Bizi Takip Edin

SÖYLEŞİ

Fico suikastının arkasındaki etmenler neler?

Yayınlanma

Slovakya’nın Ankara Büyükelçisi Ján Pšenica, Harici’ye konuştu: “AB ve NATO üyesi olmak Slovakya için çok önemli. Siyasi haritada, uluslararası ekonomi alanında ve güvenlik alanında bize temel dayanak sağlayan bu oluşumların üyesi olmadığımızı hayal bile edemiyorum.”

Sorularımızı yanıtlayan Büyükelçi Pšenica, Başbakan Fico’ya düzenlenen suikasta ortam hazırlayan sosyo-ekonomik ve uluslararası koşuları ve Rusya-Ukrayna savaşının Slovakya’ya etkilerini değerlendirdi.

Başbakan Fico’nun sağlık durumuyla ilgili son gelişme nedir?

Çok şükür iyi haberler var. Başbakan Fico, mayıs ayı sonunda hastaneden taburcu edildi. Tedavisi ve iyileşme süreci Bratislava’daki evinde devam ediyor.

Başbakan Fico suikastına ilişkin son bilgiler neler? İçişleri Bakanı, şüphelinin “yalnız kurt” olmadığını, arkasında birisinin olabileceğini söyledi. Şüphelinin siyasi bağlantıları hakkında bilginiz var mı?

İlgili Slovak makamları, saldırganın psikolojik profili ve durumunun da incelendiği kapsamlı soruşturmayı sürdürüyor. İlgili tüm hususlar ve olasılıklar dikkatle araştırılmaktadır. Yetkililerin bulgularını ve sonuçlarını sunmaları kesinlikle biraz zaman alacaktır.

Fico suikastının Ukrayna savaşı sonrasında Avrupa’da yaşanan gergin siyasi ortamla bir bağlantısı olduğunu söyleyebilir miyiz? Özellikle birçok ülkede savaş karşıtı sesler “Putin yanlısı” olarak damgalanıp susturuluyor. Başbakan Fico’nun savaşa ilişkin görüşleri dikkate alındığında, mermilerin aslında savaşı diplomatik yollarla bitirmek isteyen herkese atıldığını düşünmek abartı mı olur? Yoksa kamuoyunun çoğunluğu iç nedenlerden dolayı mı gidiyor?

Genellikle en basit yorum en iyi sonucu verir, ancak diğer taraftan aşırı basit açıklamalar yanlış sonuçlara veya varsayımlara yol açabilir. Sorun sadece Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik hukuka aykırı saldırganlığı değil. Hepimiz, COVID dönemini ve Slovakya ve Türkiye dahil olmak üzere yetkililerin uygulamak zorunda kaldığı farklı kısıtlama ve önlemleri çok iyi hatırlıyoruz. Ancak pandeminin bize maliyeti çok yüksekti: Arkadaşlarımız veya aile üyelerimiz de dahil olmak üzere birçok insan öldü, sosyal ve toplumsal etkileşimlerimiz zayıfladı, ekonomiler de zarar gördü, dolayısıyla hastalığın sağlığımız ve zihinsel durumumuz üzerinde genel olarak açıkça olumsuz etkisi oldu.

Daha sonra saldırganlık başladı ve geleceğe dair belirsizliğimizi artırdı. İnsanlar kendilerine şunu soruyor: Savaşın ve mevcut uluslararası durumun, hayatım üzerindeki etkisi ne olacak? Yeni durumlara uyum sağlayabilecek miyim? Mevcut yaşam standardımı koruyabilecek miyim? Başkalarına nasıl yardım edebileceğim? – Hangisi olması gerektiğini bilmesem- temsilcilerim doğru kararları alabiliyor mu? Savaş bizim topraklarımıza mı yayılacak? Eğer öyleyse, bize yardım eden biri olacak mı? Ve elbette, bazı insanlar durumları yalnızca aileleri veya küçük toplulukları içinde algılarken, diğerleri durumları kendi durumlarının sınırlarını aşan daha geniş bir bağlamda algılarlar. Bu nedenle spekülasyon yapmak istemiyorum ve soruşturma bulgularını ve sonuçlarını bekleyeceğim.

Başbakan Fico’ya yönelik suikast girişimine ilişkin yorum yapan Rusya Dış İstihbarat Servisi, küreselci seçkinlerin rakiplerine karşı açık siyasi teröre yöneldiğini söyledi. Bu yorumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Açıkçası Rusya Dış İstihbarat Teşkilatı’nın kamuoyuna ne söylediğini bilmiyorum ve bu konuda yorum yapmayacağım. Ama bence herkesin kendine, bir gizli servisin kamuya açık konuşmasının amacının ne olduğunu sorması gerekiyor….

Mevcut jeopolitik parçalanmanın ülkenize etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Başbakan Fico daha önce Ukrayna’yı “egemen bir devlet değil, ABD’nin kontrolü altında” olarak değerlendirmişti. ABD ve AB’nin Ukrayna’daki savaşı “son askere kadar” sürdürmesi ve askeri yardımlara devam etmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?

AB ve NATO üyesi olmak Slovakya için çok önemli. Siyasi haritada, uluslararası ekonomi alanında ve güvenlik alanında bize temel dayanak sağlayan bu oluşumların üyesi olmadığımızı hayal bile edemiyorum. Eğer üye olmasaydık, tek başımıza ve kendi başımıza çözmemiz gereken zorlukların düzeyi çok daha zor olurdu.

Şimdi Ukrayna ile ilişkilerimize gelelim. Biz komşuyuz, dolayısıyla uluslarımız arasındaki ilişkiler tarihe dayanmaktadır. Türkiye gibi biz de Ukrayna’nın bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü, demokrasisini ve refahını destekliyoruz. Zaten 2014 yılında, gerekirse Ukrayna’nın gaz talebinin bir kısmını karşılayabilmek için ters gaz akışını kurduk. Şubat 2022’den bu yana Slovakya’nın Ukrayna’ya yaptığı yardım gayri safi yurtiçi hasılasının yaklaşık %1’ine ulaştı. Geçmişte yardımlarımız Mig-29 savaş uçakları ve S-300 karadan havaya füze sistemi gibi askeri teçhizatı da içeriyordu. Mevcut Slovak hükümeti artık aktif askeri depolarımızdan herhangi bir askeri yardım sağlamıyor ve esas olarak insani yardım ve kalkınma yardımlarına odaklanıyor. Ancak silah ve mühimmat alanındakiler de dahil olmak üzere ticari sözleşmeler halen yürürlükte ve uygulanıyor. Rusya’nın elektrik üretim ve dağıtım altyapısına yönelik şiddetli saldırılarına rağmen komşumuzun büyük kesintiler yaşamaması için Slovakya da yakın zamanda ters elektrik akışını kurdu.

Şubat 2022’den bu yana Ukrayna’dan yaklaşık 2 milyon mülteci Slovakya’ya geldi ve 130.000 civarında kişi ülkemde barınma olanağı buldu. Ailem de dahil olmak üzere birçok Slovak vatandaşı Slovakya’daki Ukraynalılara yardım ediyor.

Nisan 2024’te Slovakya’da Slovakya ve Ukrayna Hükümetlerinin iki Başbakanın (Robert Fico ve Denys Shmygal) liderliğinde ortak bir toplantısı gerçekleşti. İki ülke ilişkilerinde yeni bir aşamaya geçildi. Üç ana ortak proje üzerinde anlaşmaya varıldı: 1) Kiev ile Kösice arasında doğrudan demiryolu bağlantısı; 2) Vyšné Nemecké sınır geçiş noktasının modernizasyonu; 3) Mukačevo – Veľké Kapušany elektrik iletim ağının yeniden inşası. İki Hükümet ayrıca ortak faaliyetlere ilişkin bir yol haritası kabul etti.

Ukrayna’ya karşı savaş, sayısız insanlık trajedisine yol açan uluslararası hukukun temel bir ihlalidir. Slovakya, Ukrayna’ya elinden geldiğince yardım etmek için uluslararası çabalara katkıda bulunuyor ve GSYİH’nın %1’i kendi adına sağlıyor. Türkiye gibi biz de BM Sözleşmesinin temel ilkelerine dayanan, kapsamlı, adil ve kalıcı bir barışın bir an önce sağlanmasının hayati önem taşıdığını düşünüyoruz.

15 ve 6 Haziran 2024 tarihlerinde İsviçre’nin Bürgenstock kentinde Ukrayna’da barış konulu bir Zirve düzenlendi. Slovakya, Dışişleri Bakanı Juraj Blanár tarafından temsil edildi. Ancak etkinliğe katılmayı planlayan kişi aslında Başbakan Robert Fico’ydu. Ne yazık ki suikast girişimi onun katılmasına engel oldu. Ancak onun katılma isteği, ülkemin Ukrayna’ya yardım etmenin yanı sıra, adil ve temel BM ilkelerine uygun bir barışa ulaşmayı da önemsediğinin bir başka kanıtıdır.

SÖYLEŞİ

Seçimden sonra Gürcistan’ı neler bekliyor?

Yayınlanma

Gürcistan, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından geçen 30 yılı aşkın süredir bağımsız bir devlet olarak hem iç siyasette hem de uluslararası arenada çeşitli zorluklarla karşı karşıya kaldı. Bu küçük Kafkas ülkesi, bir yandan Avrupa Birliği ve NATO ile yakınlaşmayı hedeflerken, diğer yandan Rusya’nın Güney Osetya ve Abhazya’yı işgali gibi jeopolitik baskılarla mücadele ediyor.

Bu çalkantılı dönemde, Gürcü halkı bir kez daha kaderini belirlemek üzere sandık başına gidiyor. 26 Ekim’de yapılacak parlamento seçimleri, sadece iç siyasi dengeleri değil, Gürcistan’ın Batı ile ilişkilerini ve bölgesel güvenlik stratejisini de etkileme potansiyeline sahip.

Ülkedeki mevcut siyasi iktidar, Gürcü Rüyası partisi, Avrupa Birliği (AB) ve ABD ile yaşadığı gerilimlerin yanı sıra, Rusya ile geliştirdiği yakın ilişkiler nedeniyle eleştirilerin odağında. Gürcistan’ın AB üyelik süreci ve toprak bütünlüğü mücadelesi, bu kritik seçimlerden çıkacak sonuçlara bağlı olarak yeni bir yön kazanabilir. Son dönemde tartışmalara neden olan ‘yabancı etkinin şeffaflığı’ yasasını yürürlüğe koyan Gürcistan’ın, AB’ye katılım sürecinin durdurulduğu bildirilmişti.

News Day Georgia haber ajansının direktörü ve kurucusu olan Avtandil Otinashvili, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana 35 yıldır gazetecilik yapıyor.

Sovyetler Birliği öncesi ve sonrası Gürcistan’ın ve siyasetin dönüşümünü özetleyebilir misiniz? Şu anda Gürcistan Avrupa Birliği’nin kapısında. Bugün hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Bu 30 yıl ekonomik sorunlar açısından gerçekten zor geçti. Bugün gerçekten ilginç ve önemli bir dönemdeyiz. 26 Ekim’de parlamento seçimlerimiz olacak. Bu seçim çok önemli ancak bugün Gürcü Rüyası, milyarder Bidzina Ivanishvili tarafından kurulan parti, şimdiye kadar üç parlamento seçimini kazandı.

Gürcistan’daki seçimlerin güvenliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu soruya cevap vermek zor, ancak seçimlerin yasadışı bir şekilde kazanıldığını kanıtlayan herhangi bir delilimiz yok. Sadece seçim güvenliğinin olmadığına dair söylentiler var. Şu ana kadar ön seçim aşamasında her şey nispeten normal bir ortamda ilerliyor. Önceki üç seçimde de durum aynıydı.

26 Ekim seçimlerinin çok önemli olduğunu söylediniz. Gürcü Rüyası hala ülkeyi yönetiyor. Seçim sonrası döneme dair senaryonuz nedir? Gürcü Rüyası’nın bir kez daha seçimleri kazanacağını mı düşünüyorsunuz? Kaybederlerse ne olur? Seçim sonuçlarını nasıl öngörüyorsunuz?

Gürcü Rüyası bir kez daha seçimi kazanmak ve en azından 2030’a kadar ülkeyi yönetmek istiyor. “Biz Gürcü halkına barış getiren normal bir hükümetiz, savaş değil” diyorlar. “Eğer kazanırsak, halkımıza barış garantisi veriyoruz” kampanya söylemleri bu: “Savaş yok.” Halkına “Oyunuzla savaş mı barış mı istediğinizi seçeceksiniz” diyorlar. Ancak, seçimlere katılacak bir siyasi muhalefet de var. Tabi ki sonuç, Gürcü halkının kararı olacak. Halk, kimin kazanacağını belirleyecek. Benim görüşüme göre, çoğunluk muhalefete oy verecek. Bugün Gürcü Rüyası’nın ABD, AB ve NATO ile çok kötü ilişkileri var. Sadece Rusya Federasyonu ile iyi ilişkileri var. Nüfusun çoğu bu durumdan memnun değil. Rusya; Güney Osetya ve Abhazya’yı işgal etti ve bu ülkemiz için iyi değil.

Rusya’nın stratejisi, NATO’nun yakınlaşabileceği bölgelerde bir tampon bölge yaratmak. NATO ve Rusya arasında bir çatışma olursa, bu tampon bölgeler kullanılacak. Rusya, Donbass bölgesinde, Güney Osetya ve Abhazya’da da aynı stratejiyi uyguluyor. Sizce Gürcü Rüyası bu stratejinin farkında mı ve Rusya ile iyi ilişkiler sürdürürlerse, daha fazla işgali önleyebileceklerine mi inanıyorlar?

Bence bu fikir ülkeyi kurtaramayacak. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Gürcü topraklarındaki bağımsızlık tanımasını iptal etmeyeceklerini söyledi. Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığını tanıdılar ve şimdi bu durumu yeniden gözden geçirmeyeceklerini söylüyorlar. Bu konuda bir şüphe yok. Rusya ile yakın ilişkilerimiz olsa bile, topraklarımızı geri vereceklerine dair bir ihtimal yok. Bu bölgelerin bağımsızlığını zaten tanıdılar. Güney Osetya ve Abhazya’da Rus askerleri ve askeri üsler bulunuyor.

Gürcistan halkının çoğunluğu Güney Osetya ve Abhazya’nın Gürcistan’a geri verilmesini istiyor. Rus birliklerinin geri çekilmesini istiyorlar. Bu durumda, ABD ve AB, Gürcü Rüyası hükümeti yönetirken Gürcistan hükümetiyle ilişki kurmak istemiyorlar. Geçen hafta Gürcistan Başbakanı Irakli Kobakhidze, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için ABD’deydi. Etkinliğin Gala yemeği için ABD Başkanı Joe Biden’dan bir davet aldı. Ancak gala yemeğinden bir saat önce, ABD tarafı Kobakhidze’nin davetini iptal etti çünkü ABD, Kobakhidze’nin Batı’nın dostu olmadığını düşünüyor. Gürcistan hükümeti de ABD ve AB hakkında olumsuz açıklamalarda bulunuyor.

Peki, eğer Kobakhidze’yi Washington’un dostu olarak görmüyorsa ABD Gürcistan Başbakanı’nı ilk etapta neden davet etti? Davetiyeyi iptal etmeye bir saat kala karar verdiler. Bu bir tür intikam mıydı? Belki de ABD, Gürcistan’ın uluslararası toplum önünde imajını zedelemek istedi.

Bu çok iyi bir soru. Neden önce davet edip sonra iptal ettiklerini bilmiyorum. Hiç davet etmeseler daha iyi olurdu. İlk önce davet edip sonra iptal etmek daha kötü. ABD, Gürcistan’ın değil hükümetin imajını zedelemek istemiş olabilir. ABD, Gürcistan hükümetinden 60 siyasetçiyi yaptırım listesine aldı, vizelerini iptal etti ve ayrıca mali yaptırımlar uyguladı. Bu, LGBT ve yabancı kuruluşlar yasası nedeniyle oldu. Evet, ABD bunu kasıtlı olarak yaptı. Örneğin, ABD veya NATO’dan bazı resmî heyetler Gürcistan’a geliyor ve Gürcistan hükümeti onları karşılamıyor, görmezden geliyor. Gürcistan hükümeti sürekli ABD’yi eleştiriyor. Eğer bu şekilde davranırsanız, onlar da aynı şekilde hatta daha kötü bir şekilde karşılık verebilirler.

Bidzina Ivanishvili’nin Gürcü siyaseti üzerindeki rolünden bahsedelim. Emekliliğini duyurmasına rağmen, Bidzina Ivanishvili’nin Gürcü Rüyası ve Gürcistan siyaseti üzerinde hala güçlü bir etkisi olduğu düşünülüyor. Onun siyasete devam eden etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz ve bunun Gürcü demokrasisi üzerindeki etkisi nedir?

O çok zengin bir kişi ve Gürcistan’daki tüm siyaseti, hükümeti, parlamentosu, adalet sistemi ve daha fazlasını kontrol ediyor. Her şeyi kontrol ediyor. Bu yüzden kalmak istedi, böylece açıkça olmasa da yönetmeye devam edebilirdi. Siyaseti işgal etmiyor ama orada oturuyor. Gürcistan demokrasisi için bu çok kötü. Bu yüzden gelişemiyoruz. Eğer her şeyi kontrol ediyorsa, bu yüzden Amerikalılar ve Avrupalılar demokrasinin olmadığını söylüyor ve o her şeyi yönetirken Gürcistan demokrasisine katkıda bulunamayacaklarını ifade ediyorlar. Gürcistan demokrasisi için, aynı partinin 20 yıl boyunca yönetimde olması iyi değil. Bu diktatörlük gibi bir şey.

Bir başka önemli nokta daha var. Ivanishvili aynı zamanda seçim öncesi programını da sunuyordu. Şimdi vurguladığı şey, kazanacakları ve bu sefer muhalefet partilerini burada tutacakları, onları yargılayacakları ve partileri kapatacakları yönünde. Muhalefet partilerini, Rusya ile 2008 yılında savaşı başlattıkları ve Güney Osetya ile Abhazya’nın işgaline neden oldukları konusunda suçluyorlar.

Muhalefet partilerinin Gürcü Rüyası’na karşı seçimlerde rekabet edebileceğini düşünüyor musunuz? Kamuoyu yoklamaları ne diyor? Gürcü Rüyası’na karşı kazanabilecek güçlü bir muhalefet partisi var mı?

Gürcistan halkı kimin kazanacağını belirleyecek. Gürcü Rüyası’nın desteği yok diyemem. Onların da güçlü destekçileri var. Bu durumda kimin kazanacağını söylemek zor. Kamuoyu yoklamalarına göre, yarın seçim olsa Gürcü Rüyası oyların %35’ini alır. Muhalefet partilerinin oyları %15 ile %20 arasında değişiyor. Dört muhalefet partisi, “Ulusal Hareket” adı altında seçimlere katılmak üzere birleşti. Seçimlerin güvenli olup olmayacağını göreceğiz. Seçim güvenliğini sağlamak için uluslararası gözlemciler de olacak.

Biz Gürcistan parlamentosunda dört veya beş siyasi partili bir koalisyon istiyoruz. Muhalefet koalisyon istiyor ama Gürcü Rüyası, anayasayı değiştirebilmek için %60 oy almak istiyor. Bunu gerçekten başarmak istiyorlar. Ancak muhalefet partileri, halkın farklı isteklerini temsil etmek için parlamentoda yer almak istiyor.

Gürcistan kısa bir süre önce AB adaylık statüsünü kazandı, bu önemli bir dönüm noktası. Ancak oligarşiden arınma ve demokratik gerileme konusundaki endişeler devam ediyor. Gürcistan’ın AB entegrasyonuna ilerlemesi için hangi reformların kritik olduğunu düşünüyorsunuz?

Gürcü halkı haklarının korunmasını istiyor. Ancak Gürcü Rüyası yabancı kuruluşlarla ilgili yasa ve LGBT propagandasını yasaklayan yasayı çoktan çıkardı. AB, hükümetle olan iş birliğini askıya aldı. İnsan haklarının korunması olmazsa, asla AB üyesi olamayız. Sorun şu ki, Gürcü Rüyası bu yasaların normal olduğunu ve iyi olduğunu düşünüyor. Ancak insanların çoğu AB’ye katılmak istiyor. Bu yüzden AB hakkında geleceği öngöremiyoruz.

Rusya, Abhazya ve Güney Osetya dahil olmak üzere Gürcistan topraklarının %20’sini işgal etmeye devam ediyor. Bu karmaşık jeopolitik durumu göz önüne alarak Gürcistan, Avrupa hedefleri ile Rusya ile olan ilişkisini nasıl dengeliyor?

Bu zor bir soru. Şu anda bir risk anı var. Bence Rusya ve Avrupa arasında bir dengeye ihtiyacımız var. Seçimlere kadar durum böyle devam edecek. Ancak seçimlerden sonra sonuçlar Gürcistan’ın hangi yöne gittiğini gösterecek. Şu anda Gürcü Rüyası, Rusya ile çok yakın ilişkilere sahip ancak muhalefet kazanırsa işler değişebilir. Moskova ile olan ilişki tamamen kesilmeyebilir ama değişebilir. Şu anda Rus vatandaşları Gürcistan’a vizesiz girebiliyor ve 3 aya kadar kalabiliyorlar. Belki seçimlerden sonra, muhalefet kazanırsa, Rus vatandaşlarına vize uygulanabilir.

Gürcü Rüyası ile Avrupa Birliği aslında bir rüya mi oluyor? Bunu mu kastediyorsunuz?

Evet, Gürcü Rüyası ülkemizi yönettiği sürece AB ve ABD ile ilişkiler olmayacak. AB’nin Gürcistan özel temsilcisi kısa süre önce kamuoyuna bunu söyledi.

Gürcü Rüyası içinde liderlik değişiklikleri de dahil olmak üzere iç çatışmalar olduğuna dair haberler var. Bir sonraki seçimler öncesinde partinin yapısında veya liderliğinde önemli değişiklikler öngörüyor musunuz?

Gürcü Rüyası’nın arka planında yalnızca Bidzina Ivanishvili var. Lider, onun seçtiği kişi olacak. Bu konuda çok fazla tartışma yok.

Gürcistan’ın stratejik konumu ve devam eden toprak anlaşmazlıkları göz önüne alındığında, ülkenin mevcut güvenlik stratejisini, özellikle bölgesel istikrarsızlık ışığında nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gürcistan bir stratejiye sahip olmaya çalışıyor ama bu çok zor çünkü Gürcistan, üç buçuk milyon nüfuslu küçük bir ülke. Bu stratejiyi kime karşı geliştirebiliriz? Burada, Rusya’dan savaş istemiyorsanız güvenlik sağlamalısınız, tıpkı Güney Osetya ve Abhazya’da olduğu gibi. Ya da ABD veya AB’den güvence almalısınız. Bölgeden kimden koruma alabiliriz? Azerbaycan’dan mı, Ermenistan’dan mı, Türkiye’den mi? Elbette, Ukrayna’nın durumuna bakarak kendimizi korumayı düşünmeliyiz. Rusya ülkemizde tehlike yaratabilir. Gürcistan yön değiştirip NATO’nun bir parçası olup AB’ye katılırsa, Batı’dan Ruslara karşı koruma alabilir.

Gürcistan’da basın özgürlüğü bir endişe konusu. 35 yıldır medyada çalışan bir gazeteci olarak, siyasi baskılar karşısında Gürcistan’daki güncel gazetecilik ve medya bağımsızlığı durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Basın özgürlüğümüzün olduğunu söyleyebilirim. Muhalefeti destekleyen Formula TV gibi özel televizyon kanalları var. Çok zengin bir iş adamı, muhalefet için başka bir haber kanalını satın aldı ve gazetecilik ve yönetimle ilgilenmiyor. Ayrıca Gürcü Rüyası’nı destekleyen bir hükümet yanlısı televizyon kanalı ve gazete de var. Yine de her şeyin bağımsız olduğunu söyleyemem. Medya paraya dayanır ve özgürlük, paranın nereden geldiğine bağlıdır çünkü reklamlardan elde edilen gelir her zaman yeterli olmaz. Medyayı finanse etmenin iki yolu vardır; ya reklamlar ya da dış finansman.

Yabancı kuruluşlar ve LGBT propagandasını yasaklayan yasalar hakkında kişisel olarak ne düşünüyorsunuz?

Bence bunlar çok olumsuz yasalar. Yabancı acenta yasası, kamuoyuna açıklandığı gibi şeffaflıkla ilgili değil. Yasanın amacının paranın kaynağını ortaya çıkarmak olduğunu iddia ediyorlar, ancak zaten sivil toplum kuruluşlarının bütçelerinin şeffaflığını ve para akışını düzenleyen farklı yasalarımız var. Benzer şekilde, LGBT yasası da olumsuz. Kim kiminle birlikte oluyor ilgilenmiyorum. Herkes insandır ve partnerlerini seçme hakkına sahiptir.

Ancak bu yasa, insanların kişisel ya da cinsel yaşamlarına müdahale etmekle değil, LGBT propagandasını yasaklamakla ilgili.

Propaganda ne demek? Bununla aynı fikirde değilim. Elli kişi bir araya geliyor. Şehir merkezine gidip Rustaveli Bulvarı’nda gösteri yapıyorlar. Bunu yapamazlar mı? Bu onların hakkı. Yasaya göre, evde oturup dışarı çıkmamaları gerekiyor. Propagandanın ne sorunu var? Ben LGBT değilim. Propagandaları yüzünden mi değişeceğim? Hiçbir sorun yok. Bu saçma. Bugün internette her türden pornografi görebilirsiniz. Bu gösterilerde bir sorun görmüyorum. Bu insanlar LGBT yönelimiyle doğmuşlar. İstediğim konuda gösteri yapma anayasal hakkım var. Neden onların da aynı hakkı yok? LGBT’yi onayladığımı ya da onlarla aynı fikirde olduğumu söylemiyorum. Anayasal hakları olan gösteri veya propaganda yapma haklarının olduğunu söylüyorum.

Okumaya Devam Et

SÖYLEŞİ

Eski Küba Kültür Bakanı Harici’ye konuştu: Venezuela, faşizmin durdurulabileceğinin kanıtı

Yayınlanma

10-11 Eylül 2024 tarihlerinde Caracas’ta düzenlenen Birinci Anti-Faşist Kongre çerçevesinde, halen Küba’nın başkenti Havana’daki Casa de las Américas’ı yöneten ünlü Kübalı entelektüel Abel Prieto Jimenez ile bir araya geldik.

Abel Prieto, Küba Yazarlar ve Sanatçılar Birliği Başkanı ve iki kez ülkesinin Kültür Bakanı olarak görev yaptı. Ayrıca Martiano Program Ofisi’ni yönetti ve José Martí Kültür Derneği’nin başkanı. The Flight of the Cat (1991) gibi çok sayıda öykü ve romanın yazarı. Küba Milli Meclisi’nde milletvekili.

Bu Anti-Faşist Kongre ile ilgili izlenimleriniz neler?

Bir kez daha Caracas’ta, Dünya Anti-Faşist Kongresinde bulunmaktan dolayı çok mutluyum. Bizzat Devlet Başkanı Nicolás Maduro tarafından başlatılan ve sosyal liderler tarafından desteklenen bu girişimin, Venezuela’nın ve dünyanın farklı bölgelerinden aktivistler, sosyal hak savunucuları ve entelektüeller arasında, çok fazla zarar veren, yoksul insanları, mütevazı insanları aşağı çeken ve fazlaca genç insanı peşinden sürükleyen faşist bir demagogun arkasından giden bu gerçekten tehlikeli fenomeni tartışmak üzere bir analiz çağrısı olduğunu düşünüyorum.

Özellikle Arjantin’deki Javier Milei vakasından bahsediyorum. Grotesk bir vaka, gençlerin Arjantin’in şu anki devlet başkanı gibi bir delinin, aşırı bir neoliberalin peşinden nasıl gittiklerini görmek son derece rahatsız edici. Dolayısıyla, kafa karışıklığının çok büyük olduğu, çok fazla kafa karışıklığının olduğu, faşizmin büyüyebileceği çok fazla yönünü kaybetmiş insanın olduğu bir dönemdeyiz.

Bu nedenle kendimizi anti-emperyal ve anti-faşist bir cephede ifade etmek oldukça önemli. İletişim ve sosyal ağlar açısından da diğer iletişimler hakkında düşünmek hayati önem taşıyor. Bugün her şey medyada ve sosyal ağlarda kararlaştırılıyor ve bu nedenle etiğe dayalı uygun kodları bulmak epey önemli. Aşırı sağın sahip olduğu gerçek avantajlardan biri de hiçbir etiğe sahip olmamaları.

Etik bir şekilde iletişim kurmalıyız, faşist bile olsa karalamak için bir iftira icat etmemeliyiz. Komutan Fidel Casto asla yalan söylemememiz ve etik ilkelerimizi ihlal etmememiz gerektiğini söylemişti. İşte bakmamız gereken örnek, öğreti budur. Düşünmeli ve söylemsel olmayan, üstünlük kurmaya yönelik olmayan, sorumlu, nesnel, akıllı bir iletişim kurmalı, direnişin tüm bu çekirdeğini birleştirmeli ve iletişim savaşını kazanmalıyız, bu da yalan duvarının içinde boşluklar açmak, bir boşluk açmak ve halkımızın gerçeklerini gizlice içeri sokmaktır.

‘Neoliberalizmle müttefik olan günümüzün faşizmi, bizi sonsuza kadar sermayenin yeni köleleri haline getirmek istiyor’

Günümüzde faşizmi ya da neo-faşizmi nasıl tanımlarsınız?

Günümüzde faşizm, şiddet, dışlama ve kapitalist sistemi hiçbir zaman sorgulamayan aşırı bir milliyetçilik gibi faşizmin klasik özelliklerine yanıt veriyor. Yani, küreselleşmeye karşı konuşabilen bir retoriğe sahip olsa bile ne finansal sermayeyi ne de büyük çokuluslu şirketleri asla sorgulamıyor, zira Arjantin’deki Milei’leri, Brezilya’daki Bolsonaro’ları, İspanya’daki Abascal’ları, İtalya’daki Meloni’leri ve bu otoriter iddiaların tüm referanslarını gerçekten yerleştirenler onlar.

Bugün anti-faşist olmak, ülkelerin egemenliğinin Washington’un ya da diğer emperyalist güçlerin elinde olduğunu hiçbir şekilde kabul etmemektir. Neoliberalizmle müttefik olan günümüzün bu faşizmi, bizi sonsuza kadar sermayenin yeni köleleri haline getirmek istiyor, zira neoliberal doktrinin en aşırı varyasyonunu savunmakla ilişkilendiriliyor.

Yeni nesillere anti-faşizm ve anti-emperyalizm tohumları ekmenin bir sorumluluk olduğuna inanıyorum; gençler hazırlanmalı, halkımızın bu gerçek kökleri konusunda eğitilmeli ve faşizmin ne anlama geldiğini çözmelidir.

‘Emperyalizme karşı uluslararası bir direniş cephesi oluşturarak yeneriz’

Faşizmi nasıl yeneriz?

Faşizmi, faşizme karşı, emperyalizme karşı uluslararası bir direniş cephesi oluşturarak ve güçlendirerek yeneriz. Komutanlar Fidel Castro ve Hugo Chávez tarafından oluşturulan İnsanlığı Savunma Ağı var, stratejistler ve vizyonerler bunu gerçekten desteklediler. İnsanlığı Savunma Ağı’nın ideoloğu, 2003 yılında, George W. Bush’un büyük saldırısının ortasında, Meksikalı büyük entelektüel Pablo González Casanova’ydı, ki bu da faşist, emperyalist bir saldırıydı, ‘terörizme karşı küresel haçlı seferi’ maskaralığında Bush, Irak’a saldırıyı ilan etti, West Point’te toplananlara, oradaki öğrencilere dünyanın 60 ya da daha fazla karanlık köşesini istila etmeye ve işgal etmeye hazır olmaları gerektiğini söyledi.

Daha sonra Meksika’da bir İnsanlık Savunma Ağı oluşturma fikri ortaya çıktı ve Fidel bunu hemen destekledi. Ve sonra, biliyorsunuz, burada ama 20 yıl önce Caracas’ta, Aralık 2004’te oldukça önemli bir etkinlik düzenlendi, Ağın temel yapılanması verildi, diyelim ki Chávez tüm zaman boyunca halkla birlikteydi, Chomsky geldi, Ernesto Cardenal, Nuestra América direnişinden pek çok önemli sima geldi.

Venezuela bugün dünyaya nasıl bir mesaj veriyor?

Venezuela’nın bu Birinci Anti-Faşist Kongre ile dünyaya gönderdiği mesaj umut, direniş ve yaratıcılık mesajıdır. Caracas kendisini emperyalizm, kapitalizm, faşizm ve diğer neo-faşist ifadelere karşı insanlığın savunma ekseni olarak kurmuştur.

Daha önce Amerika’mızın ülkelerinin ve halklarının egemenliğini ve bağımsızlığını savunmaktan söz ediliyordu. Şimdi ise gençlerin zihinlerini etkileyen bu psikolojik ve bilişsel savaşlara karşı kendimizi savunmaktan söz ediliyor.

Bu anlamda Venezuela, faşizmin ilerleyişine karşı savaştığını ve direndiğini gösteriyor, fakat daha önce de söylediğim gibi faşizm iletişim etiği ve kültürle mücadele etmek zorunda. Bizi en çok endişelendirmesi gereken şeylerden biri de gençlerin faşistlere oy verdiğini görmektir. Venezuela, faşizmin durdurulabileceğinin kanıtı ama hazırlıklar daha yeni başladı. Uluslararası Anti-Faşist Cephe’yi kuralım!

Okumaya Devam Et

SÖYLEŞİ

Gagavuzya özerkliğini nasıl koruyor?

Yayınlanma

Moldova’ya bağlı Gagavuzya Özerk Bölgesi Başkanı Evghenia Gutul Harici’den Dr. Esra Karahindiba’nın sorularını yanıtladı. Rusya ve Avrupa arasında izledikleri denge politikasını anlatan Gutul, Türkiye’nin kendilerine olan desteğini de vurguladı.

Gagavuzya tarihsel olarak Rusya ile daha yakın bağlara sahipken, merkezi Moldova hükümeti Avrupa Birliği ile daha yakın ilişkiler sürdürmektedir. Çok benzersiz bir pozisyonunuz var. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşından sonra çatışma yaşayan bu iki güç arasında pozisyonunuzu dengelemeniz gerekiyor. Rusya ve Avrupa Birliği’ne karşı duruşunuz nasıl? Siyasi pozisyonunuzu dengeleme konusuyla nasıl başa çıkıyorsunuz?

Evet, gerçekten de şu anda zor zamanlar geçiriyoruz. Gagavuz Özerkliği nasıl kuruldu? Bugün, yaklaşık dört yıldır iktidarda olan Kişinev yetkilileri, Gagavuz Özerkliği’ni ortadan kaldırmak için ellerinden geleni yapıyorlar, esasen onu sıradan bir bölgeye indirgiyorlar. 30 yıl önce, Türkiye Cumhuriyeti’nin eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in desteğiyle ve Moldova ve Gagavuz Özerkliği’nden politikacılar bir araya gelerek müzakereler gerçekleştirdiler. 1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Gagavuz Cumhuriyeti kuruldu.

Bu durum, Moldova’nın toprak bütünlüğünü kaybettiğinin bir işaretiydi. Statümüzü ve cumhuriyetimizi koruyabilmek için, Türkiye Cumhuriyeti’nin desteğiyle politikacılar bir araya geldi ve kan dökülmeden Gagavuz Özerkliği’nin kurulmasına karar verildi. Bu, diyalog yoluyla, ister ülkeler arasında olsun, ister bir aile içinde, yanlış anlamaların ve çatışmaların her zaman çözülebileceğini bir kez daha kanıtladı.

Son 30 yıldır mevcut hükümet, sadece Gagavuz Özerkliği’nin değil, aynı zamanda Moldova Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşlarının da karşısında hareket etmektedir. Son dört yıldır bize Avrupa değerlerini vaat etmelerine rağmen, ekonomide ve sosyal alanlarda bir düşüş yaşıyoruz. Stratejik ortaklarımız olan Rusya Federasyonu ve diğer eski Sovyetler Birliği üyesi ülkelerle olan ilişkilerimiz kötüleşti. Moldova, anayasal olarak tarafsız ve egemen bir ülkedir ve jeopolitik bir taraf seçmeden bu tarafsızlığı korumalıyız. Ancak bugün, cumhurbaşkanımız Batı’nın talimatları doğrultusunda hareket ediyor.

Tarım ülkesi olarak, özellikle de Rusya Federasyonu’nun pazarına artık erişimimiz olmadığı için çiftçilerimiz büyük kayıplar yaşıyor. Bu pazar, her zaman ekolojik olarak temiz meyve, sebze ve şarabımızı kabul etmiştir. Maalesef, artık bu imkana sahip değiliz.

Ancak, geçen yıl Rusya Federasyonu’nun ve Devlet Başkanı Putin’in desteğiyle yapılan seçimleri kazandığımızda, Gagavuz Özerkliği’nin tarım ürünlerinin Rus pazarına erişimini sağladık. Tüm ülkelerle dostane ilişkiler kurmalı ve işbirliği yapmalıyız. İnsanları birbirine düşürmek, iyi bir politika değil—bu aptalca bir politika, çünkü atalarımızdan kalan mirasımızı korumalıyız.

Bugün Moldova Cumhurbaşkanı, Rusya ile olan tüm bağları koparmak için çalışıyor. Yarın, Türkiye ile bağları kesmeleri talimatını alabilirler. Peki o zaman ne yapacağız? Moldova ve Gagavuz Özerk Yeri’nin vatandaşları olarak, bize Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikalarını beğenmedikleri için Türkiye ile ilişkilerimizi durdurmamız gerektiğini söylerlerse Başkanın ve Batı’nın isteklerini mi takip etmeliyiz? Hayır.

Biz Moldova’nın vatandaşlarıyız ve birlikte böylece kalmalıyız. Halkımızın yaşam koşullarını iyileştirmeliyiz. Şu anda fakirlik içindeyiz. Gagavuz Özerk Yeri’ne baskı, Rusça konuşan bir bölge olmamızdan kaynaklanıyor. Her zaman ana dilimiz olan Gagavuzca’nın yanı sıra Rusça konuştuk, bu dil her evde konuşulmaktadır. Okullarımız, kreşlerimiz ve hatta tek üniversitemiz Rusça eğitim veriyor. Aynı zamanda ülkemizin resmi dili olan Moldovaca’yı da kullanıyoruz.

Bugün, Gagavuz halkı farklı bir görüşe sahip olduğu ve Batı’nın ve Amerika’nın politikalarını desteklemediği için cezalandırılıyoruz. Bütçemizden her yıl 200 milyon leyi almaya çalıştılar—bu, özerkliğimiz için büyük bir meblağ ve neredeyse iflas etmemize yol açar. Sadece partimiz değil, birçok muhalefet grubu da sürekli saldırılara maruz kalıyor. Eğer hükümetle aynı fikirde değilseniz, kötü olarak damgalanıyorsunuz ve muhtemelen aleyhinizde bir dava açılıyor. Burada hemen hemen herkesin aleyhine bir dava var.

Avrupa’da Sırbistan, Macaristan ve bazen Slovenya gibi bazı ülkeler, daha geniş AB politikalarına rağmen Rusya ile dengeli ilişkiler sürdürdükleri için eleştirildi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Gagavuzya benzer karmaşık süreçleri nasıl aşabilir?

Biliyorsunuz, 10 yıl önce bir Gagavuz referandumu düzenledik. Yıllardır bazı politikacılar sürekli Moldova’nın Romanya ile birleşmesi için uğraştılar, bu da kimliğimizi ve bağımsızlığımızı kaybetmemize, Romanya’ya katılmamıza neden olacaktı. Tarihsel olarak bakıldığında, Moldova Romanya’dan önce var olmuştu. Dolayısıyla, 10 yıl önce bu siyasi baskılar karşısında, Gagavuz halkımız bir referandum düzenledi. Bu referandumda, seçmenlerin %98’i Moldova bağımsızlığını kaybederse, Gagavuz Özerkliği’nin kendi kaderini tayin etme hakkını saklı tutacağını belirtti. Bugün, Gagavuzya halkının tutumu aynı kalmıştır. Neden? Çünkü daha önce de belirttiğim gibi, Rusya Federasyonu ile olan anlaşmaların bozulmasıyla halkımız aşırı yoksulluk çekiyor. İnsanlar göç ediyor—Rusya’ya çalışmak için gidiyorlar, Avrupa’ya yöneliyorlar ya da Türkiye’de yaşıyor ve çalışıyorlar. Biz sadece halkımızın çıkarları doğrultusunda hareket ediyoruz.

Bu yılın Mart ayında, Vladimir Putin ile bir görüşme yaptım. Yetkililerimiz orduyu askerileştirmek, silah satın almak ve tatbikatlar düzenlemekle ilgilenirken, NATO temsilcileri sık sık Moldova’da görünmeye başladılar ve bizim anlayamadığımız bir şeye hazırlanıyorlar. Ancak, Vladimir Putin ile olan görüşmemde, yalnızca Gagavuzya halkının ihtiyaçları hakkında konuştuk; emeklilere, kamu sektörü çalışanlarına yarar sağlayacak sosyal projelere odaklandık ve ek mali kaynaklar sağladık. Çiftçilerimiz de bu programlardan faydalanıyor. Ayrıca, şu anda Rus gazını Avrupa Birliği’ndeki birçok aracıdan aldığımız için nihai tüketiciye maliyeti kat kat artan gazın fiyatını düşürmek için çalışıyoruz.

İnsanların parası olmadığında borca ve krediye giriyorlar. Bu yüzden her zaman tüm ülkelerle dostane ilişkileri destekledik ve desteklemeye devam edeceğiz. İnsanları ayırmıyoruz. Ancak mevcut cumhurbaşkanının politikaları ülkeyi “biz” ve “siz” olarak böldü, yalnızca onun görüşlerine katılanlara projeler veriliyor, diğerleri ihmal ediliyor. Oysa bütçe herkes içindir, sadece seçilmiş birkaç kişi için değil. Biz, Gagavuzya olarak Moldova bütçesinin %5’inin hak sahibiyiz ve şimdi yasa dışı adımlarla bizi farklı bir görüşe sahip olduğumuz için cezalandırmaya çalışıyorlar. Batı’nın bir kez daha, müzakere masasına oturma zamanı geldiğini kabul etmesi gerekiyor. Bugün Moldova, Batı tarafından Rusya Federasyonu’na karşı bir araç olarak kullanılıyor, başka bir şey değil. Ukrayna’daki savaştan bahsediyorlar sanki tek sorun oymuş gibi, oysa Lübnan, İsrail, Suriye ve daha birçok ülkede savaşlar devam ediyor. Biz gerçek barışı savunuyoruz, politikacılarımızın müzakere masasına oturmasını istiyoruz. İnsanların yarın ne olacağından korkmadan yaşamasını istiyoruz. Her zaman söylediğim gibi, müzakere masasında bin gün geçirmek, savaşta bir gün geçirmekten daha iyidir. Bu bizim hedefimiz ve ülkelerde barışçıl çözümler elde etmek için diyalog ve konuşmanın nasıl etkili olabileceğini gösteren bir örnek olacağız.

Burada yaptığınız basın toplantısında gündeme getirmek istediğim bir soru vardı. Ancak sınırlı zamanımız vardı. Bunun hakkında konuşamadık. Tekrar sormak istiyorum. Sorum, Türkiye ve Orta Asya’daki diğer Türk devletlerinin de üye olduğu Türk Devletleri Teşkilatı ile ilgili. Bağımsız bir devlet olmadığınız için TDT’ye üye olamayacağınızı biliyorum. Ancak herhangi bir diplomatik ilişkiniz var mı? Toplantılara katılmak ister misiniz? Gagavuzya’yı Türk devletlerinin gücüyle güçlendirerek yeni stratejiler mi arıyorsunuz? Bu konudaki stratejiniz nedir?

Evet, Gagavuzya Özerk Bölgesi’nde bu tür yetkilere sahip değiliz. Kendi özel yasal statümüzle yönetiliyoruz ve bu yasa bizim hak ve yükümlülüklerimizi belirliyor. Bu da uluslararası örgütlerde herhangi bir eylemde bulunma yetkisine sahip olmadığımız anlamına geliyor.

Ancak, Gagavuz halkı olarak 30 yıldır kendimizi Türk dilli aileden biri olarak görüyoruz. Bugün basın toplantısında da belirttiğim gibi, bu şekilde kabul edilmek beni çok mutlu ediyor. Türk dilli dünyanın bir parçası olarak çeşitli etkinliklere katılmamız ve kendimizi temsil etmemiz için birçok davet alıyoruz, bu gerçekten çok sevindirici.

Elbette, Gagavuzya’nın bu konuda ne yapması veya yapmaması gerektiğinin düzenlenmesi, uluslararası ilişkilerin kapsamına girmemelidir. Biz bir aileyiz—bir araya gelirken hiçbir yasadışı eylemde bulunmuyoruz. Bilgi, deneyim ve kültürümüzü paylaşıyoruz. Türkçe konuşan dünyanın, uluslararası hukuk bize yetki verse de vermese de son derece birleşmiş olduğuna inanıyorum.

Biz bir aileyiz ve her zaman öyle kalacağız. Bu nedenle her şeye açık kalmaya devam ediyoruz.

Son sorum olsun… Gagavuzya’daki özerkliğinizin 30. yıldönümü. Tebrikler. Ülkenizin kültürel, ekonomik, politik gelişmesi ve kalkınması konusunda kısa ve uzun vadeli yol haritanız nedir?

Bu yıl 23 Aralık’ta Gagavuz özerkliğimizin ve vatanımızın kuruluşunun 30. yılını kutlayacağız. Bu önemli olay için geniş çaplı bir etkinlik planlıyoruz. Ayrıca, 2024 yılı, özerkliğimizin 30. yılı olarak resmen ilan edildi ve eğitim alanında güçlü bir vurgu yapıldı. Liselerimiz ve tüm okullarımızda, ders saatleri boyunca öğrencilere özerkliğimizin tarihi öğretiliyor. Her çocuğun, o dönemdeki politikacıların bu özerkliği kurmak için gösterdikleri çabaları anlaması çok önemli.

Kültürel anlamda, Gagavuz özerkliğimizin bu kilometre taşını kutlamak için birçok önemli planımız ve uyguladığımız çeşitli etkinlikler var. Dini bayramlar ve gelenekler dahil olmak üzere birçok bayramımız var. Her ne kadar Türk dilini konuşsak da Ortodoks inancını takip ediyoruz ve bayramlarımız, kültürümüz oldukça renkli, zengin ve güzeldir.

Ayrıca, dünya çapında daha fazla insanın geleneklerimizi ve kültürümüzü öğrenmesi için onları festivallerimize davet etmeye karar verdik. Ekonomi ve sosyal alanda ise, Moldova’daki ulusal programlara ek olarak, Gagavuz özerkliği de devlet bütçesi dışında finanse edilen birçok sosyal program uyguluyor ve bu programlar halkımızı desteklemek için yürütülüyor.

Örneğin, bir çocuk doğduğunda, ebeveynlere Moldova Cumhuriyeti’nin sağladıklarına ek olarak bir kerelik ödeme yapıyoruz. Ayrıca Moldova hükümeti gibi Afganistan’da görev yapmış olan gazilere bütçemizden maddi destek sağlıyoruz. Bunlar, halkımızın yaşamını iyileştirmeye yönelik üstlendiğimiz birçok sosyal girişimden sadece birkaçıdır.

Kurmaylarımız ayrıca, Rusya Federasyonu’nun desteğiyle bütçe dışı birçok proje yürütüyor. Diğer ülkelerle etkileşim de bizim için bir öncelik olmaya devam ediyor ve eminim ki mevcut başkan değiştikten sonra diğer ülkelerle olan ilişkilerimiz, özellikle de Avrupa Birliği ile, önemli ölçüde iyileşecektir.

Ne yazık ki, şu anki Dışişleri Bakanımız Sayın Popșoi, bu pozisyon için gerekli niteliklere sahip değil ve Moldova Cumhuriyeti’nde akredite olan diplomatik misyonların benimle ve Gagavuz özerkliği yetkilileriyle görüşmelerini yasakladı. Bu, özerkliğimizin gelişimini engellemeye yönelik başka bir baskı şekli.

Tüm bu zorluklara rağmen, Rusya Federasyonu ve Türkiye Cumhuriyeti ile açık ilişkilerimizi sürdürmeye devam ediyoruz ve Tanrı’ya şükür ki Rusya ve Türkiye her zaman yanımızda ve bize destek oluyorlar.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English