya askeri yardım koordinasyonunu ABD yerine NATO üstlendi

Yayınlanma

Reuters ajansına konuşan bir kaynağa göre, ABD, Ukrayna’ya yönelik Batı ülkelerinin askeri yardımlarının koordinasyon görevini Kuzey Atlantik İttifakı’na (NATO) devretti.

Bu adım, önceden planlanmış olmasına rağmen birkaç ay ertelenmişti.

Ajans, bu kararın NATO’nun Ukrayna’ya asker göndermeden “savaşta daha aktif bir rol üstlenmesini” sağlayacağını belirtti.

Fakat diplomatlar, ABD’nin Kiev’e en büyük askeri desteği sağlamaya devam etmesi nedeniyle bu değişikliğin etkisinin sınırlı kalabileceğini ifade etti.

Ajans ayrıca, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın Rusya-Ukrayna savaşını hızla sona erdirmek istediğini, ancak bunu başarmak için nasıl bir yol izleyeceğini henüz açıklamadığını anımsattı.

NATO ülkeleri, temmuz ayında Washington’da düzenlenen bir zirvede, Ukrayna’ya askeri yardım sevkiyatının koordinasyonunun NATO’ya devredilmesine karar verdi.

Bu yeni yapı, NATO Güvenlik Yardım ve Eğitim Misyonu (NSATU) olarak adlandırılıyor ve yaklaşık 700 kişilik bir personel kadrosuna sahip.

Misyonun merkezi, Almanya’nın Wiesbaden kentindeki bir ABD üssünde bulunuyor.

McFaul: Ukrayna, topraklardan feragat karşılığında NATO üyeliğine ikna edilmeli

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İsveç’ten “enerji kablosu” projesine Alman elektrik reformu şartı

Yayınlanma

İsveç, Berlin’in elektrik piyasasını yeniden düzenleyerek denizaşırı ülkelerden daha düşük maliyetli elektrik çekmeyi durdurması halinde Almanya’yı güney İsveç’e bağlayacak bir elektrik kablosu projesini onaylamaya hazır olduğunu açıkladı.

İsveç Enerji Bakanı Ebba Busch Financial Times’a (FT) yaptığı açıklamada, Almanya ve İsveç elektrik piyasalarını birbirine bağlaması planlanan 700 megavatlık Hansa PowerBridge projesinin “Almanya kendi sistemini düzene sokana kadar” erteleneceğini söyledi. 

Busch, Almanya’nın iç elektrik piyasasını, şebekelerinin verimliliğini artıracak ve fiyatları düşürecek ihale bölgelerine ayırması halinde İsveç hükümetinin proje üzerinde “harekete geçmeye hazır olacağını” da sözlerine ekledi.

Bu tür reformların, Almanya’nın İsveç’in büyük ölçüde hidroelektrikle üretilen daha ucuz elektriğini çekmesini ve İsveçli tüketiciler için maliyetlerin artmasını önleyeceği düşünülüyor.

Elektrik, şebekeler üzerinde en yüksek fiyat talebinin olduğu yere doğru akıyor. İsveç’in şebekesi halihazırda Baltık Denizinin altından geçen bir enterkonnektör aracılığıyla Almanya’ya bağlı.

Avrupa’daki elektrik fiyatlarına ilişkin tartışmalar, AB üyesi ülkelerin Rus gazı ve fosil yakıtlardan uzaklaşmak için sisteme hava koşullarına bağlı yenilenebilir enerji eklemek için acele etmeleri nedeniyle bu yıl giderek hararetlendi.

Bu durum, güneşin parladığı ve rüzgârın estiği dönemlerde önemli ölçüde fazla üretime yol açarken, güneş ya da rüzgârın olmadığı zamanlarda da üretimin çok düşük olduğu dönemleri beraberinde getirdi. Sonuç olarak birçok ülkede fiyatlar son derece dalgalı bir seyir izledi.

Busch, geçtiğimiz çarşamba ve perşembe günleri İsveç’in güneyinde fiyatların “eksi fiyatlardan” kilovat saat başına yaklaşık 1 avroya sıçradığını söyledi. Busch, bunun yatırım için “çok zor bir durum yarattığını” da sözlerine ekledi.

Yaz aylarında Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis de Yunanistan’daki açıklanamaz yüksek faturalarla ilgili endişelerini dile getirmiş ve bloğun enerji sistemini daha iyi incelenmesi gereken bir “kara kutu” olarak tanımlamıştı.

Mitsotakis, “İyi işleyen ve yenilenebilir enerji kaynaklarından gerçekten yararlanan bir enerji piyasasına sahip olmak istiyorsak, bu konulara bakan ve müdahale etme kapasitesine sahip bir tür Avrupa düzenleyicisi düşünmeliyiz,” dedi.

AB’nin enerji düzenleyicisi Acer pazartesi günü, elektrik şebekesi maliyetlerinin 2050 yılına kadar iki katına çıkabileceği ve mevcut şebekelere daha fazla yük bindikçe “elektrik faturalarının genel karşılanabilirliğini tehlikeye atacağı” uyarısında bulundu.

Norveçli politikacılar geçen hafta, ülkedeki elektrik fiyatlarının 2009’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaşması üzerine, Norveç ile Danimarka, Almanya ve Britanya arasındaki enterkonektörleri gözden geçirmek istediklerini söyledi. O zamandan bu yana fiyatlar aralık ayı için rekor düşük seviyelere geriledi.

Oslo’nun endişelerine atıfta bulunan Busch, “dünyanın geri kalanının bir parçası olmayı seven açık, ilerici bir ülkenin bu birbirine bağlı enerji sisteminin bir parçası olmak istemeyebileceğimizin sinyalini vermesinin Avrupa için üzücü bir an olduğunu” söyledi.

Busch, Almanya’nın yüksek fiyatlarının sorumlusu olarak nükleer santrallerini kapatma ve 2011 yılında Japonya’da meydana gelen Fukushima kazasının ardından AB düzeyinde nükleere verilen desteğe karşı çıkma kararını gösterdi.

İsveç de bir önceki hükümet döneminde benzer bir karar almış aöa politikasını değiştirerek Avrupa düzeyinde nükleer enerjinin en güçlü savunucularından biri haline gelmişti.

İsveç’in kendi enerji sistemi, ülkenin hidroelektrik santrallerinin çoğunun bulunduğu kuzeyden zayıf iletim bağlantıları olduğu için genellikle büyük bölgesel fiyat farklılıklarından muzdarip.

Geçtiğimiz hafta Volvo Cars, Volvo Trucks ve SKF’ye ev sahipliği yapan Göteborg’daki tüketiciler elektrik için kuzeydeki Luleå kentindekilerden 190 kat daha fazla ödedi.

FT’ye konuşan İsveç’in önde gelen bir şirket yöneticisi, “Enerji politikamız umutsuz. Eğer işleri kısa sürede yoluna koymazsak, sanayinin büyük bir kısmı sıkıntıya girebilir,” dedi.

Busch, Avrupa’nın nükleer enerji konusunda “siyasi mücadelelere” girmeyi bırakması ve sistemi istikrara kavuşturmak için teknolojiye daha fazla yatırım yapılmasını teşvik etmesi gerektiğini söyledi.

Busch, nükleer karşıtı Yeşiller partisinin üyesi Alman Enerji Bakanı Robert Habeck’i kastederek, “Hiçbir siyasi irade fiziğin temel kurallarını geçersiz kılamaz, Dr. Robert Habeck bile,” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

İsviçreli Büyükelçi Buch: Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular

Yayınlanma

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Rusya-Ukrayna barış görüşmelerinin erken sonlandırılmasının savaşın uzamasına ve ölümlerin artmasına yol açtığını belirtti. Batı’nın bu stratejisinin sadece Rusya’yı değil, tüm Batı’yı da zayıflattığını vurguladı.

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Türkiye’nin savaşın altıncı haftasında gerçekleştirdiği ve giderek olumsuz bir şöhrete bürünen Rusya-Ukrayna barış görüşmelerine dair değerlendirmede bulundu.

Antithèse adlı YouTube kanalına mülakat veren Ruch, müzakerelerin nasıl sonlandırıldığı ve Batı’nın bu süreçteki rolü üzerine çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Ruch, Batı’nın –özellikle İngiliz müttefikler ve Amerikalıların– müzakerelerin başarıya ulaşmasının eşiğinde olduğu bir dönemde bu süreci sonlandırdığını belirtti.

Bu kararın, Batı’nın Rusya’yı zayıflatma stratejisi kapsamında alındığını ifade eden Ruch, bu yaklaşımın hem Rusya’yı hem de Batı’yı zayıflattığını ileri sürdü.

“Bu kararı son derece ahlaksızca buluyorum, zira savaşın devam etmesi halinde ölümlerin on binlerce, hatta yüz binlerle ifade edilebileceği aşikardı,” diyen Ruch, bu kararın insani boyutunu vurguladı.

Ruch, Batı’nın müzakereleri sonlandırma kararını, Rusya’yı zayıflatma amacıyla erken alındığını ve bunun da savaşın uzamasına yol açtığını savundu.

Ruch, “Neden bu kadar çok insan öldü?” sorusunu sorarak, Batı’nın stratejisinin sadece Rusya’yı değil, aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflattığını dile getirdi.

Avrupa’nın bu süreçte önemli ölçüde etkilendiğini belirten Ruch, “Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular,” dedi.

Savaşın devam etmesi durumunda ölümlerin artacağı ve çatışmaların daha da tırmanacağı konusunda uyarılarda bulunan Ruch, “Bu, insanlık adına büyük bir trajediydi,” ifadelerini kullandı.

Ayrıca, bugün yapılacak bir barış anlaşmasının bile Rusya’nın uzlaşmaya hazır olup olmadığına bağlı olduğunu belirten Ruch, sürecin son derece zorlu olduğunu vurguladı.

Öte yandan Ruch, kitabının yazılmasına neden olan süreç hakkında da bilgiler verdi. “Rusya’nın işgalinden sonra başladım, zira bu durumu önleyememiş olmamız mümkün değildi,” diyen Ruch, Batı’nın masada iki taslak anlaşma olmasına rağmen bunlara uymamasının savaşın uzamasına neden olduğunu söyledi.

Tarihçilerin bu dönemi bir gün yeniden ele almasının gerektiğini belirten Ruch, “Bu, belki de tarihçiler tarafından bir gün yeniden ele alınması gereken bir tartışma,” değerlendirmesini yaptı.

Türkiye’nin bu süreçteki rolüne de değinen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık konusunda Ukrayna ile çalışmak istediğini ve bu konuda görüşmeler yaptığını anlattı. “Türkler, Ukrayna için tarafsızlık kavramı üzerinde bizimle çalışmak istiyorlardı,” diyen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık modeli üzerine çalışmalar yaptığını ve bu sürecin önemli olduğunu belirtti.

Ruch, Batı’nın küresel bir gündemi olduğunu ve bu savaşla yüzleşmek için acelelerinin olmadığını ifade etti. Rusya’nın nükleer tehditlerini artırması ve Batı’nın buna karşı ne tür tedbirler alacağı konusundaki endişelerini dile getiren Ruch, kara birliklerinin NATO ile Rusya arasında bir savaşa yol açabileceğini ve bunun Türkiye’nin güvenliği açısından ciddi riskler taşıdığını vurguladı.

Ayrıca Ruch, savaşın yarın sona ereceğini düşünmediğini ve çözüm modelinin hala İstanbul’da müzakere edilenlere dayandığını belirtti. Tarafsızlık ve güvenlik garantileri konusundaki belirsizlikler nedeniyle bu sürecin ne kadar zor olacağını vurgulayan Ruch, “Bu savaşın yarın sona erdiğini göremeyeceğiz,” diye ekledi.

Ukrayna’da müzakere gündemi: Toprak mı güvenlik garantisi mi?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English