Bizi Takip Edin

AMERİKA

Politico: Biden, Çin konusunda Trump’ın bile yapamadığını yaptı

Yayınlanma

“Gümrük vergilerini unutun. Pekin’in teknolojik gelişimine karşı sert önlemlere başvuran Biden’ın eylemleri, Trump’ın yaptığından daha fazla Çin ekonomisini sekteye uğratacak ve iki ulusu ikiye ayıracak.”

Politico’da Gavin Bade imzasıyla yayınlanan makalenin spotunda bunlar yazıyor. ABD’nin on yıllardır sürdürdüğü ticaret yoluyla daha büyük kalkınmaya odaklanan Çin siyaseti ve işbirliğinin sonu gelmiş görünüyor.

Makalede, Beyaz Saray ve Kongre’nin Çin ile ABD’nin iktisadi ilişkilerini sessizce yeniden şekillendirdiği ve Çin’in teknolojik kalkınmasını sınırlamaya yönelik stratejinin şimdiye kadarki en saldırgan Amerikan eylemi olduğu vurgulanıyor. Hedef ise Pekin’in iktisadi ve askeri yükselişini engellemek.

Çin’in yüksek teknoloji sektörünü hedefleyen yeni federal kurallar, başkanlık emirleri ve onay bekleyen yasaların bu sonbaharda başladığını ve 2023’te de devam edeceğini belirten yazar, hep birlikte ele alındığında bunların Donald Trump’ın Çin’e karşı gümrük vergilerinin ve ticaret anlaşmazlıklarının tırmandırılması anlamına geldiğini düşünüyor ve ona göre 45. Başkan Trump’ın görevdeyken yaptıklarından çok daha fazlasını temsil ediyor.

Obama döneminin sonunda başlayan değişim

Trump’ın Beyaz Saray’ında Çin siyasetinin tasarlanmasında katkısı bulunan Clete Willems, Biden yönetiminin Çin’in yerli inovasyonunu ‘ulusal güvenlik tehdidi’ olarak gördüğünü ve bunun büyük bir sıçrama olduğunu belirtiyor.

Biden yönetiminin kendi arasında ‘koruma gündemi’ [protect agenda] dediği yeni strateji, bu sonbahar ve kış aylarında idari yaptırımlarla işliyor. Ekim ayında Ticaret Bakanlığı, Çinli şirketlerin gelişmiş bilgisayar çiplerini üretme kabiliyetini engellemek için yeni talimatlar yayınladı.

Bunun ardından, ABD’deki Çin yatırımlarını regüle edecek yeni bir federal birim kuruldu. Bu, federal hükümetin Amerikan sanayisi üzerinde bu türden bir güç kullandığı ilk örnek oldu.

Ek olarak, TikTok gibi Çin menşeli uygulamaların Amerikalılardan veri toplamasının önüne geçen bir başkanlık emri yayınlandı.

Çip yasası ve IRA

Kongre de buna ayak uydurarak, iki partinin de desteklediği yasalar çıkarıyor. Bunlar arasında Çin’e Amerikan sermayesi akışına ilişkin potansiyel talimatlar ve TikTok ve benzeri uygulamalara yönelik olası kısıtlamalar yer alıyor.

Bu girişimler, Biden’ın Amerikan ekonomisinin rekabetçiliğini teşvik etme siyaseti ile paralel ilerliyor. Yerli çip üretimine devlet desteği için çıkarılan CHIPS yasası ve AB’de kaygı yaratan Enflasyonu Düşürme Yasası (IRA) bunlar arasında. 

Bunların yanı sıra, Çinli çip üreticileri ile birlikte çalışan Amerikan şirketleri için de yeni kurallar çıkarıldı.

Jake Sullivan başı çekiyor

Politico yazarı, bu gündemlerin, Washington’ın Pekin’in teknolojik ilerlemesine yönelik temel bir yeniden değerlendirme sürecine girdiğinin kanıtı olduğunu düşünüyor.

Amerikan yetkililer, daha önce de Çin’in teknolojik ilerlemesini ve büyümesini, bir süre daha ABD’nin gerisinde kalması için yönetmeye niyet ediyorlardı. Ama şimdi, güvenlik yetkilileri Pekin’in gelişmesini durma noktasına getirmeyi hedefliyor.

Stratejinin mimarlarından Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’a göre, daha önceki ABD siyaseti, “Yalnızca birkaç nesil ileride kalmamız gerektiğini söyleyen değişken ölçekli bir yaklaşım yoluyla düşmanlara karşı göreli avantajları korumaya çalışıyordu.”

‘Biden Doktrini’ mi?

Sullivan şöyle devam ediyor:

“Şu anda içinde bulunduğumuz stratejik ortam bu değil. İleri mantık ve bellek çipleri gibi belirli teknolojilerin kurucu nitelikli doğalarını verili aldığımızda, mümkün olduğu kadar geniş bir liderliği devam ettirmeliyiz.”

Trump yönetiminde ABD Pasifik Komutanlığı’nda görev yapan Eric Sayers, “Bunun Çin’e yönelik teknoloji siyasetinin Biden Doktrini olduğunu söylemek abartı sayılmaz,” diyor. Sayers’a göre bu basitçe bir “tırmandırma” değil, “otuz yıllık stratejiden büyük bir sapma.

Öte yandan Beyaz Saray bu sapmayı hâlâ küçük göstermeye çalışıyor. Biden yönetimi, gündemlerinin Çinli teknoloji sektörü ile sınırlı olduğunu, Çin’in genel iktisadi büyümesi veya iki ekonomiyi birbirinden ayırmak ile ilgilenmediklerini ileri sürüyor.

‘Şahinler’ ile ‘serbest ticaretçiler’ gerilimi

Pekin’e karşı daha sert bir tutum izlenmesi gerektiğini savunanlar, iki ülke arasındaki toplam ticaretin pandemi zamanında patladığını, bunun da ABD’nin ticaret açığını yükselttiğini vurguluyor.

Aralarında Trump yönetiminin yöneticilerinin de bulunduğu şahinler, Pekin’in Çin ekonomisi üzerindeki büyük kontrolüne dikkat çekerek, Çin’in askeri gelişiminin önünü ancak bu ülke ile daha az ticaret yaparak alabileceklerine inanıyorlar. Bunun için de özel olarak yüksek teknoloji ve savunma bağlantılı sektörler arasındaki ticarete işaret ediyorlar.

Örneğin Trump zamanında Ticaret Temsilcisi olan Robert Lighthizer, “Stratejik ayrışma sürecini başlatmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum,” diyor. Lighthizer, Biden’ın Çin karşıtı son adımlarını destekliyor ama ABD’nin Çin ekonomisine bağımlılığını azaltmak için daha geniş çabalar içerisine girmesi gerektiğini düşünüyor.

Yaptırımlar yeni sektörlere yayılacak

Biden yönetimi, yaptırımların Çin’in başka sektörlerine doğru genişletilmesi çağrılarına resmi olarak kapıyı kapatsa da ‘koruma gündemi’nin diğer büyük sektörlere doğru yayılması bekleniyor.

Örneğin Sullivan, biyoteknoloji ve temiz enerji gibi iki sektörde, ABD’nin Çin’in liderliği ele geçirmesine izin vermemesi gerektiğini söylüyor.

Ama Beyaz Saray’ın siyaset yapıcıları, eylemlerin ‘dikkatle hazırlanacağını’, yalnızca en son teknolojili, stratejik ürünleri etkileyeceğini ve günlük ticareti yok etmeyeceğini iddia ediyorlar.

Üst düzey bir Beyaz Saray yetkilisi, “Temiz enerji, biyoteknoloji; bunlar kayda değer büyüme göstermeye hazırlanan sektörler. Fakat bu sektörlerdeki tüm teknolojileri kontrol edeceğimizi söylemek doğru değil. Sektörler içindeki kritik teknolojilere ve düğüm noktalarına odaklanılacak,” diyor.

Aynı yetkili, Çinli şirketlerin Huawei örneğinde olduğu gibi rekabet gücünü azaltmak isteseler de bu kontrollerin odağının ‘ulusal güvenlik uygulamaları’ olduğunu savundu.

Öte yandan ‘serbest ticaretçiler’ ise ABD ile Çin arasındaki ticarete yönelik şüphenin yeni bir Soğuk Savaş yaratmasından endişe ediyorlar.

Florida’nın demokrat senatörü Stephanie Murphy, “Bu, ikinci bir McCarthy’cilik dönemi haline geliyor. Bu kelimeyi kullandığım için üzgünüm ama uygun düşüyor,” ifadelerini kullanıyor.

Murphy, Cumhuriyetçi ya da Demokrat hiçbir siyasetçinin Çin hakkında yumuşak görünmek istemediğini ve bunun kendilerini ‘akıllı siyaset’ten uzaklaştırdığını söylüyor.

‘Çin, iktisadi kalkınmasını silah haline getiriyor’

ABD, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yüksek teknolojili ürünlerin gelişmekte olan ülkelerde üretilmesini desteklese de Çin’in yükselişi ile birlikte bu politikanın sona erdiği düşünülüyor.

Obama yönetiminin ikinci döneminde, Pentagon’daki bazı ulusal güven yetkilileri ve Ulusal Güvenlik Konseyi, Çin’in iktisadi gelişmesini ‘silah haline getirdiğine’ ilişkin endişelerini yükseltmeye başladı.

2018-2019 arasında Konsey’in Çin Direktörlüğü görevini yürüten Matthew Turpin, o dönem ABD’nin Çin hakkındaki düşüncelerinde bir ‘faz değişimi’ yaşandığını söylüyor.

Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana ABD’nin Çin siyasetini ‘ticaret yoluyla barış’ olarak nitelendiren Turpin, 2014 veya 2015 yılında bu konsensüsün zayıflamaya başladığının altını çiziyor.

Çin Komünist Partisi’nin 2015’te yayınladığı ‘Made ine China 2025’ stratejisi, 10 kritik sanayide sübvansiyonların verileceğini bildiriyordu: Nedir toprak mineralleri, yarı iletkenler ve güneş panelleri de bu sektörler arasında yer alıyordu.

2019-2021 arasında Ulusal Güvenlik Konseyi Çin Direktörü olan Liza Tobin, Çinli liderlerin, “dünya ekonomisinin geleceğine hakim olacak tüm stratejik teknoloji sektörlerinde pazar payı elde etme açısından önümüzdeki yıllarda nerede olmak istedikleri konusunda oldukça net olduklarını” söylemişti.

Değişikliğin işaretini Obama döneminin sonuna doğru, o dönemli Ticaret Bakanı Penny Pritzker verdi. Yarı iletkenleri Amerikan ekonomisi için ‘zorunluluk’ olarak tanımlayan bakan, bu alanda liderliği bırakmayı kaldıramayacaklarına dikkat çekmişti.

Bakanlıklar arası çekişme

Ulusal güvenlik yetkililerine göre, Çin’e karşı adım atmaya ticaret, hazine ve hatta dışişleri bakanlıkları gönülsüzdü.

Bu bakanlıklar, esas olarak ‘serbest ticaret’ doktrinine bağlılık gösteriyorlar ve iki ülkeyi birbirine daha çok bağlama eğiliminde bulunuyorlardı.

Bunlara göre, Çin’in büyümesi, Amerikan şirketlerine yeni yatırım olanakları açıyordu ve bu nedenle şirketlerin Çin pazarında kalması zaruriydi.

İstihbaratın, Beyaz Saray’ın, Pentagon’un, Ticaret Bakanlığı’nın ve ABD Ticaret Temsilciliğinin ‘ulusal güvenlik risklerini’ ve ‘insan hakları ihlallerini’ değerlendirmeye başlamalarıyla birlikte ise hikâye değişti.

Trump yönetiminin ikilemi

Makalede, Trump’lı yıllarda Çin şahinlerinin ikileme düştükleri iddia ediliyor.

Buna göre, Trump hem Çin’in askeri kapasitesini hedef almak istiyor, hem de bu ülkedeki geniş yatırım olanaklarından yararlanmayı amaçlıyordu. 

Bu ayrılık, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile Ulusal Güvenlik Danışmanı Matt Pottinger’ın bir tarafta, Çin ile ticari ilişkileri geliştirmek isteyen Ticaret Bakanı Wilbur Ross’un ise diğer tarafta yer aldığı bir dönemde meydana geldi.

Bu nedenle, ulusal güvenlik ekibi Çin’in teknoloji şirketlerine yönelik yaptırım peşinde koşarken, ticaret yöneticileri Çin ile Faz Bir gibi güçlü ticaret anlaşmaları imzaladı.

Örneğin wireless 5G çiplerinin ve Amerikan yazılımlarının Huawei’de kullanımının yasaklanması meselesinde hazine ve ticaret bakanlıklarının ayak sürüdüğü belirtiliyor.

En nihayetinde Trump’ın Beyaz Saray’ı yasaktan yana tavır almıştı.

Biden, Trump’ın yasaklarını devam ettiriyor

Huawei’ye yönelik Trump zamanında alınan yasak kararı hâlâ sürüyor.

Biden yönetimi de, Huawei’ye yönelik yeni yasakların gelip gelmeyeceğine yönelik soruya, mevcut yasakların devam ettiği cevabını veriyor.

Bu uygulamalar güçlenmeye devam ederken, Biden’ın ulusal güvenlik ekibinin, Obama zamanında ilan edilen ‘Pivot Asya’ stratejisini tamamlayabileceği düşünülüyor. Bunun hedefi, bölgedeki kapitalist ekonomileri Çin’e karşı bir araya getirmek ve bu surada Çin’in ilerlemesini durdurmak. 

Rusya-Ukrayna savaşının da bu siyaseti güçlendirdiğini savunan Politico yazarı, kritik sektörlerde dünyanın ve ABD’nin Çin’e bağımlılığının, tıpkı AB’nin Rusya’ya doğalgaz bağımlılığında olduğu gibi azaltılmasının gündemde olduğunu söylüyor.

Yeni ekonomi politikası

Biden yönetiminin çip yasası ile IRA gibi uygulamaları hem Amerikan sanayisinin rekabetçiliğini artırma hem de Çin’in büyümesini sınırlama amacı güdüyor.

IRA’nın 1930’lardaki ‘New Deal’dan bu yana uygulamaya konan en büyük sanayi politikası olduğunu savunan iktisatçılar, çip yasası ile birlikte Çin’e bağımlılığın azalmasının hedeflendiğini söylüyorlar.

IRA ile birlikte Kuzey Amerika’da üretilen elektrikli araçlara vergi indirimi ve devlet desteği gelirken, çelikten güneş panellerine kadar ABD’de üretilen temiz enerji ürünlerine devlet teşvikleri sağlanıyor.

Tarihsel olarak ihracat kontrolleri, kitle imha silahları ve konvansiyonel askeri ürünler için gündeme getirilirken, ABD’nin çip ve yarı iletken teknolojilerindeki ihracat kontrolleri yeni bir döneme girdiğimizin ve Washington’ın bu ürünleri de ‘silah’ gibi değerlendirdiğinin kanıtı.

ABD’nin sınırları

ABD’nin biyoteknoloji ve temiz enerji alanında da Çin’e karşı hamle yapması bekleniyor.

Çip teknolojileri söz konusu olduğunda Çin’e yönelik ihracat kısıtlamalarının etkili olması bekleniyor; çünkü Çin bu konuda hâlâ dışa bağımlı.

Fakat biyoteknoloji ve temiz enerji alanlarında Çin’in ABD’ye bağımlılığı bulunmuyor. Bunun için Beyaz Saray’ın ihracat kontrollerinden başka yollar bulması gerekecek.

Çin’deki Amerikan yatırımlarını hedef alacak olan ve şu anda beklemedeki başkanlık emrinin bu yollardan biri olması bekleniyor.

Bununla birlikte, başkanlık emrinin kapsamı hâlâ net değil. Hangi sektörlerin bu emre dahil olacağı, doğrudan yatırımların ve Çinli şirketlerle ortak yatırımların regüle edilip edilmeyeceği belirsiz.

AMERİKA

Trump’ın “51. eyalet” şakası Kanada’yı karıştırdı

Yayınlanma

Kanada Maliye Bakanı Chrystia Freeland’ın, başkan seçilen Donald Trump’ın yaklaşan gümrük vergisi tehditleriyle en iyi nasıl başa çıkılacağı konusundaki uzlaşmaz farklılıkları gerekçe göstererek istifa etmesiyle Kanada siyaseti karıştı.

Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Trump ile olası bir gümrük vergisi savaşına ilişkin korkularla bağlantılı bir iç siyasi krizle karşı karşıya kalırken, Seçilmiş Başkan, Kanada’nın ABD’nin 51. eyaleti olmasının “harika bir fikir” olacağını söyleyerek şaka yapınca işler daha da karmaşık hale geldi.

Trump çarşamba günü Truth Social platformunda yaptığı paylaşımda, “Birçok Kanadalı Kanada’nın 51. Eyalet olmasını istiyor. Vergilerden ve askeri korumadan büyük ölçüde tasarruf edecekler. Bence bu harika bir fikir. 51. Devlet!!!” dedi.

Leger tarafından yapılan bir ankete göre Kanadalıların %13’ü ülkenin ABD’nin bir eyaleti olmasını istiyor.

Trump, Trudeau’ya “Kanada Valisi” demişti

Trump aynı şakayı kasım ayı sonlarında Mar-a-Lago tatil köyünde verdiği bir akşam yemeğinde de yapmış ve izleyicilerden kahkahalar yükselmişti.

Fox News’e göre seçilmiş başkan, iki ülkenin birleşmesinin fentanil kaçakçılığı konusundaki endişelerini gidereceğini ve büyük ölçüde ABD’nin güney sınırını etkileyen bir sorun olan yasadışı göç akışını durduracağını öne sürmüştü.

Daha sonra Trump, Truth Social’da yaptığı başka bir paylaşımda da Başbakan Justic Trudeau’yu Kanada’nın “valisi” olarak adlandırmıştı ki bu, normalde ABD eyaletlerinin liderleri tarafından kullanılan bir unvan.

Bakan Freeland, istifadan önce Trudeau ile atıştı

Freeland ve Trudeau, kısa bir süre önce açıklanan iki aylık tatil satış vergisi ve Freeland’ın “maliyetli bir siyasi hile” olarak nitelendirdiği Kanadalılara 250 Kanada doları (168 avro) çek verilmesi konusunda anlaşmazlığa düştü.

Freeland, Trump’ın Kasım ayında yaptığı ülkeye %25 gümrük vergisi uygulama tehdidi bağlamında da Kanada’nın bu tür politikaları kaldırayamayacağını savunuyordu.

Freeland istifa mektubunda, “Ülkemiz ciddi bir meydan okumayla karşı karşıya. Bu da mali barutumuzu bugünden kuru tutmak anlamına geliyor, böylece yaklaşan bir tarife savaşı için ihtiyaç duyabileceğimiz rezervlere sahip olabiliriz,” dedi.

Muhalefetten ve iktidar partisinden erken seçim çağrısı

Kararının, Trudeau’nun bir hafta önce kendisine ülkenin maliye bakanı olarak kalmasını istemediğini söylemesinin ardından geldiğini söyledi. 

Hükümetin bütçesini sunmadan hemen önce gelen bu ayrılış, hükümeti zor durumda bıraktı ve Trudeau ile zaten kırılgan olan Liberal Parti’yi uçurumun kenarına getirdi.

Trudeau’nun partisinin üyeleri onu istifaya çağırırken, Kanada’nın üç muhalefet partisi lideri de pazartesi günü Trudeau’nun görevi bırakması gerektiğini söyledi.

Muhalefetteki Kanada Muhafazakâr Partisi lideri Pierre Poilievre de erken federal seçim çağrısında bulundu. Kanadalı siyasetçi, “Her şey kontrolden çıkmaya başladı. Bu şekilde devam edemeyiz,” dedi.

Olası Trump vergileri Kanada’yı felç edebilir

Kasım ayında Trump, yasadışı göç ve ABD’deki fetanil kriziyle mücadele etmek gerekçesiyle Kanada ve Meksika’dan ülkeye giren tüm ürünlere %25 oranında kapsamlı bir vergi uygulayacağını söylemişti.

Ekonomistler bu tür tarifelerin Kanada ekonomisine önemli ölçüde zarar vereceği uyarısında bulunuyor. ABD hükümetinin verilerine göre Kanada 2022 yılında ABD ithalatının yaklaşık 437 milyar dolarını gerçekleştirmiş ve aynı yıl ABD ihracatının da en büyük pazarı olmuştu.

Kanada toplam ihracatının yaklaşık %75’ini ABD’ye yapıyor.

Freeland, Trump’ın kasım ayında yaptığı açıklamanın ardından, “ABD’ye sattığımız şeyler gerçekten ihtiyaç duydukları şeyler. Onlara petrol satıyoruz, elektrik satıyoruz, kritik mineraller ve metaller satıyoruz,” demişti.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Arjantin ile IMF arasında yeni program müzakereleri

Yayınlanma

Arjantin, Uluslararası Para Fonu ile mevcut 44 milyar dolarlık anlaşmanın yerini alacak yeni bir program arayışında.

Bloomberg’in aktardığına göre IMF Baş Sözcüsü Julie Kozack perşembe günü yaptığı açıklamada Javier Milei hükümetinin, selefinden devraldığı anlaşmanın son gözden geçirmelerini tamamlamak yerine yeni bir program üzerinde çalıştığını doğruladı.

Perşembe günü Washington’da bir basın toplantısı düzenleyen Kozack, “Yetkililer yeni bir programa geçmek istediklerini resmen ifade ettiler ve müzakereler şu anda devam ediyor,” dedi.

Arjantin ile IMF arasındaki görüşmeler, Ekonomi Bakanı Luis Caputo’nun ofisinden ve merkez bankasından yetkililerden oluşan bir ekibin bu ayın başlarında fon temsilcileriyle görüşmek üzere Washington’a gitmesinin ardından ivme kazandı.

Arjantin’in bir sonraki IMF programına ilişkin müzakerelerdeki temel soru, kurumun Milei’ye 44 milyar dolarlık yükü devretmenin ötesinde ek finansman sağlayıp sağlamayacağı ve ne kadar sağlayacağı. 

Arjantin lideri bu yılın başlarında 15 milyar doları telaffuz etmiş fakat son zamanlarda bu rakama atıfta bulunmamıştı. Caputo bu hafta yaptığı açıklamada yeni fonların programın bir parçası olmasını beklediğini söyledi.

Kabul edildiğinde bu, ülkenin 1958’den bu yana kuruluşla yaptığı 23’üncü, 2018’den bu yana ise üçüncü program olacak.

IMF’nin Arjantin’deki sicili, on yıllar boyunca yapılan pek çok anlaşmanın ekonomiyi toparlayamaması ve birbiri ardına gelen hükümetlerin küresel borç verici kurumun parasını harcarken program hedeflerini sıklıkla ihlal etmesi nedeniyle kötü.

Milei ve baş müzakerecisi Caputo’nun da IMF ile ilişkileri karışık. Başkan bu yılın başlarında fonun üst düzey yetkililerinden biri olan Rodrigo Valdes’i eleştirmiş, Valdes de müzakerelerden çekilmeyi tercih etmişti.

Caputo da 2018’deki ilk anlaşma sırasında IMF yetkilileriyle kur politikası konusunda anlaşmazlığa düşmüş ve o dönemde Arjantin’in maliye bakanı olarak kısa bir süre merkez bankası başkanlığı yaptıktan sonra istifa etmişti.

Bu arada IMF yönetimi bu yıl Milei ve Caputo’yu harcamaları kısmak, enflasyonu düşürmek ve ülkenin birçok döviz kuru arasındaki farkı kapatmakla övdü.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Cumhuriyetçilerin federal fon yasası Kongre’ye takıldı

Yayınlanma

ABD Temsilciler Meclisi, hükümetin kapanmasına sadece bir gün kala, dün gece federal fonların süresini uzatacak bir tasarıyı kabul edemedi. 

Harcama tedbirinin çökmesi, Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson’ın defalarca taktik değiştirmek zorunda kaldığı kaotik bir mücadelenin uzamasına neden oldu.

Trump destekli tasarı, 30’un üzerinde Cumhuriyetçi ve neredeyse tüm Demokratların karşı çıkmasıyla gerekli üçte iki çoğunluğu sağlayamadı.

Nihai oylamada 235 üye tasarı aleyhinde, 174 üye ise tasarı lehinde oy kullandı; 38 Cumhuriyetçi tasarı aleyhinde, iki Demokrat ise tasarı lehinde oy kullandı.

Cumhuriyetçi muhalefetin düzeyi, Cumhuriyetçi liderlerin tasarıyı başka bir süreç altında gündeme getirmekte zorlanacağına işaret ediyor. 

Johnson başlangıçta Demokrat liderlerle hükümetin finansmanını 14 Mart’a kadar uzatacak yaklaşık 1.550 sayfalık bir tasarı üzerinde anlaşmaya varmıştı. Tasarı, afet yardımı, çiftlik yardımı ve Kongre üyeleri için maaş zammı da dahil olmak üzere partiler üstü yasama öncelikleriyle doluydu. 

Fakat Cumhuriyetçilerin sağ kanadı, Trump’ın milyarder danışmanı Elon Musk’ın özellikle eleştirdiği tasarıya yüklendi ve nihayetinde Trump, tasarıyı engelledi.

Bunun üzerine Johnson tasarıyı yeniden yazmak için kolları sıvadı ve Trump’ın talep ettiği iki yıllık borç tavanı uzatma maddesini ekledi.

Trump NBC’ye verdiği demeçte borç tavanının kaldırılmasını desteklediğini ve bunun gerçekleşmesi için “öncülük etmeye” hazır olduğunu söylemişti.

Trump’ın Kongre’deki en güçlü destekçilerinden bazıları da dahil olmak üzere Cumhuriyetçiler, en azından Demokratlar görevdeyken borç tavanının yükseltilmesine tarihsel olarak karşı çıkmışlardı. Şimdi ise Trump, tavanı tamamen kaldırmaları için onları zorlayacağını söylüyor.

Demokratlar perşembe günü kapalı kapılar ardında yapılan bir toplantıda tasarıya karşı çıkma kararı aldılar.

Demokrat Temsilci Jamie Raskin, “Anlaşmada yer alan pek çok önemli şeyi yerle bir eden bu teklifle geri dönmek, özellikle de liderliğimize danışmadıkları için bir hakaret ve aşağılamadır,” dedi.

Gözden geçirilmiş tasarı bazı muhafazakâr bütçe açığı savunucuları için de yetersizdi ve Teksaslı Cumhuriyetçi Temsilci Chip Roy tasarıya karşı çıkanlar arasındaydı.

Borç tavanı, ABD Hazinesi tarafından üstlenilebilecek ulusal borç miktarına ilişkin yasal bir sınır ve böylece federal hükümetin halihazırda aldığı borca ek olarak daha fazla borç alarak ne kadar para ödeyebileceğini belirliyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English