Bizi Takip Edin

AVRUPA

Politico: Bankerler İngiltere seçimlerini çoktan kazandı

Yayınlanma

Politico gazetesi, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak’ın erken seçim kararıyla ilgili olarak detaylı bir makaleye yer verdi.

Makalede, “Eskiden İngiliz politikacılar bankerleri hırpalamayı severdi. Ancak bu genel seçimin kazananı şimdiden City of London oldu,” ifadelerine yer verildi.

2008 krizinden sonra siyasilerden bankerlere dönen öfkeye işaret edilen makalede, “Pervasız bankerler 2008’de küresel ekonomiyi çöküşün eşiğine getirmişti. Kurtulmak için kamu parasına ihtiyaç duymuşlardı ve bu da onları alkış peşinde koşan politikacılar için kolay bir hedef haline getirmişti. Ancak İngilizler 4 Temmuz’da sandık başına giderken, Birleşik Krallık’ın finans merkezi iyimser bir ruh hali içinde. Bunda ülkenin kötü giden ekonomisini düzeltme çabasının büyük payı var,” denildi.

Lobi grubu TheCityUK’un CEO’su Miles Celic, gazeteye verdiği demeçte “Sektörün daha önceki bazı seçimlerde olduğu gibi siyasi bir futbol topu olduğunu düşünmüyoruz,” dedi.

‘Bu finans için rüya gibi bir senaryo’

Makalede şöyle devam edildi:

“Yaklaşık 15 yıl önce yaşanan mali krizden bu yana, politikacılar kolay kazanılacak bir iş olarak bu sektöre saldırmakta gecikmediler: City of London’ı aşırılığın, açgözlülüğün ve kasanın her zaman kazandığı hileli kumarın sembolü olarak resmettiler. Ülkenin geri kalanından ayrı bir yerde durduğu için aşağılandı. Mali krizin ardından yapılan seçimlerde politikacılar asi City of London’ı kontrol altına alma sözü verdi.

Krizden hemen sonraki Birleşik Krallık seçimleri, bankaların nasıl ehlileştirileceğine dair siyasi atışmalarla doluydu. On yıl sonra, 2019’daki son Birleşik Krallık oylamasında, dönemin İşçi Partisi lideri ve solcu ateşli Jeremy Corbyn, City’yi dize getirme sözü verdi. Boris Johnson’ın Muhafazakâr hükümeti 2020’deki Brexit müzakereleri sırasında City’yi satarak AB’den anlaşma olmadan çıkmasına neden oldu. Dolayısıyla City of London, önemli politikacılar nezdindeki kötü şöhretinden kurtulmakla kalmayıp, siyasi yelpazenin her tarafından sevgi görmeye başladığını görerek hoş bir sürprizle karşılaştı.

Her iki ana siyasi parti de, hem merkez sol İşçi Partisi ve merkez sağ Muhafazakârlar, oylama öncesinde finansal hizmetleri destekleme sözü vermekle meşguldü. İktidardaki Muhafazakâr Parti, Brexit’ten bu yana sektör destekli bir dizi reformu hayata geçirdi. Muhalefetteki İşçi Partisi de, ki kamuoyu yoklamaları doğru çıkarsa iktidar yolunda, seçimi kazanması halinde bu reformlara bağlı kalacağını taahhüt etti. Bu finans için rüya gibi bir senaryo.”

Celic, “Bu çok farklı bir yaklaşım ve sektörün nasıl görüldüğüne dair çok farklı bir anlayış. Sektör, bankacıların eleştirilerine maruz kalmak yerine, düşük büyüme gibi sorunlara çözüm olabilecek potansiyel bir etken olarak görülüyor,” değerlendirmesini yaptı.

Talihin bu şekilde değişmesinin İngiliz ekonomisinin berbat durumuyla ilgili olduğuna dikkat çekilen makalede, “Yavaş büyüme, yüksek faiz oranları ve boş kamu kasalarının ortasında, her iki parti de seçim vaatlerini finanse etmek için City’nin yatırım ateş gücüne ve iktisadi güvenilirliklerini desteklemek için onun desteğine ihtiyaç duyuyor. Her görüşten siyasetçinin, aksi takdirde inanılmaz derecede sıkışık olan hesapları dengelemek için ekonomiyi büyütmenin yollarını bulması gerekiyor,” yorumuna yer verildi.

‘Mali krizden bu yana City’ye pek ilgi göstermeyenler birdenbire fikir değiştirdi’

Hukuk firması Freshfields’in ortağı James Smethurst, değişen politikalar hakkında “Mali krizden bu yana City’ye pek ilgi göstermeyenler birdenbire fikir değiştirdi. Ve finansal hizmetlerin Birleşik Krallık’ın küresel olarak rekabetçi olduğu ve büyümenin motoru olarak desteklenmesi gereken sektörlerden biri olduğunun farkına varıldı,” diye konuştu.

Bunun hem İşçi Partisi’nin hem de Muhafazakârların City of London’ın ülke için önemi konusunda çok daha olumlu mesajlar vermesine yol açtığı ifade edilen makalede, şu ifadeler kullanıldı:

“Her iki parti de, örneğin AB’den miras kalan kurallar kitabının bir kısmını geri çekerek ve karşılığında sigortacıların ve emeklilik fonlarının eve daha yakın işletmelere daha fazla yatırım yapmasını sağlayarak City’nin gelişmesine yardımcı olma sözü verdi. Bankalar Kovid salgınından da – işletmelere ve hane halklarına bir mola vermek için kredileri uzattıklarında ve ödemelerden feragat ettiklerinde – kendilerine fayda çıkarmış olabilirler.”

Eski İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mark Carney, pandeminin başlangıcında mali sistemin 2008 finansal krizi sırasında ‘sorunun çekirdeği olduğunu’ belirterek “Şimdi ise çözümün bir parçası olabilir,” demişti.

Bankacılık sektörünün ticaret organı UK Finance’in kurumsal ilişkiler ve stratejik politika genel müdürü Sarah Boon, “Sektöre ilişkin algılar değişti. Sektör, son 10 ila 15 yılda büyümenin motoru olduğunu, toplumu desteklemek, müşterileri desteklemek ve işletmeleri desteklemek için orada olduğunu göstermek için çok şey yaptı,” dedi.

‘City hala hükümetin boş kasasını doldurma amaçlı vergi baskınına hedef olmaktan korkuyor’

Eski Başbakan Liz Truss’ın felaket niteliğindeki mini bütçesinin İngiltere’nin küresel itibarını zedelemesinin ardından, bankacılar şimdi siyasetçileri istikrar yansıtmak için imajlarını temizlemeye çağırdıklarına vurgu yapılan makalede, şunlar kaydedildi:

“Yine de finansal krizin üzerinden on beş yıl geçtikten sonra City daha az toksik olsa bile, mükemmel olduğu söylenemez. Ve politikacıların isterlerse bankacılara karşı hala silah kullanabilecekleri yollar var. Geçen yıl kredi verenler yüksek faiz oranlarından kar elde ederken, şefleri Hazine’ye çağrıldı ve milletvekilleri tasarruf sahiplerinin de neden daha yüksek getiri elde etmediğine dair bir açıklama talep etti.

City hala hükümetin boş kasasını doldurma amaçlı vergi baskınına hedef olmaktan korkuyor. Örneğin Liberal Demokratlar geçen hafta sigorta vaatlerini finanse etmek için bankalardan alınan vergileri artırma sözü verdi. Şu anda aşırı sağcı Reform UK partisini seçimlere götüren Nigel Farage da geçen yıl banka hesabının kapatılması üzerine elit banka Coutts ile girdiği mücadelede siyasi başarı elde etti. İşçi Partisi de son zamanlarda bankerlere yönelik bir takım eleştirilerde bulunsa da, bu eleştirilerin hedefinde tek bir kişi vardı o da Muhafazakar Başbakan (ve eski banker) Rishi Sunak.”

AVRUPA

Avusturya’da seçim zamanı: Özgürlük Partisi birinciliğe göz kırpıyor

Yayınlanma

Avusturya’nın sağcı Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) pazar günü yapılacak ulusal seçimlerde %28’lik tarihi bir oranla Halk Partisi (ÖVP) ile birinci sırayı paylaşacağı tahmin edilse de partinin şansölyelik umudu pek mümkün görünmüyor.

FPÖ daha önce bölgesel ve ulusal düzeyde hükümet koalisyonlarının bir parçası oldu, fakat henüz ulusal bir seçimde zafer elde edemedi veya bir üyesi şansölye olarak görev yapmadı.

Euractiv’e konuşan FPÖ Milletvekili Elisabeth Dieringer, partiye verilen desteğin artmasıyla ilgili olarak, “İnsanları dikkatle dinliyoruz. Fikrimizi her gün değiştirmiyoruz. Bu yüzden insanların kalplerine, zihinlerine ve günlük sorunlarına ulaşıyoruz,”dedi.

Haziran ayında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde FPÖ, ÖVP’nin %24,52’lik oy oranına karşılık %25,4’lük oy oranıyla birinci olmuştu.

FPÖ, eski FPÖ lideri ve eski başbakan yardımcısı Heinz-Christian Strache’nin, dönemin başbakanı Sebastian Kurz’un merkez sağ ÖVP koalisyonu olan Avusturya hükümetinin çöküşüyle sonuçlanan “İbiza olayı”n a karışmasının ardından, 2019’dan bu yana Herbert Kickl liderliğinde güveni yeniden inşa etmek için çalışıyor.

Geçtiğimiz hafta, iklim ve çevre konularını yeniden gündeme getiren Boris Fırtınası’nın Orta Avrupa üzerindeki etkisi nedeniyle seçim kampanyasında bir sarsıntı yaşandı.

“Bu konu daha önce kampanyada pek tartışılmıyordu. Şimdi ise tartışılıyor,” diyen Yeşiller Milletvekili Thomas Waitz Euractiv’e verdiği demeçte “aşırı sağ seçmenleri mobilize ettiğini” öne sürdü.

Avusturya’nın çok partili siyasi ortamında FPÖ’nün hükümet edebilmesi için %50+1 çoğunluğu sağlaması gerekiyor. Başka bir deyişle, partinin gerekli çoğunluğu sağlamak için en azından bir başka partiyle koalisyon kurması gerekiyor.

Son anketler Şansölye Karl Nehammer’in Hıristiyan demokrat partisinin kurulacak koalisyonun temel taşı olacağını gösteriyor.

Parti, Özgürlük Partisi ile koalisyon kurmak ya da Sosyal Demokratlar (SPÖ) ve Yeşiller veya liberal NEOS gibi daha küçük bir küçük ortakla ittifak yapmak arasında seçim yapmak zorunda kalabilir.

SPÖ milletvekili Andreas Schieder Euractiv’e verdiği demeçte, “Bence biz Sosyal Demokratlar için bir şey çok açık. Aşırı sağ ile koalisyon yok,” dedi.

Avusturya Cumhurbaşkanı ve Yeşiller’in eski lideri Alexander van der Bellen’in anayasaya göre başbakan, başbakan yardımcısı ve bakanların atamalarını onaylaması gerektiğinden, başbakanlığı elde etmek FPÖ lideri Herbert Kickl için zor olabilir.

Geçen yıl yaptığı bir açıklamada van der Bellen, “Avrupa karşıtı bir partiyi, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşını kınamayan bir partiyi desteklemeye çalışan” hiç kimseye “yemin ettirmeyeceğini” belirtmişti ki, bu nitelemeler şüphesiz Kickl’in partisi için de geçerli.

ÖVP Milletvekili Lukas Mandl Euractiv’e verdiği mülakatta, “Özgürlük Partisi’nin liste başı adayının hükümeti kuramayacağından kesinlikle eminim çünkü parlamentoda çoğunluğu bulamayacak,” dedi.

Kickl, Die Presse’ye verdiği mülakatta hükümet kurma şansının reddedilmesi ihtimaline değinerek cumhurbaşkanının “anayasayı çiğnemiş” olacağını savundu.

2000 yılında FPÖ’nün ÖVP ile birlikte ikinci büyük parti olarak hükümet koalisyonuna girmesinin ardından AB üye ülkeleri Avusturya ile ikili ilişkileri askıya almıştı. Fakat FPÖ 2019’da hükümete katıldığında böyle bir durum söz konusu olmadı.

Nitekim Yeşiller Milletvekili Thomas Waitz de “AB’den herhangi bir tepki beklemiyorum. Aksine tam tersini bekliyorum. Çok gürültülü bir sessizlik olacak,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Finlandiya, NATO karargahını Rusya sınırı yakınlarına konuşlandıracak

Yayınlanma

Finlandiya Savunma Bakanlığı, NATO kara kuvvetleri komuta merkezini Rusya sınırına 140 kilometre mesafedeki Mikkeli kentine konuşlandırma kararı aldı.

Savunma Bakanı Antti Hakkänen, Mikkeli’nin hâlihazırda Finlandiya Kara Kuvvetleri Komutanlığı karargâhına ev sahipliği yaptığını belirterek, “NATO üssü ile birleştirilerek, ulusal savunmamızın koordinasyonu ile NATO’nun savunma kabiliyetlerinin koordinasyonu arasında mümkün olan en iyi sinerjiyi elde edeceğiz,” dedi.

Bakanlık açıklamasına göre, normal şartlar altında üs, NATO tatbikatlarından ve ‘bölgedeki diğer barışçıl faaliyetlerden’ sorumlu olacak.

Olası bir kriz durumunda ise karargâh, NATO kara kuvvetlerinin operasyonlarını yönetecek. Karargâhta hem müttefik ülkelerden hem de Fin savunma kuvvetlerinden personel görev yapacak.

Iltalehti gazetesinin daha önce bildirdiğine göre, Mikkeli üssü, ABD’nin doğu kıyısındaki Norfolk’ta bulunan karargâhın yönetimi altında faaliyet gösterecek.

Bu kentin seçilmesinin birkaç nedeni bulunuyor: Hâlihazırda bir Fin ordu karargâhı ve bir havalimanına sahip olması, ayrıca Bakan Hakkänen’in memleketi olan Güney Savo bölgesinin başkenti olması.

NATO karargâhının Mikkeli’de kurulmasına yönelik hazırlıklar ilkbaharda kamuoyuna duyurulmuştu.

Finlandiyalı yetkililer, Ukrayna’daki savaşın devam etmesi ve Rusya’nın sınırda ‘göç krizi yaratma girişimleri’ karşısında ‘önleyici caydırıcılığı güçlendirmek’ amacıyla bu kararı aldıklarını bildirdi.

Finlandiya Savunma Bakanı, Mikkeli’de ittifak askerlerinin konuşlandırılması konusunda çeşitli NATO ülkeleriyle görüşmeler yaptığını kaydetti.

Bakan, amaçlarının bu güçlerin ‘kriz durumlarında’ ülkeye hızlıca ulaşabilmesini sağlamak olduğunu belirterek, ‘sınırdaki gergin atmosfere’ de dikkat çekti.

Yle kanalının aktardığına göre Finlandiya, Mikkeli üssüne ek olarak Rovaniemi veya Sodankylä’da yeni bir NATO karargâhı açmayı da değerlendiriyor.

Finlandiya’nın güney ve kuzeyinde iki NATO karargâhı kurulacak

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İtalya, emisyon kuralları revizyonunda 9 AB ülkesinin desteğini aldı

Yayınlanma

İtalya İktisadi Kalkınma Bakanı Adolfo Urso, AB otomobil emisyon mevzuatının revizyonunun 2026’dan 2025’e çekilmesi önerisine dokuz AB ülkesinin desteğini aldıklarını açıkladı.

Bakan, İtalya’nın çağrısını desteklemeye hazır yeterli sayıda AB üyesi ülke olduğunu savuncu.

Urso, “Bazı ülkeler teklifimizle ilgili görüşlerini Konseyde dile getirirken, bazıları da yaptığım ikili görüşmelerde dile getirdiler: Özellikle Romanya, Slovakya, Letonya, Malta, Kıbrıs, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nden bahsediyorum; ayrıca İspanya ve dün de Almanya ile görüştüm,” dedi.

Böylece Urso’nun önerisini destekleme potansiyeli olan AB üyesi ülke sayısı dokuza yükseldi.

Urso, “Hazırladığımız rapor aracılığıyla, şu anda 2026 sonu olarak belirlenen revizyon maddesinin daha erken uygulanmasını talep etmeye hazır yeterli çoğunlukta ülke olduğuna inanıyorum. Bunun 2025 yılının ilk yarısına çekilmesini teklif edeceğiz,” diye ekledi.

İtalya’nın önerisi, yeşil dönüşümü desteklemek için daha fazla ortak mali kaynak çağrısında bulunuyor ve şu anda hem Brüksel hem de Berlin tarafından karşı çıkılan biyoyakıtlara ve elektrikli araçlara geçişte “teknolojik tarafsızlık” olarak adlandırılan şeye katkıda bulunmak için hidrojene yer bırakıyor.

Fakat Başbakan Giorgia Meloni’nin hükümeti uzun zamandır AB’nin Yeşil Mutabakat’ına, özellikle de 2035 yılına kadar içten yanmalı motorların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasına şüpheyle yaklaşıyordu.

Urso’nun, hükümeti bu hedefe bağlı kalan Alman Şansölye Yardımcısı Robert Habeck ile yaptığı görüşmenin ardından bu tutum değişiyor gibi görünüyor.

Almanya Ekonomi Bakanlık Müsteşarı Sven Giegold, Urso’nun Habeck ile görüşmesine ilişkin haberlerle ilgili olarak “açıklığa kavuşturulması gereken yanlış anlaşılmalardan” söz etse de Urso gazetecilere yaptığı açıklamada “herhangi bir yanlış anlaşılma olmadığını” söyledi.

Urso, “Habeck ile bu tedbirleri görüştüğümüzü söyledim ve o da kendileri için 2035 hedefinin amiral gemisi olarak kalması gerektiğini yineledi. Gerçekten de, bu hedefi koruyabilecek ama aynı zamanda ona ulaşmak için gerekli koşulları yaratabilecek bir ana yoldan bahsediyoruz,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English