Bizi Takip Edin

AVRUPA

İngiliz istihbaratı, Ukraynalı neo-Nazi örgütün kurulmasına nasıl öncülük etti?

Yayınlanma

İngiliz araştırmacı gazeteci Kit Klarenberg, Active Measures adlı blogunda yayımladığı haberinde, Birleşik Krallık istihbaratının ‘Centuria’ adlı Ukraynalı neo-Nazi örgütün kurulmasına destek olduğunu belirtti.

Klarenberg, haberinde şu ifadelere yer verdi:

“Şubat ayının ortalarında Berlin’de çıkan Junge Welt gazetesi, aşırı şiddet yanlısı Ukraynalı bir neo-Nazi örgüt olan Centuria’nın, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinden bu yana Almanya’nın altı kentinde nasıl güçlendiğini ve faaliyetlerini Avrupa’ya yayarak halkları ve hükümetleri kendi korkunç dünya görüşlerini benimsemeleri için etkilemeye çalıştığını ortaya çıkardı. Rahatsız edici bir şekilde, Kiev’de Centuria adı altında büyük siyasi ve toplumsal emelleri olan tek faşist militanlar onlar değil. Göreceğimiz üzere, Centuria’nın İngiliz istihbaratının büyüttüğü korkunç bir çocuk olduğuna dair güçlü emareler var.

İkinci Centuria’nın faaliyetleri George Washington Üniversitesi Avrupa, Rusya ve Avrasya Çalışmaları Enstitüsü’nün (IERES) ayrıntılı bir raporunda özetlendi. Raporda, örgütün ana çekirdeğinin subaylardan oluşan ve kendini ‘Avrupalı gelenekçi’ olarak tanımlayan bir tarikat olduğu, amaçlarının ise ülke ordusunu sağcı ideolojik çizgide yeniden şekillendirmek ve Avrupa halklarının ‘kültürel ve etnik kimliğini’ ‘Brüksel’in politikacı ve bürokratlarına’ karşı savunmak olduğu” belirtiliyor: “[Centuria] ‘Avrupa sağ güçlerinin konsolide edildiği ve milli gelenekçiliğin Avrupa halkları için disipline edici ideolojik temel olarak tesis edildiği’ bir gelecek öngörür.”

IERES, Centuria’nın askeri kanadının 2018 yılında Kiev’in ‘önde gelen askeri eğitim kurumu ve Batı’nın ülkeye askeri yardımında önemli bir merkez’ olan Ukrayna’nın Hetman Petro Sahaydaçnıy Ulusal Ordu Akademisi’nde (NAA) eğitime başladığını bildirdi. Örgütün pek çok mensubu burada İngiliz, Kanadalı ve Amerikalı özel kuvvetler subaylarıyla birlikte Batılı askeri kurumlar tarafından eğitildi. Buna karşılık örgüt üyeleri de Batılı askeri eğitim merkezlerine seyahat ederek neo-Nazizmi her adımda yaydılar.

Her iki ‘Centuria’ ve kötü şöhretli neo-Nazi Azov Taburu’nun mensupları arasında önemli ölçüde örtüşme var. Mart 2018’de, Azov’un utanmaz neo-Nazizm’ine ilişkin büyük tartışmalar, ABD Kongresi’nin 2014’ten bu yana Ukrayna Ulusal Muhafızlarına resmi olarak entegre edilmiş olan Azov’a ‘silah, eğitim veya diğer yardımların’ sağlanmasını yasaklamasına neden oldu. Ancak aktivistler ve bazı milletvekilleri, o zamandan beri Beyaz Saray yetkililerini Azov’u terör örgütü olarak tanımlamaya çağırsa da yetkililer bunu yapmayı sürekli olarak reddetti. Hiçbir Batılı devlet de Kiev’den faşist hareketi silahlı kuvvetlerinden temizlemesini ya da Azov ile ilişkisini kesmesini talep etmedi.

Centuria, aslında yasal engelleri aşmak ve Azov Taburu’nun doğrudan desteklenmesiyle ilgili kamuoyu tepkisinden kaçınmak amacıyla kurulmuş olabilir. Eylül 2014’te neo-Naziler, The Guardian tarafından ‘Ukrayna’nın en büyük silahı’ ve ‘en büyük tehdidi’ olarak tanımlanmıştı. Bir diğer tamamlayıcı açıklama ise Centuria’nın Batı destekli Maydan aktivistlerinin yaygın olarak benimsediği aşırı milliyetçi politika ve bakış açılarını evrenselleştirmeyi ve aşırı sağcı görüşlerini Ukrayna’nın genel nüfusu arasında yaygınlaştırmayı amaçladığı.

Sonuçta, Ukraynalı faşistlerin Maydan’ın ön saflarındaki üstünlüğü seçim başarısına ve sonrasında resmi siyasi güce dönüşmedi. Bu durum, protestoların ve AB ve NATO üyeliğinin Ukrayna vatandaşları arasında çoğunluk desteğine sahip olmadığını gösteren güncel anket verilerine atıfta bulunan 12 Şubat 2014 tarihli Washington Post haberinde tam olarak öngörülmüştü. Esasında, genel nüfusun önemli bir kısmı tarafından içgüdüsel olarak karşı çıkılıyordu.

Bu düşmanlığın temel motivasyonlarından biri, ‘Rusya karşıtı söylemlerin ve Batı Ukrayna milliyetçiliğinin ikonografisinin Ukraynalı çoğunluk arasında iyi karşılanmamasıydı’. O dönemde ülke nüfusunun neredeyse yarısı, ‘200 yılı aşkın bir süredir Rusya ile güçlü bir şekilde özdeşleşmiş bir bölge olan ülkenin güney ve doğusunda ikamet ediyordu ve bu Ukrayna vatandaşlarının neredeyse tamamı Rusya karşıtı söylem ve semboller nedeniyle yabancılaşmış durumdaydı’.

Gizli İngiliz parmağı mı?

Centuria’nın uğursuz misyonunu kimin ya da neyin tertip ettiği net değil. Yine de örgütün faşist dogmasını Avrupa’ya ihraç etmeden önce Kiev ordusunu ‘reforme etme’ çabasında, uzun süredir NATO ve İngiliz hükümeti savunma danışmanı olan Chris Donnelly’nin kötü niyetli büyük tasarımlarında hissedilir yankılar var. Bu gazeteci, Donnelly’nin, İngiltere’nin Sovyetler Birliği’nin dağılmasında merkezi rol oynayan aşırı milliyetçi, anti-komünistlerle birlikte Ukrayna’daki vekalet savaşına yaptığı en önemli katkının gizli liderliğini defalarca ifşa etmişti.

Moskova güçleri, Ukrayna’ya girmeden çok önce Donnelly, Batı’nın halihazırda Rusya ile savaş halinde olduğu, ancak siyasetçilerin, uzmanların, iş insanlarının ve vatandaşların bunu bilmediği yönündeki şahsi görüşünü hem kamuoyu önünde hem de özel olarak dile getirdi. 2017’de Avrupa ve Kuzey Amerika’daki devlet yetkililerini ve vatandaşları ‘bir savaş durumunda barış zamanı zihniyetiyle başa çıkmaya çalıştıkları’ için kınamıştı: “Liderlerimizi -politikacılar, şirket CEO’ları ve yönetim kurulları, hatta generallerimiz- doğal olarak barış zamanı ortamında parlama yeteneklerine göre seçtik. Sonuç olarak şu anda başımız belada.”

Nihayetinde Donnelly, savunma harcamalarının artırılması, zorunlu askerliğin yeniden getirilmesi ve Rusya’ya karşı düşmanca bir tutum benimsenmesi gibi ‘insanları uyandırmaya ve bir yanıt talep etmeye’ (Azov ideolojisinin Batı ordularında yaygınlaşmasının kesinlikle ilerleteceği hedefler) çalıştı. Demokratik yollarla seçilmiş Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in ABD destekli devrilmesini izleyen haftalarda Donnelly, milliyetçi Maydan lideri Anatoli Hritsenko’ya Rusya’ya karşı tırmandırıcı ‘askeri önlemler’ konusunda özel danışmanlık yapıyordu.

Bu saldırılar arasında Sivastopol limanının mayınlanması, Kırım’da Rusya’ya ait MiG savaş uçaklarının imha edilmesi ve anti-uydu silahlarının devreye sokulması yer alıyordu. Bu saldırılardan herhangi biri gerçekleştirildiği takdirde Üçüncü Dünya Savaşı’nı tetikleyebilirdi. Ukrayna ordusunda eski bir albay olan Hritsenko, ABD ordusundan kapsamlı bir eğitim aldı ve aynı zamanda Kiev’de ABD tarafından düzenlenen 2004 Turuncu Devrimi’nde merkezi bir rol oynadı. Daha sonra Ukrayna’nın Batı destekli Devlet Başkanı Viktor Yuşçenko döneminde savunma bakanı olarak atandı.

Kamuoyundaki yoğun muhalefete rağmen konumunu NATO üyeliğini agresif bir şekilde sürdürmek için kullandı. Hritsenko’nun, ABD ulusal güvenlik kurumlarının Sovyet sonrası NATO genişleme çabalarında tavsiyelerine güvendiği Donnelly ile bağlantısı bu dönemde kurulmuş olabilir. Hritsenko’nun, ayrıca Maydan’ın ilk dönemlerinde, 30 Kasım 2013’te muhalefetin son derece önemli bir ayak oyunu hakkında içeriden bilgi sahibi olduğu anlaşılıyor. Faşist paramiliter Sağ Sektör’ün polise saldırmasına göz yumulması, Kiev’deki kamusal alanlardan göstericilerin temizlenmesi için bir ‘dağıtma emri’ çıkarılmasına neden oldu.

Protestocular ve güvenlik güçleri arasında sabah saat 4’te şiddetli çatışmalar yaşandı. Hritsenko’ya göre Maydan liderleri dağıtma emrinden haberdardı ancak göstericileri uyarmadı. Olaylar, o sırada olay yerinde bulunan Inter TV ekipleri tarafından kaydedildi ve kanal tarafından barışçıl öğrenci aktivistlere yönelik sebepsiz şiddet olarak yanlış bir şekilde aktarıldı. Bu durum ertesi gün Kiev genelinde ayaklanmalara yol açtı.

Tesadüfe bakın ki, dağıtma emri Inter TV’nin ortak sahibi olan hükümet bakanı Serhi Liyovoçkin tarafından verildi. Yanukoviç’in yönetimindeki bazı yetkililer, bu emri vermek ve denetlemekten ve protestoculara karşı uygulanan diğer ağır taktiklerden dolayı Maydan sonrasında kovuşturmaya uğradı. Yargılanmayanların çoğu da Ukrayna’dan kaçtı. Yine de Liyovoçkin Kiev’de rahatsız edilmeden kaldı.

Maydan darbesinin tamamlanmasını takip eden aylarda, Institute for Statecraft’ın internet sitesinde yayımlanan bir makalesinde Donnelly, Moskova’ya yönelik çok sayıda ‘yıkıcı karşıtı önlem’ alınmasını savunuyordu. Bunlar arasında ‘iktisadi boykot, diplomatik ilişkilerin kesilmesi’ ve ‘propaganda ve karşı propaganda, tarafsızlar üzerinde baskı’ yer alıyordu. Amaç, Rusya ile ‘İngiltere ve Batı’nın kazanabileceği’ ‘eski usul bir silahlı çatışma’ yaratmaktı.

Şu anda Ukrayna’nın doğu bozkırında bu korkunç projenin çözülüşüne gerçek zamanlı olarak şahit oluyoruz. Kiev’in tamamen çöküşü çok uzakta olamaz. O gün geldiğinde, Centuria tüm Avrupa’da pusuya yatmış, bunun gerçekleşmesine izin veren halklara ve hükümetlere intikamını vermeye hazır bekliyor olacak.”

AVRUPA

Operationsplan Deutschland: Almanya’da “planlı ekonomi” tartışması

Yayınlanma

Ukrayna’nın Rusya’ya ilk kez ABD yapımı uzun menzilli füzeler fırlatması ve Rusya lideri Vladimir Putin’in ülkesinin nükleer doktrinini güncellemesi ile birlikte Avrupa ülkeleri kıtada topyekûn bir savaşa hazırlanıyor.

Alman Silahlı Kuvvetlerinin (Bundeswehr) hazırladığı “Operationsplan Deutschland” (Almanya Organizasyon Planı) başlıklı 1.000 sayfalık belgeye göre Almanya’nın NATO ülkelerinden yüz binlerce askere ev sahipliği yapacağı ve cepheye büyük miktarlarda askeri teçhizat, gıda ve ilaç göndermek için lojistik bir merkez olarak hizmet vereceği bildirildi.

Alman ordusu ayrıca Rusya’nın Avrupa genelinde insansız hava araçları uçuşlarını, casusluk operasyonlarını ve sabotaj saldırılarını genişlettiği bir durumu varsayarak şirketlere ve sivillere kilit altyapıyı nasıl koruyacakları ve ulusal savunma için nasıl harekete geçecekleri konusunda talimat veriyor.

İşletmelere acil durumlarda çalışanların sorumluluklarını detaylandıran kriz planları oluşturmaları tavsiye edildi ve enerji bağımsızlığını sağlamak için dizel jeneratör stoklamaları ya da rüzgar türbinleri kurmaları talimatı verildi.

Ekonomiye daha fazla devlet müdahalesi konuşuluyor

Bu kapsamda ekonomiye ve şirketlere yönelik devlet müdahalesi daha yoğun bir şekilde tartışılmaya başladı.

Alman devleti, kriz durumlarında geniş kapsamlı haklara sahip. Enerji krizi, devletin ne kadar hızlı müdahale edebileceğini göstermişti: O dönemde Alman hükümeti gaz depolama tesislerini kanun yoluyla doldurmuş, gaz ithalatçısı Uniper’i kamulaştırmış ve diğer şeylerin yanı sıra yüzer LNG terminalleri tedarik etmişti.

faz’ın Bavyera İşletmeler Birliği Genel Müdürü Bertram Brossardt’ın açıklamalarına dayandırdığı haberine göre, acil bir durumda “planlı ekonomiye geçiş” bile mümkün olabilir.

Bu “planlı ekonomi” uygulamalar kapsamında devlet gıda kuponu vermesi, hatta insanları su temini ya da ulaşım şirketleri gibi belirli sektörlerde çalışmaya zorlaması da gündeme getiriliyor.

Dolayısıyla şirketlerin de bugün afet yardımı, Bundesanstalt Technisches Hilfswerk (Almanya’da afet ve acil durum yönetiminden sorumlu bir kuruluş – THW) ya da itfaiye için gönüllü olan çalışanlara sahip olmaları durumunda bundan yarar sağlayabileceği öne sürülüyor.

Hamburg’daki şirket eğitimini veren Yarbay Jörn Plischke, “Bunu desteklemek size yılda birkaç güne mal olur. Fakat bir kriz anında, insanları ve altyapıyı koruyan kişilerle doğrudan bir bağlantınız olur,” diyor.

Hamburg: Sivil-askeri ekonominin kesişimi

Yarbay Plischke’nin katıldığı etkinliğin gerçekleştiği Hamburg, mal ve asker taşımacılığında merkezi bir konumda.

Hansa kentinin belediye başkanı Peter Tschentscher, faz’a verdiği demeçte, “Altyapımız askeri amaçlarla kullanılırsa, siber saldırı ve sabotaj riski önemli ölçüde artar,” uyarısında bulundu.

Hamburg Senatosu bu nedenle sivil savunmayı güçlendirmek için ek kadrolar oluşturdu. Birliklerde savaşmayan fakat koruma ve güvenliği sağlamak için çalışan gönüllülerden oluşan üçüncü bir “yurt savunma birliği” hizmete sokuldu.

Hansa kentinde şu anda Alman Silahlı Kuvvetleri ve sivil güçlerle birlikte tatbikatlar yapılıyor.

Habere göre, “Red Storm Alpha” adı verilen bu tatbikatta liman tesislerinin korunması konusunda eğitim veriliyor.

Bir sonraki tatbikat olan “Red Storm Bravo” ise yakında başlayacak ve daha büyük çaplı olacak.

Bu tür tatbikatlardan elde edilen deneyimler daha sonra “Almanya Organizasyon Planı”na aktarılacak. Bu planın sürekli gelişen ve yeni bilgi ve tehditlere uyum sağlayan “yaşayan bir belge” olması amaçlanıyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Ford Avrupa’da 4.000 kişiyi işten çıkaracak

Yayınlanma

Ford, elektrikli araçlara olan talebin yavaşlaması ve Çinli rakipleriyle girdiği rekabet nedeniyle Avrupa’da yaklaşık 4.000 kişiyi işten çıkarmayı planlıyor.

ABD’li şirket çarşamba günü yaptığı açıklamada, kesintilerin 2027 yılı sonuna kadar uygulanacağını ve Avrupa’daki 28.000 kişilik işgücünün yaklaşık yüzde 14’ünü temsil eden Almanya’daki 2.900 ve Birleşik Krallık’taki 800 işi etkileyeceğini söyledi.

Ford’un Birleşik Krallık’taki iki tesisi Dagenham ve Halewood ile İspanya’nın Valencia kentindeki fabrikası etkilenmeyecek.

Yetkililer kesintilerin idari görevlerin yanı sıra benzinli motor üretimiyle ilgili işleri de kapsayacağını söyledi.

Ford’un Avrupa Başkan Yardımcısı Dave Johnston, iş kayıplarına rağmen şirketin bölgeye bağlılığını sürdürdüğünü söyledi ve “Ford’un Avrupa’da gelecekteki rekabet gücünü sağlamak için zor ama kararlı adımlar atmak kritik önem taşıyor,” dedi.

İşçi Konseyi Başkanı: Personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değil

Söz konusu hamleler sendikalar ve hükümetlerle yapılacak görüşmeleri bekliyor. Ford’un işçi konseyi başkanı Benjamin Gruschka, “Bu büyük istihdam kesintisini reddediyoruz. Daha fazla personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değildir,” dedi.

Birleşik Krallık hükümeti de Ford’u planlanan kesintilerin tüm ayrıntılarını paylaşmaya çağırdı. Bir sözcü, “Ford ile uzun süredir devam eden bir ortaklığımız var ve Birleşik Krallık’taki üretim gelecekleri konusunda onlarla yakın bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz,” dedi.

Küresel otomotiv endüstrisi, elektrikli araç satışlarındaki büyümenin yavaşlaması ve Çinli rakiplerle yaşanan sert fiyat rekabeti nedeniyle Avrupa’da ve başka yerlerde fabrikaların kapatılması ve personel sayısının azaltılması yönünde yoğun bir baskı altına girdi.

Şirket geçen yıl da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını duyurmuştu

Ford, yıllardır zarar açıkladığı ve işten çıkardığı Avrupa’da zor günler geçiriyor. Şirket, yavaşlayan talebi karşılamak için, rekabet gücü yüksek pazarın daha kârlı alanlarına odaklanmak amacıyla ürün gamındaki araç sayısını azalttı.

Ford’un Avrupa’daki insan kaynakları başkanı Peter Godsell, daha fazla yeniden yapılandırma adımını göz ardı edemeyeceğini söyledi ve “benzeri görülmemiş” regülasyonları ve iktisadi rüzgarları suçladı. Godsell, “İleriye dönük olarak uygulanabilir ve kârlı bir işle burada var olmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Ford geçen yılın başlarında 1.300’ü İngiltere’de olmak üzere Avrupa’da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını açıklamıştı.

İcra Kurulu Başkanı Jim Farley, geçmişte elektrikli otomobillerin üretiminde içten yanmalı motorlarla çalışan araçlara kıyasla “yüzde 40 daha az işçiye” ihtiyaç duyulacağı konusunda uyarıda bulunmuştu.

Ford’dan Alman hükümetine uyarı

Ford ayrıca Almanya’da geliştirilen ve üretilen elektrikli spor aracı yeni Explorer ve elektrikli Capri’nin üretimini azaltacağını ve bunun Köln fabrikasındaki çalışma saatlerinin daha da kısalmasına neden olacağını söyledi. Şirket fabrikayı elektrikli araç üretecek şekilde dönüştürmek için 2 milyar dolar yatırım yaptı.

Ford’un finans müdürü John Lawler kısa bir süre önce Alman hükümetine bir bildiri yazarak piyasa koşullarını iyileştirmek ve emisyon hedeflerini karşılamak için esneklik sağlamak üzere daha fazlasını yapması çağrısında bulundu.

Lawler mektubunda, “Avrupa ve Almanya’da eksik olan şey, e-mobiliteyi ilerletmek için açık ve net bir politika gündemidir,” dedi.

Volkswagen’den patronlara taviz önerisi

Çarşamba günü erken saatlerde Volkswagen çalışanları, Alman şirket yöneticilerinin ikramiyeleri düşürmeyi, temettüleri azaltmayı ve fabrikaları kapatma planlarını iptal etmeyi kabul etmeleri halinde gelecekteki maaş artışlarından 1,5 milyar avroyu kaybetmeye hazır olduklarını söyledi.

IG Metall’in baş müzakerecisi Thorsten Gröger ve VW iş konseyi başkanı Daniela Cavallo düzenledikleri ortak basın toplantısında, daha önce talep edilen yüzde 7’lik ücret artışının, kısa süreli saat azaltma dönemlerinde ücretleri desteklemek üzere bir “dayanışma fonuna” aktarılmasını önerdiler. 

VW çalışanları ile yöneticiler arasında giderek gerginleşen açmazın ilk tavizi olan önerilen paket, yöneticilerin önümüzdeki iki yıl boyunca ikramiyelerinin bir kısmından ve “temettü politikası yoluyla katkıdan” vazgeçmeleri anlamına geliyor.

IG Metall’den Gröger, VW yöneticilerinin Almanya’daki en az üç fabrikayı kapatma planlarından vazgeçmeyi kabul etmemeleri halinde, “ülkenin on yıllardır görmediği bir endüstriyel anlaşmazlığa” hazırlanmaları gerektiğini söyledi.

VW’nin Almanya’daki tesislerinde olası grevler 1 Aralık’tan itibaren mümkün olacak.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Baltık Denizi’nde iletişim kabloları hasar gördü: Sabotaj şüphesi

Yayınlanma

Baltık Denizi’nin altındaki telekomünikasyon kablolarında hasar meydana geldi. Finlandiya-Almanya hattındaki C-Lion1 kablosunda yaşanan kesinti, sabotaj şüphelerini güçlendirdi. Almanya, İsveç ve Litvanya olayla ilgili soruşturma başlatırken, Rusya suçlamaları reddetti.

Finlandiya ile Almanya arasında Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1 telekomünikasyon kablosunda bir kesinti yaşandı.

Ayrıca Litvanya ile İsveç arasındaki iletişim kabloları da zarar gördü. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu olayların sabotaj ihtimaline işaret edebileceğini belirtti.

Finlandiya devlet telekom altyapı operatörü Cinia, kabloda hasar tespit etti ve onarım için özel bir gemi hazırladı. Onarımın tam tarihinin belirsiz olduğu, ancak önümüzdeki hafta başlamasının planlandığı bildirildi.

Litvanya ile İsveç arasında iletişim sağlayan kablonun kesilmesi, Telia Lietuva tarafından doğrulandı. Olay, ülkede internet erişiminin yüzde 33 oranında azalmasına neden oldu.

Helsingin Sanomat gazetesi, Çin’e ait Yi Peng 3 gemisinin hasar bölgesine yakın olduğunu, bu geminin Danimarka donanması tarafından takip edildiğini öne sürdü.

İsveç, olayın sabotaj olabileceği şüphesiyle soruşturma başlattı.

Litvanya, olayın “terör” kapsamında değerlendirildiğini ve kablonun tamamen mi kesildiği yoksa sadece hasar mı gördüğünün soruşturulduğunu duyurdu.

Finlandiya Merkezi Soruşturma Dairesi, iletişim müdahalesi ve mülke zarar verme suçlarından inceleme yürütüyor.

Almanya ve Finlandiya dışişleri bakanlıkları, olayla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürütüleceğini açıklarken, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, sabotaj iddialarının henüz kesinleşmediğini ifade etti.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, kablonun yanlışlıkla zarar görmüş olabileceği ihtimaline şüpheyle yaklaştı.

Rusya, bu tür olaylarda kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiaları “saçma ve komik” olarak nitelendirdi.

Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1, Finlandiya’nın Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının rotasını takip ederek Orta Avrupa’ya doğrudan bağlantı sağlayan tek denizaltı kablosu.

Kablo, 2016’da devreye alındı ve Helsinki ile Rostock (Almanya) arasında veri aktarımı yapıyor.

Finlandiya ve Estonya, Baltık Denizi’nde Rusya donanmasına karşı plan hazırlıyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English