Bizi Takip Edin

RUSYA

Rusya’da faiz oranı tarihi seviyeye çıkabilir: Yüzde 25 gündemde

Yayınlanma

Rusya Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele kapsamında faiz oranını yüzde 25’e çıkarması bekleniyor. Artan fiyatlar ve işletmelerin rekor düzeydeki enflasyon beklentileri, ekonomide sıkılaştırıcı politikaların devam edeceğine işaret ediyor.

Rus bankaları, ruble devalüasyonunun tetiklediği ekonomik baskılar nedeniyle artan enflasyonla mücadele için Merkez Bankası’nın para politikasını daha da sıkılaştırmasını bekliyor.

Merkez Bankası’nın aralık ayındaki toplantısında baz faiz oranını yüzde 23’e çıkarması, şubat ayında ise bu oranı yüzde 25’e yükseltmesi bekleniyor.

Alfa Bank analistlerine göre, bankalar arası piyasa katılımcıları faiz oranı takaslarında bu seviyeleri baz alıyor.

Bankaların piyasa beklentileri geçen ay gözle görülür şekilde değişti. Ekim sonunda para piyasası kotasyonları, faiz oranının mevcut yüzde 21 seviyesinde sabit kalacağını ve ardından düşüşe geçeceğini öngörüyordu.

Fakat şu anki kotasyonlar, faiz oranında iki artış daha olacağını ve 2025 yılı sonunda yüzde 23 seviyesine ulaşacağını gösteriyor.

Alfa Bank, Federal İstatistik Kurumu (Rosstat) tarafından yayımlanan son istatistiklerin piyasayı “şaşırttığını” belirtiyor. 12-18 Kasım haftasında haftalık fiyat artışı yüzde 0,37’ye çıkarak son iki yılın en yüksek ilk üç haftalık artışlarından biri oldu.

Kasım ayının henüz tamamlanmayan ilk üç haftasında enflasyon yüzde 0,79 artarken, bu oran ekimin tamamındaki yüzde 0,75’lik artışı ve ağustos ile eylül aylarının toplam artışını (sırasıyla yüzde 0,2 ve yüzde 0,48) geride bıraktı.

Alfa Bank, mevcut fiyat artış oranını yıllık bazda hesapladığında enflasyonun yüzde 12 ila 13 bandına ulaştığını ifade ediyor.

Buna ek olarak, işletmelerin enflasyon beklentileri rekor seviyelere ulaşmış durumda. Merkez Bankası’nın anketine göre, perakendecilerin yaklaşık yarısı ve her üç imalat şirketinden biri önümüzdeki üç ay içinde fiyatlarını artırmayı planlıyor.

Merkez Bankası, 2023 yazından bu yana baz faiz oranını sekiz kez artırarak 2003’ten bu yana en yüksek seviyeye çıkardı.

Olası bir yüzde 25’lik faiz oranı artışı, Merkez Bankası’nın faiz oranlarını Vladimir Putin’in ilk başkanlık dönemi olan 2000 yılındaki seviyelere geri döndürecek.

Ekim ayındaki yönetim kurulu toplantısının özetine göre, Merkez Bankası faiz oranını yüzde 22’ye yükseltme seçeneğini de masaya yatırmıştı. Banka, enflasyonun mahsul verimindeki sorunlar, rublenin zayıflaması ve bütçeden yapılan harcama artışları nedeniyle hızlanabileceği konusunda uyarıda bulundu.

Ayrıca, bütçe açığının genişlemesinin maliye politikasında daha sıkı adımlar atılmasını gerektirebileceği ifade edildi.

Analistler, Rusya için enflasyon ve faiz oranı tahminlerini yükseltti

RUSYA

Kremlin: Taliban’ın terör örgütleri listesinden çıkarılması resmileştirilmeli

Yayınlanma

Rusya, Taliban’ın terör örgütleri listesinden çıkarılması sürecini tartışıyor. Kremlin, yasa tasarısının ardından gerekli adımları değerlendireceğini açıkladı. Bölgedeki diğer ülkeler farklı kararlar alırken, Taliban hâlâ birçok ülkede terör örgütü olarak görülüyor.

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Taliban’ın terör örgütleri listesinden çıkarılmasının resmileştirilmesi gerektiğini ifade etti. Kremlin’in bu konuda gerekli kararlar alındığında kamuoyunu bilgilendireceğini belirtti.

Peskov, yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Tabii ki Taliban ile temasların geliştirilmesi oldukça önemli. Devlet Başkanı (Vladimir Putin), özellikle komşu bölgemizde yer alan bir ülke olması sebebiyle bu temasların kurulmasını gerekli görüyor. Bu doğrultuda görüşmeler sürdürülüyor.”

26 Kasım’da, yabancı ve uluslararası örgütlerin terör örgütleri listesinden çıkarılmasını sağlayacak bir mekanizma oluşturmayı öngören bir yasa tasarısı Duma’ya sunuldu.

Tasarıyı hazırlayanlar, mevcut yasalarda bir örgütün terörizmi desteklemeyi bırakması durumunda yasağın kaldırılmasına yönelik bir prosedür bulunmadığını vurguladı.

Taliban, Ağustos 2021’de Afganistan’da iktidarı ele geçirerek ABD’nin ülkeden çekildiği süreçte Devlet Başkanı Eşref Gani hükümetini devirmişti.

O tarihten bu yana örgüt, uluslararası toplumla ilişkilerini geliştirme niyetini dile getiriyor.

Taliban’ın terör örgütleri listesinden çıkarılması konusunda eski Sovyet ülkelerinde emsaller mevcut.

Aralık 2023’te Kazakistan, Taliban’ı yasaklı örgütler listesinden çıkardı. 2 Eylül 2024’te ise Kırgızistan Başsavcılığı, Taliban’ın yer almadığı yeni bir yasaklı örgütler listesi yayımladı.

Fakat Taliban, Rusya, Kanada, Tacikistan ve Türkiye gibi ülkelerde hâlâ terör örgütü olarak tanınıyor.

Rusya Dışişleri: Taliban’ın kadınlara yönelik tutumundan memnun değiliz

Okumaya Devam Et

RUSYA

Rusya’nın güncellenen askeri doktrinine bakış

Yayınlanma

Editörün notu: Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 19 Kasım 2024’te Rusya’nın nükleer caydırıcılık politikasını revize eden yeni doktrini imzaladı. Doktrinde nükleer silah kullanımı için öngörülen koşullar genişletildi ve Rusya’nın sınır ötesi askeri varlıklarının korunmasına vurgu yapıldı. Belarus da bu kapsamda Rusya’nın nükleer şemsiyesine dahil edildi. Siyaset bilimci ve eski Sol Parti milletvekili Dr. Alexander S. Neu’a göre yeni maddeler, uzay ve yeni nesil silah teknolojilerinin (hipersonik füzeler, SİHA’lar, lazer silahları) tehdit unsuru olarak değerlendirildiğini ortaya koyuyor. NATO’nun genişlemesi ve askeri altyapısının Rusya sınırlarına yaklaşması da özel bir tehdit olarak ele alınıyor. Doktrin, nükleer caydırıcılığı yalnızca savunma amaçlı bir mekanizma olmaktan çıkararak daha kapsamlı ve saldırgan bir çerçeveye yerleştiriyor. Doktrindeki bu sertleşme, Moskova’nın güvenlik çıkarlarını daha agresif bir şekilde savunma kararlılığını gösteriyor.


Rusya’nın güncellenen askeri doktrini

Alexander Neu, NachDenkSeiten

26 Kasım 2024

19 Kasım’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, “Rusya Federasyonu’nun Nükleer Caydırıcılık Konusundaki Devlet Politikasının TEMELLERİ” başlıklı güncellenmiş nükleer doktrini imzaladı.

Bu doktrin, son olarak 2020 yılında güncellenmişti ve sadece dört yıl sonra tekrar ele alındı. İmza tarihi, Ukrayna’nın ABD yapımı ATACMS füzeleriyle Rusya’ya ilk kez saldırdığı güne denk geldi.

Bu güncelleme, Batı ile Rusya arasındaki ilişkilerin kötüleşmesini ve hatta tırmanışını ölçen önemli bir gösterge olarak değerlendiriliyor. Zira bu gerilim, sadece Rusya-Ukrayna savaşıyla sınırlı kalmayıp, daha büyük bir küresel düzen mücadelesinin parçası haline gelmiş durumda.

Bunun yanı sıra, nükleer silahlar da dahil olmak üzere silah kontrol anlaşmalarının erozyona uğraması bu süreci daha da tehlikeli bir noktaya taşıyor.

2020 tarihli ve aynı başlığı taşıyan önceki versiyonda, nükleer silah kullanımına dair koşullar halihazırda sıkılaştırılmıştı. Bu koşullar, doktrinin “Rusya Federasyonu’nun III. Nükleer Silah Kullanımına Geçiş Şartları” başlıklı bölümünde şu şekilde tanımlanmıştı:

“19. Rusya Federasyonu’nun nükleer silah kullanma ihtimalini belirleyen şartlar şunlardır:

a) Rusya Federasyonu’nun ve/veya müttefiklerinin topraklarına yönelik balistik füzelerin fırlatıldığına dair güvenilir bilgiler alınması,

b) Düşmanın, Rusya Federasyonu’nun ve/veya müttefiklerinin topraklarına karşı nükleer silahlar veya diğer türden kitle imha silahları kullanması,

c) Düşmanın, Rusya Federasyonu’nun kritik öneme sahip devlet veya askeri tesislerine saldırıda bulunarak, bu tesislerin devre dışı kalması sonucu Rusya’nın nükleer kuvvetlerinin karşılık verme kabiliyetinin engellenmesi,

d) Geleneksel silahlar kullanılarak Rusya Federasyonu’na karşı gerçekleştirilen bir saldırının, devletin varlığını tehdit edecek boyuta ulaşması.”

Bu güncellemeler, Rusya’nın nükleer stratejisini yalnızca savunma amaçlı bir caydırıcılık mekanizması olmaktan çıkararak, çok daha geniş ve saldırgan bir çerçeveye oturttuğunu ortaya koyuyor.

Rusya’nın doktrindeki bu sertleşme, uluslararası arenada gerilimlerin tırmanmasıyla paralel ilerliyor ve özellikle Ukrayna savaşı bağlamında, nükleer silahların siyasi bir araç olarak nasıl kullanılabileceğine dair ciddi endişeler yaratıyor.

Son güncelleme, yukarıda belirtilen a) ila d) maddelerini kısmen tamamlamakta ve bunlara yeni bir madde ekliyor:

b) “Rusya Federasyonu’nun ve/veya müttefiklerinin topraklarına karşı düşman tarafından nükleer silahlar ya da diğer türden kitle imha silahlarının kullanılması” maddesine şu ifade eklendi: “Devlet sınırları dışında bulunan askeri birliklere veya tesislere karşı.”

Bu ifadeyle açıkça Rusya’nın Suriye’deki askeri üsleri, deniz kuvvetleri unsurları ya da Ukrayna’daki askeri varlıkları gibi sınır ötesi varlıkları kastediliyor.

d) maddesi, “Rusya Federasyonu ve/veya Belarus’a yönelik geleneksel silahlarla gerçekleştirilen bir saldırının devletin varlığını tehdit edecek bir boyuta ulaşması” olarak güncellendi. Bu ifade, Rusya’nın nükleer şemsiyesinin artık Belarus’u da kapsayacağını net bir şekilde ortaya koyuyor.

Güncellenen doktrine eklenen tamamen yeni bir madde şu şekilde: e) “Düşmanın hava ve uzay kaynaklarını kullanarak gerçekleştirdiği ve Rusya Federasyonu’nun sınırlarını ihlal eden önemli bir saldırıya dair doğrulanmış bilgiler.”

Bu yeni madde, hava ve uzay sistemlerine dair yeni nesil silah teknolojileri konusundaki devasa teknik ve teknolojik devrime doğrudan bir yanıt niteliği taşıyor. Burada özellikle hipersonik füzeler, lazer silahları ve savaş dronları gibi sistemlerin kastedildiği aşikâr.

Bu değişiklik, silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) modern savaş alanında oynadığı dönüştürücü rolü yansıtıyor. SİHA’lar, özellikle kara muharebesinde kullanılan zırhlı araçların (örneğin, ana muharebe tankları, zırhlı personel taşıyıcılar ve diğer askeri nakliye araçları) etkinliğini büyük ölçüde azaltarak, kara savaşının doğasını kökten değiştiriyor. Özellikle Ukrayna’da, SİHA’ların etkisiyle tankların önemi hızla azalıyor.

SİHA’lar yalnızca bir “oyun değiştirici” değil; aynı zamanda kara muharebesine dair gerçeklikleri yeniden şekillendiren araçlar olarak görülüyor. Bu durum, gelecekteki savaş stratejilerinin ve askeri planlamanın merkezinde yer alacaklarını açıkça gösteriyor.

Nükleer caydırıcılık, politik ilkeler

Rusya’nın yeni nükleer doktrininde, askeri ve askeri-teknik şartlar ile bunların tamamlayıcı unsurlarının yanı sıra, politik koşullar (Bölüm: “Nükleer Caydırıcılığın Doğası”) da kapsamlı bir şekilde revize edildi.

Bu bölüm, Rusya’nın caydırıcılık stratejisinde potansiyel tehditleri daha somut hale getirerek düşman aktörlerin çerçevesini genişletiyor. Artık yalnızca “potansiyel düşman” ifadesi kullanılmıyor, bunun yerine “tekil devletler ve askeri koalisyonlar” deniyor.

Bu, özellikle NATO gibi askeri blokları ve ittifakları kapsamakta olup, bu yapıların nükleer silahlar ve/veya diğer kitle imha silahlarına sahip olmalarına ve Rusya tarafından potansiyel tehdit olarak değerlendirilmesine atıfta bulunuyor.

Bu ifadeye ek olarak, doktrinde şu vurgu yer alıyor: Nükleer caydırıcılık, aynı zamanda “kontrol ettikleri devlet topraklarını, hava sahasını, deniz alanlarını ve kaynaklarını, Rusya Federasyonu’na saldırı hazırlığı ve icrası için sağlayan” devletlere de yöneliktir. Bu ifade, özellikle Ukrayna ve diğer post-Sovyet ülkelerini hedef alıyor gibi görünmektedir.

Madde 10: “Bir askeri koalisyonun (blok veya ittifakın) parçası olan bir devletin Rusya Federasyonu ve/veya müttefiklerine yönelik saldırısı, tüm koalisyonun (blok/ittifak) saldırısı olarak kabul edilecektir.”

Bu düzenleme, Moskova’nın NATO üyeleri arasında ayrım yapmayı bırakıp, bir NATO üyesi ülkenin Rusya’ya karşı saldırıya geçmesi durumunda NATO’nun tamamını sorumlu tutma yaklaşımını benimsediğini gösteriyor.

Bu politika değişikliği, Avrupa’daki yalnızca bazı NATO üyesi ülkelerin Ukrayna’ya asker gönderme olasılığına dair spekülasyonlara bir yanıt niteliği taşıyor. Bu tür bir durum, Rusya tarafından ilhak edilmiş bölgelerdeki Rus birlikleriyle doğrudan çatışma ihtimalini beraberinde getirebilir.

Madde 11: “Nükleer silaha sahip bir devletin desteğiyle veya katılımıyla, bir nükleer silaha sahip olmayan devletin Rusya Federasyonu ve/veya müttefiklerine saldırısı, her iki devlet tarafından ortak bir saldırı olarak kabul edilecektir.”

Bu madde özellikle Ukrayna ve ABD arasındaki ilişkilere işaret ediyor. Metnin bu şekilde şekillendirilmesinin, Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin Rusya Federasyonu’na bağlı Kursk oblastına yönelik halen tam anlamıyla savuşturulamamış saldırılarından kaynaklandığı değerlendiriliyor.

Madde 15: Nükleer caydırıcılığı tetikleyecek tehditlerin kapsamını genişletiyor.

Metinde şu ifadeler yer alıyor:

“Rusya Federasyonu’na karşı bir tehdide dönüşebilecek ve nükleer caydırıcılıkla etkisiz hale getirilmesi gereken en önemli askeri tehlikeler şunlardır:

a) Potansiyel düşman tarafından sahip olunan ve Rusya Federasyonu’na ve/veya müttefiklerine karşı kullanılabilecek nükleer silahlar ve/veya diğer kitle imha silahları ile bu silah türleri için kullanılan taşıma sistemleri.

b) Potansiyel düşmanlar tarafından Rusya Federasyonu’na karşı kullanılma olasılığı bulunan füze savunma sistemleri, orta ve kısa menzilli seyir füzeleri ile balistik füzeler, yüksek hassasiyetli nükleer olmayan silahlar ve hipersonik silahlar, insansız saldırı platformları ve enerji silahlarının varlığı ve konuşlandırılması.”

b) maddesi, bir yandan silahlanmadaki yeni teknolojik gelişmelere, diğer yandan bu silahların Rusya topraklarına yakın bölgelere konuşlandırılmasına işaret ediyor.

“c) Düşman konvansiyonel (nükleer olmayan) kuvvetlerinin Rusya Federasyonu’nun sınırlarına veya bitişik deniz alanlarına yakın yerlerde konuşlandırılması, buna nükleer silahların taşıma sistemleri ve bu silahların kullanımını mümkün kılacak askeri altyapı da dahil.”

c) maddesi, Rusya sınırlarına yakın konvansiyonel askeri kuvvetlerin ve altyapının varlığına duyulan karşıtlığı bir kez daha vurguluyor. Bu nokta, Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin gerekçesi olarak Putin’in konuşmalarında da özellikle belirtilmişti.

“d) Düşmanlar tarafından uzay tabanlı füze savunma sistemlerinin, uydu karşıtı silahların ve saldırı sistemlerinin geliştirilmesi ve konuşlandırılması.”

d) maddesi, uzayın askerileştirilmesini Rusya için bir tehdit olarak ele alıyor.

“e) Nükleer silahların ve bunların taşıma sistemlerinin nükleer olmayan ülkelere konuşlandırılması.”

e) maddesi, esasen uzun süredir var olan bir sorunu, teknik nükleer katılımı gündeme getiriyor: Resmi olarak nükleer olmayan devletler, topraklarında nükleer silahlar barındırıyor. Sonuç olarak, bu ülkeler komuta zincirlerinin son aşamasında bir ölçüde bu silahların kullanımına karar verme gücüne sahip olabiliyor. Kendi nükleer silah taşıma kapasitesine sahip savaş uçaklarıyla bu bombaları hedef bölgeye taşıma gibi durumlar buna örnek.

“f) Yeni askeri koalisyonların (bloklar, ittifaklar) oluşturulması veya mevcut askeri ittifakların genişletilmesi sonucu, bu yapıların askeri altyapısının Rusya Federasyonu sınırlarına yaklaşması.”

Bu madde, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini ifade ediyor. NATO’nun doğuya doğru genişlemesi (Ukrayna’nın NATO üyeliğine dahil edilmesi planları gibi) doğal olarak Rusya sınırlarına yaklaşmasını veya Baltık ülkeleri, Norveç ve Finlandiya gibi ülkeler üzerinden zaten sınır hattında yer almasını beraberinde getiriyor.

“g) Rusya Federasyonu’nun bazı topraklarını izole etmeye yönelik önlemler, örneğin kritik altyapı ve ulaşım bağlantılarının engellenmesi.”

Bu noktada Rusya tarafı, özellikle Baltık Denizi’ndeki Kaliningrad bölgesini ve muhtemelen Karadeniz’deki Kırım’ı dikkate alıyor. Her iki bölge de teorik olarak Rusya tarafından yoğun bir askeri operasyonla izole edilebilir: Kaliningrad, Baltık Denizi’ne erişimin etkili bir şekilde engellenmesiyle; Kırım ise kara bağlantısının geri alınması ve Kırım Köprüsü’nün zarar görmesiyle.

Sonuç olarak üç temel tespit yapılabilir:

Birincisi: Nükleer silahların kullanım eşiğinin düşürüldüğü açıkça görülüyor. Rusya’nın gözünde düşman aktörlerin ve tehdit potansiyellerinin kapsamının genişletilmesi ve bu tehditlerin somutlaştırılması, bu durumu açıkça ortaya koyuyor.

İkincisi: Rusya’nın sınırlarına yapılan sık göndermeler, güvenlik politikasının özel bir boyutunu vurguluyor; Rusya, kendi sınırlarında ya da sınırlarına yakın bölgelerde başka bir büyük gücü veya bu güçlerin müttefiklerini kabul etmeyeceğini net bir şekilde ifade ediyor (bu durum, 1962’deki Küba Krizi’ndeki argümanlarla paralellik gösteriyor).

Moskova’nın bu güvenlik çıkarı –meşru olup olmadığı bir yana– geçmişte Varşova Paktı askeri ittifakının oluşturulmasında da önemli bir rol oynamıştı. İdeolojik çatışmanın ötesinde, Moskova’nın öncelikli hedefi ideolojik etki alanlarını genişletmek değil, stratejik bir derinlik yaratmaktı; bu ya kendi müttefikleri aracılığıyla ya da tampon devletlerle sağlanmaya çalışılmıştı.

Üçüncüsü: Bu politik ilkelerin yalnızca müttefik Belarus ile mi sınırlı olduğu, yoksa son dönemde yakınlaşma yaşanan Kuzey Kore’yi, hatta Çin ve İran’ı da kapsayıp kapsamadığı belirsizliğini koruyor. Zira yalnızca Belarus’tan bahsedilmiyor, Rusya’nın müttefiklerinden çoğul bir ifadeyle söz ediliyor. Bu belirsizlik, tesadüfi değil, kasıtlı.

Her halükârda, Batı açısından şu tespit yapılabilir: Moskova’nın güncellenmiş nükleer doktrini, bir uyarı sinyali olarak görülse de bugün farklı menzillerdeki Batı füzelerinin Rusya’ya yöneldiği gözlemleniyor, sonuç ise belirsiz.

Rusya’nın nükleer doktrinini güncellemesi ne anlama geliyor?

Okumaya Devam Et

RUSYA

Abhazya’da yatırım anlaşması tartışmaları: Muhalefetin talepleri ve yeni gündem

Yayınlanma

Abhazya’da muhalefet, Rusya ile yapılması planlanan yatırım anlaşmasının mevcut haline itiraz ederek, anlaşmanın gözden geçirilmesini ve yerel çıkarları koruyacak şekilde yeniden düzenlenmesini talep ediyor. Tartışmalı anlaşma, Rusya’nın yatırımlarına sağlanan geniş çaplı vergi muafiyetleri nedeniyle tepki çekiyor.

Abhazya, 2025 yılı şubat ayında yapılacak erken seçimlerin ardından göreve gelecek yeni başkanın yönetiminde, Rusya ile yenilenmiş ve düzenlenmiş bir yatırım anlaşması imzalamaya hazırlanabilir.

Anlaşmanın mevcut hali muhalefet tarafından eleştirilirken, özellikle vergi muafiyetleri ve yatırım şartlarının yerel ekonomiye zarar vereceği belirtiliyor.

Muhalefet, yatırımların kapsamının ve koşullarının yerel çıkarlar doğrultusunda yeniden düzenlenmesi gerektiğini savunuyor.

Abhazya Halk Meclisi üyesi ve geçen haftalarda yaşanan siyasi kriz sırasında muhalefetin önde gelen isimlerinden biri olan Kan Kvarçiya, Vedomosti gazetesine yaptığı açıklamada, mevcut anlaşmanın Abhazya’nın çıkarlarını karşılamadığını belirtti.

Kvarçiya, anlaşmanın Rusya ile ortak bir yaklaşımla yeniden düzenlenmesi halinde bir uzlaşmaya varılabileceğini ifade etti.

Ancak Kvarçiya, Rusya’nın özellikle turizm ve lojistik sektörlerine yönelik büyük ölçekli yatırımlarının yerel küçük ve orta ölçekli işletmeler üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceği konusunda uyardı.

Abhazya’daki protestolar neyle ilgili?

Muhalefet ne talep ediyor?

Kvarçiya, anlaşmanın mevcut versiyonunda tüm risklerin ve maliyetlerin büyük oranda Abhazya tarafına yüklendiğini vurguladı.

Örneğin, imtiyazlı yatırımcılara tanınan KDV oranlarının yarıya indirilmesi, inşaat malzemelerinin neredeyse tamamen vergiden muaf olması anlamına gelirken, bu tesislere altyapı sağlama yükümlülüğü Abhazya’ya bırakılıyor.

Muhalefet ayrıca, yatırımcılar için belirlenen asgari yatırım eşiğinin artırılmasını öneriyor.

Mevcut eşiğin 2 milyar ruble olduğu belirtilirken, bu rakamın daha yüksek bir seviyeye çekilmesi gerektiği savunuluyor. Kvarçiya, “Bu piyasaya giriş kolaylaştırılabilir, ancak bir eşik belirlenmeli. Örneğin, 5 ya da 6 milyar ruble gibi bir seviyede yatırım şartı koyabiliriz,” değerlendirmesini yaptı.

Tartışmalı anlaşmada neler var?

2023 yılında Rusya tarafından kamuoyuna açıklanan ve bu yılın ekim ayında Rusya İktisadi Kalkınma Bakanı Maksim Reşetnikov ile Abhazya Ekonomi Bakanı Kristina Ozgan tarafından imzalanan yatırım anlaşması, tarım, imalat, turizm, sağlık ve altyapı gibi alanlarda yatırımları teşvik etmeyi amaçlıyordu.

Anlaşma, Rus yatırımcılara sekiz yıl boyunca inşaat malzemeleri ve ekipman ithalatında gümrük vergisi muafiyeti, kurumsal mülkiyet ve kar vergilerinden muafiyet, yüzde 5 KDV oranı, göçmen işçilerin bağımsız şekilde dağıtımı ve enerji ve iletişim altyapısına erişimde öncelikli haklar sunuyordu.

Fakat bu şartlar, Abhazya’da muhalefetin tepkisini çekti. Anlaşmanın 15 Kasım’da parlamento tarafından onaylanması planlanıyordu, ancak muhalefet protestoları ve parlamento binasının işgal edilmesiyle bu süreç kesintiye uğradı.

Geçen hafta istifa eden Cumhurbaşkanı Aslan Bjanya, tasarıyı geri çekme sözü verdi ve protestoları sona erdirmek için görevinden istifa etti.

25 Kasım’da muhalefet partileri ve hareketler, Meclis Başkanı Lala Aşuba’ya mevcut anlaşmanın tamamen reddedilmesi talebiyle bir çağrı yaptı.

Muhalefet, Abhazya’nın çıkarlarına uygun yeni bir düzenleme için kapsamlı bir değerlendirme yapılması gerektiğini savunuyor.

Abhazya Cumhurbaşkanı Bjanya istifa etti

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English