Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Dolar krizindeki Irak’tan yuan adımı

Yayınlanma

ABD’nin Irak bankalarına getirdiği sıkı kontrollerin dolar krizine yol açmasından sonra Irak Merkez Bankası, Çin ile olan ticaretinde doğrudan Çin yuanı kullanmayı planlıyor. Bağdat, bu adımla dolara olan bağlılığını azaltmayı hedefliyor.

Irak Merkez Bankası, yerel piyasalardaki dolar sıkıntısını telafi etmek için adımlar atmaya devam ediyor. Merkez Bankası’ndan yapılan açıklamada Çin’den yapılan ticarette ilk kez yuan kullanılmasına izin verileceği açıkladı. Hükümetin ekonomi danışmanı Mudhir Salih, Reuters‘a yaptığı açıklamada “Irak’ın Çin’den yaptığı ithalat ilk kez yuan ile finanse edilecek” dedi.

Dolar krizi ve Washington toplantısı

Karar, Irak heyetinin Washington’daki temaslarının ardından alındı. Ziyaretin Bağdat açısından amaçlarından biri, ABD Federal Bankası’nın Kasım ayından bu yana dolar cinsinden para transferinde Irak bankalarına uyguladığı katı kuralların yumuşatılması konusunda uzlaşıya varmaktı. Çünkü Bağdat, Kasım ayından bu yana ABD’nin İran başta olmak üzere yaptırım uyguladığı diğer ülkelerin çıkarına yasadışı dolar tahsisini engelleme gerekçesiyle Irak bankalarına yönelik uygulamaya koyduğu kısıtlamalar nedeniyle ciddi bir dolar krizi ile boğuşuyor.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’in başkanlığında Washington’da düzenlenen toplantıya ilişkin yapılan açıklamada, “İki taraf, paralel döviz piyasaları da dahil olmak üzere Irak ekonomisinin karşı karşıya olduğu zorlukları konuştu. ABD, Irak hükümetinin ekonomik ve para politikası reformlarını yürürlüğe koyma, finans ve bankacılık sistemini modernize etme, yolsuzlukla mücadele ve finansal sistemin manipülasyonunu önleme çabalarını memnuniyetle karşıladı” denilmişti. Toplantıdan sonra Arap basını, dolar krizinin hafifletilmesi konusunda ABD tarafının Irak heyetine bazı şartlar dayattığı iddia edilmişti ancak Bağdat bu iddiayı doğrulamadı.

‘ABD doları silah olarak kullanıyor’

Tianjin Finans ve Ekonomi Üniversitesi’nde görevli Profesör Cong Yi, Global Times‘a yaptığı değerlendirmede, “Daha fazla ülkenin yuanı benimsemesi bir yandan devasa pazara sahip Çin ile büyüyen ikili ticaret ve yatırımla ilgili diğer yandan ABD dolarının hegemonyasından kaçınmak için değerlendiriliyor” dedi. Cong Yi’ye göre daha fazla ekonomi, ABD destekli SWIFT sistemini daha adil ve daha ucuz hizmetlerle değiştirmeye çalışıyor: “Rusya-Ukrayna ihtilafının ardından ABD’nin Rusya’ya yönelik kapsamlı yaptırımları ABD’nin doları silah olarak kullanma riski konusunda açık bir uyarıydı.”

Ortadoğu

Gazze’de ‘Filistinsizleştirme’ projesi BCG için krize dönüştü

Yayınlanma

Boston Consulting Group’un (BCG) Gazze’de kurulan tartışmalı insani yardım vakfı GHF’ye verdiği destek, savaş sonrası Filistinlilerin zorla yer değiştirilmesini modelleyen çalışmalarla birleşince uluslararası tepkiye yol açtı. İki üst düzey ortak görevden alındı, İngiltere Parlamentosu soruşturma başlattı, şirket ise “yetkisiz girişim” diyerek zararı sınırlamaya çalışıyor.

Dünyaca ünlü danışmanlık şirketi Boston Consulting Group’un (BCG), Gazze’deki tartışmalı insani yardım girişimiyle bağlantısı nedeniyle yaşadığı iç kriz derinleşiyor. Şirket, hem müşteriler hem de çalışanlar arasında oluşan tepkiyi yatıştırma çabasının bir parçası olarak projeye onay veren iki kıdemli ortağının görevlerinden ayrıldığını duyurdu.

Wall Street Journal’da yer alan habere göre proje, 2023 sonbaharında Gazze’de gıda tedarikine yardımcı olmayı hedefleyen pro bono (gönüllü) bir girişim olarak başladı. Ancak proje, kısa sürede İsrail destekli ve yoğun biçimde eleştirilen bir yardım dağıtım ağına dönüştü. Yerel sağlık yetkililerine göre, son haftalarda yardım merkezleri çevresinde toplanan sivillere ateş açılması sonucu yüzlerce Filistinli öldü.

BCG, krizin büyümesi üzerine, firmanın riskten sorumlu yöneticisi Adam Farber ve sosyal etki biriminin başındaki Rich Hutchinson’ın görevlerinden ayrıldığını açıkladı. İki isim şirket bünyesinde kıdemli ortak olarak kalmaya devam edecek. Kaynaklara göre, her iki yönetici de projeye başlangıç aşamasında onay verdi ancak tüm detaylardan haberdar değildi.

Bu gelişme, haziran ayında görevden alınan iki diğer BCG ortağı Matt Schlueter ve Ryan Ordway’in ardından geldi. Firma, bu iki ismin projeyi başlattıktan sonra talimatlara aykırı şekilde bağımsız hareket ettiğini belirtti.

BCG’den The Wall Street Journal’a yapılan açıklamada, “2024 sonunda bir ortak, gönüllü çalışmayı olduğundan farklı tanıttı. Aylar sonra, izinsiz şekilde ücretli bir aşamaya geçti ve aynı zamanda Gazze’nin savaş sonrası yeniden inşasına yönelik gizli modelleme çalışmaları yaptı. Bu çalışmalar, şirketin açık talimatlarına aykırıydı” denildi.

BCG, söz konusu faaliyetlerin hiçbirinden ücret almadığını ve durum fark edilir edilmez hemen müdahale edildiğini ileri sürdü. Yapılan bağımsız soruşturmanın, bu durumun bireysel suistimallerin yanı sıra denetim eksikliğinden kaynaklandığını ortaya koyduğu iddia edildi.

BCG’nin Gazze’deki çalışmaları Ekim 2023’te başladı. BCG, Gazze’de yeni bir yardım kuruluşu kurmak için fizibilite çalışmasının geliştirilmesine yardımcı olmak üzere anlaşma imzaladı. Şirket, özel sermaye şirketi McNally Capital’in sahibi olduğu Washington merkezli güvenlik şirketi Orbis Operations ile sözleşme imzaladı. Orbis, eski CIA ajanları ve terörle mücadele uzmanları çalışıyor.
Bu çabalar sonunda, Gazze İnsani Yardım Vakfı (GHF) adlı yapı kuruldu. Ancak GHF, Avrupa Birliği, 20’den fazla hükümet ve uluslararası yardım kuruluşları tarafından sert biçimde eleştirildi. Vakıf, sivilleri savaş alanlarından geçerek yardım almaya zorlamakla suçlandı. İsrail ordusu, kalabalıkların tehdit oluşturduğu gerekçesiyle ateş açtığını savundu ancak sonrasında yardım noktalarındaki uygulamaları gözden geçireceğini açıkladı.

Mart 2024’te, BCG’nin çalışmaları ücretli hale geldi. Şirket, McNally Capital adına hareket ederek özel lojistik firması Safe Reach Solutions ile çalıştı. Safe Reach, GHF’nin yardım dağıtımı sırasında güvenliği sağlamaktan sorumluydu.

Zamanla, görevden alınan iki ortak, Filistinlilerin Gazze dışına taşınmasının maliyetini hesaplayan bir savaş sonrası modelleme projesi yürüttü.

Financial Times’ın ortaya çıkardığı BCG tarafından geliştirilen modellerden birine göre, 500 binden fazla Filistinlinin kişi başı 9 bin dolarlık “yeniden yerleştirme paketi” ile Gazze’den ayrılması öngörüldü. Aynı modelde, bu nüfusun en az dörtte üçünün geri dönmemesi hedeflendi. Şirket, bu yöntemin daha düşük maliyetli olduğunu savundu.

BCG, bu çalışmanın kendi onayı dışında gerçekleştiğini ileri sürdü.

BCG’nin bu yeniden yerleştirme planıyla ilişkilendirilmesi, şirket içinde ve dışında yoğun tepkiyle karşılandı. Çocuklara yardım kuruluşu Save the Children, BCG ile olan gönüllü ortaklığını geçen ay askıya aldı.

BCG CEO’su Christoph Schweizer, bu hafta şirketin eski çalışanlarına gönderdiği bir mektupta, “Bu, hiçbir şekilde resmî bir BCG projesi olmasa da ilişki kurulmuş olması bizim için hem rahatsız edici hem de itibar açısından son derece yıpratıcı” ifadelerini kullandı.

İngiltere Parlamentosu da BCG’nin GHF ile olan ilişkisini araştırmak üzere harekete geçti. Parlamento komitesi, CEO Schweizer’dan projenin zaman çizelgesini, projeye kimlerin finansman sağladığını ve görevden alınan ortakların rolünün ne olduğunu açıklamasını istedi. BCG’den 22 Temmuz’a kadar yanıt verilmesi talep edildi.

Eski çalışanlar, BCG gibi büyük ve itibarlı bir şirketin böyle bir projeye nasıl dâhil olduğunu sorgularken, firmanın iç denetim sistemleri de eleştiri konusu oldu. Riskten sorumlu yöneticinin aynı zamanda müşteri projelerine zaman ayırmasının bir zafiyet yarattığı belirtiliyor. BCG şu anda kapsamlı bir iç denetim süreci başlatmış durumda.

Batı Asya, BCG gibi danışmanlık firmaları için büyüyen bir pazar. 2024’te 8,72 milyar dolarlık hacme ulaşan bölgesel danışmanlık sektörü, bir önceki yıla göre %11 büyüme gösterdi.

Kaynaklara göre, danışmanlık firmaları, bölgedeki karar vericilerle ilişkilerini güçlendirmek ve uzmanlıklarını göstermek amacıyla sıkça insani projelerde gönüllü katkı sunuyor. Ancak BCG’nin Gazze’deki son projesi, bunun şirkete ne kadar ağır bir mali ve itibar faturası çıkarabileceğini gözler önüne serdi.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Trump’ın Ankara ve Şam’daki jokeri: Thomas Barrack kimdir?

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump’ın yakın dostu ve milyarder yatırımcı Thomas J. Barrack, Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi olarak atandı. Barrack, geleneksel diplomatik süreçler yerine sonuç odaklı ‘olay diplomasisi’ yaklaşımıyla Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılmasına öncülük ederken, Türkiye ile F-35/S-400 krizinin çözümünü ve Lübnan’da Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını hedefliyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın en güvendiği isimlerden biri olan milyarder yatırımcı Thomas J. Barrack, hem ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi hem de Suriye Özel Temsilcisi olarak yürüttüğü çifte görevle Orta Doğu’da alışılmışın dışında bir diplomatik misyon yürütüyor.

Kırk yılı aşkın finans, hukuk ve hükümet tecrübesini, özellikle Orta Doğu’daki derin ticari bağları ve Başkan Trump ile olan ‘şahsi dostluğuyla’ birleştiren Barrack, Amerika’nın bölgedeki politikasını yeniden şekillendirmek için sonuç odaklı ve “olay diplomasisi” olarak adlandırdığı bir yaklaşım benimsiyor.

Barrack, Mart 2025’te Başkan Trump tarafından Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği’ne aday gösterildi ve Nisan 2025’te Senato’dan onay alarak 14 Mayıs 2025’te resmi olarak görevine başladı. Bu atamadan kısa bir süre sonra, 23 Mayıs 2025’te, Ankara’daki büyükelçilik görevini sürdürürken aynı zamanda ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi olarak atandı.

Ankara’da yeni dönem: F-35 ve S-400 krizi çözülüyor mu?

Barrack, Ankara’daki görev süresi boyunca Türkiye’nin hak ettiği değeri her zaman görmediğini düşündüğü önemli bir bölgesel aktör ve NATO müttefiki olduğunu sık sık vurguladı.

İki ülke arasındaki güveni yeniden tesis etmek için Başkan Trump ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki güçlü kişisel ilişkilere güvendiğini belirtti.

Barrack, NATO zirvesinde Erdoğan’ın Trump’ın yanında durduğu bir anı anlatırken, Trump’ın kamuoyundaki imajının aksine “aslında tatlı, nazik ve kibar” olduğunu ve iki liderin “gerçekten birbirlerinden hoşlandıklarını” ifade etti.

En somut diplomatik girişimlerinden biri, Ankara’nın Rus S-400 hava savunma sistemini almasıyla başlayan ve Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasına ve CAATSA yaptırımlarına yol açan krizi çözme taahhüdü oldu. Barrack, bu anlaşmazlığın 2025 sonuna kadar çözülebileceğine inandığını kamuoyuna açıkladı.

Trump ve Erdoğan’ın diplomatlarına bir çözüm bulmaları için talimat vereceğini ve ABD Kongresi’nin de “akıllı bir çözümü” destekleyeceğini söyledi.

Barrack, “Beş yıldır tartışılan tüm bu konular; F-35’ler, F-16’lar, S-400’ler, yaptırımlar, gümrük vergileri… Yeter artık,” diyerek taraflara bu meseleleri bir kenara bırakma çağrısında bulundu.

Şam’da ‘olay diplomasisi’: Yaptırımlar kalktı, 7 milyar dolarlık anlaşma imzalandı

Barrack’ın Suriye Özel Temsilcisi olarak atanması, Washington’un Esad rejiminin Aralık 2024’te düşmesinin ardından Suriye politikasında önemli bir değişikliğe gittiğinin sinyalini verdi.

Trump yönetiminin yeni politikası, geçmişteki “ulus inşası” çabalarından uzaklaşarak yaptırımların kaldırılması, ekonomik yeniden yapılanma ve istikrarın sağlanmasına odaklanıyor.

Barrack, bu yaklaşımı “süreç diplomasisi” yerine olay diplomasisi olarak tanımlıyor ve “icraat ve sonuçlara” öncelik verildiğini belirtiyor.

Bu politikanın ilk adımı, Başkan Trump’ın 14 Mayıs’ta “Suriye’ye yönelik yaptırımları yırtıp atma” kararıyla atıldı.

Hemen ardından Hazine Bakanlığı, 23 Mayıs’ta Suriye’ye yönelik kapsamlı yaptırımları kaldıran bir genel lisans yayımladı ve Sezar Yasası kapsamındaki yaptırımlara 180 günlük bir muafiyet tanındı.

Barrack, bu süreci yönetmek için Suriye’nin geçici Devlet Başkanı Ahmed eş-Şaraa ile 24 Mayıs’ta İstanbul’da, 29 Mayıs ve 9 Temmuz’da ise Şam’da bir araya geldi.

Bu görüşmelerin somut bir sonucu olarak, 29 Mayıs’ta Suriye ile Katarlı, ABD’li ve Türk şirketlerinden oluşan bir konsorsiyum arasında 7 milyar dolarlık bir enerji anlaşması imzalandı.

Aynı zamanda, yenilenen diplomatik ilişkilerin bir sembolü olarak Şam’daki ABD Büyükelçiliği rezidansı yeniden açıldı.

Masadaki zorlu başlıklar: SDG entegrasyonu ve Hizbullah’ın silahsızlandırılması

Ekonomik cephede kaydedilen ilerlemeye rağmen, askeri güçlerin entegrasyonu gibi konularda önemli zorluklar devam ediyor. Barrack, Kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) yeni Suriye ordusuna entegrasyonu için yapılan görüşmelerde aktif rol alıyor.

Fakat en büyük anlaşmazlık, SDG’nin yeni ordu içinde bir bütün olarak mı kalacağı, yoksa üyelerinin bireysel olarak mı dağıtılacağı konusunda yaşanıyor.

Barrack, bunun büyük bir sorun olduğunu kabul ederek, taraflar arasında güven inşa etmenin gerekliliği nedeniyle ilerlemenin “bebek adımlarıyla” gerçekleştiğini belirtti.

Barrack’ın diplomatik çabaları Lübnan’a da uzandı. Bu hafta Beyrut’u ziyaret ederek, ABD’nin Hizbullah ve diğer silahlı grupların silahsızlandırılmasını amaçlayan önerisine Lübnan hükümetinin verdiği yanıtı aldı.

Barrack, yedi sayfalık yanıttan “inanılmaz derecede memnun kaldığını” söylese de yanıtın detayları kamuoyuna açıklanmadı. ABD’nin önerisinin, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını Lübnan için ekonomik reformlara ve İsrail’in ülkedeki askeri operasyonlarını sona erdirmesine bağladığı bildiriliyor.

Barrack, Lübnan için “tek ulus, tek halk, tek ordu” hedefini yineleyerek, Başkan Trump’ın somut ilerleme olmadan müzakerelere devam etme “sabrı olmadığını” savundu.

Lübnan kökenli bir emlak devinin portresi

28 Nisan 1947’de Kaliforniya’da doğan Thomas Joseph Barrack Jr., Lübnan’ın Zahle kentinden göç eden Katolik bir ailenin torunu.

Bu mirasına diplomatik temaslarında sık sık atıfta bulunuyor. Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde hukuk eğitimi aldıktan sonra kariyerine bir finans avukatı olarak başladı. 1972’de Suudi Arabistan’a gönderildi ve burada bir Suudi prensle yakın ilişkiler kurdu. 1982’de Başkan Ronald Reagan tarafından İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı olarak atandı.

Hükümet hizmetinin ardından finans sektörüne dönen Barrack, 1990 yılında, daha sonra DigitalBridge’e dönüşecek olan küresel özel sermaye şirketi Colony Capital’ı kurdu.

Şirket, onun liderliğinde dünya çapında 200 milyar dolardan fazla sermaye yatırımı yaparak dünyanın en büyük gayrimenkul yatırım firmalarından biri haline geldi. Bu kariyeri boyunca, özellikle Orta Doğu’daki yatırımcılar ve hükümetlerle geniş bir küresel ilişki ağı kurdu.

Trump ile dostluğu ve geçmişteki hukuki süreçler

Barrack’ın Donald Trump ile on yıllara dayanan yakın bir dostluğu bulunuyor. Trump’ın 2016 başkanlık kampanyasında kıdemli danışman olarak görev yaptı ve seçimlerin ardından 58. ABD Başkanlığı Yemin Töreni Komitesi’nin başkanlığını yürüterek 100 milyon dolardan fazla bağış topladı.

Ancak bu yakın ilişkiler ve özellikle BAE ile olan bağlantıları, hukuki sorunları da beraberinde getirdi. Temmuz 2021’de yabancı bir hükümet adına kayıtsız ajanlık yapma suçlamasıyla tutuklandı.

Ancak Kasım 2022’de tüm suçlamalardan beraat etti. Daha önce de Trump’ın ilk döneminin son günlerinde, 2019’daki “üniversiteye kabul skandalı” ile ilgili olarak başkanlık affından yararlanmıştı.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Tom Barrack: Şam yönetimi ile SDG arasındaki anlaşmazlık aşılamadı

Yayınlanma

PKK’dan bir grubun yarın silah bırakması beklenirken, Suriye’deki yeni merkezi yönetim ile ülkenin kuzeydoğusunu ABD desteği ile kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında dün yapılan görüşmelerde çıkmaz aşılamadı. ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Şam’da kendisinin de katıldığı toplantıların ardından Şam’daki geçiş hükümeti ile Kürtlerin entegrasyon konusunda hâlâ anlaşamadıklarını söyledi.

Suriye’de Beşar Esad yönetimini devirerek geçiş hükümeti kuran Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ile SDG arasında 8 Mart’ta bir entegrasyon anlaşması imzalanmıştı. Anlaşmada Kürtler Suriye’nin “asli bir unsuru” olarak nitelenirken, SDG’nin ve Suriye’nin kuzeydoğusundaki siyasi kurumların yıl sonuna kadar merkezi orduya ve yönetime entegre edilmesi öngörülüyordu. Türkiye ve Irak sınırındaki geçişlerin yanı sıra ülkenin kuzeydoğusundaki havalimanlarının, petrol sahalarının ve IŞİD’lilerin tutulduğu kampların da merkezi yönetime devredilmesi planlanıyordu.

Görüşmelere Fransız temsilci de katıldı

Ancak ayrıntıları tam olarak netleştirilmeyen anlaşma sonrasında SDG’nin, Suriye’nin yeni ordusuna lağvedilmeden yekpare bir blok olarak dahil olma talebi konusundaki anlaşmazlık aşılamamıştı.

Taraflar dün, PKK’nın silah bırakma sürecinin de hızlandığı sırada Şam’da bu konuyu görüşmek üzere bir araya geldi. Kendisini Suriye’nin geçici cumhurbaşkanı ilan eden HTŞ lideri Ahmed Şara (Ebu Muhammed Colani) ile SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi arasındaki görüşmelere, Barrack’ın yanı sıra Fransa’nın Suriye Özel Temsilcisi Jean-Baptiste Faivre de katıldı. Fakat Barrack, tarafların güçlerini birleştirmek konusundaki “ciddi görüş ayrılıklarının aşılamadığını” duyurdu.

‘Birleşme hâlâ büyük bir mesele’

Associated Press (AP) ajansına konuşan Barrack, SDG’nin yeni Suriye ordusunda ayrı bir birim olarak mı, yoksa lağvedilip üyelerinin bireysel olarak mı katılacağı meselesi hakkında “Bu konuda ilerleme sağlandığını düşünmüyorum” dedi. Barrack, “Bu iki taraf arasında hala büyük bir mesele” diye konuştu.

“Bence bu tip şeyler bebek adımlarıyla gerçekleşir çünkü ilerleme sağlanması güven, taahhüt ve anlayışa dayalıdır” diyen Barrack, “Bir süredir ayrı yaşayan ve belki de bir süredir düşmanca bir ilişki yaşayan iki tarafın güveni adım adım inşa etmeleri gerekir” ifadelerini kullandı.

‘SDG umarım hızlı davranacak’

Barrack’ın, Şam’daki yeni yönetimi överek “SDG’ye seçenekler sunma konusunda harika bir iş çıkardığını” söylemesi dikkat çekti. ABD’li temsilci, SDG için de “Bu seçenekleri değerlendireceklerini umuyorum. Umarım bunu çabuk yapacaklar” diye konuştu.

Barrack, yeni Suriye ordusuna güvenlerinin “tam olduğunu” söyleyip, SDG’nin de IŞİD’le mücadelede “değerli bir ortak” olduğunu belirtti. “ABD, SDG’nin yeni hükümete saygılı bir biçimde entegre olma fırsatına sahip olduğundan emin olmak istiyor” ifadelerini kullanan Barrack, Suriye’deki yaklaşık 1300 Amerikan askerini tamamen çekmek konusunda şu an için “acele etmediklerini” ekledi.

‘Suriye’de federalizm işe yaramaz’

Barrack’ın, Şam’daki görüşmeler sonrası Erbil merkezli Rudaw sitesi ile söyleşisinde “Suriye’de federalizmin işe yaramayacağını” söylemesi dikkat çekti. Barrack, Şam’daki HTŞ hükümeti ile SDG arasındaki ilişkilere dair soruya yanıtında “Benim bakış açım şu: Suriye hükümeti, DSG’yi bahsettiğimiz şu çerçeveye dahil etmek için olağanüstü ve büyük bir heves gösterdi: Tek vatan, tek millet, tek ordu, tek hükümet. Bunun nasıl uygulanacağının ayrıntılarına gelince, bence Suriye hükümeti bu çıkarları uzlaştıracak bir yol bulma konusundaki esnekliğini çok iyi ve kararlı bir şekilde gösterdi” dedi.

Tom Barrack, “Dürüst olmak gerekirse, DSG’nin bu durumu kabul etme, müzakere etme ve bu yönde adım atma konusunda ağır davrandığını düşünüyorum. Onlara tavsiyem de bu süreci hızlandırmalarıdır. Tek bir yol var, o yol da Şam’dır. Mesaj budur” ifadelerini kullandı.

‘Adaptasyon zaman alıyor ama devlet içinde devlet kurulamaz’

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun “Kürtlerin özerkliğinin ABD’nin Irak politikasının temel direklerinden biri olduğu” açıklaması konusunda ise şu ifadeleri kullandı:

“Bakan Rubio, özerklik ve egemenlik hakkındaki sözleriyle, Irak’ın bir millet, Suriye’nin de bir millet olduğunu kastediyor. Kürtler, bu milletlerin içindeki eşsiz, seçkin ve güzel bir bileşendir. Onun (Robio’nun) bağımsız bir Kürdistan’ı kastettiğine inanmıyorum… Sorun şu ki, tüm bu ülkelerde federalizmin işlemediğini ve bir devlet içinde (başka) bağımsız bir devlet kurulamayacağını gördük. Bu yüzden herkesin bunu anlaması zaman alıyor, özellikle Suriye’nin yıllarca yaşadığı korkunç olaylardan sonra, adaptasyon zaman alıyor. Ama zamanımız tükeniyor. Dünya hızla ilerliyor, bölge çok hızlı hareket ediyor. Son üç haftada olanlara bakın, inanılmaz. Dolayısıyla fırsat bu fırsattır. Suriye için fırsat şimdidir. Dünya onlara yardım etmek istiyor. Herkes birbirini tamamlıyor. Kendi kendimizin önüne engel olmamalıyız. Hepimizin uzlaşması ve şu sonuca varması gerekiyor: Tek millet, tek halk, tek ordu, tek Suriye.”

İsrail konusunda ‘soğanın kabuğu’ benzetmesi

Öte yandan Tom Barrack, Suriye’nin yeni yönetimi ile İsrail arasında yapıldığı belirtilen görüşmeler hakkında “Mahallede yaşananlara dair hissiyatım, bunun gerçekleşmesi gerektiği ve bölge birbirine güvendikçe, soğanın kabuğunu soyar gibi yavaş yavaş gerçekleşeceği yönünde” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English