Bizi Takip Edin

RUSYA

Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill’den idam cezasının getirilmesine destek

Yayınlanma

Patrik Kirill, İsa’nın idam cezasını kınamadığı gerekçesiyle, suç işleyenlere idam cezası uygulanmasını desteklediğini açıkladı. Rusya’da idam cezası tartışmaları sürerken, çeşitli yetkililer farklı görüşlerle konuyu değerlendirmeye devam ediyor.

Rus Ortodoks Kilisesi lideri Patrik Kirill, bir suçun karşılığı olarak bir kişinin canına kıymanın kabul edilebilir olduğunu belirtti. Bunu “İsa Mesih’in idam cezasını kınamadığı” gerekçesiyle savundu ve kendisinin de bu cezanın kurbanı olduğunu hatırlattı.

Kirill, “Elbette, bir insanı işlediği suçların cezası olarak öldürmek çok ciddi bir önlemdir. Bu nedenle, insanların idam cezasını gerektiren suçlardan kaçınması elbette en ideal olanıdır. Ancak Tanrı’nın lafzında, ‘Kötülüğü aranızdan uzaklaştırın’ ifadesi yer alır (1. Korintliler 5:13). Yani, toplum için tehlikeli olan bir kişi varsa ve onu farklı bir şekilde izole etmek mümkün değilse, o kişi ortadan kaldırılmalıdır,” diye konuştu.

Patrik Kirill, bu ifadeleri, “Kahramanlar Zamanı” programı çerçevesinde Ukrayna’daki savaşı gazileriyle yaptığı bir toplantıda dile getirdi.

İsa’nın öldürülmesinden sonra, kutsal havarilerin de suçlar için idam cezasını günah olarak görmeyi reddettiğini savunan Kirill, “Bir kez daha belirtmek isterim ki Kilise, idam cezası yasal çerçevede uygulandığı sürece, hiçbir zaman bu cezayı kınamamıştır, ancak hiçbir yerde idam cezasını teşvik etmemiştir,” ifadelerini kullandı.

Bununla birlikte, Rusya’da yürürlükte olan idam cezası moratoryumunu olumlu karşıladığını belirten Kirill, “Bu moratoryumun ülkemizdeki suç oranlarını nasıl etkileyeceğini gözlemlemeliyiz. Eğer suç oranı düşerse, Tanrı’ya şükürler olsun ki idam cezasına gerek kalmayacaktır,” diye ekledi.

Rusya’da idam cezası resmi olarak kaldırılmış değil; 1997’den bu yana süresiz bir moratoryum yürürlükte. Bu moratoryum, Rusya’nın Avrupa Konseyi’ne katılmasının temel şartlarından biriydi.

Ancak Rusya, Ukrayna ile başlayan çatışmalar sonrası Mart 2022’de bu örgütten ayrıldı. Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitry Medvedev, “savaş zamanı” ya da ülkenin en ağır suçların tehdidi altında olduğu durumlarda idam cezasının geri getirilebileceğini belirtti.

2023’ün başlarında Duma Milletvekili Andrey Kolesnik, Rusya’yı eleştiren göçmenler için “vatana ihanet” suçundan idam cezası getirilmesini önerirken, diğer milletvekili Andrey Gurulev “iç düşmanlar” için idam cezasının uygulanabileceğini ifade etti.

Adil Rusya partisi eş başkanı Sergey Mironov, Rus savaş esirlerini ve sivilleri öldüren kişiler için idam cezasının geri getirilmesini talep etti.

Soruşturma Komitesi Başkanı Aleksandr Bastrıkin ise idam cezasına ilişkin moratoryumun kaldırılması gerektiğini, devletin mahkumları hapiste tutmak için çok yüksek maliyetlere katlandığını belirtti. İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Valeriy Fadeyev de bu konuda bir itirazı olmadığını ifade etti.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Valeriy Zorkin ise idam cezasının geri getirilmesine karşı çıkarak, Rusya’nın Avrupa Konseyi’nden ayrılmasının ve “günümüzün gergin tarihsel koşullarının” bu konudaki tutumu değiştirmek için bir gerekçe olmadığını vurguladı.

Böyle bir kararın topluma kötü bir mesaj vereceğine dikkat çekti. Bu açıklamaların ardından, Vladimir Putin de Zorkin’in görüşünü desteklediğini belirtti. Daha önce de idam cezasını “anlamsız ve verimsiz” olarak nitelendirmişti.

RUSYA

Lavrov: Ukrayna’da yasal garantiler şart

Yayınlanma

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Ukrayna ile olası bir ateşkesin Rusya’yı tatmin etmeyeceğini, bunun yerine yasal bağlayıcılığı olan anlaşmalara ihtiyaç duyulduğunu belirtti.

Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’nın Kiev ile ateşkesi kabul etmeyeceğini, zira Rus tarafının “yasal bağlayıcılığı olan garantilere” ihtiyaç duyduğunu belirtti.

Perviy Kanal‘da yayınlanan “60 Dakika” programına katılan Lavrov, Batılı ülkeler ve Ukrayna’nın şu anda bir ateşkes olasılığını aktif olarak tartıştığını, ancak bu tür adımların Kiev’e güçlerini toparlama fırsatı verip daha sonra “sahiplerinin talimatlarını yerine getirerek Rusya’ya stratejik bir mağlubiyet yaşatmaya çalışacağını” ifade etti.

“Ateşkes bizi tatmin etmez. Ana ihtilaf nedenlerinin ortadan kaldırılmasına odaklanan güvenilir, yasal bağlayıcılığı olan anlaşmalara ihtiyacımız var,” diyen Lavrov, Avrupa’daki, özellikle Ukrayna’daki krizlerin uzun vadeli çözümüne yönelik çalışılması gerektiğini, varılan anlaşmaların hukuki olarak garanti altına alınmasının şart olduğunu vurguladı.

Lavrov ayrıca, Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünün, Rusya ile ABD arasında otomatik olarak müzakerelere başlanacağı anlamına gelmediğini söyledi.

“Trump yönetiminin gelişiyle küresel güvenlik veya Ukrayna konusunda bir müzakere sürecinin mutlaka başlayacağına dair hiçbir açıklama yapmadık,” diye açıklama yapan Bakan, Moskova’nın Ukrayna krizinin kolayca çözüleceğine dair herhangi bir yanılsaması olmadığını belirtti.

Lavrov, Krizin ancak Rusya ve diğer ülkelerin çıkarlarını göz önünde bulundurarak Avrupa’da güvenliğin ve istikrarın sağlanabileceği anlaşmalar çerçevesinde çözülebileceğini de sözlerine ekledi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, haziran ayında ateşkesin sağlanması ve müzakerelere başlanması için koşullarını açıklamıştı. Bu koşullar arasında Ukrayna birliklerinin Lugansk, Donetsk, Zaporojye ve Herson oblastlarından çekilmesi, Ukrayna’nın NATO üyeliğinden vazgeçmesi, nükleersiz statüsünün teyit edilmesi ve Kırım ile dört bölgenin Rusya’nın bir parçası olarak tanınması yer alıyordu. Ayrıca, Putin Rusya’ya uygulanan yaptırımların kaldırılmasını talep etmişti. Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy bu koşulları bir ültimatom olarak nitelendirdi ve tartışmayı reddetti.

Seçim kampanyası sırasında Donald Trump, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşı hızla sona erdirebileceğini sıkça dile getirmiş, ancak bu planın ayrıntıları hakkında bilgi vermemişti.

Reuters‘e göre, Trump’ın danışmanları birkaç seçenek geliştirdi. Keith Kellogg, cephe hattı boyunca çatışmaların dondurulmasını, Ukrayna’nın NATO’ya davet edilmesinin 10 yıl ertelenmesini ve Kiev’e sağlanan Amerikan askeri yardımının Moskova üzerinde baskı aracı olarak kullanılmasını önerdi. J.D. Vance’in girişiminin içeriği açıklanmasa da daha önce cephe hattı boyunca bir askerden arındırılmış bölge oluşturulmasını ve Ukrayna’nın tarafsız statüsünün korunmasını savunduğu biliniyor.

Richard Grenell ise bir barış anlaşması çerçevesinde “özerk bölgeler” oluşturulmasını ve Ukrayna’nın NATO’ya üyelik çabalarının desteklenmemesini öneriyor. Daha önce müzakerelerin ancak 1991 sınırlarına dönüş koşuluyla mümkün olduğunu belirten Zelenskiy, kasım ayında Rusya’nın kontrolündeki toprakların diplomatik yollarla geri alınabileceğini kabul etmişti. Ancak ateşkesin yalnızca Ukrayna’nın NATO’ya davet edilmesi halinde mümkün olduğunu vurgulamıştı.

Dugin: Ukrayna ile barış anlaşması Rusya için yenilgi olur

Okumaya Devam Et

RUSYA

Moskova Belediye Başkanı, Rusya’nın demografi krizinden SBKP’yi sorumlu tuttu

Yayınlanma

Moskova Belediye Başkanı Sergey Sobyanin, Rusya’nın günümüzde yaşadığı demografik sorunlardan Sovyetler Birliği Komünist Partisi’ni (SBKP) sorumlu tuttu.

Sobyanin, Komünist Parti politikalarının Sovyetler Birliği’nin dağılmasına ve derin bir sosyo-ekonomik krize yol açtığını iddia etti.

Komünist Parti’nin Moskova Şehir Duması’ndaki grup başkanı Nikolay Zubrilin’in çok çocuklu ailelere yönelik yetersiz destek eleştirisine yanıt veren Sobyanin, “SSCB’nin çöküşünden sonra insanlar korkunç bir durumda kaldı ve doğum oranı Büyük Anayurt Savaşı seviyelerine düştü,” dedi.

Sobyanin ayrıca şunları ekledi: “Bugün, o dönemde oluşan demografik çukur bizi içine çekiyor. Bu, Moskova ve ülke için ciddi bir meydan okuma. Devlet Başkanı, bu sorunun ciddi ve somut bir şekilde ele alınmasını istiyor. Moskova, çok çocuklu ailelere yılda 100 milyar rubleden fazla harcıyor.”

‘Nüfus kaybı ulusal güvenlik sorunudur’

Bununla beraber Rusya Bilimler Akademisi Merkezi Ekonomik ve Matematiksel Araştırma Enstitüsü Direktörü Albert Bahtizin, Rusya nüfusunun yılda 500–600 bin kişi azaldığını ve bunun bir felaket ile ulusal güvenlik tehdidi olduğunu söyledi.

Bahtizin, Birleşmiş Milletler’in tahminlerine göre 21. yüzyılın sonuna kadar Rusya nüfusunun göçmenlere rağmen 120 milyona düşeceğini belirtti.

Dünya Sağlık Örgütü’yle bağlantılı bir enstitünün daha karamsar öngörülerine göre bu rakam 106 milyona kadar düşebilir.

Rosstat verilerine göre, Rusya’da doğum oranları 2014 yılından beri düşüşte. 2023 yılında doğan çocuk sayısı 1,264 milyon ile 1999’dan bu yana en düşük seviyeye indi ve 2014’e kıyasla üçte bir oranında azaldı.

2024 yılının ilk yarısında yeni doğan bebek sayısı yüzde 3 daha azalarak 599,6 bine düştü ve bu, gözlemlenen en düşük seviye oldu. Toplam doğurganlık oranı şu anda kadın başına yalnızca 1,4 çocuk.

Temmuz ayında Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov bu oranı “korkutucu derecede düşük” olarak nitelendirmiş ve nüfus kaybının her yıl devam ettiğini vurgulamıştı.

Öte yandan Ukrayna’daki askeri müdahale nedeniyle vatandaşlar ülkeden daha yoğun bir şekilde ayrılmaya başladı. En büyük göç dalgası 2022’de gerçekleşti.

İlk dalga, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının hemen ardından baharda başladı; ikinci dalga ise mobilizasyon ilanı sonrası sonbaharda yaşandı. Re: Russia projesine göre, savaşın başlamasından bu yana 817 bin ila 922 bin kişi Rusya’yı terk etti. Bu, 1920’lerde yaşanan büyük göçten bu yana en büyük çıkış olarak kaydedildi.

BM’den Rusya’nın demografi sorununa dair karamsar tahmin

Okumaya Devam Et

RUSYA

Mihail Hazin: Finansal feodalizm çöküş sürecinde

Yayınlanma

Mihail Hazin, son dönemde yaşanan siyasi ve ekonomik olayları değerlendirdi. Rusya ekonomisinin geleceğini etkileyen ‘finansal feodalizm’ sisteminin çöküşüne dikkat çeken Hazin, yaşanan gelişmeleri 17. yüzyıldaki Otuz Yıl Savaşları’na benzetti.

Rusya’nın önde gelen iktisatçılarından Mihail Hazin, Govorıt Moskva’ya verdiği röportajda, Slovakya Başbakanı Robert Fico’nun Moskova ziyaretiyle Rus şehirlerine yapılan saldırılar arasındaki çarpıcı zamanlama ilişkisinden bahsetti. Hazin, “Kiev’in Fico’nun Putin’e gideceğini kesinlikle bildiğini” vurguladı ve bu tür olayların bir tesadüften çok, geniş kapsamlı bir planın parçası olduğunu ifade etti.

Hazin, yaşanan olayların yalnızca haber değeri taşıyan unsurlar olmadığını, derinlemesine incelenmesi gerektiğini belirterek, “Bu nedenle, konuyu farklı uzmanlarla tartışmak gerekiyor,” dedi.

Mihail Hazin, finansal feodalizm olarak adlandırdığı ekonomik sistemin çöküş sürecine girdiğini öne sürdü. Reaganomics döneminden itibaren inşa edilen bu sistemin, küresel finans düzenini şekillendirdiğini belirten Hazin, “Bu sistem, merkezi bir otoriteye dayalı olduğu için dış koşullar değiştiğinde çok yavaş tepki verir, bazen hiç tepki vermez. Sonuç olarak da sistem çökmeye başlar,” ifadelerini kullandı.

Hazin’e göre finansal feodalizmin temelinde, para basım mekanizmasına dayalı bir kontrol sistemi bulunuyor. Ancak bu model, 17. yüzyılda Viyana Konferansı’yla yıkılan eski kapitalizm düzenine benzer şekilde artık sürdürülemez hale geldi.

Hazin, bugünkü durumu 17. yüzyıldaki Otuz Yıl Savaşları’na benzetti. O dönemde feodal beylerin yerine ulus-devletlerin politik arenada yeni aktörler olarak ortaya çıktığını belirten Hazin, günümüzde finansal feodalizm sisteminin de benzer bir dönüşümle karşı karşıya olduğunu ifade etti. Hazin, bu süreçte zenginliğin yalnızca para basma yetkisiyle sınırlı olamayacağını vurguladı.

Hazin, “Bugün yaşananlar, 17. yüzyıldaki Otuz Yıl Savaşları’nın bir benzeridir. Hikâye uzun ve sonuçları çok geniş kapsamlıdır,” diye ekledi.

Slovakya Başbakanı Fico’dan Kremlin’e sürpriz ziyaret

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English