Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

“Suudi Arabistan, ABD’ye rağmen Suriye ile normalleşmeye öncülük ediyor”

Yayınlanma

“Arap yurdunda, özellikle de Suriye’de at koşturan ülkelerin yolunu kesmek amacıyla Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönmesine ilişkin talep, milli bir Arap talebi haline geldi. Suudi Arabistan Krallığı, ABD’nin buna karşı olduğunu bildiği halde Suudi Arabistan-Suriye ilişkilerini yeniden tesis etme hareketine öncülük etti.”

Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönüşü konusunda yürütülen uzun diplomasi maratonu, 7 Mayıs’ta, Mısır’ın başkenti Kahire’de düzenlenen Arap Birliği Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda nihayete erdi. Son iki yıldır Suriye’nin birliğe geri dönüşüne itiraz eden Arap devletlerinin de sessiz onayıyla Suriye, 12 yıl aradan sonra Arap Birliği’ne döndü.

Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad, bugün Arap Birliği’nin Liderler Zirvesi’ne katılacak.  Suriye’nin Birliğe dönüş sürecini, bölge için ne anlama geldiğini ve bundan sonra atılması beklenen adımları Independent Türkçe’nin Genel Koordinatörü Muhammed Zahid Gül ile konuştuk.

Eski ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın “yaratıcı kaos” çağrısını hatırlatan ve Suriye’nin Arap Birliği’nden çıkarılması sürecinde ABD’nin rolüne işaret eden Gül, gelinen noktada “Beşar Esad’ın devrilmesi” politikasının dayanaklarını kaybettiğine dikkat çekiyor.  “Suudi Arabistan Krallığı, ABD’nin Suriye’nin geleceği konusundaki vizyonunun Suriyelilerle Arapların menfaatine olmayabileceğinin farkında” diyen Gül, kötü ilişkiler ve kopuşun Arap ülkeleri ile Suriye arasındaki normal ilişkilerin tabiatına aykırı olduğunu söylüyor. Gül, Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşünün bazılarıyla geç de olsa Suriye’nin tüm Arap ülkeleriyle ilişkilerini yeniden kurması için kapıyı aralayacağını belirtiyor.

Muhammed Zahid Gül’ün Harici’nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

“Suriye’deki yabancı askerler Arap yurdunun zaafı”

  • Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü kuşkusuz Şam yönetiminin elini güçlendiriyor. Peki Arap ülkeleri Şam’ın masaya dönmesinden ne kazanacak. Suudi Arabistan başka olmak üzere Şam’la ilişkilerini normalleştirmeye başlayan ülkelerin beklentisi ne?

Hiç şüphe yok ki Suriye’nin Arap Devletleri Ligi (Arap Birliği)’ne dönüşü ve Arap ülkeleriyle ilişkilerini yeniden normalleştirmesi hem Suriye hem de istisnasız tüm Arap ülkeleri için bir kazançtır. Bununla birlikte Suriye’de on yıldan fazla bir süredir devam eden çatışmanın koşulları, çoğu Arap ülkesinin Esed rejimine karşı tutumunu değiştirmesinin önemli bir nedeniydi. Özellikle de Esed, orduyu ve askerî güçlerini, başlangıçta barışçıl bir değişim talep eden halk kesimlerine karşı kullanmaya başladıktan sonra.

Arap ülkelerini 2012 yılında Suriye’yi Arap Birliği’nden çıkarmaya teşvik eden şey, ABD’nin tutumuydu. ABD, o dönemde ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın başkanlığında 2012 yılı ortalarına gelinmeden önce Cenevre 1 ve Cenevre 2 konferanslarında ve sonrasında somutlaşan devlet çabalarına öncülük etti. Hedef, iddialarına göre Suriye’de siyasi iktidarın geçişini, Libya’da olduğu gibi dramatik bir çöküş veya ardından gelebilecek ve bölge ülkelerini etkileyecek bir kargaşa ile değil de ABD’nin uluslararası gözetimi altında siyasi olarak sağlamaktı. Önce Katar, bu ABD yönelimlerini destekledi, sonra da Suudi Arabistan Krallığı. Ama Arap ülkeleri, Esed rejimini değiştirme konusunda ABD’den ciddiyet görmedi. Ardından İran, 2012 yılı sonunda Esed rejimi lehine olacak şekilde Suriye’ye askerî müdahalede bulundu. 2015 yılı sonunda Rusya’nın askerî müdahalesiyle de Suriye toprakları üzerindeki güç dengesi değişti ve Esed rejimine karşı askerî çaba, dayanaklarını kaybetti. Böylece Suriye; ABD, Rusya, İran, Türkiye ve diğerlerinin geniş askerî varlığından ötürü tüm Arap yurdunda bir zaaf noktası haline geldi.

Bu durum, genel olarak Arap zayıflığının tezahürlerinden biri oldu. Küresel planda güç dengelerini değiştirme yönelimlerinin ve Ukrayna, Tayvan, Yemen, Libya ve diğer yerlerde büyük uluslararası çekişmelerin ortaya çıkmasıyla bilgelik, kendini göstererek Suriye ya da başka yerde umutsuz çatışmaları beslemenin hiçbir faydası olmadığını öğütledi. Arap yurdunda, özellikle de Suriye’de at koşturan ülkelerin yolunu kesmek amacıyla Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönmesine ilişkin talep, milli bir Arap talebi haline geldi. Suudi Arabistan Krallığı, ABD’nin buna karşı olduğunu bildiği halde Suudi Arabistan-Suriye ilişkilerini yeniden tesis etme hareketine öncülük etti. Bu, ilan edilemeyecek koşullar altında olmalıydı. Suudi Arabistan Krallığı da Rusya, İran ve Irak ile ilişkilerini iyileştirme konusunda gerçekten bilgece bir diplomasi yürüttü. Bu, Suudi Arabistan Krallığı ile Arap ülkelerinin çıkarlarına hizmet eden bir şeydir.

“Karşı çıkanlar muhalif grupların destekçileri”

  • Arap Birliği’nin normalleşmedeki fonksiyonu ne olacak? Birliğe üye birçok devletin itirazları da sürüyor. Katar gibi, Fas gibi… Bunu da göz önüne alırsak normalleşmenin belirli limitleri olduğunu söyleyebilir miyiz? Suriye ile ilişkiler tek tek devletler düzeyinde mi ilerleyecek?

Arap Birliği’nin, Şam’la ilişkilerin normalleştirilmesinde rolü büyüktür. Arap Birliği, Suriye ile ilişkilerini kesmemiş olsaydı Suriye’nin Arap ülkeleriyle anlaşmazlıklarından bahsetmeye gerek olmazdı. Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü, Suriye’nin bazılarıyla geç de olsa tüm Arap ülkeleriyle ilişkilerini yeniden kurması için kapıyı açacak.

Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesine ya da Esed rejimiyle ilişkilerin normalleştirilmesine karşı çıkan Arap ülkeleri, 2011 yılından bugüne dek süren silahlı, siyasi ve diplomatik çatışma yıllarında ABD’nin teşvikiyle Suriyeli muhalif grupları destekleyen Arap ülkelerinin ön saflarında yer aldı.

ABD, gerek ABD Kongresi’nin aldığı Sezar Yasası gerekse diğer uluslararası yaptırımlar adına Esed rejimi ile rejimin üst düzey güvenlik, askerî ve ekonomik yetkililerine yönelik uluslararası ve Amerikan yaptırımlarının uygulanması için sesini yükselttikten sonra Arap ülkeleri, Suriye’nin dönüşünün engellenmesi için sadece bazı Arap ülkelerinin tutumlarıyla karşı karşıya kalmadı. Artık, Suriye’nin geleceğine dair siyasi vizyonunu yıllar sonra da gerçekleşse hem ABD hem de İsrail’e hizmet edecek şekilde dayatmaya çalışan ABD tutumuyla da karşı karşıyaydı. Suriye’deki çatışmanın sonraki on yıllar boyunca devam etmesi ABD’nin umurunda değil. Bu durum, hele de ABD’nin Suriye’yi bölmeye ya da geniş bir uluslararası askerî varlık, özellikle de ABD, Rusya, İran ve Türkiye askerî varlığı altında tutmaya çalışan politikaları gün yüzüne çıkmışken, Arap Birliği’nin çıkarlarına ters düşüyor.

Bazı Arap ülkeleri, Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönüşünün oy birliğiyle olması konusunda ısrar ederse o zaman Suudi Arabistan da dahil olmak üzere diğer bazı Arap ülkeleri için, her ne kadar geri dönüşün tüm Arap ülkeleri düzeyinde gerçekleşmesini tercih etseler de Suriye ile ilişkilerini bireysel olarak geliştirmeye çalışmaları kaçınılmaz olur.

“ABD çıkarlarıyla çatışırsa Krallık, Arapların çıkarından yana olur”

  • Washington, Esad’la normalleşmeye sayısız kez itiraz etti ancak Riyad, normalleşme diplomasisini yürüttü ve buna liderlik etti. ABD yaptırımları devam ederken Suriye’nin yeniden inşası veya Şam’ın beklentisi olan ekonomik ilişkilerin kurulması ne kadar mümkün?

Suudi Arabistan Krallığı, yolunu ve siyasetini senelerdir kendine has ve bağımsız bir Suudi politik kararıyla belirliyor. Bu, Suudi Arabistan Krallığı’nın ABD’nin petrole ilişkin vizyonuna aykırı ya da zararlı da olsa petrol fiyatları ve ihracat düzeyleri konusundaki bağımsız siyasetiyle kendini gösterdi. Aynı şekilde Suudi Arabistan Krallığı, İran ile çatışma hızını artırmayı reddetti. Bunun yanı sıra Rusya-Ukrayna savaşındaki tutumunu tarafsız kıldı, Çin ile ekonomik ilişkilerini iyileştirdi ve Filistin meselesinde adil ve kapsamlı bir siyasi çözüme varma taahhüdünde bulunmadıkça İsrail’le ilişkilerini normalleştirmeyi kabul etmedi.

Suudi siyaseti bugün başka başkentlerde değil, Riyad’da şekilleniyor. Suudi Arabistan Krallığı’nın Suriye ile ilişkilerin normalleşmesindeki çıkarları, ABD’nin özel çıkarlarıyla çatışırsa o zaman Suudi Arabistan, Krallığın ve Arapların çıkarına uygun olacak şeyi yapacaktır. Suudi Arabistan Krallığı, ABD’nin Suriye’nin geleceği konusundaki vizyonunun Suriyelilerle Arapların menfaatine olmayabileceğinin farkında. Krallık, Suriye meselesinde ABD’ye karşı çıkmamakla birlikte bu vizyonunun tüm detaylarında ona ortak da olmuyor. Özellikle de krizi, sınırsız bir süreye kadar devam ettirme konusunda.

Esed rejimi, Arap ulusal güvenliğini koruyan sorumlulukları üstlenmeden sadece Suriye’nin yeniden inşa edilmesi için Suudi Arabistan’la ekonomik ilişkiler kurmayı arzuluyorsa şayet bilinsin ki Krallık; uluslararası veya Amerikan yaptırım yasalarına karşı çıkmayacak ve imar, Suudi Arabistan’ın Esed rejimiyle ilişkilerini normalleştirme vizyonunun önceliği olmayacaktır.

“Yaratıcı Kaos’ tesadüf değil”

  • Bölge ülkeleri arasında anlaşmazlıklar devam etse de eskinin çatışmayı önceleyen ilişki biçimi yerini diplomasiye bırakıyor. Bu değişim, bölgede nasıl bir değişikliğe kapı aralayabilir?

Kötü ilişkiler ve kopuş ne Arap ülkeleri ile Suriye ne de Suudi Arabistan Krallığı ile Suriye arasındaki normal ilişkilerin tabiatına uygundu. Bu, daha on yıl önce ortaya çıkan bir şey ve sebebi de Suriye’de ortaya çıkan bir iç savaş. Suudi Arabistan Krallığı, bu savaşın barışçıl ve siyasi bir şekilde çözülmesini umuyordu. Ancak Esed rejiminin Suriye’de savaşmaları için İran ile Devrim Muhafızları’nı getirip Arap ulusal güvenliğini tehdit etmesi, Suudi Arabistan Krallığı ile Arap Birliği’ni öfkelendirdi. ABD ve İsrail’in planları, Suriye ve başka yerlerdeki bu çatışmaya kendi çıkarları doğrultusunda yatırım yapmaktan uzak değildi. Bu çatışmalar, on yılın ardından bir çıkmaz yola girdi. Zira ABD stratejisi, politikalarını tükenmiş ülkelerde ve helak eden iç savaşlarda çizmeye çalıştı. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın 2006 yılında “yaratıcı kaos” çağrısı yapmasının ardından birçok Arap ülkesinde iç savaşların gerçekleşmesi tesadüf değildir. Başarısız iç çatışmalarla geçen tam on yılın ardından Arap yöneticiler, buna bir son verme kararı aldılar. ABD’nin, İsrail’in ya da başkalarının çıkarlarıyla çatışsa da ya bölge ve Arap ülkeleri, yiyip bitiren ve diğer Arap ülkelerini tehdit eden askerî çatışmalar ve iç savaşlar içinde bırakılacak ya da bunlara bir son verilecekti.

“İsrail ile normalleşmenin şartı Filistin”

  • Bölgenin normalleşme sürecinin en büyük kaybedeni, Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkeleriyle normalleşme umudunu koruyan İsrail gibi duruyor. İsrail’in Suudi Arabistan’la normalleşmesi mümkün mü?

Kral Abdullah girişimi başlatılıp bu girişim Beyrut ve diğer yerlerdeki Arap zirvelerinde benimsendiğinden beri Suudi Arabistan Krallığı, İsrail’le barışa karşı olmadığını ortaya koydu. Ancak bir şartla: İsrail devleti, Filistin meselesi için adil ve kapsamlı bir çözüme bağlı kalacak ve Arap ülkeleriyle barışçıl ilişkileri normalleştirmeye çalışacak. Krallık, İsrail ile ilişkileri bireysel olarak ve Filistinlilerin haklarını ihlal edecek şekilde normalleştirmeyi kabul etmiyor. Ayrıca İsrail’in Arap bölgesine yönelik hırslarına da bir son vermesi gerek. Suudi Arabistan’ın Suriye ile ilişkileri normalleştirme çabaları da bu bağlamdaki diplomatik çabalardır. Arap ülkelerinin tutumlarının güçlendirilmesi, özellikle İsrail ile Arap ilişkilerinin normalleştirilmesi konusunda tüm Arap ülkelerinin yararına olacaktır. İsrail, Arap ülkelerinin parçalanmasının ve tutumlarının zayıflığının, bilhassa Suriye-Suudi Arabistan ilişkilerinin normalleşmesini engellemede kendi çıkarlarına daha çok hizmet ettiğine inanıyor. Zira Suriye ile Suudi Arabistan arasındaki bu normalleşme, İran dahil olmak üzere son on yılda Esed rejimini destekleyen ülkelerin onayını gerektiriyor ki bu, İsrail’in karşı olduğu bir şey.

  • Tel Aviv’in, İran’a yönelik stratejisinde örneğin doğrudan çatışmayı göze almak gibi bir değişiklik bekliyor musunuz?

İran, İsrail’in derinliklerini balistik füzelerle vurabilecek askerî yeteneklere sahip olduğu sürece İsrail, İran’a saldırmaya cesaret edemez. İsrail, sadece İran’ın reaktörlerine saldırırsa da bundan önce ABD’nin askerî desteğini sağlamaya başvuracaktır. Böyle bir şey de mevcut koşullarda ABD’nin itirazıyla karşılaşıyor. Çünkü ABD’nin askerî varlığı Irak’ta, Basra Körfezi sularında, Suriye ve diğer yerlerde İran ateşi altında.

ORTADOĞU

Irak’a sığınan iki bin Suriye askerinin iadesi bugün başlıyor

Yayınlanma

suriye ordusu

Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, Irak’a kaçan Suriye ordusu askerlerinin iadesine bugün başlanacağını açıkladı.

Irak resmi haber ajansı INA’ya göre Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, konuya dair açıklama yaptı. Miri, Irak’a Esad yönetimi askerlerinin Suriye’ye iadesine bugün başlanacağını belirtti. İade işlemlerinin Irak’taki ilgili makamlar tarafından başlatılacağını aktaran Miri, sürecin Suriye tarafı ile koordineli yürütüleceğini ifade etti.

Suriye ordusuna bağlı yaklaşık 2 bin asker 7 Aralık’ta El-Kaim Sınırı Kapısı üzerinden Irak’a kaçmıştı. 9 Aralık’ta ise Heyet-i Tahrir Şam’a bağlı askeri operasyonlar komutanlığı, zorunlu askerlik yapanlara yönelik genel af kararı çıkarmıştı.

Irak’ın Anbar vilayetine bağlı Rutba ilçesinde bir kampa yerleştirilen askerler kötü koşullar nedeniyle ülkelerine geri gönderilmek için eylem yapmıştı.

Rutba ilçesi Kaymakamı İmat el-Duleymi, yaptığı açıklamada kaçan askerlerin çadırlarda barındığını ve bölgede elektrik, su ve ısınma imkanlarının yetersiz olduğunu ve yerleştirildikleri kampın internet erişiminden yoksun olduğundan dolayı aileleriyle iletişim kuramadıklarını söylemişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail tek kurşun sıkmadan Dera’ya ilerliyor: PYD, İsrail dahil herkesten yardım istiyor

Yayınlanma

Türkiye ve onun desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) Ayn el Arap’a (Kobani) yönelik operasyona hazırlanırken HTŞ ile aradığı diyaloğu henüz kuramayan PYD, Türkiye’ye karşı İsrail dahil tüm ülkelerden yardım bekliyor. Bu arada Suriye topraklarına giren İsrail de Dera’ya doğru ilerliyor.

PKK’nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi (PYD) Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim video konferans yöntemiyle düzenlenen toplantıda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

DW Türkçede yer alan habere göre Salih Müslim HTŞ ile PYD arasında PYD’nin işgalindeki toprakların geleceğine ilişkin henüz bir müzakere süreci başlamadığını söyledi.

Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) Suriye’nin başkentini ele geçirip Esad yönetimini devirdiğinde Salih Müslim HTŞ ile diyaloga açık olduklarını söylemiş, “HTŞ bize bir adım atarsa biz iki adım atarız” demişti. Ayrıca PYD liderliği kendine bağlı kurumlara HTŞ’nin tanıdığı yeni Suriye bayrağının asılması talimatını vermişti.

Şam’a gönderdikleri mesajlara “henüz yanıt alamadıklarını” söyleyen Müslim, yine de olası müzakereleri yürütmek üzere bir heyet hazırladıklarını ve umutlu olduklarını belirtti.

Müslim, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın “HTŞ ve Kürtler arasında bir diyaloğu önlemek için aceleyle ve erkenden” Şam’a gitmiş olabileceğini düşündüğünü de söyledi.

HTŞ ile müzakerelerden istedikleri sonucu alamamaları halinde Şam’la bir çatışma ihtimali görüp görmediğinin sorulması üzerine Müslim, “Bu olmazsa kendimizi siyasi olarak savunacağız. Her şey masada ancak iyi niyetle yaklaşıyoruz” dedi.

Hem HTŞ hem SMO için “cihatçı” nitelemesi yapan Müslim, yine de HTŞ’nin geçmişte kendilerine yönelik operasyonlara katılmadığına dikkat çekti. Fakat bu yapının da “Türkiye ile koordinasyon halinde olduğunun” farkında olduklarını kaydetti.

“İsrail desteğine açığız”

İsrail basınında son günlerde çıkan “İsrail’in Suriyeli Kürtleri Türkiye’ye karşı koruması gerektiği” şeklindeki yorumların sorulması üzerine Müslim, “Özellikle İsrail’den değil, herkesten destek istediklerini” söyledi. Salih Müslim, “İsraille iletişimimiz yok, eğer böyle bir (Kürtlere destek) açıklamaları varsa elbette takdirle karşılarız” dedi. Müslim, Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği tutumun “İsrail’i de rahatsız ettiğini” savundu.

Jerusalem Post gazetesi 9 Aralık tarihinde, “Suriye Kürtlerinin temsilcileri yardım ve koruma talebiyle İsrailli yetkililere başvurdu” diye yazmıştı.

İsrail’in Türkiye’ye karşı açık desteğinin SDG kontrolündeki bölgelerde yaşayan Arap halkları huzursuz edip etmeyeceği sorusu üzerine Müslim, “Mısır, Fas, Tunus, Körfez ülkeleri… tüm bu Arap ülkelerinin zaten İsraille ilişkisi var” ifadelerini kullandı. Arap aşiretlerinin sırf bu yüzden kendileri aleyhine tutum almasını beklemediğini söyledi.

İsrail ordusu Dera’ya ilerliyor

Türkiye’nin PYD’ye yönelik eylemlerinden rahatsızlığını dile getiren İsrail ise Esad yönetiminin devrilmesi üzerine girdiği Suriye topraklarındaki işgalini tek bir kurşun dahi sıkmadan derinleştiriyor.

İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), İsrail’in Dera kırsalında dokuz kilometre ilerleyerek bölgedeki Koya köyüne ve Vahdet barajı bölgesine girerek stratejik mevzilere konuşlandığını duyurdu.

SOHR’un bildirdiğine göre İsrail güçleri bölgeye girmeden önce bölge sakinlerinden silahlarını teslim etmelerini istedi.

SOHR, ayrıca İsrail güçlerinin İsrail – Suriye sınırındaki tampon bölge yakınlarındaki Kuneytra bölgesi ve Dera arasındaki sınırda yer alan Sayda köyü yakınlarındaki askeri bir bölge olan 74. Tugay bölgesine girdiğini aktardı.

İsrail ordusu bu ay Esad hükümetinin çöküşünün ardından, Suriye sınırında yer alan stratejik Hermon Dağı’nı işgal etmiş ve Suriye ile işgal altındaki Golan Tepeleri arasındaki silahtan arındırılmış bölgeye girmişti. İsrailli yetkililer, bu hareketi İsrail’in sınırlarının güvenliğini sağlamak için sınırlı ve geçici bir önlem olarak tanımlamasına rağmen en az 2025’in sonuna kadar işgali devam ettireceklerinin mesajlarını veriyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

ABD, Suriye’de eğittiği gruba Esad devrilmeden önce “Zamanınız geldi” demiş

Yayınlanma

“IŞİD’e karşı mücadele” kapsamında ABD ve Birleşik Krallık tarafından eğitilen “Devrimci Komando Ordusu” (RCA) isimli gruba, Esad devrilmeden önce ABD Özel Kuvvetleri tarafından verilen bir brifingde, “Sizin zamanınız geldi,” denildiği belirtiliyor.

İngiliz The Telegraph’ta yayınlanan habere göre, Washington’un saldırıdan önceden haberdar olduğuna dair ilk işaret olarak RCA, Esad yönetiminin sonunu getirebilecek bir saldırı için güçlerini artırmalarının ve “hazır olmalarının” söylendiğini açıkladı.

RCA komutanlarından Başar el-Maşadani, Palmira kentinin eteklerinde Rusya tarafından kullanılan eski bir Suriye ordusu hava üssünden The Telegraph’a yaptığı açıklamada “Bize bunun nasıl olacağını söylemediler. Bize sadece, ‘Her şey değişmek üzere. Bu sizin anınız. Ya Esad düşecek ya da siz düşeceksiniz’ [dediler]. Ama ne zaman ya da nerede olacağını söylemediler, sadece hazır olmamızı söylediler,” dedi.

Maşadani’ye göre, Irak sınırındaki ABD kontrolündeki Tanf hava üssündeki brifingden önceki haftalarda, RCA’nın safları, komutası altına aldığı kendisi gibi daha küçük serbest birliklerle dolduruldu.

HTŞ geçen ayın sonlarına doğru yıldırım harekatıyla güneye, Şam’a doğru ilerlerken, RCA da Tanf’tan ilerledi ve şu anda başkentin kuzeyindeki toprak parçaları da dahil olmak üzere ülkenin yaklaşık beşte birini işgal ediyor.

Üst düzey RCA yetkilileri, Suriye’deki ABD’li komutanların ilerleme emrini, 2019’daki yenilgisine kadar ülkenin kuzeydoğusunun büyük bölümünü işgal eden IŞİD’in kalıntılarının “Esad’ın düşmesi halinde oluşacak güç boşluğundan yararlanmasını önlemek için” verdiklerini söyledi.

The Telegraph’a göre bu durum Washington’un sadece 8 Aralık’ta Beşar Esad yönetimini deviren HTŞ öncülüğündeki saldırıdan haberdar olduğunu değil, aynı zamanda operasyonun boyutları hakkında da kesin istihbarata sahip olduğunu gösteriyor.

Geçen hafta kentin eteklerindeki Rus kontrolündeki Suriye hava üssünü ele geçiren RCA savaşçıları, saldırı başlamadan yaklaşık üç hafta önce, kasım ayı başında Esad’ın olası düşüşüne hazırlanmalarının söylendiğini belirttiler.

Ekim ayı başında Maşadani ve diğer komutanlar, Tanf’taki Amerikalı subayların Ebu Hatab tugayını ve diğer birlikleri RCA’nın ortak komutası altına soktuğunu söyledi.

Bunun sonucunda RCA’nın mevcudu yaklaşık 800’den 3.000’e çıktı. Kuvvetin tüm üyeleri ABD tarafından silahlandırılmaya ve şu anda feshedilmiş olan Suriye ordusundaki askerlere ödenen maaşın yaklaşık 12 katı olan ayda 400 dolar maaş almaya devam etti.

Saldırı başladığında RCA güçleri doğu çölü boyunca yayıldı ve kilit yolların kontrolünü ele geçirdi. Ayrıca güneydeki Dera kentinde HTŞ’den önce Şam’a ulaşan bir isyancı grupla birleştiler.

Yüzbaşı Maşadani, RCA ve Suriye’nin geçici lideri Muhammed el-Colani tarafından yönetilen HTŞ militanlarının işbirliği içinde olduğunu ve iki güç arasındaki iletişimin Tanf’taki Amerikalılar tarafından koordine edildiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English