Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

‘İsrail’e destek Washington’un Afrika’daki konumuna zarar veriyor’

Yayınlanma

Aşağıdaki çevirisini okuyacağınız makale, Batı’nın özellikle de ABD’nin İsrail’e verdiği koşulsuz desteğin Afrika ülkelerindeki siyasi yansımalarını inceliyor. Quincy Enstitüsü’nde araştırmacı olan Alex Thurston’un kaleme aldığı analizde, İsrail’in saldırılarıyla hayatını kaybeden Filistinli sivil sayısı artıkça Washington’un Afrika’daki nüfuzu da tehlikeye giriyor: “Washington’un şu anda İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun hükümetine ve İsrail Savunma Kuvvetleri’ne verdiği muazzam mali, diplomatik ve askeri destek göz önüne alındığında, Afrika hükümetlerini Rusya’ya karşı- ya da küresel olarak ilgili diğer çatışmalarda- sıraya dizmesi daha da zor bir hale gelebilir.”

***

Afrikalılar ABD ve Batı’nın Gazze’de İsrail’e verdiği desteğin ikiyüzlülük olduğunu düşünüyor

Alex Thurston

IDF’nin saldırısı Washington’un Afrika’daki hükümetlerle ilişkilerini zora sokarken, bu ülkelerde Filistinlilerle dayanışmanın artması diplomatik zorlukları da beraberinde getiriyor.

İsrail’in Gazze’ye yönelik devam eden savaşının ABD için yarattığı pek çok diplomatik risk arasında ilk sıralarda Afrika dahil Küresel Güney’i daha da yabancılaştırmak yer alıyor.

Özellikle mevcut şiddete ilişkin kıta çapında yayınlanmış anket verileri olmadığı için Afrika kamuoyu hakkında genelleme yapmak zor. Ancak Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e saldırmasıyla başlayan çatışmalarda Afrikalı hükümetlerin başlangıçtaki bölünmüş tepkilerinden sonra şu anda çoğu Afrika hükümetinin, önde gelen Afrika siyasi gruplarının ve Afrika kamuoyunun önemli bir kısmının Filistin davasına sempati duyduğuna ve İsrail’in Gazze’deki mevcut askerî harekâtından dehşete düştüğüne dair çok sayıda gösterge var.

Birçok Afrika hükümeti tarihsel olarak bağımsız bir Filistin’i destekliyor. Ancak son yıllarda İsrail, her zaman istikrarlı bir şekilde olmasa da kıtadaki diplomatik varlığını artırdı. Örneğin 1999’da İsrail’i tanıyan Moritanya 2009’da İsrail’le ilişkilerini askıya aldı. Ancak mevcut krizin ortasında, Afrika hükümetlerinin neredeyse tamamı İsrail’in Gazze’yi bombalamasına ve işgaline karşı çıktı.

Örneğin 23 Ekim’de Ürdün’ün “düşmanlıkların durdurulmasına yol açacak acil, kalıcı ve sürekli bir insani ateşkes” çağrısında bulunan kararı, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 120 lehte, 14 aleyhte ve 44 çekimser oyla kabul edildi. Aralarında 2020 sonlarında İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesini öngören İbrahim Anlaşmalarını imzalayan Fas ve Sudan’ın da bulunduğu 35 Afrika ülkesi (Kuzey Afrika ülkeleri de dahil) karar lehinde oy kullandı. Hiçbir Afrika ülkesi karara karşı oy kullanmazken, Kamerun ve Etiyopya gibi bazı ülkeler de çekimser kaldı. Bu tür kararlara verilen destek doğrudan Amerikan isteklerine ters düşüyordu.

Diplomatik düzeyde, Afrika Birliği iki devletli çözümü desteklemeye devam ediyor ve 15 Ekim’de barış çağrısında bulunan ve İsrail’in ağır bombardımanından kaynaklanan yüksek sivil kayıplara gönderme olarak “toplu cezalandırmayı” kınayan açıklamasında Arap Birliği’ne katıldı.

Bu arada iki Afrika ülkesi İsrail’deki diplomatlarını geri çağırdı: Güney Afrika ve Çad. Güney Afrika’nın iktidardaki Afrika Ulusal Kongresi (ANC), 1994 yılında iktidara gelmeden önce bile Filistin davasının ve özellikle de ANC’den Nelson Mandela’nın “olağanüstü bir özgürlük savaşçısı” olarak nitelendirdiği Yaser Arafat liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü’nün uzun süredir destekçisiydi. 6 Kasım’da Pretoria, ve Dışişleri Bakanı Naledi Pandor’un İsrail’in Gazzelileri “toplu cezalandırması” olarak adlandırdığı ve hükümetinin de “soykırım” olarak nitelediği Gazze’deki sivil ölümleri gerekçe göstererek İsrail’deki büyükelçisini geri çağırdı.

İki gün önce de Çad, Tel Aviv’deki maslahatgüzarını geri çağırarak, “Filistin sorununa kalıcı çözüm getirecek ateşkes” çağrısında bulunmuştu. Çad’ın bu adımı özellikle önemli zira İsrail ile diplomatik ilişkilerini kısa bir süre önce geliştirmiş ve geçen şubat ayında büyükelçiliğini açmıştı.

Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısının hemen ardından İsrail’e destek veren bazı Afrika ülkeleri, İsrail’in karşılık vermesiyle ölü sayısı arttıkça daha nüanslı bir tutum sergilemeye başladılar: Örneğin Kenya, başlangıçta İsrail ile güçlü bir “dayanışma” açıklaması yaptı, ancak o zamandan beri gerilimi azaltma çağrılarını destekledi.

BM Genel Kurulu’ndaki oylamalara rağmen, Afrika hükümetleri kendi topraklarında Filistin yanlısı kitlesel eylemlere izin verme konusunda biraz daha temkinli davrandılar. Bu ihtiyatın en az iki nedeni var: bu tür gösteriler iç siyasi muhalefetleri tarafından kullanılabilir ve bazı hükümetler İsrail ile olan bağlarını sessizce sürdürmeyi umuyor.

Kuzey Afrika’da Filistin yanlısı protestolar Sahra Altı Afrika’dakinden daha güçlü oldu, İbrahim Anlaşması’nı imzalayan ve İsrail için önemi giderek artan bir ortak olan Fas bile büyük protestolara izin verdi. Öte yandan Sahra Altı Afrika’da, çoğunluğu Müslüman olan bazı ülkelerin hükümetleri bile protesto gösterilerine izin verme konusunda isteksiz davrandı: Örneğin 28 Ekim’de Senegal, Filistin Davası için Ulusal İttifak’ın bir miting düzenlemesine izin vermedi, ancak sonunda Dakar’da bir protesto düzenlendi. Bu arada Güney Afrika, yukarıda bahsedilen tarihsel dayanışmalar ve ANC’nin solundaki açık sözlü bir parti olan Ekonomik Özgürlük Savaşçıları’nın varlığı nedeniyle, Sahra’nın güneyindeki en büyük protestolardan bazılarına sahne oldu. Hem Sünni hem de Şii Müslümanlar arasında bir diğer önemli protesto alanı Nijerya’ydı.

Afrika kıtasının farklı bölgelerinde İsrail politikasına yönelik kınamalar, ABD’nin Afrika hükümetlerini Ukrayna savaşında taraf tutmaya ikna etme çabalarının büyük ölçüde başarısız olduğu bir dönemde geldi. Aralık 2022’de Washington’da düzenlenen ABD-Afrika Liderler Zirvesi öncesinde ve sonrasında, Biden yönetimi yetkilileri, Uganda’nın Yoweri Museveni’si gibi uzun süredir müttefik olanları bile Rusya’dan tamamen kopmak istemediklerini tespit etti.

Washington’un şu anda İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun hükümetine ve İsrail Savunma Kuvvetleri’ne verdiği muazzam mali, diplomatik ve askeri destek göz önüne alındığında, Afrika hükümetlerini Rusya’ya karşı- ya da küresel olarak ilgili diğer çatışmalarda- sıraya dizmek daha da zor bir hale gelebilir.

Batılı hükümetler (İrlanda gibi birkaç istisna dışında) İsrail’in askeri saldırılarına neredeyse koşulsuz destek verirken, “kurallara dayalı uluslararası düzen” fikri Küresel Güney’de pek çok hükümet ve halkları için giderek daha boş geliyor. Uluslararası Af Örgütü gibi Batı merkezli büyük uluslararası insan hakları örgütleri ve Sınır Tanımayan Gazeteciler gibi büyük medya özgürlüğü gruplarına göre, bu eylemler toplu cezalandırma, sivillerin hedef alınması, gazetecilerin hedef alınması ve gıda, su ve elektriğin kesilmesine karşı uluslararası yasaları açıkça ihlal ediyor.

Etkili bir Güney Afrika dergisi olan The Continent’te önde gelen bir yorumcu, ABD’yi (ve diğerlerinin yanı sıra Almanya’yı) Örneğin, Almanya Devlet Başkanı Frank-Walter Steinmeier’in bu ayın başında Tanzanya’da soykırım düzeyindeki sömürgeci baskılar nedeniyle kamuya açık özür dilemesinin bazı Afrikalılar için tuhaf karşılanması gibi Filistin konusunda da derin bir ikiyüzlülükle suçluyor. Kenyalı bir yazar Birleşmiş Milletler’in etkisiz olduğundan, ABD hükümetinin Filistinlilerin ölümleri konusunda “umursamaz” göründüğünden ve “Batı medyasının… ABD ve İsrail propagandasının sözcüsü haline geldiğinden” yakınıyor.

Bu arada hem Ukrayna savaşı hem de Gazze’deki krizin ortasında, bazı Afrikalılar kıtanın kendi çatışmalarının ve trajedilerinin (Sudan, Etiyopya ve ötesinde) göz ardı edildiğini düşünüyor ki bu da deneyimli gözlemcilerin uyarıda bulunduğu bir dinamik. Dolayısıyla Washington, Afrikalıları ABD’nin belirli bir dizi evrensel değeri temsil ettiğine ikna etmekte giderek daha fazla zorlanabilir.

Afrika’da Filistin’in durumu etnik, dini, siyasi ve daha pek çok dayanışmayı çağrıştırıyor. Bu dayanışmalar mevcut çatışmanın ortasında büyüyor, İsrail’in diplomatik kazanımlarından bazılarını ortadan kaldırıyor ve Washington’un kendi diplomatik nüfuzuna uzun vadeli zorluklar yaratıyor.

DİPLOMASİ

Peru Chancay Limanı, Çin’in Kuşak Yol’u için de yeni fırsatlar açacak

Yayınlanma

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve Peru Devlet Başkanı Dina Boluarte perşembe günü Peru’nun Chancay kentinde dev bir limanın açılışını online olarak yaparak 3,6 milyar dolar yatırım çekmesi beklenen ve Çin’den Pasifik Okyanusu üzerinden Güney Amerika’ya doğrudan bir rota oluşturacak bir altyapı projesini kutladılar.

Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği forumu ve Xi’nin Başkan Joe Biden ile yapacağı son toplantı öncesinde gerçekleşen liman açılışı, bir zamanlar ekonomik fırsatlar için öncelikle ABD’ye bakan bir bölgede Çin’in artan etkisinin altını çiziyor.

Xi, Peru’ya varışından önce El Peruano gazetesinde yayınlanan başyazısında “Çin, Perulu dostlarımızla tek yürek ve aynı hedefle el ele çalışmaya ve dostluğumuzun gemisini daha da parlak bir geleceğe doğru yönlendirmeye hazırdır” diye yazdı .

Çin lideri mega limanın açılış töreninde yaptığı konuşmada projeyi “Kuşak ve Yol Girişimi himayesinde Çin-Peru işbirliğinin başarılı bir örneği” olarak övdü.

Xi, yatırımın Çin ve Latin Amerika arasında yeni bir deniz koridoru oluşturacağını, “büyük İnka yolu ile deniz İpek Yolu’nu birbirine bağlayarak Peru ve bölgedeki diğer uluslar için ortak refahın yolunu açacağını” söyledi.

Çin lideri, “2,000 yıldan daha uzun bir süre önce Çinli atalarımız Pasifik boyunca yelken açarak Deniz İpek Yolu’nu oluşturdular ve Doğu ile Batı’yı birbirine bağladılar. Perulu İnka halkı 500 yılı aşkın bir süre önce dağları ve vadileri korkusuzca aşarak And Dağlarını kuzeyden güneye kat eden İnka Yolu’nu inşa etti” dedi ve şöyle devam etti:

“Bugün Chancay Limanı modern İnka Yolu için yeni bir başlangıç noktası haline geliyor. Chancay’dan Şanghay’a, Peru’daki Kuşak ve Yol girişimi kapsamında sadece yeni bir gelişmeye değil, aynı zamanda yeni bir çağ için yeni bir kara-deniz geçidinin doğuşuna tanık oluyoruz.”

Çin lideri ayrıca proje ortaklarını ulaşım kapasitesini artırmaya, hizmetleri iyileştirmeye ve Güney Amerika ile Çin arasındaki bağlantıları güçlendirmeye çağırdı.

Peru lideri Boluarte bu projeyi kıtayı Asya’ya bağlayan potansiyel bir “sinir merkezi ” olarak nitelendirdi ve bunun yılda 8,000 kişiye istihdam ve 4.5 milyar dolarlık ekonomik faaliyet yaratabileceğini söyledi.

Çinli şirketler derin su limanı projesinin neredeyse her aşamasında yer alıyor. Yüksek teknolojili lojistik merkezi, 2019 yılında projeye yüzde 60 hisse almak için 1,3 milyar dolar yatırım yapan Çinli nakliye devi Cosco tarafından işletilecek. Çin devlet medyası, tamamlanmış projenin toplam maliyetinin 3,6 milyar dolar kadar olduğunu tahmin ediyor.

Sadece küçük gemileri elleçleyecek bir liman inşa eden ilk aşamanın bu ay faaliyete geçmesi bekleniyor.

Otomatik kargo vinçleri Shanghai Zhenhua Heavy Industries tarafından tedarik ediliyor. Çinli şirketler tarafından üretilen elektrikli sürücüsüz kamyonlar ise konteyner ve kargoları taşımak için kullanılacak. Bu arada Kongre müfettişleri bu Çinli şirketin ABD limanları için güvenlik riski oluşturduğunu iddia etmişti.

ABD tedirgin

Çin’in bölgede artan etkisinden endişe duyan ABD, Peru’nun Çin askeri gemileri tarafından kıtada bir dayanak noktası olarak kullanılabileceğini öne sürdü.

Kısa bir süre önce emekli olan ABD Güney Komutanlığı eski başkanı General Laura J. Richardson, Financial Times’a verdiği bir röportajda Chancay’in Çin donanmasına ait savaş gemilerine ev sahipliği yapabileceğini söylemişti. Pekin yönetimi projenin ticari çıkarlar dışında bir amacı olduğunu reddetti.

Washington Post’a konuşan, Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin Amerika Programı Direktörü Ryan Berg, “Çinliler ille de büyük bir gösteri yapmak ve orada bir savaş gemisi konuşlandırmakla ilgilenmiyorlar, ancak bunun bir seçenek olduğunu bilmek istiyorlar” dedi.

Liman, kıtanın Çin ile giderek güçlenen bağlarını vurguluyor.

Çin’in Latin Amerika’daki yatırımları, madencilik ve diğer maden çıkarma endüstrilerinin ötesine geçerek hızla gelişiyor.

Peru bölgesel merkez olabilir

Bu arada Peru kamuoyu, bölgeye yatırım çekecek bir yüksek teknoloji merkezi olasılığını memnuniyetle karşıladı.

Tamamlandığında limanın 15 rıhtımı, Güney Amerika’da Panama Kanalı’ndan geçemeyecek büyüklükteki taşıyıcı gemilere ev sahipliği yapabilecek ilk yer olacak.

Çinli araştırmacılar, bu rotanın maliyetleri düşüreceğini ve sefer sürelerini 10 ila 20 gün kısaltarak bölgedeki diğer merkezlerden iş çekeceğini söyledi.

Ayrıca Peru’yu yeni ihracat pazarları ve hatta kıtada fabrika kuracak yerler arayan Çinli şirketler için cazip bir yer haline getirebilir. Haziran ayında Çin’e yaptığı bir ziyarette Boluarte, Çinli elektrikli otomobil devi BYD’nin ülkede bir montaj tesisi kurmayı düşünmesinin nedeni olarak Chancay’i gösterdi.

Peru liman otoritesi bu yıl Cosco’nun yatırım anlaşmasının şartlarını değiştirmeye çalıştı ve Çinli firmaya liman üzerinde 30 yıl boyunca münhasır işletme hakkı vermeyi kabul ederken “idari bir hata ” yapıldığını öne sürdü. Dava, Boluarte’nin Xi ile görüşmek üzere Çin’e gitmesinden günler önce haziran ayında düştü.

Chancay, Xi tarafından 2013 yılında başlatılan ulaşım ve teknoloji altyapısı inşa etmeye yönelik 1 trilyon dolarlık bir plan olan Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında 40’tan fazla limandan oluşan genişleyen bir küresel ağa katılacak.

Xi ve Boluarte’nin ayrıca genişletilmiş bir serbest ticaret anlaşması imzalaması bekleniyor. Çin on yıldır Peru’nun en büyük ticaret ortağı konumunda. İki ülke geçen yıl 36 milyar dolarlık mal ticareti yaparken, Peru’nun ABD ile ticareti 21 milyar dolardı.

Pekin için liman, Peru ve komşu ülkelerdeki bir dizi mevcut yatırımı bir araya getirmeyi vaat ediyor.

Çin, Chancay’ı Latin Amerika’daki en büyük ticaret ortağı olan Brezilya’ya bağlayan bir demiryolu hattı inşa etmeyi hedefliyor ve Çinli firmalar Lima’nın elektrik dağıtımını devralma sürecinde.

Peru madencilik sektöründeki Çin yatırımlarının toplamı 11.4 milyar dolar. Bunun büyük bir kısmı elektronik ve temiz enerji teknolojilerinin üretimi için gerekli olan bakıra erişimi güvence altına almaya odaklanmış durumda.

Dünyadaki bakır rafinasyonunun neredeyse tamamı Çin’de gerçekleştiğinden, Chancay limanı Pekin’in Güney Amerika’nın ikinci en büyük ham bakır üreticisindeki madenlere erişimini geliştirmesine yardımcı olacak.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Çin’in en büyük bankalarından biri, Rusya’ya yapılan yuan transferlerini engellemeye başladı

Yayınlanma

Çin’in dördüncü büyük bankası Bank of China, Rusya ile ticari ilişkileri bulunan ülkelerden yapılan yuan transferlerini engellemeye başladı.

RBK gazetesine konuşan iş insanları, avukatlar ve danışmanlar, varlıklarına göre Çin’in dördüncü büyük bankası olan Bank of China’nın, Rusya’nın mal alımı için kullandığı bazı ülkelerden yuan transferlerini engellemeye başladığını belirtti.

Örneğin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) merkezli bir şirket, kısa süre önce Kazakistan’daki Bank CentreCredit’ten Çin’in Chouzhou Commercial Bankası’na yuan transfer edemedi.

İhracatçılar ve İthalatçılar Birliği Hukuk Komitesi Başkan Yardımcısı Vladislav Donçenko, bu işlemin, Kazakistan bankasının muhabir bankası olarak görev yapan Bank of China tarafından bloke edildiğini açıkladı.

Donçenko, şirketin ne yöneticisinin ne de kurucusunun Rusya ile resmi bir bağı bulunmadığını vurguladı. Ayrıca, Chouzhou Bank’ın artık yalnızca doğrudan muhabir ilişkiye sahip olduğu bankalardan ödeme kabul ettiğini belirtti.

ITSWM Danışmanlık Şirketi kıdemli analisti Giorgiy Okromçedlişvili ise, benzer sorunların Gürcistan ve Ermenistan’daki bankalardan Çin’e para aktarırken de yaşandığını ifade etti.

Diğer yandan Rus-Asya Sanayiciler ve Girişimciler Birliği Genel Konseyi Sekreteri Maksim Spasskiy, bu tür vakalardan haberdar olduğunu söyledi.

Bank of China’nın, Çin bankaları arasında en katı ve karmaşık uyumluluk prosedürlerine sahip olduğunu belirten Spasskiy, “Ufak bir risk şüphesi bile ödeme yapmayı reddetmelerine yol açabiliyor,” dedi.

Genel olarak, Çin’den yapılan mal alımları söz konusu olduğunda, sıradan ürünler için (örneğin tekstil ürünleri) ödemeler genelde küçük bölgesel bankalar aracılığıyla yapılabiliyor.

Fakat karmaşık ekipman veya elektronik ürünlerin teslimatı söz konusu olduğunda ve ödeme yapan şirket BAE, Kırgızistan veya Kazakistan merkezliyse, süreç daha da karmaşıklaşıyor.

NSP Hukuk Bürosu ortaklarından Aram Grigoryan, Çin bankalarının, aynı müşterinin hesapları arasında bile para transferi seçeneklerini giderek daha fazla daralttığını ve bu durumun kötüleşeceğini söyledi.

Grigoryan, “Bazı durumlarda, Çin bankaları yabancı bir banka hesabından Çin’deki bir banka hesabına ödeme yapılması için özel izinler talep ediyor,” ifadelerini kullandı.

BGP Litigation avukatı Kseniya Mudrik, Bank of China’nın, Rusya ile bağlantılı tarafların doğrudan veya dolaylı katılımıyla gerçekleşen sınır ötesi ödemelerde muhafazakâr bir politika izlediğini belirtti.

Nordic Star hukuk firmasının yönetici ortağı Andrey Gusev de Bank of China’nın bu tedbirleri yalnızca uluslararası baskılar nedeniyle değil, aynı zamanda iç düzenlemeler doğrultusunda aldığını ifade etti.

Rusya’dan yapılan ödemelerle ilgili sorunlar, Ukrayna’daki savaş nedeniyle 2022’de başlayan yaptırımların bir sonucu olarak ortaya çıktı. Aralık 2023’ten itibaren, “dost” ülkelerden bazı bankalar, ABD Başkanı Joe Biden’ın kararnamesi nedeniyle Rus şirketleriyle çalışma politikalarını daha da sıkılaştırdı.

Söz konusu kararnamede, yabancı bankaların, Rusya’dan yaptırım altındaki kişilere yönelik işlemleri kolaylaştırmaları veya Rusya’nın savunma sanayiine tedarik sağlamaları durumunda cezai yaptırımlara maruz kalabileceği belirtiliyor.

Çin-Rusya ödemeler sorunu

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Hırvatistan, 91 milyon dolarlık Bayraktar TB2 alacak

Yayınlanma

Hırvatistan hükümeti perşembe günü yaptığı açıklamada, parlamento komitesinin ABD yapımı roket sistemlerinin alımını desteklemesinden birkaç gün sonra, 86 milyon avroluk (91 milyon dolar) bir anlaşmayla Türkiye’den insansız hava araçları satın alacağını söyledi.

Hükümetten yapılan açıklamada, Bayraktar TB2 SİHA’larının 2026 yılına kadar satın alınmasının onaylandığı belirtildi.

Altı insansız hava aracının yanı sıra çeşitli ekipman ve uzmanların eğitimini de içeren anlaşmanın Hırvatistan ordusunun “çağdaş tehditlere başarılı bir şekilde yanıt vermesini” sağlayacağı belirtildi.

Salı günü ayrıca parlamentonun savunma komitesi ABD’den yaklaşık 290 milyon dolar değerinde sekiz adet HIMARS füze sisteminin satın alınmasını onaylamıştı.

Genelkurmay Başkanı Tihomir Kundid bunun ülkede “topçu füze birliklerinde yeni bir dönem” anlamına geleceğini söyledi.

Perşembe günü hükümet ayrıca Almanya’dan 50 adede kadar Leopard tankı satın almak için hazırlıklara başladı; bu işlem eski tanklarının ve diğer askeri ekipmanlarının bir kısmının Ukrayna’ya gönderilmesini de içeriyor.

Hırvatistan Savunma Bakanı Ivan Anusic ve Alman mevkidaşı Boris Pistorius tarafından ekim ayı sonunda imzalanan niyet mektubu, Zagreb’in Kiev’e 30 tank, 30 savaş aracı, mühimmat ve ekipman teslim etmesini ve bunların değerinin yeni Leopard 2A8’lerin toplam fiyatından düşülmesini öngörüyor.

Hem Avrupa Birliği hem de NATO üyesi olan Hırvatistan, nisan ayında Fransa’dan satın aldığı 12 savaş uçağının ilk partisi olan altı Rafale savaş uçağını teslim aldı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English