Bizi Takip Edin

ASYA

Hindistan ve ABD, Bangladeş’te karşı karşıya

Yayınlanma

Bangladeş çalkantılı bir siyasi atmosferde genel seçimlere hazırlanıyor. Ülke içi huzursuzlukların yanı sıra ülke dışından da müdahaleler geliyor.

Özellikle de Hindistan ve ABD’nin, 7 Ocak’ta genel seçimlere gidecek olan Bangladeş’te farklı çıkarları ve diplomatik yaklaşımları öne çıkıyor. Çin ise Washington’ı seçimlere müdahale ettiği gerekçesiyle eleştiriyor.

Hem Washington hem de Yeni Delhi, Bangladeş’in demokratik ve istikrarlı bir ülke olmasını desteklediklerini söylüyor. Ancak hali hazırda muhalefetin boykotu, seçim yolsuzluğu tartışmaları ve işçi grevleriyle sarsılan ülkede özellikle de Washington’ın eylemleri tersine istikrarsızlığı derinleştiriyor.

Sosyal Demokrat olan Bangladeş Başbakanı Şeyh Hasina ve partisi Awami Birliği, dördüncü dönem arayışında. ABD ise muhafazakar olan muhalefetin tutumunu destekleyerek şaibeli bir oylamaya müsamaha göstermeyeceğine işaret etti ve sözde ‘demokratik sürecin baltalanmasından sorumlu ya da suç ortağı’ olduğu düşünülen kişilere vize kısıtlamaları getirdi.

Hindistan ise Bangladeş’teki seçimleri “bir iç mesele” olarak nitelendirdi. Hindistan Dışişleri Bakanı Vinay Mohan Kwatra bu ayın başlarında basına yaptığı açıklamada “Bangladeş’in yakın dostları ve ortakları olarak, Bangladeş’teki demokratik sürece saygı duyuyoruz ve ülkenin istikrarlı, barışçıl ve ilerici bir ulus vizyonunu desteklemeye devam edeceğiz” dedi.

Yeni Delhi Hasina’yı genel olarak güvenilir bir ortak olarak görüyor.

Hindistan’ın ayrıca, şu anda ocak seçimlerini boykot eden muhalefetteki Bangladeş Milliyetçi Partisi (BNP) ile de bir sürtüşme geçmişi var.

Geçmişte BNP, Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Assam eyaletinde silahlı ayrılıkçı bir örgüt olan Asom Birleşik Kurtuluş Cephesi (ULFA) gibi Hintli isyancı grupların ve benzer örgütlerin Bangladeş’ten faaliyet göstermesine izin vermek ve hatta teşvik etmekle suçlanmıştı. BNP ayrıca Hindistan ile ticaret, enerji, bağlantı ve güvenlik alanlarında işbirliği yapmaktan kaçındı.

Hasina bu eğilimi tersine çevirdi ve Hindistan’la, Hintli mevkidaşı Narendra Modi ile güçlü bir ilişki de dahil olmak üzere sağlam bir ortaklık kurdu.

Hindistan diplomatik çevrelerinde BNP’ye yönelik eleştiriler yaygın; buna son dönemde yaşanan ve birçok kundaklama vakasının yanı sıra göstericilerle polis arasında çatışmaların yaşandığı olaylar da dahil.

Hindistan’ın Bangladeş’teki eski yüksek komiseri Veena Sikri, “Tüm tarafların protesto hakkı vardır, ancak bu protestolar barışçıl olmalıdır” diye açıklama yapmıştı.

Sikri ayrıca BNP’nin 2014 yılında seçimleri boykot ettiğini ancak daha sonra seçimleri katılımcılıktan uzak ve demokratik olmamakla eleştirdiğini belirtti. Sikri, “Bu doğru değil” dedi.

Washington’ın sert tavrının sebebi Çin

Bazı Hintli gözlemciler ise Washington’un Hasina’ya karşı sert tavrını şaşkınlıkla karşıladı. Hindistan’ın eski dışişleri bakanlarından Kanwal Sibal “ABD Hasina’ya baskı yaparak Bangladeş ile ilişkilerimizi zorlaştırıyor” dedi ve ekledi: “En büyük bölgesel başarımız Hasina yönetimindeki Bangladeş’le ve Hasina Amerika’nın gözüne girmiş değil.”

Bazı uzmanlara göre ise, Washington’ın sert tavrının sebebi Çin faktörü. Son yıllarda Çin, Bangladeş’e büyük yatırımlar yapıyor.

Çin, Bangladeş’in en büyük savunma tedarikçisi olmasının yanı sıra önemli bir ticaret ortağı ve yatırımcı.

Pekin ayrıca , ABD’yi Bangladeş’teki seçimlere müdahale ettiği için eleştirdi.

Bengal Körfezi’ndeki konumuyla ABD’nin Hint-Pasifik stratejisi için önemli bir ülke olan Hasina liderliğindeki Bangladeş ile Çin arasındaki derinleşen ilişki Washington’un hoşuna gitmiyor.

Hasina, Bangladeş’in hazır giyim endüstrisi için kilit bir pazar ve önemli bir yatırımcı olan ABD ile ilişkileri geliştirmek için bazı çabalar sarf etti. Ancak bu çabalar Washington için yeterli olmadı.

Hindistan’ın bakış açısına göre ise bu durum Dakka ve Hasina’yı daha da kendilerine yakınlaştırmak için bir sebep. Yeni Delhi, iktidarın BNP’ye geçmesinin kendi etkisini zayıflatacağından endişe ediyor.

Eski Hindistan Dışişleri Bakanı Sibal, BNP’nin bir şekilde iktidara dönmeyi başarması halinde bunun Hindistan-Bangladeş ilişkilerinin dinamizmini etkileyebileceğinden endişe ettiğini dile getirdi.

ASYA

Kazakistanlı muhalif gazeteci Sadıkov Kiev’de suikast sonucu öldü

Yayınlanma

Kazakistanlı muhalif gazeteci ve blog yazarı Aydos Sadıkov, Ukrayna’nın başkenti Kiev’de 18 Haziran’da vuruldu ve dün hastanede hayatını kaybetti.

Eşi Natalya, Facebook sayfasında yaptığı paylaşımda, suikastın sorumluluğunu Kazakistan Devlet Başkanı Kasım Cömert Tokayev’e yükledi.

Natalya, “Aydos Kazakistan için canını verdi, katillerin elinde şehit olmayı kabul etti. 13 gün boyunca yoğun bakımda yaşam mücadelesi verdi, ancak mucize gerçekleşmedi. Onun ölümü Tokayev’in vicdanını sızlatacaktır,” ifadelerini kullandı.

18 Haziran’da Kiev’de kimliği belirsiz bir şahıs, eşi Natalya ile birlikte arabadayken Sadıkov’a birkaç el ateş etti.

Strana gazetesi, katilin susturucu kullandığını yazdı. Sadıkov’un eşi olaydan yara almadan kurtuldu.

Soruşturma kapsamında iki Kazak vatandaşı Meyram Karatayev ve Altay Cakanbayev suikast girişimine karıştıklarından şüpheleniliyor.

Kazakistan Başsavcılığı, 21 Haziran’da Karatayev ve Cakanbayev’in gözaltına alındığını duyurdu. Sadıkov’un eşi Karatayev’in Kazak polisi olduğunu iddia etti.

Olayı yorumlayan Tokayev, Astana’nın Interpol aracılığıyla da dahil olmak üzere Kiev ile iş birliğine hazır olduğunu duyurdu.

Strana‘ya göre Kiev, soruşturma bulgularının Kazakistan’a gönderilmesine karşı çıkıyor ve Cakanbayev ile Karatayev’in Ukrayna’ya iadesini talep etmeyi planlıyor.

Sadıkov, yaklaşık 59 bin aboneli Telegram kanalı Base’in sahibiydi.

Tokayev ve hükümetini ‘Rusya’nın etkisi altındaki bir kukla’ olarak nitelendiren Sadıkov, Kazak yetkilileri hedef alan yayınlarıyla tanınıyor.

Aydos Sadıkov, 2014 yılında Ukrayna’ya gitti ve yaşamına Kiev’de devam etti. Ocak 2022’de Kazakistan’daki protestoları aktif olarak destekledi.

Geçen yıl Astana makamları, Sadıkov’u arananlar listesine aldı.

Alman düşünce kuruluşu SWP: Batı için Kazakistan’ın görevi Rusya ve Çin’i çevrelemek

Okumaya Devam Et

ASYA

Avustralya, Batılı ülkelerin Çin’den üretimi koparma çabalarının kaynak ihracatı için risk oluşturduğunu söyledi

Yayınlanma

Hükümet, Avustralya’nın kaynak ve enerji ihracatının geçen mali yılda değer bazında %10 gerilediğini ve Batılı ülkelerin Çin’den daha fazla üretim koparma çabalarının bu ihracatı daha da tehdit edebileceği uyarısında bulundu.

Avustralya Sanayi, Bilim ve Kaynaklar Bakanlığı bu hafta, tahminlere göre Haziran 2024’e kadar olan yılda 417 milyar Avustralya doları (277 milyar $) üreten ülkenin kaynak ve enerji ihracatına ilişkin üç aylık görünümünü yayınladı.

Bu rakam bir önceki 12 ay için 466 milyar Avustralya dolarından daha düşüktü ve daha da düşmesi bekleniyor. Söz konusu ihracat rakamının önümüzdeki haziran ayına kadar olan yılda 380 milyar Avustralya Doları, bir sonraki yılda ise 356 milyar Avustralya Doları olması öngörülüyor.

Kaynaklar Bakanı Madeleine King pazartesi günü yaptığı açıklamada, bu eğilimin Rusya’nın Ukrayna müdahalesinin ardından yükselen emtia fiyatlarının normalleşmesini yansıttığını söyledi.

Avustralya’nın en önemli emtia ihracatı olan demir cevheri fiyatları bu yılın başlarında %30 düştükten sonra istikrar kazandı. Fiyatların önümüzdeki yıllarda da zayıf kalacağı ve 2025 mali yılına kadar bir trilyon tonun üzerine çıkması beklenen yıllık üretime rağmen çelik bileşeninden elde edilen geliri vuracağı tahmin ediliyor.

Çelik üretiminde yakıt olarak kullanılan metalürjik kömürden elde edilen kazancın, yine zayıflayan fiyatlar nedeniyle bu mali yılda reel olarak %15 düşeceği tahmin ediliyor. Sıvılaştırılmış doğal gaz kazançlarının düşmesi ve bazı gaz rezervlerinin tükenmesi nedeniyle hacmin azalması bekleniyor.

Rapor, görünümü destekleyen faktörler olarak talepteki nispeten zayıf büyümeye ve artan arza işaret ediyor ancak bu yıl dünya genelinde iyileşen ekonomik faaliyetlerin – Çin’in sanayi sektöründeki güçlü büyüme de dahil olmak üzere – mart raporuna kıyasla tahminlerin yukarı yönlü revize edilmesine yol açtığını ekliyor.

Raporda ayrıca, özellikle Avustralya’nın gelirinin %35’ini Çin’den yapılan kaynak ve enerji ihracatından elde etmesi nedeniyle jeopolitik risklere de dikkat çekiliyor.

Dünyanın en büyük ikinci ekonomisinin artan ihracatı ABD ve Avrupa ile gerilimi tırmandırdı. Washington mayıs ayında Çin’den gelen elektrikli araçlar, yarı iletkenler ve çelik de dahil olmak üzere bir dizi ürüne gümrük vergisi getirdi. Brüksel de geçtiğimiz ay Çin’den gelen elektrikli araçlara gümrük vergisi getirdiğini açıkladı.

Yazarlar, “Çin’in iç talebi Avustralya kaynakları için birincil talep olmaya devam edecek olsa da, yaygın ticaret önlemleri Çinli üreticilerin rekabet gücünün Avustralya’nın tedarik ettiği Japonya ve Güney Kore gibi diğer Asya ticaret ülkelerine göre kötüleştiğini görebilir” diye yazdı.

“Ancak, Çin’in üretim üssünün bir kısmının Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’ya kayması halinde Avustralya’nın ihracatı zarar görebilir zira yüksek nakliye maliyetleri bazı üreticilerimizin bu pazarlara erişimini engelleyebilir” denildi.

Avrupa ve ABD, Çin’e olan bağımlılıklarını azaltmak için stratejiler izliyor. Lityum ve nikel gibi batarya mineralleri, arzdaki artış ve elektrikli araçlara olan talepteki düşüşün ardından geçtiğimiz yıl büyük fiyat düşüşleri yaşadı.

Avustralya’nın lityumdan elde ettiği kazancın, üç yıl önceki 20 milyar dolardan Haziran 2026’ya kadar olan mali yıl için 9 milyar dolara düşeceği tahmin ediliyor, çünkü çevrimiçi hale gelen ek kaynaklar kalıcı arz fazlasını daha olası hale getiriyor.

Rapora göre Avustralya dünyanın en büyük lityum ihracatçısı ve lityum içeren cevher olan spodümen maden üretiminin görünüm dönemi boyunca yılda yaklaşık %10 artacağı tahmin ediliyor.

Nikel konusunda, küresel arzın %55’inden fazlasından sorumlu olan Endonezya ve Çin’in üretimindeki artış Avustralya’daki sektörü etkilemeye devam ediyor.

Yazarlar, “Madencilik ve rafine edilmiş arzdaki güçlü büyümenin görünüm dönemi boyunca devam edeceği öngörüldüğünde, ortaya çıkan arz fazlasının nikel fiyatlarını 2026 yılına kadar sınırlaması muhtemeldir” diye yazdı.

Okumaya Devam Et

ASYA

Çinli ve Filipinli yetkililer, gerginliğin sürdüğü Güney Çin Denizi görüşmeleri için bir araya geldi

Yayınlanma

Çinli ve Filipinli yetkililer salı günü Güney Çin Denizi’ni görüşmek üzere bir araya gelirken, Pekin Manila’yı tartışmalı sularda “barış ve istikrarı baltalamakla” suçladı.

Haber portalı rappler.com’un haberine göre Filipinler Dışişleri Bakanı Enrique Manalo, ocak ayından bu yana ilk kez yapılan görüşmelerin Manila’da gerçekleştiğini doğruladı ve “en iyisini umduğunu” söyledi.

Geçen hafta Manalo, iki taraf arasındaki görüşmelerin gerginliğin yönetilmesine yardımcı olacağını umduğunu söylemişti.

İki taraf bu yıl ihtilaflı sularda bir dizi çatışmaya karıştı.

Bunlar arasında 17 Haziran’da Çinli sahil güvenlik görevlilerinin İkinci Thomas Sığlığı’nda konuşlu birliklere ikmal yapmak üzere yola çıkan Filipin donanmasının yolunu keserek müdahale ettiği olay da bulunuyor. Filipinler bu müdahalede bir denizcinin yaralandığını duyurmuştu.

Çin’in müdahalesi, Çin’in kendisine ait olduğunu iddia ettiği sularda seyreden yabancı “gemilere binme teftişleri” yapmalarına izin veren yeni kuralların yürürlüğe girmesinden bu yana yapılan ilk müdahaleydi.

Manila, bu müdahalenin “kasıtlı, planlı ve tırmandırıcı” ve son yıllardaki “en saldırgan” eylemler olduğunu savunmuştu.

O zamandan bu yana iki taraf karşılıklı suçlamalarda bulunmaya devam etti ve son olarak Pekin, pazartesi günü Spratly Adaları’ndaki Sabina Sığlığı’ndaki bir sahil güvenlik gemisine malzeme gönderdiği için Filipinler’i “barış ve istikrarı baltalamakla” suçladı.

Çin, üç Filipin sahil güvenlik gemisinin “yasadışı olarak karaya oturan” gemiye “personel ve malzeme nakletmesi” nedeniyle “tüm süreci takip ettiğini ve denetlediğini” söyledi.

Çin ayrıca karaya oturan Filipin gemisini “Çin’in toprak egemenliğini ve denizcilik hak ve çıkarlarını ihlal etmekle” suçladı.

Çin sahil güvenliğinin “kendi yetkisi altındaki sularda hakları koruyacağını ve yasaları uygulayacağını ve Çin’in toprak egemenliğini ve denizcilik hak ve çıkarlarını kararlılıkla savunacağını” belirtti.

İki taraf ve Vietnam arasında ihtilaflı olan Sabina Sığlığı, Manila’nın toprak iddialarını ileri sürmek için İkinci Thomas Sığlığı’na kasıtlı olarak karaya oturtulan İkinci Dünya Savaşı gemisi BRP Sierra Madre’de konuşlu birliklere ikmal görevinde bulunan Filipin gemilerinin buluşma noktası olarak da hizmet veriyor.

İkinci Thomas Sığlığı son yıllarda iki taraf arasında tekrarlanan çatışmalara sahne oldu ve Çinli sahil güvenlik görevlileri resife ikmal misyonlarını düzenli olarak engelledi. Pekin, bu görevlerin yaşlanan gemiyi güçlendirmek ve Filipinlerin buradaki varlığını güçlendirmek için inşaat malzemelerini transfer etmek için kullanılabileceğinden endişe ediyor.

Bu arada Manila, Pekin’i Filipin adası Palawan’a 75 deniz mili (140 km) uzaklıktaki Sabina Sığlığı’nda “yapay bir ada” yaratmaya çalışmakla suçladı.

Çin iddiaları reddetti ve diğer tarafın resif üzerinde bir ileri karakol inşa etmeye çalışmasından ve Filipinler ile müttefiklik içerisindeki ABD birliklerinin buraya yerleştirilmesinden endişe duyuyor.

Bu arada dünyanın en büyük sahil güvenlik gemisi olduğuna inanılan Çin’in 12,000 tonluk Ship 5901’i, İkinci Thomas Sığlığı ve Filipinlerin kontrolündeki Thitu adası yakınlarında görülürken, Shandong uçak gemisi de ülkenin en büyük adası olan Luzon’un yaklaşık 200 deniz mili açığında görüldü.

Salı günü Filipin Donanması her iki gemiden de “haberdar olduğunu” söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English