Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

“Gelecek yıl Irak ve Suriye’den çekilmek için alan olacak”

Yayınlanma

Çin ile Asya Pasifik’te hesaplaşmak isteyen ve Gazze savaşı öncesinde Orta Doğu’ya “ilgisini” kaybeden ABD’nin bölgedeki geleceği tartışılmaya devam ediyor. Aşağıda çevirisini okuyacağınız makalede ABD’nin son Suriye büyükelçisi Robert Ford, Biden yönetiminin 2024’te Orta Doğu’daki tüm üslerinden çekilmeyeceğini ancak Irak ve Suriye’deki askeri güçlerinin geleceğinin belirsiz olduğunu söylüyor. Ford’a göre ABD güçleri Irak’tan ayrılmazsa daha fazla saldırıya maruz kalacak. Ford, bu saldırıların Washington’un askerleri Irak ve Suriye’de tutmasının temel gerekçesini zayıflatmasına rağmen Biden yönetiminin seçim döneminde Irak ya da Suriye’den asker çekmek gibi bir adım atmasının pek mümkün olmadığını düşünüyor. Ancak “Gelecek yıl, seçimlerden sonra, Biden ya da Donald Trump çekilmek için çok daha fazla siyasi alana sahip olacak.”

***

Amerika’nın Orta Doğu’da değişen hesapları

İran destekli milislerin ABD güçlerine yönelik saldırılarının çoğalması, Amerika’nın ülkeden ayrılması yönündeki baskıları artırdı.

ROBERT FORD

Biden yönetimi 2024 yılında Orta Doğu’daki tüm üslerinden çekilmeyecek, ancak Irak ve Suriye’deki askeri güçlerinin geleceği daha belirsiz.

Orta Doğu’daki 30 bin Amerikan kuvvetinin çoğu Kuveyt, Bahreyn, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki üslerde bulunuyor. Amerikan Donanmasının Basra Körfezi filosu için İngiliz ordusunun 1971’de bu sulardan ayrılmasından bu yana karargâhı var.

Bahreyn karargâhı başlangıçta Sovyetlerin Körfez’e girmesini engellemeyi amaçlıyordu. Son yirmi yılda bu misyon İran’ı caydırmaya ve Arap Denizi’nde korsanlıkla mücadeleye odaklandı. Bu görevler deniz kuvvetlerinin Husilere karşı mücadelesi sona erdikten sonra da devam edecek.

Amerikalılar ayrıca Kuveyt’in 1991’de Saddam Hüseyin’den kurtarılmasından sonra kurulan iki Kuveyt üssünde de kara ve hava birlikleri bulunduruyor.

Katar’daki El Udeid hava üssü bölgedeki en büyük Amerikan üssü ve önemli bir komuta merkezi.

Amerikalılar 11 Eylül’den sonra Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki El Dafra hava üssünü kullanmaya başladılar ve Ürdün ile Suudi Arabistan’da da eğitim ve danışmanlık misyonları var. Bu Arap devletleri Amerikan varlığını memnuniyetle karşılıyor.

Washington’un İran’la ilgili kaygıları ve Çin’in bölgede artan rolü, Arap hükümetleri Amerikalılardan ayrılmalarını talep etmedikçe Washington’un bu üsleri terk etmesini pek olası kılmıyor.

Ancak Irak ve Suriye’deki Amerikan güçlerinin durumu daha zor çünkü İran destekli milislerin saldırılarının artması onlarca askerin ölümüne ve yaralanmasına neden oldu ve güçlerin etkinliğini azalttı.

Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları müfettişlerinin 5 Şubat tarihli raporunda, milis saldırılarının Amerikan misyonunu Irak ve Suriye’de İslam Devleti (IŞİD) kalıntılarını takip etmek ve ortak güçleri güçlendirmek için gerekli kaynakları başka yönlere yönlendirdiğini belirtti.

Raporda Amerikalı subaylar ile yerel askeri ve siyasi figürler arasındaki toplantıların ertelendiği ya da iptal edildiği de belirtildi.

Daha olumlu bir not olarak, Şubat raporunda Amerikan istihbaratının Irak ve Suriye’de IŞİD’in “askeri olarak yenildiği” ve sadece hayatta kalmaya çalıştığı yönündeki sonucu da aktarıldı.

IŞİD “ne Suriye’de ne Irak’ta ne de yabancı devletlerde büyük ve karmaşık saldırılar gerçekleştiremiyor.” Küçük IŞİD grupları Irak ve Suriye’de hâlâ küçük pusular kurabiliyor, ancak şehirlerdeki hükümet kontrolünü tehdit etmiyorlar.

Özellikle Irak’ta IŞİD, Kerbela ve Bağdat’taki son yerel seçimleri ya da dini törenleri engelleyemedi.

Irak’taki varlığı

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Irak güçlerinin Irak’ta kalan IŞİD unsurlarını kontrol edebileceğini ve bu nedenle iki hükümetin uluslararası koalisyonun Irak’taki varlığına son verilmesi için müzakere etmesi gerektiğini vurguladı.

Sudani, askeri ilişkiler de dahil Washington ile ikili ilişkilerin iyi olmasını umuyor. Iraklılar F-16 savaş uçakları gibi Amerikan silahlarının bakımı için Amerika’nın teknik yardımına ihtiyaç duyuyor.

Ocak 2023’te Sudani bir Amerikan gazetesine verdiği demeçte, ABD güçlerinin çekilmesine ilişkin bir takviminin olmadığını söyledi. Ancak hükümetinin tavrı değişiyor.

Geçen ay Sudani’nin sözcüsü, Irak’taki Amerikan hava saldırılarını ve Amerikalılara saldıran milis liderlerine yönelik suikastları “istikrarsızlaştırıcı” ve “Irak egemenliğinin ciddi ihlali” olarak nitelendirdi.

En önemlisi, Sudani’nin yardımcıları hükümetin, Irak’ın İran ve ABD’nin hesaplaşma sahası haline gelme riskini reddettiğini vurguluyor.

Irak Silahlı Kuvvetler Komutanı’nın sözcüsü Tümgeneral Yehia Rasool’un Irak’taki Amerikan hava saldırılarını sert bir dille eleştirmesi ve Amerikalıların ülkeyi terk edeceği tarihin belirlenmesi için müzakere çağrısında bulunması da dikkat çekici.

Irak ordusunun Amerikan güçlerinin geleceğiyle ilgili ikili müzakerelerdeki pozisyonu önemli çünkü Pentagon, müzakerelerin aslında Irak ordusunun yeteneklerinin Amerikalıların IŞİD’le mücadeleyi kendilerine bırakması için yeterince iyi olup olmadığına dair teknik bir değerlendirme olduğunu düşünüyor.

Rasool, 11 Şubat’ta yaptığı açıklamada tonunu yumuşatarak teknik değerlendirmenin sürdüğünü ve bunun koalisyon güçlerinde “kademeli, planlı bir azalmaya” ve ikili askeri ilişkilere geçilmesine yol açması gerektiğini belirtti.

Bu arada Kürt ve Sünni Arap siyasi figürler kamuoyu önünde çok konuşmuyor.

Ancak, Ocak 2020’de İranlı General Kasım Süleymani ve milis lideri Mehdi Ebu Mühendis’in ABD tarafından öldürülmesinin ardından Iraklı Şii İslamcılar arasında çıkan kargaşada olduğu gibi, Kürt ve Sünni Arap milletvekilleri ABD güçlerinin derhal çekilmesini talep eden özel parlamento oturumundan kaçındı.

10 Şubat’taki oturuma 329 milletvekilinden sadece 77’sinin katılmış olması, İran ve müttefiklerinin şu ana kadar Bağdat’ın Irak’taki Amerikan güçlerinin akıbetine ilişkin son sözünü etkilediğini ancak kontrol edemediğini gösteriyor.

Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e düzenlediği saldırının ardından milis saldırılarının artmasıyla daha da zorlaşan operasyon ortamına rağmen, Biden yönetiminde ya da Kongre’de Amerikan güçlerinin Irak’tan çekilmesi konusunun kamuoyunda bu kadar az tartışılması dikkat çekici.

Amerikalıların 2011’de Irak’tan ayrılmasından sonra IŞİD’in yükselişini hatırlayan Amerikalı yetkililer, mümkünse Irak güçlerini güçlendirmek için daha fazla zaman istiyor. Amerikalılar ayrıca milislerin saldırıları karşısında zayıf görüneceklerinden korktukları için çekilmeyi aceleye getirmek istemiyor.

Örneğin ABD, 28 Ocak’ta Ürdün’de üç askerinin öldürülmesinin ardından Irak’taki güçlerinin geleceğine ilişkin müzakereleri erteledi. Son olarak Irak’ın ısrarı üzerine iki hükümet, 11 Şubat’ta bir tur görüşme daha gerçekleştirdi.

Erbil’deki varlığı

Ancak ABD askerleri Bağdat’tan ve Irak’ın batısındaki Esad hava üssünden ayrılıp Peşmerge ile eğitim operasyonları yürüttükleri ve bir lojistik merkezi işlettikleri Irak Kürdistanı’ndaki Erbil havaalanında kalabilir mi?

Kürt Başbakan Mesrur Barzani 8 Şubat’ta Amerikan televizyon kanalı NBC’ye verdiği demeçte ABD’nin Irak’taki varlığının devamının “gerekli” olduğunu söyledi ve Erbil’in müttefiklerinden daha fazla destek beklediğini vurguladı.

Ancak Irak Anayasası’nın 110. maddesi Bağdat’taki federal hükümete dış politika ve ulusal güvenlik politikası konusunda münhasır yetki veriyor.

Dolayısıyla Bağdat’tan gelen Erbil’deki Amerikan askeri operasyonlarının sonlandırılması yönündeki talimatı görmezden gelmek Kürt Bölgesel Hükümetini yasal açıdan zor bir duruma sokacaktır.

İlginçtir ki 9 Şubat’ta Barzanilerin Kürdistan Demokratik Partisi’nden Meclis Başkan Yardımcısı Şakhwan Abdullah, Irak’taki Amerikan hava saldırılarını ve İran’ın Erbil havaalanına düzenlediği saldırıyı kınadı.

Abdullah, Bağdat hükümetinin Irak’ın ulusal egemenliğini yeniden tesis edecek diplomatik ve güvenlik adımlarını atma konusunda tam yetkiye sahip olduğunu da sözlerine ekledi.

Erbil hükümetinin şu anda memurlarına ödeme yapmak için Bağdat’taki federal hükümete bağlı olduğunu belirtmek önemli.

Ayrıca milis liderleri Amerikalıların Erbil’de kalmasına karşı çıkıyor ve Kürt Bölgesel Hükümeti, Bağdat’ın misilleme yapması ve Peşmerge ile geçmişte Kerkük çevresinde çatışan İran destekli milisler arasında gerilimin tırmanması riskini hesaplamak zorunda kalacak.

Suriye’deki varlığı

Erbil’deki Amerikan lojistik merkezi, ABD’nin Suriye’deki varlığının geleceği açısından kilit önem taşıyor. Iraklılar ABD ordusunu Erbil’den çıkarırsa, ABD güçleri de Suriye’den ayrılmak zorunda kalacak.

Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Victoria Nuland, 28 Ocak’ta Ankara’da yaptığı açıklamada Pentagon’un çekilme planları yapmaya başladığına dair haberlere rağmen ABD’nin Suriye’den ayrılmayacağını vurguladı.

Askerlerin tahliyesi için askeri bir plan yapmak, çekilme yönünde siyasi bir karar almaktan çok farklı. Ancak aralık ayında Orta Doğu’dan sorumlu savunma bakan yardımcısı Dana Stroul’un istifası, ABD’nin Suriye’nin doğusundaki askeri misyonunu destekleyen güçlü bir sesi ortadan kaldırdı.

Suriye’nin doğusundan bir yetkili 10 Şubat’ta bana, Amerikalı yetkililerin kendisine askerlerin sonsuza kadar kalmayacağını söylediğini ve bunun da bir ton değişikliğine işaret ettiğini söyledi.

Amerikalılar nihayet Suriye’den çekildiklerinde ortakları, Halk Savunma Birlikleri (YPG) adlı Suriyeli Kürt milislerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) zor seçimlerle karşı karşıya kalacak.

Geçmişte YPG’yi Rusya ve Suriye Hükümeti ile taktiksel anlaşmaları kabul etmeye zorlayan Türkiye’nin YPG’ye düşmanlığı sona ermeyecek.

YPG 2019’da Ruslar ve Suriye Hükümeti ile iki anlaşma yaparak Türkiye’nin olası işgallerini caydırmak için Rusya ve Suriye hükümet güçlerinin Suriye’nin kuzeyindeki varlığını genişletti.

Bu nedenle Halep ve Haseke vilayetlerinde birçok yerde, İran yanlısı milisler de dahil Şam’a bağlı güçler YPG milis savaşçılarıyla birlikte konuşlanmış durumda.

Amerika’nın nihai çekilmesinden sonra bir tarafta YPG ve SDG, diğer tarafta Rusya ve Suriye hükümeti arasında varılacak kapsamlı bir anlaşmanın üç zor meseleyle yüzleşmesi gerekecek.

Suriye’nin doğusundaki Haseke ve Deyrezor vilayetlerinde güvenliğin geleceği şu anda yaklaşık bin Amerikan askerinin işbirliğiyle SDG tarafından kontrol ediliyor.

Suriye Arap Ordusu, terör örgütünün, gücünü yeniden inşa etmek için kurtarmak istediği on binlerce IŞİD mahkumunu ve ailelerini barındıran gözaltı kampları da dahil Suriye’nin doğusunu kontrol edecek insan gücünden yoksun.

Dolayısıyla Suriye Arap Ordusu’nun IŞİD’i kontrol altına almak için mevcut YPG ve SDG savaşçılarına ihtiyacı var. Ancak Şam ile YPG ve SDG’nin Suriye Arap Ordusu ile nasıl çalışacakları konusunda anlaşmaları gerekiyor.

İkincisi Haseke ve Deyrezor’dan elde edilen ve hem özerk yönetimin hem de Şam’ın göz diktiği küçük ama önemli petrol gelirlerinin geleceği.

Son olarak, tüm Haseke ve Deyrezor vilayetleri üzerindeki Şam otoritesi ile yerel yönetimin yetkileri arasındaki sorunun çözülmesi gerekiyor.

Geri çekilmenin dinamikleri

ABD, çekilmesi için İran’ın artan siyasi ve askeri baskısı altında.

Amerika’nın milislere karşı misillemesi, ABD güçlerinin geleceğine ilişkin müzakerelerde Sudani’nin manevra alanını giderek daraltıyor. Bu nedenle, özellikle de ikili müzakereler Amerika’nın hızlı bir şekilde ayrılmasına yol açmazsa, daha fazla milis saldırısı olacak.

Dahası, bu milis saldırıları Washington’un askerleri Irak ve Suriye’de tutmasının temel gerekçesini zayıflatıyor zira IŞİD ile mücadele ve güçlü ortak güçler oluşturma yetenekleri azalıyor.

Seçim yılında Biden’ın zaten çok zayıf olan IŞİD’e karşı marjinal fayda için Irak ve Suriye’de giderek daha riskli hale gelen bir askeri misyonu sürdürme amacıyla İran ile daha büyük bir savaş başlatmak istemesi pek olası görünmüyor.

Aynı zamanda Biden, mecbur kalmadığı halde Suriye ve Irak’tan çekildiği için Kongre’deki pek çok kişiden sert eleştiriler alacak. Gelecek yıl, seçimlerden sonra, Biden ya da Donald Trump çekilmek için çok daha fazla siyasi alana sahip olacak.

ORTADOĞU

İsrail’den Suriye ve Gazze’de uzun süreli işgal sinyali

Yayınlanma

Suriye’de Baas yönetiminin devrilmesinden saatler sonra Suriye topraklarındaki tampon bölgeye giren İsrail ordusu, bölgede uzun sürece kalacağının işaretlerini veriyor. Ayrıca ateşkes müzakerelerinin hızlandığı bir dönemde İsrail Savunma Bakanı, İsrail’in Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze’de de güvenlik kontrolünü sürdüreceğini söyledi.

İsrail basını, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun Baas rejiminin devrilmesinin ardından Suriye’nin Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede başlattığı işgalin gelecek yılın sonuna kadar devam ettirilmesi talimatını verdiğini yazdı. İsrailli yetkililer daha önce bu bölgedeki işgalinin geçici olduğunu iddia etmiş daha sonra kış ayları boyunca işgalin süreceğini söylemişti.

Kanal 12 televizyonunda yer alan haberde, Netanyahu’nun dün gittiği Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede İsrail ordusuna işgalin 2025 sonuna kadar sürdürülmesi talimatı verdiği ifade edildi.

İsrail Başbakanı, dün Savunma Bakanı Yisrael Katz ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’yle birlikte 7 Aralık sonrası işgal edilen Hermon Dağı’ndaki tampon bölgeye gitmişti. Başbakanlık Basın Ofisinden yapılan açıklamada, Netanyahu’nun burada İsrail ordusunun Hermon Dağı’nda tampon bölgedeki işgalinin “geleceğine yönelik yönergeleri belirlediği” belirtilmiş ancak detay verilmemişti. Netanyahu, Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede yaptığı açıklamada, buradaki işgalin “İsrail’in güvenliğini sağlayacak düzenleme bulunana kadar” süreceğini belirtmişti.

İsrail Savunma Bakanı Katz da orduya tahkimat kurmalarını ve bölgede uzun süre kalmaya hazırlanmalarını söyledi. Katz, Hermon Dağı’nı “İsrail devletinin gözü” olarak nitelendirdi.

Esad yönetimini deviren saldırıyı yöneten HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani pazartesi günü verdiği bir röportajda İsrail ordusunun Suriye’de asker bulundurması için hiçbir gerekçe olmadığını söyledi. Katz ise yönetimi deviren isyancıları radikal olarak nitelendirdi ve caydırılmaları gerektiğini söyledi.

İsrail’in 1974’te İsrail ve Suriye arasında imzalanan ve Birleşmiş Milletler barış güçlerinin burada konuşlanmasını öngören bir anlaşmayla oluşturulan tampon bölgeye girmesi BM ve Fransa, Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Kuveyt, Mısır ve Ürdün gibi ülkeler tarafından kınandı ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden bir uluslararası hukuk ihlali olarak nitelendirildi. İsrail ise Şam’daki yönetimin çökmesiyle birlikte Suriyeli askerlerin görev yerlerini terk etmelerinin ardından anlaşmanın geçersiz olduğunu iddia ediyor.

Bu arada İsrail’in Gazze Şeridi’nde süresiz işgale hazırlandığına dair işaretler artmaya devam ederken Katz, ordunun işgal altındaki Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze’de de güvenlik kontrolünü sürdüreceğini söyledi. Katz, X’te yaptığı bir paylaşımda “Gazze konusundaki tutumum net. Hamas’ın Gazze’deki askeri ve hükümet gücünü yendikten sonra İsrail, tıpkı Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze üzerinde de tam hareket özgürlüğü ile güvenlik kontrolüne sahip olacaktır” dedi. Filistin Yönetimi Batı Şeria’daki bazı bölgeleri kısmen yönetirken İsrail bölgede sıkı güvenlik kontrolünü sürdürüyor ve düzenli olarak askeri baskınlar düzenliyor.

Katz’ın bu açıklamaları Gazze’de ateşkes için yürütülen diplomasinin hızlandığı bir dönemde geldi. İsrail’in Gazze’nin kritik bölgelerinde kuvvet bulundurma ısrarı konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle daha önceki ateşkes müzakereleri başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Wall Street Journal’a göre (WSJ) Filistinliler ve bazı İsrailliler  “güvenlik kontrolünün” bölgede uzun süreli askeri işgale yol açacağını düşünüyor.

Netanyahu’nun liderliğini yaptığı Likud partisi ve koalisyondaki diğer partilerin üyeleri, bölgede Yahudi yerleşimleri kurmak da dahil çok daha sıkı bir kontrolü desteklediklerini dile getiriyorlar.

Birleşmiş Milletler’in en yüksek mahkemesi olan Uluslararası Adalet Divanı Temmuz ayında verdiği bir kararda İsrail’in Gazze ve Batı Şeria da dahil Filistin topraklarını on yıllardır işgal altında tutarak çeşitli uluslararası yasaları ihlal ettiğini belirtti. Mahkeme, uluslararası hukuka göre işgalin geçici olması gerektiğini ve işgalci bir gücün işgal altındaki topraklarda yaşayanlara karşı yasal sorumlulukları olduğunu söyledi.

Mahkeme, İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalinin geçici olmadığını gösteren eylemlerde bulunduğunu ve işgalci bir güç olarak bazı görevlerini ihmal ettiğini söyledi. İsrail mahkemenin görüşüne ve yargı yetkisine itiraz etti.

Gazze’nin işgalinin ilk günlerinden bu yana İsrail ordusu, adını Gazze’deki eski bir Yahudi yerleşiminden alan ve Netzarim olarak bilinen geniş bir güvenlik koridoru inşa ediyor. Askeri üsler, ileri karakollar, elektrik direkleri, baz istasyonları ve hatta bir sinagogdan oluşan koridor, Gazze’yi ikiye bölüyor. Kuzeye geçmek isteyenlerin koridordan geçen iki kontrol noktasından birinden geçmesi gerekiyor.

Filistin Kurtuluş Örgütü’nün eski hukuk danışmanı ve UAD davalarında çalışmış olan Diana Buttu, WSJ’ye Katz’ın yorumlarının ve İsrail’in Gazze’de askeri altyapı inşa etmesinin uzun vadede “Gazze’deki Filistinlilerin yaşamlarının sadece etkin kontrolü değil, düpedüz askeri kontrolü yönünde ilerlediğini” gösterdiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Hamas, rehine anlaşmasının savaşı sona erdirmesini istiyor

Yayınlanma

Gazze’de ateşkes ve esir takası için müzakereler sürerken İsrail basını Hamas’ın süreli bir ateşkese ikna olmadığını yazdı.

CIA Direktörü Bill Burns, Hamas ve İsrail heyetlerinin önceki iki gün Doha’da yaptığı görüşmelerin ardından Katar Başbakanı ile bir araya gelecek; Trump’ın elçisinin de Kahire ziyaretinin ardından Doha’ya gelmesi bekleniyor.

Axios haber sitesinin İsrailli bir yetkiliye dayandırdığı haberinde, CIA Direktörü Burns’un, Doha’da Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile bir araya geleceği belirtildi.

Haberde, Burns’un, Katar Başbakanı ile İsrail ve Hamas arasındaki dolaylı müzakerelere ilişkin son durumu ele alacağı kaydedildi.

İsrail devlet televizyonu KAN, 16 Aralık’ta, “kısıtlı yetkilere” sahip bir İsrail heyetinin, Gazze’de ateşkes ve esir takası müzakereleri için Katar’ın başkenti Doha’ya gittiğini aktarmıştı.

Hamas da yaptığı açıklamada “Katarlı ve Mısırlı kardeşlerimizin himayesinde Doha’da gerçekleşen ciddi ve olumlu görüşmeler ışığında, işgalin yeni koşullar dayatmaktan vazgeçmesi halinde ateşkes ve esir değişimi için bir anlaşmaya varmanın mümkün olduğunu teyit etmektedir” ifadelerini kullanmıştı.

Doha’daki görüşmelerin yanı sıra Kahire’de de müzakereler yürütülüyor ve toplantı hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar Reuters’a önümüzdeki günlerde bir anlaşma imzalanabileceğini söyledi.

Hamas’ın müttefiki Filistin İslami Cihad’ın başkan yardımcısı Muhammed el-Hind’in de Mısırlı yetkililerle görüştüğü belirtildi.

Görevi henüz devralmayan ABD’nin yeni başkanı Trump’ın kısa süre önce rehineler için atadığı özel temsilci Adam Boehler’in de esir takası ve ateşkes müzakereleri çerçevesinde dün Mısırlı yetkililerle görüşmek üzere Kahire’de olduğu kaydedildi. Boehler’in pazartesi günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüştüğü bugün de Doha’ya gitmesinin planlandığı belirtiliyor.

‘Daha önce de bu noktaya geldik’

ABD Başkanı Joe Biden’ın, Trump’ın ekibiyle birlikte çalışarak 20 Ocak’taki yemin töreninden önce Gazze için ateşkes anlaşmasını sonuçlandırmaya çalıştığını ifade ediliyor.

Müzakerelerde ilerleme kaydedilmiş olsa da bazı noktalardaki anlaşmazlıkların sürdüğünü belirten İsrail medyasına konuşan kaynaklar anlaşmanın sonuçlanması noktasında temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby de Fox News’e verdiği röportajda “Daha önce de bu noktaya geldik, ancak sonuca ulaşamadık” dedi.

İsrailli kaynaklar ise daha şüpheci bir tavır sergileyerek anlaşmanın önünde hala büyük engeller olduğunu belirtiyor. Walla haber sitesi, üç üst düzey İsrailli kaynağa atıfta bulunarak, son haftalarda ilerleme kaydedilmiş olsa da taraflar arasında hala büyük farklar olduğunu bildirdi. Özellikle Hamas’ın, herhangi bir rehine anlaşmasının savaşın sona ermesini sağlaması gerektiği konusunda ısrar ettiği kaydedildi. İsrail, belli sayıda rehinenin serbest bırakılması karşılığında bir ya da iki ay sürecek bir ateşkes istiyor. Hamas ise savaş sonrası Gazze’nin yönetiminde yer almamayı bazı şartlar karşılığında kabul etti. Ancak olası bir anlaşmanın savaşı ve işgali sona erdirmesi konusunda geri adım atmıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Colani: Suriye, İsrail’e yönelik saldırılar için üs olarak kullanılmayacak

Yayınlanma

HTŞ lideri Colani, Suriye topraklarının İsrail’e saldırı için kullanılmayacağını söylerken Esad yönetimini deviren örgütler güneyde Suriye ordusundan kalan silah ve mühimmatları İsrail ordusuna teslim ediyor.

Esad’ı yönetimini devirerek Şam’da yönetimi devralan El Kaide bağlantılı HTŞ’nin lideri Ahmed eş-Şara (Ebu Muhammed el-Colani) Şam’da aralarında The Times’ın da olduğu yabancı basına konuştu.

İsrail’in Suriye’ye saldırının son bulması gerektiğini söyleyen Şara, “İsrail’in gerekçesi Hizbullah ve İranlı milislerin varlığıydı, artık bu gerekçe ortadan kalktı” dedi.

Beşar Esad’ın ülkeden ayrılmasından sonra İsrail’in ele geçirdiği Suriye topraklardan da çıkması gerektiğini söyleyen Şara, şöyle devam etti: “1974 anlaşmasına bağlıyız ve BM gözlemcilerini yeniden kabul etmeye hazırız. Ne İsrail ne de başka bir ülkeyle çatışma istemiyoruz ve Suriye’nin saldırılar için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Suriye halkının artık bir nefes alması gerekiyor, saldırılar sona ermeli ve İsrail önceki pozisyonlarına geri çekilmeli.”

İsrail, HTŞ liderliğindeki örgütlerin Şam’ı ele geçirmesinden saatler sonra Golan Tepeleri’nde Birleşmiş Milletler tarafından korunan tampon bölgeye girdi. Suriye topraklarında ilerleyen ve kış ayları boyunca çekilmeyi düşünmeyen İsrail, bunun geçici bir savunma hamlesi olduğunu iddia ediyor.

Öte yandan Suriye sınırında bulunan HTŞ ile birlikte Esad yönetiminin devrilmesi operasyonuna katılan örgütler Suriye ordusundan kalan silah toplayıp İsrail ordusuna teslim ediyor. Suriye içinden çekilen videoda kamyonlara yüklenen tonlarca silah ve mühimmat görülüyor. İsrail ordusu mühimmatlardan bazılarının ‘kimyasal savaş malzemesi’ içerdiğini söylüyor.

Kanal 12’nin yayınladığı görüntülerde içinde mühimmat ve silah bulunan yüzlerce kasanın toplandığı ve daha sonra kamyonlara yüklendiği görülüyor. Habere göre, geçen hafta Esad yönetimini deviren isyancılar da silah teslimine yardım ediyor. Habere göre silahlar Suriye ordusuna ait üs ve karakollardan geliyor ve aralarında genellikle göz yaşartıcı gaz olarak kullanılan CS gazı gibi kimyasal silahlar da bulunuyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English