Ortadoğu
Suriye’de ‘devlet dışı aktör’lerden devletler arası ilişkilere geçiş

Suriye ile normalleşmeye karşı olanlar: ABD, Pentagon destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG), İdlib ve Halep kırsalında etkin olan ve Türkiye’nin de terör örgütü saydığı Heyet Tahrir el Şam (HTŞ), Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) içindeki bazı gruplar…
ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price,“Acımasız diktatör Beşar Esad’ı eski durumuna döndürmek için ilişkilerini iyileştiren veya destek veren ülkeleri desteklemiyoruz,” diyor. Ancak üst düzey ABD’li yetkililerden, senatörlerden ve Avrupa başkentlerinden yüksek sesle itirazlar gelmediğini de not edelim. 18 Ocak’ta ABD’ye gidecek olan Çavuşoğlu, da “ABD ‘Neden görüşüyorsunuz’ demedi ama normalleşmeye karşı olduklarını anlıyoruz” dedi.
Suriye’deki örgütler cephesinden bakılırsa; HTŞ adlı terör koalisyonunun lideri Ebu Muhammed el Colani, ‘uzlaşmayacağız’ başlıklı dört dakikalık bir video yayımladı. Colani, “Suriye rejimi ve Rus müttefikinin Türk tarafıyla yaptığı görüşmeler, amaçlarımızdan ciddi bir sapma anlamına geliyor” diye konuştu.
Suriye’deki ayrılıkçı yapılanmanın (YPG/PYD/SDG) siyasi çatısı işlevini gören Suriye Demokratik Konseyi de Ankara-Şam ittifakına karşı “muhalefeti” birleşmeye çağırdı: “Devrim ve muhalefet güçlerini Türkiye ile Şam arasındaki ittifaka karşı durmaya ve yıkmaya, tiranlığa ve çıkarları uğruna Suriyelilerin kanını satanlara karşı birleşmeye davet ediyoruz.”
Irak Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) yörüngesindeki Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nden (ENKS) Abdullah Gedo da Ankara – Şam yakınlaşmasının siyasi boyuta taşınmasından Suriye muhalefetinin rahatsızlık duyacağını belirtti.
Suriye’nin kuzeyinde ÖSO ve HTŞ kontrolündeki birçok yerleşim yerinde sözde ‘Suriye devrimine’ bağlılık yeminleri edilerek protesto gösterileri düzenlendi.
Elde kalan “Suriye muhalefeti”
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Suriye Ulusal Koalisyonu Başkanı El-Muslat, Suriye Müzakere Komisyonu Başkanı Bedir Camus ve Suriye Geçici Hükümeti Başbakanı Abdurrahman Mustafa ile görüştü. Çavuşoğlu, “2254 sayılı BMGK Kararı uyarınca Suriye muhalefetine ve halkına desteğimizi yineledik” diyor.
SMDK Başkanı Salim el Muslat’ın “Türkiye, Suriye devriminin ve muhalif güçlerin güçlü bir müttefiki. 2118 ve 2254 sayılı Cenevre Kararları başta olmak üzere Suriye meselesine ilişkin tüm uluslararası kararlarda Türkiye’nin böyle kalacağını ümit ediyorum,” sözlerinde bir miktar tedirginlik sezmek de mümkün.
Bahsi geçen 2254 sayılı karar, “birlik hükümeti” kurulması ve ardından seçimlerin gerçekleştirilmesi için çağrı yapıyor. Ancak Şam, silahlı gücüyle devleti ele geçirme olanağı kalmayan muhalif gruplara yönetimde alan açmaya istekli değil.
‘Geçici Hükümet Başbakanı’ gibi sıfatlar kullanılsa da bu siyasi kurgunun Suriye’de patikte bir karşılığı yok. Bu grupların olası bir Suriye barışında yer bulması Ankara’nın temel öncelikleri arasında gibi görünse de bunun gerçekçi bir yaklaşım olmadığı ve bu yapıların pazarlığın belli bir aşamasında devreden çıkartılacak bir ‘kart’ olduğu ortada.
Sayısız disiplinsiz grubu bir araya getirip ÖSO’yu ‘Suriye Milli Ordusu’na (SMO) çevirme çabalarının da beyhude olduğu geçtiğimiz sonbahardaki SMO-HTŞ çatışmalarında netleşti. Zaten 2016’dan sonra ÖSO’nun rolü, Esad’ı devirmekten hızla PKK’nın Suriye uzantısıyla mücadeleye doğru Ankara’nın politika değişikliği doğrultusunda şekillenmişti.
TSK elini çektiği anda devrilecek bir yapıya Şam neden otoritesinden pay versin? Pekala, Suriye’nin “TSK Suriye’den çekilsin,” talebini “TSK, otoriteme ortak olmak isteyen paralel silahlı güce destek veriyor. Ben egemenliğimi paylaşmak istemiyorum” diye okumak da mümkün.
Suriye’nin ÖSO planı nedir?
Suriye güvenlik bürokrasisiyle temas halinde olan Şam’dan bir kaynak, görüşmelerde Suriye’nin ÖSO konusunda şu talepleri gündeme getirdiğini aktardı: “Görüşmelerde önümüz açık, bazı şartlarımız var. Belli gruplar var. Bunların IŞİD’ten farkı yok. Bunları Türkiye’nin terör örgütü ilan etmesini istiyoruz. Kolay olmayacak.”
Kaynak şöyle devam etti: “Görüşmelerde Türkiye ÖSO’dan taviz vermek istemiyor. Türkiye resmi olarak YPG’ye karşı ortak hareket çağrısı yapıyor. Buna Şam’ın itirazı yok. Ancak Türkiye’nin de belli konularda adım atması gerekiyor.”
Middle East Eye sitesine yer alan ve Türk yetkililere dayandırılan bir haberde de Türkiye’nin Şam’dan gelen ‘bazı grupları terör örgütü ilan etme’ talebini kabul etmediği öne sürülmüştü.
Harici’ye Suriye’den bilgi veren kaynak, nihai olarak ÖSO ve yönetime başkaldırmış çeşitli silahlı grupların geleceğine ilişkin Şam’ın planları olduğunu söyledi ve şu notları aktardı:
“Bir: Şam’a göre ÖSO çatısındaki geniş bir kesim çıkarılan af kanunlarından faydalanabilir.
İki: Şam, suç şebekelerini yöneten ve illegal işlere karışmış kriminal kişilerin Suriye’ye iade edilmesini beklemiyor.
Üç: Muhaliflerle uzlaşma görüşmelerinde Rusya’nın verdiği güvenlik garantisiyle kurulan Beşinci Kolordu’ya ÖSO militanları katılabilir.”
Arap dünyasından beklentiler
Görüşme sürecine ilişkin “Şam’da iyimserlik havasının hakim olduğunu” da belirten kaynak, Suriye’nin İran’la ilişkileri ‘dengelediğini’ Arap dünyasına açılmak için ‘gün saydığını’ ekledi.
Suriye ordusunda son günlerde yapılan atamalara ilişkin Türk basınında çıkan “orduda temizlik” haberlerinin gerçeği yansıtmadığını belirten kaynak, bu atamaların her altı ayda bir yapılan rutin bir işlem olduğunu ifade etti.
Şam, sadece Türkiye ile değil eş anlı olarak Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile de ‘normalleşme’ turlarını sürdürüyor. BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed, Suriye Lideri Beşar Esat’la Şam’da görüştü. Suriye-Suudi Arabistan hattında da trafik vızır vızır. Türkiye ile normalleşmede Arap dünyasının da desteğini Şam’ın arkasına hissetmek istediği söylenebilir.
ABD ise nehrin akışını durduramasa da yavaşlatmak için elinden geleni yapıyor…
Sezar yaptırımlarına ek olarak Captagon yasasıyla Suriye’ye yaptırımları ağırlaştıran Washington’un temel hedefi Suriye devlet yapısının bir tür Iraklılaştırılması. ABD’nin ‘Suriye’de siyasi çözüm’den anladığı şeyi PYD’nin yasal varlık alanı bulabileceği bir otonomi ya da yerel yönetimlerin güçlü olduğu federasyona açılan seçenekler olarak özetlemek mümkün. Ankara’nın hiçbir hal ve şartta bu plana onay vermesi olası gözükmüyor.
İran’ın Irak topraklarından Fırat’ın doğusuna ve oradan Lübnan’a uzanan kara lojistik sisteminin dağıtılması da ABD ve İsrail’in öncelikleri arasında. Yani olası bir normalleşme için, İran’ın Suriye’den çıkarılmaya çalışılacağını ve otonomiyi içerene kadar Washington’un yaptırım düğümünü sıkmaya devam edeceğini söyleyebiliriz.
Astana ortağı İran’ın Ankara-Şam görüşmesinde şimdilik bir dahli yok gibi görünse de Astana ortağı Tahran da mutlaka resmin bir karesinde yer alacak. Resmi ağızlardan sık sık diyalog tavsiyelerde bulunan Tahran için de Fırat’ın doğusu ve geçiş yolları Lübnan’a açılan pencere olması nedeniyle çok önemli. Şam’ın kötü gün dostu İran’ı tamamen oyun dışına çıkarak tekliflere onay vermesi de gerçekçi değil. Ancak Suriye’nin bir devlet olarak bütünüyle İran siyasetine angaje olarak görülmek istemediği de ortada.
Ankara’nın operasyon talebinin yerini şimdilik bütün tarafların dikkatle izlediği diyalog ve diplomasi trafiği aldı. Nihai anlaşmaya yaklaştıkça ve olası yakınlaşmanın parametreleri belli oldukça itirazlar ve tepkilerin rengi netleşecek. 2023 yılı bu bağlamda Türkiye – Suriye ilişkileri açısından belirleyici önemde. Ocak ayında yapılacak dışişleri bakanları toplantısıyla devletten devlete diyalog ve diplomasi çizgisi güçlenecek.
Özetleyecek olursak 2023 devlet dışı aktörlerden devletler arası ilişkilere geçiş yılı olmaya aday. Savaş dönemi kazandıkları ‘devletimsi’ statülerini kaybetmek istemeyen grupların olası direnişleri ise Suriye defterinde son bir kanlı sayfanın açılma ihtimalini güçlendiriyor…
Ortadoğu
Reuters: İran ABD’nin nükleer teklifini reddetmeye hazırlanıyor

Tahran, ABD’nin nükleer teklifini bir “başlangıç bile olamayacak” nitelikte görüyor ve teklifin, aşırı talepler yoluyla İran’a “kötü bir anlaşma”yı dayatma girişimi olduğuna inanıyor.
Reuters’a konuşan, İran’ın müzakere heyetine yakın üst düzey bir diplomat, “İran, ABD teklifine olumsuz yanıt vermeye hazırlıyor; bu da teklifin reddi olarak yorumlanabilir” dedi.
ABD’nin nükleer teklifini, cumartesi günü Tahran’a kısa bir ziyarette bulunan ve İran ile Washington arasındaki nükleer görüşmelere arabuluculuk yapan Umman Dışişleri Bakanı Badr bin Hamad Al Busaidi, İran’a iletildi.
Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi ile ABD Başkanı Donald Trump’ın Ortadoğu Özel temsilcisi Steve Witkoff arasında yapılan beş tur görüşmeye rağmen, nükleer çıkmazı çözmeye yönelik birçok mesele hâlâ çözümsüz.
Taraflar arasındaki en büyük anlaşmazlıklardan biri, ABD’nin Tahran’dan uranyum zenginleştirmeyi tamamen bırakmasını istemesi.
Tahran, nükleer teknolojiyi barışçıl amaçlarla geliştirmek istediğini belirtiyor ve Batılı ülkelerin İran’ın nükleer silah geliştirmeye çalıştığı yönündeki suçlamalarını uzun süredir reddediyor.
Sıfır uranyum zenginleştirme dayatması
Reuters’a konuşan diplomat, “Bu teklifte, ABD’nin İran topraklarında uranyum zenginleştirme konusundaki tutumu değişmedi ve yaptırımların kaldırılmasına ilişkin net bir açıklama da yok” dedi.
Tahran, petrol temelli ekonomisini zora sokan tüm ABD yaptırımlarının derhal kaldırılmasını talep ediyor. Ancak ABD, nükleerle ilgili yaptırımların aşamalı olarak kaldırılmasını savunuyor.
Washington’a göre, İran ekonomisi için hayati öneme sahip merkez bankası ve ulusal petrol şirketi dâhil düzinelerce İran kurumu, 2018’den bu yana yaptırım altına alındı.
Trump’ın ocak ayında Beyaz Saray’a dönmesinden bu yana Tahran’a karşı yeniden başlattığı “maksimum baskı” kampanyası; yaptırımların sıkılaştırılmasını ve mevcut müzakereler sonuçsuz kalırsa İran’ı doğrudan saldırı tehdidini içeriyor.
Trump, ilk başkanlık döneminde, 2018 yılında İran’ın altı büyük güçle yaptığı 2015 tarihli nükleer anlaşmadan çekilmiş ve İran ekonomisini felce uğratan yaptırımları yeniden yürürlüğe koymuştu. Buna karşılık Tahran da 2015 nükleer anlaşmasının nükleer program üzerindeki kısıtlamalarını hızla ihlal etmeye başlamıştı.
2015 anlaşması, İran’ın nükleer programını sınırlayıcı adımlar atması karşılığında ABD, AB ve BM’nin ekonomik yaptırımlarından muaf tutulmasını öngörüyordu.
Diplomat, İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in gözetimindeki “nükleer müzakere komitesi”nin değerlendirmesine göre, ABD’nin teklifinin “tamamen tek taraflı” olduğu ve Tahran’ın çıkarlarına hizmet etmeyeceği sonucuna vardığını belirtti.
Bu nedenle, diplomatın ifadesine göre, Tahran bu teklifi bir “başlangıç bile olamayacak” nitelikte görüyor ve teklifin, aşırı talepler yoluyla İran’a “kötü bir anlaşma”yı tek taraflı olarak dayatma girişimi olduğuna inanıyor.
Geçen hafta iki İranlı yetkili Reuters’a yaptığı açıklamada, ABD’nin dondurulmuş İran fonlarını serbest bırakması ve Tahran’ın sivil amaçlarla uranyum zenginleştirme hakkını tanıması hâlinde, İran’ın uranyum zenginleştirmeye ara verebileceğini ve bunun daha geniş bir nükleer anlaşmaya zemin hazırlayabilecek “siyasi bir uzlaşı” olabileceğini söylemişti.
Ortadoğu
Lindsey Graham, Greta ve Özgürlük Filosu’nu tehdit etti

ABD’li Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, Gazze’ye insani yardım ulaştırma hedefiyle Özgürlük Filosu Koalisyonu’na ait gemiyle yola çıkan İsveçli aktivist Greta Thunberg ve diğerlerini “Umarım Greta ve arkadaşları yüzebiliyordur!” diye tehdit etti.
Gazze’ye insani yardım ulaştırma hedefiyle yola çıkan Özgürlük Filosu Koalisyonu’nun (Freedom Flotilla Coalition-FFC) yeni gemisi “Madleen”, İtalya’nın Katanya limanından hareket etti.
Yola çıkmadan önce çok sayıda kişi limana gelerek ellerindeki Filistin bayraklarıyla yelkendekilere destek verdi.
Yelkenlide, aralarında İsveçli aktivist Greta Thunberg ve İrlandalı aktör Liam Cunningham’in de olduğu 12 kişi bulunuyor.
İtalyan basınındaki haberlere göre, Thunberg, limandan hareket öncesinde yaptığı açıklamada, kendilerini “ablukayı sembolik olarak kırmayı amaçlayan sivil bir misyon” olarak tanımladı.
Thunberg, “Eğer insanlıktan geriye bir zerre kaldıysa, Filistin için ve özgür bir Filistin için mücadele etmeliyiz. Burada bulunuyorum çünkü bu bir zorunluluk” dedi.
“Dünyanın sessizliği bundan çok daha tehlikeli”
Üzerinde “Özgür Filistin” yazılı siyah tişörtü ve kefiyesiyle konuşma yapan Thunberg, “Bu misyon, onlarca yıldır süren bunaltıcı baskının ardından, İsrail tarafından sistematik olarak aç bırakılan, etnik temizlik ve soykırıma maruz kalan Filistinlilerle ilgili. Ve bu, bizim hükümetlerimizin, kurumlarımızın, şirketlerimizin ve medyamızın desteğiyle gerçekleşiyor. Bu misyonun ne kadar tehlikeli olduğu önemli değil. Bir soykırım karşısında tüm dünyanın sessizliği bundan çok daha tehlikeli” diye konuştu.
Özgürlük Filosu Koalisyonu’ndan, “Madleen” yelkenlisinin misyonuna ilişkin yapılan açıklamada, “Madleen, süt tozu, tıbbi malzeme ve diğer yaşamsal yardımları taşıyarak Gazze’ye doğru yola çıkıyor. Avrupa kara sularından, tamamen uluslararası sulardan geçerek Filistin sularına ulaşmayı hedefliyor. Silahsız ve şiddet içermeyen bu yolculuk, uluslararası hukuka tam uyum içindedir. Her türlü saldırı veya müdahale, sivillere yönelik kasıtlı ve yasa dışı bir eylem olacaktır” ifadesi kullanıldı.
İtalyan basınındaki haberlerde, Madleen’in yaklaşık bir haftalık yolculukla Gazze kıyılarına ulaşmasının beklendiği ancak geçen ay, Özgürlük Filosu Koalisyonu’nun “Conscience” adlı teknesine yapıldığı gibi İsrail güçleri tarafından uluslararası sularda durdurulma riski bulunduğu belirtildi.
Öte yandan ABD’li Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, X hesabından Madleen gemisinin yola çıktığına dair bir haberi alıntılayarak “Umarım Greata ve arkadaşları yüzme biliyordur!” diye yazdı.
“Conscience” gemisine İHA saldırısı düzenlenmişti
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını sona erdirmek için dünyanın farklı yerlerinden kampanya ve inisiyatiflerin bir araya gelmesiyle oluşturulan ve olası tehlikelere karşı gizli tutulan Özgürlük Filosu Koalisyonu (Freedom Flotilla Coalition-FFC) yardım gemisi, 2 Mayıs’ta yerel saatle 00.23’te insansız hava araçlarının saldırısına uğramıştı.
Koalisyonun yardım gemisine yapılan saldırıda geminin gövdesinde gedik açılmış, pruvasında yangın çıkmıştı.
Times of Malta gazetesi, 2 Mayıs’ta Özgürlük Filosu Koalisyonu gemisinin insansız hava araçlarının saldırısına uğramasından önce İsrail’e ait bir C-130 askeri nakliye uçağının, Malta etrafında 3 saat boyunca turladığını yazmıştı.
İsrail devlet televizyonu KAN da Gazze’ye insani yardım ulaştırma hedefiyle yola çıkan gemiye Malta yakınlarındaki uluslararası sularda yapılan saldırıdan yalnızca saatler önce bir İsrail askeri nakliye uçağının Malta’ya doğru gittiğini doğrulamış ancak bu uçağın “Conscience” gemisine İHA saldırısından saatler önce ülkenin güneyindeki hava üssüne döndüğünü belirtmişti.
Diplomasi
İsrail’den Macron’a ‘Yahudi devletine karşı Haçlı Seferi’ suçlaması

Tel Aviv yönetimi, Filistin devletini tanımanın ahlaki sorumluluk olduğunu söyleyen Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’a İsrail’e karşı “Yahudi devletine karşı Haçlı Seferi düzenleme” suçlaması yöneltti.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, resmi ziyaret için gittiği Singapur’da, İsrail-Filistin çatışmasıyla ilgili konuştu.
Filistin devletinin tanınmasının ahlaki bir görev ve siyasi bir gereklilik olduğunu vurgulayan Macron, bu tanımanın gerçekleşmesi için yerine getirilmesini beklediği koşullardan bahsetti. Macron bu bağlamda, Filistin devletinin İsrail’i ve bu ülkenin güven içinde yaşama hakkını tanıması, Hamas’ın silahsızlanması, Hamas’ın Filistin yönetimine katılmaması ve esirlerin serbest bırakılması gibi koşulları anlattı.
İsrail’in gelecek saat ve günler içinde Gazze Şeridi’ndeki insani duruma uygun bir çözüm sunmaması halinde Macron, bu ülkeye karşı daha sert bir ortak tutum sergilenmesi gerektiğini vurguladı.
Macron, böyle bir durumda Avrupa Birliği’nin (AB) kendi kurallarına uyması, insan haklarına saygıyı ön koşul sayan süreçleri sona erdirmesi ve yaptırım uygulaması gerekeceğini belirtti, “Ancak İsrail’in tutumunu değiştireceğine ve sonunda insani bir çözüm olacağına dair umudum var” dedi.
“Onlar kağıt üzerinde biz sahada…”
Macron’a ilk tepki İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz’tan geldi. Katz, işgal altındaki Batı Şeria’da 22 yeni yerleşim biriminin onaylanmasının Macron’a mesaj olduğunu söyledi.
Batı Şeria’da gasp edilen Filistin toprakları üzerinde inşasına onay verilen 22 yeni yasa dışı yerleşim biriminden biri olan Sa-Nur’a giden Katz, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Bu (22 yasa dışı yerleşimin inşasına onay verilmesi) Macron ve arkadaşlarına açık bir mesaj. Onlar, Filistin’i kağıt üzerinde tanıyacak ve biz sahada Yahudi İsrail devletini kuracağız. O kâğıt (Filistin’i tanıma kararı) tarihin çöp kutusuna atılacak” ifadelerini kullandı.
Haçlı Seferi suçlaması
İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın, X hesabından yapılan açıklamada ise Macron’un İsrail’in Gazze’de neden olduğu insani felakete ilişkin söylediklerinin gerçeği yansıtmadığı iddia edildi.
Macron’u “Yahudi devleti İsrail’e karşı Haçlı Seferi düzenlemekle” suçlayan Bakanlık, Gazze’de ablukanın olmadığını, İsrail’in yardım girişini kolaylaştırdığını ileri sürdü.
Açıklamada, ABD-İsrail güdümündeki Gazze İnsani Yardım Vakfı’nın faaliyetleri övüldü ve 900 tır yardımın Gazze’ye giriş yaptığı söylendi. Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler’e (BM) ait tırlardaki yardımların beklediğini belirten Bakanlık böylece bu yardımların dağıtılmadığını kabul etti.
Fransa’nın Hamas’a baskı uygulaması gerektiği buna karşın Macron’un Filistin devletinin kurulması için çaba sarf ettiği ve “bu devletin milli gününün ise 7 Ekim olacağı” ileri sürüldü.
Dışişleri de ilhakla tehdit etmişti
İsrail kabinesi, Batı Şeria’da gasp edilen Filistin toprakları üzerinde 22 yeni yasa dışı yerleşim biriminin kurulmasına onay vermişti.
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar da aralarında Fransa ve İngiltere’nin de bulunduğu ülkelerin Filistin’i tanıması halinde Batı Şeria’daki yasa dışı yerleşim birimleri ile Ürdün Vadisi’ni tek taraflı ilhak edebilecekleri tehdidinde bulunmuştu.
İsrail’in işgali altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te gasbedilen Filistin toprakları üzerinde 250’ye yakın yasa dışı yerleşim birimi bulunuyor.
Filistin kentlerini hatta köylerini bile birbirinden ayrılan bu yasa dışı yerleşim birimleri, bölgedeki işgali daha da derinleştiriyor.
Bu yasa dışı yerleşim birimlerindeki Filistin topraklarını gasp eden İsrailliler, Batı Şeria’da sık sık Filistinlilerin köylerine saldırıyor, evleri, araçların yanı sıra tarım arazilerini ateşe veriyor, zeytin ağaçlarını kesiyor.
Yasa dışı saldırıları nedeniyle Batı Şeria’da işgalin boyunduruğu altındaki Filistinlilerin hayatı daha da güç hale geliyor.
-
Dünya Basını1 hafta önce
Çin’de üretilen güneş panelleri ve bataryalar neden bu kadar ucuz?
-
Amerika2 hafta önce
İki İsrail elçiliği çalışanını öldüren Elias Rodriguez manifesto yazmış
-
Görüş2 hafta önce
Çin-Afrika enerji işbirliği: Kurak bölgelerin temiz enerji vahalarına dönüşümü
-
Ortadoğu2 hafta önce
Robert Ford: Ahmed Şara ile 2023’te İdlib’de görüştüm
-
Diplomasi1 hafta önce
Lavrov’un ziyareti ve Ermenistan’da son durum: Denge mi, savrulma mı?
-
Görüş2 hafta önce
İspanya’dan Türkiye’ye bakmak
-
Görüş1 hafta önce
Rusya ile müzakerelerde aklıselimin galip gelme ihtimali
-
Dünya Basını2 hafta önce
National Interest: NATO yardımı Ukrayna’nın askeri olarak geri kalmasına yol açtı