Bizi Takip Edin

AVRUPA

Financial Times, Credit Suisse’in satışının perde arkasını yazdı

Yayınlanma

ABD’de Silikon Vadisi Bankasının (SVB) iflas etmesinin ardından Avrupa’ya sirayet eden finansal istikrarsızlığın son kurbanı Credit Suisse (CS) olmuştu.

İsviçre merkez bankası ve hükümetinin çabalarıyla, CS’i en büyük rakibi UBS 3,25 milyar dolara satın almıştı.

Financial Times (FT), bu satışın perde arkasında dönen ulusal ve uluslararası oyunları sayfalarına taşıdı.

Buna göre CS yöneticilerini toplantıya çağıran merkez bankası, finansal regülatör Finma ve İsviçre Maliye Bakanı, 50 milyar franklık desteğin yanı sıra UBS ile ‘birleşeceklerini’ söyledi.

Toplantıdaki görüşmelerden haberdar olan bir kaynak, CS yöneticilerini çağıran üçlünün birleşme kararının ‘isteğe bağlı olmadığını’ da vurguladıklarını aktarıyor. Merkez bankası, Finma ve maliye bakanı tam olarak şunları söylemişti: “UBS ile birleşeceksiniz ve Pazar akşamı Asya açılmadan önce bunu duyuracaksınız. Bu isteğe bağlı değil.”

UBS adına konuşan bir başka kişi, “[hükümet kontrolünde bir tasfiye] çözümü finansal sistem için bir felaket olurdu,” diyor ve ekliyor: “Bizim çıkarlarımız da aynı doğrultudaydı çünkü bir başarısızlık İsviçre varlık yönetimi markası için iyi değildi. Bu yüzden doğru koşullarda yardım edebileceğimizi söyledik.”

Haberde, İsviçre bankacılık otoritelerinin geçen haftaya kadar iki büyük bankalı bir sistemi tercih ettiği yazıyor. 2008 krizinde hükümetin UBS’i kurtardığını hatırlatan FT, bugün aynı tercihin siyaseten mümkün olmadığını, kamuoyunun öfkesini çekeceğini vurguluyor.

Nitekim İsviçre Maliye Bakanı Karin Keller-Sutter, Pazar gecesi anlaşma açıklandığında, “Bu bir kurtarma paketi değil, ticari bir çözümdür,” demişti.

Danışmanlar ve kod isimler

FT haberine göre, her iki taraf da bir anlaşmanın kaçınılmaz olduğunu anladığında danışmanlar tuttu.

Credit Suisse, yatırım bankası Centerview ile uzun süredir çalışıyordu fakat yöneticiler yönetim kuruluna ayrıca danışmanlık yapması için eski UBS yatırım bankacısı Piero Novelli’yi de işe aldı. Rothschild da yönetim kuruluna danışmanlık hizmeti sağlayanlar arasındaydı.

UBS idari ekibine danışmanlığı JP Morgan yaparken, Morgan Stanley de UBS yönetim kuruluna danışmanlık yaptı. Şirket, her bankaya ‘ağaç’ isimlerinden oluşan bir kod adı verdi: Credit Suisse Sedir, UBS ise Latince kara ağaç anlamına gelen Ulmus idi.

Credit Suisse farklı takma adlar kullanıyordu: Kendisinden Como olarak bahsederken, UBS Cenevre’ydi.

Süreç boyunca iki taraf arasında neredeyse hiç doğrudan temas olmadı; Credit Suisse, devralmanın fiyatı ve şartları hakkında kasıtlı olarak karanlıkta tutuluyordu.

İletişimin çoğu İsviçre hükümetindeki aracılar veya Zoom üzerinden regülatörler aracılığıyla gerçekleşti.

Ulusal ve uluslararası baskılar

Credit Suisse’e yakın bir kişi, “Perşembe günü hepimiz Zürih’te birlikteydik ve hükümetin İsviçre’nin ulusal çıkarlarını ve daha genel olarak bankacılık çıkarlarını küresel bazda korumak için her ne pahasına olursa olsun Pazartesi sabahına kadar bir çözüm için şu ya da bu şekilde bastıracağı açıktı,” diyor.

Kilit isim, ABD ve Avrupa’daki yabancı yetkililer ve düzenleyicilerle koordinasyon da dahil olmak üzere müzakereler boyunca faaliyet yürüten Maliye Bakanı Keller-Sutter’dı.

Makaleye göre bakan, piyasalarda paniğin yayılmasını önlemek için daha hızlı ve daha kararlı adımlar atılmasını talep eden küresel düzenleyicilerin aşırı baskısı altındaydı.

UBS’e danışmanlık yapan kişilerden biri, özellikle ABD ve Fransa’nın ‘İsviçre’nin canına okuduğunu’ söylüyor.

Bu kapsamda ABD Hazine Bakanı Janet Yellen’ın hafta sonu Keller-Sutter ile birkaç görüşme yaptığı belirtiliyor.

Anlaşmayla ilgili müzakereler başlangıçta ‘oldukça dostane’ bir şekilde yürütüldü ama zaman ilerledikçe üçlü daha agresif olmaya başladı ve Credit Suisse’in şiddetle karşı çıktığı bir işlemi zorladı.

UBS de sessiz kaldı. Banka yöneticileri, rakiplerinin kurtarılmasına ancak fiyatın ucuz olması ve Credit Suisse’in kültürü ve kontrollerine yönelik bir dizi düzenleyici soruşturmadan kendilerini muaf tutması halinde katılacaklarını açıkça belirttiler.

Müzakereler uzadıkça, bankanın potansiyel alıcıları arasına ünlü küresel varlık yönetimi şirketi BlackRock’ın da dahil olduğu aktarılıyor.

Hatta bir noktada, en güvenilir alternatif BlackRock haline geldi. Ama konu hakkında bilgi sahibi bir kişiye göre İsviçre hükümeti bunu istemiyordu.

BlackRock CEO’su Larry Fink’in en büyük müşterileri arasında UBS’in de bulunması, şirketin bu bankayla ‘bozuşmak’ istememesi açısından önemli bir unsurdu.

Bir gecede değişen mevzuat

Credit Suisse’in anlaşmayı kendi açısından daha olumlu hale getirme kozu, bankadaki Katarlı ve Suudi yatırımcılardı. CS, bu iki ülkedeki yatırımcıların, müzakerelerin ‘gizliliği’ nedeniyle rahatsız olduğunu, adil bir fiyatın belirlenmesini, anlaşmanın oylanmasını ve her türlü kaçış maddesinin kaldırılmasını talep ettiklerini muhataplarına bildirdi.

Bunun üzerine hükümet Credit Suisse’e, her iki hissedar grubunun da anlaşma üzerinde oy kullanma hakkını elinden almak için acil durum yasası çıkaracağını bildirdi.

Credit Suisse bu hamleye öfkelendi ve bunun ‘kaos’ yaratacağını söyledi; aynı şey Ortadoğulu yatırımcıların da dilindeydi.

Üç büyük hissedara yakın bir kişi durumu şöyle özetliyor: “Diktatörlüklerle dalga geçiyorsunuz ve sonra hafta sonu yasaları değiştirebiliyorsunuz. Suudi Arabistan ile İsviçre arasında ne fark var şimdi?”

AVRUPA

Avrupa Komisyonu, Macaristan ve Slovakya’nın Lukoil talebini reddetti

Yayınlanma

Macaristan ve Slovakya’nın Ukrayna ile yaşadıkları son Lukoil anlaşmazlığında AB’yi devreye sokma girişimleri dün başarısızlıkla sonuçlandı.

Financial Times (FT) Avrupa Komisyonu’nun, Kiev’i Rus petrol şirketi Lukoil’e yönelik son yaptırımları kaldırmaya teşvik etme talebini durdurduğunu yazdı.

Macaristan ve Slovakya, savaşın ardından Rus petrol ithalatına AB çapında getirilen yasaktan muaf tutulmuştu. Fakat iki ülke, Kiev’in Lukoil ürünlerinin Rusya’dan Drujba boru hattı üzerinden geçişini durdurma kararının arzı azaltabileceğini söylüyor.

İkili, AB’nin ticaret politikasını yürüten Avrupa Komisyonu’na bir mektup yazarak Ukrayna ile olan ticaret anlaşması kapsamında istişarelerde bulunmasını istedi.

Fakat AB Ticaret Komiseri Valdis Dombrovskis FT’ye, “Brüksel’in kanıt toplamak ve hukuki durumu değerlendirmek” için daha fazla zamana ihtiyacı olduğunu söyledi.

FT’ye konuşan üç diplomat, dün üye devletlerin ticaret yetkililerinin katıldığı bir toplantıda 11 ülkenin Dombrovskis’in görüşünü desteklemek üzere araya girdiğini ve hiçbirinin Budapeşte ve Bratislava’nın tarafını tutmadığını söyledi.

Diplomatlardan biri Ukrayna ticaret anlaşmasının, tedarikin kesilmesine izin verebilecek bir güvenlik maddesi içerdiğini söyledi.

Kiev, diğer Rus şirketleri sayesinde boru hattından eskisi gibi aynı miktarda petrol aktığı konusunda ısrar ediyor.

Slovakya’nın tek rafinerisindeki girdilerin yüzde 35-40’ını Rus petrolü oluşturuyor. Bu petrolden üretilen ürünler de 5 Aralık’a kadar tanınan bir başka muafiyet kapsamında Ukrayna’ya ve Çek Cumhuriyeti’ne ihraç ediliyor.

Bir AB diplomatı Slovakya’nın Rusya’dan ithalat yapamaması halinde bunun “etkisinin çok büyük olacağını” söyledi.

Slovakya Cumhurbaşkanı Peter Pellegrini, Ukrayna’nın Lukoil konusundaki tutumunu değiştirmemesi halinde “tepki vermek zorunda kalacaklarını” söyledi.

Pellegrini, Slovakya’nın Ukrayna’ya gaz rezervleri ve elektrik tedariki konusunda yardımcı olduğunu da sözlerine ekledi.

Macaristan konu hakkında henüz yorum yapmadı. Ukrayna üzerinden geçen Lukoil tedarikleri ülkenin petrol ithalatının yaklaşık %25-30’unu oluşturuyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Romanya: Topraklarımızda Rusya’ya ait İHA parçaları bulduk

Yayınlanma

Romanya 25 Temmuz Perşembe günü topraklarında Rusya’ya ait insansız hava aracı parçaları bulduğunu açıklarken NATO da Moskova birliklerinin gece boyunca Ukrayna’ya 38 uzun menzilli insansız hava aracı fırlatmasının ardından ittifak topraklarına yönelik “kasıtlı bir saldırıya” dair herhangi bir işaret görmediğini açıkladı.

Ukrayna Hava Kuvvetleri Komutanı Telegram’dan yaptığı açıklamada 25 Rus insansız hava aracını imha ettiklerini söyledi. Üç insansız hava aracının “Romanya sınırını geçtikten sonra kaybolduğunu” da sözlerine ekledi.

Romanya Savunma Bakanlığı, Ukrayna’nın güney liman kenti İzmail’den Tuna Nehri’nin karşısındaki Plauru köyü yakınlarında, üst üste ikinci gece saldırıya uğrayan bir Rus Geran 1/2 insansız hava aracının parçalarını bulduğunu söyledi.

Enkaz haberlerini yorumlayan bir NATO sözcüsü, ittifak topraklarına yönelik kasıtlı bir saldırı olduğuna dair herhangi bir belirti olmadığını söyledi.

Sözcü yaptığı açıklamada, “NATO’nun elinde Rusya’nın Müttefik topraklarına yönelik kasıtlı bir saldırıda bulunduğuna dair herhangi bir bilgi bulunmamakla birlikte, bu eylemler sorumsuzca ve potansiyel olarak tehlikelidir,” dedi.

Bakanlık, Romanya’daki NATO hava polisliği görevlerinin bir parçası olan iki Fin F-18 savaş uçağının saldırıyı izlemek üzere görevlendirildiğini de sözlerine ekledi.

Diğer parçaların aranmasına devam edildiği ve insansız hava araçlarının düşmüş olabileceği tüm yerlerin “yerleşim alanlarının dışında olduğu ve hiçbir altyapı unsurunun zarar görmediği” belirtildi.

Odesa bölge valisi Oleh Kiper, drone enkazının İzmail bölgesindeki özel bir eve isabet etmesi sonucu iki kişinin yaralandığını söyledi.

Jitomir bölge valisine göre ise, hava savunma sistemleri gece boyunca 10 hava hedefinin çoğunu vurdu, ancak drone enkazı 10 özel eve ve bir altyapı tesisine zarar verdi.

Kiev’in askeri yönetim başkanı Serhiy Popko, insansız hava araçlarının başkente farklı yönlerden saldırdığını, fakat hepsinin yaklaşırken imha edildiğini söyledi. Popko, Kiev’de herhangi bir hasar ya da can kaybı rapor edilmediğini söyledi.

Dün bazı sosyal medya hesapları, Rumen hava savunma sistemlerinin Rusya’ya air İHA’ları Gepard tipi kundağı motorlu hava savunma silahları tarafından Ukrayna hava sahasında düşürüldüğünü öne sürmüştü.

Rusya sık sık Ukrayna’nın Tuna Nehri üzerindeki yerleşim bölgesi İzmail’i hedef alıyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Ukrayna temerrütten kurtuldu, sıra vergi yükünün artırılmasında

Yayınlanma

Ukrayna hükümetinin temerrüde düşme riski ortadan kalıktı. Kiev’in borcunun yüzde 37’si ya da 8 milyar dolardan fazlası silinecek.

Ancak Oakland Enstitüsü’nde ekonomist olan Frederic Mousseau, Ukrayna’nın hala dünyanın Uluslararası Para Fonu’na (IMF) en borçlu üçüncü ülkesi olduğunu anımsattı.

Mousseau, Berliner Zeitung gazetesine verdiği demeçte, Kiev’in vergi artışları gibi halk için acı verici sonuçları olan ‘yapısal reformlar’ yapmaya devam etmek zorunda kalacağına dikkat çekti.

Kiev, alacaklılarla aylarca süren müzakerelerin ardından temerrüde düşmekten kurtulmayı başardı.

Ukrayna borçlarına yatırım yapan Amundi, Blackrock, Fidelity ve Pimco fonları, Ukrayna’ya 23,3 milyar dolarlık orijinal kredi tutarı üzerinden ‘yüzde 37 indirim’ yapmayı kabul etti.

Sonuç olarak alacaklılar 8,67 milyar dolar açıkta kaldı. Ukrayna Maliye Bakanı Sergey Marçenko da faiz oranının düşürülmesi ve vadenin uzatılması anlaşması sayesinde Kiev’in önümüzdeki üç yıl içinde 11,4 milyar dolar tasarruf edeceğini bildirdi.

Ancak devlet borçlarının iktisadi kalkınma üzerindeki etkisini inceleyen ekonomistler anlaşmanın ‘nispeten mütevazı’ olduğunu söyledi. Mousseau, anlaşmayı ‘kızgın bir kayanın üzerine düşen bir damlaya’ benzeterek “Bu anlaşmayla bile Ukrayna, IMF’ye en fazla borcu olan üçüncü ekonomi olmaya devam ediyor,” değerlendirmesini yaptı.

Mousseau, 143 milyar dolarlık toplam borçla karşılaştırıldığında 8,67 milyar doların ‘önemsiz’ olduğuna işaret etti.

Öte yandan Mousseau, “Ukrayna hükümeti anlaşma sayesinde iflastan kurtulmuş olsa da bu halk açısından önemsiz bir haber,” dedi.

Bu tür anlaşmalara her zaman ‘Ukraynalılar için çok maliyetli tedbirler içeren yapısal uyum’ taleplerinin eşlik ettiğini vurgulayan Mousseau, bariz tedbirler arasında halka yönelik doğalgaz ve elektrik sübvansiyonlarının azaltılmasını, emeklilik reformunu, tarım arazilerinin ve devlete ait işletmelerin özelleştirilmesini saydı.

Ekonomist, “Sanki önemli kamu mallarının ve sosyal güvenlik sistemlerinin kaybı yetmiyormuş gibi, bu kez bu listede halk için vergilerin artırılması da yer alacak,” ifadelerini kullandı.

Halk için bunun bir ‘felaket’ olduğuna işaret eden Mousseau, Kiev yönetiminin müzakerelerde hedefine ulaşamadığını, Kiev’in talep ettiği yüzde 60’lık indirim yerine alacaklıların yalnızca yüzde 37’de anlaştığını anımsattı.

Alacaklılar, Ukrayna’nın borcunu yapılandırmayı ‘ülke halkının yararına ülkenin gelecekte yeniden inşasına katkıda bulunabilmeyi’ bekledikleri için kabul ettiklerini iddia etmişti.

Ukrayna, alacaklılarıyla anlaşarak borçlarını erteledi

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English