Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

“İç ve dış engellere rağmen Hizbullah ikinci bir cephe açabilir”

Yayınlanma

hizbullah

Hamas’ın Aksa Tufanı baskınıyla başlayan İsrail-Gazze savaşında en az Hamas kadar dikkatle izlenen diğer bir grup da Hizbullah. İsrail ordusu ile 8 Ekim’den bu yana çatışmalarını sürdüren Lübnan’daki Hizbullah’ın Genel Sekreteri Hasan Nasrallah dün Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nahhale ve Hamas Siyasi Büro Başkanı Yardımcısı Salih el-Aruri ile görüştü. Hizbullah’ın savaşa dahil olup olmayacağı savaşın başladığı günden beri tartışılıyor.

Aşağıda çevirisini okuyacağız kapsamlı analiz, Hizbullah’ın Gazze’deki çatışmaya ilişkin tutumunu ve örgütün şimdiye kadar neden önemli bir müdahaleden kaçındığını ele alıyor. Makale ayrıca Hizbullah’ı çatışmaya doğrudan dahil olmaya iten faktörleri tartışıyor ve konuya ilişkin olası üç senaryo çiziyor:

***

Hizbullah İsrail’e Karşı Yeni Bir Cephe mi Açacak?

Levant Çalışmaları Grubu

Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e karşı ani saldırısı ve İsrail’in buna karşılık Gazze’deki harekete savaş ilan etmesi, Hizbullah’ın bu savaşa, özellikle de Lübnan-İsrail sınırında iki taraf arasında “sınırlı ve kontrollü” çatışmalara dâhil olma ihtimaline ilişkin soruları gündeme getirdi.

Temel Çıkarımlar

  • Lübnan-İsrail sınırında “düşük yoğunluklu çatışma” sürerken Hizbullah, Gazze’deki Hamas üzerindeki baskıyı hafifletmek için askeri güçlerinin bir kısmını cepheye kaydırarak İsrail’in dikkatini dağıtmak ve onu yormak istiyor gibi görünüyor.
  • Hizbullah ayrıca Tel Aviv’i, örgütünün ve “Direniş Ekseni”nin geri kalanının İsrail ile Hamas arasında devam eden çatışmada tarafsız kalmayacağı konusunda uyarmak istiyor.
  • Şu ana kadar İsrail ve Hizbullah düşük yoğunluklu çatışmalarını topyekûn bir savaşa dönüştürmeye niyetli olmadıkları için mevcut çatışmalar muhtemelen kontrol altında kalacaktır.
  • Her iki taraf da İsrail’in Gazze’deki operasyonu sona erene kadar ilan edilmemiş ama üzerinde uzlaşılan angajman kuralları üzerinde anlaşmış görünüyor.
  • Ancak Hizbullah’ın Hamas’ın varlığının sona ereceğini düşünmesi ya da İsrail’in Gazze’ye kara harekatının Hamas’ın önemli kayıplar vermesine yol açması halinde müdahale etmekten kaçınacağının garantisi yok.

Bu makale Hizbullah’ın İsrail ve Hamas arasında devam eden çatışmaya ilişkin tutumunu ve örgütün şimdiye kadar önemli bir müdahaleden kaçınmasının ardındaki temel nedenleri ele almaktadır. Makale ayrıca Hizbullah’ı pozisyonunu değiştirmeye ve bu çatışmaya daha fazla müdahil olmaya iten faktörleri de tartışmaktadır.

Bağlam

Hamas’ın El Aksa Tufanı operasyonunu başlatmasından bu yana Lübnan’ın güneyindeki askeri ortam gergin. Bölge Hamas ve İslami Cihat üyelerinin bombardımanına ve Lübnan tarafından sızma girişimlerine sahne oldu. Hizbullah da İsrail mevzilerine yönelik odaklı ve sınırlı saldırılar yaptı. İsrail de Hizbullah’ın mevzilerini ve bazı Lübnan köylerini vurarak karşılık verdi.

Her iki tarafın da gerçekleştirdiği bu bombalama eylemleri İsrail, Hizbullah ve Filistin taraflarında ölümlere ve yaralanmalara neden oldu. Sonuç olarak, bazı siviller güney Lübnan’ı terk ederek Beyrut ve güney bölgesine giderken, İsrail’in kuzey bölgeleri sürekli alarm halindeydi ve 28 kasaba ve yerleşim yeri tedbir amaçlı boşaltıldı.

İsrail ordusu Hamas’ın askeri ve yönetim kabiliyetlerini ortadan kaldırmak için kara harekâtına hazırlanıyor. Dünya güçlerinin pozisyonu, ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin başını çektiği İsrail’i destekleyen kamp ile Hamas’ı destekleyen kamp arasında bölünmüş durumda. İsrail yanlısı kamp, topyekûn bir bölgesel savaş korkusuyla herhangi bir askeri tırmanıştan kaçınmak istiyor. Gerilimi tırmandırma kararı İsrail’in, Hizbullah’ın ve onun İranlı destekçisinin elinde.

Hizbullah’ın Tutumu

Hizbullah “Direniş Ekseni”nin bir parçası ve bu eksende İran’dan sonra en güçlü askeri gücü temsil ediyor. Örgüt, devam eden savaşı sadece bir gözlemci olarak değil, önemli bir oyuncu olarak katılımını gerektiren bir savaş olarak da görüyor; dolayısıyla örgütün bu savaşın durumu ve sonuçlarıyla ciddi şekilde meşgul olması da bundan kaynaklanıyor. Hamas’ı desteklemek ve İsrail’in hareketi izole etmesini ve hedef almasını engellemek Hizbullah’ın çıkarına. Hamas’ın yenilgisi ya da İsrail’in hareketin askeri kapasitesini zayıflatmada başarılı olması, Hizbullah da dahil Eksen için ciddi bir kayıp anlamına gelecektir.

Hizbullah ayrıca, Filistin davasının Arap ve Müslüman siyasi yaşamındaki merkeziliğini savunması dolayısıyla örgütün tekrar tekrar yaptığı “İsrail’e karşı direniş” çağrıları aracılığıyla Lübnan içinde ve dışında inşa ettiği popüler destek karşısındaki itibarını kurtarmak da istiyor. Bu itibarını kurtarma, Hizbullah’ın devam eden çatışmaya doğrudan ve derinlemesine müdahil olması gerektiği anlamına gelmiyor zira bu durum güney Lübnan’da yeni bir cephe açarak insani ve maddi maliyeti yüksek topyekûn bir savaşa yol açabilir.

Bu karmaşık gerçekler karşısında sıkışan örgüt orta bir yol buldu. Şebaa çiftliklerindeki İsrail askeri mevzilerine karşı saldırılar başlattı. İsrail de Hizbullah’ın mevzilerini vurarak karşılık verdi. Daha sonra İsrail, birkaç hafta önce iki taraf arasında tartışmalı bölgede yer alan bir çadırı bombaladı. Üç Hizbullah üyesinin öldürülmesinin ardından iki taraf arasında sınırlı karşılıklı ateş devam etti.

Örgüt yaptığı açıklamada İsrail’in “saldırganlığına”, “özellikle de şehitlerin düşmesine yol açtığında” karşılık vereceğini vurguladı. Bu da örgütün hâlâ orantılı karşılık verme ve gerilimi tırmandırmaktan kaçınma konusundaki angajman kurallarına uymak istediğini gösteriyor. Ancak Hizbullah’ın, başta Hamas ve İslami Cihad olmak üzere Lübnan’da bulunan Filistinli grupların Lübnan-İsrail sınırında saldırılar düzenlemesine ve bu operasyonların sorumluluğunu üstlenmeden sızmalar gerçekleştirmesine izin verdiği görülüyor.

Şimdiye kadar olayların seyri yıllardır uygulanan angajman kurallarına uygun gelişti: karşılıklı ancak sınırlı askeri eylemler. Bu statüko, İsrail’in Hizbullah’ın devam eden çatışmaya sembolik ya da sınırlı şekilde katılma ihtiyacını anlamasından kaynaklanıyor olabilir. İsrail’in sert ve iyi donanımlı bir düşmana karşı yeni bir cephe açmaya niyeti yok. Öte yandan Hizbullah’ın niyetleri de çok net değil. Görünen o ki örgütün “ihtiyatlı müdahalesi” -en azından şu ana kadar- İsrail’i Gazze’deki Hamas üzerindeki baskıyı hafifletmek için askeri yeteneklerinin bir kısmını Lübnan cephesine kaydırmaya zorlayarak İsrail’in dikkatini dağıtmayı ve onu yormayı amaçlıyor.

Hizbullah ayrıca Tel Aviv’i örgütün ve Direniş Ekseni’nin tarafsız kalmayacağı konusunda uyarmak istiyor. Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Haşim Safieddine örgütün tarafsız olmadığını söyleyerek bunu yineledi. Safieddine, örgütü tarafından yürütülen operasyonların “İsrail’in dikkatle incelemesi gereken bir mesaj” olduğuna işaret etti. Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasım, örgütünün Gazze’deki Filistinlileri desteklemek için İsrail’le karşı karşıya gelmeye hazır olduğunu belirtti. Hizbullah’ın görevlerini tam olarak bildiğini ve Gazze’deki durumu yakından takip ettiği için hazırlıklı olduğunu söyledi.

İç ve Dış Engeller

Hizbullah, iç nedenlerden dolayı Gazze’deki çatışmaya tam anlamıyla müdahil olmak istemiyor. Bu nedenler arasında örgütün 2006 savaşındaki gibi bir halk desteğine sahip olmaması, rejim ve halk arasında Suriye’nin destekleyici bir rolünün bulunmaması ve en önemlisi Lübnanlıların İsrail ile bir savaşa girmeyi yaygın ve siyasi olarak reddetmesi yer alıyor.

Lübnanlı siyasi güçlerin çatışmaya ciddi bir şekilde müdahil olmaya karşı çıkması Hizbullah’ın hesaplarını zorlaştırıyor. Örneğin Lübnan Güçleri partisinin lideri Samir Caca, Gazze’deki çatışmaların uzamasından ve bunun da Lübnan’ın müdahalesine yol açmasından korktuğunu ifade etti. Partinin önde gelen üyelerinden Pierre Bou Assi, çatışmaya dahil olması halinde Hizbullah’ın Lübnan’ı yok edeceğini söyledi. Diğer bazı milletvekilleri de benzer görüşler dile getirerek, Lübnan’ı çatışmaya sürükleme girişimine karşı Hizbullah’a uyarıda bulundu ve bunun sonuçlarının zaten kriz içindeki ülkeyi yıkıma uğratabileceğini söyledi.

Caca’nın geleneksel rakibi ve Hizbullah’ın müttefiki olan Özgür Yurtsever Hareketi’nin lideri Cibran Basil, Lübnan topraklarının Lübnanlı olmayan herhangi bir güç tarafından operasyon başlatmak için kullanılmasını reddetti. Filistin halkının haklarını desteklediğini açıklayan Basil, önceliğinin Lübnan devleti ve egemenliği olduğunu da sözlerine ekledi. Bu da Hizbullah’ın Direniş Ekseni’nin “sahaların birliği” sloganını benimseyen yaklaşımını zımnen reddettiği anlamına geliyor.

Emel Hareketi lideri ve Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri ile görüşen İlerici Sosyalist Parti lideri Velid Canbolat, “İsrailli düşman saldırganlıkta ısrar etmediği sürece Lübnan’ın çatışma çemberinin dışında kalacağı” umudunu dile getirdi. Canbolat’ın bloğuna mensup bir milletvekili, Hizbullah’ın bazı operasyonlarını angajman kuralları çerçevesinde Filistinlilerle dayanışma gösterisi olarak gördüğünü söyledi. Ancak Lübnan’ın gereksiz bir savaşa sürüklenmesini eleştirerek İsrail’e karşı direnişin Lübnan’dan değil Suriye’deki Golan Tepeleri’nden başlamasını önerdi.

Lübnan’daki geçici hükümet adına konuşan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Bou Habib, hükümetin Hizbullah’tan İsrail Lübnan’ı kışkırtmadığı sürece Gazze’deki çatışmaya müdahale etmeyeceğine dair güvence aldığını belirtti. Bakan ayrıca, Hizbullah’ın dahlinin Lübnan hükümetinin kontrolü dışında bölgesel bir mesele olduğunu kabul ederek Lübnan’ın Gazze’ye yönelik tutumunun Arapların genel tutumuyla uyumlu olduğunu yineledi.

İç anlaşmazlıklar, bölünmeler, otoritesine ilişkin şüpheler ve ülkede süregelen siyasi boşluk nedeniyle zayıflamış olan Lübnan’daki geçici hükümetin Hizbullah üzerinde hiçbir kontrolü yok. Hükümet ayrıca maddi ve diplomatik açıdan Hizbullah’ın eylemlerinden kaynaklanacak bir savaş durumunu idare etmekten aciz. Geçici Başbakan Necip Mikati Lübnan’ı korumak için diplomasinin önemini vurguladı. Bir hükümet toplantısının ardından Lübnan’daki tüm aktif siyasi güçlerle görüştüğünü ve onları itidalli olmaya ve karışıklığa sürüklenmemeye çağırdığını söyledi. Bir televizyon röportajında, Hizbullah’la ilgili asıl kararın “örgütün” elinde olduğunu açık yüreklilikle kabul etti.

Şii toplumunun zor zamanlarda bir “direniş” grubu olarak örgütün yanında yer alma yönündeki geleneksel tutumunun aksine, bazı Şiiler daha güvenli kuzey bölgelerine gitmek üzere güney Lübnan’ı terk etmeye başladı. Bu tutum değişikliği, mevcut ulusal ve bölgesel koşulların 2006 yılında Hizbullah ile İsrail arasında yaşanan savaştan çok farklı olduğunun daha iyi anlaşılmasını sağlıyor. O savaşta Lübnan ve Suriye’nin Hizbullah taraftarlarına verdiği destek ile Arapların ve İran’ın desteği etkili olmuştu. Değişen koşullar Şii toplumunun bir kesiminde, İsrail ile yeni bir açık savaşa girme konusunda çekincelere yol açmış görünüyor.

Lübnan halkının kötüleşen mali, ekonomik ve yaşam koşulları, Lübnan’ın İsrail ile askeri bir çatışmanın yükünü omuzlamasını neredeyse imkânsız hale getirmiş durumda. İsrailli askeri liderler olası bir çatışmada Lübnan’ın altyapısını yok etmekle tehdit ediyorlar. Böyle bir olasılık, halihazırda ülkelerinin kötüleşen koşullarıyla boğuşan Lübnan vatandaşlarının acılarını daha da artıracak. Lübnan lirasının devalüasyonu, temel ihtiyaç mallarına erişimde zorluk ve yüksek enflasyon ile özetlenen mevcut ekonomik kriz bu durumu daha da kötüleştirecek.

Dış etkenler de örgütü İsrail’le topyekûn bir çatışmaya girmekten caydırmaya yardımcı olabilir. Bunlar arasında ABD’den gelen ve en büyük uçak gemisinin Doğu Akdeniz’e konuşlandırılmasıyla zirve yapan sert uyarılar da yer alıyor. Sızan haberlere göre İsrail’in Hizbullah’ın olası müdahalesine vereceği yanıtın Lübnan ve Suriye’de yıkıcı saldırıları da kapsayacağı yönünde tehditleri de var. Hatta bu, Suriye rejimini çöküşünü hızlandıracak ölçüde hedef almaya kadar uzanabilir. Böyle bir senaryo, Esad rejimini desteklemek için büyük yatırımlar yapmış olan İran yanlısı eksen için önemli kayıplar anlamına gelecektir.

Bir diğer önemli faktör ise Lübnan ile İsrail arasında bir yıl önce imzalanan ve Hizbullah’ın açık rızası olmasaydı mümkün olmayacak olan deniz sınırı anlaşmasıdır. Bu anlaşma Lübnan için hayati önem taşıyor ve Lübnan sularında petrol ve gaz aramasına ve üretime başlamasına olanak tanıyor. Başarılı olması halinde bu, çökmekte olan Lübnan ekonomisini kurtarabilir. Lübnan’daki fiili otorite olarak Hizbullah’ın İsrail’le topyekûn bir savaş başlatarak sınır anlaşmasını ve ardından enerji kaynaklarının keşfini baltalama riskine girmesi pek olası değil.

Dış faktörler arasında Hizbullah’ın başlıca destekçisi olan İran’ın rolü öne çıkıyor. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emirabdullahiyan’ın 14 Ekim’de Beyrut’a yaptığı ziyaret ve Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’la görüşmesi görünüşte çelişkili mesajlar içeriyordu. Emirabdullahiyan Lübnan’ın güvenliğinin önemini ve sükunetin korunması gerektiğini vurguladı. Aynı zamanda İsrail Başbakanı Beinyamin Netanyahu’nun saldırgan eylemlerine son vermemesi halinde Gazze’deki çatışmanın diğer bölgelere de sıçrayabileceği uyarısında bulundu.

Bu görüşmenin ardından Hizbullah’tan yapılan açıklamada iki liderin ortak sorumluluklarını ve önemli ve tehlikeli gelişmeler karşısında alınacak pozisyonları ele aldıkları belirtildi. Katar ziyareti sırasında Emirabdullahiyan, Gazze’ye yönelik saldırganlığı durdurma çabalarının sonuçsuz kalması halinde “çatışma cephelerinin” genişlemesinin göz ardı edilemeyeceğini ve bu olasılığın her geçen saat daha da arttığını belirtti.

Olası Senaryolar

Yukarıda açıklanan faktörler ve değerlendirmelerden bağımsız olarak, Hizbullah ve İsrail arasında geniş çaplı bir çatışma olasılığı göz ardı edilmemeli. İsrail’in Hizbullah gibi Hamas’tan daha fazla askeri tecrübeye, güce ve kabiliyete sahip bir düşmana karşı ikinci bir cephe açma konusundaki gerçek isteksizliğine rağmen sahadaki bazı gerçekler Hizbullah’ı düşünerek ve sürdürülebilir bir şekilde savaşa girmeye itebilir. Hizbullah’ın Gazze Şeridi’ndeki mevcut çatışmaya ilişkin pozisyonu için üç potansiyel senaryo bulunuyor.

1. Senaryo: Angajman kurallarına bağlı kalarak kontrollü çatışma İsrail’in Gazze’deki operasyonu sona erene kadar devam edebilir. Hizbullah ve İsrail’in karşılıklı çıkarları da dahil birçok faktör bu senaryoyu destekliyor. Lübnan’daki durumu göz önüne alındığında, Hizbullah gerilimi tırmandırmaktan kaçınırken sembolik bir katılım arayışına girebilir. Bu senaryo aynı zamanda büyük çaplı bir çatışmanın içine çekilmekten kaçınmaları için her iki taraf, özellikle de Hizbullah üzerindeki uluslararası ve bölgesel baskının sürdürülmesine yol açıyor. Ayrıca Hamas’ın İsrail’in kara harekâtına direnmesine, İsraillilere ağır kayıplar verdirmesine ve sonunda Gazze Şeridi’nden çekilmeye zorlamasına yardımcı olabilir. Bu senaryo özellikle karşı karşıya kaldıkları iç zorluklar göz önüne alındığında, her iki tarafın da çıkarına hizmet ettiğinden mevcut bilgilere dayanarak daha olası görünüyor.

2. Senaryo: Büyük çaplı bir Hizbullah-İsrail savaşına dönüşme potansiyeli. Bu durum bir yanlış hesaplama sonucu ortaya çıkabilir ve kontrollü çatışmaların geniş çaplı bir çatışmaya dönüşmesine neden olabilir. Bu senaryo, İsrail’in kara harekatının Hamas’ı ciddi şekilde tehdit etmesi ve Hizbullah’ı Hamas üzerindeki baskıyı hafifletmek için büyük bir cephe açmaya zorlaması durumunda da gerçeğe dönüşebilir. Diğer potansiyel etmenler arasında İran’ın Hizbullah’a çatışmayı tırmandırması için baskı yapması ve bu baskının temelde İran’la ilgili hedefler ya da Washington’un Hamas’a karşı savaşa doğrudan müdahil olması sayılabilir. Ancak şu an itibariyle bu faktörlerin birçoğu belirsizliğini koruduğu için bu senaryo olası görünmüyor.

3. Senaryo: İsrail ile çatışmalar güney Lübnan yerine Suriye’nin Golan cephesine sıçrayabilir. Bu senaryo, Hizbullah’ın bir direniş hareketi olarak güç ve yetenek gösterme konusundaki çıkarlarıyla uyumlu olduğundan teorik olarak mümkün. Aynı zamanda Suriyeli müttefikinin çıkarlarına da hizmet edebilir, potansiyel olarak bazı uluslararası angajmanları davet edebilir ve Suriye hükümetinin bölgesel meşruiyetini güçlendirebilir. Ancak Hizbullah’ın Güney Lübnan’da on yıllardır geliştirdiğine benzer bir askeri altyapının Suriye Golan’ında bulunmaması ve örgütün burada önemli bir yerel desteğe sahip olmaması nedeniyle bu senaryo pek olası görünmüyor.

Ayrıca, Golan Tepeleri’nin arazisi bu senaryoda İsrail ordusuna fayda sağlayacaktır. İsrail’in Lübnan’da angajman kurallarına dayalı olarak vereceği tepkiyi düzenleyen yerleşik sınırlar olsa da Suriye söz konusu olduğunda bu tür kısıtlamalara uyulmayabilir. Bu da Suriye rejiminin geleceği için önemli bir tehdit oluşturabilir. İsrail kaynaklarına dayanan bazı haberler, Suriye hükümetinin bu konuda İsrail’den tehditler aldığını öne sürüyor.

Sonuçlar

Hizbullah, Gazze’de İsrail-Hamas çatışmasının patlak vermesinin ardından dikkatle hesaplanmış bir disiplin sergiledi. Örgütü Lübnan’dan İsrail’e karşı bir cephe açmaktan caydıran iç ve dış faktörlere rağmen, beklentilerin aksine örgütün tam olarak bunu yapması hâlâ mümkün. Çatışma ve savaşların başlangıcı öngörülebilir olsa da sonuçları genellikle belirsizdir.

ORTADOĞU

Hamas, rehine anlaşmasının savaşı sona erdirmesini istiyor

Yayınlanma

Gazze’de ateşkes ve esir takası için müzakereler sürerken İsrail basını Hamas’ın süreli bir ateşkese ikna olmadığını yazdı.

CIA Direktörü Bill Burns, Hamas ve İsrail heyetlerinin önceki iki gün Doha’da yaptığı görüşmelerin ardından Katar Başbakanı ile bir araya gelecek; Trump’ın elçisinin de Kahire ziyaretinin ardından Doha’ya gelmesi bekleniyor.

Axios haber sitesinin İsrailli bir yetkiliye dayandırdığı haberinde, CIA Direktörü Burns’un, Doha’da Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile bir araya geleceği belirtildi.

Haberde, Burns’un, Katar Başbakanı ile İsrail ve Hamas arasındaki dolaylı müzakerelere ilişkin son durumu ele alacağı kaydedildi.

İsrail devlet televizyonu KAN, 16 Aralık’ta, “kısıtlı yetkilere” sahip bir İsrail heyetinin, Gazze’de ateşkes ve esir takası müzakereleri için Katar’ın başkenti Doha’ya gittiğini aktarmıştı.

Hamas da yaptığı açıklamada “Katarlı ve Mısırlı kardeşlerimizin himayesinde Doha’da gerçekleşen ciddi ve olumlu görüşmeler ışığında, işgalin yeni koşullar dayatmaktan vazgeçmesi halinde ateşkes ve esir değişimi için bir anlaşmaya varmanın mümkün olduğunu teyit etmektedir” ifadelerini kullanmıştı.

Doha’daki görüşmelerin yanı sıra Kahire’de de müzakereler yürütülüyor ve toplantı hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar Reuters’a önümüzdeki günlerde bir anlaşma imzalanabileceğini söyledi.

Hamas’ın müttefiki Filistin İslami Cihad’ın başkan yardımcısı Muhammed el-Hind’in de Mısırlı yetkililerle görüştüğü belirtildi.

Görevi henüz devralmayan ABD’nin yeni başkanı Trump’ın kısa süre önce rehineler için atadığı özel temsilci Adam Boehler’in de esir takası ve ateşkes müzakereleri çerçevesinde dün Mısırlı yetkililerle görüşmek üzere Kahire’de olduğu kaydedildi. Boehler’in pazartesi günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüştüğü bugün de Doha’ya gitmesinin planlandığı belirtiliyor.

‘Daha önce de bu noktaya geldik’

ABD Başkanı Joe Biden’ın, Trump’ın ekibiyle birlikte çalışarak 20 Ocak’taki yemin töreninden önce Gazze için ateşkes anlaşmasını sonuçlandırmaya çalıştığını ifade ediliyor.

Müzakerelerde ilerleme kaydedilmiş olsa da bazı noktalardaki anlaşmazlıkların sürdüğünü belirten İsrail medyasına konuşan kaynaklar anlaşmanın sonuçlanması noktasında temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby de Fox News’e verdiği röportajda “Daha önce de bu noktaya geldik, ancak sonuca ulaşamadık” dedi.

İsrailli kaynaklar ise daha şüpheci bir tavır sergileyerek anlaşmanın önünde hala büyük engeller olduğunu belirtiyor. Walla haber sitesi, üç üst düzey İsrailli kaynağa atıfta bulunarak, son haftalarda ilerleme kaydedilmiş olsa da taraflar arasında hala büyük farklar olduğunu bildirdi. Özellikle Hamas’ın, herhangi bir rehine anlaşmasının savaşın sona ermesini sağlaması gerektiği konusunda ısrar ettiği kaydedildi. İsrail, belli sayıda rehinenin serbest bırakılması karşılığında bir ya da iki ay sürecek bir ateşkes istiyor. Hamas ise savaş sonrası Gazze’nin yönetiminde yer almamayı bazı şartlar karşılığında kabul etti. Ancak olası bir anlaşmanın savaşı ve işgali sona erdirmesi konusunda geri adım atmıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Colani: Suriye, İsrail’e yönelik saldırılar için üs olarak kullanılmayacak

Yayınlanma

HTŞ lideri Colani, Suriye topraklarının İsrail’e saldırı için kullanılmayacağını söylerken Esad yönetimini deviren örgütler güneyde Suriye ordusundan kalan silah ve mühimmatları İsrail ordusuna teslim ediyor.

Esad’ı yönetimini devirerek Şam’da yönetimi devralan El Kaide bağlantılı HTŞ’nin lideri Ahmed eş-Şara (Ebu Muhammed el-Colani) Şam’da aralarında The Times’ın da olduğu yabancı basına konuştu.

İsrail’in Suriye’ye saldırının son bulması gerektiğini söyleyen Şara, “İsrail’in gerekçesi Hizbullah ve İranlı milislerin varlığıydı, artık bu gerekçe ortadan kalktı” dedi.

Beşar Esad’ın ülkeden ayrılmasından sonra İsrail’in ele geçirdiği Suriye topraklardan da çıkması gerektiğini söyleyen Şara, şöyle devam etti: “1974 anlaşmasına bağlıyız ve BM gözlemcilerini yeniden kabul etmeye hazırız. Ne İsrail ne de başka bir ülkeyle çatışma istemiyoruz ve Suriye’nin saldırılar için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Suriye halkının artık bir nefes alması gerekiyor, saldırılar sona ermeli ve İsrail önceki pozisyonlarına geri çekilmeli.”

İsrail, HTŞ liderliğindeki örgütlerin Şam’ı ele geçirmesinden saatler sonra Golan Tepeleri’nde Birleşmiş Milletler tarafından korunan tampon bölgeye girdi. Suriye topraklarında ilerleyen ve kış ayları boyunca çekilmeyi düşünmeyen İsrail, bunun geçici bir savunma hamlesi olduğunu iddia ediyor.

Öte yandan Suriye sınırında bulunan HTŞ ile birlikte Esad yönetiminin devrilmesi operasyonuna katılan örgütler Suriye ordusundan kalan silah toplayıp İsrail ordusuna teslim ediyor. Suriye içinden çekilen videoda kamyonlara yüklenen tonlarca silah ve mühimmat görülüyor. İsrail ordusu mühimmatlardan bazılarının ‘kimyasal savaş malzemesi’ içerdiğini söylüyor.

Kanal 12’nin yayınladığı görüntülerde içinde mühimmat ve silah bulunan yüzlerce kasanın toplandığı ve daha sonra kamyonlara yüklendiği görülüyor. Habere göre, geçen hafta Esad yönetimini deviren isyancılar da silah teslimine yardım ediyor. Habere göre silahlar Suriye ordusuna ait üs ve karakollardan geliyor ve aralarında genellikle göz yaşartıcı gaz olarak kullanılan CS gazı gibi kimyasal silahlar da bulunuyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

WSJ: PKK/YPG Trump’tan Ankara’ya baskı yapmasını istiyor

Yayınlanma

Wall Street Journal’da (WSJ) yer alan habere göre üst düzey ABD’li yetkililer, Türkiye ve milis müttefiklerinin Suriye sınırı boyunca güç yığdığını ve Ankara’nın Amerikan destekli YPG’nin elindeki topraklara geniş çaplı bir operasyona hazırlandığı yönünde alarm verdiğini söylüyor. Yetkililer, milis savaşçıların yanı sıra Türk üniformalı komandolar ve topçu birliklerinden oluşan bu güçlerin, Suriye’nin kuzey sınırında Ayn el Arap (Kobani) yakınlarında yoğunlaştığını belirtiyor. ABD’li yetkililerden biri, Türkiye’nin sınır ötesi operasyonunun yakın olabileceğini söyledi.

Habere göre Türkiye’nin yığınağı Beşar Esad yönetiminin aralık ayı başında düşmesinin ardından başladı ve Türkiye’nin 2019’da Suriye’nin kuzeydoğusuna düzenlediği operasyon öncesi yaptığı askeri hamlelere benziyor. Bir başka ABD’li yetkili de “Bu konuya odaklanmış durumdayız ve itidal için baskı yapıyoruz” dedi.

PKK/YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Dış İlişkiler Sorumlusu İlham Ahmed, Başkan seçilen Donald Trump’a Türkiye’nin askeri operasyonunun olası göründüğünü söyledi ve Trump’tan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sınır ötesine asker göndermemesi için baskı yapmasını istedi.

SDG sözcüsü Ferhad Şami: ABD’nin bizi terk etmesinden korkuyoruz

The Wall Street Journal tarafından görüntülenen mektuba göre Ahmed, Trump’a Türkiye’nin hedefini şu olduğunu söyledi: “Siz göreve başlamadan önce topraklarımız üzerinde fiili kontrol kurmak ve sizi, topraklarımızın yöneticileri olarak kendileriyle muhatap olmaya zorlamak.” Ayrıca Ahmed “Eğer Türkiye işgaline devam ederse sonuçlar felaket olur” diye ekledi.

Türkiye’den gelen tehdidin SDG’yi, Biden yönetiminin görevi bırakmasına haftalar kala savunmasız bir konumda bıraktığını belirten WSJ, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Ankara’nın YPG’ye karşı operasyonları azaltacağına dair güvence almak üzere Türkiye’ye geldiğini hatırlattı. Ancak SDG sözcüsüne göre, SDG ile SMO arasında ABD arabuluculuğunda Ayn el Arap’ta yürütülen ateşkes görüşmeleri pazartesi günü bir anlaşma sağlanamadan çöktü. Sözcü, SDG’nin şu anda şehrin doğusunda ve batısında “önemli askeri yığınaklar” gördüğünü söyledi.

Ahmed, Trump’a yazdığı mektupta “Sınırın ötesinden Türk güçlerinin yığınak yaptığını görebiliyoruz ve sivillerimiz sürekli ölüm ve yıkım korkusu altında yaşıyor” dedi.

Trump pazartesi günü Florida’daki konutunda gazetecilere yaptığı açıklamada Türkiye’nin Heyet-i Tahrir Şam’ın (HTŞ) Suriye’yi ele geçirmesini organize ettiğini ima ederek “Türkiye çok fazla can kaybı olmadan bir ele geçirme gerçekleştirdi” dedi.

Ahmed, Türkiye’nin operasyonunun sadece Ayn el Arap’ta 200.000’den fazla Kürt sivili ve çok sayıda Hıristiyan topluluğu yerinden edeceğini iddia ederek Trump’ı uyardı.

WSJ’nin haberinde şu ifadeler yer aldı:

Trump ilk döneminde ABD askerlerini Suriye’nin kuzeydoğusundan kısmen çekerek yüz binlerce Suriyelinin ölümüne ve yerinden edilmesine neden olan geniş çaplı bir Türk işgalinin önünü açmıştı. Trump yönetimi sonunda Kürtlerin kilometrelerce sınır bölgesini Türklere bırakması karşılığında ateşkes sağlanmasına yardımcı oldu. Trump görevi 20 Ocak’a kadar Başkan Biden’dan devralmayacak olsa da Ahmed, seçilmiş başkandan Erdoğan’ı planlanan herhangi bir operasyonu durdurmaya ikna etmek için ‘eşsiz diplomasi yaklaşımını’ kullanmasını istedi.

Trump’la daha önce yaptığı bir görüşmeye atıfta bulunan Ahmed, o zamanki başkanın “ABD’nin Kürtleri terk etmeyeceği” sözünü verdiğini hatırlattı.

Ahmed, “Bu felaketi önleme gücüne sahip olduğunuza inanıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan sizi daha önce dinledi ve çağrınıza yine kulak vereceğine inanıyoruz” diye yazdı: “Kararlı liderliğiniz bu işgali durdurabilir ve barış ve güvenlik mücadelesinde sadık müttefikler olarak duran insanların onurunu ve güvenliğini koruyabilir.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English