Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

“Gelecek yıl Irak ve Suriye’den çekilmek için alan olacak”

Yayınlanma

Çin ile Asya Pasifik’te hesaplaşmak isteyen ve Gazze savaşı öncesinde Orta Doğu’ya “ilgisini” kaybeden ABD’nin bölgedeki geleceği tartışılmaya devam ediyor. Aşağıda çevirisini okuyacağınız makalede ABD’nin son Suriye büyükelçisi Robert Ford, Biden yönetiminin 2024’te Orta Doğu’daki tüm üslerinden çekilmeyeceğini ancak Irak ve Suriye’deki askeri güçlerinin geleceğinin belirsiz olduğunu söylüyor. Ford’a göre ABD güçleri Irak’tan ayrılmazsa daha fazla saldırıya maruz kalacak. Ford, bu saldırıların Washington’un askerleri Irak ve Suriye’de tutmasının temel gerekçesini zayıflatmasına rağmen Biden yönetiminin seçim döneminde Irak ya da Suriye’den asker çekmek gibi bir adım atmasının pek mümkün olmadığını düşünüyor. Ancak “Gelecek yıl, seçimlerden sonra, Biden ya da Donald Trump çekilmek için çok daha fazla siyasi alana sahip olacak.”

***

Amerika’nın Orta Doğu’da değişen hesapları

İran destekli milislerin ABD güçlerine yönelik saldırılarının çoğalması, Amerika’nın ülkeden ayrılması yönündeki baskıları artırdı.

ROBERT FORD

Biden yönetimi 2024 yılında Orta Doğu’daki tüm üslerinden çekilmeyecek, ancak Irak ve Suriye’deki askeri güçlerinin geleceği daha belirsiz.

Orta Doğu’daki 30 bin Amerikan kuvvetinin çoğu Kuveyt, Bahreyn, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki üslerde bulunuyor. Amerikan Donanmasının Basra Körfezi filosu için İngiliz ordusunun 1971’de bu sulardan ayrılmasından bu yana karargâhı var.

Bahreyn karargâhı başlangıçta Sovyetlerin Körfez’e girmesini engellemeyi amaçlıyordu. Son yirmi yılda bu misyon İran’ı caydırmaya ve Arap Denizi’nde korsanlıkla mücadeleye odaklandı. Bu görevler deniz kuvvetlerinin Husilere karşı mücadelesi sona erdikten sonra da devam edecek.

Amerikalılar ayrıca Kuveyt’in 1991’de Saddam Hüseyin’den kurtarılmasından sonra kurulan iki Kuveyt üssünde de kara ve hava birlikleri bulunduruyor.

Katar’daki El Udeid hava üssü bölgedeki en büyük Amerikan üssü ve önemli bir komuta merkezi.

Amerikalılar 11 Eylül’den sonra Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki El Dafra hava üssünü kullanmaya başladılar ve Ürdün ile Suudi Arabistan’da da eğitim ve danışmanlık misyonları var. Bu Arap devletleri Amerikan varlığını memnuniyetle karşılıyor.

Washington’un İran’la ilgili kaygıları ve Çin’in bölgede artan rolü, Arap hükümetleri Amerikalılardan ayrılmalarını talep etmedikçe Washington’un bu üsleri terk etmesini pek olası kılmıyor.

Ancak Irak ve Suriye’deki Amerikan güçlerinin durumu daha zor çünkü İran destekli milislerin saldırılarının artması onlarca askerin ölümüne ve yaralanmasına neden oldu ve güçlerin etkinliğini azalttı.

Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları müfettişlerinin 5 Şubat tarihli raporunda, milis saldırılarının Amerikan misyonunu Irak ve Suriye’de İslam Devleti (IŞİD) kalıntılarını takip etmek ve ortak güçleri güçlendirmek için gerekli kaynakları başka yönlere yönlendirdiğini belirtti.

Raporda Amerikalı subaylar ile yerel askeri ve siyasi figürler arasındaki toplantıların ertelendiği ya da iptal edildiği de belirtildi.

Daha olumlu bir not olarak, Şubat raporunda Amerikan istihbaratının Irak ve Suriye’de IŞİD’in “askeri olarak yenildiği” ve sadece hayatta kalmaya çalıştığı yönündeki sonucu da aktarıldı.

IŞİD “ne Suriye’de ne Irak’ta ne de yabancı devletlerde büyük ve karmaşık saldırılar gerçekleştiremiyor.” Küçük IŞİD grupları Irak ve Suriye’de hâlâ küçük pusular kurabiliyor, ancak şehirlerdeki hükümet kontrolünü tehdit etmiyorlar.

Özellikle Irak’ta IŞİD, Kerbela ve Bağdat’taki son yerel seçimleri ya da dini törenleri engelleyemedi.

Irak’taki varlığı

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Irak güçlerinin Irak’ta kalan IŞİD unsurlarını kontrol edebileceğini ve bu nedenle iki hükümetin uluslararası koalisyonun Irak’taki varlığına son verilmesi için müzakere etmesi gerektiğini vurguladı.

Sudani, askeri ilişkiler de dahil Washington ile ikili ilişkilerin iyi olmasını umuyor. Iraklılar F-16 savaş uçakları gibi Amerikan silahlarının bakımı için Amerika’nın teknik yardımına ihtiyaç duyuyor.

Ocak 2023’te Sudani bir Amerikan gazetesine verdiği demeçte, ABD güçlerinin çekilmesine ilişkin bir takviminin olmadığını söyledi. Ancak hükümetinin tavrı değişiyor.

Geçen ay Sudani’nin sözcüsü, Irak’taki Amerikan hava saldırılarını ve Amerikalılara saldıran milis liderlerine yönelik suikastları “istikrarsızlaştırıcı” ve “Irak egemenliğinin ciddi ihlali” olarak nitelendirdi.

En önemlisi, Sudani’nin yardımcıları hükümetin, Irak’ın İran ve ABD’nin hesaplaşma sahası haline gelme riskini reddettiğini vurguluyor.

Irak Silahlı Kuvvetler Komutanı’nın sözcüsü Tümgeneral Yehia Rasool’un Irak’taki Amerikan hava saldırılarını sert bir dille eleştirmesi ve Amerikalıların ülkeyi terk edeceği tarihin belirlenmesi için müzakere çağrısında bulunması da dikkat çekici.

Irak ordusunun Amerikan güçlerinin geleceğiyle ilgili ikili müzakerelerdeki pozisyonu önemli çünkü Pentagon, müzakerelerin aslında Irak ordusunun yeteneklerinin Amerikalıların IŞİD’le mücadeleyi kendilerine bırakması için yeterince iyi olup olmadığına dair teknik bir değerlendirme olduğunu düşünüyor.

Rasool, 11 Şubat’ta yaptığı açıklamada tonunu yumuşatarak teknik değerlendirmenin sürdüğünü ve bunun koalisyon güçlerinde “kademeli, planlı bir azalmaya” ve ikili askeri ilişkilere geçilmesine yol açması gerektiğini belirtti.

Bu arada Kürt ve Sünni Arap siyasi figürler kamuoyu önünde çok konuşmuyor.

Ancak, Ocak 2020’de İranlı General Kasım Süleymani ve milis lideri Mehdi Ebu Mühendis’in ABD tarafından öldürülmesinin ardından Iraklı Şii İslamcılar arasında çıkan kargaşada olduğu gibi, Kürt ve Sünni Arap milletvekilleri ABD güçlerinin derhal çekilmesini talep eden özel parlamento oturumundan kaçındı.

10 Şubat’taki oturuma 329 milletvekilinden sadece 77’sinin katılmış olması, İran ve müttefiklerinin şu ana kadar Bağdat’ın Irak’taki Amerikan güçlerinin akıbetine ilişkin son sözünü etkilediğini ancak kontrol edemediğini gösteriyor.

Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e düzenlediği saldırının ardından milis saldırılarının artmasıyla daha da zorlaşan operasyon ortamına rağmen, Biden yönetiminde ya da Kongre’de Amerikan güçlerinin Irak’tan çekilmesi konusunun kamuoyunda bu kadar az tartışılması dikkat çekici.

Amerikalıların 2011’de Irak’tan ayrılmasından sonra IŞİD’in yükselişini hatırlayan Amerikalı yetkililer, mümkünse Irak güçlerini güçlendirmek için daha fazla zaman istiyor. Amerikalılar ayrıca milislerin saldırıları karşısında zayıf görüneceklerinden korktukları için çekilmeyi aceleye getirmek istemiyor.

Örneğin ABD, 28 Ocak’ta Ürdün’de üç askerinin öldürülmesinin ardından Irak’taki güçlerinin geleceğine ilişkin müzakereleri erteledi. Son olarak Irak’ın ısrarı üzerine iki hükümet, 11 Şubat’ta bir tur görüşme daha gerçekleştirdi.

Erbil’deki varlığı

Ancak ABD askerleri Bağdat’tan ve Irak’ın batısındaki Esad hava üssünden ayrılıp Peşmerge ile eğitim operasyonları yürüttükleri ve bir lojistik merkezi işlettikleri Irak Kürdistanı’ndaki Erbil havaalanında kalabilir mi?

Kürt Başbakan Mesrur Barzani 8 Şubat’ta Amerikan televizyon kanalı NBC’ye verdiği demeçte ABD’nin Irak’taki varlığının devamının “gerekli” olduğunu söyledi ve Erbil’in müttefiklerinden daha fazla destek beklediğini vurguladı.

Ancak Irak Anayasası’nın 110. maddesi Bağdat’taki federal hükümete dış politika ve ulusal güvenlik politikası konusunda münhasır yetki veriyor.

Dolayısıyla Bağdat’tan gelen Erbil’deki Amerikan askeri operasyonlarının sonlandırılması yönündeki talimatı görmezden gelmek Kürt Bölgesel Hükümetini yasal açıdan zor bir duruma sokacaktır.

İlginçtir ki 9 Şubat’ta Barzanilerin Kürdistan Demokratik Partisi’nden Meclis Başkan Yardımcısı Şakhwan Abdullah, Irak’taki Amerikan hava saldırılarını ve İran’ın Erbil havaalanına düzenlediği saldırıyı kınadı.

Abdullah, Bağdat hükümetinin Irak’ın ulusal egemenliğini yeniden tesis edecek diplomatik ve güvenlik adımlarını atma konusunda tam yetkiye sahip olduğunu da sözlerine ekledi.

Erbil hükümetinin şu anda memurlarına ödeme yapmak için Bağdat’taki federal hükümete bağlı olduğunu belirtmek önemli.

Ayrıca milis liderleri Amerikalıların Erbil’de kalmasına karşı çıkıyor ve Kürt Bölgesel Hükümeti, Bağdat’ın misilleme yapması ve Peşmerge ile geçmişte Kerkük çevresinde çatışan İran destekli milisler arasında gerilimin tırmanması riskini hesaplamak zorunda kalacak.

Suriye’deki varlığı

Erbil’deki Amerikan lojistik merkezi, ABD’nin Suriye’deki varlığının geleceği açısından kilit önem taşıyor. Iraklılar ABD ordusunu Erbil’den çıkarırsa, ABD güçleri de Suriye’den ayrılmak zorunda kalacak.

Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Victoria Nuland, 28 Ocak’ta Ankara’da yaptığı açıklamada Pentagon’un çekilme planları yapmaya başladığına dair haberlere rağmen ABD’nin Suriye’den ayrılmayacağını vurguladı.

Askerlerin tahliyesi için askeri bir plan yapmak, çekilme yönünde siyasi bir karar almaktan çok farklı. Ancak aralık ayında Orta Doğu’dan sorumlu savunma bakan yardımcısı Dana Stroul’un istifası, ABD’nin Suriye’nin doğusundaki askeri misyonunu destekleyen güçlü bir sesi ortadan kaldırdı.

Suriye’nin doğusundan bir yetkili 10 Şubat’ta bana, Amerikalı yetkililerin kendisine askerlerin sonsuza kadar kalmayacağını söylediğini ve bunun da bir ton değişikliğine işaret ettiğini söyledi.

Amerikalılar nihayet Suriye’den çekildiklerinde ortakları, Halk Savunma Birlikleri (YPG) adlı Suriyeli Kürt milislerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) zor seçimlerle karşı karşıya kalacak.

Geçmişte YPG’yi Rusya ve Suriye Hükümeti ile taktiksel anlaşmaları kabul etmeye zorlayan Türkiye’nin YPG’ye düşmanlığı sona ermeyecek.

YPG 2019’da Ruslar ve Suriye Hükümeti ile iki anlaşma yaparak Türkiye’nin olası işgallerini caydırmak için Rusya ve Suriye hükümet güçlerinin Suriye’nin kuzeyindeki varlığını genişletti.

Bu nedenle Halep ve Haseke vilayetlerinde birçok yerde, İran yanlısı milisler de dahil Şam’a bağlı güçler YPG milis savaşçılarıyla birlikte konuşlanmış durumda.

Amerika’nın nihai çekilmesinden sonra bir tarafta YPG ve SDG, diğer tarafta Rusya ve Suriye hükümeti arasında varılacak kapsamlı bir anlaşmanın üç zor meseleyle yüzleşmesi gerekecek.

Suriye’nin doğusundaki Haseke ve Deyrezor vilayetlerinde güvenliğin geleceği şu anda yaklaşık bin Amerikan askerinin işbirliğiyle SDG tarafından kontrol ediliyor.

Suriye Arap Ordusu, terör örgütünün, gücünü yeniden inşa etmek için kurtarmak istediği on binlerce IŞİD mahkumunu ve ailelerini barındıran gözaltı kampları da dahil Suriye’nin doğusunu kontrol edecek insan gücünden yoksun.

Dolayısıyla Suriye Arap Ordusu’nun IŞİD’i kontrol altına almak için mevcut YPG ve SDG savaşçılarına ihtiyacı var. Ancak Şam ile YPG ve SDG’nin Suriye Arap Ordusu ile nasıl çalışacakları konusunda anlaşmaları gerekiyor.

İkincisi Haseke ve Deyrezor’dan elde edilen ve hem özerk yönetimin hem de Şam’ın göz diktiği küçük ama önemli petrol gelirlerinin geleceği.

Son olarak, tüm Haseke ve Deyrezor vilayetleri üzerindeki Şam otoritesi ile yerel yönetimin yetkileri arasındaki sorunun çözülmesi gerekiyor.

Geri çekilmenin dinamikleri

ABD, çekilmesi için İran’ın artan siyasi ve askeri baskısı altında.

Amerika’nın milislere karşı misillemesi, ABD güçlerinin geleceğine ilişkin müzakerelerde Sudani’nin manevra alanını giderek daraltıyor. Bu nedenle, özellikle de ikili müzakereler Amerika’nın hızlı bir şekilde ayrılmasına yol açmazsa, daha fazla milis saldırısı olacak.

Dahası, bu milis saldırıları Washington’un askerleri Irak ve Suriye’de tutmasının temel gerekçesini zayıflatıyor zira IŞİD ile mücadele ve güçlü ortak güçler oluşturma yetenekleri azalıyor.

Seçim yılında Biden’ın zaten çok zayıf olan IŞİD’e karşı marjinal fayda için Irak ve Suriye’de giderek daha riskli hale gelen bir askeri misyonu sürdürme amacıyla İran ile daha büyük bir savaş başlatmak istemesi pek olası görünmüyor.

Aynı zamanda Biden, mecbur kalmadığı halde Suriye ve Irak’tan çekildiği için Kongre’deki pek çok kişiden sert eleştiriler alacak. Gelecek yıl, seçimlerden sonra, Biden ya da Donald Trump çekilmek için çok daha fazla siyasi alana sahip olacak.

ORTADOĞU

Hamaney: Vatandaşların neden sandığa gitmediği araştırılmalı

Yayınlanma

İran lideri Ayetullah Ali Hamaney, 28 Haziran’da yapılan cumhurbaşkanı seçiminde rekor düşük katılımın ardından yaptığı açıklamada oy kullanmayan yüzde 60’lık kesimin ülke yönetimine karşı olduğunu düşünmenin doğru olmadığını söyledi.

İran devlet televizyonuna göre, Hamaney, başkent Tahran’daki konutunda Şehid Mutahhari İlahiyat Yüksekokulunun yöneticilerini kabul ettiği toplantıda konuşma yaptı.

Hamaney’in gündeminde geçen hafta yapılan tarihin en düşük katılımlı cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. Uzmanlar katılımın düşük olmasının siyasete duyulan hayal kırıklığının bir göstergesi olduğunu düşünürken Hamaney, “Seçimlerin ilk aşamasına katılım beklenenden az ve tahminlerin aksine gerçekleşti. Bunun nedenleri, siyasetçiler ve sosyologlar tarafından araştırılmalıdır” dedi.

Oy kullanmayan yüzde 60’lık kesime işaret eden Hamaney, “Bazı insanlar, bazı yetkilileri ve hatta İslami sistemi sevmeyebilir ancak oy vermeyen herkesin bu kişilerle aynı fikri paylaştığı düşüncesi tamamen yanlıştır” ifadelerini kullandı.

Hamaney, “İslam’ı, İslam Cumhuriyeti’ni seven ve ülkenin kalkınmasını isteyenler, bunu seçimlere katılarak göstermelidir. Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci aşaması çok önemli” değerlendirmesinde bulundu.

Anayasayı Koruyucular Konseyinin reformist adayların birçoğunu elemesinin halkın sandığa gitme oranını düşürdüğü yaygın olarak kabul ediliyor. Bu durum, rejimin meşruiyeti ve halk ile arasının açılması tartışmalarına yol açıyor.

Geçen hafta cuma günü yapılan 14’üncü dönem cumhurbaşkanı seçiminde adaylardan hiçbiri yüzde 50’yi geçemeyince seçimi önde tamamlayan reformist aday Mesud Pezeşkiyan ile muhafazakâr aday Said Celili, ikinci tura kalmıştı.

Yüzde 40 katılım oranıyla ülke tarihindeki en düşük katılımlı cumhurbaşkanı seçimi olan birinci turda Pezeşkiyan, oyların yüzde 42,5’ini alırken Celili’nin oyu yüzde 38,6 oldu.

İbrahim Reisi’nin cumhurbaşkanı seçildiği Haziran 2021 seçimlerinde ülke genelinde katılım yüzde 48,8 idi. 1 Mart’ta düzenlenen genel seçimlerde katılım oranı daha da geriledi ve ülke genelinde yüzde 41’e düştü.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail ve BM’den “Starlink” girişimi

Yayınlanma

Birleşmiş Milletler, yardım çalışmalarının devamı için Gazze’de Starlink internet uydularını kullanmak amacıyla İsrail ile görüşmeler yürütülüyor. Hamas’ın güç kazanabileceğinden endişe duyan İsrail, BM’den bazı güvenceler istedi. BM, İsrail’in talebini yerine getirmeye hazırlanıyor.

Axios’tan Barak Ravid’in üç İsrailli ve bir BM yetkilisine dayandırdığı habere göre İsrail ve Birleşmiş Milletler (BM) Elon Musk’ın SpaceX Starlink internet sisteminin Gazze’de BM yardım görevlilerinin güvenliğini artırma planının bir parçası olarak konuşlandırılmasını müzakere ediyor.

BM, İsrail’e sistemin, Gazze’de yardım dağıtımının devam edebilmesi için gereklilik olduğunu söyledi. İsrail ise sistemin Hamas’ın eline geçmesinden ve İsrail istihbaratının, Hamas’ı izlemesini zorlaştırarak İsrail’e yönelik koordineli saldırı riskini artırmasından endişe duyuyor.

Yardım çalışanlarının İsrail hava saldırılarına hedef olması üzerinde BM, haziran ayında Gazze’deki operasyonlarının büyük bölümünü askıya aldı. Bu durum Gazze’de ihtiyaç sahibi Filistinlilere ulaşan yardım miktarında keskin bir düşüşe yol açtı ve insani krizi daha da derinleştirdi.

Axios’a konuşan İsrailli yetkililer, İsrail hükümetinin BM’nin yardım operasyonlarını askıya alma kararını BM liderliği tarafından yönlendirilen ve savaşı sona erdirmesi için İsrail üzerindeki baskıyı artırmayı amaçlayan siyasi bir hamle olarak gördüğünü söyledi. BM yetkilileri bunu özel olarak yalanladı.

ABD’li yetkililer, Biden yönetiminin taraflar arasında arabuluculuk yapmaya çalıştığını, İsrail’e BM’nin güvenlik endişelerinin gerçek olduğunu vurgularken bir yandan da bir çözüm üzerinde çalışmaya başladığını söyledi.

Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Matthew Miller geçen hafta yaptığı bir açıklamada “BM’nin insani yardım ulaştırmak için karşı karşıya olduğu bazı güvenlik sorunlarını aşmak için son birkaç gündür çeşitli BM ve İsrail hükümetinin çeşitli bileşenleri arasında bir dizi görüşmeye katıldık” dedi ancak Starlink’ten özellikle bahsetmedi.

Üst düzey bir İsrailli yetkili, konunun İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın geçen hafta Washington’a yaptığı ziyaret sırasında gündeme geldiğini söyledi.

Ardından konuyla ilgili New York’taki BM merkezinde konuyla ilgili bir dizi toplantı düzenlendiği kaydedildi. Habere göre görüşmeler sırasında BM yetkilileri sahadaki personeliyle daha sağlıklı iletişim kurabilmek için SpaceX Starlink uydu sistemini Gazze’ye yerleştirmek istediklerini söyledi. İsrailli yetkililer ise Hamas’ın geçmişte sofistike ve hassas iletişim ekipmanlarını ele geçirdiğini ve Starlink sistemini de ele geçirebileceğini söyledi. İsrail; BM’den sistemin ele geçirilmesi durumunda uzaktan devre dışı bırakılabileceği konusunda garanti istediler.

Bunun üzerine BM de sistemin uzaktan etkisiz hale getirilebileceğini göstermek ve İsrail güvenlik servislerinin endişelerini gidermek amacıyla İsrailli teknik uzmanlara sistemin sunumunu yapmak üzere İsrail’e bir ekip göndermeyi önerdi.

Axios’a konuşan üst düzey bir BM yetkilisi “BM güvenlik departmanından bir ekip, Gazze’deki BM operasyonlarıyla ilgili güvenlik konularında devam eden angajmanımızın bir parçası olarak İsrail’e gidiyor” dedi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail’den “UCM” adımı: Ben-Gvir’e “göstermelik” soruşturma

Yayınlanma

İsrail Devlet Savcısı Amit Aisman’ın, “Uluslararası Ceza Mahkemesini (UCM) memnun etmek” amacıyla Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir hakkında soruşturma açılmasına ilişkin adımlar attığı iddia edildi.

İsrail devlet televizyonu KAN’da yer alan habere göre, Aisman, Başsavcı Gali Baharav-Miara’dan “Gazze’deki Filistinlileri provoke ettiği şüphesiyle” Ben-Gvir hakkında adli soruşturma başlatılmasını istedi.

Süreci Başsavcı Miara’nın yürüttüğüne yer verilen haberde, Ben-Gvir’e yönelik soruşturma açılıp açılmayacağı hakkında henüz nihai bir karar alınmadığını, soruşturma açılması yönünde karar alınsa bile Ben Gvir’e karşı iddianame hazırlanması ihtimalinin uzak olduğuna dikkati çekildi.

Başsavcılık ofisi yetkililerinin görüşlerine yer verilen haberde, muhtemel soruşturmanın “hiçbir sonuca varmayacağı” değerlendirildi.

Uzmanlar, Devlet Savcısı Aisman’ın bu adımı “sadece UCM’yi ikna etmek için” attığını belirtti.

Haberde, Ben Gvir hakkında muhtemel soruşturmanın, “UCM’yi memnun etme ve İsrail yargı sisteminin bakanları soruşturduğunu gösterme” amacıyla başlatılan “göstermelik” bir girişim olduğuna ilişkin intibaların olduğuna yer verildi.

Ben-Gvir’den tepki

Aşırı sağcı görüşleriyle bilinen Ben-Gvir ise KAN’ın haberine ilişkin X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, “İnanılmaz. Savcı, İsrailli bir bakanı düşman ülkenin vatandaşlarını provoke etme şüphesiyle soruşturmaya çalışıyor” ifadelerini kullandı.

Ben-Gvir, İç güvenlik teşkilatı Şin-Bet (Şabak) ile başsavcılığın, “Gazze’de suikast düzenleyeceğine İsrailli bir bakana suikast düzenlemeye çalıştıklarını, bunun başarılı olmayacağını” savundu.

Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Kerim Han, 20 Mayıs’ta, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında “yakalama kararı” başvurusunda bulunduğunu bildirmişti.

Han, Netanyahu ve Gallant’ın 8 Ekim 2023’ten itibaren Gazze Şeridi’nde “savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan cezai sorumluluk taşıdığına inanmak için makul gerekçeler bulunduğunu” açıklamıştı.

Uluslararası bölgesel insan hakları mecralarında aynı şekilde Ben-Gvir hakkında da tekrarladığı provoke açıklamaları çerçevesinde benzer bir adım atılması çağrıları yükseliyor. Ben-Gvir, son olarak 30 Haziran’da yayımlanan videoda “Filistinli mahkumlar başlarından vurularak öldürülmeli” ifadelerini kullanmıştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English