Bizi Takip Edin

Amerika

Kanada’da erken seçimi liberaller kazandı

Yayınlanma

Kanada’da 28 Nisan’da yapılan erken genel seçimleri Başbakan Mark Carney liderliğindeki Liberal Parti kazandı. Carney başbakanlık görevini sürdürecek olsa da, liberallerin mecliste çoğunluğu sağlayamayarak azınlık hükümeti kurması bekleniyor. Seçim kampanyasında ABD ile yaşanan gümrük vergisi krizi ve hayat pahalılığı öne çıktı.

Kanada’da 28 Nisan’da yapılan erken genel seçimleri, Başbakan Mark Carney liderliğindeki Liberal Parti’nin kazandığı bildirildi.

CTV ve CBS haber kanallarına göre, Carney bu sonuçla başbakanlık görevini korudu ancak partisinin tek başına hükümet kuracak çoğunluğa ulaşması beklenmiyor.

Kesin sonuçlar henüz açıklanmamış olsa da, CBS‘in tahminlerine göre liberaller 343 sandalyeli Avam Kamarası’nda 158 milletvekili çıkaracak.

Ana rakip Muhafazakar Parti’nin 148, Quebec İttifakı’nın 25 ve Yeni Demokrat Parti’nin (NDP) ise 10 sandalye kazanması öngörülüyor. Kanada’da çoğunluk hükümeti kurabilmek için 172 sandalye gerekiyor.

Erken seçim kararı, görevinden ayrılan Justin Trudeau’nun yerine geçen 60 yaşındaki Liberal Parti lideri Mark Carney’nin girişimiyle alınmıştı.

Carney, mart ayı sonunda İngiltere Kraliçe’sinin atadığı Kanada Genel Valisi Mary Simon’a başvurarak erken seçim talebinde bulunmuştu.

Normal takvime göre seçimlerin ekim ayında yapılması planlanıyordu.

Geçen yıl aralık ayı sonunda Trudeau’nun popülaritesindeki hızlı düşüş nedeniyle liberallerin iktidarda kalma şansı oldukça düşük görünüyordu ve anketlerde muhafazakarların 20 puandan fazla farkla önde olduğu belirtiliyordu.

Fakat Liberal Parti’deki liderlik değişimi, partinin sadece aradaki farkı kapatmakla kalmayıp, kamuoyu yoklamalarına göre rakiplerini birkaç puan geride bırakmasını sağladı.

Abacus tarafından yapılan araştırmaya göre, seçim öncesinde Carney’nin kamuoyu desteği (yüzde 46) de muhafazakar rakibi Pierre Poilievre’den (yüzde 39) daha yüksekti.

Daha genç rakibi Poilievre’nin aksine Carney, siyasette yeni isim. 1988’de Harvard Üniversitesi’nden ekonomi lisans derecesi alan Carney, burada üniversitenin hokey takımında da oynadı.

Oxford’da yüksek lisans ve doktora derecelerini alırken hokey oynamaya devam etti. Eğitimine paralel olarak Goldman Sachs’ta çalışmaya başlayan Carney, 13 yıl boyunca şirketin Boston, Londra, New York, Tokyo ve Toronto şubelerinde görev yaptı.

Carney, 2003 yılında özel sektörü bırakarak Kanada Merkez Bankası başkan yardımcısı oldu, ardından Maliye Bakanlığı’nda bakan yardımcısının kıdemli yardımcısı olarak görev aldı.

2008 mali krizinin arifesinde, 2007’de Kanada Merkez Bankası’nın başına geçti. Bu görevdeki başarıları sayesinde 2013’te Londra’ya dönme teklifi aldı ve bu kez İngiltere Merkez Bankası başkanı oldu.

Bu göreve atanan ilk yabancı olan Carney, Birleşik Krallık tarihinde iki önemli referanduma tanıklık etti: İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan ayrılması (başarısız oldu) ve Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılması.

İngiltere Merkez Bankası’ndaki görevinin son haftaları ise başka bir keskin kriz olan Kovid-19 salgınının başlangıcına denk geldi. Carney, 2018’de İngiliz ve İrlanda vatandaşlığı aldı (ancak 2025’te bunlardan vazgeçme planlarını açıkladı).

İngiltere Merkez Bankası’ndan sonra Carney, Trudeau hükümetine ekonomik konularda danışmanlık yaptı ve özel sektöre geri döndü.

Geçen yılın eylül ayında dönemin başbakanı Trudeau tarafından partinin ekonomik büyüme çalışma grubunun başkanlığına atandı.

Trudeau’nun Ocak 2025’te istifasının ardından Carney, kariyerinin ilk seçimi olan parti içi liderlik yarışına girdi ve oyların yaklaşık yüzde 86’sını alarak ezici zafer kazandı. Liberal Parti liderliğiyle birlikte başbakanlık koltuğuna da oturdu.

Abacus anketine göre, yeni ABD Başkanı Donald Trump ile ilişkiler ve onun gümrük vergisi politikasına verilecek yanıt, Kanadalı seçmenler için bu seçimlerde hayat pahalılığı krizinden sonra en önemli konulardan biri oldu.

Carney, ABD’nin uyguladığı gümrük vergilerini Kanadalılara yönelik “doğrudan saldırı” olarak nitelendirdi ve “Geri dönüş yok. Kanada olarak Amerika Birleşik Devletleri ile yeni ilişkiler kurmak zorunda kalacağız,” dedi.

Carney, misilleme amaçlı gümrük vergilerine ve ticaret ortaklarını çeşitlendirmeye odaklanıyor.

Bu kapsamda başbakan olarak ilk yurt dışı ziyaretini Fransa ve İngiltere’ye yaptı; ancak New York Times, Avrupa pazarlarına ihracatı artırma olanaklarının şimdilik sınırlı göründüğünü belirtiyor.

Carney, ABD ile hemen ticaret anlaşması yapma konusunda aceleci davranmıyor ve Kanada’nın “bekle ve gör” pozisyonu almasını sağlayacak yeterli kaldıraca sahip olduğunu savunuyor.

Carney, “Hükümetim doğru anlaşmayı yapacak,” diye söz verdi.

Trump, henüz göreve başlamadan önce Kanada ve Meksika’yı, ortak sınırlar üzerinden yasa dışı göç ve uyuşturucu kaçakçılığıyla yeterince mücadele etmedikleri gerekçesiyle gümrük vergileri uygulamakla tehdit etmişti.

4 Mart’ta Kanada ve Meksika’dan yapılan ithalata yüzde 25’lik gümrük vergileri yürürlüğe girdi, ancak daha sonra üçlü ticaret anlaşması kapsamındaki ürünler bu vergilerden muaf tutuldu.

Trump yönetimi, 12 Mart’ta ithal çelik ve alüminyuma (Kanada her ikisinin de kilit tedarikçisi) yüzde 25’lik, 26 Mart’ta ise yurt dışında üretilen Amerikan markaları da dahil olmak üzere ABD’ye ithal edilen tüm otomobillere yüzde 25’lik gümrük vergileri getirdi.

Hatta Trump, 23 Nisan’da Kanada’dan ithal edilen otomobiller için oranı yakında artırabileceği tehdidinde bulunarak, “Tüm saygımla, arabalarınıza ihtiyacımız yok. Gerçekten kendi arabalarımızı yapmak istiyoruz,” ifadesini kullandı.

Carney ayrıca, misilleme amaçlı gümrük vergilerinden elde edilecek gelirle gümrük vergilerinden etkilenen Kanadalı işçilere destek sözü verdi.

Liberal Parti’nin internet sitesinde yer alan bilgilere göre, Kanada başbakanı ayrıca, başta orta ve düşük gelirli olmak üzere 22 milyon Kanadalının ekonomik yükünü hafifletecek vergi indirimleri yapacağını duyurdu.

Carney aynı zamanda konut inşaat hızını iki katına çıkarma, sağlık sistemini modernize etme ve emisyonları azaltma ile alternatif enerji kaynakları kullanma politikasını sürdürme vaadinde bulunuyor.

Amerika

Trump, istihbarat şefi Gabbard’ı dinlemedi: Ne dediğinin bir önemi yok

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump, İran’ın nükleer kapasitesinin ne kadar gelişmiş olduğu konusunda kendi ulusal istihbarat direktörü Tulsi Gabbard’a karşı çıktı ve İran’ın nükleer silah elde etmenin eşiğinde olduğunu ileri sürdü.

Bugün (17 Haziran) erken saatlerde Washington’a giderken Air Force One’da gazetecilerle konuşan başkan, İran’ın nükleer silah üretmeye “çok yakın” olduğunu ısrarla vurguladı.

CNN’den Kaitlan Collins, Trump’a bu konuyu sordu ve ona Gabbard’ın bu yılın başlarında İran’ın nükleer silah üretmeye çalışmadığını söylediğini hatırlattı.

Collins, “Her zaman İran’ın nükleer silaha sahip olmaması gerektiğini söylediğinizi biliyoruz. Peki, kişisel olarak İran’ın nükleer silaha sahip olmaya ne kadar yakın olduğunu düşünüyorsunuz?” diye sordu.

Trump “Çok yakın,” diye cevap verince, Collins, Tulsi Gabbard’ın mart ayında istihbarat teşkilatının İran’ın nükleer silah üretmediğini söylediğini ifade etti.

Trump ise, ”Onun ne dediği umurumda değil. Bence çok yakınlar,” diye konuştu.

26 Mart’ta Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesinde yaptığı açılış konuşmasında Gabbard, istihbarat topluluğunun İran’ın nükleer silah üretmediği yönündeki değerlendirmesini aktarmıştı.

Gabbard, “İstihbarat topluluğu, İran’ın nükleer silah üretmediğini ve Yüksek Lider Humeyni’nin 2003’te askıya aldığı nükleer silah programını onaylamadığını değerlendirmeye devam ediyor. Tahran’ın nükleer silah programını yeniden onaylamaya karar verip vermediğini yakından izlemeye devam ediyoruz,” demişti.

ABD Başkanı ayrıca, İran’da ateşkes istemediğini, bunun yerine İran nükleer meselesinin “gerçek bir son” bulmasını istediğini söyledi.

CBS’in aktardığına göre Trump, “Ateşkes arıyorum demedim,” dedi. Trump, “gerçek son”un nükleer silahlardan “tamamen vazgeçmek” anlamına geldiğini ekledi.

ABD’nin Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff veya Başkan Yardımcısı JD Vance’i İran’la görüşmeye gönderme olasılığı konusunda ise, “Olabilir. Döndüğümde ne olacağına bağlı,” cevabını verdi.

Başkan, İran’a ABD askerlerine zarar vermemesi konusunda uyarıda bulunarak, “halkımıza herhangi bir şey yaparlarsa çok sert bir şekilde karşılık vereceğini” söyledi.

Trump, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarını sürdüreceğini söyledi ve “Önümüzdeki iki gün içinde göreceksiniz. Göreceksiniz. Şimdiye kadar kimse yavaşlamadı,” dedi.

Trump, İran’ın nükleer programının, ABD’nin olası müdahalesinden “çok önce ortadan kaldırılmasını” umduğunu söyledi.

Okumaya Devam Et

Amerika

‘MAGA’ iç savaşında yeni cephe: İran

Yayınlanma

Donald Trump’ın “Amerika’yı Yeniden Büyük Yap” (MAGA) koalisyonu içerisindeki çatlaklar gitgide görünür hale gelirken, yeni anlaşmazlık konusu İran’a yönelik saldırılar.

ABD’nin İran’a karşı İsrail’in yanında çatışmaya müdahil olma ihtimali konusunda bir tartışma yaşanırken, eski Fox News sunucusu Tucker Carlson ve eski Beyaz Saray baş stratejisti Steve Bannon, MAGA’nın ABD’nin çatışmaya müdahil olmasına karşı direnişin yüzü olarak sahneye çıktı.

Carlson ve Bannon, uzun süredir ABD’nin yabancı ülkelere, özellikle de Orta Doğu’daki çatışmalara müdahil olmasını karşı çıkıyor. Bu görüşleri, Fox News sunucuları Sean Hannity ve Mark Levin gibi isimlerle aralarında anlaşmazlığa neden oldu.

Levin ve Hannity, MAGA içindeki ‘şahinler’ olarak öne çıktı

Bu isimler, İsrail’in geçen hafta İran’a bir dizi saldırı düzenlemesinin ardından zafer nidaları attı.

Levin, İsrail’in saldırılarını açıklamasının ardından Fox News’un aynı adlı programı “Hannity”de zafer turu attı ve sunucu Sean Hannity’ye, “İranlılar dayak yemek üzere ve bu Jimmy Carter’dan beri geliyor. Onlar bunun Joe Biden’ın yönetimi olduğunu, paçayı kurtaracaklarını, nükleer silahlar elde edeceklerini ve dünyanın da oturup ne yapacağını bilemeyeceğini düşünüyorlar” dedi.

Levin, İsrail’in “oturup bunu kabul etmeyeceğini” de sözlerine ekledi. Levin, İran ile diplomatik ilişkilerin kurulmasına karşı aylardır kampanya yürütüyor ve Trump’ın çevresinde askeri harekatın önde gelen savunucusu olarak konumlanıyor.

Carlson’dan Levin ve Hannity’ye: Savaş çığırtkanları

Carlson ve Bannon, ABD’nin İran çatışmasına müdahil olmaması konusunda uyarıda bulundu. Bannon geçen hafta İsrail’in ABD’nin Tahran’a karşı “saldırıya geçmesini” istediğini söylerken, Carlson ise Levin ve Hannity’yi “savaş çığırtkanı” olarak nitelendirdi.

Carlson pazartesi günü Bannon ile yaptığı mülakatta fikirlerini tekrarlayarak, “Mesele şu ki, ‘Hey, benim doğduğum, ailemin yüzlerce yıldır yaşadığı ülkeme odaklanalım, bu son seçimlerde verdiğimiz sözdü, lütfen bunu yapın’ demek nefretse, o zaman gerçekten perspektifini kaybetmişsin demektir, sanırım söyleyeceğim budur,” dedi.

Eski Fox News sunucusu, Trump yönetiminin odaklanmasını tercih ettiği ABD’deki bir dizi iç politika sorununa dikkat çekti. Bunlar arasında göç ve fentanil krizi de yer alıyor.

Carlson, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya atıfta bulunarak, “Sanki, ülkesinde çoğunluğun desteğine sahip olmayan bir ülke lideri… ABD’yi de içeren bir eylem planı istiyor ve ben buna katılmıyorum diye tüm bunlar görmezden geliniyor. Her neyse, bence bu olacak. Benim ne düşündüğüm kimin umurunda,” diye konuştu.

Bannon, “Sence biz de saldırı operasyonuna katılacak mıyız?” diye sorunca Carlson, “Evet, katılıyoruz,” cevabını verdi.

Bannon ise bunun üzerine “Peki, bunu durdurmalıyız, durduramayız, durdurmalıyız,” dedi.

‘Eski karının nafaka ödemeleri için bağırmasını dinlemek gibi’

Pazartesi günkü röportaj, Trump’ın Kanada’da düzenlenen G7 zirvesindeyken gerçekleşti. Trump, zirve sırasında bir gazetecinin ABD’nin İsrail-İran çatışmasına müdahil olması için neyin gerekli olduğu sorusunu yanıtlamaktan kaçındı.

Trump, Kanada Başbakanı Mark Carney ile birlikteyken yaptığı açıklamada, “Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum,” dedi.

Bu açıklaması, ABC’ye ABD’nin müdahil olmasının ‘mümkün’ olduğunu söylediği günün ertesinde geldi.

Carlson ise pazartesi günü Levin’e doğrudan saldırdı ve “Mark Levin televizyona çıktığında, eski karının nafaka ödemeleri için bağırmasını dinlemek gibi. Hiç çekici değil. Bu yüzden onu televizyona çıkarmıyorlar. Sonra Sean [Hannity] ısrar etti ve ona kimsenin izlemediği bir hafta sonu programı verdiler,” dedi.

Hannity ve Levin, özellikle geçen hafta Hannity’nin programında İsrail’in saldırılarını kutladıktan sonra, son günlerde Carlson’un başlıca hedefleri haline geldi.

Carlson, saldırıdan önceki günlerde, Mark Levin Show’un sunucusunun Steve Witkoff’u Trump’ın Orta Doğu elçisi olarak “beşinci kol izolasyoncu” olarak nitelendirip, onun İran ile nükleer anlaşma müzakerelerini alaycı bir şekilde ele almasının ardından Levin’i sert bir şekilde eleştirmişti.

Fox News’e ‘propaganda hortumunu açma’ suçlaması

Carlson Pazartesi günü eski işvereni Fox News’i, izleyicilerine belirli bir anlatıyı aşılamak için “propaganda hortumunu açmakla” suçladı.

Bannon’a verdiği demeçte, “Yaptıkları şey her zaman yaptıkları şey, yani propaganda hortumunu sonuna kadar açıp, yaşlı Fox izleyicilerini ayaklarından yere sarmak ve onları istediğiniz yere boyun eğdirmek,” dedi.

Pazartesi günkü röportaj, her iki MAGA figürünün de ABD’nin İsrail’in İran ile savaşına çekilmesine ilişkin net bir çizgi çizmesinin ardından geldi.

Bannon, geçen hafta podcast’inde İsrail’e atıfta bulunarak, “Eğer tek başına gideceksen, anlaşmanı hallet ya da halletme. Bize ihtiyacın yok. Tek başına gitmeye karar ver,” demişti.

Carlson, ABD’nin çatışmaya girme önerilerine de sert tepki gösterdi ve geçen hafta X’te, “Gerçek ayrım, İsrail’i destekleyenler ile İran’ı veya Filistinlileri destekleyenler arasında değil. Gerçek ayrım, şiddeti kayıtsızca teşvik edenler ile bunu önlemeye çalışanlar, savaş çığırtkanları ile barış elçileri arasında,” diye yazmıştı.

Carlson, “Savaş çığırtkanları kimler? Bugün Donald Trump’ı arayıp İran’la savaşta hava saldırıları ve diğer doğrudan ABD askeri müdahalesi talep eden herkes savaş çığırtkanıdır,” diyerek isim vermeden Netanyahu’ya çattı.

Pazartesi günü Carlson, Bannon’a İran-İsrail çatışmasının birçok başka ülkeyi de içine çekecek “tam ölçekli bir savaşa” dönüşeceğini düşündüğünü söyledi ve ABD’nin bu savaşa çekilmesinin “çok kolay” olacağını ekledi.

Carlson, “O bölgede çok fazla varlığımız var, o bölgenin enerjisine çok bağımlıyız… ters gidebilecek çok şey var,” dedi.

Trump, Carlson’a sert çıktı

Trump ise, daha önce görülmemiş bir şekilde, eski Fox News sunucusu ve medyadaki en güvenilir müttefiklerinden biri olan yorumcu Tucker Carlson’a, İran’a yönelik tutumunu eleştirdiği için sert çıktı.

Trump, pazartesi akşamı Truth Social sosyal medya ağında, “Lütfen biri çılgın Tucker Carlson’a İran’ın ASLA NÜKLEER SİLAH SAHİBİ OLAMAYACAĞINI açıklasın,” diye yazdı.

Pazartesi günü Orta Doğu’daki kriz nedeniyle erken ayrıldığı G7 zirvesinde İngiliz başbakanıyla yaptığı görüşmede ise, “Tucker Carlson’ın ne dediğini bilmiyorum. Bırakın bir televizyon kanalı bulsun ve insanlar dinlesin,” dedi.

Carlson geçen hafta Trump’ın İsrail’in İran’a karşı yürüttüğü topyekûn savaşta “suç ortağı” olduğunu söylemiş ve Trump’ı “ABD’nin savaşa doğrudan müdahalesini” teşvik eden “savaş çığırtkanları”nı eleştirmişti.

Trump’ın eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Flynn: İsrail’in zaferi ABD’nin küresel hakimiyetini güçlendirecek

Öte yandan ilk Trump yönetiminde kısa süreliğine Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görev yapan emekli korgeneral Michael Flynn, Bannon’ın podcast’i “War Room”a katılarak İsrail’in İran’a yönelik saldırılarını desteklemek gerektiğini savundu.

Flynn, İsrail’in “İran meselesini bitirmesine” izin vermek gerektiğini, böylece ABD’nin “tüm dikkatini ÇKP’ye verebileceğini” ileri sürdü.

Flynn, “İsrail’in zaferi veya zafer algısı, İsrail’in bölgedeki hakimiyetini pekiştirecek ve ABD’nin küresel hakimiyetini güçlendirecek,” diye konuştu.

İsrail’in kendi savaşını verirken “psikopat bir rejime” karşı “Batı medeniyetini” koruduğunu öne süren Flynn, İsrail’in zafer kazanması halinde İbrahim Anlaşmaları’nın kapsamının da genişleyeceğini söyledi. 

Flynn, “Mesele Çin, Çin, Çin. İzleyicileriniz bunu anlamalı,” derken, İran ile “pozitif” bir ilişki kurabilen bir ABD’nin Çin’e karşı avantaj elde edeceğini, bu durumun Çin’i zayıflatacağını öne sürdü.

‘Yeni İran rejimini’ Hint Yarımadasına doğru ittirmek

Flynn, bölgeyi istikrara kavuşturmak için, bölgedeki en “istikrarsızlaştırıcı” unsur olarak nitelendirdiği İran yönetimine karşı İsrail’in zafer kazanmasını desteklemek gerektiğini savundu.

Hamas, Hizbullah ve Ensarullah gibi örgütlere atıf yapan Flynn, İran’ın Irak ve Kürdistan’ı kontrol ettiğini öne sürdü.

Bölgedeki Arap uluslaranın İsrail operasyonunu dikkatle takip ettiğini, bu ülkelerin ordularının böyle operasyonlar düzenleyemeyeceğini ileri süren Flynn,  bunun da ABD açısından önemli olduğunu söyledi.

Batıya ve ABD’ye daha yakın bir İran’ın, Hindistan’a daha yakın bir İran anlamına da geleceğini belirten eski danışman, bu nedenle bölgeye “Hint-Pasifik havzası” adını verdiklerini vurguladı.

“Hint-Pasifik havzası bu yüzyılın belirleyici unsurudur,” diyen Flynn, Çin ile yüzleşmedikleri takdirde, “kurdun evin içinde olacağını” söyledi.

Okumaya Devam Et

Amerika

Pentagon’un UFO sırrı: Komplo teorilerini ordu kendi uydurmuş

Yayınlanma

Pentagon bünyesinde kurulan ve UFO iddialarını araştıran özel bir birim, ABD’nin uzaylı teknolojilerini ele geçirdiğine dair komplo teorilerini incelerken şaşırtıcı bir sonuca ulaştı. Araştırmacılar, en az bir komplo teorisinin bizzat Pentagon tarafından, gizli askeri projeleri yabancı istihbarattan korumak amacıyla kasıtlı olarak uydurulduğunu tespit etti.

Pentagon bünyesinde kurulan ve “Tüm Alanlardaki Anomali Çözüm Ofisi (AARO)” olarak bilinen küçük bir departman, ABD’nin düşürülen UFO’ları incelediği veya uzaylılarla temas kurduğu yönündeki komplo teorilerini aylarca araştırdıktan sonra beklenmedik bir şekilde yine kendisine ulaştı.

Ofisin yaptığı araştırma, bu teorilerden en az birinin resmi olarak bizzat Pentagon tarafından uydurulduğunu ortaya çıkardı.

’51. Bölge’ efsanesi casusları yanıltmak için yaratıldı

1980’li yıllarda bir ABD Hava Kuvvetleri albayı, Nevada çölündeki çok gizli askeri tesis “51. Bölge” yakınlarındaki bir barın sahibiyle sohbete başladı.

Asker, pervasızca UFO’lar hakkında konuşarak bar sahibine uçan dairelere ait fotoğraflar bile verdi. Bar sahibi de bu fotoğrafları barının duvarlarına asarak, Amerikan ordusunun bir uzaylı gemisini düşürdüğü ve şimdi de uzaylı teknolojilerini test ettiği efsanesini başlattı.

AARO’nun araştırması, “geveze” albayın bara kasıtlı olarak gönderildiğini ve kendisine sahte uçan daire fotoğrafları verildiğini ortaya çıkardı.

Asıl amaç, o dönem için yeni bir teknoloji olan “stealth” (hayalet) teknolojisine sahip uçakların gizli üste yapılan testlerini örtbas etmekti.

Gerçekten de F-117 hayalet avcı uçağının tasarımı, dünya dışı bir görünüme sahipti. Bu durum, orduya yabancı istihbaratı yanıltmak için bir fikir verdi.

Plana göre, eğer yerel halktan biri sıradışı bir uçak görür ve bu konuda konuşmaya başlarsa, bu durum yabancı istihbarat servislerinin dikkatini çekebilirdi. Ancak casuslar, “bardaki fotoğraftakine benzer” bir UFO gördüğünü söyleyen kişilerin anlattıklarını ciddiye almayacaktı.

Nükleer füzeleri uzaylılar değil, gizli bir deney durdurdu

AARO, bir zamanlar UFO araştırmacıları arasında büyük yankı uyandıran bir başka gizemi daha çözdü. 1967’de Montana’da Hava Kuvvetleri Yüzbaşısı Robert Salas, on adet nükleer füzeyi kontrol eden bir sığınakta nöbet tutuyordu.

Görevi, SSCB’nin olası bir nükleer savaşı başlatması durumunda misilleme emri vermekti. Akşam saat sekiz sularında güvenlik noktasından bir telefon aldı: Kapıların üzerinde gizemli, kırmızımsı-turuncu parlayan oval bir cisim belirmişti. Bu aramadan kısa bir süre sonra füzelerin kontrolü geçici olarak devre dışı kaldı.

Üstleri, olay hakkında sessiz kalmasını emretti. 1990’larda olayın tanıkları emekli olunca konuşmaya başladı ve Yüzbaşı Salas, nükleer savaşı önlemek için uzaylıların füzelere müdahale ettiğine inanmaya başladı.

Ancak AARO, Pentagon arşivlerinde bu anomaliye dair tamamen dünyevi bir açıklama buldu. Bilim insanları, Sovyet füzelerinin ABD’ye ulaşması halinde ortaya çıkacak bir elektromanyetik darbenin (EMP), Amerikan füzelerinin kontrol sistemini devre dışı bırakmasından ve misilleme saldırısını imkansız hale getirmesinden endişe ediyordu.

Ekipmanın ne kadar güvenli olduğunu test etmek için bir deney yapıldı. Montana’daki üsse, nükleer bir patlama olmadan elektromanyetik darbe üreten özel bir jeneratör kuruldu. Bu jeneratör, enerji toplarken parlamaya başlıyor ve ardından darbeyi serbest bırakıyordu.

Deney, bilim insanlarının endişelerini doğruladı. Ancak bu bilginin herhangi bir şekilde sızması, SSCB’nin ilk saldırısıyla Amerika’nın nükleer cephaneliğinin devre dışı kalacağını ve bir karşı saldırının olmayacağını öğrenmesine olanak tanıyacaktı. Bu nedenle, konuyu bilenlerin sayısını sınırlı tutmak için Yüzbaşı Salas ve diğer tanıkların deney hakkında bilgilendirilmemesine karar verildi.

Hava kuvvetleri içinde yıllarca süren ‘uzaylı’ şakası

AARO tarafından incelenen bir başka vakada ise Amerikan askerlerinin kendi meslektaşlarına on yıllardır nasıl şakalar yaptığı ortaya çıktı.

AARO, oryantasyon brifingleri sırasında subayların kendilerine “yerçekimi karşıtı manevra aracı” yazılı, uçan daireye benzer bir şeyin fotoğrafını gösterdiği Hava Kuvvetleri personeline ulaştı.

Subaylar, ciddi bir yüz ifadesiyle, “Mesele şu ki, ABD’de ‘Yankee Blue’ adında bir UFO tersine mühendislik programı var. Ama idam tehdidi altında bu konuyu asla kimseye anlatmamalısınız,” diyorlardı.

Ardından, şaşkın havacıya gizlilik sözleşmesi imzalatarak, ihlali halinde en ağır ceza olan idamla cezalandırılacağı uyarısında bulunuyorlardı. Tüm bunların subayların kişisel bir girişimi olduğu ve kimsenin bir daha “Yankee Blue” hakkında bir şey duymadığı anlaşıldı.

2023 baharında ABD Savunma Bakanlığı, bu tür şakaların durdurulmasını talep eden bir genelge yayımladı. Fakat bunların sadece bir şaka mı, yoksa bir zamanların gizli askeri projelerini örtbas etmeye yönelik başka bir plan mı olduğu tam olarak anlaşılamadı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English