Bizi Takip Edin

Avrupa

Portekiz’de sandıktan ‘sağ’ çıktı

Yayınlanma

Portekiz’de ‘merkez sağ’ Demokratik İttifak (AD), pazar günü yapılan parlamento seçimlerinden az farkla (yüzde 29,5) galip çıksa da çoğunluğu elde edemeyerek yükselen yeni sağcı Chega partisini potansiyel bir iktidar ortağı haline getirdi.

André Ventura liderliğindeki nativist/yerlici parti Chega yüzde 18 oy ile en büyük kazanımı elde ederken (2022’deki yüzde 7’den yüzde 18’e), iktidardaki Sosyalist Parti’nin (PS) oyları 2022 seçimlerine göre yaklaşık yüzde 13 düştü (yüzde 41’den yüzde 28’e).

AD lideri Luís Montenegro, pazartesi günü erken saatlerde, bunu yapmak muhafazakâr bir çoğunluk yaratabilecek olsa bile, Chega ile bir koalisyon oluşturmama sözüne sadık kalacağı konusunda ısrar etti.

Montenegro, “Elbette sözümü tutacağım. Kendime, partime ve ülkeme bu kadar açık bir şekilde verdiğim taahhütleri yerine getirmemek gibi bir kötülüğü asla yapmam,” dedi.

Kampanya sırasında Montenegro, Chega’nın görüşlerini sıklıkla ‘ırkçı’ ve ‘yabancı düşmanı’ olarak nitelendirmişti.

AD’nin iktidarı ele geçirmesinin bir diğer yolu da PS’in, Chega’nın yardımı olmadan yönetmesine izin vermek için hükümetin kurulmasına ilişkin parlamento oylamasında çekimser kalmayı tercih etmesi.

Sosyalistler Pazartesi günü erken saatlerde yenilgiyi kabul etti. Başbakan António Costa’nın istifasına yol açan bir yolsuzluk skandalının tetiklediği erken seçimin ardından sekiz yıllık PS iktidarı sona erdi.

Seçimlerde Portekiz Komünist Partisi (PCP) ile Ekolojist Parti’den (PEV) oluşan Birleşik Demokratik Koalisyon yüzde 3,3 oy alarak meclise 4 vekil sokarken, Sol Blok (BE) yüzde 4,5 ile 5 milletvekili kazandı. Liberaller (IL) ise yüzde 5,5 ile 8 temsilciyi meclise gönderiyor.

Anahtar Chega’da 

Chega lideri Ventura, 2022’de yüzde 7 olan oy oranını yüzde 18’e çıkararak partisini Portekiz’in üçüncü büyük partisi haline getirdi. Ventura seçimlerin ardından hızla hükümete girmek için kendi girişimini başlattı.

Ventura, “Portekiz’de istikrarlı bir hükümet kurmak için hazırız. AD çoğunluk istiyordu. Bugün Portekizliler konuştu ve AD ve Chega’dan oluşan iki partili bir hükümet istediklerini söylediler,” dedi.

Seçim gecesi Montenegro’yu arayıp aramayacağı sorulduğunda ise Ventura, “Bakalım. Şimdi annemi arayacağım,” cevabını verdi.

Sosyalist lider Pedro Nuno Santos, partisinin Montenegro’nun Chega olmadan göreve gelmesini sağlayacağını öne sürerek, “Hükümetin kurulmasını imkânsız hale getirmeyeceğiz,” dedi. Bununla birlikte, PS’in bundan sonra yardım etmek için çok az şey yapacağını da belirten Santos, Sosyalistlerden hükümeti desteklemelerini beklememek gerektiğini vurguladı. 

Montenegro da, PS’in kendilerinin sunacağı programla özdeşleşmediğini anladığını, fakat bu partiden ‘Portekiz halkının iradesine saygı duymasını istediklerini’ söyledi. AD lideri, “Umuyorum ki PS ve Chega hükümeti devirmek için ittifak yapmazlar,” dedi.

Şimdi yeni bir başbakan atamak Portekiz Cumhurbaşkanı Marcelo Rebelo de Sousa’ya düşüyor ve önümüzdeki günlerde partilerle görüştükten sonra bunu yapması muhtemel. Seçilen adayın hükümeti kurmaya çalışması bir ya da iki hafta sürebilir.

Chega’nın yükselişinin nedenleri

Ventura, Rebelo de Sousa’ya bir ricada bulunmakta gecikmedi ve cumhurbaşkanının resmi konutuna atıfta bulunarak, “Bu, Belem Sarayında duyulması gereken bir zaferdir,” dedi.

Sosyalist lider Santos ise Chega’nın görmezden gelinemeyecek bir sonuç elde ettiğini belirterek, “Portekizlilerin yüzde 18’i ırkçı değil ama çok sayıda öfkeli Portekizli var. Biz bu Portekizlilerin güvenini yeniden kazanmak istiyoruz,” ifadelerini kullandı.

Chega, Portekiz’in iki ana akım partisini şiddetle eleştiriyor. PS’in karıştığı yolsuzluk skandalı Ventura’nın ekmeğine yağ sürdü. Fakat göçmenlere ve Portekiz’in küçük Roman toplumuna yönelik tavrı daha fazla yankı uyandırdı. Parti, bazı cinsel saldırı suçluları için ‘kimyasal hadım’ cezasını da savunuyor.

Seçime ayrıca, kısmen yabancı alıcıların akınıyla yükselen konut maliyetlerinin milyonlarca Portekizliyi uygun evleri satın almakta zorladığı hayat pahalılığı krizine duyulan öfke de damgasını vurdu.

Ventura, komşu İspanya’daki Vox da dahil olmak üzere diğer sağcı partilerle ilişkiler kurdu. Nitekim Vox lideri Santiago Abascal X’te yaptığı bir paylaşımla kendisini tebrik etti.

Parti, geleneksel ‘merkez sol’a karşı tutumuyla da biliniyor. Chega’nın web sitesindeki bir videoda Ventura, ‘Portekiz’i Sosyalistlerden ve Sosyal Demokratlardan temizleyeceğini’ söylüyordu.

Oysa Ventura, siyasete 2017 yılında yapılan yerel seçimlerde Lizbon yakınlarındaki Loures’te Sosyal Demokratların (PSD) adayı olarak girmişti. Roman toplumunu hedef alarak, neredeyse tamamen devlet yardımlarına bağımlı olduklarını iddia etmişti. Ventura o seçimi kaybetti ve ardından 2019’da Chega’yı kurmak üzere PSD’den ayrıldı.

41 yaşındaki ventura, eski bir vergi müfettişi ve futbol yorumcusu.

PS’in kemer sıkmaya devam etmesi sonunu getirdi

Kampanyası sırasında Montenegro, Sosyalistlerin 2022’de kazandıkları parlamento çoğunluğu fırsatını heba ettiklerini söyledi ve bu partinin ‘kemer sıkma’ dönemini sona erdirdiği fikrini reddetti.

AD lideri, “Maksimum vergi, minimum kamu hizmeti. Bundan daha kemer sıkan ne olabilir?. Kişi başına düşen gelirin Avrupa’da en alt sıralarda yer alması. Bundan daha kemer sıkan ne olabilir?” diye sordu.

Demokratik İttifak, Avrupa’nın ana akım muhafazakâr partilerinin çoğundan daha ‘ılımlı’ olmakla birlikte, vergileri azaltarak ve özel sektörü daha fazla teşvik ederek yaklaşık on yıllık ‘merkez sol’ iktidarından ayrışma sözü verdi.

Kronik yolsuzluk, yüksek kamu borcu (2009’dan bu yana ilk kez GSYİH’ye oranı yüzde 100’ün altına düştü), yüksek işsizlik ve düşük büyüme oranları Portekiz’de yıllara yayılmış toplumsal bunalımın kaynakları arasında. Yabancılara gayrimenkul yoluyla oturum izni ve vatandaşlık satışı da zaten yüksek konut fiyatları ile boğuşan Portekizliler için bardağı taşıran damlalardan oldu. 

Avrupa

Orbán: Ruslar NATO’ya saldırmak için çok zayıf

Yayınlanma

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, Rusya’nın Ukrayna’daki hedeflerine ulaşamadığı için NATO ülkelerine yönelik gerçek bir askeri tehdit görmediğini fakat Ukrayna’nın savaşı kaybettiğini söyledi.

Fransız kanalı LCI’ya konuşan Orbán, Rusya-Ukrayna savaşının küresel bir çatışmaya dönüşmesinden korkmadığını belirtti. “Rusların bunun için çok zayıf olduğunu, Ukrayna’yı bile yenemediklerini” ileri süren Macar lider, Rusya’nın dolayısıyla NATO’ya gerçekten saldıramayacaklarını savundu.

Bu arada, başka bir soruya yanıt olarak, Ukrayna’nın savaşı kaybettiğini ve savaşın sona erdirilmesine ilişkin gerçek müzakerelerin Rusya ile ABD arasında yapılacağını söyledi.

Macaristan lideri, “Ne Avrupa ne de Ukrayna, Rusya ile bir anlaşmaya varabilecek. Ukrayna savaşı kaybettiği için, Avrupa ise savaşa çok fazla dahil olduğu için. Ruslar ile Amerikalılar arasında bir anlaşma yapılması gerekiyor,” dedi.

Macaristan başbakanı ayrıca “Ukrayna’nın NATO veya Avrupa Birliği üyeliğine uygun olmadığını” da sözlerine ekledi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile ilişkisine ve Ulusal Birlik (RN) lideri Marine Le Pen’e verdiği desteğe de değinen Orbán, 2027’de Le Pen cumhurbaşkanı seçilirse, “şampanya patlatacağını” söyledi. Macaristan Başbakanı, Le Pen’i Fransa’daki “tek mücadele arkadaşı” olarak gördüğünün de altını çizdi.

Avrupa’nın geleceği konusunda Emmanuel Macron ile aynı fikirde olmadıklarını kaydeden Macar lider, Hristiyan geleneklerini terk ettikleri için hayıflandı ve Fransız cumhurbaşkanının AB’yi “ilerici ve liberal” bir projeye yönlendirmek istediğini savundu.

“Avrupa Birliği durgunluk içinde,” diyen Viktor Orban, Çin, Rusya ve Türkiye ile işbirliği yapmak istediğini belirtti ve “Her ülkeyi kendi kültürü ve ideolojisi üzerinden anlamak gerekir,” dedi.

“Brüksel bürokrasisine fren konulmalı,” diyen Orbán, Brüksel’in Avrupa politikasını dikte edemeyeceğini, ulusal hakları geri kazanmak gerektiğini söyledi ama “Avrupa fikrinin harika bir fikir” olduğunda ısrar etti.

Macar lider, “demografik soruna” göçmenlerin çözüm olmadığını savunarak, Avrupa’nın geleceğini “kendi kültürlerimizin, geleneklerimizin, tarihimizin” belirlemesini istedi.

Rusya’ya yönelik yaptırımların Macaristan’ı ve tüm Avrupa’yı yok ettiğini savunan Macar lider, Ukrayna’da “öncelikle ateşkes, ardından barış” gerektiğini belirtti.

“Rusların anladığı tek dilin güç dili olduğunu düşünüyorum. (…) Avrupa’nın uzun vadede güçlenmesi ve Rusya ile stratejik bir anlaşma yapılması gerekiyor,” diye devam eden Orbán, Vladimir Putin’in Macaristan’a gelmek istemesi durumunda, “gerekli tüm ağırlamanın yapılacağını” kaydetti.

Macar lider, “Ukrayna’nın tarihini Fransızlardan biraz daha iyi anladığımızı düşünüyorum. (…) Bizim düşüncemiz, Rusları sevmemiz gerekmediği, ama onlarla anlaşmalar yapmamız gerektiği yönündedir,” dedi.

Orbán, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) uluslararası tutuklama emri verdiği İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu da ağırlamıştı. Orbán’a göre, UCM “çok siyasi” hale geldi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Avrupa Komisyonu, Almanya’ya karşı dava açmaları için STK’lara gizlice para ödemiş

Yayınlanma

Alman medyasında yer alan haberlere göre, Avrupa Komisyonu çevreci sivil toplum kuruluşlarını (STK), Almanya’nın sanayisini ve enerji politikasını hedef alan davalar açmaları için gizlice finanse etti. Welt am Sonntag gazetesinin ulaştığı belgeler, Brüksel’in ‘yeşil gündemi’ bağımsız aktivizm görünümü altında ilerletmek için STK’lara milyonlarca avro aktardığını ortaya koydu. Komisyon iddiaları reddederken, belgelerin daha önce ortaya atılan şüpheleri doğruladığı belirtiliyor.

Alman Welt am Sonntag gazetesinin ulaştığı Avrupa Komisyonu iç belgeleri, Brüksel’in yeşil gündemi bağımsız aktivizm adı altında ilerletmek için çevreci sivil toplum kuruluşlarını (STK) gizlice finanse ettiğini ortaya koydu.

2022 yılında imzalanan bir dizi gizli sözleşmeyle, AB bütçesinden milyonlarca avro, özellikle Almanya’daki kömürle çalışan termik santrallere, kimya endüstrisine ve Berlin’in desteklediği bazı dış ekonomik girişimlere karşı dava açılması ve kampanya yürütülmesi için STK’lere yönlendirildi.

Komisyon iddiaları reddetse de, belgelerin daha önce 2024 yılı sonlarında ortaya çıkan şüpheleri doğrular nitelikte olduğu belirtildi.

Brüksel’den STK’lara özel talimatlar

Gazetenin haberine göre, Avrupa Komisyonu ve aktivistler arasındaki çalışma sadece bir anlaşmadan ibaret değildi; Brüksel’deki yetkililer ve STK çalışanları eylemleri yakın bir şekilde koordine ediyordu.

Sözleşmelerde, kimlere kaç lobi mektubu gönderileceği, sosyal medyada hangi gönderilerin paylaşılacağı ve hangi Avrupa Parlamentosu üyeleriyle görüşmeler yapılması gerektiği gibi ayrıntılara bile yer verildiği iddia edildi.

Aktivistlerin görevleri arasında, belirli projelerin yanı sıra Avrupa Parlamentosu içinde lobi faaliyetleri yürütmek de bulunuyordu.

Gazete, AB topraklarında pestisit ve kimyasal madde kullanımının düzenlenmesine ilişkin oylamayı örnek gösterdi. STK’lerin proje başına 700 bin avroya kadar ödenek alabildiği kaydedildi.

Hedefteki Alman sanayisi

Almanya’da Avrupa fonlarından doğrudan yararlananlar arasında, ülkenin sanayi ve enerji politikalarını agresif bir şekilde eleştirmeleriyle bilinen kuruluşlar yer aldı.

Örneğin, 2018’den beri çok sayıda dava yoluyla Kuzey Akım-2 doğalgaz boru hattı projesini durdurmaya çalışan hukuk grubu ClientEarth, 2023 yılında Alman kömür santrallerine karşı dava hazırlaması için Brüksel’den 350 bin avro aldı. Belirtilen amaç, işletmeciler üzerindeki “mali ve hukuki baskıyı” artırmaktı.

Bir diğer örnek ise, Avrupa Komisyonu’nun talebi üzerine AB ile MERCOSUR ülkeleri arasında yapılacak serbest ticaret anlaşmasına karşı aktif bir kampanya başlatması istenen Friends of the Earth örgütü oldu.

Almanya bu anlaşmanın en büyük destekçilerinden biriyken, Fransa karşı çıkıyordu. Bu durum, bir Avrupa Komisyonu yapısının bir anlaşmayı engellemeye çalışırken, diğerinin Latin Amerika ülkeleriyle müzakerelerde ilerlemek için her türlü çabayı göstermesi gibi paradoksal bir tablo ortaya çıkardı.

Komisyon suçlamaları reddediyor

Haberin yayınlanmasının ardından Avrupa Komisyonu, suçlamaları reddetmekte gecikmedi. Cumartesi günü Welt am Sonntag‘ın haberine yanıt olarak yapılan açıklamada, STK’lerle herhangi bir “gizli sözleşme” olmadığı belirtildi.

Bir Komisyon sözcüsü Euronews‘e yaptığı açıklamada, “Medyadaki iddiaların aksine, Avrupa Komisyonu ile sivil toplum kuruluşları arasında gizli sözleşmeler bulunmamaktadır. Komisyon, STK’lerin finansmanı söz konusu olduğunda yüksek düzeyde şeffaflık göstermektedir,” dedi.

STK’ler de siyasi güdümlü müdahale suçlamalarından uzak durmaya çalışıyor. ClientEarth’ün Almanya ofisi başkanı Christiane Gerstetter, tahsis edilen fonların “Almanya ofisindeki personel ve işletme giderlerinin kısmen finansmanı” için kullanıldığını ve “LIFE programı hibesinden tek bir avronun bile dış mahkeme masraflarını karşılamak için kullanılmadığını” belirtti.

2024 yılında kuruluş, Alman hükümetine karşı hava kirliliği kontrol politikalarına uymadığı gerekçesiyle açtığı bir davayı ilk kez kazanmıştı.

Milyarlarca avroluk LIFE programı mercek altında

Çevreci STK’lerin finansmanı, 2021-2027 dönemi için 5,4 milyar avro bütçe ayrılan LIFE programı aracılığıyla gerçekleştiriliyordu.

Bu paranın, sürdürülebilir kalkınma alanındaki projeleri hayata geçirmeleri için STK’lere ve çevre enstitülerine rekabetçi bir temelde hibe olarak dağıtılması gerekiyordu.

Ancak bu sistemin etkinliği ve şeffaflığına dair şüpheler ilk olarak 2024’ün sonlarında ortaya çıktı. O dönemde Avrupa Parlamentosu’ndaki en büyük gruba sahip olan Avrupa Halk Partisi (EVP), Brüksel’in LIFE programını kendi gündemini, özellikle de çevre yasalarını ilerletmek için kullandığından şüphelenmişti.

AB bütçesinin yıllık parlamento denetimi çerçevesinde grup milletvekilleri, 2022 ve 2023 yıllarına ait bazı STK sözleşmelerini inceleyerek, hangi Avrupa Parlamentosu milletvekilleriyle ne konuşulması gerektiğine dair doğrudan talimatlar içerdiğini tespit etti.

Patlak veren skandal sonucunda Avrupa Komisyonu, fon tahsis etme yaklaşımını yeniden gözden geçirmek zorunda kaldı.

Politico‘nun haberine göre, Kasım 2024’te bir dizi STK’ye e-posta yoluyla artık Avrupa paralarını propaganda ve lobi faaliyetleri için harcayamayacakları bildirildi.

Bu yılın ocak ayında ise Avrupa Komisyonu’nun Bütçeden Sorumlu Üyesi Petr Sefarin, LIFE fonlarının bir kısmının amacına uygun harcanmadığını kabul etti.

Nisan ayında Avrupa Sayıştayı, yürüttüğü soruşturma sonucunda Avrupa Birliği değerlerinin ihlal edilmediğini ancak STK’lere sağlanan finansmanın şeffaf olmadığını kabul etti.

Şubat ayında Avrupa Parlamentosu’ndaki birkaç grup, LIFE programı finansmanının 2025 yılı için bir kısmını dondurmaya çalıştı.

Bu girişim, lobi faaliyeti yürüten 30 çevreci STK’ye ayrılan toplam tutarın yaklaşık yüzde 70’ine denk gelen 15,6 milyon avroluk ödemenin askıya alınmasını içeriyordu.

Programın 776 milyon avroluk genel bütçesi düşünüldüğünde bu hamle, programın tamamına yönelik bir tehditten çok siyasi bir sinyal niteliğindeydi.

Fakat bu durum, LIFE programına olan desteğin Avrupa Parlamentosu içinde bile ne kadar kırılgan hale geldiğini gösterdi. İlgili komitede dondurma teklifi 40’a karşı 41 oyla reddedilirken, genel kurul oylamasında da çoğunluk sağlanamadı.

Ortaya çıkan yeni belgelerin bu konuyu yeniden gündeme getirebileceği ve LIFE programı için daha kötü beklentilere yol açabileceği düşünülüyor.

Okumaya Devam Et

Avrupa

AB, Rus petrolüne tavan fiyatı düşürüyor ve Kuzey Akım’ı yasaklıyor

Yayınlanma

Avrupa Birliği, Rusya’ya karşı 18. yaptırım paketini hazırlıyor. Bu paketle Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatın 60 dolardan 45 dolara düşürülmesi ve Kuzey Akım boru hatları dahil Rus enerji altyapısının işletilmesinin yasaklanması planlanıyor.

Avrupa Birliği (AB), Rusya’ya karşı hazırladığı 18. yaptırım paketinin ana maddeleri olarak, ülkenin petrol gelirlerini sınırlamayı ve Kuzey Akım boru hatlarının yeniden faaliyete geçmesini engellemeyi hedefliyor.

Avrupa Komisyonu ayrıca, 190 milyar avro Rus döviz rezervinin dondurulduğu Belçika’yı Moskova’dan gelebilecek olası davalara karşı korumaya çalışacak.

Ukrayna’daki barış sürecinin duraksaması zemininde hazırlanan yeni yaptırım önerilerini Avrupa Komisyonu’nun Salı günü sunmayı planladığı belirtildi.

Financial Times gazetesine konuşan ve konuya yakın üç kişinin aktardığına göre, pakette Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatın mevcut 60 dolardan 45 dolara düşürülmesi yer alıyor.

Ayrıca, Kuzey Akım boru hatları da dahil olmak üzere Rus enerji altyapısının işletilmesine yasak getirilmesi öngörülüyor.

Almanya’dan Kuzey Akım’a tam yasak

Kuzey Akım boru hatlarının yasaklanması konusunda Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Almanya’nın yeni Şansölyesi Friedrich Merz daha önce anlaşmaya varmıştı.

Şansölye Merz, Rus ve Amerikalı iş insanlarının Kuzey Akım-2’nin kalan hattını faaliyete geçirme olasılığını görüştüğü ve Almanya’nın doğu eyaletlerindeki bazı siyasetçi ve sanayicilerin Ukrayna’da barış sağlanması halinde Gazprom’dan alımlara geri dönmekten bahsettiği yönündeki haberler üzerine, Moskova ile potansiyel gaz işbirliğinin faydalarına ilişkin her türlü tartışmayı bastırmayı amaçlıyor.

ABD’nin çelişkili tutumu

AB ve ABD, Rusya’yı barış müzakerelerine zorlamak amacıyla ek ekonomik baskı uygulamak istiyor. Ancak Washington’ın bu konuda çelişkili bir tutum sergilediği görülüyor.

Başkan Donald Trump geçen hafta Merz ile yaptığı görüşmede Rusya ve Ukrayna’yı, ayrılmadan önce kavga etmelerine izin verilmesi gereken çocuklara benzetmişti.

Öte yandan, Senato’da Rus enerji kaynaklarını satın alan ülkelere karşı yüzde 500’lük gümrük vergisi getirilmesini öngören yasa tasarısı hazırlandı.

Ancak yönetimin yaptırımları sıkılaştırma konusundaki isteksizliği nedeniyle senatörler, yasa tasarısının onay sürecini başlatma çabalarını son günlerde zayıflattı.

Financial Times’ın haberine göre, yeni yaptırım paketi kapsamında ek Rus bankaları ve tankerlerinin kara listeye alınması ile Belçika’ya ikili yatırım anlaşması çerçevesinde koruma garantisi verilmesi de öngörülüyor.

İsviçre, Rusya’nın ‘gölge filosuna’ yönelik AB yaptırımlarına resmen katıldı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English