Bizi Takip Edin

AVRUPA

İsveç, suçluları yabancı ülkelerde cezaevine göndermeyi planlıyor

Yayınlanma

İsveç’te hükümet tarafından yaptırılan bir soruşturma, İsveç yasalarına göre ‘mutlak engeller’ bulunmadığı için İsveç’te suç işleyen kişilerin gelecekte cezalarını yabancı cezaevlerinde çekebilmelerini önerdi.

Aralık 2023’te başlayan soruşturma, Belçika ve Danimarka gibi diğer bazı Avrupa ülkelerinin halihazırda yaptığı gibi, yurtdışındaki cezaevi alanlarının kiralanmasının ‘fizibilitesini’ araştırmakla görevlendirildi.

İsveç Adalet Bakanı Gunnar Strömmer çarşamba günü düzenlediği basın toplantısında bulguları açıkladı ve bir sonraki adımın, hücre alanlarının kiralanması için diğer ülkelerle anlaşmaların müzakere edilmesini içerdiğini vurguladı.

Strömmer’e göre başka bir ülkeyle yapılacak böyle bir anlaşma, İsveç parlamentosunun nitelikli çoğunlukla onaylamasının ardından hükümet düzeyinde yapılmalı.

Soruşturma, hücrelerin sadece AB ve Avrupa Ekonomik Alanı içinde kiralanması ve İsveç mevzuatının uygulanması gerektiğinde ısrar ediyor. Bu durum, özellikle İsveçli personelin mümkün olduğunca karar verme ve mahkumlarla iletişimden sorumlu olması gerektiği anlamına geliyor.

Yabancı cezaevlerine gönderilenler arasında İsveç vatandaşları da olabilir. Özel müfettiş Mattias Wahlstedt basın toplantısında, “Sınır dışı kararı olan yabancı uyruklular özellikle uygun olabilir, fakat bunu sadece İsveç vatandaşı olmayanlarla sınırlamak için bir neden yok,” dedi.

Bulgular, suç ve göç konusundaki sert tutumuyla bilinen sağcı İsveç Demokratları’nın parlamentodaki destekleri karşılığında ülkenin merkez sağ hükümet politikasını etkilemesiyle İsveç siyasetinde gözle görülür bir sağa kayışın yaşandığı bir dönemde geldi.

Soruşturmanın başlatılmasında İsveç Demokratlarının, özellikle vatandaş olmayanlar arasında suçu caydırma gündemleri doğrultusunda, cezaevlerindeki aşırı kalabalığa uygun maliyetli çözümler getirme çabaları etkili oldu.

Geçen hafta da çete üyelerinin vatandaşlıktan çıkarılmasını öngören ayrı bir teklif sunuldu.

Kuzey ülkelerinin cezaevlerini ‘outsource’ etmesi yeni değil

İsveç hükümeti tarafından ‘çığır açıcı’ olarak sunulsa da, Stockholm’ün yaklaşımı yeni değil.

Örneğin Norveç, 2015’ten bu yana mahkumların Hollanda’da hapis yatmasını sağlayarak, hapishane ‘bekleme listesini’ hafifletmeye yardımcı oluyor. Azalan yerel hapishane nüfusu nedeniyle fazla kapasiteye sahip Hollanda, tesislerinin kullanılmasını sağlıyor.

Benzer şekilde, Belçika ve Hollanda, Belçikalı mahkumların Belçika sınırı yakınlarındaki Tilburg’da cezalarını çektikleri bir düzenlemeye sahipti. Bu uygulamaya 2016 yılında son verildi ve mahkumlar artık ters yönde hareket ediyor.

2021 yılında Danimarka daha tartışmalı bir adım atarak Kosova ile yıllık 15 milyon avroluk bir anlaşma imzaladı ve başta hüküm giydikten sonra sınır dışı edilmesi planlananlar olmak üzere 300 mahkumu burada barındırmaya başladı.

Bu anlaşma, Norveç, Hollanda ve Belçika arasındaki kültürel açıdan daha uyumlu düzenlemelerin aksine, iki ülke arasındaki önemli kültürel ve yasal farklılıklar nedeniyle ‘etik endişelere’ yol açmıştı.

İşkenceye Karşı Dünya Örgütü (OMCT), Avrupa Cezaevi Gözlemevi ve İşkence Mağdurları için Uluslararası Rehabilitasyon Konseyi ile birlikte bunu potansiyel olarak ayrımcı ve insan hakları yükümlülüklerinin bir tür ‘dış kaynak kullanımı’ olarak nitelendirdi.

Bu eleştirilere rağmen anlaşma devam edecek ve Danimarka’dan Kosova’ya ilk mahkum transferinin 2026 başı ile 2026 ortası arasında gerçekleşmesi bekleniyor.

AVRUPA

Hollanda parlamentosundan Ukrayna’ya barış gücü misyonu gönderilmesine onay

Yayınlanma

Hollanda parlamentosu, Rusya ile ateşkes sağlanması durumunda Ukrayna’ya barış gücü gönderilmesini onayladı. Hükümetin bu konuda yapıcı bir tutum sergilemesi beklenirken, bazı siyasi figürler bu karara karşı çıkıyor.

Hollanda parlamentosunun alt kanadı, Rusya ile ateşkes sağlanması durumunda Ukrayna’ya potansiyel bir barış gücü gönderilmesi yönündeki önergeyi oy çokluğuyla kabul etti.

NOS televizyon kanalının haberine göre parlamento, hükümeti, Ukrayna’da “savaş sonrası barışı koruma gücüne” Hollanda’nın katılımı konusunda “yapıcı bir tutum” almaya çağırıyor.

Milletvekilleri, Moskova ile Kiev arasında bir ateşkes sağlanması hâlinde ülkenin istikrarın sağlanmasında aktif bir rol oynamasını istiyor.

Hollanda Başbakanı Dick Schoof, ülkesinin Rusya tarafından saldırıya uğrayan Ukrayna’ya olası bir barışı koruma misyonu konusunda diyaloğa açık olduğunu belirtti.

Fakat, Hollanda Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders, önergenin görüşülmesi sırasında ülkesinin askerlerini Ukrayna’ya gönderme kararını desteklemeyeceğini açıkladı ve Rusya’dan gelen tehdidin “abartılmaması” gerektiğini savundu.

Yeşil Sol-İşçi Partisi (GroenLinks–PvdA) grubu, asker gönderme önerisini destekledi. Ancak blok temsilcisi, Hollanda askeri birliklerinin Ukrayna’ya konuşlandırılmasını tartışmak için henüz erken olduğunu düşündüğünü ifade etti.

NOS, nihai kararın hükümet tarafından verileceğini bildirdi.

Washington Post, 17 Şubat’ta Avrupa’daki Ukrayna müttefiklerinin, bir barış anlaşmasının ardından “Rusya’nın tekrar saldırmasını önlemek” amacıyla ülkeye 25-30 bin asker göndermeyi planladığını duyurmuştu.

Birliklerin, Rusya’nın askeri operasyonlara yeniden başlama girişiminde bulunması hâlinde müdahale etmeye hazır olmaları için temas hattının gerisine yerleştirilmesi planlanıyordu.

Daha sonra kaynaklar, Financial Times (FT) ve Wall Street Journal (WSJ) gazetelerine, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin askerlerinin, Ukrayna birliklerini tedarik edecek ve eğitecek bir “destek gücü” olarak Ukrayna’nın arka bölgelerinde konuşlandırılabileceğini aktardı.

Bu seçeneğin, AB liderleri tarafından 17 Şubat’ta Paris’te düzenlenen olağanüstü zirvede ele alındığı belirtildi.

Fakat daha sonra bir anlaşmaya varılamadığı öğrenildi. Financial Times ve Wall Street Journal‘a konuşan kaynaklar, Almanya, İtalya, Polonya ve İspanya’nın AB ordularının Ukrayna’ya gönderilmesine karşı çıktığını, Fransa, İngiltere ve İsveç’in ise barış güçlerini göndermeyi kabul ettiğini bildirdi.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, kalıcı bir barış sağlanana kadar bu konunun tartışılmaması gerektiğini belirtirken, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, asker göndermenin Ukrayna’ya destek vermenin en zor ve en az etkili yolu olduğunu söyledi.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Riyad’daki Rus-Amerikan görüşmelerinin ardından düzenlediği basın toplantısında, NATO üyesi ülkelerin askeri birliklerinin Ukrayna’da konuşlandırılmasının Moskova için kabul edilemez olduğunu ifade etmişti.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Berlin’de BM Filistin Özel Raportörünün katılacağı etkinliğe polis baskısı

Yayınlanma

Almanya’nın başkenti Berlin’de BM İşgal Altındaki Filistin Topraklar Özel Raportörü Francesca Albanese’nin konuşmacı olarak katıldığı etkinlik, polisiye baskılar sonucunda yer değiştirmek zorunda kaldı.

“Eye for Palestine”, “Gaza Committee” ve “Jewish Voice for Just Peace in the Middle East” girişimleri tarafından düzenlenen etkinliğe Albanese’nin yanı sıra Uluslararası Af Örgütü Almanya Şubesi Genel Sekreteri de katıldı. 

“Söylemi Geri Kazanmak: Filistin, Adalet ve Hakikat” başlıklı konferansın yapılacağı mekan olan Kühlhaus Berlin, Alman siyasetçiler ve Berlin polisi tarafından etkinliğin iptal edilmesi yönünde yoğun bir baskıya maruz kaldı.

Ayrıca Kühlhaus Berlin’in duvarlarına, İngilizce olarak “Albanese, sen bir antisemitsin” ve “UNRWA terörü destekliyor” ifadeleri yazıldı.

Polis baskısı nedeniyle mekan etkinliği iptal ederken, Almanya’nın günlük solcu gazeteci Junge Welt (jW), kendi 200 kişilik konferans salonunu DiEM25 etkinliği için tahsis edeceğini açıkladı.

Bu değişiklik nedeniyle başlangıçta planlanandan 400 kişi yerine 200 kişi etkinliğe katılabildi.

Kısa bir süre önce, siyasi baskı ve antisemitizm suçlamalarının ardından hem Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi hem de Berlin Özgür Üniversitesi İtalyan avukatın katılacağı etkinlikleri iptal etmişti.

BM diplomatı jW’ye yaptığı açıklamada, burada konuşmaktan mutluluk duyduğunu söyledi fakat  davetinin yol açtığı tartışmalar “derinden sarsıcı” olduğunu, Almanya’nın gittiği yönü görmekten endişe duyduğunu belirtti. Albanese, “Bunu asla unutmayacağım,” dedi.

jW’nin bildirdiğine göre etkinliğin başlamasından kısa bir süre sonra polis, gazetebib binasına girdi. Operasyon şefi daha önce, junge Welt’e, “önceki deneyimlere dayanarak”, “müdahale için eşiğin çok düşük” olduğunu vurgulamış ve cezai suçlamaların beklenebileceğini söylemişti.

jW genel müdürü Dietmar Koschmieder, Berlin polisinin provokatif davranışını, “resmi yasal gerekçelerle hafifçe gerekçelendirilen siyasi bir kararın uygulanması olarak” gördüğünü söyledi.

Polisin, etkinlik alanlarının içinde ve çevresindeki yoğun varlığıyla zaten kasıtlı olarak etkinliği etkilediğini ve böylece ifade ve toplanma özgürlüğünü daha da kısıtladığını savunan Koschmieder, “Junge Welt gazetesi olarak 30 yıldır düzenlediğimiz etkinliklerde, daha önce hiç böyle bir polis varlığıyla karşılaşmamıştık. Tüm bu prosedür 1920’lerde örgütlü işçi hareketinin etkinliklerine karşı uygulanan polis taktiklerini anımsatıyor,” dedi ve bu baskıların artık “yeniden norm haline geliyor gibi göründüğünü” söyledi.

Albanese konuşmasında, birçok soykırımın Alman topraklarından kaynaklanmış olması nedeniyle Almanya’nın uluslararası hukuk konusundaki tarihsel sorumluluğuna değindi. “İsrailli yerleşimci sömürgeciliği” ve ‘Gazze’deki soykırım’ yoluyla Filistinlilerin ezilmesini ‘zamanımızın en acil sorunlarından biri’ olarak nitelendiren hukukçu, ayrıca Almanya’daki baskıcı iklimi de eleştirdi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AB, enerji fiyatlarını düşürmek için uzun vadeli LNG sözleşmelerine yöneliyor

Yayınlanma

Avrupa Birliği, enerji fiyatlarını düşürmek ve sanayisini rekabetçi hâle getirmek amacıyla, denizaşırı sıvılaştırılmış doğalgaz projelerine fon sağlamayı ve uzun vadeli sözleşmelere geçmeyi planlıyor. Bu durum, AB’nin enerji politikalarında önemli bir değişikliğe işaret ederken, iklim aktivistlerinin tepkisini çekebilir.

Avrupa Birliği (AB), Avrupa sanayiine zarar veren yüksek enerji fiyatlarını düşürmek amacıyla denizaşırı fosil yakıt altyapısı yatırımlarını desteklemeyi ve uzun vadeli sözleşmelere geçmeyi planlıyor.

Politico tarafından sızdırılan teklife göre bu hamle, birliğin enerji politikalarında büyük bir değişikliğe işaret edecek ve kıtanın sonunda aşamalı olarak terk etmek istediği karbon yoğun sıvılaştırılmış doğalgaza olan bağlarını güçlendirecek.

Şu anda AB sadece kısa vadeli LNG sözleşmeleri imzalıyor ve fosil yakıt çıkarımını genişletmek için kamu parasının kullanımını sınırlamaya çalışıyor.

Brüksel makamları, ABD’den daha fazla doğalgaz satın almak ve bir ticaret savaşından kaçınmak için Başkan Donald Trump ile bir anlaşma yapmaya çalışırken, plan aynı zamanda AB’deki hükümet fonlarının Amerikan LNG projelerini finanse etmeye yardımcı olabileceği ihtimalini de gündeme getiriyor.

Teklif, 26 Şubat’ta yayınlanacak olan Uygun Fiyatlı Enerji Eylem Planı’nın bir parçası.

Taslak, AB’nin ayrıca elektrik şebekesi iyileştirmelerini hızlandıracak yeni yasalar istediğini ve elektrik vergilerinin düşürülmesini ve gelişmekte olan nükleer teknolojiler için hızlı izinler verilmesini teşvik edeceğini gösteriyor.

Bu teklifler, artan enerji maliyetlerinin kendilerini Amerikalı ve Çinli rakiplerinin gerisinde bıraktığı yönündeki endüstri şikâyetlerine Brüksel’in verdiği yanıtın önemli bir parçasını oluşturuyor.

Belgeye göre plan, “kısa vadede enerji faturalarını düşürürken, çok ihtiyaç duyulan maliyet tasarrufu sağlayan yapısal reformları hızla gerçekleştirecek ve gelecekteki fiyat şoklarını hafifletmek için enerji sistemlerimizi güçlendirecek.”

LNG projelerinin AB desteği için sıraya girebileceğine dair öneriler, kıtanın durgun ekonomisini kurtarma çabalarının iklim değişikliği mücadelesinden daha öncelikli olduğu yönündeki korkuları körükleyebilir.

AB’nin Brüksel’deki yürütme organı olan Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan belgede ayrıca “fiyatları daha istikrarlı hâle getirmek için daha uzun vadeli sözleşme taahhütleri seçeneğinin” araştırılması öneriliyor.

Buna “AB’nin ve/veya üye ülkelerin AB ithalatçılarına yurt dışındaki ihracat altyapısına doğrudan yatırım yapmaları, özel yatırımcılara tercihli krediler sağlamaları ya da doğalgaz sıvılaştırma haklarını güvence altına almaları konusunda eşlik etmeleri” de dahil edilebilir.

‘Japon modeli’

Taslak özellikle, hükümetin tercihli fiyatlarla gaza sürekli erişim karşılığında denizaşırı LNG girişimlerinde doğrudan hisse satın almasını içeren “Japon modeline” atıfta bulunuyor.

Bu yaklaşım sayesinde Tokyo, on milyarlarca dolar harcayarak ve son yıllarda rekor düzeyde ABD gazı ithal ederek Amerikan LNG projelerindeki en büyük kamu yatırımcısı hâline geldi.

Japonya ile ABDnin LNG ilişkisi bu ayın başlarında Japonya Başbakanı Şigeru İşiba’nın Trump ile görüşmek üzere Washington’a gitmesiyle daha da derinleşti.

Trump, “Japonya, yakında ABD’den rekor sayıda yeni temiz sıvılaştırılmış doğalgaz sevkiyatı yapmaya başlayacak,” dedi.

Trump benzer şekilde AB’ye de daha fazla Amerikan LNG’si alması için baskı yapıyor ve AB’yi bu ve diğer taleplerini yerine getirmediği takdirde ciddi gümrük vergileri uygulamakla tehdit ediyor.

Brüksel müzakere için Washington’a elçiler gönderdi ve bir LNG anlaşması yapmak istiyor. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen bunu Rus LNG’sinden nihayet vazgeçmenin bir yolu olarak lanse etti.

Fakat Japonya’nın izinden gidecek herhangi bir hamle, uzun süredir kamu fonlarının fosil yakıt çıkarımı ve ihracatını arttırmak için harcanmaması gerektiğini savunan iklim aktivistleri ve yeşil grupların muhalefetiyle karşılaşabilir.

İşiba’nın ziyaretinin ardından, çevreci STK Oil Change International’ın Asya program yöneticisi Susanne Wong, “ABD LNG’sini finanse etmek Japon yatırımcılar için ciddi riskler oluşturuyor ve toplumlarımız için yaşanabilir bir geleceği tehlikeye atıyor,” uyarısında bulundu.

Yine de Avrupa hâlihazırda Amerikan LNG’sine bağımlı durumda.

Rusya’dan boru hattı gazının ardından AB ülkeleri Amerikan LNG’sinin deniz yoluyla sevkiyatına yöneldi. Ancak ülkeler seçeneklerini açık tuttu ve analistler ithalatçıların uzun vadeli taahhütler imzalamadığını defalarca belirtti. Ancak bu yaklaşım Avrupa’yı değişken fiyatlara maruz bıraktı.

Brüksel şimdi farklı bir yöntem keşfetmeyi planlıyor.

Teklife göre AB, “mevcut ve gelecekteki LNG ihracat projelerinden maliyet açısından rekabetçi ek ithalatları belirlemek için güvenilir LNG tedarikçileriyle derhal iletişime geçecek”.

Ayrıca enerjiyi daha uygun fiyatlı hâle getirmek amacıyla Avrupalı alıcıların “uzun vadeli sözleşmelerle LNG hacimlerini güvence altına almalarına” yardımcı olmak istiyor.

Birlik, LNG konusunda hızlı hareket etmek istiyor ve temmuz ayına kadar bu konuda harekete geçme sözü veriyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English