Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

İran ekonomisinin zor sınavı

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, Trump’ın İran’a uygulamaya başladığı maksimum baskı politikası sonrası krize giren ancak direnmeye devam eden İran ekonomisinin önündeki yeni zorluklara odaklanıyor:

***

İran’ın bugüne kadar direnen ekonomisi şimdi nihai sınavla karşı karşıya

2024 yılında ekonomik yavaşlama görülebilir ve ABD ve İsrail ile yaşanan gerilimler büyük riskleri beraberinde getiriyor.

Djavad Salehi-Isfahani

ABD’nin uyguladığı altı yıllık “maksimum baskısının” ardından İran ekonomisi, Trump’ın 2018’de nükleer anlaşmasından (KOEP olarak da biliniyor) aceleyle çekilmesini de motive eden karamsar ekonomik çöküş tahminlerine meydan okumaya devam ediyor. Biden yönetiminin 2021’den bu yana aynı politikayı sürdürmesi de benzer şekilde, İran ekonomisi ne kadar zayıf olursa Tahran’ın Washington’un iradesine boyun eğme olasılığının o kadar artacağı mantığına dayanıyor.

Ekonominin direncini, İran mali yılının ilk dokuz ayında (21 Mart-20 Aralık 2023) GSYİH’nin yıllık %6,7 oranında büyüdüğü ve Dünya Bankası ve IMF tahminlerini yaklaşık % 4 aşan bir büyüme oranıyla yılı iki ayda bitirmesinin çok muhtemel olduğu gerçeği kanıtlıyor.

Ancak, yaşam standartlarında on yıldan fazla bir süredir devam eden düşüşün ardından, sıradan İranlıların aradığı şey direnç değil. Trump’ın 2018’de yaptırımları yeniden uygulamaya koymasının bir sonucu olarak İran’ın ekonomik büyümesi, KOEP’nin ABD yaptırımlarını hafiflettiği 2016-2017 döneminde yıllık %9,5 olan pozitif büyüme oranından 2018-2019 döneminde yıllık negatif %4,1’e düşerek yüzde 13,6 puan geriledi.

2020’den bu yana artan petrol gelirlerinin de yardımıyla ekonomi biraz toparlandı ve yavaş da olsa yılda yaklaşık %4 oranında istikrarlı bir şekilde büyüdü. Kovid-19 pandemisinin çoğunlukla istihdam üzerinde yarattığı hasar bile onarıldı ve istihdam şu anda pandemi öncesi seviyesine geri döndü. Ancak İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşı devam ederken, ABD ile yaşanan gerilimler ve vekalet savaşları bu kırılgan kazanımların tersine dönme riskini ortaya çıkarabilir.

Kusurlu iyileşme

Bu mütevazı büyüme, sıradan İranlılar arasında ekonomiden duyulan derin memnuniyetsizliği azaltmaya yetmedi. Yaşam standartları henüz Trump öncesi seviyesine ulaşmadı ve enflasyon çok yüksek seyretmeye devam ediyor. 2022’de kişi başına düşen reel hane halkı harcamaları 2017 seviyesinin %7,7 gerisinde ve İranlıların 2011’de yaptırımların sıkılaştırılmasından önce yirmi yıldır artan reel tüketime dayanarak şu anda olmasını bekledikleri seviyenin çok altındaydı.

Enflasyon halkın hoşnutsuzluğunun daha da büyük bir kaynağı. İran toplumuna özgü olmayan nedenlerden ötürü, insanlar reel gelirlerden ziyade artan fiyatlarla daha fazla ilgileniyor. Gelirleri enflasyona ayak uyduruyor olsa bile artan fiyatlardan mutsuzlar.

2018’de petrol ihracatından beklentilerin düşük olması nedeniyle riyal kısa sürede değerinin üçte ikisini kaybetti ve bu da fiyatların yükselmesine neden oldu. Enflasyon 2017’de %8,1 iken 2018’de %26,7’ye yükseldi ve o zamandan beri %30’un üzerinde seyrediyor. İran’da yeni Merkez Bankası Başkanı yılın başından bu yana enflasyonu %30’un altına düşürmeye çalışıyor ki bu çok mütevazı bir hedef ancak şu ana kadar bunu başarabilmiş değil. Sıkılaştırılmış kredi ve mali kemer sıkma politikalarına rağmen geçen ay enflasyon yıllık %36,5 seviyesindeydi ve bu durum durgun emlak piyasasında da kendini gösterdi.

Bu karışık tablo, muhafazakârların 1 Mart parlamento seçimlerinde seçmenlere sundukları ve Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin Haziran 2025’te yeniden seçilmek için aday olduğunda savunacağı sicil. Bu sıradan bir yeniden seçim değil çünkü Reisi yönetimini İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana ilk “devrimci hükümet” olarak gören muhafazakârlar, ekonomik refah vaatlerini yerine getirmeyi umuyor. Seçmenleri, nükleer anlaşmadan vazgeçme ve Doğu’ya (Çin ve Rusya’ya) yönelme stratejilerinin, Batı yanlısı ve “neo-liberal” olarak gördükleri reformist cumhurbaşkanları Muhammed Hatemi (1997-2005) ve Hasan Ruhani’nin (2013-2021) sicilinden daha iyi olabileceğine ikna etmeleri gerekiyor.

Hem Hatemi hem de Ruhani ikinci dönemlerinde daha büyük farklarla yeniden seçildiler. Cumhurbaşkanı Reisi’nin 2025’te de aynı başarıyı gösterebilmesi için geçen yılki güçlü büyüme oranının 2024’te de devam etmesi gerekiyor. Geçen Kasım ayında da belirttiğim gibi, İranlı muhafazakârların İsrail-Hamas çatışmasının içine çekilmek istememelerinin önemli bir nedeni de bu zorluğun üstesinden gelebilmek.

Ufuktaki kara bulutlar ekonomik toparlanmayı tehdit ediyor

Ekonomilerin dipten dönerken daha hızlı büyüdüğü gerçeği göz önüne alındığında 2024 yılında büyümenin yavaşlaması bekleniyor. Buna ek olarak, bölgede artan gerilimler büyüme beklentilerini kötüleştiriyor. İran bu sürecin dışında kalma niyetinde olabilir ancak kırılgan toparlanmasını genişleyen bir bölgesel çatışmadan korumak giderek zorlaşabilir. İran’ın Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan’daki “direniş cephesi”ndeki müttefikleri ABD ve İsrail güçlerine meydan okuyor. İran bu çatışmaların dışında kalsa bile, Washington’un İran’ın petrol ihracatını kısıtlamak ve daha önce dondurulan fonlarına erişimini engellemek için daha fazla çaba sarf edeceğinden, bu çatışmaların İran’ın toparlanması üzerinde olumsuz bir etki yaratması kaçınılmaz.

Bu ay İran, bir ay önce Kirman’da 100’den fazla kişinin ölümüne neden olan bir terör saldırısının intikamını almak için Irak ve Pakistan’da iki yeri bombalayarak bu ülkeleri kızdırdı. Halihazırda çatışma halinde olduğu iki nükleer güce (ABD ve İsrail) üçüncü bir nükleer gücün eklenmesi, İran’ın askeri kararlılığını gösterebilir ancak aynı zamanda çatışma riskini de artırabilir.

Artan gerilim, aylardır istikrarlı bir seyir izleyen riyalin serbest piyasadaki değerinin son iki haftada yüzde 10 oranında değer kaybetmesine neden oldu. Eğer riyalin değer kaybı sürerse enflasyonu yüzde 30’un altına çekme görevi önümüzdeki aylarda çok daha zorlaşacak.

İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stokunu artırmasını engellemek ve ABD’li tutukluların serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla Biden’ın seçilmesinden bu yana petrol yaptırımlarının daha gevşek uygulanması, Tahran’ın daha fazla petrol satmasına olanak sağladı. Daha fazla petrol geliri İran’ın ekonomik toparlanmasındaki en büyük etken oldu. İran İstatistik Merkezi’ne göre son üç yılda petrol ve gaz sektörünün katma değeri GSYİH’nin üç katı hızında büyüdü. Dolayısıyla Washington İran’ın petrol ihracatını daha agresif bir şekilde denetlemeye karar verirse büyüme zarar görecektir.

Son olarak, uzun vadede, ABD yaptırımlarının mali bileşenleri, İran’ın petrol dışı ihracatını artırarak aşırı devalüasyonlardan faydalanmasını engellemektedir. Devalüasyonlar, ihracat pazarlarındaki vasıfsız İranlı işgücünün maliyetini günde yaklaşık 10 dolara, yani Çin’deki ortalama vasıfsız ücretin yarısına düşürdü. Devalüasyonlar İran’ın kendi ürünlerini ithalatla ikame etmesine yardımcı oldu, ancak özellikle de enflasyonla mücadele için bastırılan iç taleple birlikte bu ikamenin sınırları var. Petrol ihracatı kaybından sonra ekonominin tam anlamıyla toparlanabilmesi için daha fazla imalat ve hizmet ihracatı yapılması gerekiyor ki bu da mali yaptırımlar nedeniyle maliyetli ve zor.

Yaptırımlardan kaçmak mı?

İran’ın son dönemde elde ettiği diplomatik başarılar izolasyonunu azaltmış olsa da kısa vadede ekonomik büyümeye dönüşmeyecektir. İran 2023’te Çin’in yardımıyla Basra Körfezi’ndeki komşularıyla bozulan diplomatik ilişkilerini onardı; yükselen bağlantısız küresel oyuncuları içeren BRICS’e girdi ve en azından bir gözlemciye göre “oyunun kurallarını değiştiren” Şangay İşbirliği Örgütü’ne katıldı. Bu gelişmeler uzun vadede İran’ın ABD yaptırımlarına direnme kabiliyeti açısından iyiye işaret olsa da kısa vadede daha fazla yatırıma ve ekonomik büyümeye dönüşmeleri pek olası değil.

Bu başarıların şimdiye kadar sağladığı şey, İranlı muhafazakârların, ABD baskısına direnme stratejilerinin, tıpkı Batı’nın İslam Cumhuriyeti’ni izole etmeye çalıştığında olduğu gibi, İslam Cumhuriyeti’nin küresel itibarını yükselttiğine ikna etmek oldu. Gelişmekte olan çok kutuplu dünyayı, tek taraflı yaptırımların etkisini yitirdiği ve İran’ın yeni bulduğu jeopolitik sermayesini ekonomik büyümeye dönüştürmesine olanak tanıyan bir dünya olarak görüyorlar.

ORTADOĞU

Hamas, rehine anlaşmasının savaşı sona erdirmesini istiyor

Yayınlanma

Gazze’de ateşkes ve esir takası için müzakereler sürerken İsrail basını Hamas’ın süreli bir ateşkese ikna olmadığını yazdı.

CIA Direktörü Bill Burns, Hamas ve İsrail heyetlerinin önceki iki gün Doha’da yaptığı görüşmelerin ardından Katar Başbakanı ile bir araya gelecek; Trump’ın elçisinin de Kahire ziyaretinin ardından Doha’ya gelmesi bekleniyor.

Axios haber sitesinin İsrailli bir yetkiliye dayandırdığı haberinde, CIA Direktörü Burns’un, Doha’da Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile bir araya geleceği belirtildi.

Haberde, Burns’un, Katar Başbakanı ile İsrail ve Hamas arasındaki dolaylı müzakerelere ilişkin son durumu ele alacağı kaydedildi.

İsrail devlet televizyonu KAN, 16 Aralık’ta, “kısıtlı yetkilere” sahip bir İsrail heyetinin, Gazze’de ateşkes ve esir takası müzakereleri için Katar’ın başkenti Doha’ya gittiğini aktarmıştı.

Hamas da yaptığı açıklamada “Katarlı ve Mısırlı kardeşlerimizin himayesinde Doha’da gerçekleşen ciddi ve olumlu görüşmeler ışığında, işgalin yeni koşullar dayatmaktan vazgeçmesi halinde ateşkes ve esir değişimi için bir anlaşmaya varmanın mümkün olduğunu teyit etmektedir” ifadelerini kullanmıştı.

Doha’daki görüşmelerin yanı sıra Kahire’de de müzakereler yürütülüyor ve toplantı hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar Reuters’a önümüzdeki günlerde bir anlaşma imzalanabileceğini söyledi.

Hamas’ın müttefiki Filistin İslami Cihad’ın başkan yardımcısı Muhammed el-Hind’in de Mısırlı yetkililerle görüştüğü belirtildi.

Görevi henüz devralmayan ABD’nin yeni başkanı Trump’ın kısa süre önce rehineler için atadığı özel temsilci Adam Boehler’in de esir takası ve ateşkes müzakereleri çerçevesinde dün Mısırlı yetkililerle görüşmek üzere Kahire’de olduğu kaydedildi. Boehler’in pazartesi günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüştüğü bugün de Doha’ya gitmesinin planlandığı belirtiliyor.

‘Daha önce de bu noktaya geldik’

ABD Başkanı Joe Biden’ın, Trump’ın ekibiyle birlikte çalışarak 20 Ocak’taki yemin töreninden önce Gazze için ateşkes anlaşmasını sonuçlandırmaya çalıştığını ifade ediliyor.

Müzakerelerde ilerleme kaydedilmiş olsa da bazı noktalardaki anlaşmazlıkların sürdüğünü belirten İsrail medyasına konuşan kaynaklar anlaşmanın sonuçlanması noktasında temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby de Fox News’e verdiği röportajda “Daha önce de bu noktaya geldik, ancak sonuca ulaşamadık” dedi.

İsrailli kaynaklar ise daha şüpheci bir tavır sergileyerek anlaşmanın önünde hala büyük engeller olduğunu belirtiyor. Walla haber sitesi, üç üst düzey İsrailli kaynağa atıfta bulunarak, son haftalarda ilerleme kaydedilmiş olsa da taraflar arasında hala büyük farklar olduğunu bildirdi. Özellikle Hamas’ın, herhangi bir rehine anlaşmasının savaşın sona ermesini sağlaması gerektiği konusunda ısrar ettiği kaydedildi. İsrail, belli sayıda rehinenin serbest bırakılması karşılığında bir ya da iki ay sürecek bir ateşkes istiyor. Hamas ise savaş sonrası Gazze’nin yönetiminde yer almamayı bazı şartlar karşılığında kabul etti. Ancak olası bir anlaşmanın savaşı ve işgali sona erdirmesi konusunda geri adım atmıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Colani: Suriye, İsrail’e yönelik saldırılar için üs olarak kullanılmayacak

Yayınlanma

HTŞ lideri Colani, Suriye topraklarının İsrail’e saldırı için kullanılmayacağını söylerken Esad yönetimini deviren örgütler güneyde Suriye ordusundan kalan silah ve mühimmatları İsrail ordusuna teslim ediyor.

Esad’ı yönetimini devirerek Şam’da yönetimi devralan El Kaide bağlantılı HTŞ’nin lideri Ahmed eş-Şara (Ebu Muhammed el-Colani) Şam’da aralarında The Times’ın da olduğu yabancı basına konuştu.

İsrail’in Suriye’ye saldırının son bulması gerektiğini söyleyen Şara, “İsrail’in gerekçesi Hizbullah ve İranlı milislerin varlığıydı, artık bu gerekçe ortadan kalktı” dedi.

Beşar Esad’ın ülkeden ayrılmasından sonra İsrail’in ele geçirdiği Suriye topraklardan da çıkması gerektiğini söyleyen Şara, şöyle devam etti: “1974 anlaşmasına bağlıyız ve BM gözlemcilerini yeniden kabul etmeye hazırız. Ne İsrail ne de başka bir ülkeyle çatışma istemiyoruz ve Suriye’nin saldırılar için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Suriye halkının artık bir nefes alması gerekiyor, saldırılar sona ermeli ve İsrail önceki pozisyonlarına geri çekilmeli.”

İsrail, HTŞ liderliğindeki örgütlerin Şam’ı ele geçirmesinden saatler sonra Golan Tepeleri’nde Birleşmiş Milletler tarafından korunan tampon bölgeye girdi. Suriye topraklarında ilerleyen ve kış ayları boyunca çekilmeyi düşünmeyen İsrail, bunun geçici bir savunma hamlesi olduğunu iddia ediyor.

Öte yandan Suriye sınırında bulunan HTŞ ile birlikte Esad yönetiminin devrilmesi operasyonuna katılan örgütler Suriye ordusundan kalan silah toplayıp İsrail ordusuna teslim ediyor. Suriye içinden çekilen videoda kamyonlara yüklenen tonlarca silah ve mühimmat görülüyor. İsrail ordusu mühimmatlardan bazılarının ‘kimyasal savaş malzemesi’ içerdiğini söylüyor.

Kanal 12’nin yayınladığı görüntülerde içinde mühimmat ve silah bulunan yüzlerce kasanın toplandığı ve daha sonra kamyonlara yüklendiği görülüyor. Habere göre, geçen hafta Esad yönetimini deviren isyancılar da silah teslimine yardım ediyor. Habere göre silahlar Suriye ordusuna ait üs ve karakollardan geliyor ve aralarında genellikle göz yaşartıcı gaz olarak kullanılan CS gazı gibi kimyasal silahlar da bulunuyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

WSJ: PKK/YPG Trump’tan Ankara’ya baskı yapmasını istiyor

Yayınlanma

Wall Street Journal’da (WSJ) yer alan habere göre üst düzey ABD’li yetkililer, Türkiye ve milis müttefiklerinin Suriye sınırı boyunca güç yığdığını ve Ankara’nın Amerikan destekli YPG’nin elindeki topraklara geniş çaplı bir operasyona hazırlandığı yönünde alarm verdiğini söylüyor. Yetkililer, milis savaşçıların yanı sıra Türk üniformalı komandolar ve topçu birliklerinden oluşan bu güçlerin, Suriye’nin kuzey sınırında Ayn el Arap (Kobani) yakınlarında yoğunlaştığını belirtiyor. ABD’li yetkililerden biri, Türkiye’nin sınır ötesi operasyonunun yakın olabileceğini söyledi.

Habere göre Türkiye’nin yığınağı Beşar Esad yönetiminin aralık ayı başında düşmesinin ardından başladı ve Türkiye’nin 2019’da Suriye’nin kuzeydoğusuna düzenlediği operasyon öncesi yaptığı askeri hamlelere benziyor. Bir başka ABD’li yetkili de “Bu konuya odaklanmış durumdayız ve itidal için baskı yapıyoruz” dedi.

PKK/YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Dış İlişkiler Sorumlusu İlham Ahmed, Başkan seçilen Donald Trump’a Türkiye’nin askeri operasyonunun olası göründüğünü söyledi ve Trump’tan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sınır ötesine asker göndermemesi için baskı yapmasını istedi.

SDG sözcüsü Ferhad Şami: ABD’nin bizi terk etmesinden korkuyoruz

The Wall Street Journal tarafından görüntülenen mektuba göre Ahmed, Trump’a Türkiye’nin hedefini şu olduğunu söyledi: “Siz göreve başlamadan önce topraklarımız üzerinde fiili kontrol kurmak ve sizi, topraklarımızın yöneticileri olarak kendileriyle muhatap olmaya zorlamak.” Ayrıca Ahmed “Eğer Türkiye işgaline devam ederse sonuçlar felaket olur” diye ekledi.

Türkiye’den gelen tehdidin SDG’yi, Biden yönetiminin görevi bırakmasına haftalar kala savunmasız bir konumda bıraktığını belirten WSJ, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Ankara’nın YPG’ye karşı operasyonları azaltacağına dair güvence almak üzere Türkiye’ye geldiğini hatırlattı. Ancak SDG sözcüsüne göre, SDG ile SMO arasında ABD arabuluculuğunda Ayn el Arap’ta yürütülen ateşkes görüşmeleri pazartesi günü bir anlaşma sağlanamadan çöktü. Sözcü, SDG’nin şu anda şehrin doğusunda ve batısında “önemli askeri yığınaklar” gördüğünü söyledi.

Ahmed, Trump’a yazdığı mektupta “Sınırın ötesinden Türk güçlerinin yığınak yaptığını görebiliyoruz ve sivillerimiz sürekli ölüm ve yıkım korkusu altında yaşıyor” dedi.

Trump pazartesi günü Florida’daki konutunda gazetecilere yaptığı açıklamada Türkiye’nin Heyet-i Tahrir Şam’ın (HTŞ) Suriye’yi ele geçirmesini organize ettiğini ima ederek “Türkiye çok fazla can kaybı olmadan bir ele geçirme gerçekleştirdi” dedi.

Ahmed, Türkiye’nin operasyonunun sadece Ayn el Arap’ta 200.000’den fazla Kürt sivili ve çok sayıda Hıristiyan topluluğu yerinden edeceğini iddia ederek Trump’ı uyardı.

WSJ’nin haberinde şu ifadeler yer aldı:

Trump ilk döneminde ABD askerlerini Suriye’nin kuzeydoğusundan kısmen çekerek yüz binlerce Suriyelinin ölümüne ve yerinden edilmesine neden olan geniş çaplı bir Türk işgalinin önünü açmıştı. Trump yönetimi sonunda Kürtlerin kilometrelerce sınır bölgesini Türklere bırakması karşılığında ateşkes sağlanmasına yardımcı oldu. Trump görevi 20 Ocak’a kadar Başkan Biden’dan devralmayacak olsa da Ahmed, seçilmiş başkandan Erdoğan’ı planlanan herhangi bir operasyonu durdurmaya ikna etmek için ‘eşsiz diplomasi yaklaşımını’ kullanmasını istedi.

Trump’la daha önce yaptığı bir görüşmeye atıfta bulunan Ahmed, o zamanki başkanın “ABD’nin Kürtleri terk etmeyeceği” sözünü verdiğini hatırlattı.

Ahmed, “Bu felaketi önleme gücüne sahip olduğunuza inanıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan sizi daha önce dinledi ve çağrınıza yine kulak vereceğine inanıyoruz” diye yazdı: “Kararlı liderliğiniz bu işgali durdurabilir ve barış ve güvenlik mücadelesinde sadık müttefikler olarak duran insanların onurunu ve güvenliğini koruyabilir.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English