Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Filistin hakkında ne okumalı?

Yayınlanma

Modern Ortadoğu’ya bakarken, sömürgeciliği, özellikle de İngiliz ve Fransız sömürgeciliğini akılda tutmadan bölge hakkında okumak ve onu öğrenmek mümkün olamaz. Ortadoğu’nun makûs talihi, daha petrol dünyanın gündemini belirlemeden önce, sömürgecilik yarışı sırasında emperyalistler tarafından çizilmeye başlamıştır. Doğu Akdeniz’i kontrol altında tutmak, Mısır’a ve Kızıldeniz’e egemen olmak, İran Körfezi’ni hakimiyet altına almak… Kaynaklara el koymanın yanında, stratejik hesaplar da Ortadoğu’ya yön vermiş, bölgeyi egemenlik altında tutmak büyük devletler açısından büyük önem taşımıştır.

İkinci Dünya Savaşı sonrası, bölgedeki emperyalist bekçilerin değişmeye başladığı, sömürgecilik karşıtı ulusal direnişlerin tüm Ortadoğu’ya yayıldığı ve Sovyetler Birliği’nin de nüfuzunun genişlediği bir dönemdir. İngiltere, mandası altındaki Filistin’den çekilmiş ve on yıllardır bölgeye göçle yerleşen siyonistler, Yahudi soykırımının da verdiği meşruiyetle devletleşme eğilimine girmiştir. SSCB’nin büyük bir hesap hatası sonucu kuruluşunu desteklediği İsrail, yalnızca Filistin halkına büyük acılar getirmekle kalmadı, aynı zamanda bütün Ortadoğu için bir tehlike, emperyalistlerin bölgeye sapladığı bir hançer haline geldi.

Özellikle 70’li yıllardan itibaren, tüm dünya ile benzer şekilde, inisiyatifin emperyalistlere ve gericilere geçtiğini görüyoruz. Bu dönemde, emperyalizmin bölgedeki en önemli müttefiki siyonist İsrail’in yerini sağlamlaşmış, en büyük düşmanı Mısır ile “barış” imzalamış; Nasır döneminde Arap halklarına model olan ve Ortadoğu’da gericilik ve emperyalizmle gerçek bir mücadeleye girişen Mısır havlu atmış ve kapılarını “glasnost” ile “perestroyka”ya açmıştır. Tesadüf olmayan bir şekilde, 70’li yıllar petrol gelirleriyle coşan Körfez sermayesinin, özellikle de Suudi Arabistan’ın yükselişine şahitlik etmiş, Suud ailesi ABD’nin bölgede İsrail’le birlikte en önemli müttefiki haline gelmiştir. “Ulusal kurtuluş” ideolojileri Suudi petrodolarlarının karşısında birer birer düşmeye başlamış, Körfez sermayesi tüm Ortadoğu’yu, özellikle de Mısır’ı emperyalizm adına dünya kapitalist sistemine entegre etmeye başlamıştır. Dünyadaki neoliberal saldırı ile Ortadoğu’daki gerici saldırının eşzamanlı ilerlemesi bir tesadüf değildir. İlericiliğin, laikliğin, sosyalizmin bölgemize “yabancı” olduğu tezinin yüz yıllık bir geçmişi olduğu doğru olsa da, bu tezin ilericiliğe galebe çalmaya başlaması, ABD’nin Suudi Arabistan’la el ele verip bölgeyi bir “İslamcı terör” cennetine dönüştürmesi ile devasa boyutlara ulaşmıştır. Milyon dolarlar harcayarak Vahhabi düşünceyi bölgeye yayan Suudi hanedanlığı, Afganistan’da SSCB’ye karşı silahlı “mücahidleri” ABD ile birlikte silahlandırmış ve finanse etmiştir.

Bu nedenle, Ortadoğu’nun son 40 yılının emperyalist işgaller ve İslamcı yükselişle geçmesi ile işçi sınıfı hareketiyle ve devrimci harekete yönelik saldırının birlikte yürümesi şaşırtıcı olmamalı. Bölgede laik/ulusalcı hareketlerin emperyalistlerin müdahaleleriyle ya saf dışı kalması ya da yozlaşması, İslamcı hareketleri yaygınlaştırmış, sosyalizm ise çoğunlukla sahipleri tarafından uzak bir ihtimal olarak değerlendirilmiştir.

Filistin direnişi de İsrail’den önce, İngiliz emperyalizmi destekli siyonist yerleşimciliğe karşı ‘komünal’ mücadeleler görünümü ile işe başlamış, ‘Nekbe’ ile birlikte mülteciliğin korkunç koşullarına düşmüş ve bir ‘Arap-İsrail’ sorunu olarak 1948-1967 dönemini geçirmiştir. Arap milliyetçiliği, yerini yavaş yavaş Filistin ulusal kurtuluşçuluğuna bırakırken, Arap devletlerindeki Filistin kampları, hem siyonizme karşı gerilla mücadelesinin, hem de içerideki siyasi gerilimlerin bir parçası haline geliyordu. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) önce Ürdün’den (Kara Eylül), sonra da Lübnan’dan çıkarılacak ve Filistin ulusal hareketinde bir dönem, 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgali ile birlikte kapanacaktı. Sonrası, Birinci İntifada, HAMAS ve İslamcı hareketlerin yükselişi, Oslo anlaşmaları ve İkinci İntifada’nın da tarihidir.

Başa, yani okuyacağımıza dönersek, bu çerçeve iyi bir başlangıç noktası olacaktır.

İsrail üzerine bir anı kitabı, İsrail tarafından konunun nasıl algılandığını iyi gösteriyor. Ari Shavit’in Vaat Edilmiş Topraklarım kitabı siyonist mitin tarihsel kökenlerine ve trajedisine parmak basıyor. Tarihçi Ilan Pappe’nin İsrail Hakkında On Mit eseri, “Filistinliler topraklarını Yahudilere sattı” iddiasından İsrail’in Ortadoğu’nun tek demokrasisi olduğuna kadar bir dizi siyonist miti teşhir ediyor. Benny Morris’in henüz Türkçeye çevrilmeyen The Birth of the Palestinian Refugee Problem Revisited [Filistinli Mülteci Sorununun Doğuşuna Yeniden Bakış] kitabı, Filistin sorununun merkezinde yer alan Filistinli mülteciler meselesine cesur bir bakış atıyor ve Filistinlilerin ‘gönüllü’ olarak mülteci olduklarına yönelik siyonist miti yıkıyor.

Filistin sorununda, siyonistler tarafından katledilen, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi üyesi ünlü Marksist yazar ve şair Gassan Kenafani’nin “Güneşteki Adamlar” öyküsü iyi bir başlangıç olabilir. Aynı öykünün filme de uyarlandığını hatırlatalım. Yine, Musa Budeiri’nin Filistin Komünist Partisi üzerine yazdığı Filistin Komünist Partisi Tarihi isimli eser, bu zorlu coğrafyada komünistlerin nasıl bir tarihi olduğuna ilişkin ufuk açıcı bilgiler içeriyor. FKÖ üzerine yazılmış en iyi eserlerden biri de hâlâ Türkçeye çevrilmiş değil: Helena Cobban’ın yazdığı The Palestinian Liberation Organisation: People, Power and Politics [Filistin Kurtuluş Örgütü: İnsanlar, İktidar ve Siyaset]. Cobban, kitabında FKÖ’yü kendinden önceki Arap-Filistin hareketlerinden ayıran sınıfsal farklılıkları da analizine dahil ederek, FKÖ’nün ‘yeni’ bir fenomen olduğuna işaret ediyor.

James Barr, “Kırmızı Çizgi: Paylaşılamayan Toprakların Yakın Tarihi” kitabında Filistin sorunu dahil bugünkü Orta Doğu’nun nasıl şekillendiğini İngiliz-Fransız rekabeti üzerinden İngiliz ve Fransız arşiv belgelerine dayanarak açıklıyor. 

Prof. Dr. Mim Kemâl Öke’nin doktora tezine dayanan “Siyonizm ve Filistin Sorunu (1800-1923) “kitabı, Osmanlı hakimiyeti döneminde Filistin sorununun kökenleri, gelişimi ve evrimini ağırlıklı olarak Osmanlı arşiv belgeleri üzerinden ele alıyor. 

Aslen Filistinli olan Edward Said’in, 70’li yılların sonunda kaleme aldığı Filistin’in Sorunu ve 90’lardaki direnişi anlattığı Yeni Binyılda Filistin Sorunu adlı iki eserini de unutmamak gerekiyor. “İsrail’in, batı yakası ve Gazze’yi işgal ettiği 1967 yılından bu yana işgalin zulmü günbegün ve hiç nefes aldırmaksızın sürdüğü halde, Batı basınını ayaklandıracak tek şey Kudüs Çarşısında patlayan bir bombadır.” “Kudüs Çarşında patlayan bomba” yerine Aksa Tufanı’nı koyun 70’lerden bu yana pek bir şeyin değişmediği görülüyor.  

Dr. Selim Sezer’in Levant’ta Dönüşüm Çağı kitabı da, modern Filistin’in oluşumunun izini daha geniş bir coğrafya ile bağlantılı bir şekilde sürüyor. 

OKUMA LİSTESİ

 Ari Şavit, Vaat Edilmiş Topraklarım, Tekin Yayınevi, 2015, İstanbul.

Benny Morris, The Birth of the Palestinian Refugee Problem Revisited, 2. Basım, Cambridge University Press, 2003, Cambridge.

Gassan Kanafani, Güneşteki Adamlar, çev. Mehmet Hakkı Suçin, Metis, 2023, İstanbul.

Helena Cobban, The Palestinian Liberation Organisation: People, Power and Politics, Cambridge University Press, 1984, Cambridge.

Ilan Pappe, İsrail Hakkında On Mit, çev. S. Erdem Türközü, Nika, 2018, Ankara.

Ilan Pappe, Modern Filistin Tarihi: Tek Ülke, İki Halk, çev. Nuri Plümer, Phoenix, 2007, Ankara.

Ilan Pappe, Filistin’de Etnik Temizlik, çev. Yankı Deniz Tan, İntifada Yay, 2022, İstanbul.

Israel Shamir, Celile Çiçekleri Kutsal Topraklar’dan Denemeler, çev. Selim Us ve Hediye Birsaygılı, Nöbetçi Yayınevi, 2010.

John J. Mearsheimer ve Stephen M. Walt, İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası, çev. Hasan T. Kösebalaban, Küre, 2017, İstanbul.

Musa Budeiri, Filistin Komünist Partisi Tarihi, 1919-1948, Yordam, 2012, İstanbul.

Noam Chomsky ve Ilan Pappe, Yaşamla Ölüm Arasında Gazze Dünden Bugüne Filistin Sorunu, çev. Taylan Doğan ve Ali K. Saysel, BGST Yayınları, 2011, İstanbul.

Selim Sezer, Levant’ta Dönüşüm Çağı – Modern Suriye, Lübnan, Filistin ve İsrail’in Oluşum Süreçleri (1840-1948), Babil Kitap, 2023, İstanbul.

ORTADOĞU

İsrail’den Suriye ve Gazze’de uzun süreli işgal sinyali

Yayınlanma

Suriye’de Baas yönetiminin devrilmesinden saatler sonra Suriye topraklarındaki tampon bölgeye giren İsrail ordusu, bölgede uzun sürece kalacağının işaretlerini veriyor. Ayrıca ateşkes müzakerelerinin hızlandığı bir dönemde İsrail Savunma Bakanı, İsrail’in Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze’de de güvenlik kontrolünü sürdüreceğini söyledi.

İsrail basını, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun Baas rejiminin devrilmesinin ardından Suriye’nin Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede başlattığı işgalin gelecek yılın sonuna kadar devam ettirilmesi talimatını verdiğini yazdı. İsrailli yetkililer daha önce bu bölgedeki işgalinin geçici olduğunu iddia etmiş daha sonra kış ayları boyunca işgalin süreceğini söylemişti.

Kanal 12 televizyonunda yer alan haberde, Netanyahu’nun dün gittiği Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede İsrail ordusuna işgalin 2025 sonuna kadar sürdürülmesi talimatı verdiği ifade edildi.

İsrail Başbakanı, dün Savunma Bakanı Yisrael Katz ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’yle birlikte 7 Aralık sonrası işgal edilen Hermon Dağı’ndaki tampon bölgeye gitmişti. Başbakanlık Basın Ofisinden yapılan açıklamada, Netanyahu’nun burada İsrail ordusunun Hermon Dağı’nda tampon bölgedeki işgalinin “geleceğine yönelik yönergeleri belirlediği” belirtilmiş ancak detay verilmemişti. Netanyahu, Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede yaptığı açıklamada, buradaki işgalin “İsrail’in güvenliğini sağlayacak düzenleme bulunana kadar” süreceğini belirtmişti.

İsrail Savunma Bakanı Katz da orduya tahkimat kurmalarını ve bölgede uzun süre kalmaya hazırlanmalarını söyledi. Katz, Hermon Dağı’nı “İsrail devletinin gözü” olarak nitelendirdi.

Esad yönetimini deviren saldırıyı yöneten HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani pazartesi günü verdiği bir röportajda İsrail ordusunun Suriye’de asker bulundurması için hiçbir gerekçe olmadığını söyledi. Katz ise yönetimi deviren isyancıları radikal olarak nitelendirdi ve caydırılmaları gerektiğini söyledi.

İsrail’in 1974’te İsrail ve Suriye arasında imzalanan ve Birleşmiş Milletler barış güçlerinin burada konuşlanmasını öngören bir anlaşmayla oluşturulan tampon bölgeye girmesi BM ve Fransa, Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Kuveyt, Mısır ve Ürdün gibi ülkeler tarafından kınandı ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden bir uluslararası hukuk ihlali olarak nitelendirildi. İsrail ise Şam’daki yönetimin çökmesiyle birlikte Suriyeli askerlerin görev yerlerini terk etmelerinin ardından anlaşmanın geçersiz olduğunu iddia ediyor.

Bu arada İsrail’in Gazze Şeridi’nde süresiz işgale hazırlandığına dair işaretler artmaya devam ederken Katz, ordunun işgal altındaki Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze’de de güvenlik kontrolünü sürdüreceğini söyledi. Katz, X’te yaptığı bir paylaşımda “Gazze konusundaki tutumum net. Hamas’ın Gazze’deki askeri ve hükümet gücünü yendikten sonra İsrail, tıpkı Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze üzerinde de tam hareket özgürlüğü ile güvenlik kontrolüne sahip olacaktır” dedi. Filistin Yönetimi Batı Şeria’daki bazı bölgeleri kısmen yönetirken İsrail bölgede sıkı güvenlik kontrolünü sürdürüyor ve düzenli olarak askeri baskınlar düzenliyor.

Katz’ın bu açıklamaları Gazze’de ateşkes için yürütülen diplomasinin hızlandığı bir dönemde geldi. İsrail’in Gazze’nin kritik bölgelerinde kuvvet bulundurma ısrarı konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle daha önceki ateşkes müzakereleri başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Wall Street Journal’a göre (WSJ) Filistinliler ve bazı İsrailliler  “güvenlik kontrolünün” bölgede uzun süreli askeri işgale yol açacağını düşünüyor.

Netanyahu’nun liderliğini yaptığı Likud partisi ve koalisyondaki diğer partilerin üyeleri, bölgede Yahudi yerleşimleri kurmak da dahil çok daha sıkı bir kontrolü desteklediklerini dile getiriyorlar.

Birleşmiş Milletler’in en yüksek mahkemesi olan Uluslararası Adalet Divanı Temmuz ayında verdiği bir kararda İsrail’in Gazze ve Batı Şeria da dahil Filistin topraklarını on yıllardır işgal altında tutarak çeşitli uluslararası yasaları ihlal ettiğini belirtti. Mahkeme, uluslararası hukuka göre işgalin geçici olması gerektiğini ve işgalci bir gücün işgal altındaki topraklarda yaşayanlara karşı yasal sorumlulukları olduğunu söyledi.

Mahkeme, İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalinin geçici olmadığını gösteren eylemlerde bulunduğunu ve işgalci bir güç olarak bazı görevlerini ihmal ettiğini söyledi. İsrail mahkemenin görüşüne ve yargı yetkisine itiraz etti.

Gazze’nin işgalinin ilk günlerinden bu yana İsrail ordusu, adını Gazze’deki eski bir Yahudi yerleşiminden alan ve Netzarim olarak bilinen geniş bir güvenlik koridoru inşa ediyor. Askeri üsler, ileri karakollar, elektrik direkleri, baz istasyonları ve hatta bir sinagogdan oluşan koridor, Gazze’yi ikiye bölüyor. Kuzeye geçmek isteyenlerin koridordan geçen iki kontrol noktasından birinden geçmesi gerekiyor.

Filistin Kurtuluş Örgütü’nün eski hukuk danışmanı ve UAD davalarında çalışmış olan Diana Buttu, WSJ’ye Katz’ın yorumlarının ve İsrail’in Gazze’de askeri altyapı inşa etmesinin uzun vadede “Gazze’deki Filistinlilerin yaşamlarının sadece etkin kontrolü değil, düpedüz askeri kontrolü yönünde ilerlediğini” gösterdiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Hamas, rehine anlaşmasının savaşı sona erdirmesini istiyor

Yayınlanma

Gazze’de ateşkes ve esir takası için müzakereler sürerken İsrail basını Hamas’ın süreli bir ateşkese ikna olmadığını yazdı.

CIA Direktörü Bill Burns, Hamas ve İsrail heyetlerinin önceki iki gün Doha’da yaptığı görüşmelerin ardından Katar Başbakanı ile bir araya gelecek; Trump’ın elçisinin de Kahire ziyaretinin ardından Doha’ya gelmesi bekleniyor.

Axios haber sitesinin İsrailli bir yetkiliye dayandırdığı haberinde, CIA Direktörü Burns’un, Doha’da Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile bir araya geleceği belirtildi.

Haberde, Burns’un, Katar Başbakanı ile İsrail ve Hamas arasındaki dolaylı müzakerelere ilişkin son durumu ele alacağı kaydedildi.

İsrail devlet televizyonu KAN, 16 Aralık’ta, “kısıtlı yetkilere” sahip bir İsrail heyetinin, Gazze’de ateşkes ve esir takası müzakereleri için Katar’ın başkenti Doha’ya gittiğini aktarmıştı.

Hamas da yaptığı açıklamada “Katarlı ve Mısırlı kardeşlerimizin himayesinde Doha’da gerçekleşen ciddi ve olumlu görüşmeler ışığında, işgalin yeni koşullar dayatmaktan vazgeçmesi halinde ateşkes ve esir değişimi için bir anlaşmaya varmanın mümkün olduğunu teyit etmektedir” ifadelerini kullanmıştı.

Doha’daki görüşmelerin yanı sıra Kahire’de de müzakereler yürütülüyor ve toplantı hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar Reuters’a önümüzdeki günlerde bir anlaşma imzalanabileceğini söyledi.

Hamas’ın müttefiki Filistin İslami Cihad’ın başkan yardımcısı Muhammed el-Hind’in de Mısırlı yetkililerle görüştüğü belirtildi.

Görevi henüz devralmayan ABD’nin yeni başkanı Trump’ın kısa süre önce rehineler için atadığı özel temsilci Adam Boehler’in de esir takası ve ateşkes müzakereleri çerçevesinde dün Mısırlı yetkililerle görüşmek üzere Kahire’de olduğu kaydedildi. Boehler’in pazartesi günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüştüğü bugün de Doha’ya gitmesinin planlandığı belirtiliyor.

‘Daha önce de bu noktaya geldik’

ABD Başkanı Joe Biden’ın, Trump’ın ekibiyle birlikte çalışarak 20 Ocak’taki yemin töreninden önce Gazze için ateşkes anlaşmasını sonuçlandırmaya çalıştığını ifade ediliyor.

Müzakerelerde ilerleme kaydedilmiş olsa da bazı noktalardaki anlaşmazlıkların sürdüğünü belirten İsrail medyasına konuşan kaynaklar anlaşmanın sonuçlanması noktasında temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby de Fox News’e verdiği röportajda “Daha önce de bu noktaya geldik, ancak sonuca ulaşamadık” dedi.

İsrailli kaynaklar ise daha şüpheci bir tavır sergileyerek anlaşmanın önünde hala büyük engeller olduğunu belirtiyor. Walla haber sitesi, üç üst düzey İsrailli kaynağa atıfta bulunarak, son haftalarda ilerleme kaydedilmiş olsa da taraflar arasında hala büyük farklar olduğunu bildirdi. Özellikle Hamas’ın, herhangi bir rehine anlaşmasının savaşın sona ermesini sağlaması gerektiği konusunda ısrar ettiği kaydedildi. İsrail, belli sayıda rehinenin serbest bırakılması karşılığında bir ya da iki ay sürecek bir ateşkes istiyor. Hamas ise savaş sonrası Gazze’nin yönetiminde yer almamayı bazı şartlar karşılığında kabul etti. Ancak olası bir anlaşmanın savaşı ve işgali sona erdirmesi konusunda geri adım atmıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Colani: Suriye, İsrail’e yönelik saldırılar için üs olarak kullanılmayacak

Yayınlanma

HTŞ lideri Colani, Suriye topraklarının İsrail’e saldırı için kullanılmayacağını söylerken Esad yönetimini deviren örgütler güneyde Suriye ordusundan kalan silah ve mühimmatları İsrail ordusuna teslim ediyor.

Esad’ı yönetimini devirerek Şam’da yönetimi devralan El Kaide bağlantılı HTŞ’nin lideri Ahmed eş-Şara (Ebu Muhammed el-Colani) Şam’da aralarında The Times’ın da olduğu yabancı basına konuştu.

İsrail’in Suriye’ye saldırının son bulması gerektiğini söyleyen Şara, “İsrail’in gerekçesi Hizbullah ve İranlı milislerin varlığıydı, artık bu gerekçe ortadan kalktı” dedi.

Beşar Esad’ın ülkeden ayrılmasından sonra İsrail’in ele geçirdiği Suriye topraklardan da çıkması gerektiğini söyleyen Şara, şöyle devam etti: “1974 anlaşmasına bağlıyız ve BM gözlemcilerini yeniden kabul etmeye hazırız. Ne İsrail ne de başka bir ülkeyle çatışma istemiyoruz ve Suriye’nin saldırılar için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Suriye halkının artık bir nefes alması gerekiyor, saldırılar sona ermeli ve İsrail önceki pozisyonlarına geri çekilmeli.”

İsrail, HTŞ liderliğindeki örgütlerin Şam’ı ele geçirmesinden saatler sonra Golan Tepeleri’nde Birleşmiş Milletler tarafından korunan tampon bölgeye girdi. Suriye topraklarında ilerleyen ve kış ayları boyunca çekilmeyi düşünmeyen İsrail, bunun geçici bir savunma hamlesi olduğunu iddia ediyor.

Öte yandan Suriye sınırında bulunan HTŞ ile birlikte Esad yönetiminin devrilmesi operasyonuna katılan örgütler Suriye ordusundan kalan silah toplayıp İsrail ordusuna teslim ediyor. Suriye içinden çekilen videoda kamyonlara yüklenen tonlarca silah ve mühimmat görülüyor. İsrail ordusu mühimmatlardan bazılarının ‘kimyasal savaş malzemesi’ içerdiğini söylüyor.

Kanal 12’nin yayınladığı görüntülerde içinde mühimmat ve silah bulunan yüzlerce kasanın toplandığı ve daha sonra kamyonlara yüklendiği görülüyor. Habere göre, geçen hafta Esad yönetimini deviren isyancılar da silah teslimine yardım ediyor. Habere göre silahlar Suriye ordusuna ait üs ve karakollardan geliyor ve aralarında genellikle göz yaşartıcı gaz olarak kullanılan CS gazı gibi kimyasal silahlar da bulunuyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English