Bizi Takip Edin

AMERİKA

Gümrük vergileri kapıda: Trump’ın tehditleri en çok hangi pazarları etkiliyor?

Yayınlanma

Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesi hâlinde uygulamayı planladığı sert gümrük vergileri, küresel ticaret dengelerini tehdit ediyor. Çin, Avrupa, Kanada ve Meksika gibi büyük ekonomik aktörler bu politikaların doğrudan hedefi hâline gelirken, özellikle Çin yuanı ve Avrupa’nın otomotiv sektörü üzerinde ciddi etkiler bekleniyor.

Çin, Avrupa, Kanada ve Meksika gibi küresel pazarlar, Donald Trump’ın ABD Başkanlığına geri dönmesi durumunda sert bir vergi politikası uygulayacağı açıklamalarına şimdiden tepki göstermeye başladı.

Trump, tüm ithalata yüzde 10 oranında gümrük vergisi getirmeyi planlarken, Çin’den gelen ürünlere yüzde 60, Kanada ve Meksika’dan gelen ürünlere ise yüzde 25 oranında ek vergiler uygulamayı hedefliyor. Uzmanlara göre bu yeni vergiler, ticaret akışını bozacak, maliyetleri artıracak ve misilleme niteliğindeki karşı önlemleri tetikleyecek.

Değişimlerin boyutları öngörülemez olsa da uluslararası ticaret açısından zorlu bir dönemin yaklaştığı açık.

Çin’e büyük darbe

Goldman Sachs analistlerine göre, “Çin, Trump’ın ikinci döneminde ticaret savaşlarının ana hedefi olacak.” Yatırımcılar, gümrük vergisi risklerini fiyatlara dahil ederek Çin borsası ve yuan üzerindeki baskıyı artırıyor. Bu durum, Çin’in merkez bankası ve finansal otoritelerini çeşitli önlemler almaya zorluyor.

Çin’in sıkı kontrol altında tutulan para birimi yuan, son 16 ayın en düşük seviyesinde. Dolar, kritik bir eşik olarak görülen 7,3 yuan seviyesinin oldukça üzerinde işlem görüyor. Barclays, 2025 yılının sonuna kadar yuanın dolar karşısında 7,5 seviyesine düşeceğini, hatta ABD’nin yüzde 60 oranındaki vergileri yürürlüğe koyması hâlinde 8,4 seviyesine gerileyebileceğini öngörüyor.

Pekin, ihracatçıları desteklemek için yuanın daha da zayıflamasına izin vermeye hazırlanabilir. Ancak bu tür bir adım, sermaye çıkışı endişelerini artırabilir ve piyasalardaki güveni sarsabilir. Çin borsaları son iki yılın en kötü haftalık performansını gösterirken, diğer Asya ülkeleri, özellikle Vietnam ve Malezya gibi ihracatçı ekonomiler de baskı altında.

Avro üzerinde artan baskı

Trump’ın yeniden seçilmesinin ardından avro, diğer büyük para birimlerine kıyasla en keskin düşüşü yaşayarak son iki yılın en düşük seviyesi olan 1,03 dolara kadar geriledi. JPMorgan ve Rabobank’a göre, ABD’nin tarifeler konusundaki belirsiz politikası nedeniyle avro, 2025 yılı içinde dolar karşısında parite seviyesine düşebilir.

ABD, Avrupa Birliği’nin (AB) en önemli ticaret ortağı konumunda. İki taraf arasındaki ticaret hacmi 1,7 trilyon doları buluyor. Ancak ABD’nin yeni tarifeleri ve zayıflayan Çin ekonomisi, Avrupa’yı zor durumda bırakabilir. Avrupa Merkez Bankası’nın ekonomiyi desteklemek için faiz oranlarını 100 baz puan düşürmesi beklenirken, ABD Merkez Bankası’nın daha sınırlı bir indirim yapacağı öngörülüyor. Bu durum, doların avro karşısındaki cazibesini artırıyor.

Avrupa’nın otomotiv sektöründe çöküş riski

Avrupa otomotiv sektörü, ticaret tarifelerine karşı oldukça hassas durumda. Washington Post‘un Trump’ın yalnızca kritik önemdeki ürünlere gümrük vergisi uygulamayı düşündüğüne dair haberinin ardından otomotiv sektörü hisseleri yüzde 5 yükseldi. Ancak Trump bu iddiaları yalanladı ve hisseler yeniden düşüşe geçti.

Son altı ayda, ticaret tarifelerinden en fazla etkilenen sektörlerin yer aldığı Barclays endeksi, genel piyasaya kıyasla yüzde 20-25 oranında düşüş yaşadı. Avrupa’nın zayıf ekonomik görünümü, bu baskıyı daha da artırabilir.

Kanada dolarında tarihi düşüş

Kanada doları, Trump’ın Kanada ve Meksika’ya yüzde 25 oranında gümrük vergisi tehditlerinin ardından dört yılın en düşük seviyesine geriledi. Goldman Sachs’a göre, piyasa bu vergilerin uygulanma olasılığını yalnızca yüzde 5 olarak değerlendiriyor. Ancak müzakerelerin uzaması, Kanada doları üzerindeki baskıyı artırabilir.

Meksika pesosunda dalgalanma

Meksika pesosu, 2024 yılında dolar karşısında yüzde 18,6 değer kaybederek 2008’den bu yana en kötü yıllık performansını sergiledi. Bu düşüşte ABD’nin tarifelerine yönelik endişelerin yanı sıra tartışmalı yargı reformlarının da etkisi büyük.

AMERİKA

Sheinbaum’dan Trump’a: ABD’ye neden ‘America Mexicana’ demeyelim?

Yayınlanma

Meksika Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum, Meksika Körfezinin adının “Amerika Körfezi” olarak değiştirilmesi gerektiğini söyleyen seçilmiş Başkan Donald Trump’a karşılık verdi.

Sheinbaum çarşamba günü günlük basın brifingi sırasında Trump’ın sözlerini reddederek, “Açıkçası Meksika Körfezi Birleşmiş Milletler tarafından tanınan bir isimdir,” dedi.

Ardından Kuzey Amerika topraklarının kontrolünü gösteren tarihi bir haritayı işaret etti ve bu haritada günümüz ABD’sinin bazı bölgeleri “America Mexicana” (Meksika Amerika’sı) adıyla gösteriliyordu.

Meksika lideri alaycı bir şekilde, “[ABD’ye] Neden America Mexicana demiyoruz? Kulağa hoş geliyor, değil mi?” diye sordu.

Trump salı günü Mar-a-lago’da düzenlediği geniş kapsamlı basın toplantısında Meksika Körfezine ABD’nin adını vereceğini çünkü bunun “uygun” olduğunu söylemişti.

“Bana sorulacağını bildiğim için, Başkan Trump’a tüm saygımla, dün Başkan Trump’ın yanlış bilgilendirildiğini düşünüyorum. Çünkü ona Meksika’da Felipe Calderón’un ve García Luna’nın hâlâ iktidarda olduğu bilgisini verdiklerine inanıyorum,” diyen Sheinbaum, 2012 yılında görevlerinden ayrılan eski Meksika Devlet Başkanı ve Kamu Güvenliği Bakanına atıfta bulundu.

Luna geçen yıl Sinaloa uyuşturucu kartelinden rüşvet aldığı gerekçesiyle ABD’de 38 yıldan fazla hapis cezasına çarptırılmıştı.

Sheinbaum buna ek olarak, “Meksika’yı halkın yöneteceğini” de söyledi.

Trump’ın ülkesine yüksek gümrük vergileri getirme ve ortak sınırlarına bir duvar inşa etme sözü verdiği şu günlerde, bu espirili konuşmanın Trump ile Sheinbaum arasındaki ilişkiyi nasıl etkileyeceği merak ediliyor.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Yapay zekâ, bankacılık sektöründe işten çıkarmaları tetikliyor

Yayınlanma

ABD merkezli Wall Street Borsası, yapay zekânın bankacılık sektöründeki dönüşümü hızlandıracağını ve küresel bankaların önümüzdeki yıllarda 200 bin kişilik işten çıkarma yapacağını öngörüyor. 2027 itibarıyla, yapay zekânın üretkenliği artırarak bankaların toplam kârını yüzde 17’ye kadar artırması bekleniyor.

ABD merkezli Wall Street Borsası, küresel bankaların önümüzdeki 3 ila 5 yıl içinde yaklaşık 200 bin kişilik işten çıkarma yapacağını öngörüyor.

Bu durumun, yapay zekânın hâlihazırda insan çalışanlar tarafından yürütülen görevlere müdahale etmesinden kaynaklandığı belirtiliyor.

Bloomberg Intelligence tarafından yürütülen bir ankete göre, bilgi ve teknoloji alanında üst düzey yöneticiler, bankaların toplam iş gücünün net yüzde 3’ünü azaltacağını tahmin ediyor. Perşembe günü yayımlanan raporda, bu öngörüler detaylandırıldı.

Rutin görevler risk altında

Bloomberg Intelligence’ın ticari istihbarat birimi baş analisti Tomasz Noetzel, arka ofis, orta düzey yönetim ve operasyon bölümlerinin bu durumdan en çok etkilenmesi muhtemel alanlar olduğunu ifade etti.

Noetzel, müşteri hizmetleri alanında da robotların görev almasının muhtemel olduğunu belirterek, “Müşteri tanıma gibi görevler risk altında olacak,” dedi.

Noetzel, rutin ve tekrar eden görevlerin yapay zekâ tarafından üstlenileceğini, ancak bu süreçte iş gücünün tamamen ortadan kalkmayacağını, aksine yeniden şekilleneceğini vurguladı.

Bu dönüşümün, sektörde geniş kapsamlı değişikliklere yol açacağını ve daha yüksek kârlılık oranlarını tetikleyeceğini söyledi.

2027’de daha yüksek kârlılık bekleniyor

Raporda, 2027 yılı itibarıyla bankaların yapay zekâ sayesinde vergi öncesi kârlarının yüzde 12 ila 17 oranında artabileceği ifade edildi. Bu durumun, yapay zekânın üretkenliği artırması sayesinde bankaların toplam net kârına 180 milyar dolar eklemesi bekleniyor.

Ayrıca, finansal kriz sonrası süreçte operasyonları hızlandırmak ve maliyetleri düşürmek için yıllardır bilgi teknolojisi sistemlerini modernize eden bankaların, artık üretkenliği daha da artırabilecek yeni nesil yapay zekâ araçlarına yönelmeye başladığı vurgulandı.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trump Doktrini: ‘Grönland çıkışının amacı Çin’e güçlü bir mesaj göndermek’

Yayınlanma

ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ın, askeri güç kullanma olasılığını da dışlamadan, Danimarka’ya bağlı özerk ada Grönland’ı ilhak ile tehdit etmesinin yankıları sürüyor.

New York Post’ta (NYP) yer alan bir haberde, Trump’ın bu çıkışının “Neden?” sorusunu gündeme getirdiği vurgulanıyor ve bu konu hakkında Trump’ın geçiş ekibine yakın bir kaynağın görüşlerine yer veriliyor.

Grönland’ın hayati nakliye yolları üzerindeki konumu ve başka hiçbir yerde nadiren bulunan kilit hammaddelerin varlığı nedeniyle başta Washington olmak üzere birçok ülkedeki stratejistler açısından gitgide önem kazandığını ileri süren NYP, görüştüğünü kaynağın “Neden?” sorusuna, “Pekin’e güçlü ve bilinçli bir mesaj göndermek. Sadece konuşmak değil. Eylem. Amerika’yı yeniden hırslı hale getirmek,” yanıtını verdiğini aktarıyor.

Kaynak ayrıca, seçilmiş başkanın aynı zamanda ‘Trump Doktrini’nin ilk çerçevesini de çizdiğini kaydediyor.

Dış politika odaklı düşünce kuruluşu Wilson Center’a göre ABD, Arktik bölgesinin lityum, kobalt ve grafit gibi doğal kaynakları için Çin’in yanı sıra Rusya ile de ‘üç köşeli’ bir mücadeleye kilitlenmiş durumda.

Atlantik Konseyi’nden Alex Plitsas ise, “[Grönland’ı ilhak etmek için] iki ana neden var. Birincisi, kritik savunma ve elektronik üretimi için gerekli olan nadir toprak elementlerinin büyük yatakları. İkincisi, Grönland’ın Kuzey Kutbunda meşru olarak büyük bir hak iddiası var ve bu da ABD’ye orada navigasyon ve kaynaklar için rekabet kızışırken daha güçlü bir pozisyon sağlayacak,” diyor.

Arktik’te ABD-Çin-Rusya rekabeti

NYP’ye göre ABD yıllardır Kuzey Kutbuna erişim konusunda Çin ve Rusya ile “sessiz bir çekişme” içinde ve kaynak zengini adayı keşfetmek üzere bölgeye askeri buzkıran gemileri gönderiyor.

Kuzey Kutbu’nda, cep telefonlarından kitle imha silahlarına kadar her şeyde kullanılan nadir toprak minerallerini bol miktarda bulunduğu düşünülüyor. ABD ve Batı ülkeleri bu mineraller konusunda çoğunlukla Çin’e bağımlı.

Plitsas’a göre Pekin’e olan bu bağımlılık “jeopolitik gerçekler göz önüne alındığında sürdürülebilir değil.” Plitsas, “Afganistan gibi yerlerde de başka büyük yataklar var ve bu da çeşitli nedenlerden dolayı sürdürülemez,” iddiasında bulunuyor.

Wilson Center da 2023 raporunda “Elektrikli araçlara, yenilenebilir enerji sistemlerine ve gelişmiş elektronik cihazlara olan talebin artmasıyla birlikte ABD, inovasyonu teşvik etmek ve küresel iktisadi rekabet gücünü korumak için büyük ölçüde kritik malzemelere ihtiyaç duyuyor,” diye yazıyor.

Öte yandan Kuzey Kutbu üzerindeki rekabet, daha önce kaynaklara ulaşmayı neredeyse imkansız hale getiren buzulların erimesine yol açan iklim değişikliği nedeniyle son yıllarda daha da şiddetlendi. Plitsas, “Isınma, Kuzey Kutbunda daha fazla seyrüsefer özgürlüğüne yol açtı,” diye hatırlatıyor.

ABD’nin ‘buzkıran gemisi’ rahatsızlığı

Fakat NYP’ye göre Amerikalılar, kısmen ABD’nin bölgeye sınırlı erişimi ve nispeten az sayıda buzkıran gemisi nedeniyle, şimdiye kadar rakiplerinin gerisinde kaldılar.

Bu sorun, Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı olarak atadığı Mike Waltz da dahil olmak üzere bazı Cumhuriyetçileri uzun süredir rahatsız ediyor. Waltz, 2017‘de X’te yaptığı bir paylaşımda, “Doğal kaynaklar için rekabet edeceğimiz Kuzey Kutbunda Sahil Güvenlik’in birden fazla buzkırana ihtiyacı var! Rusya’nın düzinelerce var!” demişti.

Sahil Güvenlik şu anda hayati önem taşıyan gemilerden sadece ikisine sahip, fakat Waltz kısa süre önce X’te “bir düzine daha” buzkıran çağrısı yapan bir gönderiye verdiği yanıtta 119. Kongrede daha fazlasını talep etme sözü verdi.

İlave buz kırıcılar ve Grönland’ın satın alınması, ABD’nin Çin’e olan bağımlılığını azaltma çabasının bir parçası olarak daha fazla nadir toprak minerali işleme tesisi inşa ettiği şu günlerde Trump’ın öne çıkarmayı seçtiği başlıklar.

ABD dünyadaki nadir toprak minerallerinin sadece %1,3’üne ev sahipliği yaparken Çin için bu oran %70’e varıyor.

Grönland, ilhak dışı seçeneklere açık

Grönland parlamento üyesi Kuno Fencker salı günü CNN’e yaptığı açıklamada, adanın tam özerkliğini ancak 2009 yılında kazandığını ve o tarihten bu yana bölgesel hükümetin egemenlik elde etmek için çalıştığını söyledi.

“Mülkiyet konusunda burada epey anlaşmazlık yaşayabiliriz, çünkü Grönland olarak egemen bir ülke yaratmaya çalışıyoruz ve Grönland devletini kurmak istiyoruz,” diyen Fencker, bölgesel hükümetin ABD ile bir serbest ortaklık anlaşması üzerinde çalışmaya istekli olabileceğini de sözlerine ekledi.

ABD’nin Palau gibi Pasifik ada ülkeleriyle halihazırda bu tür anlaşmaları bulunuyor. Bu tür anlaşmalar, Washington’un serbest ilişkiye giren ülkelere mali yardım sağlamasını ve ayrıca ada vatandaşlarına “yerleşik sakinler” olarak ABD’de çalışma ve yaşama hakkı tanımasını gerektiriyor.

Fencker, “Buradaki ana [nokta] Grönland [statüsünün] muazzam bir karar olması gerektiği, ne tür bir devlet olmak istediğimiz ve ayrıca kiminle işbirliği yapmamız gerektiği ve en yakın müttefiklerimiz, ki biliyorsunuz Danimarka’nın hükmü altındayız,” dedi.

Yeni Beyaz Saray, başka seçeneklere de açık

NYP’ye bilgi veren kaynak, Trump’ın Grönland yetkilileriyle tam ilhak dışında alternatif düzenlemeleri görüşmeye istekli olabileceğini söyledi.

Söz konusu kaynak, “Amerika’nın güvenliğini güçlendirmenin en iyi yollarını tartışmada esneklik var, bu yüzden birden fazla seçenek olduğunu söylemenin adil olduğunu düşünüyorum,” dedi.

ABD uzun zamandır Grönland’a sahip olmak istiyor. 1867’de Rusya’dan Alaska’yı satın aldığında da Kuzey Atlantik’teki ada için teklif vermeyi düşünmüştü.

Yaklaşık seksen yılın ardından, İkinci Dünya Savaşından sonra, ABD Grönland için 100 milyon dolarlık külçe altın teklif etti ve Danimarka bunu reddetti.

Fakat bu teklif, ABD’nin Thule Hava Üssüne, şimdiki adıyla Pituffik Uzay Üssüne, yani ordunun en kuzeydeki karakoluna erişimini sağlayan ve Rusya’ya yakınlığı nedeniyle Soğuk Savaş sırasında kritik öneme sahip olan bir savunma anlaşmasına yol açmıştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English