Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

İsrail’in ‘IŞİD ve el-Kaidesi’

Yayınlanma

İşgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs’te de 7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail güçleri ve Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı 386’ya yükseldi.

Yasa dışı yerleşimcilerin, Filistinlilere saldırıları yeni bir olgu değil. Ancak özellikle 2018’den sonra faaliyetlerini hızlandıran aşırı Yahudiler ve örgütleri devletin de hoşgörüsüyle daha pervasızca hareket etmeye başladı. Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, İsrail’in radikal Yahudi örgütleri ile yasadışı yerleşimcilere ve bunların İsrail devleti ile ilişkilerine mercek tutuyor:

***

Radikal Yahudi milisler ve İsrail devletiyle bağlantıları

Radikal Yahudi gruplar Filistinlilerle çatışırken ve onlara saldırırken devlet koruması ve desteği alıyor.

SHERINE YOUNES

İsrail’in radikal yerleşimci grupları, işgal altındaki Batı Şeria’da Filistinlilere yönelik saldırganlıklarıyla ün kazanmış durumda.

Filistin devletine karşı radikal muhalefetleri nedeniyle kendi hükümetleriyle çatışma geçmişleri olsa da, son yıllarda ulusal politikadaki etkileri önemli ölçüde arttı.

Yerleşimci gruplar “devlet dışı aktörler” olarak damgalanıyor ve Filistin topraklarının yasadışı ilhakı nedeniyle İsrail içinde eleştiriliyor. Ancak şimdi İsrail tarihinin en sağcı hükümetinin ülkeyi yönetmesi ve Gazze’de amansız bir savaş yürütmesi nedeniyle daha karmaşık bir gerçek ortaya çıktı.

Yerleşimciler, sadece Yahudiler için bir etno-devlet kurmaya odaklanan dini Siyonizm’e derinden bağlıdır.

Bu siyasi hırsları onları, ilişkili oldukları Haredi Ortodoks Yahudiliğinden ayırıyor. Bu yerleşimcilerin Batı Şeria ve Gazze’yi tamamen ele geçirmek gibi yayılmacı hedefleri var.

Devletle karmaşık bağlantılar

Tel Aviv resmi olarak bu tür sert taleplerden geri dursa da, grupların İsrail’in siyasi sisteminin kilit noktalarıyla olan gerçek bağlarının boyutu daha karmaşık bir dizi ilişkiyi ortaya koyuyor.

Ultra-Ortodoks yerleşimci grupların dini Siyonist hareketin daha geniş çerçevesi içindeki statülerine ilişkin araştırmalar, İsrail siyasetini önemli ölçüde etkilediklerini gösteriyor. Şiddet ve aşırıcılık konusunda da sanıldığından daha uzun bir geçmişe sahipler.

Bölgesel Düşünce Forumu’nda dini milliyetçilik konusunda uzman olan Dr. Eran Zedekiah, yerleşimci yayılmacılığının Siyonist ideolojinin temel bir bileşeni olduğunu söylüyor.

İsrail hükümeti ne zaman yasadışı olarak işgal edilmiş Filistin topraklarından vazgeçmeye istekli olduğunu gösterse, bu gruplar şiddet kullanarak ayaklanıyor ve devlet politikalarına doğrudan meydan okuyan milisler oluşturuyor.

Ancak bu yeni bir olgu değil.

1980’lerde aşırılık yanlısı Yahudi gruplar Batı Şeria’da vatandaşlara yönelik şiddetli saldırılar ve hatta Filistinli belediye başkanlarına yönelik suikastlar da dahil gizli operasyonlar yürüttü.

Bu gizli operasyonlar, İsrail’in 1979’da Mısır ile barış anlaşması imzalamasının ardından Filistinlilere toprak tavizi verilmesi korkusundan kaynaklanıyordu.

Eski İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin’in bizzat bir İsrailli radikal tarafından öldürülmesi, her türlü tavize karşı direnişin derinliğini ve Oslo Anlaşmalarına ve iki devletli çözüm yoluyla uzun vadeli barışa yönelik her türlü hamleye karşı çıkmak için ne kadar ileri gitmeye hazır olduklarını gösterdi.

Tırmanan şiddet

Bu şiddet, Batı Şeria’daki yerleşim yerlerine derinlemesine kök salmış olan Hilltop Youth gibi radikal dinci Siyonist hareketlerin şiddeti tırmandırmasında görüldüğü gibi bugün de devam ediyor.

Bu gruplar bazen İsrail ordu güçleriyle çatışırken, daha geniş kapsamlı yerleşimci yayılmacı faaliyetleri ordunun zımni desteğiyle yürütülüyor. Ayrıca, bazıları devlet yardımı alan siyasi oluşumlar tarafından da finanse ediliyor.

İsrail’in güvenlik servisi Şin Bet’in eski direktörü Yaakov Peri devletin, yasaları açıkça çiğneyen ve hükümetle çatışan yerleşimcileri düzenli olarak kovuşturduğunu iddia ediyor. Peri, bu grupların üyelerinin terör eylemleri nedeniyle gözaltına alınmasını ya da yargılanmasını kolaylaştıran 2016 tarihli terörle mücadele yasasına işaret ediyor.

Majalla’ya verdiği bir röportajda Peri, 1980’lerde bu milislerle yaşadığı bazı karşılaşmaları ayrıntılarıyla anlattı. El Halil’de Filistinlilere yönelik bir dizi cinayetin ve Filistinli belediye başkanlarına yönelik suikastların arkasında nasıl bu milislerin olduğunu açıkladı.

Mescid-i Aksa’yı bombalama planlarının yanı sıra işgal altındaki Doğu Kudüs’te Filistinlileri taşıyan otobüslere saldırı planları da ortaya çıkarıldı.

Bu gruplara şu anda İsrail hükümetinde bakan olarak görev yapan Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir gibi isimler liderlik ediyordu.

Peri, bu grupların doğrudan devlet fonu almamasına rağmen, çoğunlukla bireysel yerleşimcilere verilenler gibi özel bağışlar aldıklarını, bunun da onların ‘devlet dışı aktörler’ olarak sınıflandırılmasını zorlaştırdığını söylüyor.

Üstelik bazıları, kendi mesih vizyonunu paylaşan uluslararası Yahudi örgütlerinin destek ve katkılarından da yararlanıyor.

Filistinli çiftçileri mülklerinden çıkararak ve mahsullerini yok ederek onlara saldıran radikal yerleşimci gruplar ile zımni devlet desteği alan muhalif İsrail vatandaşları arasında ince bir ayrım var.

Operasyonel özerklik

Batı Şeria’daki yerleşimci faaliyetlerini takip eden İsrailli Şimdi Barış hareketi aktivisti Hagit Ofran, bu konunun karmaşıklığına dikkat çekiyor.

Bu grupların resmi devlet aygıtının dışında bir dereceye kadar özerk olduğunu belirtiyor. Yine de devletle bağlantılarını sürdürüyor, Filistinlilere karşı koyarken ve saldırırken hem koruma hem de destek alıyorlar.

Ofran, “İsrail hükümetini devirmeyi ya da değiştirmeyi amaçlayan resmi olarak tanınmış herhangi bir grup ya da oluşuma dair kanıt bulamadık” diye açıklıyor.

“Bununla birlikte, Batı Şeria’daki yerleşim birimlerinde Hilltop Youth gibi gruplar ve yerleşimciler, yasadışı olarak arazileri ele geçirerek ev ve çiftlikler inşa ederek Filistin hareketini engelliyorlar.”

“2018’den bu yana, bu faaliyetler daha belirgin hale geldi ve bu gruplar devletle çatışan radikal yerleşimci gruplarla giderek daha fazla ittifak kuruyor.”

“Bu yerleşimciler ve aktivistler için doğrudan devlet finansmanı henüz bulunamamış olsa da bakanlıklarından ve resmi kurumlardan dolaylı finansman alan devlete bağlı aktörlerin ve kuruluşların desteğinden yararlanıyorlar.”

“Gush Emunim’deki yerleşim faaliyetlerinde etkili olan Amana hareketi ve Bakan Smotrich’in yerleşimlerin statüsünü meşrulaştırmaya yönelik girişimleri kayda değer örnekler.”

Ofran, Gazze’deki savaşın yerleşimci gruplarla devlet kurumları arasındaki yakın bağları daha da açığa çıkardığını vurguladı. Ayrıca devletin yerleşimcileri nasıl silahlandırdığı ve yerleşim yerlerini savunmakla görevlendirdiği de açığa çıktı.

Batı Şeria’da ordunun ve yerleşimcilerin eylemlerine dikkat çekmek için eski İsrail askerleri tarafından kurulan Shovrim Shtika’yı uzun yıllar yöneten Yehuda Shaul ise konunun karmaşıklığı hakkında bilgi verdi.

“Her gün ordu ile iç içe geçen ilişkileri nedeniyle sivil yerleşimci ile asker yerleşimciyi birbirinden ayırmak bazen zor olabiliyor” dedi.

“Belli bölgelerde görev yapan askerler genellikle yerleşimcilerle dostluk kuruyorlar bu da yerleşimcilerin ihlallerine karşı hukukun gevşek bir şekilde uygulanmasına yol açıyor. Dahası, yerleşim yerlerini korumakla görevli askerler bazen güvenliği denetlemekle görevlendirilen yerleşimciler tarafından yönlendiriliyor, bu da komuta yapısını ve operasyonel bütünlüğü karmaşık hale getiriyor.”

7 Ekim saldırılarından sonra ve çatışma tırmandıkça, yerleşimciler genişletilmiş koruma birimlerine entegre edildi. Aslında bu, ordunun radikal grupları silahlandırması ve devlet dışı aktörler ile devlet arasındaki çizgilerin daha da bulanıklaşması anlamına geliyor.

Shaul radikal Siyonist grupları üç gruba ayırıyor. Birincisi, bazı gruplar Yehuda Krallığı’nın kurulmasını savunuyor. Bu gruplar “eksiksiz bir İsrail Toprağı” arzusunun ötesine geçerek Tevrat yasalarıyla yönetilen Yahudi devletini savunuyor. Amaçları Yahudiliği demokrasiden ayırarak Yehuda Krallığına geçişi hızlandırmak.

2015’te Batı Şeria’nın Duma köyünde bir Filistinlinin evine düzenlenen terörist yerleşimci kundaklama saldırısı bu ideolojiyi savunan Yahudi gruplar tarafından gerçekleştirilmişti. Saldırıda 18 aylık Ali Dawabsheh yangında diri diri yanmış, anne ve babası ise aldıkları yaralar nedeniyle haftalar içinde ölmüştü.

Bu gruplar aynı zamanda ırkçı duvar yazıları ve Tiberias yakınlarındaki Tabgha bölgesinde bir kilisenin kundaklanması gibi hem Yeşil Hat içinde hem de dışında maddi hasarı içeren “bedel” saldırıları da gerçekleştiriyor.

İkinci olarak, resmi yapılardan ve dini kurumlardan bağımsız olarak faaliyet gösteren bağlantısız yerleşimci gruplar var. Bu yerleşimciler, öncelikle dini coşkudan kaynaklanan isyan ve karışıklıkları kışkırtmalarıyla biliniyor.

Üçüncüsü, klasik yerleşimciler, ille de bir çatışma ya da devleti devirme amacı gütmeksizin bölge genelinde topluluk oluşturma ve toprak edinme çabası içinde olanları temsil ediyor. Bu grup, daha saldırgan eğilimler sergileyen yerleşimcilerden farklı.

Devlet entegrasyonu

Amerikalı bir akademisyen ve bu alanda uzman olan Profesör Moti Anbari aşırı Siyonist gruplar arasında bir ayrım yapıyor. Bazılarının İsrail devletine tamamen karşı olduğunu ve sadece kutsal kitaptaki anlamıyla kurtuluş aradığını söylüyor.

Buna karşılık diğerleri Knesset gibi devlet kurumlarına entegre olmuş durumda ve kutsal kitaptaki anlamıyla Yahudi devletini kurma arayışlarında değişimi içeriden etkilemek istiyorlar.

Bu gruplar orduyu “kutsal kitaptaki devlete” doğru ilerlemek için gerekli görüyor ve orduyu yenmek yerine ideolojisini değiştirmek istiyor.

Anbari bu düşünce tarzı ile iktidarı ele geçirmeyi hedefleyen IŞİD ve El Kaide gibi gruplar arasında bir paralellik kuruyor. Bununla birlikte, bu görüşlere sahip militanlar hayatta kalmalarını İsrail devletine ve onun kurumlarının merhametine borçlu.

Toplumun aşırı sağa doğru dramatik değişimi, İsrail’in Gazze’deki askeri saldırısı hakkında 5 Kasım’da yapılan İsrail Ses Endeksi anketinde mükemmel bir şekilde ortaya konuluyor.

Gazze’de güç kullanımı söz konusu olduğunda, İsrailli Yahudilerin %57,5’i İsrail ordusunun Gazze’de çok az ateş gücü kullandığına inandığını söylerken, %36,6’sı uygun miktarda ateş gücü kullandığını, sadece %1,8’i ise çok fazla ateş gücü kullandığını düşündüğünü belirtti.

Sonuç olarak, radikal Yahudi grupların yükselişi, devlet ve devlet dışı aktörler arasındaki çizgileri giderek bulanıklaştırıyor. Bu tür grupların hem uluslararası hukuk hem de İsrail hukuku kapsamında işledikleri suçlardan sorumlu tutulmaması, faaliyetlerini sürdürmeleri ve yaygınlaştırmaları için onları daha da cesaretlendirecek.

ORTADOĞU

ABD’nin ateşkes önerisinden sonra Hamaney’in danışmanı Lübnan’da

Yayınlanma

ABD’nin Hizbullah ile İsrail arasında ateşkes sağlanması için Lübnan’a anlaşma önerisini sunmasından saatler sonra İran lideri Ali Hamaney’in Başdanışmanı ve Lübnan Özel Temsilcisi Ali Laricani, Lübnan’da Başbakan Necib Mikati ve Meclis Başkanı Nebih Berri ile ayrı ayrı görüştü.

Lübnan medyası, ABD’nin Beyrut Büyükelçisi Lisa Johnson’ın, Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri’ye, İsrail ordusu ile Hizbullah arasında ateşkes sağlanması amacıyla bir anlaşma taslağı teslim ettiğini yazdı.

Trump’a “hediye” mi sahadaki gerçek mi?

El Cedid televizyonunun isimsiz kaynaklardan aktardığına göre Johnson, ABD elçisi Amos Hochstein adına Meclis Başkanı Berri’ye BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararına dayanan bir anlaşma taslağı veya çözüm önerisi sundu. Anlaşmanın ayrıntılarına değinmeyen El Cedid kanalı, “Berri’nin Hizbullah ile istişare ettikten sonra öneri hakkında yanıt vereceğini” aktardı.

Anlaşma önerisinin Lübnan’a sunulmasından saatler sonra Hamaney’in danışmanı Beyrut’a geldi.

Lübnan Başbakanı Mikati’nin ofisinden yapılan yazılı açıklamaya göre Laricani ve beraberindeki heyet, Mikati tarafından kabul edildi. Toplantıda Mikati, “1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararının uygulanması, ulusal birliğin desteklenmesi ve Lübnanlılar arasında hassasiyet oluşturacak ve bir tarafı diğerinin aleyhine olacak şekilde kayıracak pozisyonlar alınmaması bakımından Lübnan devletinin duruşunun desteklenmesi gerektiğini” vurguladı.

Katz’ın “Hizbullah” açıklaması Halevi’yi bile şaşırttı

Laricani ise ülkeye yönelik saldırıların durdurulması, ateşkes sağlanması ve 1701 sayılı BMGK kararının uygulanmasının Lübnan hükümetinin önceliği olduğunu bildiklerini, İran’ın Lübnan hükümeti tarafından alınan her türlü kararı ve Lübnanlıların üzerinde mutabık kaldığı bir cumhurbaşkanının seçilmesini desteklediğini ifade etti.

Lübnan Meclis Başkanı Berri’nin ofisinden yapılan açıklamada ise görüşmede bölgedeki genel durum, İsrail’in Lübnan’a yönelik devam eden saldırganlığı ve mülteciler meselelerinin ele alındığı aktarıldı.

“Hiçbir şeyi bozmak istemiyoruz”

Laricani, görüşme sonrasında basına yaptığı açıklamada, İsrail’in saldırganlığından kaynaklanan sorunların ortadan kaldırılması için Lübnanlı yetkililerle istişarelerde bulunduğunu belirtti.

İsrail ordusu Lübnan’da savaşmak istemiyor

ABD’nin, İsrail ile Hizbullah arasında ateşkes sağlanması amacıyla BMGK’nın 1701 sayılı kararına dayanan anlaşmanın taslağını Lübnan Meclis Başkanı Berri’ye sunmasının ardından İran’ın bu anlaşmayı bozmak isteyip istemediğinin sorulması üzerine Laricani, “Hiçbir şeyi bozmak istemiyoruz. Çözümler arıyoruz. Lübnan’ı her koşulda destekliyoruz. Durumu bozanlar Netanyahu ve çetesi. Dostlarınızı ve düşmanlarınızı tanıyın” dedi.

Laricani, Lübnanlı yetkililerin ve Hizbullah’ın kabul ettiği her anlaşmayı desteklediklerini belirterek İran lideri Hamaney’in mesajını Lübnan Meclis Başkanı Berri’ye ilettiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

7 bin Haredi’nin askere çağrılmasına onay: “Likud, ultra-Ortodokslara savaş ilan etti”

Yayınlanma

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, ordunun 7 bin ultra-Ortodoks Yahudi’yi (Haredi) askere çağırma kararını onayladı. Netanyahu’nun Haredi partilerinden koalisyon ortakları öfkeli.

Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, Bakan Katz’ın, 7 bin Haredi’nin askere çağrılması kararını onayladığı belirtildi. Haredileri askerlik görevine çağıran emirlerin İsrail ordusunca 17 Kasım Pazar gününden itibaren kademeli olarak gönderileceği kaydedildi.

Gallant’ın kovulmasının perde arkası: Orduya “haddini bildirme” hamlesi

Eski Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın, görevden alınmadan bir gün önce imzaladığı bu kararın Başbakan Binyamin Netanyahu tarafından göreve getirilen Katz tarafından uygulamaya konulup konulmayacağı tartışılıyordu.

Yedioth Ahronoth gazetesinin 4 Kasım’da yayımlanan haberinde, Gazze Şeridi ve Lübnan’a saldırılarına devam eden İsrail ordusunun, 7 bin askeri göreve çağırmaya ihtiyacı olduğu aktarılmıştı.

İsrail’de Harediler, zorunlu askere alınmalarına karşı askerlik şubelerinin önünde sık sık protestolar düzenliyor.

Netanyahu’nun ultra-Ortodoks koalisyon ortakları, haziran ayında Yüksek Mahkeme’nin on yıllardır yürürlükte olan muafiyetleri kaldırmasının ardından, Yeşiva öğrencileri ve Haredi topluluğunun diğer üyeleri için askerlik muafiyetlerini düzenleyen bir yasanın çıkarılması için baskı yaptı.

Netanyahu hükümetinde “Haredi” krizinde yeni perde

Haredi partileri Birleşik Tevrat Yahudiliği ve Şas, bu uzun süredir devam eden askerlik muafiyetini yasalaştıracak bir tasarının önündeki en büyük engelin Savunma Bakanı Gallant ve Başsavcı Gali Baharav-Miara olduğunu iddia etti.

Katz’ın, Haredilere askerlik kararını uygulamaya koymasının ardından, Birleşik Tevrat Yahudiliği partisinden üst düzey bir yetkili, “Ortaya çıktı ki mesele başsavcı ya da Gallant değil, Likud, ultra-Ortodokslara savaş ilan etmeye karar verdi” dedi.

Harediler İsrail nüfusunun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturuyor

Çoğu dini gerekçelerle askere gitmeyi reddeden Harediler, 9 milyonluk ülkede nüfusun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturuyor. Ülkedeki Haredi Yahudilerinin büyük çoğunluğu Batı Kudüs’teki Meaşerim Mahallesi’nde ve başkent Tel Aviv yakınlarındaki Bney Brak kentinde yaşıyor. Haredi Yahudilerin çoğu, orduda dinlerinin gerektirdiği şekilde yaşayamayacakları gerekçesiyle askerlik yapmayı reddediyor. Kadın ve erkekler için İsrail’de 3 yıl zorunlu askerlik hizmeti bulunuyor.

“Düşman ordusunda askerlik yapmayız” diyen Harediler polisle çatıştı

Ultra-Ortodoks Yahudilik inancına sahip Harediler ise 26 yaşına kadar Tevrat Kurslarında (Yeşiva) eğitim almaları halinde askerlikten muaf tutuluyor. İsrail’de koalisyon ortağı Haredi partiler, “Tevrat eğitiminin temel hak olduğu” yönünde bir kanunu geçirerek temsil ettikleri kesimin askerlikten muaf tutulmasını yasal güvence altına almak istiyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

BM Özel Komitesinden “Gazze” raporu: Soykırım tanımıyla uyuşuyor

Yayınlanma

Birleşmiş Milletler (BM) Özel Komitesi’nin yayımladığı raporda, İsrail’in Gazze’ye saldırılarının “soykırım tanımıyla uyuştuğu” belirtildi. Hamas da İsrail’in Gazze’nin kuzeyinde 41 günde 2 bin Filistinliyi öldürdüğünü duyurdu.

İsrail’in, işgali altındaki topraklarda, Filistinli ve diğer Arap halklarına yönelik insan haklarını etkileyen uygulamaları araştıran BM Özel Komitesi raporu yayımlandı.

Ekim 2023-Temmuz 2024 döneminde yapılan incelemelere dayanan raporda, Gazze’deki kitlesel sivil kayıplar ve Filistinlilere “kasıtlı” olarak dayatılan yaşamı tehdit eden koşullara dikkat çekildi. Raporda, söz konusu koşullar göz önüne alındığında İsrail’in Gazze’ye saldırılarının “soykırım tanımıyla uyuştuğu” kaydedildi.

İsrailli yetkililerin, Filistinlileri, yiyecek ve su gibi yaşamsal ihtiyaçlardan mahrum bırakan politikaları “açıkça” desteklediği belirtilerek şu ifade kullanıldı: “İnsani yardımın sistematik ve hukuksuz şekilde engellenmesi, İsrail’in, yardımları siyasi ve askeri kazanımlar için araçsallaştırma niyetini açıkça ortaya koymaktadır.”

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) bağlayıcı kararlarına rağmen insani yardımların engellendiğinin belirtildiği raporda, “İsrail kasıtlı olarak ölüme ve açlığa neden olmakta, açlığı bir savaş yöntemi olarak kullanmakta ve Filistin halkını toplu olarak cezalandırmaktadır” değerlendirmesi yer aldı.

İsrail’in hedefindeki UCM Başsavcısı’na “cinsel taciz” soruşturması

Raporda ayrıca, İsrail’in “kapsamlı bombalama” saldırılarının, Gazze’deki temel hizmetleri “yok ettiği” ve insan sağlığına kalıcı etkileri olacak “çevre felaketine” neden olduğu kaydedildi.

İsrail’in yapay zekâ destekli hedef sistemlerine ilişkin endişelerin de yer aldığı raporda, “(Bu durum), İsrail’in sivil ayrımı yapma ve sivil ölümlerini önlemek için yeterli önlemleri alma yükümlülüğünü göz ardı ettiğini göstermektedir” denildi.

İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda yaklaşık 17 bin 210’u çocuk, 11 bin 742’si kadın olmak üzere 43 bin 736 Filistinli öldü, 103 bin 370 kişi yaralandı.

Enkaz altında hala binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.

“Generallerin Planı” kapsamında 41 günde 2 bin kişi katledildi

Öte yandan Hamas’tan yapılan açıklamada, İsrail ordusunun 41 gündür Gazze Şeridi’nin kuzey bölgesi olan Cibaliya, Beyt Hanun ve Beyt Lahiya’ya sürdürdüğü kuşatmasına ilişkin bilgi verildi.

İsrail’in 41 gündür kuşatma uygulayıp kara ve hava saldırıları düzenlediği Gazze’nin kuzeyinde, 2 bin Filistinlinin yaşamını yitirdiği, 6 bin kişinin yaralandığı ve yüzlerce kişinin enkaz altında kaldığı bildirildi.

Gazze’nin kuzeyinde yaşayan 80 bin Filistinlinin kuşatma altında mahsur kaldığına dikkat çekilen açıklamada, İsrail’in bölgede soykırım ve etnik temizlik gerçekleştirdiği kaydedildi.

“Generallerin Planı”nın mimarı: Ya teslim olacak ya açlıktan ölecekler

Açıklamada, “İsrail ordusu tüm barınma merkezlerini ve hastaneleri hedef aldı, sağlık personelini alıkoydu, ambulansları imha etti, tıbbi ve insani yardımların girişini engelledi” ifadesi kullanıldı.

Gazze Şeridi’nin kuzey bölgesi olarak bilinen Beyt Lahiya, Beyt Hanun ve Cibaliya’nın nüfusu 200 bin olarak tahmin edilirken, bunların yarısından fazlasının Gazze kentine göçe zorlandığı biliniyor.

Bu adımın, daha önce İsrail basınına yansıyan ve “Generaller Planı” olarak bilinen, İsrailliler için yerleşim yeri hazırlığı yapmak amacıyla Filistinlilerin Gazze’nin kuzeyinden tahliye edilmesi adına atıldığı düşünülüyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English