Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Mısır Dışişleri Bakanı Türkiye’de: Siyasi irade var, temel gerekli

Yayınlanma

Ankara-Kahire arasındaki normalleşme sürecinde bir adım daha atıldı. 2013’te ilişkilerin kopmasında bu yana Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şukri ilk kez Türkiye’ye geldi, ikili ilişkilerin geliştirilmesi için siyasi iradenin olduğunu, çok güçlü bir temel oluşturmak gerektiğini söyledi. Çavuşoğlu ise ilişkilerin geliştirilmesi için izlenecek yol haritasını açıkladı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şukri’yi Adana Havalimanı’nda karşıladı. Şükri ve Çavuşoğlu, basına kapalı görüşmenin ardından, Mısır’dan yardım malzemesi taşıyan “El Hürriye” gemisinin yanaştığı Mersin Uluslararası Limanı’nda açıklama yaptı. Çavuşoğlu, Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin gelişmesinin her iki tarafın da yararına olduğunu söyledi. Depremzedeler için gönderdikleri yardımlardan dolayı Mısır’a ve halkına teşekkür eden Çavuşoğlu, “(Mısır’dan gelen) Birinci gemi ciddi miktarda insani yardım ulaştırmıştı, ayrıca hava kargoyla da gerek Mısır halkının verdikleri yardımlar, büyükelçiliğimizin koordinasyonunda gerekse de oradaki yaşayan vatandaş ve firmalarımızın gönderdiği yardımlar ülkemize geldi. Hemen arkamızda gördüğünüz ikinci gemiyle de yine aynı şekilde Mısır’dan gıda, giysi, barınma, tıbbi malzeme dahil yaklaşık 520 bin tonluk ilave yardım geldi” dedi.

‘İlişkileri daha ileriye götürmek için çalışacağız’

Dostluk ve kardeşliğin zor zamanlarda belli olduğuna işaret eden Çavuşoğlu, “Mısır devleti ve Mısır halkı Türkiye’nin ve Türk halkının dostu ve kardeşi olduğunu bu zor zamanlarda gösterdi. Bir kere daha teşekkür etmek istiyorum” ifadesini kullandı. Bakan Çavuşoğlu, şöyle devam etti: “Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin gelişmesi her iki tarafın yararınadır ama sadece her iki ülke için değil, bölgemizin istikrarı, huzuru ve kalkınması için de son derece önemlidir. İlişkilerimizin soğuk olduğu dönemde de sık sık vurguladığım gibi Mısır Akdeniz için, Arap dünyası için, İslam dünyası için, Filistin için, Afrika için, bizler için önemli bir ülkedir. Mısır’ın güçlü olması hepimizin yararınadır. Ben inanıyorum ki ilişkilerimizi çok daha iyi seviyeye getirmek için birlikte çalışmaya devam edeceğiz. Bugün Kardeşim Şükri’nin burada Türkiye’de olması bizim için son derece önemli ve anlamlıdır. Bu ziyaret için de kendisine çok çok teşekkür etmek istiyorum.”

‘Sadece fotoğraf yetmez, somut adım lazım’

Çavuşoğlu, Mısırlı gazetecilerin sorusu üzerine normalleşme sürecinin yol haritasını anlattı: “Cumhurbaşkanları ikili ilişkileri her alanda geliştirme konusunda mutabık kaldılar. Aslında ticari ve ekonomik işbirliğimiz, siyasi ilişkilerimizin iyi olmadığı günlerde de devam etti. Ama önümüzdeki süreçte farklı alanlarda ilişkilerimizi ve işbirliğimizi geliştirmek için birlikte çalışmamız lazım. Cumhurbaşkanlarımız ‘önce dışişleri bakanları bir araya gelsin daha sonra biz bir araya geliriz’ diye mutabık kaldılar. Biz bugünkü görüşmemizde ikimizin karşılıklı ziyaretleriyle ilgili fikir alışverişinde bulunduk ve bu görüşmelerde hangi konuları ele alacağımızı ve daha önce iki kez bir araya gelen yardımcılarımızın tekrar bir araya gelmelerinde fayda olduğunu konuştuk. Sadece fotoğraf çektirmek için bir araya gelmek yetmez ilişkileri geliştirmek için hangi somut adımları atacağımızı görüşeceğiz. Bizim görüşmemizden sonra Cumhurbaşkanlarımız artık Türkiye ya da Mısır’da o görüşmeyi gerçekleştirirler bunun planlamasını yapmak da dışişleri bakanları olarak bizim sorumluluğumuzda. Bu doğrultuda bir araya gelmeye devam edeceğiz.”

İki bakan Mısır’dan yardım malzemesi taşıyan ve Mersin Uluslararası Limanı’na yanaşan “El Hürriye” gemisini ziyaret etti. Foto: Sezgin Pancar / AA

‘Mısır halkı Türkiye’nin yanında’

Kahramanmaraş merkezli depremler nedeniyle Türkiye ve Türk halkına bir kez daha taziyelerini sunan Şukri, “Buraya gelmemiz aslında bir dostluk ve dayanışma mesajıdır. Mısır hükümeti ve halkı olarak, Türkiye’nin en kısa zamanda (depremin sonuçlarıyla ilgili) bunların üstesinden geleceğine gönülden inanıyoruz” dedi. Şukri, ellerinden gelen ne varsa çaba göstererek Türkiye’ye destek olmaya çalıştıklarını ifade ederek, “Bundan sonra da aynı şekilde zorlu günlerin üstesinden gelebilmek için Mısır olarak elimizden gelen yardımları devam ettireceğiz” diye konuştu.

Çavuşoğlu ile Adana’daki görüşmesinde öncelikler üzerinde durduklarını aktaran Şukri, Mısır hükümeti, Mısır Kızılayı ve ülkesindeki sivil toplum örgütleri ile neler yapabileceklerini ve nasıl yardımcı olabileceklerini değerlendirdiklerini söyledi. Şukri, bu büyük felaketin üstesinden gelmenin önemine işaret ederek, Mısırlı firmalarının son yıllarda altyapı çalışmaları konusunda büyük deneyim kazandığını ve bu konuda Mısır’ın Türkiye ile çalışabileceğini anlattı.

Şukri, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında yakın zamanda gerçekleşen görüşmenin çok önemli olduğunu çünkü iki hükümet ve kurumları arasındaki iletişim kanallarının açılmasını sağladığını vurguladı. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmenin önemli olduğunun altını çizen Şukri, “İki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi ve tekrar bir yol haritası oluşturulması önemli. İki ülke arasında derin bağlar var. Tarih boyunca iki halk arasında ortak bir tarih ve birliktelik var” ifadelerini kullandı.

‘Çerçevenin belirlenmesi lazım’

Mısır ile Türkiye arasında ilişkiler konusunda siyasi bir iradenin var olduğunu dile getiren Şukri, söz konusu siyasi irade kapsamında çok güçlü bir temel oluşturmanın önemli olacağının altını çizdi: “İki ülkenin de beklentileri var. Burada önemli olan güçlü bir şekilde bu temelleri ortaya koymak. Aramızda var olan bazı sorunların giderilmesi noktasında bu temeller çok önemli. Karşılıklı saygı ve her iki ülkenin çıkarlarına dayanan şekilde bu çerçevenin belirlenmesi mühim” diye konuştu. Şukri, her iki ülkenin de bunun için samimi bir istek gösterdiğini vurgulayarak, çok şeffaf bir şekilde iki bakan olarak ilişkileri devam ettireceklerini söyledi. Mantığa dayanan görüşmelere devam edeceklerine dikkati çeken Şukri, bundan sonra da iki taraf arasında görüşmelerin olacağını belirtti.

Bakan Şukri, Mısır ile Türkiye arasındaki ilişkileri tekrar eski düzeyine getirmeye ve her iki ülkenin ortak çıkarına uygun şekilde çok çok ileriye götürmeye önem verdiklerini kaydederek, “Mısır her zaman Türkiye’deki kardeşlerinin yanında olacaktır. İlişkilerimizin de bundan sonra en iyi düzeye geleceğine inanıyorum” ifadelerini kullandı.

Normalleşmenin dinamiği

İki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin kopuşu, Ak Parti hükümetinin desteklediği Mısır’ın İhvancı (Müslüman Kardeşler) Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin 2013’te devrilmesine dayanıyor. Bu tarihten sonra, iki ülke arasındaki anlaşmazlık Libya’da farklılaşan pozisyonlarla daha da gerildi. Ancak, son dönemde hem bölge hem de dünya siyasetinde yaşanan gelişmeler, iki ülkenin birbirlerine karşı pozisyonlarını yeniden gözden geçirmesine ve bu kapsamda 2020’nin sonu ile 2021’in başlarında yakınlaşma sinyalleri vermesine yol açtı.
Mısır, Ankara’nın 2019’un sonuna doğru Libya’da ağırlık kazanan rolüyle paralel Libya siyasetinde önemli değişiklikler yaptı. Halife Hafter kuvvetlerini ve onun yasal destekçisi Temsilciler Meclisi’ni (TM) destekleyen Kahire, bu tarihten sonra Trablus’la diyalog kurmaya ve Trablus-Bingazi görüşmelerine aracılık etmeye başladı. Hafter kuvvetlerinin Trablus’a girişini engelleyen ve ibreyi Trablus’taki hükümet lehine çeviren Ankara da Bingazi ile diyaloğa kapı araladı.

İki ülkenin pozisyon değişikliğinde Doğu Akdeniz’deki gelişmeler de etkili oldu. Yunanistan’ın başını çektiği ve Mısır’ın da içinde yer aldığı Doğu Akdeniz Forumu’nun Türkiye’yi köşeye sıkıştırmayı amaçlayan girişimlerine karşı Ankara, Libya ile deniz yetki sınırlandırma anlaşması imzalayarak kendine manevra alanı yarattı. Türkiye’nin Mısır’a önerdiği hakkaniyete dayalı MEB sınırları Mısır kamuoyunda Yunanistan’ın Mısır’ın hakkını gasp eden MEB yaklaşımı ile birlikte ele tartışma konusu oldu. Kahire’yi Ankara’ya “kaptırmak” istemeyen Yunanistan, Mısır’la kendi “adaların kıta sahanlığı” tezini çürüten temelde bir MEB anlaşması imzalamak zorunda kaldı.

Her ne kadar Ankara tanımadığını ilan etse de bu anlaşmada Mısır, Ankara tarafından deklare edilen kıta sahanlığı koordinatlarına riayet ettiğini belirterek, Doğu Akdeniz’de olası birtakım düzenlemeler için Türkiye’ye kapı araladı. Ankara da Kahire’nin “mesajını” aldı ve iki ülke arasında ortak çıkara dayalı iş birliğinin önemini vurguladı.

Normalleşmeye ‘Libya’ arası

Kahire ile Ankara arasındaki ilk resmi yakınlaşma ise Mayıs 2021’de başladı. Dışişleri bakan yardımcılarının liderliğindeki heyetler geçen yıl mayıs ayında Kahire’de ve eylülde Ankara’da masaya oturdu. İlişkilerin bir üst seviyeye taşınması beklenirken Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükri Ekim 2022’de, görüşmelerin “Türkiye’nin Libya politikasında bir değişiklik olmadığı” gerekçesiyle askıya alındığını duyurdu. Şükri’nin açıklamasından kısa bir süre önce Türkiye, Libya ile 2019’da imzaladığı deniz yetki sınırlandırma anlaşmasının tamamlayıcısı niteliğindeki Libya’nın kıta sahanlığında ortak sondaj yapılması için mutabakat muhtırası imzalamıştı. Mısır, söz konusu mutabakatın içeriğine ilişkin herhangi bir yorum yapmadı ancak imzanın Trablus hükümeti ile atılmasına itiraz etti. Kahire’ye göre 2021 Aralık ayında yapılamayan seçimlerden sonra Trablus hükümeti meşruiyetini yitirdi ve TM’nin atadığı Fethi Başağa’nın hükümeti Libya’nın gerçek temsilcisi.

Ankara-Kahire normalleşmesi askıda

Görünürde Libya merkezli anlaşmazlık nedeniyle görüşmeler sekteye uğramıştı. Ancak 20 gün sonra geçen yılın son ayında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2022 FIFA Dünya Kupası’nın açılış töreni vesilesiyle bulunduğu Katar’da Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile el sıkıştı. En üst düzeyde verilen bu fotoğraftan sonra normalleşme süreci yeniden rotasına girdi.

DİPLOMASİ

NATO Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda ile güvenlik bağlantılarını artıracak

Yayınlanma

NATO, Çin ve Rusya’ya karşı Asya-Pasifik bölgesiyle bağlarını güçlendirmeye devam ediyor.

Nikkei’nin edindiği bilgiye göre NATO, dört Asya-Pasifik ülkesinin liderlerini 9 Temmuz’dan itibaren Washington’da düzenlenecek üç günlük zirveye davet ederken, Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Kore ile işbirliğini genişletmeye yönelik ilk ortak belgesini önümüzdeki hafta yayınlamayı planlıyor.

Belgenin, NATO ile dört ülke arasındaki işbirliği çerçevelerini netleştirmesi ve siber güvenlik ve dezenformasyon da dahil olmak üzere tehditlere yanıt vermelerini sağlaması hedefleniyor.

Üye olmayan dört ülkenin hepsi zaten NATO ortağı ve NATO ile IP4 (Hint-Pasifik 4’lü formatı) arasındaki ilişkiyi ortaya koyması beklenen belgede “IP4” olarak anılacaklar.

IP4 ülkeleri NATO’nun siber tatbikatlarına katılacak.

Gelişmeyi değerlendiren Brookings akademisyenlerinden Angela Stent’e göre, Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın üst üste üçüncü kez NATO zirvesine katılacak olması Asya’nın Batı güvenliği için önemini vurgulamakta.

Stent zirvenin odak noktasının Rusya’nın Asyalı ortakları ve müttefikleriyle birlikte Avrupa için oluşturduğu “tehdit” olduğunu ve müttefiklerin bu yeni gerçekliğe nasıl karşılık verileceğini tartışacaklarını kaydetti.

Geçen ay Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in resmi ziyaret için Kuzey Kore’ye gitmesi ve iki ülke arasında savaş durumunda acil askeri yardımı da kapsayan anlaşma NATO ülkelerini alarma geçirmişti.

Stent’e göre, Putin-Kim zirvesi aynı zamanda NATO’nun Kuzey Kore-Rusya ilişkileri ve diğer bölgeler arası bağlantılarla ilgili bilgi ve istihbarat paylaşımı yoluyla IP4 ile daha yakın çalışması için de bir fırsat yarattı. Stente, NATO ülkelerinin Güney Kore ve Japonya’dan Kuzey Kore balistik füzeleri ve Kuzey Kore’nin Rusya’ya tedarik ediyor olabileceği silah türleri konusunda perspektif sunması yönünde beklentileri olduğunu kaydetti.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Modi’nin ŞİÖ’deki yokluğu Çin’e ‘mesaj’ olarak yorumlandı

Yayınlanma

Kazakistan’ın başkenti Astana’da toplanan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) yıllık zirvesi bugün sona eriyor.

Çin ve Rusya öncülüğünde 2001 yılında kurulan Orta Asya ekonomik ve güvenlik ittifakı dünya nüfusunun yüzde 40’ından fazlasını barındırıyor ve bu yıl Belarus’un da katılımıyla üye sayısını 10’a çıkarma yolunda ilerliyor.

Ancak Çin Devlet Başkanı Xi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin derinleşen işbirliğinin bir başka işareti olarak zirvede bir araya gelirken, Hindistan Başbakanı Narendra Modi toplantıya katılmamaya karar verdi ve yerine dışişleri bakanını gönderdi. Modi’nin katılmaması bazı çevrelerce, Yeni Delhi’nin dış politikasında hassas bir denge kurma çabaları arasında zirvenin önemini azaltmaya yönelik bir girişim olarak görülüyor.

Hong Kong’daki Lingnan Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörü olan ve Asya-Pasifik çalışmaları konusunda uzmanlaşan Zhang Baohui, Modi’nin katılmamasının Hindistan’ın ŞİÖ’den uzaklaştığını açıkça gösterdiğini söyledi.

2017’de rakibi Pakistan’la birlikte gruba katılan Hindistan, geçen yıl yıllık zirveye fiilen ev sahipliği yapmış, bu da pek çok kişi tarafından Hindistan’ın Batı ile ilişkileri gergin olan Çin ve Rusya ile doğrudan etkileşimden kaçınma çabası olarak yorumlanmıştı.

South China Morning Post’a konuşan Zhang, “Daha olası bir neden ise Hindistan’ın daha geniş kapsamlı stratejik düzenlemeleri olabilir. Hindistan, Batı ile uyumunu artırırken Batı-dışı kampla ilişkilerini zayıflatıyor,” dedi ve ekledi: “Bu durum özellikle Hindistan’ın, dünya tarafından büyük ölçüde Çin ve Rusya’nın etkisinde olan Batı dışı bir siyasi gruplaşma olarak görülen ŞİÖ ile ilişkilerinde açıkça görülmektedir.”

Singapur Ulusal Üniversitesi Güney Asya Çalışmaları Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olan Amit Ranjan ise, Modi’nin zirveye katılmamasının muhtemelen yoğun yurt içi ve seyahat programlarından kaynaklandığını söyledi.

Hindistan lideri geçtiğimiz ay üçüncü dönem için yeniden seçildi ancak partisi parlamentoda çok daha az bir çoğunluğa sahip oldu. İtalya’daki G7 Zirvesi’nden Hindistan’a yeni dönen Modi, önümüzdeki hafta Putin ile görüşmek üzere Rusya’ya gidecek.

Ranjan Modi’nin ŞİÖ’de Xi ile “karşı karşıya gelmekten” kaçınmak isteyebileceğini, zira iki ülke arasındaki ilişkilerin en son geçen yıl Güney Afrika’daki BRICS zirvesi sırasında bir araya gelmelerinden bu yana gergin olduğunu belirtti.

Bu arada Hindistan’ın ABD’nin Hint-Pasifik stratejisine giderek daha fazla uyum sağladığı ve Küresel Güney’in liderliği için Pekin ile rekabet ettiği görülüyor. İki Asyalı güç uzun süredir devam eden bir sınır anlaşmazlığı nedeniyle de çatışıyor.

“Hindistan ŞİÖ’ye katılmadan önce bunun Çin’in bir şovu olduğunu zaten biliyordu,” diyen Ranjan, şöyle devam etti: “Hindistan’ın dış politikası daha çok ulusal çıkarlarına dayanıyor. Hindistan, Çin ile doğrudan ilişki kurmaktansa Japonya, ABD ya da Rusya ile ilişki kurarak daha fazla kazanacağını düşünüyor olabilir.”

Şanghay Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü Çin ve Güney Asya Merkezi Genel Sekreteri Liu Zongyi, Hindistan’ın Çin ile sınır anlaşmazlığı nedeniyle büyük ölçüde donmuş olan ilişkilerini geliştirmeye çok az ilgi duyduğunu söyledi.

Liu, “[Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam] Jaishankar, önceliğinin Çin ile sınır anlaşmazlıklarını çözmek olacağını açıkça belirtti … ancak Çin-Hindistan ilişkileri sadece sınır sorunlarını değil, birçok yönü içeriyor” dedi ve ekledi: “Bu bağlamda, sınır meselesi tamamen çözülemese de diğer ilişkilerimizi geliştirebiliriz.”

İki ülke arasındaki ilişkiler, 2020 yılında Himalaya bölgesindeki ortak sınırlarının tartışmalı bir bölümü olan Galwan Vadisi ‘nde orduları arasında yaşanan ölümcül çatışmanın ardından büyük bir gerileme yaşadı. Nükleer silahlara sahip iki ülke o zamandan bu yana 20’den fazla tur sınır görüşmesi gerçekleştirdi ve çok az ilerleme kaydetti.

Aynı zamanda Pekin ve Yeni Delhi, Covid-19 salgınından bu yana dört yıllık bir aradan sonra doğrudan uçuşlara henüz başlamadı ve her iki ülkeden gazeteciler diğerine yasaklı olmaya devam ediyor.

Ranjan yine de bazı olumlu gelişmeler gördüğünü söyledi. Pekin’in 18 aydır boş olan Hindistan büyükelçiliğine Xu Feihong’u atamasının her iki tarafın da ilişkileri geliştirmek istediğinin bir işareti olduğunu kaydetti.

Daha fazla diplomasiye ihtiyaç duyulduğunu ve bunun da en iyi Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile Hindistan Dışişleri Bakanı Jaishankar’ın daha sonra liderler düzeyinde yapılacak bir toplantı için “elverişli” bir ortam yaratmak üzere bir araya gelmeleriyle mümkün olacağını söyledi: “Daha alt düzeylerde iletişim kurmaları gerekiyor… Bu başlamadığı sürece iki liderin [bir araya gelmesi] çok zor.”

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

“Kurt işareti” krizi büyüyor: Almanya Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Büyükelçisi’ni çağırdı

Yayınlanma

Avusturya-Türkiye maçında yaşanan “kurt işareti” krizi sürüyor. Türkiye’nin Alman elçisini Dışişleri Bakanlığına çağırmasının ardından bugün de Alman Dışişleri Bakanlığı Berlin’deki Türk Büyükelçisini çağırdı.

Olay, Türk futbolcu Merih Demiral’ın Almanya’daki Euro 2024 maçında “kurt selamı” vererek tepkilere yol açmasının ardından geldi. Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, “Türk aşırı sağcılarının sembollerinin stadyumlarımızda yeri yoktur. Avrupa Futbol Şampiyonasının ırkçılık için bir platform olarak kullanılması kesinlikle kabul edilemez. UEFA’nın olayı soruşturmasını ve yaptırımları değerlendirmesini bekliyoruz,” demişti.

Türk Dışişlerinden yapılan açıklamada ise, UEFA tarafından Merih Demiral hakkında disiplin soruşturması açılmasının “kabul edilemez olduğu” söylenirken, Federal Anayasa Koruma Teşkilatı’nın bu simgeyi yasaklamadığını ileri sürerek, “Bir spor müsabakasındaki sevinç kutlaması sırasında, tarihi ve kültürel bir sembolün, hiç kimseyi hedef almayan biçimde kullanılmasına yönelik siyasi amaçlı tepkileri kınıyoruz,” demişti.

Erdoğan cumartesi Berlin’e gitmek istiyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da cumartesi günü Berlin’de yapılacak Hollanda-Türkiye maçını izlemeye gitmeyi planladığı belirtiliyor.

Alman dpa’nın bilgi sahibi kaynaklardan edindiği bilgiye göre Erdoğan bu amaçla Azerbaycan’a yapmayı planladığı geziyi iptal etti. Spiegel’in Türk basınında yer alan haberlerden aktarığına göre ise iptalin nedeni, Demiral’ın gol sevinciyle başlattığı “kurt selamı” tartışması.

Spiegel’deki haberde, “kurt selamı” ile ilişkilendirilen “Bozkurtlar”ın Almanya’da 18.500 üyesi bulunduğu ve bunun da grubu “ülkenin en büyük aşırı sağcı örgütü” yaptığını yazdı.

Spiegel, “Bozkurtlar”ın yasaklanmadığını fakat Federal Anayasa Koruma Teşkilatı tarafından izlendiğini hatırlattı.

Almanya İçişleri Bakanından “kurt işareti” açıklaması

Sevim Dağdelen’den “Bozkurtlar”a yasak çağrısı

Demiral’ın hareketi ile başlayan tartışmanın ardından Alman partilerinden de tepkiler geliyor ve “Ülkü Ocakları”nın Almanya’da yasaklanması çağrısı yükseliyor.

Federal Meclis’teki Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) grubunun dış politika sözcüsü Sevim Dağdelen, “Alman hükümetinin İslamcı-Türk örgütünü ve onun faşist sembolizmini yasaklamayı yıllardır ertelemesi skandaldır,” dedi. Buna ilişkin bir önerge çarşamba günü federal meclise sunuldu.

Faeser’in Demiral’ın jestini eleştirmesine de yanıt veren Dağdelen, “Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser’in 2024 Avrupa Şampiyonası’ndaki ‘kurt selamı’ konusundaki öfkesi, Alman Federal Meclisi’nin ‘bozkurtların’ yasaklanmasına ilişkin 18 Kasım 2020 tarihli inceleme yetkisini hâlâ ertelediği gerçeği ışığında ikiyüzlüdür,” ifadelerini kullandı. 

Sol Parti, Yeşiller ve CDU’dan da eleştiriler

Sol Parti’nin federal genel müdürü Katina Schubert de Tagesspiegel gazetesine yaptığı açıklamada, “Almanya’da bir futbolcu aşırı sağcıların selamını cezasız bir şekilde gösterebiliyorsa, bu federal hükümet için bir uyandırma çağrısı olmalıdır. Trafik ışıkları nihayet faşist terör örgütü Bozkurtları yasaklamalıdır. O zaman kurt selamı vermek de cezai bir suç olacaktır,” dedi.

Schubert, birçok Avrupa ülkesinde “Bozkurtlar”ın yasaklı olmasına rağmen sadece Alman hükümetinin görmezden geldiğini ve “sorunu tanımayı reddettiğini” söyledi.

Diğerlerinin yanı sıra Federal Tarım Bakanı Cem Özdemir (Yeşiller) de X aracılığıyla “kurt selamının” yasaklanması çağrısında bulundu. CDU da buna destek verdi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English