Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

İsrail’in ‘IŞİD ve el-Kaidesi’

Yayınlanma

İşgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs’te de 7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail güçleri ve Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı 386’ya yükseldi.

Yasa dışı yerleşimcilerin, Filistinlilere saldırıları yeni bir olgu değil. Ancak özellikle 2018’den sonra faaliyetlerini hızlandıran aşırı Yahudiler ve örgütleri devletin de hoşgörüsüyle daha pervasızca hareket etmeye başladı. Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, İsrail’in radikal Yahudi örgütleri ile yasadışı yerleşimcilere ve bunların İsrail devleti ile ilişkilerine mercek tutuyor:

***

Radikal Yahudi milisler ve İsrail devletiyle bağlantıları

Radikal Yahudi gruplar Filistinlilerle çatışırken ve onlara saldırırken devlet koruması ve desteği alıyor.

SHERINE YOUNES

İsrail’in radikal yerleşimci grupları, işgal altındaki Batı Şeria’da Filistinlilere yönelik saldırganlıklarıyla ün kazanmış durumda.

Filistin devletine karşı radikal muhalefetleri nedeniyle kendi hükümetleriyle çatışma geçmişleri olsa da, son yıllarda ulusal politikadaki etkileri önemli ölçüde arttı.

Yerleşimci gruplar “devlet dışı aktörler” olarak damgalanıyor ve Filistin topraklarının yasadışı ilhakı nedeniyle İsrail içinde eleştiriliyor. Ancak şimdi İsrail tarihinin en sağcı hükümetinin ülkeyi yönetmesi ve Gazze’de amansız bir savaş yürütmesi nedeniyle daha karmaşık bir gerçek ortaya çıktı.

Yerleşimciler, sadece Yahudiler için bir etno-devlet kurmaya odaklanan dini Siyonizm’e derinden bağlıdır.

Bu siyasi hırsları onları, ilişkili oldukları Haredi Ortodoks Yahudiliğinden ayırıyor. Bu yerleşimcilerin Batı Şeria ve Gazze’yi tamamen ele geçirmek gibi yayılmacı hedefleri var.

Devletle karmaşık bağlantılar

Tel Aviv resmi olarak bu tür sert taleplerden geri dursa da, grupların İsrail’in siyasi sisteminin kilit noktalarıyla olan gerçek bağlarının boyutu daha karmaşık bir dizi ilişkiyi ortaya koyuyor.

Ultra-Ortodoks yerleşimci grupların dini Siyonist hareketin daha geniş çerçevesi içindeki statülerine ilişkin araştırmalar, İsrail siyasetini önemli ölçüde etkilediklerini gösteriyor. Şiddet ve aşırıcılık konusunda da sanıldığından daha uzun bir geçmişe sahipler.

Bölgesel Düşünce Forumu’nda dini milliyetçilik konusunda uzman olan Dr. Eran Zedekiah, yerleşimci yayılmacılığının Siyonist ideolojinin temel bir bileşeni olduğunu söylüyor.

İsrail hükümeti ne zaman yasadışı olarak işgal edilmiş Filistin topraklarından vazgeçmeye istekli olduğunu gösterse, bu gruplar şiddet kullanarak ayaklanıyor ve devlet politikalarına doğrudan meydan okuyan milisler oluşturuyor.

Ancak bu yeni bir olgu değil.

1980’lerde aşırılık yanlısı Yahudi gruplar Batı Şeria’da vatandaşlara yönelik şiddetli saldırılar ve hatta Filistinli belediye başkanlarına yönelik suikastlar da dahil gizli operasyonlar yürüttü.

Bu gizli operasyonlar, İsrail’in 1979’da Mısır ile barış anlaşması imzalamasının ardından Filistinlilere toprak tavizi verilmesi korkusundan kaynaklanıyordu.

Eski İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin’in bizzat bir İsrailli radikal tarafından öldürülmesi, her türlü tavize karşı direnişin derinliğini ve Oslo Anlaşmalarına ve iki devletli çözüm yoluyla uzun vadeli barışa yönelik her türlü hamleye karşı çıkmak için ne kadar ileri gitmeye hazır olduklarını gösterdi.

Tırmanan şiddet

Bu şiddet, Batı Şeria’daki yerleşim yerlerine derinlemesine kök salmış olan Hilltop Youth gibi radikal dinci Siyonist hareketlerin şiddeti tırmandırmasında görüldüğü gibi bugün de devam ediyor.

Bu gruplar bazen İsrail ordu güçleriyle çatışırken, daha geniş kapsamlı yerleşimci yayılmacı faaliyetleri ordunun zımni desteğiyle yürütülüyor. Ayrıca, bazıları devlet yardımı alan siyasi oluşumlar tarafından da finanse ediliyor.

İsrail’in güvenlik servisi Şin Bet’in eski direktörü Yaakov Peri devletin, yasaları açıkça çiğneyen ve hükümetle çatışan yerleşimcileri düzenli olarak kovuşturduğunu iddia ediyor. Peri, bu grupların üyelerinin terör eylemleri nedeniyle gözaltına alınmasını ya da yargılanmasını kolaylaştıran 2016 tarihli terörle mücadele yasasına işaret ediyor.

Majalla’ya verdiği bir röportajda Peri, 1980’lerde bu milislerle yaşadığı bazı karşılaşmaları ayrıntılarıyla anlattı. El Halil’de Filistinlilere yönelik bir dizi cinayetin ve Filistinli belediye başkanlarına yönelik suikastların arkasında nasıl bu milislerin olduğunu açıkladı.

Mescid-i Aksa’yı bombalama planlarının yanı sıra işgal altındaki Doğu Kudüs’te Filistinlileri taşıyan otobüslere saldırı planları da ortaya çıkarıldı.

Bu gruplara şu anda İsrail hükümetinde bakan olarak görev yapan Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir gibi isimler liderlik ediyordu.

Peri, bu grupların doğrudan devlet fonu almamasına rağmen, çoğunlukla bireysel yerleşimcilere verilenler gibi özel bağışlar aldıklarını, bunun da onların ‘devlet dışı aktörler’ olarak sınıflandırılmasını zorlaştırdığını söylüyor.

Üstelik bazıları, kendi mesih vizyonunu paylaşan uluslararası Yahudi örgütlerinin destek ve katkılarından da yararlanıyor.

Filistinli çiftçileri mülklerinden çıkararak ve mahsullerini yok ederek onlara saldıran radikal yerleşimci gruplar ile zımni devlet desteği alan muhalif İsrail vatandaşları arasında ince bir ayrım var.

Operasyonel özerklik

Batı Şeria’daki yerleşimci faaliyetlerini takip eden İsrailli Şimdi Barış hareketi aktivisti Hagit Ofran, bu konunun karmaşıklığına dikkat çekiyor.

Bu grupların resmi devlet aygıtının dışında bir dereceye kadar özerk olduğunu belirtiyor. Yine de devletle bağlantılarını sürdürüyor, Filistinlilere karşı koyarken ve saldırırken hem koruma hem de destek alıyorlar.

Ofran, “İsrail hükümetini devirmeyi ya da değiştirmeyi amaçlayan resmi olarak tanınmış herhangi bir grup ya da oluşuma dair kanıt bulamadık” diye açıklıyor.

“Bununla birlikte, Batı Şeria’daki yerleşim birimlerinde Hilltop Youth gibi gruplar ve yerleşimciler, yasadışı olarak arazileri ele geçirerek ev ve çiftlikler inşa ederek Filistin hareketini engelliyorlar.”

“2018’den bu yana, bu faaliyetler daha belirgin hale geldi ve bu gruplar devletle çatışan radikal yerleşimci gruplarla giderek daha fazla ittifak kuruyor.”

“Bu yerleşimciler ve aktivistler için doğrudan devlet finansmanı henüz bulunamamış olsa da bakanlıklarından ve resmi kurumlardan dolaylı finansman alan devlete bağlı aktörlerin ve kuruluşların desteğinden yararlanıyorlar.”

“Gush Emunim’deki yerleşim faaliyetlerinde etkili olan Amana hareketi ve Bakan Smotrich’in yerleşimlerin statüsünü meşrulaştırmaya yönelik girişimleri kayda değer örnekler.”

Ofran, Gazze’deki savaşın yerleşimci gruplarla devlet kurumları arasındaki yakın bağları daha da açığa çıkardığını vurguladı. Ayrıca devletin yerleşimcileri nasıl silahlandırdığı ve yerleşim yerlerini savunmakla görevlendirdiği de açığa çıktı.

Batı Şeria’da ordunun ve yerleşimcilerin eylemlerine dikkat çekmek için eski İsrail askerleri tarafından kurulan Shovrim Shtika’yı uzun yıllar yöneten Yehuda Shaul ise konunun karmaşıklığı hakkında bilgi verdi.

“Her gün ordu ile iç içe geçen ilişkileri nedeniyle sivil yerleşimci ile asker yerleşimciyi birbirinden ayırmak bazen zor olabiliyor” dedi.

“Belli bölgelerde görev yapan askerler genellikle yerleşimcilerle dostluk kuruyorlar bu da yerleşimcilerin ihlallerine karşı hukukun gevşek bir şekilde uygulanmasına yol açıyor. Dahası, yerleşim yerlerini korumakla görevli askerler bazen güvenliği denetlemekle görevlendirilen yerleşimciler tarafından yönlendiriliyor, bu da komuta yapısını ve operasyonel bütünlüğü karmaşık hale getiriyor.”

7 Ekim saldırılarından sonra ve çatışma tırmandıkça, yerleşimciler genişletilmiş koruma birimlerine entegre edildi. Aslında bu, ordunun radikal grupları silahlandırması ve devlet dışı aktörler ile devlet arasındaki çizgilerin daha da bulanıklaşması anlamına geliyor.

Shaul radikal Siyonist grupları üç gruba ayırıyor. Birincisi, bazı gruplar Yehuda Krallığı’nın kurulmasını savunuyor. Bu gruplar “eksiksiz bir İsrail Toprağı” arzusunun ötesine geçerek Tevrat yasalarıyla yönetilen Yahudi devletini savunuyor. Amaçları Yahudiliği demokrasiden ayırarak Yehuda Krallığına geçişi hızlandırmak.

2015’te Batı Şeria’nın Duma köyünde bir Filistinlinin evine düzenlenen terörist yerleşimci kundaklama saldırısı bu ideolojiyi savunan Yahudi gruplar tarafından gerçekleştirilmişti. Saldırıda 18 aylık Ali Dawabsheh yangında diri diri yanmış, anne ve babası ise aldıkları yaralar nedeniyle haftalar içinde ölmüştü.

Bu gruplar aynı zamanda ırkçı duvar yazıları ve Tiberias yakınlarındaki Tabgha bölgesinde bir kilisenin kundaklanması gibi hem Yeşil Hat içinde hem de dışında maddi hasarı içeren “bedel” saldırıları da gerçekleştiriyor.

İkinci olarak, resmi yapılardan ve dini kurumlardan bağımsız olarak faaliyet gösteren bağlantısız yerleşimci gruplar var. Bu yerleşimciler, öncelikle dini coşkudan kaynaklanan isyan ve karışıklıkları kışkırtmalarıyla biliniyor.

Üçüncüsü, klasik yerleşimciler, ille de bir çatışma ya da devleti devirme amacı gütmeksizin bölge genelinde topluluk oluşturma ve toprak edinme çabası içinde olanları temsil ediyor. Bu grup, daha saldırgan eğilimler sergileyen yerleşimcilerden farklı.

Devlet entegrasyonu

Amerikalı bir akademisyen ve bu alanda uzman olan Profesör Moti Anbari aşırı Siyonist gruplar arasında bir ayrım yapıyor. Bazılarının İsrail devletine tamamen karşı olduğunu ve sadece kutsal kitaptaki anlamıyla kurtuluş aradığını söylüyor.

Buna karşılık diğerleri Knesset gibi devlet kurumlarına entegre olmuş durumda ve kutsal kitaptaki anlamıyla Yahudi devletini kurma arayışlarında değişimi içeriden etkilemek istiyorlar.

Bu gruplar orduyu “kutsal kitaptaki devlete” doğru ilerlemek için gerekli görüyor ve orduyu yenmek yerine ideolojisini değiştirmek istiyor.

Anbari bu düşünce tarzı ile iktidarı ele geçirmeyi hedefleyen IŞİD ve El Kaide gibi gruplar arasında bir paralellik kuruyor. Bununla birlikte, bu görüşlere sahip militanlar hayatta kalmalarını İsrail devletine ve onun kurumlarının merhametine borçlu.

Toplumun aşırı sağa doğru dramatik değişimi, İsrail’in Gazze’deki askeri saldırısı hakkında 5 Kasım’da yapılan İsrail Ses Endeksi anketinde mükemmel bir şekilde ortaya konuluyor.

Gazze’de güç kullanımı söz konusu olduğunda, İsrailli Yahudilerin %57,5’i İsrail ordusunun Gazze’de çok az ateş gücü kullandığına inandığını söylerken, %36,6’sı uygun miktarda ateş gücü kullandığını, sadece %1,8’i ise çok fazla ateş gücü kullandığını düşündüğünü belirtti.

Sonuç olarak, radikal Yahudi grupların yükselişi, devlet ve devlet dışı aktörler arasındaki çizgileri giderek bulanıklaştırıyor. Bu tür grupların hem uluslararası hukuk hem de İsrail hukuku kapsamında işledikleri suçlardan sorumlu tutulmaması, faaliyetlerini sürdürmeleri ve yaygınlaştırmaları için onları daha da cesaretlendirecek.

ORTADOĞU

Hamas, rehine anlaşmasının savaşı sona erdirmesini istiyor

Yayınlanma

Gazze’de ateşkes ve esir takası için müzakereler sürerken İsrail basını Hamas’ın süreli bir ateşkese ikna olmadığını yazdı.

CIA Direktörü Bill Burns, Hamas ve İsrail heyetlerinin önceki iki gün Doha’da yaptığı görüşmelerin ardından Katar Başbakanı ile bir araya gelecek; Trump’ın elçisinin de Kahire ziyaretinin ardından Doha’ya gelmesi bekleniyor.

Axios haber sitesinin İsrailli bir yetkiliye dayandırdığı haberinde, CIA Direktörü Burns’un, Doha’da Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile bir araya geleceği belirtildi.

Haberde, Burns’un, Katar Başbakanı ile İsrail ve Hamas arasındaki dolaylı müzakerelere ilişkin son durumu ele alacağı kaydedildi.

İsrail devlet televizyonu KAN, 16 Aralık’ta, “kısıtlı yetkilere” sahip bir İsrail heyetinin, Gazze’de ateşkes ve esir takası müzakereleri için Katar’ın başkenti Doha’ya gittiğini aktarmıştı.

Hamas da yaptığı açıklamada “Katarlı ve Mısırlı kardeşlerimizin himayesinde Doha’da gerçekleşen ciddi ve olumlu görüşmeler ışığında, işgalin yeni koşullar dayatmaktan vazgeçmesi halinde ateşkes ve esir değişimi için bir anlaşmaya varmanın mümkün olduğunu teyit etmektedir” ifadelerini kullanmıştı.

Doha’daki görüşmelerin yanı sıra Kahire’de de müzakereler yürütülüyor ve toplantı hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar Reuters’a önümüzdeki günlerde bir anlaşma imzalanabileceğini söyledi.

Hamas’ın müttefiki Filistin İslami Cihad’ın başkan yardımcısı Muhammed el-Hind’in de Mısırlı yetkililerle görüştüğü belirtildi.

Görevi henüz devralmayan ABD’nin yeni başkanı Trump’ın kısa süre önce rehineler için atadığı özel temsilci Adam Boehler’in de esir takası ve ateşkes müzakereleri çerçevesinde dün Mısırlı yetkililerle görüşmek üzere Kahire’de olduğu kaydedildi. Boehler’in pazartesi günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüştüğü bugün de Doha’ya gitmesinin planlandığı belirtiliyor.

‘Daha önce de bu noktaya geldik’

ABD Başkanı Joe Biden’ın, Trump’ın ekibiyle birlikte çalışarak 20 Ocak’taki yemin töreninden önce Gazze için ateşkes anlaşmasını sonuçlandırmaya çalıştığını ifade ediliyor.

Müzakerelerde ilerleme kaydedilmiş olsa da bazı noktalardaki anlaşmazlıkların sürdüğünü belirten İsrail medyasına konuşan kaynaklar anlaşmanın sonuçlanması noktasında temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby de Fox News’e verdiği röportajda “Daha önce de bu noktaya geldik, ancak sonuca ulaşamadık” dedi.

İsrailli kaynaklar ise daha şüpheci bir tavır sergileyerek anlaşmanın önünde hala büyük engeller olduğunu belirtiyor. Walla haber sitesi, üç üst düzey İsrailli kaynağa atıfta bulunarak, son haftalarda ilerleme kaydedilmiş olsa da taraflar arasında hala büyük farklar olduğunu bildirdi. Özellikle Hamas’ın, herhangi bir rehine anlaşmasının savaşın sona ermesini sağlaması gerektiği konusunda ısrar ettiği kaydedildi. İsrail, belli sayıda rehinenin serbest bırakılması karşılığında bir ya da iki ay sürecek bir ateşkes istiyor. Hamas ise savaş sonrası Gazze’nin yönetiminde yer almamayı bazı şartlar karşılığında kabul etti. Ancak olası bir anlaşmanın savaşı ve işgali sona erdirmesi konusunda geri adım atmıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Colani: Suriye, İsrail’e yönelik saldırılar için üs olarak kullanılmayacak

Yayınlanma

HTŞ lideri Colani, Suriye topraklarının İsrail’e saldırı için kullanılmayacağını söylerken Esad yönetimini deviren örgütler güneyde Suriye ordusundan kalan silah ve mühimmatları İsrail ordusuna teslim ediyor.

Esad’ı yönetimini devirerek Şam’da yönetimi devralan El Kaide bağlantılı HTŞ’nin lideri Ahmed eş-Şara (Ebu Muhammed el-Colani) Şam’da aralarında The Times’ın da olduğu yabancı basına konuştu.

İsrail’in Suriye’ye saldırının son bulması gerektiğini söyleyen Şara, “İsrail’in gerekçesi Hizbullah ve İranlı milislerin varlığıydı, artık bu gerekçe ortadan kalktı” dedi.

Beşar Esad’ın ülkeden ayrılmasından sonra İsrail’in ele geçirdiği Suriye topraklardan da çıkması gerektiğini söyleyen Şara, şöyle devam etti: “1974 anlaşmasına bağlıyız ve BM gözlemcilerini yeniden kabul etmeye hazırız. Ne İsrail ne de başka bir ülkeyle çatışma istemiyoruz ve Suriye’nin saldırılar için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Suriye halkının artık bir nefes alması gerekiyor, saldırılar sona ermeli ve İsrail önceki pozisyonlarına geri çekilmeli.”

İsrail, HTŞ liderliğindeki örgütlerin Şam’ı ele geçirmesinden saatler sonra Golan Tepeleri’nde Birleşmiş Milletler tarafından korunan tampon bölgeye girdi. Suriye topraklarında ilerleyen ve kış ayları boyunca çekilmeyi düşünmeyen İsrail, bunun geçici bir savunma hamlesi olduğunu iddia ediyor.

Öte yandan Suriye sınırında bulunan HTŞ ile birlikte Esad yönetiminin devrilmesi operasyonuna katılan örgütler Suriye ordusundan kalan silah toplayıp İsrail ordusuna teslim ediyor. Suriye içinden çekilen videoda kamyonlara yüklenen tonlarca silah ve mühimmat görülüyor. İsrail ordusu mühimmatlardan bazılarının ‘kimyasal savaş malzemesi’ içerdiğini söylüyor.

Kanal 12’nin yayınladığı görüntülerde içinde mühimmat ve silah bulunan yüzlerce kasanın toplandığı ve daha sonra kamyonlara yüklendiği görülüyor. Habere göre, geçen hafta Esad yönetimini deviren isyancılar da silah teslimine yardım ediyor. Habere göre silahlar Suriye ordusuna ait üs ve karakollardan geliyor ve aralarında genellikle göz yaşartıcı gaz olarak kullanılan CS gazı gibi kimyasal silahlar da bulunuyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

WSJ: PKK/YPG Trump’tan Ankara’ya baskı yapmasını istiyor

Yayınlanma

Wall Street Journal’da (WSJ) yer alan habere göre üst düzey ABD’li yetkililer, Türkiye ve milis müttefiklerinin Suriye sınırı boyunca güç yığdığını ve Ankara’nın Amerikan destekli YPG’nin elindeki topraklara geniş çaplı bir operasyona hazırlandığı yönünde alarm verdiğini söylüyor. Yetkililer, milis savaşçıların yanı sıra Türk üniformalı komandolar ve topçu birliklerinden oluşan bu güçlerin, Suriye’nin kuzey sınırında Ayn el Arap (Kobani) yakınlarında yoğunlaştığını belirtiyor. ABD’li yetkililerden biri, Türkiye’nin sınır ötesi operasyonunun yakın olabileceğini söyledi.

Habere göre Türkiye’nin yığınağı Beşar Esad yönetiminin aralık ayı başında düşmesinin ardından başladı ve Türkiye’nin 2019’da Suriye’nin kuzeydoğusuna düzenlediği operasyon öncesi yaptığı askeri hamlelere benziyor. Bir başka ABD’li yetkili de “Bu konuya odaklanmış durumdayız ve itidal için baskı yapıyoruz” dedi.

PKK/YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Dış İlişkiler Sorumlusu İlham Ahmed, Başkan seçilen Donald Trump’a Türkiye’nin askeri operasyonunun olası göründüğünü söyledi ve Trump’tan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sınır ötesine asker göndermemesi için baskı yapmasını istedi.

SDG sözcüsü Ferhad Şami: ABD’nin bizi terk etmesinden korkuyoruz

The Wall Street Journal tarafından görüntülenen mektuba göre Ahmed, Trump’a Türkiye’nin hedefini şu olduğunu söyledi: “Siz göreve başlamadan önce topraklarımız üzerinde fiili kontrol kurmak ve sizi, topraklarımızın yöneticileri olarak kendileriyle muhatap olmaya zorlamak.” Ayrıca Ahmed “Eğer Türkiye işgaline devam ederse sonuçlar felaket olur” diye ekledi.

Türkiye’den gelen tehdidin SDG’yi, Biden yönetiminin görevi bırakmasına haftalar kala savunmasız bir konumda bıraktığını belirten WSJ, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Ankara’nın YPG’ye karşı operasyonları azaltacağına dair güvence almak üzere Türkiye’ye geldiğini hatırlattı. Ancak SDG sözcüsüne göre, SDG ile SMO arasında ABD arabuluculuğunda Ayn el Arap’ta yürütülen ateşkes görüşmeleri pazartesi günü bir anlaşma sağlanamadan çöktü. Sözcü, SDG’nin şu anda şehrin doğusunda ve batısında “önemli askeri yığınaklar” gördüğünü söyledi.

Ahmed, Trump’a yazdığı mektupta “Sınırın ötesinden Türk güçlerinin yığınak yaptığını görebiliyoruz ve sivillerimiz sürekli ölüm ve yıkım korkusu altında yaşıyor” dedi.

Trump pazartesi günü Florida’daki konutunda gazetecilere yaptığı açıklamada Türkiye’nin Heyet-i Tahrir Şam’ın (HTŞ) Suriye’yi ele geçirmesini organize ettiğini ima ederek “Türkiye çok fazla can kaybı olmadan bir ele geçirme gerçekleştirdi” dedi.

Ahmed, Türkiye’nin operasyonunun sadece Ayn el Arap’ta 200.000’den fazla Kürt sivili ve çok sayıda Hıristiyan topluluğu yerinden edeceğini iddia ederek Trump’ı uyardı.

WSJ’nin haberinde şu ifadeler yer aldı:

Trump ilk döneminde ABD askerlerini Suriye’nin kuzeydoğusundan kısmen çekerek yüz binlerce Suriyelinin ölümüne ve yerinden edilmesine neden olan geniş çaplı bir Türk işgalinin önünü açmıştı. Trump yönetimi sonunda Kürtlerin kilometrelerce sınır bölgesini Türklere bırakması karşılığında ateşkes sağlanmasına yardımcı oldu. Trump görevi 20 Ocak’a kadar Başkan Biden’dan devralmayacak olsa da Ahmed, seçilmiş başkandan Erdoğan’ı planlanan herhangi bir operasyonu durdurmaya ikna etmek için ‘eşsiz diplomasi yaklaşımını’ kullanmasını istedi.

Trump’la daha önce yaptığı bir görüşmeye atıfta bulunan Ahmed, o zamanki başkanın “ABD’nin Kürtleri terk etmeyeceği” sözünü verdiğini hatırlattı.

Ahmed, “Bu felaketi önleme gücüne sahip olduğunuza inanıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan sizi daha önce dinledi ve çağrınıza yine kulak vereceğine inanıyoruz” diye yazdı: “Kararlı liderliğiniz bu işgali durdurabilir ve barış ve güvenlik mücadelesinde sadık müttefikler olarak duran insanların onurunu ve güvenliğini koruyabilir.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English