Bizi Takip Edin

AVRUPA

Avrupa’da Nijer yankıları

Yayınlanma

Nijer’de Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum’u deviren askeri darbe, özellikle Fransa’nın Sahel bölgesindeki varlığı için alarm zillerini çaldı. Batı destekli Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğunun (ECOWAS) askeri müdahale tehdidi ve Nijer darbe yönetimine destek veren Burkina Faso ve Mali gibi ülkelerin ‘savaşırız’ uyarısı gerilimi artırıyor.

Bu iki ülkeye Gine de eklendi. Gine Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamada Nijer halkı övülürken, ‘gayri meşru ve insanlık dışı’ yaptırımların ECOWAS’ın dağılmasına yol açacağı iddia edildi. Açıklamada askeri bir müdahalenin ‘Nijer’in sınırlarının çok ötesine ulaşabilecek’ bir insani felaketle sonuçlanacağı uyarısında bulunuldu.

Ekonomik ilişkiler söz konusu olduğunda, Fransa Nijer’in en büyük ticaret ve ihracat ortağı (%33,2). Nijer’in ihracatındaki en büyük kalem, yüzde 75 ile uranyum cevheri. Dolayısıyla Nijer’deki yeni yönetimin uranyum ihracatını yasakladığını söylemesi, Fransa’ya vurulmuş bir darbe olarak görülüyor.

Uranyum meselesi önemli mi?

Bununla birlikte, Nijerli yetkililerin Fransa’ya yapılan ihracatı donduracaklarını açıklamalarının ardından Fransız nükleer holding Orano, nükleer fisyonda önemli bir hammadde olan uranyumun Fransa’ya genel tedarikinin risk altında olmadığını söyledi.

EURACTIV’in haberine göre, Fransa’nın Nijer’de nükleer enerji için gerekli bir kaynak olan uranyum çıkarma dışında ‘sınırlı’ bir ekonomik faaliyeti var. Orano, kuzeyde Arlit kasabası yakınlarındaki uranyum madenlerinden birini işletiyor ve çoğu yerel halktan oluşan 900’den fazla personel istihdam ediyor.

Enerjisinin neredeyse %70’i nükleerden elde eden Fransa’nın, yurt içinde üretmediği uranyuma hızlı ve kolay erişimi kritik önem taşıyor. Nijer, Fransa’nın uranyum ihtiyacının yüzde 15’ini karşılıyor ve AB’nin uranyum stokunun da beşte birini oluşturuyor.

Euratom verilerine göre, 2005-2020 yılları arasında Nijer, toplam arzın %17,9’u (24.787 ton) ile Fransa’nın en büyük üçüncü uranyum tedarikçisi oldu. Kazakistan tüm ithalatın %20,1’i (27.748 ton) ile birinci, Avustralya ise %18,7’si (25.804 ton) ile ikinci sırada yer alıyor.

Euratom’un AFP’ye verdiği bilgiye göre, 2022 yılında Nijer %25,38 ile AB’nin en büyük ikinci doğal uranyum tedarikçisi oldu.

AB’nin uranyum tedarikinin %75’i Kazakistan, Nijer ve Kanada’dan geliyor. Bir lobi grubu olan Dünya Nükleer Birliği’ne göre Kazakistan, 2022 yılında tüm dünya arzının %43’ünü karşılayarak açık ara dünyanın en büyük üreticisi konumunda.

Devlet kontrolündeki nükleer yakıt üreticisi Orano’nun Nijer’deki faaliyetlerini sürdürdüğünü ve durumu izlediğini belirten bir şirket sözcüsü, POLITICO’ya e-posta yoluyla yaptığı açıklamada, “Önceliğimiz ülkedeki çalışanlarımızın güvenliğini sağlamaktır,” dedi.

Fransa Dışişleri Bakanlığı sözcüsü 31 Temmuz Pazartesi günü gazetecilere yaptığı açıklamada, “Uranyum ithalatımız son derece çeşitlidir ve Nijer küresel üretimin sadece %4’ünü temsil etmektedir,” demiş ve Enerji Dönüşümü Bakanlığı da herhangi bir ‘tedarik riski olmadığını’ söylemişti.

Bir Orano sözcüsü de AFP’ye yaptığı açıklamada, “Mevcut kriz Orano’nun hem Fransa’daki hem de uluslararası tedarik kapasiteleri üzerinde kısa vadeli bir risk taşımıyor,” demiş ve ‘dört kıtaya yayılmış madenlerle arzın yeterince çeşitlendirildiğini’ belirtmişti.

Libération’a konuşan ‘jeopolitik uzman’ Teva Meyer, Nijer’in uranyum ihracatında son on yılda görülen düşüşün hem bölgesel istikrarsızlığın hem de Orta Asya’daki muadillerine kıyasla yüksek üretim maliyetlerinin bir sonucu olduğunu söyledi.

Bu nedenle tedarikçilerin çeşitlendirilmesi, Kazakistan, Özbekistan ve Avustralya ile daha güçlü bağlar kuran Fransa’nın stratejisi için kritik önem taşıyordu.

Öte yandan Nijer uranyumunun en önemli müşterileri arasında Çin de yer alıyor. Çin, dünyanın en büyük ve en hızlı geliştiği yönünde bir kanaat bulunan geniş ölçekli nükleer programını desteklemek için büyük miktarlarda uranyum arıyor. Daha bir ay önce, devlete ait China Nuclear International Uranium Corporation, Nijer hükümeti ile ülkenin merkezindeki Azelik’te bulunan bir madenden uranyum çıkarmaya yeniden başlamak için bir anlaşma yapmıştı.

Geçtiğimiz 10 yıl boyunca uranyum arz fazlası ve düşük fiyatlar üreticilerin yatırım yapma ve ölçek ekonomisine ulaşma konusunda çok az iştahlı olmalarına neden olurken, Çin’in genişleyen nükleer gücü artık küresel talebi artırmaya ve fiyatları yukarı çekmeye başlayabilir.

Macron’dan ‘Fransız çıkarları’ vurgusu

Çarşamba gününden bu yana Bazoum’u başkanlık sarayına hapseden darbe liderleri, Nijer’in devrik hükümetinin Fransa’ya Bazoum’u kurtarmak için cumhurbaşkanlığına ‘saldırı düzenleme yetkisi’ verdiğini iddia etti.

Ulusal televizyonda okunan açıklamada, “Nijer’e askeri müdahalede bulunmanın yollarını ve araçlarını arayan Fransa, bazı Nijerlilerin de suç ortaklığıyla, gerekli siyasi ve askeri yetkiyi almak için Nijer ulusal muhafızlarının genelkurmay başkanıyla bir toplantı yaptı,” denildi.

İddialara yanıt veren Fransa Dışişleri Bakanlığı, binlerce göstericinin ülkenin Niamey’deki büyükelçiliği önünde toplanarak elçiliğin kapısını ateşe vermesinden bir gün sonra, vatandaşlarının güvenliğini garanti altına almaya odaklandığını söyledi.

Pazar günü Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Nijer’de Fransız vatandaşlarının ya da çıkarlarının saldırıya uğraması halinde ‘derhal’ harekete geçme sözü vermişti.

Fransız güçlerinin bu yılın başlarında komşu Mali’den çekilmek zorunda kalmasının ardından Fransa’nın Sahel bölgesindeki son müttefiklerinden Nijer’de yaklaşık 1.500 askeri bulunuyor.

Pazartesi günü Avrupa Birliği, Nijer’deki darbe yönetimini sivillere, diplomatik personele ve elçiliklere yönelik tüm saldırılardan sorumlu tutacağı uyarısında bulundu.

AB dış politika şefi Josep Borrell yaptığı açıklamada, AB’nin ayrıca Batı Afrika liderlerinin askeri darbenin ardından Nijer’e ekonomik yaptırım uygulama kararını ‘hızlı ve kararlı bir şekilde’ uygulayacağını da söyledi.

Batı Afrika liderleri Pazar günü Nijer’deki darbe liderlerine iktidarı bırakmaları için bir hafta süre verirken, ‘güç kullanımını’ ve acil mali yaptırımlar uygulamayı göz ardı etmedikleri uyarısında bulundular.

15 ülkeden oluşan ECOWAS, Bazoum ve hükümetinin ‘derhal serbest bırakılmasını ve görevlerine iade edilmesini’ talep etti.

Açıklamada, “Yetkililerin taleplerinin bir hafta içinde karşılanmaması halinde (ECOWAS) Nijer Cumhuriyeti’nde anayasal düzenin yeniden tesis edilmesi için gerekli tüm tedbirleri alacaktır. Bu tedbirler güç kullanımını da içerebilir. Bu amaçla ECOWAS genelkurmay başkanları derhal bir araya gelecektir,” denildi.

Öte yandan CNN’e göre Fransız yetkililer, Paris’in askeri müdahalede bulunmayı planladığı iddialarını yalanladı ve Fransız büyükelçiliği güvenliğinin hafta sonu protestocuları dağıtmak için gerçek mermi kullandığı yönündeki söylentileri ‘şiddetle reddetti.’

ABD hâlâ ‘darbe’ demedi

Fransa ve Avrupa Birliği ECOWAS ile birlikte darbenin ardından Nijer’e mali yardımı kesti. Bununla birlikte, ABD, Nijer’de yaşananları henüz resmi olarak ‘darbe’ olarak nitelendirmedi.

Bazı yorumcular, Nijer’de İHA üssü bulunan ve Nijer ordusuna yıllık mali yardımda bulunan Beyaz Saray’ın, yardıma devam edebilmek için ‘darbe’ sözcüğünü kullanmaktan kaçındığına işaret ediyor.

Bloomberg’de çıkan ve Fransa’nın yeni Afrika politikalarını analiz eden bir değerlendirmede ABD ile Fransa’nın Nijer’deki ‘yaklaşım farkı’na dikkat çekiliyor. Afrikalı bir düşünce kuruluşundan bir uzman, “Örneğin Amerikalıların aksine Fransızlar buraya isyancıları avlamak için geldiler. ABD Mağrip’teki duruma, kuzeydeki uyuşturucu kaçakçılığına ve Nijerya özel kuvvetlerinin eğitimine odaklanmış durumda,” diyor.

ABD ile Fransa arasında, Marvel’ın çektiği Black Panther: Wakanda Forever filmi nedeniyle de gerilim yaşanmıştı. Savunma Bakanı Sebastien Lecornu Şubat ayında attığı bir tweette, “Silahlı kuvvetlerimizin bu yanlış ve aldatıcı temsilini şiddetle kınıyorum,” demişti.

Kasım ayında gösterime giren filmde yer alan bir sahnede Fransız paralı askerler kurgusal Afrika krallığı Wakanda’ya ait kaynakları yağmalarken yakalanıyordu. Bir gazetecinin Twitter’da dikkat çektiği sahnedeki askerlerin Fransa’nın Mali’deki Barkhane Operasyonu’ndakilere benzer üniformalar giymiş olması bakanın tepkisine yol açmıştı.

Avrupalılar Nijer’i terk ediyor

Bölgeyi sarsan askeri darbenin ardından yüzlerce Avrupa vatandaşı da Nijer’den tahliye ediliyor.

Fransa tarafından gönderilen iki Airbus A330 uçağı Salı günü öğleden sonra başkent Niamey’deki havaalanına ulaştı. Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, aralarında 12 bebeğin de bulunduğu en az 262 kişinin bir uçakla ülkeyi terk ettiğini söyledi.

Diğer bazı Avrupa ülkeleri de eş zamanlı olarak kendi vatandaşlarını tahliye etmeye ya da Fransa’nın çabalarına destek vermeye çalışıyor. Almanya ve İspanya vatandaşlarını ülkeden çıkarmak için çalışırken, Birleşik Krallık da Nijer’de kayıtlı az sayıdaki İngiliz vatandaşıyla temas halinde olduğunu ve Fransa ile işbirliği yaptığını açıkladı.

Bu arada İtalya, vatandaşlarını tahliye etmek için ayrı bir uçuş düzenledi. İtalyan dışişleri bakanlığı sözcüsüne göre ülke genelinde 90’dan az sivil ve 300’den biraz fazla askeri personel bulunuyor.

Öte yandan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller Salı günü yaptığı açıklamada, ‘ABD vatandaşlarına ya da tesislerine yönelik herhangi bir tehdit olduğuna dair’ mevcut bir belirti olmadığını söyledi.

Almanya ne yapacak?

Nijer’deki darbe ve bölgedeki Fransız etkisinin gerileyişi söz konusu olduğunda Almanya’nın tutumunun ne olacağı merak konusu.

Darbenin ardından Alman hükümeti, AB ve Fransa’yı takip ederek bu ülkeye yönelik tüm doğrudan ödemeleri ve kalkınma yardımlarını şimdilik askıya aldı.

Savunma Bakanı Pistorius, Alman ordusu Bundeswehr’in bölgedeki varlığıyla ilgili olarak çeşitli seçenekleri incelediklerini de söyledi.

Almanya, 2020’den bu yana Nijer’e 160 milyon avro aktardı. Berlin, özellikle gıda güvenliği, tarımsal sulama, anne-çocuk sağlığı ve etkin yerel idari yapıların geliştirilmesi alanlarında faaliyet gösteriyordu.

Federal Savunma Bakanlığı da sahada görev yapan askerler için tehdit durumunun kötüleşmediğini belirtti. Savunma Bakanı Pistorius, Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin Rheinbach kentinde bulunan Bundeswehr’in siber ve enformasyon sektörünü ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, Nijer’deki yüz kadar Alman askerinin risk altında olduğunu ya da artık güvenliklerinin sağlanamayacağını varsaymak için ‘şu ana kadar hiçbir neden olmadığını’ vurguladı.

Pistorius, darbecilerin 4 Ağustos’a kadar sınırların ve hava sahasının kapatılmasını emretmesi nedeniyle başkent Niamey’deki hava ikmal üssündeki tüm operasyonel faaliyetlerin şu anda zorunlu olarak askıya alındığını söyledi.

Bundeswehr başkent Niamey’de bir hava üssü bulunduruyor. Bu hava üssü öncelikle komşu ülke Mali’deki Alman askerlerinin ikmali ve bu ülkeden askerlerin geri çekilmesi için önem taşıyor. Mali’deki misyonun 2023 yılı sonuna kadar sona erdirilmesi planlanıyor çünkü Mali’deki hükümet, Alman birlikleri de dahil olmak üzere BM misyonu MINUSMA birliklerini istenmeyen kişiler olarak görüyor ve çalışmalarını engelliyor.

Nijer’in AB desteği ile büyüyen ordusu

Darbenin ironik yönlerinden birisinin, Bazoum döneminde Nijer ordusunun AB ve ABD’nin de desteğiyle personel sayısının hızla artması ve güçlenmesi.

ABD ve Fransa Nijer’i silahlandırırken, diğer büyük silah tedarikçileri arasında Çin ve Cezayir de yer alıyor. Bu yıl Almanya, sınır gözetleme teknolojisi de dahil olmak üzere sınır gözetleme için dönüştürülmüş helikopterlerin ihracatını onayladı.

Üç hafta önce Mısır, Nijer’e zırhlı keşif araçları ve topların yanı sıra terörle mücadele operasyonları için büyük miktarlarda silah ve mühimmat verdi.

Aynı amaçla Avrupa Birliği daha birkaç gün önce Nijer’in, AB’nin Afrika’da savaş helikopterleri için modern ekipman gibi ‘ölümcül askeri yardımı’ finanse edeceği ilk ülke olacağını duyurmuştu. AB, Nijer’in güvenlik sektörüne yaptığı toplam yardımın 100 milyon avro olduğunu belirtiyor; ABD’ninki de benzer şekilde yüksek.

On yıl önce 5.000 askerden oluşan Nijer ordusu (FAN), devrik başkan Mohamed Bazoum 2021’de göreve geldiğinde 11.000 kişiye ulaşmıştı; geçen yıl ise bu sayı 30.000 oldu. 2025’e kadar Nijer’in silah altında 50.000, 2030’a kadar ise 100.000 askeri olması bekleniyor.

Mali ordusu için AB eğitim misyonu da geçen yıl Nijer’e taşındı. Bu misyon şimdi Nijer’in silahlı kuvvetleri için ‘kapasite geliştirme’ çalışmaları yürütecek olan AB ortaklık misyonu EUMPM Nijer’e dahil ediliyor. Bu aynı zamanda Nijer’in özel kuvvetlerine yönelik Bundeswehr eğitim misyonu ‘Gazelle’nin de yerini alıyor. Alman medyası, Alman eğitimli özel kuvvetlerin darbeye karışıp karışmadığının henüz belli olmadığını yazıyor.

AVRUPA

Pistorius, SPD’deki şansölyelik yarışında havlu attı

Yayınlanma

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, önümüzdeki seçimlerde partisinin liste başı adayı olmaktan çekilerek, Şansölye Olaf Scholz’un yerine geçebileceğine dair haftalardır süren spekülasyonlara son verdi.

Sosyal Demokrat Parti (SPD) tarafından perşembe akşamı yayınlanan bir video mesajında Pistorius, kamuoyundaki tartışmaların partiye zarar verdiğini ve bunun sonucunda parti yönetimine bu görev için uygun olmadığını bildirdiğini söyledi.

“Olaf Scholz güçlü bir şansölye ve şansölyelik için doğru aday,” diyen Pistorius, parti liderinin ‘akıl ve sağduyuyu’ temsil ettiğini de sözlerine ekledi.

Alman bakan, “Şimdi bu tartışmayı sona erdirmek için ortak bir sorumluluğumuz var. Çünkü tehlikede olan çok şey var,” dedi.

Scholz iki hafta önce erken seçimleri tetiklediğinde, görevdeki şansölye olarak otomatik olarak partinin adayı olması bekleniyordu. Fakat birçok anketin geçen yılın başından bu yana savunma bakanı olarak görev yapan Pistorius’un ülkenin en popüler siyasetçisi olduğunu göstermesinin ardından fiili bir yarış başladı.

Scholz’un popülaritesi yerlerde

Pistorius’a karşılık Scholz, en kötü destek oranlarından birine sahipti ve seçmenler, bu ayın başlarında çökene kadar üçlü trafik lambası koalisyonunu felç eden aylarca süren çekişmelerden dolayı onu suçluyordu.

Fakat partinin merkez yönetimi Scholz’un arkasında durdu ve Pistorius spekülasyonları bastıramadığı için SPD’deki bazı isimler tarafından giderek artan eleştirilere maruz kaldı.

Savunma Bakanı video mesajında, kendisinin başlatmadığını vurguladığı tartışmanın partide “artan belirsizliğe” ve seçmenler arasında “kızgınlığa” neden olduğunu söyledi.

Bakan, yarışta yer almayacağını açıklamanın kendi kararı olduğunda ısrar etti ve SPD’nin “olağanüstü” şansölyesi için ikinci bir dönem için kampanya yürüteceğini söyledi.

Pistorius’un destekçileri hayal kırıklığına uğradı

Pistorius’un destekçileri “havlu atma” haberine hayal kırıklığı ile tepki gösterdi. SPD Federal Meclis üyesi Joe Weingarten, Der Spiegel haber dergisine verdiği demeçte, “Bu gelişmeden üzüntü duyuyorum. Şimdi hedef, SPD için mümkün olan en iyi seçim sonucunu elde etmek üzere birlikte ve tek vücut olarak çalışmak olmalıdır,” dedi.

Bir başka milletvekili Johannes Arlt ise, “Farklı bir kararı tercih ederdim ama artık bir kararımız var. Bu parti ve ülke için iyi bir şey. Şimdi Federal Meclis seçim kampanyasına birlik içinde giriyoruz,” ifadelerini kullandı.

Pistorius’un çekilmesi ile birlikte şansölyelik yarışının Scholz ile anketlerde önde giden muhalefetteki Hıristiyan Demokratların (CDU) lideri Friedrich Merz arasında geçmesi bekleniyor.

Scholz’un destekçileri, 2022’den bu yana CDU’yu yöneten milyoner eski avukat ve BlackRock Almanya’nın başkanı Merz’i yakalayabileceği konusunda ısrar ediyor. 

Bakan, Almanya’nın yeniden askerileşmesi için çalışıyor

64 yaşındaki Pistorius, askerlere karşı rahat tavırları, Rusya’ya yönelik sert tutumu ve Almanya’nın yeniden silahlanmasına istekli olmasıyla dikkat çekiyordu.

2023’te savunma bakanı olarak atanmasının ardından, SPD’deki bazı isimlerin Moskova’ya karşı sert bir duruş sergileme konusundaki çekingenliğini paylaşmadığını açıkça ortaya koydu.

Putin’i “Kremlin’deki despot” olarak tanımlayan Pistorius, Alman kamuoyunu, ülkenin savunmaya daha fazla harcama yapması ve kendisini “savaşa hazır” hale getirmesi gerektiği konusunda uyardı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Keir Starmer, BlackRock patronu Larry Fink ile görüştü

Yayınlanma

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, iş dünyası liderleriyle ilişkileri yeniden inşa etmeye çalışırken, BlackRock CEO’su Larry Fink ile Başbakanlıkta görüşmelerde bulundu.

Aralarında sigorta devi Aviva’nın eski patronu Mark Wilson ve teknoloji grubu Cisco’nun CEO’su Chuck Robbins’in de bulunduğu dünyanın en büyük varlık yöneticisinin yönetim kurulundan birkaç yönetici perşembe günü Başbakan Rachel Reeves ve Yatırım Bakanı Poppy Gustaffsson ile birlikte toplantıya katıldı.

Toplantıda bulunanların Financial Times’a (FT) aktardığına göre Starmer ve Reeves büyümeyi artıracak öneriler istedi. Görüşme hakkında bilgi sahibi olan kişilere göre BlackRock yöneticileri, işletmeler için düzenleyici gecikmelerle ilgili endişelerini dile getirdi ve hükümeti küresel şirketlerin Birleşik Krallık’ta rekabet etmesini kolaylaştırmaya çağırdı.

Bu kişiler, başbakanın İngiliz düzenleyicileri elden geçirme, düzenleyici onay süreçlerini kolaylaştırma ve düzenleyici çerçeveyi daha tutarlı hale getirme planını özetleyerek yanıt verdiğini ekledi.

Toplantıya katılan yetkililere göre, Başbakan yöneticilere bu çalışmaları hükümet genelinde koordine etmek üzere Birleşik Krallık Hazinesinde yeni bir birim kurulacağını söyledi.

Birleşik Krallık hükümeti, 40 milyar sterlinlik vergi artışı ve işverenlerin ulusal sigorta katkı paylarında 25 milyar sterlinlik artış da dahil olmak üzere işletmelere daha fazla maliyet yükleyen bir bütçenin ardından iş dünyasının desteğini geri kazanmaya çalışıyor.

İşçi Partisi liderliği daha fazla istikrar ve önceki Muhafazakar yönetime kıyasla daha iş dünyası yanlısı bir yaklaşım vaat etmişti.

Fakat İşçi Partisi’nin şirketler dünyasıyla uyum içinde çalışma vaadi, bütçedeki vergi artışları, şirketlere 5 milyar sterline mal olan işçi hakları reformları paketi ve asgari ücretteki artışla test ediliyor.

Starmer, hükümetinin kamu maliyesine istikrar kazandırarak, düzenleyicileri daha büyüme yanlısı bir yaklaşım benimsemeye zorlayarak ve Birleşik Krallık altyapısına yatırımı artırmak için küçük emeklilik planlarını birleştirerek şirketlere yardımcı olacağında ısrar etti.

Toplantı sonrasında Starmer BlackRock’ın, “Birleşik Krallık’ı nasıl en iyi yatırım yeri olarak dünya sahnesine çıkarabileceğimiz” ve büyümeyi nasıl hızlandırabilecekleri konusundaki görüşlerini memnuniyetle karşıladığını söyledi.

BlackRock bu hafta 10 yıl aradan sonra ilk kez Londra’da bir dizi yönetim kurulu toplantısı düzenlemişti. Fink daha önce İşçi Partisi’ne destek vermiş ve Ekim 2023’te Starmer’ın Birleşik Krallık siyasetine bir “umut ölçüsü” getirdiğini ve partiyi merkeze taşımada “büyük bir güç” gösterdiğini söylemişti.

Starmer, toplantının ardından yaptığı açıklamada “BlackRock’ın Birleşik Krallık’taki uzun soluklu varlığından gurur duyduğunu” ifade etti. Şirketin Birleşik Krallık’ta Londra, Edinburgh ve gelecek yıldan itibaren Birmingham’da ofisleri bulunan yaklaşık 4.000 çalışanı var.

Dünya genelinde 11,5 trilyon dolarlık varlığı yöneten şirket, British Airways, Rolls-Royce ve Royal Mail’in emeklilik fonları da dahil olmak üzere Birleşik Krallık’ta 13 milyondan fazla kişinin emeklilik birikimlerini yönetiyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AB’den Rusya ve Belarus’un tarım ürünlerine vergi hazırlığı

Yayınlanma

AB Komisyonu, Rusya ve Belarus’tan ithal edilen tarım ürünleri ile gübrelere gümrük vergisi getirmeyi planlarken, AB üyesi ülkeler arasında özellikle gübre vergisi konusunda görüş ayrılıkları ortaya çıktı.

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, Rusya ve Belarus’tan ithal edilen tarım ürünleri ile gübrelere yönelik yeni bir vergilendirme sistemi üzerinde çalışıyor.

Komisyon Başkan Yardımcısı Valdis Dombrovskis, AB Dış Ticaret Konseyi toplantısının ardından düzenlediği basın toplantısında, komisyonun Rusya ve Belarus kaynaklı tarım ürünlerine ve olası gübre ithalatına gümrük vergisi getirmeyi planladığını açıkladı.

Dombrovskis, “Rusya ve Belarus menşeli ürünlere gümrük tarifesi uygulanması konusunu ele aldık. Komisyonumuz yakın zamanda, geçtiğimiz ekim ayında gerçekleşen AB Zirvesi’nde alınan kararlar doğrultusunda, özellikle Rus tarım ürünleri ve gübrelerine yönelik önerilerini sunacak,” dedi.

Komisyon Başkan Yardımcısı, AB üyesi birçok ülkenin mümkün olan en geniş ürün yelpazesinde vergilendirmeyi desteklediğini belirtti.

Öte yandan, AB Konseyi’nin dönem başkanlığını yılsonuna kadar yürütecek olan Macaristan’ın Dışişleri Bakanı Peter Szijjártó, Rus ürünlerine yönelik gümrük vergisi teklifinin 27 AB üyesi ülkeden yalnızca 8’inin desteğini aldığını vurguladı.

Özellikle AB’de arz sıkıntısı yaşanan ve üretiminde doğalgaza bağımlı olan gübre ürünlerine getirilmesi planlanan gümrük vergisi kısıtlamaları en çok tartışılan konular arasında yer alıyor.

Bu durum, söz konusu ithalat vergilerinin AB Konseyi’nden onay almasını zorlaştırabilir.

Szijjártó ayrıca, AB’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımların beklenilen sonuçları vermediğinin altını çizdi.

Buna karşılık Dombrovskis, yaptırımların etkili olduğunu savunarak, AB ülkelerinin bu önlemleri “daha kapsamlı bir şekilde uygulaması” ve kurallara uymayan taraflarla etkin mücadele etmesi gerektiğini belirtti.

ABD’nin ucuz Ukrayna tahılının Avrupa pazarına akmasından çıkarı ne?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English