Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

“Statükoya geri dönülmeyecek”

Yayınlanma

Hamas’ın İsrail’e karşı cumartesi günü başlattığı Aksa Tufanı Operasyonu’nun yankıları sürüyor. Hamas’ın en büyük ve koordineli operasyonunun yarattığı şok etkisini üzerinden atamayan ve alelacele savaş ilan eden İsrail, Gazze’yi tamamen abluka altına alıyor. İsrail Savunma Bakanı Gallant, ‘Gazze’ye elektrik, gıda ve akaryakıt yok’ dedi. İsrail Enerji Bakanı Israel Katz, Gazze’nin suyunu da kestiklerini duyurdu.

Peki Hamas, bu operasyonu neden şimdi başlattı, çatışmalar bölgesel bir savaşa dönüşebilir mi? Dr. Selim Sezer, Aksa Tufanı operasyonunu Harici’ye değerlendirirken Türkiye’de İsrail’in Filistinlilere yönelik eylemlerini meşrulaştırmaya varan propagandaları da çürütüyor.

“Yom Kippur Savaşı’nın ellinci yıldönümüne denk gelmesi tesadüf gibi görünmüyor”

-Hamas, bu operasyonu neden başlattı ve tam olarak neyi hedefliyor? Neden şimdi?

Bu soruya net bir yanıt vermemizi sağlayacak verilere henüz sahip değiliz. Ancak en azından, bu sürecin kısa zamanda sona ermeyeceğini ve bir noktada sonlandığı zaman da 7 Ekim 2023 öncesi statükoya geri dönülmeyeceğini söyleyebiliriz.

Tanık olduğumuz sürecin 1948’den beri bir muadili bulunmuyor. 75 yıllık “Filistin-İsrail çatışması” tarihinde buna en fazla benzeyen süreç, Mısır ve Suriye’nin 1967’de kaybettikleri topraklarını geri almak için İsrail’e sürpriz bir saldırı düzenlediği, 6 Ekim 1973’te başlayan Yom Kippur Savaşı’dır. Aksa Tufanı operasyonunun da – bir günlük farkı saymazsak – Yom Kippur Savaşı’nın ellinci yıldönümüne denk gelmesi tesadüf gibi görünmüyor.

Hamas’ın bu operasyonu başlangıçta “yarma harekâtı” olarak da tanımlanan, 18 yıllık Gazze ablukasını kırma ve çok sayıda kişiyi esir alarak İsrail’i bir esir takasına zorlama amaçlı bir operasyon gibi görünüyordu. Ancak Sderot’tan başlayarak pek çok yerleşim alanının kontrolü de Filistinli militanların eline geçti. Hatta militanların hareket yönüne bakarsak Batı Şeria’ya doğru ilerledikleri gibi bir izlenim ediniyoruz. Amaç, Gazze ve Batı Şeria’yı birbirine bağlayan bir koridor oluşturmak olabilir.

Sahadaki bu gelişmelerin dışında temel siyasi amacın, Arap devletleri tarafından gündemden düşürülen ve iradeleri dikkate alınmayan Filistinlilerin iradesini ortaya koymak, 18 yıllık ablukaya ve yarım asırdan uzun işgale ilk kez saldırı yoluyla karşı çıkmak olduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda 1948’de kaybedilmiş bazı toprakların geri alınmaya çalışıldığı anlaşılıyor, ancak bunun kalıcı sonuçlar getirebileceğinden emin değilim. Bununla birlikte belirttiğim üzere, her ne olursa olsun bu savaştan sonra statüko değişecektir.

“Hamas direniş eksenine geri döndü”

-Hamas, “direniş eksenine” dahil oldu diyebilir miyiz?

Hamas geçmişte de “direniş ekseni” diye adlandırılan, merkezinde İran’ın bulunduğu, ABD ve İsrail karşıtı devletler ve devlet dışı aktörler ittifakının parçasıydı. Ancak 2012 yılından sonra bu ittifaktan tedricen uzaklaştı. Suriye iç savaşında isyancılardan yana tutum alması, Siyasi Büro’nun Şam’dan Doha’ya taşınması, büyük çaplı bir politika değişikliği anlamına geliyordu.

Elbette bu politika değişimi Hamas içindeki tüm unsurların desteklediği bir pozisyon değildi. Hem siyasi kanat ile askeri kanat arasında, hem de siyasi kanadın kendi içinde önemli görüş farklılıkları vardı. Birkaç yıldır özellikle Beyrut’ta yapılan çeşitli görüşmeler, Hamas’ın İran’la ve Lübnan Hizbullah hareketiyle ilişkilerini onardığına işaret ediyordu. Bu operasyon ise kanaatimce, bu sürecin nihayete erdiğinin, Hamas’ın kesin olarak bu ittifaka geri döndüğünün göstergesidir.

“Bölgesel çatışma ihtimaller arasında”

Sonucu şimdiden öngörmek zor ancak Hamas’ın bu operasyonu bölgedeki genel gidişatı ve dengeleri hangi yönde değiştirme potansiyeline sahip?

Her şeyden önce, başta Suudi Arabistan olmak üzere pek çok Arap devleti, İsrail’le devam eden normalleşme süreçlerini askıya almak veya en azından yavaşlatmak zorunda kalacaktır. Bunun en önemli nedeni de kendi ülkelerindeki toplumsal rahatsızlıktır. Arap devletleri ve liderleri Filistin davasını desteklemekten çoktan vazgeçmiş olsa da, bu ülkelerin halkları, özellikle şu andaki koşullar altında, yöneticilerinin İsrail’le ilişkileri iyileştirmesini istemeyecektir.

Sürecin getirebileceği muhtemel sonuçlar arasında İran’ın ve çeşitli milis gruplarının da savaşa girmesi de bulunuyor ki bu, çok daha büyük ölçekli bir bölgesel çatışmayı beraberinde getirebilir. Hizbullah, Lübnan’ın iç dengeleri ve iç siyasette yaşadığı bazı sorunlar nedeniyle çatışmaya doğrudan dahil olmayabilir, ancak kuzeydeki sınırdan bazı çatışma haberleri de alıyoruz.

Mısır, Ürdün ve Türkiye’nin çatışmaları dindirmeye ve bir ateşkes/uzlaşma zemini oluşturmaya çalışacağını tahmin ediyorum. Ancak bu oldukça zor görünüyor ve eğer bir noktada olabilecekse de en azından şu anda bunu konuşmak için çok erken.

Olasılıklardan biri de İsrail’in sınır bölgelerinde kontrolü geri alma girişiminin başarısız olması ve Gazze’yi çevreleyen bölgelerin Filistinlilerin fiili idaresi altına girmesidir. Bu da zayıf da olsa gerçek bir ihtimaldir.

Son olarak, son dönemlerde pek çok İsrailli ülkeyi terk etmeye başlamıştı. Büyük bir ihtimalle bu süreçle birlikte bu eğilim artacak, dünyanın farklı yerlerinden İsrail’e göç ise azalacaktır. Bu durum orta-uzun vadede İsrail’in demografik üstünlük politikasını riske atabilir ki bu da aslında İsrail’in taşıyıcı kolonlarından birinin çatlaması demektir.

Filistin toprakları İsrail’in eline nasıl geçti?

-Türkiye’de çokça propagandası yapıldığı için soruyorum: Filistinliler topraklarını Yahudilere mi sattı?

Bu hususta büyük bir külliyat var ve birkaç kitap ya da makale okuyan hiç kimse böyle bir iddiada bulunmayacaktır. Size olabildiğince kısa şekilde özetlemeye çalışayım. 19. yüzyıl ortalarında Osmanlı devleti toprakta özel mülkiyeti getirdiği zaman başta Sursuk’lar olmak üzere, çoğu Beyrutlu olan bazı tüccarlar Filistin’de geniş tarım arazileri satın aldı. Bu kişiler, 19. Yüzyıl sonunda ve 20. yüzyıl başında Siyonistlerin bölgeye gelip toprak edinmeye çalıştığını görünce şişirilmiş fiyatlarla bu arazileri onlara satmaya başladı. Filistinli köylüler ise buna direnç gösterdi. Dirençlerinin sesi 1911 yılında Meclis-i Mebusan’a kadar ulaştı. Buna rağmen, Filistinli olmayan tüccar ve toprak ağalarının satışları devam etti. Birkaç örnekte de aşırı borçlanmış Filistinli çiftçiler, küçük arazilerini elden çıkarmak zorunda kaldı. Tabii, satılan bu araziler halen Osmanlı toprağıydı, yani satın alanlar sadece toprağı işleme hakkını elde etmiş oluyordu, siyasi açıdan sahibi ve hakimi olmuyordu.

1917 sonunda Büyük Britanya, Filistin’in kontrolünü askeri yoldan ele geçirdi. 1920 yılında Filistin’de manda yönetimi kurdu ve bu yönetim altında Filistin’e Yahudi göçlerini teşvik etti ve pek çok toprak transferi gerçekleştirdi. Buna rağmen 1947 yılına gelindiğinde Yahudilerin elinde bulunan topraklar, Filistin topraklarının sadece %8’i kadardı. 29 Kasım 1947 tarihli BM Taksim Planı ise Filistin’in %55’ini kurulacak olan Yahudi Devleti’ne vermeyi kararlaştırdı. İsrail Devleti 14 Mayıs 1948’de kuruluşunu ilan ettikten sonra taksim planının öngördüğü sınırların da ötesine geçti ve Ocak 1949’da Rodos’ta ateşkese varıldığında bölgenin %78’ini ele geçirmiş haldeydi. 1967’deki Altı Gün Savaşı’nda ise kalan %22’yi de işgal etti. İşte bir zamanlar Filistin toprağı olan yerlerin İsrail toprağına dönüşmesinin hikayesi budur. Yaşananların “Filistinlilerin kendi topraklarını satmasıyla” uzaktan yakından alakası yoktur.

“Sığınmacı karşıtlığı açıkça Arap karşıtlığına dönmüş durumda”

Türkiye kamuoyunda sizce neden özellikle Hamas’ın uyguladığı şiddet üzerinde duruluyor da İsrail’in uyguladığı tecrit, şiddet ve etnik temizlik üzerinde durulmuyor? Hangi motivasyon unsurları kamuoyunu ‘Araplara karşı’ İsrail’in eylemlerini meşrulaştırmaya itiyor?

Evvela Filistinli örgütler Hamas’tan ibaret değil; içlerinde farklı İslamcı oluşumlar olduğu gibi, Arap ulusalcısı, Marksist ve Maocu hareketler de var bu hareketler hep birlikte hareket ediyor. Ancak kamuoyu Filistin’e baktığında sadece Hamas’ı görüyor. İkincisi dar bir bakış açısıyla “cihatçılar” diye geniş bir kategori oluşturuluyor ve Hamas, IŞİD gibi oluşumlarla eşitleniyor. Oysa IŞİD Hamas’ı kafir olarak görür ve ben size IŞİD biatlı küçük Selefi örgütlerin Gazze’de Hamas üyelerine düzenlediği saldırıların bir dökümünü sunabilirim. İdeoloji, program, yöntemler, bölgesel ilişkiler vs. hiçbir yönden Hamas’ın bu tür oluşumlarla alakası yoktur. Üçüncüsü özellikle son yıllarda Türkiye’de artan sığınmacı karşıtlığı, bazı tarihsel mitlerle de beslenerek açıkça Arap karşıtlığına dönüşmüş durumda ve Filistinliler sırf “Arap” oldukları için karşılarındaki güç desteklenebiliyor. Son olarak toplumun bir kısmı Filistin meselesini Türkiye’deki iktidarla da eşitliyor ve iktidara karşı olmanın Filistin davasına da karşı olmayı gerektirdiği şeklinde çıkarsamalara varılıyor. Bu sebeple sol partilerin Filistinli hareketlere destek açıklaması pek çok çevrede şaşkınlık yaratabiliyor. Asıl şaşkınlığı gerektirecek olan şey bunun tersinin yaşanması olurdu.

ORTADOĞU

Hamas, rehine anlaşmasının savaşı sona erdirmesini istiyor

Yayınlanma

Gazze’de ateşkes ve esir takası için müzakereler sürerken İsrail basını Hamas’ın süreli bir ateşkese ikna olmadığını yazdı.

CIA Direktörü Bill Burns, Hamas ve İsrail heyetlerinin önceki iki gün Doha’da yaptığı görüşmelerin ardından Katar Başbakanı ile bir araya gelecek; Trump’ın elçisinin de Kahire ziyaretinin ardından Doha’ya gelmesi bekleniyor.

Axios haber sitesinin İsrailli bir yetkiliye dayandırdığı haberinde, CIA Direktörü Burns’un, Doha’da Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile bir araya geleceği belirtildi.

Haberde, Burns’un, Katar Başbakanı ile İsrail ve Hamas arasındaki dolaylı müzakerelere ilişkin son durumu ele alacağı kaydedildi.

İsrail devlet televizyonu KAN, 16 Aralık’ta, “kısıtlı yetkilere” sahip bir İsrail heyetinin, Gazze’de ateşkes ve esir takası müzakereleri için Katar’ın başkenti Doha’ya gittiğini aktarmıştı.

Hamas da yaptığı açıklamada “Katarlı ve Mısırlı kardeşlerimizin himayesinde Doha’da gerçekleşen ciddi ve olumlu görüşmeler ışığında, işgalin yeni koşullar dayatmaktan vazgeçmesi halinde ateşkes ve esir değişimi için bir anlaşmaya varmanın mümkün olduğunu teyit etmektedir” ifadelerini kullanmıştı.

Doha’daki görüşmelerin yanı sıra Kahire’de de müzakereler yürütülüyor ve toplantı hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar Reuters’a önümüzdeki günlerde bir anlaşma imzalanabileceğini söyledi.

Hamas’ın müttefiki Filistin İslami Cihad’ın başkan yardımcısı Muhammed el-Hind’in de Mısırlı yetkililerle görüştüğü belirtildi.

Görevi henüz devralmayan ABD’nin yeni başkanı Trump’ın kısa süre önce rehineler için atadığı özel temsilci Adam Boehler’in de esir takası ve ateşkes müzakereleri çerçevesinde dün Mısırlı yetkililerle görüşmek üzere Kahire’de olduğu kaydedildi. Boehler’in pazartesi günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüştüğü bugün de Doha’ya gitmesinin planlandığı belirtiliyor.

‘Daha önce de bu noktaya geldik’

ABD Başkanı Joe Biden’ın, Trump’ın ekibiyle birlikte çalışarak 20 Ocak’taki yemin töreninden önce Gazze için ateşkes anlaşmasını sonuçlandırmaya çalıştığını ifade ediliyor.

Müzakerelerde ilerleme kaydedilmiş olsa da bazı noktalardaki anlaşmazlıkların sürdüğünü belirten İsrail medyasına konuşan kaynaklar anlaşmanın sonuçlanması noktasında temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby de Fox News’e verdiği röportajda “Daha önce de bu noktaya geldik, ancak sonuca ulaşamadık” dedi.

İsrailli kaynaklar ise daha şüpheci bir tavır sergileyerek anlaşmanın önünde hala büyük engeller olduğunu belirtiyor. Walla haber sitesi, üç üst düzey İsrailli kaynağa atıfta bulunarak, son haftalarda ilerleme kaydedilmiş olsa da taraflar arasında hala büyük farklar olduğunu bildirdi. Özellikle Hamas’ın, herhangi bir rehine anlaşmasının savaşın sona ermesini sağlaması gerektiği konusunda ısrar ettiği kaydedildi. İsrail, belli sayıda rehinenin serbest bırakılması karşılığında bir ya da iki ay sürecek bir ateşkes istiyor. Hamas ise savaş sonrası Gazze’nin yönetiminde yer almamayı bazı şartlar karşılığında kabul etti. Ancak olası bir anlaşmanın savaşı ve işgali sona erdirmesi konusunda geri adım atmıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Colani: Suriye, İsrail’e yönelik saldırılar için üs olarak kullanılmayacak

Yayınlanma

HTŞ lideri Colani, Suriye topraklarının İsrail’e saldırı için kullanılmayacağını söylerken Esad yönetimini deviren örgütler güneyde Suriye ordusundan kalan silah ve mühimmatları İsrail ordusuna teslim ediyor.

Esad’ı yönetimini devirerek Şam’da yönetimi devralan El Kaide bağlantılı HTŞ’nin lideri Ahmed eş-Şara (Ebu Muhammed el-Colani) Şam’da aralarında The Times’ın da olduğu yabancı basına konuştu.

İsrail’in Suriye’ye saldırının son bulması gerektiğini söyleyen Şara, “İsrail’in gerekçesi Hizbullah ve İranlı milislerin varlığıydı, artık bu gerekçe ortadan kalktı” dedi.

Beşar Esad’ın ülkeden ayrılmasından sonra İsrail’in ele geçirdiği Suriye topraklardan da çıkması gerektiğini söyleyen Şara, şöyle devam etti: “1974 anlaşmasına bağlıyız ve BM gözlemcilerini yeniden kabul etmeye hazırız. Ne İsrail ne de başka bir ülkeyle çatışma istemiyoruz ve Suriye’nin saldırılar için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Suriye halkının artık bir nefes alması gerekiyor, saldırılar sona ermeli ve İsrail önceki pozisyonlarına geri çekilmeli.”

İsrail, HTŞ liderliğindeki örgütlerin Şam’ı ele geçirmesinden saatler sonra Golan Tepeleri’nde Birleşmiş Milletler tarafından korunan tampon bölgeye girdi. Suriye topraklarında ilerleyen ve kış ayları boyunca çekilmeyi düşünmeyen İsrail, bunun geçici bir savunma hamlesi olduğunu iddia ediyor.

Öte yandan Suriye sınırında bulunan HTŞ ile birlikte Esad yönetiminin devrilmesi operasyonuna katılan örgütler Suriye ordusundan kalan silah toplayıp İsrail ordusuna teslim ediyor. Suriye içinden çekilen videoda kamyonlara yüklenen tonlarca silah ve mühimmat görülüyor. İsrail ordusu mühimmatlardan bazılarının ‘kimyasal savaş malzemesi’ içerdiğini söylüyor.

Kanal 12’nin yayınladığı görüntülerde içinde mühimmat ve silah bulunan yüzlerce kasanın toplandığı ve daha sonra kamyonlara yüklendiği görülüyor. Habere göre, geçen hafta Esad yönetimini deviren isyancılar da silah teslimine yardım ediyor. Habere göre silahlar Suriye ordusuna ait üs ve karakollardan geliyor ve aralarında genellikle göz yaşartıcı gaz olarak kullanılan CS gazı gibi kimyasal silahlar da bulunuyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

WSJ: PKK/YPG Trump’tan Ankara’ya baskı yapmasını istiyor

Yayınlanma

Wall Street Journal’da (WSJ) yer alan habere göre üst düzey ABD’li yetkililer, Türkiye ve milis müttefiklerinin Suriye sınırı boyunca güç yığdığını ve Ankara’nın Amerikan destekli YPG’nin elindeki topraklara geniş çaplı bir operasyona hazırlandığı yönünde alarm verdiğini söylüyor. Yetkililer, milis savaşçıların yanı sıra Türk üniformalı komandolar ve topçu birliklerinden oluşan bu güçlerin, Suriye’nin kuzey sınırında Ayn el Arap (Kobani) yakınlarında yoğunlaştığını belirtiyor. ABD’li yetkililerden biri, Türkiye’nin sınır ötesi operasyonunun yakın olabileceğini söyledi.

Habere göre Türkiye’nin yığınağı Beşar Esad yönetiminin aralık ayı başında düşmesinin ardından başladı ve Türkiye’nin 2019’da Suriye’nin kuzeydoğusuna düzenlediği operasyon öncesi yaptığı askeri hamlelere benziyor. Bir başka ABD’li yetkili de “Bu konuya odaklanmış durumdayız ve itidal için baskı yapıyoruz” dedi.

PKK/YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Dış İlişkiler Sorumlusu İlham Ahmed, Başkan seçilen Donald Trump’a Türkiye’nin askeri operasyonunun olası göründüğünü söyledi ve Trump’tan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sınır ötesine asker göndermemesi için baskı yapmasını istedi.

SDG sözcüsü Ferhad Şami: ABD’nin bizi terk etmesinden korkuyoruz

The Wall Street Journal tarafından görüntülenen mektuba göre Ahmed, Trump’a Türkiye’nin hedefini şu olduğunu söyledi: “Siz göreve başlamadan önce topraklarımız üzerinde fiili kontrol kurmak ve sizi, topraklarımızın yöneticileri olarak kendileriyle muhatap olmaya zorlamak.” Ayrıca Ahmed “Eğer Türkiye işgaline devam ederse sonuçlar felaket olur” diye ekledi.

Türkiye’den gelen tehdidin SDG’yi, Biden yönetiminin görevi bırakmasına haftalar kala savunmasız bir konumda bıraktığını belirten WSJ, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Ankara’nın YPG’ye karşı operasyonları azaltacağına dair güvence almak üzere Türkiye’ye geldiğini hatırlattı. Ancak SDG sözcüsüne göre, SDG ile SMO arasında ABD arabuluculuğunda Ayn el Arap’ta yürütülen ateşkes görüşmeleri pazartesi günü bir anlaşma sağlanamadan çöktü. Sözcü, SDG’nin şu anda şehrin doğusunda ve batısında “önemli askeri yığınaklar” gördüğünü söyledi.

Ahmed, Trump’a yazdığı mektupta “Sınırın ötesinden Türk güçlerinin yığınak yaptığını görebiliyoruz ve sivillerimiz sürekli ölüm ve yıkım korkusu altında yaşıyor” dedi.

Trump pazartesi günü Florida’daki konutunda gazetecilere yaptığı açıklamada Türkiye’nin Heyet-i Tahrir Şam’ın (HTŞ) Suriye’yi ele geçirmesini organize ettiğini ima ederek “Türkiye çok fazla can kaybı olmadan bir ele geçirme gerçekleştirdi” dedi.

Ahmed, Türkiye’nin operasyonunun sadece Ayn el Arap’ta 200.000’den fazla Kürt sivili ve çok sayıda Hıristiyan topluluğu yerinden edeceğini iddia ederek Trump’ı uyardı.

WSJ’nin haberinde şu ifadeler yer aldı:

Trump ilk döneminde ABD askerlerini Suriye’nin kuzeydoğusundan kısmen çekerek yüz binlerce Suriyelinin ölümüne ve yerinden edilmesine neden olan geniş çaplı bir Türk işgalinin önünü açmıştı. Trump yönetimi sonunda Kürtlerin kilometrelerce sınır bölgesini Türklere bırakması karşılığında ateşkes sağlanmasına yardımcı oldu. Trump görevi 20 Ocak’a kadar Başkan Biden’dan devralmayacak olsa da Ahmed, seçilmiş başkandan Erdoğan’ı planlanan herhangi bir operasyonu durdurmaya ikna etmek için ‘eşsiz diplomasi yaklaşımını’ kullanmasını istedi.

Trump’la daha önce yaptığı bir görüşmeye atıfta bulunan Ahmed, o zamanki başkanın “ABD’nin Kürtleri terk etmeyeceği” sözünü verdiğini hatırlattı.

Ahmed, “Bu felaketi önleme gücüne sahip olduğunuza inanıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan sizi daha önce dinledi ve çağrınıza yine kulak vereceğine inanıyoruz” diye yazdı: “Kararlı liderliğiniz bu işgali durdurabilir ve barış ve güvenlik mücadelesinde sadık müttefikler olarak duran insanların onurunu ve güvenliğini koruyabilir.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English