Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Gerilim 2 cephede birden artıyor

Yayınlanma

Lübnan ve Kızıldeniz’de yaşanan gelişmeler tüm tarafların kaçındığı iddia edilen savaşın yayılma riskini artırıyor.

İsrail’in dün Beyrut’ta Hamas yetkilisi Salih el-Aruri’ye düzenlediği suikast sonrası misilleme beklentisi ve Kızıldeniz’de ABD’nin dahil olduğu gerilimin büyümesi Gazze’de devam eden savaşın her an bölgeye yayılabileceğini gösteriyor.

Yakın vadede gerilimin sıcak savaşa dönme ihtimali en yüksek olduğu bölge Lübnan gibi görünüyor. Halihazırda İsrail ve Hizbullah zaten İsrail-Lübnan sınırı boyunca topçu ve roket atışları yapıyordu. Ancak Aruri’yi öldüren insansız hava aracı bu sınırdan uzakta, Beyrut’un güneyinde Hizbullah’ın kalesi sayılan bir bölgeyi vurdu. İsrail ile topyekûn bir savaş istememesine rağmen Hizbullah, 7 Ekim’den bu yana dile getirdiği misilleme tehditlerini hayata geçirmeye en yaklaştığı anda olabilir.

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın dün yaptığı açıklama bunun en net işaretiydi. Nasrallah’ın önceden planlanan açıklaması, Ocak 2020’de ABD’nin Bağdat’taki saldırısında öldürülen Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi anma programı kapsamındaydı.

Konuşmasında oldukça sakin ve rahat olduğu gözlenen Nasrallah, Aruri suikastıyla ilgili Hamas’a başsağlığı diledikten sonra “Bu konuda fazla konuşmaya gerek yok” dedi ve ekledi: “Dahiye’de yaşanan olay büyük ve tehlikeli bir suçtur, buna karşı sessiz kalamayız. Bu suç cevapsız ve cezasız kalmayacak.”

Gerilimin bu kez ABD öncülüğündeki kademeli arttığı nokta Kızıldeniz. Yemen’deki Husiler, İsrail Gazze saldırılarına devam ettiği müddetçe İsrail limanlarına seyreden gemilerin Kızıldeniz’den geçişlerine izin vermeyeceklerini duyurmuş ve dediklerini de yapmışlardı. Gemileri hedef alan saldırılar üzerine ABD öncülüğünde bazılarının ismini açıklamaktan çekindiği 20 ülkenin katılımıyla yeni bir deniz görev gücü kuruldu.

ABD’nin Orta Doğu’daki askeri operasyonlarını denetleyen ABD Merkez Komutanlığı’na göre Husiler Kasım ortasından bu yana ticari gemilere 24 saldırı düzenledi. Geçen hafta dört küçük teknedeki Husi savaşçılarının Kızıldeniz’de Singapur bandıralı bir gemiyi kurtarmaya gelen ABD helikopterlerine ateş açmasıyla gerilim daha da tırmandı. ABD Donanmasına ait helikopterler ateşe karşılık vererek Husi botlarından üçünü batırdı.

Ancak bu “uyarı” Husileri durdurmaya yetmedi. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), dün Husilerin, Kızıldeniz’e 2 gemisavar füzesi fırlattığını duyurdu.

ABD öncülüğünde 12 ülke dün, Husilere karşı sert bir uyarı yayınladı. Beyaz Saray’dan yapılan ve ABD, Avustralya, Bahreyn, Belçika, Kanada, Danimarka, Almanya, İtalya, Japonya, Hollanda, Yeni Zelanda ve İngiltere’nin imzasını taşıyan ortak açıklamada, “Devam eden Husi saldırıları yasa dışı, kabul edilemez ve ciddi şekilde istikrarsızlaştırıcıdır. Sivil taşımacılığı ve askeri gemileri bilerek hedef almanın hiçbir uluslararası meşruiyeti yoktur” denildi. Açıklamada, Kızıldeniz’deki gemi taşımacılığının sekteye uğratıldığı ve bunun ciddi bir istikrar kaybı anlamına geldiği aktarıldı.

Husilerin saldırılarının “kolektif bir karşılık” gerektirdiği vurgulanan açıklamada, “Bu yasa dışı saldırıların derhal son bulması ve hukuksuzca alıkonulan gemilerin serbest bırakılması için çağrıda bulunuyoruz” ifadeleri kullanıldı. Açıklamada, şunlar kaydedildi: “İnsan hayatını, küresel ekonomiyi ve serbest ticaret akışını tehdit etmeye devam etmesi halinde bu saldırıların sorumluluğu Husilerin omuzlarında olacaktır.”

Öte yandan Wall Street Journal’ın ulaştığı ABD’li yetkililer, ABD ordusunun Husileri vurmak için seçenekler hazırladığını söyledi. ABD, İngiltere ve diğer ulusların güç kullanması halinde potansiyel hedefler arasında gemisavar füzeleri ve insansız hava araçları için fırlatma rampaları, kıyı radar tesisleri gibi altyapının hedef alınması ve mühimmat depolama tesisleri yer alabilir. Yetkililer, Husi hedeflerini vurmanın zorlukları arasında silah sistemlerinin çoğunun mobil olması olduğunu söyledi.

ORTADOĞU

YPG’den HTŞ’ye “bayrak” adımı

Yayınlanma

PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD ve onun silahlı gücü YPG, Esad yönetimini devirip Şam’da yönetimi devralan Heyet-i Tahrir Şam’ın (HTŞ) değiştirdiği Suriye’nin bayrağını kendi denetimindeki kamu binalarına asılması emrini verdi.

Ana omurgasını PYD’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Suriye’nin kuzeyinde denetimi altına tuttuğu bölgelerde kurum binalarına “Suriye muhalefeti bayrağının” asılması emrini verdi. Rudaw’da yer alan habere göre SDG, söz konusu bayrağın “Suriye halkının özgürlük, onur ve ulusal birlik umutlarını temsil ettiğini” söyledi.

PYD Başkanlık Konseyi üyesi Salih Müslim de daha önce HTŞ ile diyaloğa açık olduklarını belirtmiş ve “HTŞ bize bir adım atarsa biz iki adım atarız” demişti.

Şam’da yönetimi devralan HTŞ, savaş sırasında Suriyeli muhalif örgütlerin kullandığı bayrağı Suriye’nin resmi bayrağı ile değiştirmişti. Devir teslimin yapıldığı kurumlarda HTŞ, söz konusu bayrağın yanında tevhid bayrağı da asıyor.

Suriye muhalefetinin sahiplendiği bayrak Fransız mandası altında yeni kurulan Suriye Cumhuriyeti’nin bayrağı olarak 1930 anayasası ile kabul edilmişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Gazze’de “ateşkes” diplomasisi hızlandı: Masada “Hamassız Gazze” planı var

Yayınlanma

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Gazze’de olası ateşkes ve esir takası gündemiyle İsrail’e gitti, ardından Mısır ve Katar’ı ziyaret edecek.

The Times of Israel gazetesinin haberinde, Sullivan’ın İsrail Başbakanı Netanyahu ve diğer yetkililerle yaptığı görüşmenin 20 Ocak’ta görevi devredecek olan Joe Biden yönetiminin Gazze’de esir takası ve ateşkese varılması için yaptığı son hamle olduğu değerlendirmesinde bulunuldu.

İsrail Başbakanlık Ofisinden yayınlanan fotoğraflarda, Sullivan ile Netanyahu arasındaki görüşmede üst düzey bakanların yanı sıra İsrail İç İstihbarat Teşkilatı Şin-Bet (Şabak) Başkanı Ronen Bar, Dış İstihbarat Teşkilatı Mossad Direktörü David Barnea ve Esirler ve Kayıplar Dosyası Koordinatörü Gal Hirsch’in de hazır bulunduğu görüldü.

Bölgedeki Batılı bir diplomat Reuters’a İsrail’in Filistinli militan Hamas grubuyla bir anlaşmaya varmak üzere olduğunu ancak bunun kapsamının sınırlı olacağını, sadece birkaç rehinenin serbest bırakılmasını ve çatışmalara kısa bir ara verilmesini içereceğini söyledi.

Müzakere edilen ateşkes, Mısır’ın “Hamassız Gazze” planına dayanıyor.

Plan başlangıçta bir ya da iki ay sürecek bir ateşkes ve rehinelerin kademeli olarak serbest bırakılmasını öngörüyor. Eş zamanlı olarak “sahada askeri baskı olmaksızın daha kapsamlı ve uzun müzakereler yapılması düşünülüyor. Mısırlı yetkililer ateşkes başladıktan sonra Hamas’a yaşayan rehinelerin listesini vermesi için birkaç günlük bir süre tanınmasını talep edecek. Plana göre ayrıca Mısır ve Gazze arasındaki Refah Sınır Kapısı, Filistin Yönetimi’nin gözetiminde ve Mısır’ın denetiminde hızlı bir şekilde yeniden faaliyete geçecek.

İsrail’e, Mısır’a geçiş yapan kişilere veto hakkı verilecek ve Kahire, Hamas’ın “önümüzdeki dönemde” ne sınır kapısını ne de Gazze Şeridi’ni kontrol etmesine izin verilmeyeceğine dair Filistin tarafından taahhüt alınacağını garanti edecek.

Hamas’ın bu plana Gazze’nin yönetiminin yerel Filistinlilerden oluşacak bir komisyona devredilmesi şartıyla onay verdiği biliniyor.

Mısırlı yetkililer planı İsrail’e de iletti.  Şin-Bet Direktörü Ronen Bar ile Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin iki gün önce Mısır’daydı. İsrail dış istihbarat teşkilatı Mossad Direktörü David Barnea’nın ise Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile Doha’da bir araya geldiği belirtiliyor.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz ise telefonda görüştüğü ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’e ABD vatandaşı esirler de dahil olmak üzere esirlerin serbest kalmasını sağlayacak bir anlaşma için “şans olduğunu” söyledi. Katz, 4 Aralık’ta da benzer şekilde, “Bu sefer Hamas ile gerçekten bir esir takası yapma şansımız var” açıklamasında bulunmuştu.

ABD Başkanı Donald Trump, 20 Ocak’ta görevi Joe Biden’dan devralmadan önce Hamas’ın Gazze’de tuttuğu rehineleri serbest bırakmasını istemiş “aksi taktirde Ortadoğu cehenneme döner” tehdidinde bulunmuştu.

Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu da dün akşam Gazze’de derhal kapsayıcı ve kalıcı ateşkes ile esirlerin koşulsuz serbest bırakılması talep edilen karar tasarısını kabul etti. Filistin tarafından sunulan tasarı, 193 üyeli BM Genel Kurulu’nda yapılan oylamada 9 “hayır” ve 13 “çekimser” oyuna karşı 158 “evet” oyuyla kabul edildi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İran’dan İsrail’in Suriye işgaline karşı birlik çağrısı

Yayınlanma

Abbas Irakçi

İsrail, Suriye ile olan tampon bölgeyi işgalinin “geçici olduğunu” iddia ederken İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, İsrail’in Suriye’deki saldırılarına karşı bölge ülkelerine işbirliği çağrısı yaptı.

Suriye’de 27 Kasım’da şiddetlenen çatışmaların ardından 8 Aralık’ta Esad yönetiminin çökmesiyle eş zamanlı, İsrail ordusu Suriye’ye saldırılarını artırdı.  Suriye ordusundan kalan askeri altyapı ve imkanları imha etmeye başlayan İsrail ordusu, Suriye toprağı olan Golan Tepeleri’ndeki işgalini genişletti. Golan Tepeleri civarındaki tampon bölgeye giren İsrail ordusu, işgali daha ileriye taşıyarak başkent Şam’ın 25 kilometre yakınlarına kadar sokuldu.

Esad yönetiminin devrilmesi üzerine yönetimi devralan Heyet-i Tahrir Şam’ın (HTŞ) İsrail’in saldırıları karşısında sessiz kalması dikkat çekiyor. Channel 4 News’e konuşan HTŞ sözcüsü Ubeyde Arnavut’a İsrail’in son hava saldırıları hakkındaki düşünceleri soruldu. Arnavut, “Bizim önceliğimiz güvenliği ve hizmetleri yeniden tesis etmek, kurumlarda sivil yaşamı canlandırmak. Fırınları, elektriği, suyu ve iletişimi yeniden tesis etmek için günlük yaşamın acil sorunlarını çözmek, bu nedenle önceliğimiz bu hizmetleri sunmak” dedi. Muhabirin “İsrail’in bu ülkedeki 300 tesisi vurması hakkında dürüstçe söyleyecek bir şeyiniz olmadığını mı söylüyorsunuz” sorusu üzerine ise Arnavut “Hiç şüpheniz olmasın. Herkesin yeni Suriye’nin egemenliğine saygı göstermesini istiyoruz, bu nokta bizim için çok önemli” ifadeleriyle doğrudan İsrail’i hedef almaktan kaçınan genel bir değerlendirme yaptı.

İşgallerle ilgili İsrail Başbakanlığından yapılan açıklamada ise Baas yönetiminin çöküşünün “İsrail ile sınır ve tampon bölgede boşluk yarattığı” öne sürülerek, İsrail’in işgal altındaki Golan Tepeleri’nden “7 Ekim benzeri bir saldırıya izin vermeyeceği” belirtildi. Açıklamada, İsrail’in tampon bölge ve sınırına yakın stratejik noktalardaki işgalinin de “1974 anlaşmasına bağlı bir güç kurulana kadar geçici olduğu” iddia edildi.

ABD de İsrail işgalin geçici olduğunu ileri sürüyor. İran ise işgale karşı bölge ülkelerine çağrı yaptı.

İran Dışişleri Bakanı Irakçi, X platformunda yaptığı paylaşımda şunları kaydetti: “İsrail rejimi, Suriye’de neredeyse tüm savunma ve sivil altyapıyı yok etti. Bu rejim, 1974 yılı anlaşmasını ve BM Güvenlik Konseyi’nin 350 sayılı kararını ihlal ederek Suriye’nin daha fazla toprağını işgal etti.”

Irakçi, BM Güvenlik Konseyi’nin yasa dışı saldırıların durdurulmasındaki temel sorumluluğunu üstlenemediğine dikkat çekerek, “ABD’nin engellemeleri nedeniyle Güvenlik Konseyi, eli kolu bağlı bir izleyici haline gelmiştir” dedi.

Irakçi, Suriye’nin komşuları, Arap ve İslam dünyası ve hatta Birleşmiş Milletler üyelerinden uluslararası hukukun temel ilkelerine ve BM Şartı’na önem veren hiçbir ülkenin bu duruma kayıtsız kalamayacağını belirterek “Saldırıları durdurmak ve Suriye’nin yıkımını önlemek için bölge ülkelerinin hızlı bir şekilde birlik olması ve etkili bir şekilde harekete geçmesi gereklidir” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English