Haaretz’de yer alan habere göre İran istihbaratına bağlı olduğu iddia edilen hackerlar, İsrailli bir nükleer bilim insanının kimliğini ifşa ederken aralarında eski Savunma Bakanlığı genel müdürünün de bulunduğu üst düzey İsrailli yetkililerin özel fotoğraflarını ve e-postalarını yayınladılar.
Haberde hacker grubunun Soreq Nükleer Araştırma Merkezi’nde çekildiğini iddia ettikleri fotoğrafları ve tesisin parçacık hızlandırıcı projesine dahil olan nükleer bilim insanlarının isimlerinin bulunduğunu öne sürdükleri ekran görüntülerini yayımladığı belirtildi. Ancak Haaretz’e göre fotoğrafın Soreq’te çekildiği iddiası doğru değil. Haberde görsellerin, bilim insanının cep telefonundan veya e-posta hesabından elde edildiği ve radyasyon güvenliği uzmanı olarak yaptığı işle ilgili olduğu ileri sürüldü. Hackerlar ayrıca bilim insanının pasaport fotoğrafını da yayımladı.
Eş zamanlı olarakeski bir Savunma Bakanlığı genel müdürünün kişisel hesabını ele geçiren hackerlar bazı özel fotoğraflar ve belgeler yayımladı. Ayrıca, halihazırdaki bir İsrail büyükelçisine ve ABD’de görev yapmış eski bir askeri ataşeye ait özel materyalleri ve üst düzey İsrailli yetkililerin aile üyelerine dair bilgileri de sızdırdılar.
Haberde hacker grubunun mart ayında, Dimona’daki Negev Nükleer Araştırma Merkezi’nden veri çaldığını iddia ettiği hatırlatıldı. Ancak habere göre yayınlanan veriler ve fotoğraflara İsrail Atom Enerjisi Komisyonu da dahil üst düzey İsrailli yetkililerin e-posta sunucularına sızarak ulaşıldı. Haberde söz konusu fotoğraf ve belgelerin kimliği ifşa edilen bilim insanının radyasyon güvenliği uzmanı olarak yaptığı işle ilgili olduğu iddia edildi. Hackerlar ayrıca bilim insanının pasaport fotoğrafını da yayımladı.
Sızdırılan materyaller arasında, bilim adamının dahil olduğu SARAF parçacık hızlandırıcı projesinden olduğu anlaşılan ve başka nükleer bilim adamlarının isimlerini ortaya çıkaran birkaç ekran görüntüsü de yer aldı. Habere göre materyaller 2014-2015 yıllarına ait.
İsrail Atom Enerjisi Komisyonu, sızdırılan fotoğrafların hiçbirinin İsrail nükleer tesislerinden alınmadığını belirtti.
Başbakanlık Ofisi, İsrail Atom Enerjisi Komisyonu adına bir açıklama yaparak, “Detaylı bir incelemenin ardından, görüntülerin ve planların hiçbir tesisimize ait olmadığını” söyledi. Ekran görüntülerine ilişkinse, “Soreq Nükleer Araştırma Merkezi’nde parçacık hızlandırıcı projesiyle ilgili teknik materyal” içerdiğini belirtti.
Son aylarda aralarında bir nükleer bilimcinin de bulunduğu üst düzey İsrailli yetkilileri hedef almak üzere İran istihbaratı adına hareket ettikleri iddiasıyla onlarca İsrailli hakkında dava açıldı. Bu tutuklamalar ile mevcut sızıntı arasında herhangi bir bağlantı olup olmadığı belirsizliğini korurken, Haaretz’e göre sivil nükleer araştırmalarda yer alan bir İsrailli bilim adamının hedef alınması İran için önemli bir psikolojik zafer anlamına geliyor.
Suriye’deki HTŞ yönetiminin lideri Colani, yürütme yetkisini kendisine bağlayan anayasal bildiriyi onaylamasının ardından 23 bakandan oluşan yeni hükümeti duyurdu. Dışişleri Bakanlığı’na Esad eş-Şeybani, Savunma Bakanlığı’na Murhef Ebu Kasra atanırken, İstihbarat Başkanı Enes Hattab İçişleri Bakanı oldu. Beşar Esad döneminin başbakanı Muhammed Beşir ise Enerji Bakanlığı görevine getirildi.
Suriye’deki kendini geçici cumhurbaşkanı ilan eden Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el-Colani (şimdiki adıyla Ahmed eş-Şaraa), yürütme yetkisini kendisine bağlayan anayasal bildiriyi onaylamasının ardından bugün akşam saatlerinde 23 bakandan oluşan yeni hükümeti açıkladı.
Colani; Esad eş-Şeybani’nin Dışişleri Bakanlığı, Murhef Ebu Kasra’nın ise Savunma Bakanlığı görevlerine devam etmesini sağladı.
Genel İstihbarat Teşkilatı Başkanı Enes Hattab ise İçişleri Bakanlığı’na getirildi.
Beşar Esad hükümetinin düşmesinin ardından işleri yürütmekle görevlendirilen eski Başbakan Muhammed Beşir, Enerji Bakanlığı’na atandı.
Beyaz Baretliler Başkanı Raid es-Salih ise Acil Durum ve Afet Yönetimi Bakanı olarak görevlendirildi.
Esad muhaliflerinden Hristiyan Hind Kabavat, Sosyal Politikalar Bakanlığı’na getirildi.
El-Cezire televizyonu sunucusu Muhammed Salih Kültür Bakanı, Suriye Devlet Televizyonu Genel Müdürü Hamza el-Mustafa ise Enformasyon Bakanı olarak atandı.
Kabinedeki diğer bakanlar ve görevleri şöyle sıralandı:
— Mazhar el-Veys: Adalet Bakanı
— Muhammed Yüsr Berniye: Maliye Bakanı
— Nidal eş-Şaar: Ekonomi Bakanı
— Musab Nezzal el-Ali: Sağlık Bakanı
— Abdüsselam Heykel: İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanı
— Mervan el-Halebi: Yükseköğretim Bakanı
— Muhammed Abdurrahman et-Türki: Eğitim Bakanı
— Muhammed Ebu el-Hayr Şükri: Evkaf Bakanı
— Muhammed Ancarani: Yerel Yönetimler ve Çevre Bakanı
— Emced Bedr: Tarım Bakanı
— Mustafa Abdürrezzak: Bayındırlık ve İskân Bakanı
İsrail, Lübnan’dan ülkenin kuzeyine iki roket atıldığı bahanesiyle Lübnan’ın güneyini bir dizi hava saldırısıyla hedef aldı, ardından 27 Kasım’da yürürlüğe giren ateşkesten sonra ilk kez Beyrut’u vurdu.
İsrail ordusu sabah saatlerinde Lübnan’dan İsrail’in kuzeyindeki Kiryat Şimona kentine iki roket atıldığını ve bunlardan birinin hava savunma sistemleri tarafından engellendiğini, diğerinin ise açık bir alana düştüğünü duyurdu. Saldırıda herhangi bir can kaybı veya yaralanma yaşanmadı.
İsrail ordusu, bu saldırıya yanıt olarak Lübnan güneyindeki Hizbullah’a ait hedeflere hava saldırıları düzenlediğini açıkladı. Lübnan medyası da İsrail savaş uçaklarının, Lübnan’ın güneyindeki Nebatiye ve Sur kentlerine bağlı birçok bölgeye saldırılar düzenlediğini bildirdi.
Lübnan Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Nebatiye kentine bağlı Kefr Tebnit beldesinde düzenlenen İsrail hava saldırısı sonucu ilk belirlemelere göre bir kişi öldü, 8 kişi yaralandı. Açıklamada, söz konusu saldırılarda yaralananlardan 3’ünün çocuk olduğu belirtildi.
Üst düzey bir Hizbullah yetkilisi de El-Mayadin’e yaptığı açıklamada örgütün bu roket saldırılarıyla bir bağlantısı olmadığını ve bu tür saldırıların “İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarını sürdürmesi için bahane üretmeye yönelik şüpheli bir girişim” olduğunu söyledi.
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, saldırıların ardından yaptığı açıklamada, “Kiryat Shmona’nın kaderi, Beyrut’un kaderiyle aynıdır” diyerek, Lübnan’ın başkentini hedef alabileceklerinin sinyalini verdi. İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee ise Beyrut’un güneyindeki Hades Mahallesi’ni hedef alacaklarını söyleyerek bölge sakinlerinin bulundukları yerleri “tahliye etmelerini” istedi.
Bölge sakinleri, İsrail ordusundan gelen tehdidin ardından bulundukları yerleri terk etmeye başladığı sırada savaş uçakları, Beyrut’un güneyindeki bir binayı 2 füzeyle hedef aldı. Beyrut’un birçok bölgesinde duyulan saldırıya maruz kalan binadan dumanların yükseldiği görüldü. Saldırı sonucu Hades Mahallesi’ndeki bina yerle bir oldu.
Lübnan’ın başkenti en son iki ülke arasında ateşkes anlaşmasının devreye girdiği 27 Kasım 2024’te bombalanmıştı.
Lübnan hükümeti ise ABD ve Fransa’ya çağrıda bulunarak, İsrail’in Beyrut’a yönelik saldırılarını önlemeleri için yardım talep etti.
Suriye İnsan Hakları ve İnsani Yardım Takip Komitesi, yayımladığı ön raporda, geçici hükümetin göreve başlamasının ardından HTŞ ve müttefiki silahlı grupların Suriye sahil bölgesinde, özellikle Alevilere yönelik soykırım boyutuna varan katliamlar işlediğini bildirdi. Raporda, binlerce kişinin öldürüldüğü, on binlercesinin keyfi olarak gözaltına alındığı veya zorla kaybedildiği belirtilirken, BM’ye acil müdahale çağrısı yapıldı.
Suriye İnsan Hakları ve İnsani Yardım Takip Komitesi, 23 Mart 2025 tarihli ön raporunda, Suriye’de kurulan yeni yönetim ve ona bağlı silahlı grupların sahil bölgesinde soykırım işlediğini bildirdi.
Rapor, geçici cumhurbaşkanı Ebu Muhammed el-Colani’nin (şimdiki adıyla Ahmed eş-Şaraa) “rejim kalıntılarının peşine düşme” iddiasıyla genel seferberlik ilan etmesi ve camilerden yapılan “cihat” çağrıları sonrası, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) öncülüğündeki grupların ağırlıklı olarak Alevilerin yaşadığı köy ve mahallelere baskınlar düzenlediğini belirtiyor.
16 Şubat 2025’te kurulan Suriye İnsan Hakları ve İnsani Yardım Takip Komitesi, Suriye içinden ve dışından 13 insan hakları STK’sı ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla oluşturuldu ve yaklaşık 60 insan hakları aktivistini içeriyor.
Raporda, çoğu genç olmak üzere yaşlı, çocuk ve kadınların da bulunduğu 2 bin 246 Alevi kurbanın isminin doğrulandığı ifade edildi.
Ayrıca, kurbanlarla dayanışma gösterdikleri veya sivilleri saklamaya çalıştıkları için diğer mezheplerden 42 kişinin de öldürüldüğü belgelendi. Komite, 811 video kaydının da bu olayları belgelediğini aktardı.
Raporda, bölgenin zaten yüzde 97’yi aşan yoksulluk oranıyla benzeri görülmemiş insani felaketin eşiğinde olduğu vurgulandı.
Buna ek olarak, 10 binden fazla belgelenmiş yasa dışı gözaltı ve zorla kaybetme vakası, çeşitli devlet sektörlerinden (askeri ve sivil) çalışanların ve özellikle sağlık ve eğitim sektörlerinden 2 bin 14 kişinin işten çıkarılması gibi ihlallerin yaşandığı kaydedildi.
Özel mülklere el konulması, nefret söylemi ve mezhepçi kışkırtmanın yayılması ile korku ve terörün tırmanmasının sahil bölgesini vurduğu ifade edildi.
Rapor, HTŞ’nin (eski adıyla Nusra Cephesi) kuruluşundan itibaren taşıdığı radikal ideolojiye işaret ediyor.
Ebu Musab es-Suri’nin “Bilad’uş Şam Sünnileri Nusayriler, Haçlılar ve Yahudilerle Yüzleşiyor” gibi kitapların cihatçı okullarda öğretildiği, Ömer Abdülhekim’in “Müslüman kelimesinin yanına ‘demokratik’ kelimesini koymak, bir şarap şişesinin üzerine ‘helal’ kelimesini koymak gibidir,” şeklindeki ifadelerinin tekrarlandığı belirtiliyor.
Mısır kökenli Ebu Abdullah el-Muhacir’in (Abdurrahman el-Ali) “Cihad Fıkhında Meseleler” adlı kitabında yer alan ve savaş sırasında hayvanların öldürülmesinin caiz olduğu, “kafir askerlerin diri veya ölü olarak başlarının kesilmesinin meşruiyeti” gibi fetvalara atıfta bulunuluyor.
Komite, HTŞ’nin bu nefret söylemini eğitim müfredatlarında ve kontrolündeki camilerde sürdürdüğüne, Şam’da iktidarı ele geçirdikten sonra da aynı yaklaşımı devam ettirdiğine işaret ediyor.
Rapora göre, mezhepçi saldırılar ve şiddet, kitlesel işten çıkarmalarla tırmandı; yeni otorite ve bağlı milislerin saldırıları ile intikam cinayetleri günlük yaşamın bir parçası haline geldi.
Bu eylemlerin, eski rejimin liderinin biyolojik olarak ait olduğu gruba mensup olma gibi “asılsız bahanelerle” meşrulaştırılmaya çalışıldığı vurgulandı.
Keyfi gözaltılar
Öte yandan raporda, HTŞ’nin askeri ve güvenlik kurumlarından belirsiz sayıda kişiyi ve önceki hükümetle işbirliği yapmakla suçlanan çok sayıda kişiyi gözaltına aldığı belirtiliyor.
İktidarı devraldığı ilk hafta 354 kişinin gözaltına alındığı kaydedilirken, daha sonra silahlarını teslim edip yeni orduya katılmaları istenen asker ve güvenlik görevlilerinden 8 bin 276 kişinin tutuklandığı belgelendi.
Bu tutuklamalarının çoğunun mezhepçi saiklerle yapıldığı ve tutukluların dış dünyayla temas kurmalarına izin verilmediği kaydedildi.
Ayrıca, Irak ve Lübnan’a sığınan ve yeni yönetimin güvenceleri üzerine Suriye’ye dönen asker ve güvenlik personelinin çoğunun dönüşlerinde tutuklandığı belirtiliyor.
Komite, bu şekilde dönen 3 bin 24 kişinin akıbetinin bilinmediğini ve Irak ile Lübnan hükümetlerine bu iadelerin koşullarını açıklama çağrısı yapıyor.
Humus şehrinde 600’den fazla kişinin zorla kaybedildiğine dair teyit edilmiş bilgiler olduğu, ancak korku nedeniyle isimlerin açıklanamadığı ifade ediliyor.
Rapor, soykırım sonucuna vardı
Komite, Suriye’nin 1951’de onayladığı Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne atıfta bulunarak, sahil bölgesindeki Alevi nüfusa yönelik eylemlerin (cinayet, ciddi bedensel veya zihinsel zarar verme, yaşam koşullarını kasten yok etme vb.) soykırım tanımına uyduğunu belirtiyor.
Rapor, bu suçların sorumluluğunu doğrudan geçici hükümet yetkililerine yüklüyor.
Suriye Genelkurmay Başkanı Ali Nureddin el-Naasan (HTŞ ve Nusra liderliğinden), Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra (HTŞ askeri ve güvenlik liderliğinden) ve Genel İstihbarat Direktörü Enes Hasan Hattab’ın (HTŞ güvenlik liderliğinden) “komployu bastırmak” amacıyla sahil bölgesine genel seferberlik ve konuşlandırma emirleri verdiği anımsatılıyor.
Emirlerin verildiği askeri gruplar arasında HTŞ’nin yanı sıra şu Suriyeli gruplar sıralanıyor: Amşe Tümeni, Hamzat Tümeni, Ahrar eş-Şarkiyye, Muntasır Billah Tümeni, Muhammed el-Fetih Tümeni, Sultan Murad Tümeni.
Ayrıca Suriyeli olmayan şu grupların da seferber edildiği belirtiliyor: İran’daki Sünni Muhacirin Hareketi (İran), Kafkas Tugayı (Rusya Federasyonu), Özbek Tugayı (Özbekistan), Türkistan İslam Partisi (Çin), Fas Taburu (Fas), Tacik Grubu (Tacikistan), Arnavut Grubu (Arnavutluk), Guraba Tugayı (çeşitli uyruklar), Beluç Grubu (Pakistan), Utbe bin Ferkad Azerbaycan Grubu (Azerbaycan), Ebu Yakub el-Türki Tugayı (Türkiye) ve Uygur Tugayı.
Komiteden çağrı
Komite, raporun sonunda Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri ve Güvenlik Konseyi’ne acil çağrıda bulunarak şu adımların atılmasını talep ediyor:
— Suriye sahili ile Humus ve Hama kırsal bölgelerinin insani felaket bölgesi ilan edilmesi.
— BM’nin bu bölgelerde sürekli ve büyük ölçekli insani müdahale başlatması.
— BM müdahalesinin koruma tedbirleri, yeniden inşa, rehabilitasyon ve uzun vadeli destek programlarını içermesi.
— Etkilenen bölgelerdeki yerel dernekler ve sivil toplumla koordinasyon sağlanarak kaynakların birleştirilmesi.
— Etkilenen köy ve bölgelerde güvenilir yerel figürlerden oluşan mahalle komiteleri kurulması.
— Tüm ihlalleri araştırmak üzere bağımsız uluslararası soruşturma komitesi görevlendirilmesi.
— Daha fazla ihlali önlemek ve kan dökülmesini durdurmak için uluslararası izleme komiteleri gönderilmesi.
Komite, raporun eklerinde yüzlerce sayfalık belge, film ve yeminli ifadenin bulunduğunu ve bunların bağımsız BM soruşturma komisyonlarının talebi üzerine sunulabileceğini de ekliyor.