AVRUPA
Portekiz’de sandıktan ‘sağ’ çıktı
Yayınlanma
Yazar
Harici.com.tr
Portekiz’de ‘merkez sağ’ Demokratik İttifak (AD), pazar günü yapılan parlamento seçimlerinden az farkla (yüzde 29,5) galip çıksa da çoğunluğu elde edemeyerek yükselen yeni sağcı Chega partisini potansiyel bir iktidar ortağı haline getirdi.
André Ventura liderliğindeki nativist/yerlici parti Chega yüzde 18 oy ile en büyük kazanımı elde ederken (2022’deki yüzde 7’den yüzde 18’e), iktidardaki Sosyalist Parti’nin (PS) oyları 2022 seçimlerine göre yaklaşık yüzde 13 düştü (yüzde 41’den yüzde 28’e).
AD lideri Luís Montenegro, pazartesi günü erken saatlerde, bunu yapmak muhafazakâr bir çoğunluk yaratabilecek olsa bile, Chega ile bir koalisyon oluşturmama sözüne sadık kalacağı konusunda ısrar etti.
Montenegro, “Elbette sözümü tutacağım. Kendime, partime ve ülkeme bu kadar açık bir şekilde verdiğim taahhütleri yerine getirmemek gibi bir kötülüğü asla yapmam,” dedi.
Kampanya sırasında Montenegro, Chega’nın görüşlerini sıklıkla ‘ırkçı’ ve ‘yabancı düşmanı’ olarak nitelendirmişti.
AD’nin iktidarı ele geçirmesinin bir diğer yolu da PS’in, Chega’nın yardımı olmadan yönetmesine izin vermek için hükümetin kurulmasına ilişkin parlamento oylamasında çekimser kalmayı tercih etmesi.
Sosyalistler Pazartesi günü erken saatlerde yenilgiyi kabul etti. Başbakan António Costa’nın istifasına yol açan bir yolsuzluk skandalının tetiklediği erken seçimin ardından sekiz yıllık PS iktidarı sona erdi.
Seçimlerde Portekiz Komünist Partisi (PCP) ile Ekolojist Parti’den (PEV) oluşan Birleşik Demokratik Koalisyon yüzde 3,3 oy alarak meclise 4 vekil sokarken, Sol Blok (BE) yüzde 4,5 ile 5 milletvekili kazandı. Liberaller (IL) ise yüzde 5,5 ile 8 temsilciyi meclise gönderiyor.
Anahtar Chega’da
Chega lideri Ventura, 2022’de yüzde 7 olan oy oranını yüzde 18’e çıkararak partisini Portekiz’in üçüncü büyük partisi haline getirdi. Ventura seçimlerin ardından hızla hükümete girmek için kendi girişimini başlattı.
Ventura, “Portekiz’de istikrarlı bir hükümet kurmak için hazırız. AD çoğunluk istiyordu. Bugün Portekizliler konuştu ve AD ve Chega’dan oluşan iki partili bir hükümet istediklerini söylediler,” dedi.
Seçim gecesi Montenegro’yu arayıp aramayacağı sorulduğunda ise Ventura, “Bakalım. Şimdi annemi arayacağım,” cevabını verdi.
Sosyalist lider Pedro Nuno Santos, partisinin Montenegro’nun Chega olmadan göreve gelmesini sağlayacağını öne sürerek, “Hükümetin kurulmasını imkânsız hale getirmeyeceğiz,” dedi. Bununla birlikte, PS’in bundan sonra yardım etmek için çok az şey yapacağını da belirten Santos, Sosyalistlerden hükümeti desteklemelerini beklememek gerektiğini vurguladı.
Montenegro da, PS’in kendilerinin sunacağı programla özdeşleşmediğini anladığını, fakat bu partiden ‘Portekiz halkının iradesine saygı duymasını istediklerini’ söyledi. AD lideri, “Umuyorum ki PS ve Chega hükümeti devirmek için ittifak yapmazlar,” dedi.
Şimdi yeni bir başbakan atamak Portekiz Cumhurbaşkanı Marcelo Rebelo de Sousa’ya düşüyor ve önümüzdeki günlerde partilerle görüştükten sonra bunu yapması muhtemel. Seçilen adayın hükümeti kurmaya çalışması bir ya da iki hafta sürebilir.
Chega’nın yükselişinin nedenleri
Ventura, Rebelo de Sousa’ya bir ricada bulunmakta gecikmedi ve cumhurbaşkanının resmi konutuna atıfta bulunarak, “Bu, Belem Sarayında duyulması gereken bir zaferdir,” dedi.
Sosyalist lider Santos ise Chega’nın görmezden gelinemeyecek bir sonuç elde ettiğini belirterek, “Portekizlilerin yüzde 18’i ırkçı değil ama çok sayıda öfkeli Portekizli var. Biz bu Portekizlilerin güvenini yeniden kazanmak istiyoruz,” ifadelerini kullandı.
Chega, Portekiz’in iki ana akım partisini şiddetle eleştiriyor. PS’in karıştığı yolsuzluk skandalı Ventura’nın ekmeğine yağ sürdü. Fakat göçmenlere ve Portekiz’in küçük Roman toplumuna yönelik tavrı daha fazla yankı uyandırdı. Parti, bazı cinsel saldırı suçluları için ‘kimyasal hadım’ cezasını da savunuyor.
Seçime ayrıca, kısmen yabancı alıcıların akınıyla yükselen konut maliyetlerinin milyonlarca Portekizliyi uygun evleri satın almakta zorladığı hayat pahalılığı krizine duyulan öfke de damgasını vurdu.
Ventura, komşu İspanya’daki Vox da dahil olmak üzere diğer sağcı partilerle ilişkiler kurdu. Nitekim Vox lideri Santiago Abascal X’te yaptığı bir paylaşımla kendisini tebrik etti.
Parti, geleneksel ‘merkez sol’a karşı tutumuyla da biliniyor. Chega’nın web sitesindeki bir videoda Ventura, ‘Portekiz’i Sosyalistlerden ve Sosyal Demokratlardan temizleyeceğini’ söylüyordu.
Oysa Ventura, siyasete 2017 yılında yapılan yerel seçimlerde Lizbon yakınlarındaki Loures’te Sosyal Demokratların (PSD) adayı olarak girmişti. Roman toplumunu hedef alarak, neredeyse tamamen devlet yardımlarına bağımlı olduklarını iddia etmişti. Ventura o seçimi kaybetti ve ardından 2019’da Chega’yı kurmak üzere PSD’den ayrıldı.
41 yaşındaki ventura, eski bir vergi müfettişi ve futbol yorumcusu.
PS’in kemer sıkmaya devam etmesi sonunu getirdi
Kampanyası sırasında Montenegro, Sosyalistlerin 2022’de kazandıkları parlamento çoğunluğu fırsatını heba ettiklerini söyledi ve bu partinin ‘kemer sıkma’ dönemini sona erdirdiği fikrini reddetti.
AD lideri, “Maksimum vergi, minimum kamu hizmeti. Bundan daha kemer sıkan ne olabilir?. Kişi başına düşen gelirin Avrupa’da en alt sıralarda yer alması. Bundan daha kemer sıkan ne olabilir?” diye sordu.
Demokratik İttifak, Avrupa’nın ana akım muhafazakâr partilerinin çoğundan daha ‘ılımlı’ olmakla birlikte, vergileri azaltarak ve özel sektörü daha fazla teşvik ederek yaklaşık on yıllık ‘merkez sol’ iktidarından ayrışma sözü verdi.
Kronik yolsuzluk, yüksek kamu borcu (2009’dan bu yana ilk kez GSYİH’ye oranı yüzde 100’ün altına düştü), yüksek işsizlik ve düşük büyüme oranları Portekiz’de yıllara yayılmış toplumsal bunalımın kaynakları arasında. Yabancılara gayrimenkul yoluyla oturum izni ve vatandaşlık satışı da zaten yüksek konut fiyatları ile boğuşan Portekizliler için bardağı taşıran damlalardan oldu.
İlginizi Çekebilir
-
Portekiz, Trump nedeniyle F-35’leri almaktan vazgeçti
-
AB liderleri 150 milyar avroluk savunma planını onayladı
-
Bükreş’te cumhurbaşkanı adayı Călin Georgescu’ya destek için binlerce kişi yürüdü
-
Moldova erken seçime gidebilir
-
AB’de Ukrayna yardımına dört ülkeden ret
-
AB’den Ukrayna’ya maden anlaşması teklifi
AVRUPA
Almanya, silahlanmanın önünü açan anayasa değişikliğini yaptı
Yayınlanma
3 saat önce19/03/2025
Yazar
Harici.com.tr
Alman Federal Meclisi (Bundestag), silahlanmanın önünü açmak için anayasal borç freninde değişiklik yapma önerisi getiren tasarıyı kabul etti.
Üçte iki çoğunluk gereken değişiklik oylamasında 512 milletvekili lehte oy kullanırken 207 kişi karşı çıktı ve çekimser oy kullanan olmadı.
CDU/CSU ile SPD tarafından meclise getirilen tasarıya Yeşiller de onay verince değişiklik mümkün oldu. 23 Şubat’taki erken seçimlerde oluşan Bundestag bileşimi ile oylama yapılsaydı, AfD ve Die Linke’nin muhtemel itirazları nedeniyle değişiklik yaşanmayacaktı.
Şimdi Federal Konsey’in (Bundesrat) de cuma günü değişikliğe onay vermesi gerekecek. Eyalet meclislerinde de üçte iki çoğunluk gerekiyor. CDU/CSU, SPD ve Yeşiller’in birlikte hükümette olduğu eyaletler Bundesrat’taki 69 oyun 41’ine sahip.
Fakat Hür Seçmenlerin lideri Hubert Aiwanger yeni borçlanmaya karşı çıkmaktan çoktan vazgeçti, bu nedenle Bavyera cuma günü Federal Anayasa değişiklikleri lehine oy kullanacak. Böylece çoğunluk sağlanmış olacak.
Tasarının görüşülmesi sırasında söz alan SPD’li Johannes Fechter, değişiklik yapmak istemelerindeki aceleciliği savunarak, “dünyadaki durum” nedeniyle artık hızlı kararlar alınması gerektiğini ileri sürdü.
Fechter, yeni Federal Meclis’in ancak “birkaç ay içinde” harekete geçebileceğini iddia etti ve milletvekillerinin Anayasa değişikliğini tartışmaları için yeterli zaman olduğunu vurguladı.
Fechter, planı eleştirenleri “Putin’in uzantısı” olmakla suçladı.
AfD meclis grubunun sekreteri Bernd Baumann konuşmasında sert eleştirilerde bulundu ve CDU/CSU’nun bütçe komisyonunda uzmanların dinlenmesini engellediğini söyledi.
Federal Meclis Başkanı SPD’li Bärbel Bas’ı yeni Federal Meclisi kasıtlı olarak geç toplamakla suçlayan Baumann, CDU lideri Merz’i, “muz cumhuriyetlerinde olduğu gibi” yeni borçlarla iktidarı satın almak istemekle itham etti.
CDU/CSU’nun tüm seçim vaatlerinden geri adım attığını savunan AfD’li, oylarda hile yapıldığını ve seçmenlerin kandırıldığını söyledi.
CDU/CSU parlamento lideri Thorsten Frei ise her şeyin “yasal” olduğunda ısrar ederek, eski Federal Meclis bileşiminin “harekete geçmeye tamamen muktedir” olduğunu öne sürdü.
Yeşiller temsilcisi Irene Mihalic ise eski Federal Meclis’teki hızlı karar alma prosedüründen yana olmadıklarını vurgularken, AfD’yi ‘usul kurallarını parlamentoyu bölmek için kullanmak’ ile suçladı ve ‘demokrasinin AfD’ye karşı dirençli kalmasının’ önemli olduğunu savundu.
Sol Parti’den (Die Linke) Christian Görke ise ‘parlamenter prosedüre yakışmayan’ bir durumdan söz etti. Görke, Federal Meclis’in bu tür kararlar almasının bir skandal olduğunu söyledi ve bütün bunların ‘devlete saygısızlık’ olduğunu savundu. Yeşiller’e sert eleştirilen yönelten Sol Partili, “kendilerinin birkaç milyar avro karşılığında satın alınmasına izin verdiklerini” öne sürdü.
BSW adına konuşan Jessica Tatti, AfD’nin kitlesel borçların gündemden çıkarılmasına ilişkin önergesi lehinde oy kullanacağını açıkladı. BSW kendi önergesini sunmazken Tatti, Sol Parti’yi Anayasa değişikliğini engellemek için AfD ile birlikte yeni Federal Meclis oturumunu hızlı bir şekilde toplamayı reddettiği için suçladı.
Usul tartışmalarından sonra “ağır topların” konuşmaları başladı. SPD lideri Lars Klingbeil ilk konuşan isim olurken, “ülkeye yeni bir yön gösterebilecek tarihi bir karardan” bahsetti.
Avrupa’da barışın bir kez daha tehlikede olduğunu ileri süren Klingbeil, Almanya’nın Ukrayna’nın yanında olduğunu vurguladı.
Ne var ki, durumun son zamanlarda büyük ölçüde kötüleştiğine işaret eden SPD lideri, Almanya’ın artık ‘ev ödevini’ yapması gerektiğini söyledi ve “Barışı korumak için elimizden gelen her şeyi yapacağız,” dedi.
Borç freninin son yıllarda yönetimi çok zorlaştırdığını savunan Klingbeil, şimdi bu sorunu çözmek için “tarihi bir uzlaşma” olduğunu söyledi.
Klingbeil, “demokratik merkezin” harekete geçebileceğini göstermesinin doğru bir sinyal olduğunu vurgularken, tasarının Federal Cumhuriyet tarihindeki en büyük mali paket olduğuna işaret etti.
“Bu yatırımlar ülkemizi daha güçlü kılacaktır,” diyen SPD lideri, Almanların çoğunluğunun borç paketiyle rahatlayacağını öne sürdü.
Daha sonra söz alan CDU lideri Friedrich Merz, Federal Meclis’te ‘yeni ulusal hedefler’ olmadığını vurguladı: Doğal kaynaklar zaten 30 yıldır Anayasa’da korunuyor ve buna “iklim nötrlüğü” de dahil.
Borç freninin gevşetilmesine gerekçe olarak Ukrayna savaşını gösteren Merz, bunun aynı zamanda Almanya’ya karşı bir savaş olduğunu öne sürerek, “açık topluma” yönelik saldırılara karşı her zaman kendisini savunacağını vurguladı.
Merz Alman Silahlı Kuvvetleri (Bundeswehr) için çok sayıda “modern sistem” tedarik etmek ve bunu da mümkün olduğunca AB’den almak istediğini vurgularken, ortak borçlanmayı da Avrupa savunma topluluğuna doğru atılacak “ilk adım” olarak nitelendirdi. CDU lideri ayrıca altyapı için “özel varlıkları” da savundu.
“Bürokrasinin azaltılmasını” ve hareket edebilen bir devlet istediğini söyleyen Merz, bunun yeni borçlar için iyi bir gerekçe olacağını savundu ve bugün “vicdanı rahat bir şekilde” Anayasa değişiklikleri lehinde oy kullanacağını ilan etti.
Yeşiller adına konuşan Britta Haßelmann ise Sol Parti’ye yüklenerek, Avrupa’daki gerçeklerle yüzleşmediklerini söyledi. “Bu noktada Yeşilleri karalamayı bırakın,” diyen Haßelmann, Yeşillerin ‘satın alınamayacağını’ iddia etti.
Sol Parti’nin şimdi vatandaşlara ‘neden sivil savunmaya karşı olduğunu’ açıklamak zorunda olduğunu ileri süren Haßelmann, doğrudan Merz’e de seslenerek, ‘demokratik partilerin’ halkın güvenini geri kazanması gerektiğini söyledi.
AfD adına parti ve meclis grubu başkanı Tino Chrupalla konuştu. CDU/CSU ve trafik lambası koalisyonunun aylarca eski Federal Meclis’in önemli kararlar almasına izin vermeyi kabul ettiğine dikkat çekti.
Şimdi yeni Federal Meclis’te çoğunlukları olmadığı için eski çoğunlukları kullandıklarına işaret eden Chrupalla, “Bize burada ne büyük bir gösteri yaşatıyorlar,” diye konuştu.
Seçmenlerin Merz tarafından ihanete uğramış hissettiğini savunan AfD lideri, CDU liderinin sadece şansölyelik ile ilgilendiğini söylerek, “Sende omurga yok,” diye bağırdı.
Chrupalla, “özel fon” aracının, bir ihtiyaç tespit edilmeden kötüye kullanıldığını belirtti.
Söz alan SPD’li Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, Alman savunmasını ilerletmenin “günün emri” olduğunu ileri sürdü. Pistorius, Ukrayna’daki savaş ve ABD’nin Hint-Pasifik bölgesine yönelmesi nedeniyle değişen tehdit durumuna atıfta bulundu ve. “Sorumluluğumuz artıyor ve Avrupalılar olarak üstlenmemiz gereken yük de artıyor,” dedi.
Almanların bu konuda merkezi bir rol üstlenmesi gerekeceğini söyleyen bakan, “Bu da daha fazla asker, daha fazla ekipman, daha hızlı operasyonel hazırlık anlamına geliyor. Kısacası, bunun için gereken mali ihtiyaçlar büyük ölçüde artacaktır,” diye konuştu.
Bunun “çocuklarımızın ve torunlarımızın güvenliğiyle ilgili” olduğunu ileri süren Pistorius, “Tehdit durumu nakit durumundan önce gelir,” iddiasında bulundu.
AfD’nin onursal başkanı Alexander Gauland da söz alarak ‘birkaç kişisel açıklama’ yaptı. Daha önce CDU’da siyaset yapan ve Merz ile uzun süre aynı partide olduğunu hatırlatan Gauland, şu anki CDU liderinin ‘Merkel’in iktidar arzusunun kurbanı’ olduğunu öne sürdü.
Merz liderliği ile birlikte Almanya’nın merkez sağ bir politikaya kavuşacağını umduğunu kaydeden Gaulan, bunun yerine Merz’in, CDU’da ‘hâlâ muhafazakâr ya da burjuva [bürgerlich] olan her şeyi’ feda ettiğini savundu.
Merz’in de tıpkı trafik lambası hükümeti gibi başarısız olacağı kehanetinde bulunan AfD’li, muhtemel şansölyenin elinde sadece “yarının sorunları için dünün yanıtları” bulunduğunu söyledi.
Gerçek bir dönüm noktasının ancak AfD ile yaşanabileceğini öne süren Gaulan, “Bu hafta itibariyle Merz CDU’su Merkel CDU’sunun devamı niteliğindedir,” dedi.
AfD’li siyasetçi Michael Espendiller ise “Savunma bütçesi de normal bütçeden finanse edilmeli,” dedi.
Sorunun para değil, paranın boşa harcanması olduğunu savunan Espendiller, Bundeswehr kışlalarının sadece özel güvenlik hizmetleri tarafından korunmasının yılda milyarlarca dolara mal olduğunu hatırlattı ve savunma projelerinin düzenli olarak beklenenden çok daha pahalıya mal olduğunu belirtti.
AfD’liye göre savunma sektöründe 50 yıl önce olduğu gibi bir “zihniyet” var ve Almanya’nın gelir sorunu değil, harcama sorunu mevcut.
BSW lideri Sahra Wagenknecht ise “iklim etiketli savaş kredilerini” eleştirdi; tankların ve küçük otomobillerin ‘CO2 ayak izini’ karşılaştırdı.
Merz’i, AfD ile konuşmak istemediği için, AfD’yi mutlak çoğunluğa daha da yaklaştıran bir politika izlemekle suçlayan Wagenknecht, CDU liderini Ukrayna savaşında “yangına körükle gitmekle” suçladı.
Almanya’nın artık ‘iktisadi bir cüce’ olma yolunda ilerlediğini savunan BSW lideri, Federal Meclis seçimlerinde partisinin aleyhine olan “sistematik sayım hatalarından” şikayet etti ve yeniden sayım yapılmazsa parlamentonun demokratik meşruiyetten yoksun kalacğaını savundu.
Wagenknecht’in konuşmasının sonunda BSW milletvekilleri pankartlar açtı. Pankartlarda “1914, 2024 değil. Savaş kredilerine HAYIR” yazıyordu.
AVRUPA
AB’den Ukrayna’ya 40 milyar avroluk askeri yardım planı
Yayınlanma
20 saat önce18/03/2025
Yazar
Harici.com.tr
Avrupa Birliği ülkeleri, bu hafta yapılacak liderler zirvesine sayılı günler kala Ukrayna’ya 40 milyar avro değerinde yeni bir askeri yardım paketi konusunda ilerleme kaydetti.
Pazartesi günü bloğun dışişleri bakanları toplantısının ardından AB’nin en üst düzey diplomatı Kaja Kallas, girişim için “geniş bir siyasi destek” olduğunu ve ayrıntılar üzerinde görüşmelerin devam ettiğini söyledi.
Kallas, “masadaki herkesin şu anda kararlılığımızı göstermemiz ve Ukrayna’yı kendisini savunabilmesi için desteklememiz gerektiğini anladığını” sözlerine ekledi.
AB üyeleri geçen aydan bu yana en az 20 milyar avro değerinde bir tedarik paketi üzerinde görüşmeler yürütüyor. Teklif, bu yıl iki milyon topçu mühimmatının yanı sıra hava savunma sistemleri, derin hassasiyetli saldırı füzeleri, insansız hava araçları ve diğer silahların teslim edilmesini amaçlıyor. Ayrıca Ukrayna askeri tugaylarının ve sanayisinin de desteklenmesi öngörülüyor.
Plana göre 2 milyon adet büyük kalibreli topçu mühimmatı için 5 milyar avro harcanacak.
Bu girişim, Rusya ile ABD arabuluculuğunda bir barış anlaşması müzakere etmeye çalışan Kiev’e bu yıl temel askeri malzemelerin sağlanmasında kilit bir yol olarak görülüyor.
Bloomberg’de yer alan habere göre plan, istekli üye devletlerden oluşan bir koalisyonun ayni ve nakdi katkılarına açık ve her biri kendi ekonomilerinin büyüklüğüne göre katkıda bulunmaya teşvik ediliyor. Konu hakkında bilgi sahibi kişilere göre üye devletlerin çoğu bir anlaşmaya doğru ilerlemekten yana.
Öte yandan isimlerinin açıklanmaması kaydıyla konuşan bu kişiler, aralarında Fransa ve İtalya’nın da bulunduğu bazı ülkelerin daha fazla zaman ve ek ayrıntı istediklerini söyledi. Macaristan ise uzun zamandır Ukrayna’ya askeri ya da başka herhangi bir yardım yapılmasına karşı çıkıyor.
Macaristan Dışişleri Bakanı Péter Szijjártó pazartesi günü yaptığı açıklamada Budapeşte’nin “ne bu işin içine çekileceğini ne de Macar vergi mükelleflerinin parasının Ukrayna’ya silah tedarikini finanse etmek için kullanılmasına izin vermeyeceğini” bir kez daha yineledi. Slovakya da fona katılmayacağını açıkladı.
Bir başka diplomat ise planın aynı zamanda Avrupa’nın kuzey ve doğusundaki ülkelere kıyasla Ukrayna’nın ihtiyaçlarına şimdiye kadar daha az katkıda bulunan ülkelere baskı yapmanın bir yolu olduğunu söyledi.
Euractiv’in ulaştığı AB diplomatlarına göre ise aralarında Hırvatistan, Almanya, Hollanda, Finlandiya, İsveç, Danimarka, Çekya, Romanya, Polonya ve Baltık ülkelerinin de bulunduğu pek çok ülke hızlı bir anlaşmaya varılmasından ve teklife oldukça iddialı bir rakam eklenmesinden yana.
Planın perşembe günü (20 Mart) Brüksel’de yapılacak bir zirvede AB liderleri tarafından tartışılacağı fakat nihai kararın bu hafta içinde alınmasının mümkün olmadığı belirtildi.
Girişimin ilerleyebilmesi için katılım ve katkıların nasıl hesaplanacağına ilişkin kilit sorular devam ediyor. Olası bir çözüm, 27 AB ülkesinin rızasına dayalı bir mali araç yerine, gelecekteki fona ayni ve nakdi katkılar için bir ‘istekliler koalisyonu’ aramak olacak. Böylece Macaristan ve Slovakya gibi ülkelerin de vetosunun bertaraf edilmesi umuluyor.
Kallas’ın planı Norveç, Birleşik Krallık ya da Türkiye gibi AB üyesi olmayan ülkelerin de fona dâhil edilmesine imkân tanıyor ama bu ülkelerin hangi koşullar altında fona dâhil edileceği henüz netlik kazanmış değil.
Daha da zor olan konular ise her bir katılımcı ülkenin katkısının nasıl hesaplanacağı ile ilgili. Son teklife göre katkılar, ülkelerin “iktisadi ağırlıklarına” göre bağışta bulunmalarını sağlayacak temel bir gösterge olarak gayri safi milli gelir (GSMG) kullanılarak belirlenecek.
Bu durum, Ukrayna’ya yardım konusunda çoğu zaman iktisadi ağırlıklarının üzerinde yardımda bulunan küçük AB üye ülkelerinin büyük çoğunluğu tarafından adil olarak görülürken, Fransa, İtalya ve İspanya gibi daha büyük ülkeler bu konuda isteksiz davranıyor.
Fakat bir AB diplomatı, bu ağırlıklandırmanın kuzey ve doğu Avrupa ülkelerinden daha az katkıda bulunan ülkeleri “adil paylarını” vermeye zorlayacağını söyledi.
Bir başka anlaşmazlık noktası da taahhütlerin muhasebeleştirilmesi. Son teklife göre, “24 Şubat 2025’ten bu yana sağlanan ayni destek” fona eklenen rakamda dikkate alınacak, fakat bazı AB diplomatları ülkelerin aynı miktarı iki kez (bir kez ulusal ve bir kez de AB düzeyindeki fonun bir parçası olarak) taahhüt etmeleri konusunu gündeme getirdi.
Bir başka AB diplomatı, “[Kallas’ın] girişimi zihni yapılandırmaya ve odaklanmaya yardımcı oluyor ve çifte sayma ya da saymama konusundaki tüm konuşmalar (…) kedinin siyah mı yoksa beyaz mı [paranın taze olup olmadığı] ile ilgili bir sorudur,” dedi.
Ukrayna’ya gelecekte verilecek güvenlik garantilerinin, örneğin ateşkesin sahada botlarla denetlenmesi gibi, bu yıl gerçekleşmesi halinde nasıl hesaba katılacağı belirsizliğini koruyor.
AB üye ülkeleri ayrıca Rusya’nın dondurulan varlıklarından elde edilen 18 milyar avroluk kârın nasıl hesaba katılacağı konusunun da açıklığa kavuşturulmasını istediler.
AVRUPA
Alman Dış İlişkiler Konseyi: Avrupa savunmasını ABD’den bağımsızlaştırmalıyız
Yayınlanma
22 saat önce18/03/2025
Yazar
Harici.com.tr
Avrupa’nın ve dünyanın etkili düşünce kuruluşlarından Alman Dış İlişkiler Konseyi (DGAP), Federal Meclis’in silahlanma için borçlanmaya getirilen kısıtlamaların tamamen kaldırılmasına ilişkin bugün alacağı karar öncesinde, Alman Silahlı Kuvvetlerinin (Bundeswehr) silahlandırılması için özel öneriler sunuyor.
Bu önemli makalenin yazarları isimler: DGAP Başkanı ve eski Airbus CEO’su Thomas Enders, Airbus CEO’su René Obermann (eski Deutsche Telekom CEO’su), Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü (IfW) Başkanı Moritz Schularick ve yatırımcı Jeannette zu Fürstenberg.
Makalede, NATO’nun doğu kanadında büyük ölçekli bir “insansız hava aracı duvarı” inşa etmek için Avrupa’da on binlerce araç tedarik edileceği vurgulanıyor.
Buna ek olarak, Starlink benzeri ve Avrupa’ya ait bir uydu takımyıldızının ve özellikle Baltık Denizi’nde büyük ölçekli sualtı gözetiminin geliştirilmesinin gerekli olduğunu savunan yazar, ayrıca “otonom sistemler ve robotik” ile “uygulamalı yapay zeka ”nın geliştirilmesine de büyük önem atfediyor.
Enders bunu yaparken, örneğin F-35 savaş uçakları ile ortaya çıkan ABD’ye olan mevcut bağımlılıktan kurtulmak için “egemen Avrupa-içi tedariki” konusunda ısrar etmenin önemli olduğuna işaret ediyor.
DGAP makalesi ayrıca nükleer silahlar konusunda Washington’dan bağımsızlığı ve buna bağlı olarak Avrupa potansiyelinin geliştirilmesini hedefliyor ve bu potansiyelin ABD’nin potansiyeline benzer olması gerektiğini savunuyor.
Pentagon’da reform planı: Askerleri teknobüyücülere dönüştürmek
Veri ve dijital entegrasyon
DGAP’nin “Bağımlılık ya da Kendini Kabul Ettirme” başlığı altında yayınlanan makalesi, ilk olarak Alman hükümetinin Ukrayna’daki savaşın başlamasından hemen sonra verdiği 100 milyar avroluk özel borcun (“özel fonlar”) kullanımını eleştiriyor.
Makaleye göre bu fonlar “zaman baskısı altında” en mantıklı şekilde harcanmadı; çoğunlukla “2000’li ve 2010’lu yılların teknolojilerine” ve ayrıca “büyük ölçüde … Avrupa dışı sistemlere” harcandı ki burada kastedilen ABD savunma sanayi ürünleri.
Modern savaş alanında hayati önem taşıyan şeyin salt tank ve uçak sayısı değil, insansız hava araçları (İHA) gibi diğer yeni silahlar ve her şeyden önce “veri akış hızı, hassasiyet ve dijital entegrasyon” olduğunu savunan yazar, bu nedenle Federal Almanya’nın “teknoloji odaklı bir savunma stratejisi” izlemesi gerektiğini salık veriyor.
Gelecekte askeri yatırımların sadece stratejik yeteneklere, yani derin vuruş ve hava savunmasına değil, aynı zamanda ve özellikle “ağa bağlı ve otonom sistemler” ve uzay gibi “modern teknoloji alanlarına” yönelik olması gerektiği de makalede yer verilen görüşler arasında.
Silah teknolojisinde ‘Avrupalı al’ stratejisi
Yazarlar, SPARTA (Stratejik Koruma ve Gelişmiş Dayanıklılık Teknolojisi İttifakı) adlı bir proje çağrısında bulunuyor ve Almanya’nın Avrupa düzeyinde bir “başlatıcı” olarak hareket etmesi gerektiği vurgulanıyor.
Genel olarak amaç, büyük silahlanma programlarının gecikmeksizin oluşturulması; “yeni teknolojilere odaklanılması ve ABD’ye bağımlılıktan kaçınmak için “egemen Avrupa-içi tedarikinin” yapılması.
ABD’nin F-35 savaş uçağı olumsuz bir örnek olarak gösteriliyor, zira “son derece şifreli ve kapalı bir yazılım mimarisine” sahip olduğu ve bunun da “Avrupa sistemlerine doğrudan entegrasyonu” zorlaştırdığı vurgulanıyor.
Yazarlara göre bu durum, ABD tarafından kontrol edilen düzenli yazılım güncellemeleri ve bakım gerektiriyor ki bu da sürekli bağımlılığa yol açıyor. DGAP Başkanı Enders kısa süre önce verdiği bir röportajda bazı uyarılarda bulunmuştu. faz’a konuşan Enders, “Amerikalıların isterlerse bu şeyi kapatabileceklerini biliyoruz,” demişti.
DGAP raporunun yazarları “hızın” önemini vurguluyor; acil (altı ila 12 ay), kısa vadeli (bir ila üç yıl) ve en iyi ihtimalle orta vadeli (üç ila beş yıl) projeler öneriyorlar.
Amaç, sadece modası geçmiş “eski platformları” yakalamak yerine “önemli teknolojik üstünlük” elde etmek.
On binlerce drondan oluşan bir Doğu Avrupa duvarı
Yazarlar spesifik olarak, örneğin NATO’nun doğu kanadı üzerinde uzun menzilli bir insansız hava aracı duvarı kurulmasını öneriyorlar; bunun için on binlerce İHA’nın gerekeceğini de kabul ediyorlar.
Yazarlar, mevcut silah sistemlerinin mümkün olduğunca modernize edilmesini ve böylece Ukrayna’daki savaş alanlarında görüldüğü gibi modern dron savaşında ayakta kalabilmelerinin sağlanmasını talep ediyorlar.
Buna ek olarak, NATO’nun doğu kanadının izlenmesi de dahil olmak üzere “askeri uygulamalar için gerçek zamanlı değerlendirme” de dahil olmak üzere hızla Starlink benzeri “egemen bir uydu takımyıldızının geliştirilmesi” de beklentiler arasında.
Baltık ülkeleriyle birlikte büyük ölçekli bir sualtı gözetleme sisteminin geliştirilmesinin de ele alınmasını isteyen DGAP yazarları, “Savaş alanında merkezi olmayan, ağ bağlantılı veri kullanımı için bir Avrupa çok alanlı savaş bulutunun hızla hayata geçirilmesinin” de Kıta’nın kendi komuta ve kontrolünü ve nihayetinde etkinliğini hızlandırmak için vazgeçilmez olduğunu düşünüyorlar.
Son olarak, DGAP belgesinin yazarları, ‘niteliksel ve niceliksel hava üstünlüğü’ elde etmeyi mümkün kılacak ‘insansız, bağımsız olarak kontrol edilebilen savaş uçağı sistemlerine giriş’ çağrısında da bulunuyorlar.
Almanya, nükleer istiyor
DGAP belgesinin yazarlarına göre SPARTA programının Alman ve Avrupalı silah şirketlerini yönlendireceği beş merkezi teknoloji alanı arasında otonom sistemler ve robotik, uygulamalı yapay zeka, uzay teknolojileri ve hipersonik silah sistemleri yer alırken, belgede açıkça nükleer teknolojiden bahsediliyorve nükleer silah stoklarının “genişletilmesi ve modernizasyonuna” atıfta bulunuluyor.
Almanya’nın bugüne kadar NATO’nun nükleer programına katılımının devam etmesini isteyen yazarlar, aynı zamanda Avrupa’nın da ABD’ninkine benzer yeteneklerle donatılması gerektiği belirtiyorlar.
İki nükleer güç olan Fransa ve Birleşik Krallık ile Almanya’nın yakın işbirliği, kabiliyetleri genişletmek ve bunları kendi özel koruyucu şemsiyelerine entegre etmek için en iyi seçenek olarak görünüyor.
Diğer Avrupa ülkelerinin de buna katılması gerektiğine işaret eden DGAP belgesi, arzu edilen nükleer silah anlaşmasını bir ‘özgürlük savunucuları koalisyonu’ olarak tanımlıyor.
Rakip olarak ABD
DGAP Başkanı Enders faz’a verdiği aynı röportajda daha da ileri giderek, Amerikan sistemlerinden “mümkün olduğunca çok ve hızlı bir şekilde bağımsız olmanın” zorunlu olduğunu savunmuştu.
Örneğin Enders, Fransız-İtalyan SAMP/T hava savunma sisteminin ABD’nin Patriot füzelerine eşit bir alternatif sunduğunu ileri sürüyor.
Alman hükümetinin Avrupa hava savunma girişimi ESSI (Avrupa Gökyüzü Kalkanı Girişimi) için SAMP/T sistemi yerine Patriot’u tercih etme kararı, Fransa ve İtalya’nın 2022 yılına kadar ESSI’ye katılmamasına neden olmuştu.
Enders, “Bu Amerikan yönetiminin artık bir muarız haline geldiği gerçeğini görmezden gelemeyiz,” dedi.

Putin’den Batılı şirketlere uyarı: Geri dönüşler kolay olmayacak

Hindistan, Rus uçaklarını Fransız uçaklarıyla değiştirecek

WSJ: İsrail kamuoyunun Gazze savaşına desteği azalıyor

Rubio’dan Venezuela’ya yeni yaptırım tehdidi

Almanya, silahlanmanın önünü açan anayasa değişikliğini yaptı
Çok Okunanlar
-
AVRUPA7 gün önce
Volkswagen’e ‘sosisli’ müjdesi: Şirketin en popüler ürünü oldu
-
DÜNYA BASINI1 hafta önce
Suriye’nin sahil bölgesinde katliam nasıl başladı?
-
GÖRÜŞ1 hafta önce
ABD-Rusya ilişkilerindeki büyük tersine dönüş ve Çin’in diplomatik seçimi
-
GÖRÜŞ3 gün önce
Sosyalizmin yeni dünya-sistemindeki yeri – 1
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
AB’de silahlanma çılgınlığı
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Trump gümrük vergilerini uygulayamıyor
-
ASYA1 hafta önce
Çinli yatırımcılar Elon Musk’ın şirketlerinden özel olarak hisse alıyor
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Küresel kahve sektörü şokta: Fiyatlar yüzde 70 arttı, alımlar durma noktasına geldi