Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Filistin’in BM’ye tam üyeliği ABD vetosuyla engellendi

Yayınlanma

Rusya: ABD’nin vetosu tarihin kaçınılmaz akışını durdurmaya yönelik umutsuz bir girişimdir.

ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde (BMGK) Filistin’in BM’ye tam üyeliği istenilen karar tasarısını veto etti.

15 üyeli BMGK’de Cezayir tarafından Filistin’in BM’ye tam üyeliğini talep eden karar tasarısı oylamaya sunuldu. ABD’nin “hayır” oyu kullandığı tasarı, 12 “evet” ve 2 “çekimser” oy aldı. İngiltere ve İsviçre “çekimser” kalırken, Rusya, Çin, Fransa, Cezayir, Malta, Ekvator, Guyana, Slovenya, Sierra Leone, Mozambik, Güney Kore ve Japonya “evet” oyu verdi.

Karar tasarısının geçmesi için 5 daimi üyeden hiçbirinin “hayır” oyu kullanmaması ve toplamda 9 “evet” oyu alması gerekiyordu.

Karar tasarısı metninde, “BM Genel Kuruluna Filistin’in tam üye olarak kabul edilmesi tavsiye edilir” ifadesi yer alıyordu.

“Henüz erken”

ABD’nin BM Daimi Temsilci Yardımcısı Robert A. Wood, Güvenlik Konseyi’ndeki oylamadan sonra ABD’nin “iki devletli çözüm” önerisini desteklemeye devam ettiğini savunarak, “New York’ta erken eylemlerin, en iyi niyetlerle bile olsa, Filistin halkının devlet olmasını sağlayamayacağını uzun zamandır açıkça belirtiyoruz” diye konuştu.

Filistin’in BM Şartı’na göre tam üyelik için gerekli şartları taşımadığını öne süren Wood, Filistin Yönetimi’ne devlet olabilmek için gerekli reformları gerçekleştirme çağrısı yaptıklarını, öte yandan Hamas’ın Gazze’de hala güç ve nüfus sahibi olduğunun unutulmaması gerektiğini söyledi. Wood, iki devletli çözümün Filistin barışını, İsrail’in güvenliği ve Arap komşuları ile entegrasyonunu sağlayan tek yol olduğunu savunarak, bunun için tarafların İsrail ile müzakerelere devam etmesi gerektiğini savundu.

“Tarih bunun için seni affetmeyecek”

Rusya’nın BM Daimî Temsilcisi Vassily Nebenzia ise “ABD heyetinin bugün veto kullanması, tarihin kaçınılmaz akışını durdurmaya yönelik umutsuz bir girişimdir. Oylamanın sonuçları Washington’un neredeyse tamamen tecrit edilmiş olduğunun göstergesiydi” dedi.

ABD’nin ret cevabını, “en mantıksız eylemleri için müttefikinin (İsrail’in) ekmeğine yağ sürmek” olarak değerlendiren Rus Büyükelçi, bunun, “tüm bölgeyi sarabilecek savaş batağına daha da sürüklenmenin doğrudan yolu” olduğunu söyledi.

Nebenzia, bugünkü oylamanın sonucunun, Washington ve Tel Aviv yönetimlerine kısa vadede bir fayda sağlayacak olsa da neticede ABD’nin binlerce Filistinli sivili öldüren İsrail’in sorumluluğuna ortak olacağını ve saygı duyulan devletler listesinden çıkarılacağını ifade etti.

Konuşmasının tamamında ABD’ye yüklenen Rus Büyükelçi Vassily Nebenzia, “Tarih bunun için seni affetmeyecek. ABD’yi, kararlarının sonuçları hakkında düşünmek için mantığın sesini dinlemeye ve Gazze’de derhal ateşkes sağlanmasına yönelik, Güvenlik Konseyi’nin diğer üyelerinin çabalarına derhal katılmaya çağırıyoruz” sözlerine yer verdi.

“Bugün, üç çeyrek asırdan sonra uluslararası toplumun, Filistin’e yıllardır yapılan tarihi adaletsizliği ve kahraman halkının meşru özlemlerini düzeltme yolunda nihayet doğru seçimi yaptığı bir gün olarak tarihe geçebilirdi” diyen Nebenzia, ABD’nin, İsrail’in Gazze’deki sivillere karşı işlediği suçlara “göz yummayı seçtiğini” belirtti.

Nebenzia, ABD’nin tutumunun, İsrail’in çıkarlarını gerçekleştirmede “yalnızca bir engel” teşkil edeceğini dile getirirken, “Bu politika şu anda tam tersi bir etki yaratıyor ve küresel toplumun mutlak çoğunluğu Filistinlilerin Dünya Örgütü’ne tam üye olma başvurusunu destekliyor” diye konuştu.

Filistin’in üyelik başvurusu

Filistin, 2011’de de BM’ye tam üyelik başvurusu yapmış ancak BMGK’de gereken desteği alamamıştı. Filistin 2012 yılında BM “daimî gözlemci statüsü”ne kavuştu.

Filistin’in BM Daimî Temsilcisi Riyad Mansur, 2 Nisan’da yaptığı açıklamada, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e bir mektup göndererek, üyelik başvurularının yeniden ele alınması talebinde bulunmuştu. Guterres de 3 Nisan’da BMGK’ye mektup yazarak, Filistin’in talebinin gündeme alınması çağrısı yapmıştı. BMGK ise 8 Nisan’da Filistin’in talebini “Yeni Üyelerin Kabulü Komitesi’ne” iletmişti. BMGK’ye üyelikle ilgili dönüş yapması gereken Komite, iki toplantının ardından mutabakata varamadığını duyurmuştu. Bunun ardından Cezayir, Filistin’in üyeliği için karar tasarısını müzakerelere açmıştı.

DİPLOMASİ

Tayvan kalabalık bir İHA üreticisi heyetle Litvanya’yı ziyaret ediyor

Yayınlanma

Tayvan’ın en üst düzey diplomatı bu hafta Litvanya’ya ilk ziyaretini gerçekleştirerek Vilnius ile bağlarını güçlendirmeye çalışıyor.

Tayvan Dışişleri Bakanı Lin Chia-lung, insansız hava aracı üreticilerinden oluşan bir heyeti pazar gününe kadar sürecek bir ziyaret için Doğu Avrupa ülkesine götürüyor. Tayvan Dışişleri Bakanlığı, drone ile ilgili 20 üreticinin ziyaretinin amacının “Tayvan’ın drone Ar-Ge ve üretim yeteneklerini Avrupalı ve küresel demokratik ortaklara göstermek ve Tayvan’ın küresel drone tedarik zincirinin çekirdeği olma hedefini teşvik etmek” olduğunu söyledi.

Bu misyon, Tayvan lideri Lai Ching-te’nin Avrupa, Japonya ve Güneydoğu Asya’da sanayi bölgeleri kurma hedeflerini de içeren daha geniş kapsamlı ekonomik diplomasi çabalarının bir parçası gibi görünüyor. ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump döneminde daha yüksek ticaret tarifeleri ve daha fazla jeopolitik belirsizlik beklentisi, ekonomik ilişkileri geliştirme aciliyetini artırıyor.

Avrupa Parlamentosu kısa süre önce Çin’in Tayvan’a yönelik baskılarını kınayan bir önergeyi kabul etti. İngiliz yetkililer de bu ayın başlarında resmi ticaret görüşmeleri için Tayvan’ı ziyaret etti.

Ancak Litvanya’da başbakan olmaya aday görünen Sosyal Demokrat Partili Gintautas Paluckas, Litvanya’nın Tayvan’ın 2021’de temsilcilik açmasına izin verme kararını “vahim bir diplomatik hata” olarak nitelendirdi.

Tayvan’da bir Litvanya ofisi yaklaşık bir yıl sonra açıldı. Pekin, Litvanya hükümetine tepki göstererek temsilciliği düşürdü ve çok uluslu şirketlere Baltık ülkesiyle ilişkilerini kesmeleri için baskı yaptı.

Tayvan’dan bir kaynak, Nikkei Asia’ya verdiği demeçte, bu haftaki ziyaretin birkaç amaca hizmet ettiğini söyledi: yerli üreticilerin iş fırsatlarını genişletmelerine yardımcı olmak, aynı zamanda Litvanya ile ekonomik ve ticari ilişkileri güçlendirmek, yeni Litvanya hükümetiyle bağlar kurmak ve Litvanya’nın savunma direncini güçlendirmek için ABD ve Avrupa Birliği ile işbirliği yapmak.

Lin’in selefi ve şu anda Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı olan Joseph Wu da geçen yıl Litvanya’yı ziyaret etmişti.

Çin gazetesi Global Times bu ayın başlarında yayınladığı bir makalede, “Litvanya’nın bu maskaralığın acı sonuçlarına katlandığını, zira gerçeklerin Vilnius’un Çin’in kırmızı çizgisini kışkırtmak için ABD’nin piyonu olarak hareket ederken, özellikle de pek çok Avrupa ülkesinin Çin ile pratik işbirliği arayışında olduğu bir dönemde, kazançtan çok maliyetle karşı karşıya olduğunu” yazdı.

Tayvan’dan bir düşünce kuruluşu DSET’in Ulusal Güvenlik Araştırma Programı Direktörü Jerrel Chunkuei Lai, Lin’in Litvanya ziyaretinin “özellikle Skydio gibi drone üreticilerinin Çin’in yaptırımlarından zarar gördüğü bir ortamda drone tedarik zincirini riskten arındırma amacını taşıdığını” söyledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Filipinler ve ABD savunma bağlarını derinleştirmek için istihbarat paylaşımı anlaşması imzaladı

Yayınlanma

Filipinler ve ABD pazartesi günü bir askeri istihbarat paylaşım anlaşması imzalayarak iki ülke arasındaki savunma bağlarını derinleştirdi.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin anlaşmayı Filipinli mevkidaşı Gilberto Teodoro ile Manila’daki askeri karargahta imzaladı ve iki ülke silahlı kuvvetleri arasında işbirliğini kolaylaştıracak bir koordinasyon merkezinin de temelini attı.

Genel Askeri Bilgi Güvenliği Anlaşması ya da GSOMIA olarak adlandırılan anlaşma, her iki ülkenin de gizli askeri bilgileri güvenli bir şekilde paylaşmasına olanak tanıyor.

Filipinler Savunma Bakanlığı Sözcüsü Arsenio Andolong, “Bu anlaşma Filipinler’in ABD’den daha yüksek kabiliyetlere ve yüksek fiyatlı ürünlere erişimini sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda benzer düşünen ülkelerle benzer anlaşmalar yapma fırsatını da yaratacak” dedi.

ABD ve Filipinler arasındaki güvenlik angajmanları Başkan Joe Biden ve Filipinli mevkidaşı Ferdinand Marcos Jr yönetiminde derinleşti. ABD, bölgesel müttefikleri aracılığıyla bölgede etkisi artan Çin’i baskılamaya çalışıyor.

Çin Dışişleri Bakanlığı pazartesi günü yaptığı açıklamada her türlü askeri anlaşma ya da güvenlik işbirliğinin “üçüncü bir tarafın çıkarlarına yönelik olmaması ya da zarar vermemesi ve bölgesel barışı baltalamaması ya da bölgedeki gerilimi artırmaması gerektiğini” söyledi.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Jian “Kendi ulusal güvenliğini korumak ve bölgede barış ve istikrarı sürdürmek için tek doğru seçenek iyi komşuluk ilişkilerine ve stratejik özerkliğe bağlı kalmaktır” dedi.

Amerika Birleşik Devletleri ve Filipinler arasında 1951 yılına dayanan ve Güney Çin Denizi de dâhil olmak üzere taraflardan birinin saldırıya uğraması halinde devreye sokulabilecek bir karşılıklı savunma anlaşması bulunuyor.

Koordinasyon merkezinin temel atma töreninde konuşan Austin, “Filipinler’e olan sarsılmaz bağlılığımızın altını çizerek başlamak istiyorum” dedi.

Austin, koordinasyon merkezinin iki savunma anlaşması müttefiki arasında gerçek zamanlı bilgi paylaşımını mümkün kılacağını ve birlikte çalışabilirliği artıracağını söyledi.

Austin, “Burası kuvvetlerimizin bölgesel zorluklara yanıt vermek için yan yana çalışabileceği bir yer olacak” dedi.

Filipinler, ABD’nin yeni seçilen Başkanı Donald Trump döneminde de ittifakın güçlü kalacağına inandığını ifade etti.

Filipinler Savunma Bakanı Teodoro yemin töreninde yaptığı konuşmada Marcos’un daha önce yaptığı açıklamaları yineleyerek “Amerika Birleşik Devletleri’nin Hint Pasifik bölgesindeki varlığı bu bölgede barış ve istikrarın korunması için elzemdir” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Brezilya’daki G20 zirvesinde Küresel Güney gündemi ön plana çıkıyor

Yayınlanma

Bu yılki 20’ler Grubu Zirvesi pazartesi günü (bugün) Rio de Janeiro’da başlıyor ve dönemsel ev sahibi Brezilya, ekonomik eşitsizliklerin arttığı ve dünya düzeninin giderek parçalandığı bir ortamda iklim çözümleri ve uluslararası kurumlarda reformlar gerçekleştirme sözü verdi.

Aralarında görevden ayrılan ABD Başkanı Joe Biden, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin de bulunduğu dünyanın en büyük 20 ekonomisine sahip ülkelerin liderleri, Rio de Janeiro’da bir araya geliyor. Moskova Rio’ya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov başkanlığında bir heyet gönderdi. Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünün ve Ukrayna başta olmak üzere şiddetlenen küresel çatışmaların toplantılara damgasını vurması bekleniyor.

Kısa bir süre önce geçirdiği kafa travmasının ardından iyileşmekte olan Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva, Afrika Birliği ve Avrupa Birliği’nin yanı sıra gelişmekte olan ve gelişmiş 19 üye ülkenin bir araya geldiği toplantıya başkanlık edecek. Eski bir fabrika işçisinden solcu bir devlet başkanına dönüşen Silva, zengin ve çoğunlukla Batılı ülkelerin hakim olduğu kurumlar tarafından uzun süredir ihmal edildiklerini düşünen daha az varlıklı ekonomiler için kullanılan ve Küresel Güney olarak adlandırılan ülkelerin çıkarlarını ilerletme konusunda bir önceki ev sahibi Hindistan’ın bıraktığı yerden devam etmeye çalışacak.

Brezilya’nın başkanlığı, Küresel Güney ülkelerinin G20’yi yönetme serisini devam ettiriyor: Hindistan’dan önce Endonezya’ya sıra gelmişti, 2026’da ABD’nin rolü üstlenmesinden önce ise Güney Afrika’ya sıra gelecek. Bu aynı zamanda Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın yanı sıra yeni katılan Mısır, Etiyopya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni kapsayan bir başka çok taraflı platform olan BRICS’in genişlemesiyle de aynı zamana denk geliyor.

Hindistan’daki Observer Research Foundation adlı düşünce kuruluşunda kıdemli araştırmacı olan Sunaina Kumar Nikkei Asia’ya yaptığı açıklamada G20 başkanlığını kimin üstleneceğinin “çok önemli” olduğunu söyledi ve değişen dünya düzeninin ortasında Küresel Güney’den dört ülkenin sürekli olarak liderliği üstlenmesinin zamanlamasının, gelişmekte olan ülkelerin gündemini merkez sahneye taşıdığını belirtti.

Kumar, “Brezilya, Hindistan’ın başkanlığı üzerine inşa ediliyor ve Hindistan da Endonezya üzerine inşa ediliyordu,” dedi ve ekledi: “Gerçek şu ki, her başkanlık döneminde [Küresel Güney gündeminin] daha da güçlendiğini ve sesinin daha gür çıktığını görüyoruz.” Kumara göre, geçen yılki Yeni Delhi zirvesine Afrika Birliği’nin de dahil edilmesi buna bir örnek.

Rusya ve Çin, BRICS’i bu gündemin güçlü bir savunucusu olarak öne çıkarıyor ve Endonezya ve Tayland’dan Türkiye’ye kadar yeni ortaklarla aktif bir şekilde etkileşime geçiyor.

BRICS grubu içindeki ticaret artarken Moskova ve Pekin için bu grup, ABD liderliğindeki dünya düzenine alternatif bir vizyon sunmaları için önemli bir forum olarak görülüyor. Yine de bu durum BRICS koalisyonuna G20 içerisinde daha büyük bir nüfuz kazandırmıyor zira diğer üyelerin de kendi öncelikleri var.

Carnegie Endowment for International Peace’de kıdemli araştırmacı olan Stewart Patrick geçen ay yayınladığı bir raporda hem G20 hem de BRICS üyesi olan diğer ülkelerin – Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika’nın yanı sıra BRICS’e katılmaya davet edilen ancak henüz bunu resmen yapmayan Suudi Arabistan – “stratejik seçeneklerini ve ittifaklarını açık tutmakta temel bir çıkara sahip olduklarını” yazdı.

Patrick, “Her iki kulübe de üye olmak onlara içeride ve dışarıda bir oyun oynama imkanı veriyor – BRICS plus’ta karşı hegemonik bir koalisyon oluştururken, G20 içinde küresel yönetişim reformu için baskı yapabilecekleri ancak Doğu-Batı ve Kuzey-Güney bölünmeleri arasında köprüler kurabilecekleri daha pragmatik, karma bir strateji benimsiyorlar” dedi.

Brezilya’nın yönetimindeki G20 tartışmaları Birleşmiş Milletler, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi Batı liderliğindeki uluslararası kurumların nasıl modernize edileceğine odaklanacak. Gündemdeki diğer konular arasında açlık ve yoksullukla mücadelenin yanı sıra iklim değişikliği ve temiz enerjinin teşvik edilmesi de yer alıyor. Liderlerin salı günü zirvenin kapanışında yayınlayacakları bildiride Ukrayna ve Orta Doğu’daki savaşlara barışçıl çözümler bulunması çağrısında bulunmaları bekleniyor.

Ancak Lula için G20 aynı zamanda Hindistan Başbakanı Modi’ninkine benzeyen bir diplomatik dengeleme hareketine de işaret ediyor. Her ikisi de Batı’nın yaptırım uygulama ve izole etme hamlelerine rağmen Rusya ile dostane ilişkilerini sürdürdü.

Bu haftaki G20, Trump’ın dönüşüyle dünyanın Washington’daki bir sonraki yönetimin ABD’nin Ukrayna ve Rusya’ya yönelik tutumunu nasıl değiştireceğini görmeyi beklediği bir döneme denk geliyor. Zira Biden yönetimi gitmeden önce kritik bir hamle olarak Ukrayna’ya uzun menzilli ATACMS füzeleriyle Rusya toprakları içindeki hedefleri vurma yetkisi verdi.

Brookings Enstitüsü’nde Küresel Ekonomi ve Kalkınma programında kıdemli araştırmacı olan Joshua Meltzer, Biden döneminde G20’nin ABD-Çin çatışması ve Rusya ile yaşanan gerilimler nedeniyle daha az önemli olduğunu, yedi gelişmiş ekonomiden oluşan G7’nin ise “çok daha önemli” hale geldiğini söyledi. Ancak Trump’ın ilk döneminde G7’de “çok yıkıcı” bir varlık olduğunu ve bunun yine tekrarlanabileceğini belirtti.

ABD G20 başkanlığını yeniden devraldığında Trump ikinci döneminin ikinci yılında olacak. Uzmanlar Trump ile G20 içindeki Batı etkisi artsa da, yine de gelişmekte olan kilit ülkelerin önümüzdeki yıllarda Küresel Güney’in sesini yükseltmeye devam edeceği görüşünde.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English