İşgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs’te de 7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail güçleri ve Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı 386’ya yükseldi.
Yasa dışı yerleşimcilerin, Filistinlilere saldırıları yeni bir olgu değil. Ancak özellikle 2018’den sonra faaliyetlerini hızlandıran aşırı Yahudiler ve örgütleri devletin de hoşgörüsüyle daha pervasızca hareket etmeye başladı. Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, İsrail’in radikal Yahudi örgütleri ile yasadışı yerleşimcilere ve bunların İsrail devleti ile ilişkilerine mercek tutuyor:
***
Radikal Yahudi milisler ve İsrail devletiyle bağlantıları
Radikal Yahudi gruplar Filistinlilerle çatışırken ve onlara saldırırken devlet koruması ve desteği alıyor.
SHERINE YOUNES
İsrail’in radikal yerleşimci grupları, işgal altındaki Batı Şeria’da Filistinlilere yönelik saldırganlıklarıyla ün kazanmış durumda.
Filistin devletine karşı radikal muhalefetleri nedeniyle kendi hükümetleriyle çatışma geçmişleri olsa da, son yıllarda ulusal politikadaki etkileri önemli ölçüde arttı.
Yerleşimci gruplar “devlet dışı aktörler” olarak damgalanıyor ve Filistin topraklarının yasadışı ilhakı nedeniyle İsrail içinde eleştiriliyor. Ancak şimdi İsrail tarihinin en sağcı hükümetinin ülkeyi yönetmesi ve Gazze’de amansız bir savaş yürütmesi nedeniyle daha karmaşık bir gerçek ortaya çıktı.
Yerleşimciler, sadece Yahudiler için bir etno-devlet kurmaya odaklanan dini Siyonizm’e derinden bağlıdır.
Bu siyasi hırsları onları, ilişkili oldukları Haredi Ortodoks Yahudiliğinden ayırıyor. Bu yerleşimcilerin Batı Şeria ve Gazze’yi tamamen ele geçirmek gibi yayılmacı hedefleri var.
Devletle karmaşık bağlantılar
Tel Aviv resmi olarak bu tür sert taleplerden geri dursa da, grupların İsrail’in siyasi sisteminin kilit noktalarıyla olan gerçek bağlarının boyutu daha karmaşık bir dizi ilişkiyi ortaya koyuyor.
Ultra-Ortodoks yerleşimci grupların dini Siyonist hareketin daha geniş çerçevesi içindeki statülerine ilişkin araştırmalar, İsrail siyasetini önemli ölçüde etkilediklerini gösteriyor. Şiddet ve aşırıcılık konusunda da sanıldığından daha uzun bir geçmişe sahipler.
Bölgesel Düşünce Forumu’nda dini milliyetçilik konusunda uzman olan Dr. Eran Zedekiah, yerleşimci yayılmacılığının Siyonist ideolojinin temel bir bileşeni olduğunu söylüyor.
İsrail hükümeti ne zaman yasadışı olarak işgal edilmiş Filistin topraklarından vazgeçmeye istekli olduğunu gösterse, bu gruplar şiddet kullanarak ayaklanıyor ve devlet politikalarına doğrudan meydan okuyan milisler oluşturuyor.
Ancak bu yeni bir olgu değil.
1980’lerde aşırılık yanlısı Yahudi gruplar Batı Şeria’da vatandaşlara yönelik şiddetli saldırılar ve hatta Filistinli belediye başkanlarına yönelik suikastlar da dahil gizli operasyonlar yürüttü.
Bu gizli operasyonlar, İsrail’in 1979’da Mısır ile barış anlaşması imzalamasının ardından Filistinlilere toprak tavizi verilmesi korkusundan kaynaklanıyordu.
Eski İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin’in bizzat bir İsrailli radikal tarafından öldürülmesi, her türlü tavize karşı direnişin derinliğini ve Oslo Anlaşmalarına ve iki devletli çözüm yoluyla uzun vadeli barışa yönelik her türlü hamleye karşı çıkmak için ne kadar ileri gitmeye hazır olduklarını gösterdi.
Tırmanan şiddet
Bu şiddet, Batı Şeria’daki yerleşim yerlerine derinlemesine kök salmış olan Hilltop Youth gibi radikal dinci Siyonist hareketlerin şiddeti tırmandırmasında görüldüğü gibi bugün de devam ediyor.
Bu gruplar bazen İsrail ordu güçleriyle çatışırken, daha geniş kapsamlı yerleşimci yayılmacı faaliyetleri ordunun zımni desteğiyle yürütülüyor. Ayrıca, bazıları devlet yardımı alan siyasi oluşumlar tarafından da finanse ediliyor.
İsrail’in güvenlik servisi Şin Bet’in eski direktörü Yaakov Peri devletin, yasaları açıkça çiğneyen ve hükümetle çatışan yerleşimcileri düzenli olarak kovuşturduğunu iddia ediyor. Peri, bu grupların üyelerinin terör eylemleri nedeniyle gözaltına alınmasını ya da yargılanmasını kolaylaştıran 2016 tarihli terörle mücadele yasasına işaret ediyor.
Majalla’ya verdiği bir röportajda Peri, 1980’lerde bu milislerle yaşadığı bazı karşılaşmaları ayrıntılarıyla anlattı. El Halil’de Filistinlilere yönelik bir dizi cinayetin ve Filistinli belediye başkanlarına yönelik suikastların arkasında nasıl bu milislerin olduğunu açıkladı.
Mescid-i Aksa’yı bombalama planlarının yanı sıra işgal altındaki Doğu Kudüs’te Filistinlileri taşıyan otobüslere saldırı planları da ortaya çıkarıldı.
Bu gruplara şu anda İsrail hükümetinde bakan olarak görev yapan Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir gibi isimler liderlik ediyordu.
Peri, bu grupların doğrudan devlet fonu almamasına rağmen, çoğunlukla bireysel yerleşimcilere verilenler gibi özel bağışlar aldıklarını, bunun da onların ‘devlet dışı aktörler’ olarak sınıflandırılmasını zorlaştırdığını söylüyor.
Üstelik bazıları, kendi mesih vizyonunu paylaşan uluslararası Yahudi örgütlerinin destek ve katkılarından da yararlanıyor.
Filistinli çiftçileri mülklerinden çıkararak ve mahsullerini yok ederek onlara saldıran radikal yerleşimci gruplar ile zımni devlet desteği alan muhalif İsrail vatandaşları arasında ince bir ayrım var.
Operasyonel özerklik
Batı Şeria’daki yerleşimci faaliyetlerini takip eden İsrailli Şimdi Barış hareketi aktivisti Hagit Ofran, bu konunun karmaşıklığına dikkat çekiyor.
Bu grupların resmi devlet aygıtının dışında bir dereceye kadar özerk olduğunu belirtiyor. Yine de devletle bağlantılarını sürdürüyor, Filistinlilere karşı koyarken ve saldırırken hem koruma hem de destek alıyorlar.
Ofran, “İsrail hükümetini devirmeyi ya da değiştirmeyi amaçlayan resmi olarak tanınmış herhangi bir grup ya da oluşuma dair kanıt bulamadık” diye açıklıyor.
“Bununla birlikte, Batı Şeria’daki yerleşim birimlerinde Hilltop Youth gibi gruplar ve yerleşimciler, yasadışı olarak arazileri ele geçirerek ev ve çiftlikler inşa ederek Filistin hareketini engelliyorlar.”
“2018’den bu yana, bu faaliyetler daha belirgin hale geldi ve bu gruplar devletle çatışan radikal yerleşimci gruplarla giderek daha fazla ittifak kuruyor.”
“Bu yerleşimciler ve aktivistler için doğrudan devlet finansmanı henüz bulunamamış olsa da bakanlıklarından ve resmi kurumlardan dolaylı finansman alan devlete bağlı aktörlerin ve kuruluşların desteğinden yararlanıyorlar.”
“Gush Emunim’deki yerleşim faaliyetlerinde etkili olan Amana hareketi ve Bakan Smotrich’in yerleşimlerin statüsünü meşrulaştırmaya yönelik girişimleri kayda değer örnekler.”
Ofran, Gazze’deki savaşın yerleşimci gruplarla devlet kurumları arasındaki yakın bağları daha da açığa çıkardığını vurguladı. Ayrıca devletin yerleşimcileri nasıl silahlandırdığı ve yerleşim yerlerini savunmakla görevlendirdiği de açığa çıktı.
Batı Şeria’da ordunun ve yerleşimcilerin eylemlerine dikkat çekmek için eski İsrail askerleri tarafından kurulan Shovrim Shtika’yı uzun yıllar yöneten Yehuda Shaul ise konunun karmaşıklığı hakkında bilgi verdi.
“Her gün ordu ile iç içe geçen ilişkileri nedeniyle sivil yerleşimci ile asker yerleşimciyi birbirinden ayırmak bazen zor olabiliyor” dedi.
“Belli bölgelerde görev yapan askerler genellikle yerleşimcilerle dostluk kuruyorlar bu da yerleşimcilerin ihlallerine karşı hukukun gevşek bir şekilde uygulanmasına yol açıyor. Dahası, yerleşim yerlerini korumakla görevli askerler bazen güvenliği denetlemekle görevlendirilen yerleşimciler tarafından yönlendiriliyor, bu da komuta yapısını ve operasyonel bütünlüğü karmaşık hale getiriyor.”
7 Ekim saldırılarından sonra ve çatışma tırmandıkça, yerleşimciler genişletilmiş koruma birimlerine entegre edildi. Aslında bu, ordunun radikal grupları silahlandırması ve devlet dışı aktörler ile devlet arasındaki çizgilerin daha da bulanıklaşması anlamına geliyor.
Shaul radikal Siyonist grupları üç gruba ayırıyor. Birincisi, bazı gruplar Yehuda Krallığı’nın kurulmasını savunuyor. Bu gruplar “eksiksiz bir İsrail Toprağı” arzusunun ötesine geçerek Tevrat yasalarıyla yönetilen Yahudi devletini savunuyor. Amaçları Yahudiliği demokrasiden ayırarak Yehuda Krallığına geçişi hızlandırmak.
2015’te Batı Şeria’nın Duma köyünde bir Filistinlinin evine düzenlenen terörist yerleşimci kundaklama saldırısı bu ideolojiyi savunan Yahudi gruplar tarafından gerçekleştirilmişti. Saldırıda 18 aylık Ali Dawabsheh yangında diri diri yanmış, anne ve babası ise aldıkları yaralar nedeniyle haftalar içinde ölmüştü.
Bu gruplar aynı zamanda ırkçı duvar yazıları ve Tiberias yakınlarındaki Tabgha bölgesinde bir kilisenin kundaklanması gibi hem Yeşil Hat içinde hem de dışında maddi hasarı içeren “bedel” saldırıları da gerçekleştiriyor.
İkinci olarak, resmi yapılardan ve dini kurumlardan bağımsız olarak faaliyet gösteren bağlantısız yerleşimci gruplar var. Bu yerleşimciler, öncelikle dini coşkudan kaynaklanan isyan ve karışıklıkları kışkırtmalarıyla biliniyor.
Üçüncüsü, klasik yerleşimciler, ille de bir çatışma ya da devleti devirme amacı gütmeksizin bölge genelinde topluluk oluşturma ve toprak edinme çabası içinde olanları temsil ediyor. Bu grup, daha saldırgan eğilimler sergileyen yerleşimcilerden farklı.
Devlet entegrasyonu
Amerikalı bir akademisyen ve bu alanda uzman olan Profesör Moti Anbari aşırı Siyonist gruplar arasında bir ayrım yapıyor. Bazılarının İsrail devletine tamamen karşı olduğunu ve sadece kutsal kitaptaki anlamıyla kurtuluş aradığını söylüyor.
Buna karşılık diğerleri Knesset gibi devlet kurumlarına entegre olmuş durumda ve kutsal kitaptaki anlamıyla Yahudi devletini kurma arayışlarında değişimi içeriden etkilemek istiyorlar.
Bu gruplar orduyu “kutsal kitaptaki devlete” doğru ilerlemek için gerekli görüyor ve orduyu yenmek yerine ideolojisini değiştirmek istiyor.
Anbari bu düşünce tarzı ile iktidarı ele geçirmeyi hedefleyen IŞİD ve El Kaide gibi gruplar arasında bir paralellik kuruyor. Bununla birlikte, bu görüşlere sahip militanlar hayatta kalmalarını İsrail devletine ve onun kurumlarının merhametine borçlu.
Toplumun aşırı sağa doğru dramatik değişimi, İsrail’in Gazze’deki askeri saldırısı hakkında 5 Kasım’da yapılan İsrail Ses Endeksi anketinde mükemmel bir şekilde ortaya konuluyor.
Gazze’de güç kullanımı söz konusu olduğunda, İsrailli Yahudilerin %57,5’i İsrail ordusunun Gazze’de çok az ateş gücü kullandığına inandığını söylerken, %36,6’sı uygun miktarda ateş gücü kullandığını, sadece %1,8’i ise çok fazla ateş gücü kullandığını düşündüğünü belirtti.
Sonuç olarak, radikal Yahudi grupların yükselişi, devlet ve devlet dışı aktörler arasındaki çizgileri giderek bulanıklaştırıyor. Bu tür grupların hem uluslararası hukuk hem de İsrail hukuku kapsamında işledikleri suçlardan sorumlu tutulmaması, faaliyetlerini sürdürmeleri ve yaygınlaştırmaları için onları daha da cesaretlendirecek.