Asya
Taliban’ın savaşması gereken bir düşmanı var: IŞİD

ABD, 11 Eylül olayından sonra terörle mücadele bahanesiyle Afganistan’a girdi. O zamanlar Afganistan, mevcut Afganistan yönetimi olan Taliban’a ve El Kaide terörist grubuna ev sahipliği yapıyordu. ABD, ölümcül olaydan dolayı adı çıkmış El Kaide’yi suçladı ve intikam sözü verdi. El Kaide’nin kurucusu ve ilk lideri olan Usame bin Ladin’i 2011’de Pakistan’da ve halefi Eymen El Zevahiri’yi geçenlerde Afganistan’da bir insansız hava aracı saldırısında öldürmeyi başardı.
Ancak mesele şu ki, ABD Afganistan’a girdiğinde sadece Taliban hükümeti ve El Kaide terör grubu vardı, peki ABD’nin Ağustos 2021’de 20 yıllık askeri varlığı sona erdirdikten sonra şimdi Afganistan’da kaç terörist grup faaliyet gösteriyor? Çok daha fazla! ABD varlığının ve Batılı ülkeler tarafından desteklenen Afgan istihbaratının hemen burnunun dibinde ortaya çıkan İŞİD de dahil olmak üzere 20’den fazla terörist grup var.
IŞİD ilk olarak 2014’te ortaya çıktı ve hafife alındı ve hatta camileri, türbeleri, hastaneleri, kliniklerini, düğün salonlarını, yolcu otobüslerini, Sih tapınağını, Hindu Gurdwara’yı vb. yerleri hedef alan birkaç ölümcül saldırı gerçekleştirene kadar varlıkları şiddetle reddedildi. Bu saldırılar kapsamında IŞİD’in, Irak ve Suriye’de başarısız olduktan sonra, mezhep savaşı ideolojisi izlediği görülmektedir.
IŞİD, yıllardır Taliban komutanlarına, El Kaide savaşçılarına, Özbekistan İslami Hareketi ve Doğu Türkistan İslami Hareketi’ne, bağları güçlendirmek ve onların destekleriyle Afganistan’da güçlü bir dayanak bulmak için tam hazırlıklarla yaklaştı.
Taliban’ın ünlü komutanlarından Abdulrauf Hadim, 2013’te Pakistan’da Taliban’ın kurucusu ve lideri Molla Ömer’in ölümünün ardından IŞİD’e katıldı ve bazı üyeler de gruba bağlılık sözü verdi, ancak bu 2015’te kamuoyuna açıklandı.
Taliban IŞİD’e karşı savaşta kararlı
Ancak Taliban, IŞİD’e hiçbir zaman merhamet göstermedi ve asla kabul etmedi. Taliban, IŞİD teröristleriyle savaşmak ve onları Afganistan’dan ortadan kaldırmak için güçlü bir kararlılığa sahip.
Taliban, 15 Ağustos’ta iktidarının başlamasından itibaren son üç ayda 670’in üzerinde IŞİD militanını tutukladı ve ayrıca zaman içinde başkent Kabil’de ve doğu Nangarhar vilayetinde grubun 25 saklanma yeri imha edildi. Taliban ayrıca, eski Eşref Gani hükümetini, savaş sırasında Taliban’a karşı kullanmak için IŞİD’i güçlendirmekle suçladı.
Ama yine de IŞİD, Afganistan için büyük bir tehdit oluşturuyor ve aynı zamanda komşu ülkeler ve ötesindeki ülkeler için de endişe kaynağı. IŞİD Afganistan’da kan dökmeye devam ediyor ve son birkaç ayda saldırılarını yoğunlaştırdı ve görünüşe göre Taliban, bu terörü azaltmak için çabalıyor. Son birkaç ayda terör grubu, Balkh, Kunduz, Kabil’de en az 100 kişinin öldüğü ve 200 kişinin de yaralandığı ölümcül, dehşet verici saldırılar düzenledi.
Rusya, Çin ve İran yardım edebilir
IŞİD, dünyayı Darül İslam ve Darül Küfür olarak ikiye bölerek revizyonist bir politika izliyor ve ulus devlete sıfır tolerans ilkesini kabul ediyor. Rusya, Çin ve İran’ın diğer bölge ülkeleri arasında IŞİD’in Afganistan’daki varlığını kendi toprak bütünlükleri ve bölgenin barış ve güvenliği için büyük bir tehdit olarak tanımlamasının temel nedeni budur.
Harici’ye konuşan üst düzey bir Taliban yetkilisi, IŞİD’in dış güçler tarafından mevcut hükümeti korkutmak ve istihbarat departmanının kapasitesini baltalamak için baskı aracı olarak Taliban’a karşı kullanıldığını söyledi.
İsmini vermek istemeyen Taliban yetkilisi, “Masum insanlarımıza karşı bu ölümcül komployu durduracağız. IŞİD’li teröristleri etkisiz hale getirmek için gece gündüz çalışmaya başladık” dedi.
Yetkili, herhangi bir ülkenin adını belirtmeden, bazı Batılı ülkelerin Taliban yönetiminden memnun olmadığını ve Taliban’ı taleplerini kabul etmeye zorlamak için IŞİD’i desteklemeye yöneldiklerini söyledi. “Bağımsızlık için savaştık, yabancı ülkelerin mantıksız taleplerini asla kabul etmiyoruz” diyen Taliban yetkilisi, Afgan vatandaşlarına Taliban güvenlik güçlerinin Afganların barış ve güvenliğini sağlayacağına dair güvence verdi.
Tüm bölge için tehdit oluşturuyor
Afgan uzman Dr. Hikmetullah Hikmet Harici’ye verdiği demeçte, “IŞİD sadece Afganistan’a değil, bölge ve ötesine de tehdit oluşturan bir olgudur” dedi.
IŞİD ile ilgili endişelerin çeşitli boyutları ve yönleri var ve Dr. Hikmet’a göre bu, bölge ve dünya güçleri tarafından Taliban liderliğindeki mevcut Afgan hükümetine karşı yürütülen bir proje.
IŞİD’in mevcut hükümete karşı savaştığı çok net bir gerçek, ancak olumlu olan nokta Taliban’ın bu acımasız gruba karşı net bir bakış açısına sahip olması ve şimdiden düzinelerce kişiyi tutuklamış olması.
Dr. Hikmet, “Ama yine de büyük bir endişe var. Bölge ülkeleri ve diğerlerinin Afganistan’da çıkarları bozulursa, IŞİD’i birbirlerine karşı kullanmaya ve Afgan topraklarını suistimal etmeye yönelebilirler” dedi.
Dr. Hikmet, böyle bir senaryoda Çin, Rusya, İran ve Orta Asya ülkelerinin kendi kaygıları olduğunu ve bölgede barış adına IŞİD’e karşı her türlü çabayı desteklediklerini söyledi.
IŞİD’e karşı bölgesel bir koalisyonun kurulmasına ihtiyaç var, aksi takdirde yangın kısa sürede diğer ülkelere de sıçrayacak ve daha büyük bir vahşi yılanla uğraşmak çok daha maliyetli olacaktır.
Aynı zamanda, aktif olmayan diğer aşırılık yanlısı gruplar da yakında aktif hale gelebilir. Afgan uzman, “Aşırılıkçı gruplar Afgan halkı için kabul edilemez ve El Kaide lideri Ayman el-Zawahiri’nin öldürülmesi Afganların yaralarına daha fazla tuz basıyor” dedi.
Pakistan tartışması
Gerçekten de Taliban, IŞİD’e karşı, güçlü bir bağlılık ve dürüstlükle savaşıyor, ancak yine de IŞİD’in etkisini kontrol altına alamadı ve Afgan halkını terör belasından kurtaramadı.
Ancak, bu konudaki tüm suçlama tartışmalı komşu Pakistan’a atfediliyor ve Pakistan bu tür projeleri “batı ve doğudan” almakla ve uygulamakla suçlanıyor.
Başka bir savaş uzmanı, “Afganistan’daki çıkarlarını korumak için ABD ve İngiltere ile birlikte çalışan Pakistan ordusu ve istihbaratı (ISI) ve ne yazık ki Pakistan’ın yanlış politikası, terörist grupların bölgeye etki etmesine yol açıyor” diyor.
İyimser ve kötümser senaryolar
Bu arada, Taliban, IŞİD’in ciddi bir tehdit olduğu yönünde artan bölgesel algılardan faydalanabilir, Rusya, Çin ve İran gibi ülkeler Taliban’ın bu grupla savaşmasına yardım edebilir. Ayrıca, Taliban’ın terörle mücadele amacıyla diğer ülkelerden destek alma şansını da artırıyor.
İyimser bir durumda, IŞİD Afgan toplumu üzerinde önemli bir etkiye sahip olmayacak ve yabancı kökenli olması nedeniyle Afganlardan istediği karşılığı alamayacak, ancak bu sefer daha ölümcül saldırılar gerçekleştirebilir. Afganistan’ın başkenti Kabil’de Çarşamba akşamı bir camide meydana gelen patlamada 30’dan fazla kişi öldü ve düzinelerce kişi yaralandı.
Kötümser bir bakış açısıyla ise IŞİD, Taliban’ın Ağustos’ta iktidara geldikten kısa bir süre sonra ilan ettiği genel af doğrultusunda hapishanelerden serbest bırakılan suçluları toplama yoluna gidecek. Ayrıca yoksulluk, IŞİD’in kendisini güçlendirmek için kullandığı temel fırsatlardan biridir. Kış aylarında, birçok Afgan’ın yemek bulabilmek için mücadele ettiği zamanlarda, IŞİD personel toplamaya odaklandı, ancak çok geçmeden hemen yaz başında ölümcül saldırılara geçti.
Yoksulluğu kullanıyorlar
IŞİD, savaşının temel nedeni olarak İslami kuralları ve düzenlemeleri kullanamaz, ancak halkının ciddi bir insani krizle karşı karşıya olduğu bir ülkede kesinlikle işsizlik ve yoksulluğu propaganda aracı olarak kullanır. Sıradan Afganların dolar karşılığında IŞİD’e katılması büyük bir karar değil.
Üst düzey bir Taliban yetkilisi, “Afganistan asla IŞİD’in kalesi olmayacak, vatandaşlarımıza söz veriyoruz” dedi.
Afganlar, savaş nedeniyle son 43 yılda sefil bir şekilde acı çekti. Yetkili, Afganistan’ın kendisi, komşuları ve dünya ile barış içinde, aşırılıkçı gruplardan uzak yaşaması için çalışacağını garanti etti.
Asya
Çinli ihracatçılar gümrük vergilerinden kaçınmak için mallarının menşeini üçüncü ülkeler üzerinden gizliyor

Çinli ihracatçılar, ABD Başkanı Donald Trump tarafından uygulanan gümrük vergilerinden kaçınmak için, mallarını üçüncü ülkeler üzerinden sevk ederek gerçek menşeini gizlemeye yönelik çabalarını artırıyor.
Financial Times’ın (FT) haberine göre, Çin’den gelen mal akını, aslında ABD’ye yönelik ticaretin aktarma noktası haline gelmekten çekinen komşu ülkelerde alarm zillerini çaldırdı.
Bu taktiğin giderek yaygınlaşması, Trump’ın Çin mallarına uyguladığı yüzde 145’e varan yeni gümrük vergilerinin, ihracatçıların en önemli pazarlarından birine erişimini engelleyeceği yönündeki endişelerini vurguluyor.
Çin’in güneyindeki Zhongshan şehrinde bulunan ihracatçı Baitai Lighting’in satış elemanı Sarah Ou, FT’ye verdiği demeçte, “Gümrük vergisi çok yüksek” dedi ve ekledi: “[Ancak] malları komşu ülkelere satabiliriz, komşu ülkeler de bunları ABD’ye satar ve böylece vergiler azalır.”
ABD ticaret yasaları, malların gümrük vergisi açısından menşe ülkesi olarak kabul edilebilmesi için, genellikle önemli bir değer katan işleme veya imalat dahil olmak üzere, bir ülkede “önemli bir dönüşüm” geçirmelerini gerektiriyor.
Ancak Xiaohongshu gibi Çin sosyal medya platformlarındaki reklamlar, ihracatçılara mallarını Malezya gibi ülkelere göndererek, orada yeni menşe belgesi almalarını ve ardından ABD’ye göndermelerini teklif ediyor.
“ABD Çin ürünlerine gümrük vergisi mi uyguladı? Malezya üzerinden transit geçerek Güneydoğu Asya mallarına ‘dönüştürün’!“ diye yazan bir reklam, bu hafta Xiaohongshu’da ‘Ruby — Üçüncü Ülke Transshipment’ adlı bir hesap tarafından yayınlandı.
“ABD Çin menşeli ahşap döşeme ve sofra takımlarına sınırlama mı getirdi? Malezya’da ‘menşei yıkayın’ ve gümrük işlemlerini sorunsuz geçirin!” diye ekledi.
Güney Kore gümrük idaresi geçen ay, bu yılın ilk çeyreğinde menşe ülkesi sahte olan 29,5 milyar won (21 milyon dolar) değerinde yabancı ürün bulduğunu, bunların çoğunun Çin’den geldiğini ve neredeyse tamamının ABD’ye gönderildiğini açıkladı.
Ajans yaptığı açıklamada, “ABD hükümetinin ticaret politikasındaki değişiklikler nedeniyle, farklı gümrük tarifeleri ve kısıtlamalardan kaçınmak için ülkemizin ürünlerin geçiş noktası olarak kullanıldığı vakalarda son zamanlarda keskin bir artış görüyoruz” dedi.
Vietnam Sanayi ve Ticaret Bakanlığı geçen ay, yerel ticaret birlikleri, ihracatçılar ve üreticilere hammadde ve girdi mallarının menşe kontrollerini güçlendirmeleri ve sahte sertifikaların düzenlenmesini önlemeleri çağrısında bulundu.
Tayland Dış Ticaret Bakanlığı da geçen ay, gümrük vergilerinden kaçınmayı önlemek için ABD’ye gönderilen ürünlerin menşe kontrollerini sıkılaştırmaya yönelik tedbirler açıkladı.
Baitai’den Ou, birçok Çinli üretici gibi, şirketin malları “gemide teslim” olarak sevk ettiğini ve bu durumda mallar kalkış limanından çıktıktan sonra sorumluluğun alıcıya geçtiğini, böylece ihracatçının yasal riskinin azaldığını söyledi.
“Müşteriler sadece Guangzhou veya Shenzhen’de liman bulmak zorundadır ve [mallar] oraya ulaştığı sürece görevimizi tamamlamış oluruz. [Bundan sonra] bizim işimiz değildir” dedi.
İki lojistik şirketinin satış elemanları, malları Malezya’nın Port Klang limanına gönderebileceklerini, buradan malları yerel konteynerlere aktaracaklarını ve etiketlerini ve ambalajlarını değiştireceklerini söyledi. İsimlerini vermek istemeyen satış elemanları, FT’ye verdikler demeçte, şirketlerin Malezya’daki fabrikalarla bağlantıları olduğunu ve bu fabrikaların menşe belgelerinin düzenlenmesine yardımcı olabileceğini söyledi.
Malezya Yatırım, Ticaret ve Sanayi Bakanlığı ise, ülkenin “uluslararası ticaret uygulamalarının bütünlüğünü korumaya kararlı olduğunu” ve “malların değeri veya menşei ile ilgili olsun olmasın, yanlış veya sahte beyanlarla gümrük vergilerini atlatmaya yönelik her türlü girişimi ciddi bir suç olarak gördüğünü” belirtti.
“Bu haberlerin doğruluğu tespit edilirse, gümrük idaresi ve ABD yetkilileriyle işbirliği içinde soruşturma başlatacak ve gerekli önlemleri alacağız” diye ekledi.
Çin dışişleri ve ticaret bakanlıkları Financial Times’ın Çinli ihracatçılar ile ilgili yorum taleplerine yanıt vermedi.
Asya
Hindistan ve Pakistan orduları olası bir çatışmaya hazırlık olarak kapasitelerini güçlendiriyor

Eski askeri yetkililer ve uzmanlar, nükleer silaha sahip komşu ülkeler Hindistan ve Pakistan’ın 2019’daki çatışmaların ardından askeri kapasitelerini önemli ölçüde artırdığını ve bu durumun sınırlı bir çatışmada bile gerilimin tırmanma riskini artırdığını belirtiyor. Hindistan ve Pakistan orduları arasındaki gerilim yükseliyor.
Pakistan, Hindistan’ın geçen ay Keşmir bölgesinde yerli turistlere yönelik ölümcül saldırıdan İslamabad’ı sorumlu tutmasının ardından Hindistan’ın askeri müdahale planları yaptığını iddia ediyor. Hindistan Başbakanı Narendra Modi, saldırının destekçilerini “hayal edemeyecekleri şekilde” cezalandıracağını söyledi.
Pakistan saldırıya karıştığını reddediyor ancak hedef alınması halinde misilleme yapacağı uyarısında bulunuyor.
2019’da Hindistan, Keşmir’de bir Hint askeri konvoyunun bombalanmasının ardından Pakistan içinde hava saldırıları düzenledi ve “terörist kamplarını” yok ettiğini açıkladı. Pakistan jetleri iki gün süren operasyonlarda misilleme hava saldırısı düzenledi ve bir Hint uçağını düşürdü. Şimdi de Hindistan ve Pakistan orduları arasında yer yer misillemeler yaşanıyor.
Komşu ülkeler, 1948, 1965 ve 1971 yıllarında üç savaş yaşadı ve bağımsızlıklarını kazandıklarından bu yana, çoğunlukla her ikisinin de hak iddia ettiği Keşmir bölgesi nedeniyle sayısız kez çatıştı. Her iki ülke de 1990’larda nükleer silahlara sahip oldu ve Keşmir, dünyanın en tehlikeli çatışma bölgelerinden biri olarak kabul ediliyor. Hindistan ve Pakistan orduları o zamandan bu yana olası çatışmalara karşı kapasitelerini artırıyor.
Askeri uzmanlar, her iki tarafın da köşeye sıkışmadıkça nükleer silahları kullanmayı düşünmeyeceğini, ancak sınırlı bir çatışmada bile tırmanma riskinin yüksek olduğunu belirtiyor.
Reuters’a konuşan uzmanlar, böyle bir çatışmada Hindistan ve Pakistan’ın eşit güçte olduğu kabul edilen hava araçları, füzeler veya insansız hava araçlarını kullanılmasının muhtemel olduğunu belirtiyor.
Washington’daki düşünce kuruluşu Stimson Center’ın Güney Asya Programı’nda misafir araştırmacı olan Frank O’Donnell, “Her iki ülkedeki karar alıcılar, 2019’dan önceye göre çatışmayı başlatma ve tırmandırma konusunda daha fazla risk almaya meyilli” dedi.
“Ancak, kesin eylemler konusunda karşılıklı net bir anlayış olmadan, bu durum istemeden tırmanmaya neden olabilir” diye ekledi.
Her iki taraf da 2019’dan bu yana yeni askeri teçhizat satın alarak yeni konvansiyonel saldırı seçeneklerini elde etti.
Sidney Teknoloji Üniversitesi’nde Güney Asya güvenlik araştırmacısı olan Muhammad Faisal, “Her iki taraf da kendilerini geçen seferkinden daha iyi durumda olduğunu düşünecek. Ancak bunu ancak gerçek bir çatışma gördüğümüzde anlayabileceğiz” dedi.
Özellikle Hindistan, 2019’da yaşlı Rus jetlerine güvenmek zorunda kaldığı için dezavantajlı durumda olduğunu düşünüyordu. O zamandan bu yana, Batı’nın en iyi uçaklarından biri olan Fransız yapımı 36 adet Rafale savaş uçağı satın aldı ve donanması için daha fazlasını sipariş etti.
Buna karşılık Pakistan, 2022’den itibaren Çin’in en gelişmiş savaş uçaklarından biri olan ve Rafale’ye eşdeğer olan J-10’u partiler halinde satın aldı. Londra merkezli Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’ne göre, Pakistan’da bu uçaktan en az 20 adet var.
Uçaklar, görsel menzil ötesinde çalışan Meteor havadan havaya füzeleriyle donatılmış Rafale’ye benzer gelişmiş yeteneklere sahip. Pakistanlı bir güvenlik yetkilisi, medyaya bilgi verme yetkisi olmadığı için ismini vermek istemedi, ancak J-10’un da benzer PL-15 füzeleriyle donatıldığını söyledi.
2019’daki çatışmada hava savunmasında ortaya çıkan boşlukları doldurmak için Hindistan, Rusya’nın savaşta test edilmiş S-400 mobil uçaksavar füze sistemini satın aldı. Pakistan ise Çin’den bir alt seviyede olan ve Rusya’nın S-300 sistemini temel alan HQ-9’u aldı.
‘Topyekun savaş istemiyorlar’
Hindistan Hava Kuvvetleri eski hava mareşali ve Delhi merkezli Hava Gücü Araştırmaları Merkezi düşünce kuruluşunun genel müdürü Anil Golani, “Bazı açılardan kesinlikle (2019’dan) daha iyi durumdayız” dedi.
Reuters’a konuşan Golani, “Ülkede harekete geçme çağrısı çok yüksek ama kişisel değerlendirmeme göre, hem Hindistan hem de Pakistan topyekûn bir çatışma istemiyor” diye ekledi.
Öte yandan bir de ABD ve Çin faktörü konuşuluyor. Çin, Hindistan’ın rakibi ve Pakistan’ın yakın müttefiki ve en büyük askeri teçhizat tedarikçisi. ABD ise Hindistan ile güçlü ilişkilere sahip.
Sidney Teknoloji Üniversitesi’nden Muhammad Faisal, “Bu, Batı ve Çin teknolojisi arasında bir yarışma olabilir” dedi ve “Hindistan için, Çin’e karşı da savunma yapması gerektiğinden, Pakistan cephesine kaç hava filosu tahsis edeceği konusunda bir ikilem var” diye ekledi.
Çin ve Hindistan, 1962’de kısa süreli bir sınır savaşı yaşadı ve iki ordu, en son 2022’de gergin Himalaya sınırında çatıştı.
Pakistan, Washington ile ilişkilerinin daha güçlü olduğu dönemlerde satın aldığı F-16 uçaklarından oluşan bir filoya sahip. Bu F-16’lar 2019’daki çatışmada kullanılmış ve Hindistan’ın ABD’ye protesto notası vermesine neden olmuştu, ancak Yeni Delhi şu anda Washington ile çok daha yakın ilişkiler içinde.
Uzmanlar, bu kez F-16’larla siyasi bir gerginlik yaşamamak ve daha gelişmiş uçaklara sahip olmanın avantajını kullanmak için Pakistan’ın Çin yapımı J-10’larla öncü olacağını söyledi.
Ancak, pilotun vurulma riski olmadığı için insansız hava aracı veya yerden fırlatılan füze saldırısı daha olası görülüyor.
Hindistan, savaş kabiliyetine sahip insansız hava araçları için İsrail’e yöneldi ve Heron Mark 2’yi satın aldı. Ayrıca ABD’den Predator insansız hava araçları sipariş etti. Pakistanlı güvenlik yetkilisine göre, Pakistan, Ukrayna’nın Rusya ile savaşta kullandığı Türkiye’nin Bayraktar TB2’sini ve yine Türkiye’den Akıncı İHA’yı satın aldı.
Gerginliğin sürdüğü sırada Pakistan, cumartesi günü 450 km (280 mil) menzilli bir karadan karaya balistik füze denemesi yaptı. Ülkenin ordusundan yapılan açıklamada, bu denemenin silahlı kuvvetlerin “her türlü saldırıya karşı ulusal güvenliği koruma” hazırlığında olduğunu göstermek amacıyla yapıldığı belirtildi. Pakistan’ın ayrıca kara, deniz ve havadan ateşlenebilen kısa ve orta menzilli füzeleri de bulunuyor.
Hindistan’dan testle ilgili henüz bir yorum yapılmadı. Hindistan’ın yetenekleri arasında yaklaşık 300 km menzilli BrahMos süpersonik seyir füzesi ve Agni serisi kıtalararası balistik füzeler bulunuyor.
2019’daki çatışma, çok sayıda füze saldırısı tehdidiyle neredeyse kontrolden çıkıyordu.
Pakistan hava kuvvetlerinde eski savaş pilotu olan Kaiser Tufail, Hindistan’ın 2019’da caydırıcılık sağlayamadığını, bu nedenle bu kez daha keskin bir saldırı hedefleyeceğini ve bunun da daha fazla risk getireceğini söyledi.
Modi, 2019’daki çatışmaların ardından, o dönemde sipariş edilen Rafale savaş uçaklarının eksikliğini hissettiklerini ve Fransız savaş uçakları olsaydı çatışmanın sonucunun farklı olabileceğini ima etti.
Tufail, “2019’da gördüklerimizin ötesine geçerseniz, bu çok riskli olur” dedi ve Hindistan ve ekledi: “Nükleer silahlara sahip ülkelerin birbirleriyle çatışması son derece tehlikelidir.”
Asya
Avustralya, Trump’ın gölgesinde sandık başına gidiyor

Avustralyalılar, yüksek enflasyon, yerli halklar olarak bilinen Aborjinler ve Torres Strait Islanders topluluklarının temsil arayışı tartışmaları ve Trump’ın gümrük vergilerinin gölgesinde, 3 yıl boyunca iktidarda kalacak 48. federal hükümeti belirlemek üzere sandık başına gidiyor.
Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, cumartesi günkü seçimlerin son gününde muhafazakar rakibi Peter Dutton’ın seçim bölgesinde kampanya yürüttü. Donald Trump’ın değişken diplomasisiyle gölgelenen kampanyada, anketler görevdeki başbakanın lehine sonuçlar gösteriyor.
Avustralya Seçim Komisyonu’na göre, 18 milyon seçmen hak sahibinden yaklaşık 7 milyonu, cuma günü erken oy kullanma merkezlerinde veya posta yoluyla oylarını kullanmıştı.
Yayınlanan tüm kamuoyu yoklamaları, Albanese’nin merkez sol İşçi Partisi’nin iki partili sistemde muhafazakar Liberal-Ulusal koalisyonun önünde olduğunu gösteriyor, ancak anketler İşçi Partisi’nin azınlık hükümeti kurma ihtimalinin de olduğunu ortaya koyuyor.
İşçi Partisi, 77 sandalyeyle üç yıldır tek başına iktidarken, muhalefette Liberal-Ulusal koalisyon 58 sandalyeyle, Yeşiller ise 4 sandalyeyle temsil ediliyor.
Yaklaşık 27 milyonluk nüfusa sahip ülkede 18,09 milyon kayıtlı seçmen, Temsilciler Meclisi ve Senato üyelerini belirlemek için oy kullanacak. Hükümetin kurulabilmesi için 151 sandalyeli mecliste en az 76 sandalye gerekiyor.
Her iki büyük parti de yaşam maliyetleri ve yüksek konut fiyatlarına odaklandı, ancak anketler, Trump’ın gümrük vergileriyle tetiklenen küresel belirsizliğin, seçim kampanyası sırasında seçmenlerin en önemli gündem maddesi haline geldiğini gösteriyor.
Dutton, Trump ile karşılaştırılmaktan uzak durmaya çalıştı, ancak şubat ayında yapılan kamuoyu yoklamalarında önde giderken geride kaldı.
Siyasi stratejistler, Trump’ın belirleyici faktör olmadığını, Albanese’nin güçlü bir kampanya yürüttüğünü ve Dutton’ın kamu görevlilerinin evden çalışmasını yasaklayan kısa ömürlü bir politika gibi hatalar yaptığını söyledi. Dutton’ın nükleer enerjiyi savunmasının da oranlarını olumsuz etkilediği düşünülüyor. Ancak uzmanlar Trump’ın etkisinin, riskten kaçınan seçmenlerin çekincelerini artırdığını belirttiler.
Savunma, her iki partinin de en önemli gündem maddeleri arasında yer alırken, Çin’in Avustralya’nın en büyük ticaret ortaklarından biri, ABD’nin ise en önemli savunma ortağı olması, partilerin bu konudaki söylemlerine de yansıyor.
Albanese, 30 Nisan’da ABC News’e verdiği röportajda Avustralya’nın kendi savunmasını kendisinin üstleneceğini, bunun için yerli füze üretimi gibi konularda çalışmalarının olacağını belirtmişti.
Koalisyon ise 2030’a kadar savunma harcamasını yıllık 87,5 milyar dolara, Gayrisafi Yurt içi Hasıla’nın (GSYH) yaklaşık yüzde 2,5’ine, 2035’e kadar ise GSYH’nin yüzde 3’üne çıkarmayı vaat ediyor.
Savunma harcamalarını GSYH’nin yüzde 3’üne çıkaracaklarını açıklayan koalisyon, 28 ek F-35 savaş uçağı alımı için 3 milyar Avustralya doları ayıracağını vurguluyor.
Koalisyon, net göçü 100 bin kişi düşürmeyi, kalıcı göç kotasını yıllık 140 bine indirmeyi ve üniversitelerin yabancı öğrenci kontenjanını yüzde 25 kısmayı planlıyor.
İşçi Partisi, 8,5 milyar Avustralya doları tutarındaki destek paketiyle doktorları ücretsiz hasta bakımına teşvik edeceğini belirtiyor.
Albanese cuma günü düzenlediği basın toplantısında, seçmenlere yönelik son konuşmasında, “Belirsiz zamanlarda, İşçi Partisi’nin Avustralya’nın geleceğini inşa etmek için bir planı olduğundan emin olabilirsiniz ve Koalisyon’un kesintiler ve kaos getireceğinden emin olabilirsiniz” dedi.
Avustralya Yayın Kurumu’na verdiği radyo röportajında Albanese, Avustralya’nın “Amerika Birleşik Devletleri’nden farklı bir ülke” olduğunu ve seçmenlerin Dutton’ın “iklim değişikliği politikalarını kesintiye uğratma” ve 41.000 kamu görevlisini işten çıkarma vaatlerinden endişe duyduğunu söyledi.
Albanese’den bir gün önce kendi seçim bölgesinde kampanya yürüten Dutton, Avustralyalı ailelerin ve küçük işletmelerin karşılaştığı zorlukları vurguladı. “Bugün üç yıl öncesine göre daha iyi durumda mısınız?” diye sordu seçmenlere.
2019 seçimlerinde kamuoyu yoklamalarının aksine muhafazakar bir hükümetin iktidara gelmesini sağlayan sonucu işaret eden Dutton, hala kazanabileceğini söyledi.
Diğer yandan, yerli halklar olarak bilinen Aborjinler ve Torres Strait Islanders toplulukları, uzun süredir devam eden yapısal eşitsizliklerin giderilmesi, kültürel tanınma ve siyasi temsil konularında çeşitli taleplerde bulunuyor.
Bu talepler, özellikle 2017 yılında yayımlanan Uluru Bildirisi’ndeki “Söz hakkı, antlaşma ve hakikatin beyanı” ilkeleriyle somutlaştırılmıştı.
Sydney Teknoloji Üniversitesi tarafından mart ayında yayımlanan bir rapor, söz konusu referandumun ardından Avustralya’nın yerlilerine yönelik ırkçılığın arttığını ve bu durumun politik eksenin her iki tarafında da görüldüğünü ortaya koymuştu.
BBC’ye konuşan Avustralya’nın Victoria eyaleti senatörü ve yerlisi Lidia Thorpe, Albanese’nin “referandumdaki başarısızlığından” dolayı bu konuda konuşmaktan çekindiğini belirtti.
Bundan önceki seçimlerde Avustralya’nın yerlilerine yönelik söylemlerin “az da olsa” var olduğuna dikkati çeken Thorpe, bu seçimde konuyla ilgili “tam bir sessizliğin” hakim olduğunu ifade etti.
ANKETLER İŞÇİ PARTİSİ’Nİ İŞARET EDİYOR
News Corp gazeteleri tarafından perşembe günü yayınlanan RedBridge-Accent anketine göre, Avustralya’nın iki partili tercihli oy sisteminde İşçi Partisi, muhafazakar Liberal-Ulusal koalisyonuna karşı %53’e %47 önde.
Cuma günü Australian Financial Review/Freshwater tarafından yapılan ankette ise İşçi Partisi %51,5’e %48,5 önde çıktı.
Queensland’ın kuzeyinden güneydeki en uç eyalet Tasmania’ya 1.600 km (1.000 mil) uçan Albanese, çok sayıda kararsız seçmen olduğunu belirtti. Albanese, analistlerin İşçi Partisi’nin banliyö bölgelerindeki koltuklarını kaybetme riski olduğunu söyledikleri Victoria’ya ve memleketi New South Wales’e gidecek.
Albanese cuma günü, 2010’daki son azınlık İşçi Partisi hükümetinde olduğu gibi, küçük partiler veya bağımsızlardan destek almak için politika anlaşmaları yapmayacağını söyledi.
-
Avrupa2 hafta önce
Almanya’da tren fabrikası tank üretimine başlıyor
-
Dünya Basını2 hafta önce
Şin-Bet Direktörü’nün yeminli beyanı ne anlama geliyor?
-
Amerika2 hafta önce
ABD’de çöküş sürüyor: Dow, 1932’den bu yana en kötü nisan ayını yaşıyor
-
Diplomasi2 hafta önce
Çin’in ABD’den enerji ithalatındaki düşüş Rusya’ya kapı açtı
-
Avrupa2 hafta önce
Alman eyaletleri silahlanma yarışına son sürat dahil oluyor
-
Ortadoğu2 hafta önce
ABD’den Suriye’ye “İran” baskısı: DMO terör örgütü ilan edilsin
-
Avrupa2 hafta önce
Orbán’ın vetoları AB’yi 7. maddeye itiyor
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan ticaret savaşının kazananı olabilir mi?