Bizi Takip Edin

ASYA

Tokyo mahkemesi Birleşme Kilisesi’nin dini kurum statüsünü iptal etti

Yayınlanma

Tokyo Bölge Mahkemesi salı günü, bağış toplarken uyguladığı zorlayıcı taktikler nedeniyle tepki çeken Birleşme Kilisesi’nin vergiden muaf tutulmasını sağlayan dini şirket statüsünün elinden alınmasına karar verdi.

Eski Başbakan Shinzo Abe’ye düzenlenen suikastın tetiklediği yasal prosedür, 1,5 yıl süren kapalı kapılar ardındaki duruşmaların ardından sona erdi.

Mahkeme kararı ile birlikte, resmi adı Dünya Barışı ve Birleşme için Aile Federasyonu olan, Moon tarikatına bağlı örgütlenmenin vergiden muaf tutulmayacağı için mali olarak olumsuz etkilenmesi bekleniyor. Ancak faaliyetlerine devam etmesine izin verilecek.

Kararın ardından kilise internet sitesinde hayal kırıklığını dile getirerek kararı “adaletsiz” olarak nitelendirdi ve kararın Japonya’daki dinler için büyük bir sarsıntı olacağını savundu.

“Eski Başbakan Abe’nin öldürülmesinden bu yana, medyada ve sosyal medyada kuruluşumuz hakkında çok sayıda yanlış bilgi dolaşıyor” dedi ve ekledi: “Kamuoyunun cemaatimize karşı ayrımcılık yapmamasını içtenlikle rica ediyoruz.”

Grup, Tokyo Yüksek Mahkemesi’ne temyize gitmeyi planladığını söyledi.

Kararı veren mahkeme başkanı Yargıç Kenya Suzuki, din özgürlüğü hakkı göz önünde bulundurulsa bile “kararın gerekli ve kaçınılmaz olduğunu” söyledi.

Kararda, grubun 2009 yılında iç yönetimini revize ederek cemaatinin bağış talep ederken zorlayıcı taktikler uygulamasını engellediği, ancak buna rağmen grup üyelerinin benzer taktikler uygulamaya devam ettiği ve halka zarar verdiği belirtildi.

Suzuki, “eşi benzeri görülmemiş büyüklükte zararlar meydana geldi” dedi.

Birleşme Kilisesi’nin şüpheli taktikleri, Temmuz 2022’de Abe’yi öldüren zanlının, ailesinin mali çöküşünden Abe’yi sorumlu tutmasıyla ortaya çıktı. Zanlı, annesinin tarikata yaptığı aşırı bağışlardan dolayı isyan etti ve tarikatla olan güçlü bağları sebebiyle ailesinin çöküşünden Abe’yi sorumlu tuttu.

Vurulma olayının ardından, tarikatın çok sayıda eski takipçisi ve aileleri benzer hikayelerle ortaya çıktı. Tarikatın pek çok aileye zarar verdiği tespit edildi.

Ekim 2023’te eğitim bakanlığı Tokyo Bölge Mahkemesi’ne başvurarak Birleşme Kilisesi’nin dini şirket statüsünün iptal dilmesini talep etti.

Bu, Japonya’da bir mahkemenin bir grubun dini şirket statüsünü elinden aldığı üçüncü olay. Birleşme Kilisesi’nden önce bu tarikatlar arasında Tokyo metrosuna 1995 yılında düzenlenen sarin gazı saldırısından sorumlu olan Aum Shinrikyo ve en üst düzey lideri dolandırıcılıktan hüküm giyen Wakayama Eyaletindeki Myokakuji Tapınağı geliyor.

Ancak ilk kez bir mahkeme, cezai mahkumiyetler yerine sadece bir grubun yasadışı eylemlerine ilişkin sivil mahkeme bulgularına dayanarak karar veriyor.

Önceki davaların aksine, Birleşme Kilisesi herhangi bir cezai suçlamayla karşı karşıya kalmamıştır.

Tokyo Bölge Mahkemesi, eğitim bakanlığının talebini sadece çeşitli mahkemelerin kilisenin uygulamalarını hukuka aykırı olarak kabul ettiği ve toplamda 2.2 milyar Yen’i (14.6 milyon $) aşan tazminatlara hükmettiği 32 hukuk davasının sonucuna dayanarak kabul etti.

Bakanlık, kilisenin davranışlarının hukuka aykırı olduğunu kabul eden hukuk mahkemesi kararlarının Dini Şirketler Yasası kapsamındaki yasa ihlali kriterlerini karşıladığını savundu. Kilise ise yasanın sadece cezai ihlallere atıfta bulunduğunu ve haksız fiil gibi sivil davaların dikkate alınmaması gerektiğini savundu.

Yasa ayrıca yasadışı faaliyetlerin kamu yararına önemli ölçüde zarar vermiş olmasını da gerektiriyor.

Bakanlık, kilisenin kırk yıl boyunca tekrar tekrar ve sürekli olarak büyük bağışlar talep etmesinin takipçilerini mali ve duygusal sıkıntıya zorladığını ve bu nedenle bu eşiği karşıladığını iddia etti. Bakanlık, davasını oluşturmak için 32 hukuk mahkemesi kararına ek olarak 170’ten fazla mağdurun ifadesini topladı.

Birleşme Kilisesi ise bağışların dini ifadesinin bir parçası olduğunu savundu ve 2009 yılında iç uyum önlemlerini uygulamaya koyduğunda ısrar etti. O zamandan bu yana şikayetlerin büyük ölçüde azaldığını ve eylemlerinin bakanlık tarafından iddia edilen kötü niyetten yoksun olduğunu savundu.

Bu ayın başlarında görülen ayrı bir davada Yüksek Mahkeme, Birleşme Kilisesi’nin kasıtlı veya ihmalkar zarar içeren sivil ihlallerinin, grubun dini şirket statüsünün elinden alınması için gerekçe olabileceğine karar verdi.

 

ASYA

Güney Kore’de ana muhalefet partisi lideri ‘seçim yasasını ihlal etme’ davasından aklandı

Yayınlanma

Güney Kore’de mahkeme çarşamba günü bir alt mahkemenin kararını bozarak ana muhalefet partisi liderinin seçim yasasını ihlal etmekten suçlu olmadığına karar verdi; bu karar onanırsa bir sonraki başkanlık seçimlerinde aday olmasının önü açılmış olacak.

Savcılar kararı temyize götürebilir ve bu da davayı Güney Kore’nin en yüksek yargı organı olan Yüksek Mahkeme’ye taşıyabilir.

Kararın açıklanmasının ardından mahkeme dışında konuşan Lee Jae-myung, “doğru bir karar” olarak nitelendirdiği karar için mahkemeye teşekkür etti.

Lee’ye yöneltilen suçlamalar, 2021 yılında partisinin başkanlık ön seçimlerinde yarışırken, bir emlak geliştirme skandalının kilit isimlerinden biriyle tanışıklığı olmadığını iddia ettiği sözlerinden kaynaklanıyor. Söz konusu skandal, Lee’nin belediye başkanı olduğu Seongnam kentindeki bir yeniden geliştirme projesiyle ilgiliydi. Savcılar Lee’nin işadamı Kim Moon-ki ile olan ilişkisi hakkında yalan söyleyerek emlak anlaşmasındaki kendi suçunu gizlemeye çalıştığını iddia ediyor.

Mahkemenin kararının açıklanmasının hemen ardından iktidardaki Halk Gücü Partisi lideri Kweon Seong-dong kararı “üzüntü verici” olarak nitelendirdi ve Yüksek Mahkeme’yi davayı hızla karara bağlamaya çağırdı.

Eğitimli bir avukat ve deneyimli bir siyasetçi olan Lee, 2022 başkanlık seçimlerini Güney Kore’nin demokrasi tarihindeki en az farkla şimdi görevden alınan Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol’a karşı kaybetmişti.

Lee’nin azılı rakibi olan Yoon, aralık ayında ayaklanmaya liderlik etmek suçlamasıyla görevden alınmasına ilişkin Anayasa Mahkemesi kararını bekliyor. Milletvekilleri, aralık ayı başında Güney Kore’yi muhalefetteki “devlet karşıtı güçlerden” korumak için gerekli olduğunu iddia ettiği sıkıyönetim ilan etme girişiminin ardından Yoon’un görevden alınması yönünde oy kullandı. Önlem Ulusal Meclis’te hızla reddedildi, ancak bu girişim aylar sonra hala devam eden bir siyasi krize yol açtı.

Anayasa Mahkemesi, Yoon’un davasına ilişkin duruşmaları geçen ayın sonlarında tamamladı ve resmi bir tarih açıklanmamasına rağmen kararını birkaç gün içinde vermesi bekleniyor. Mahkeme Yoon’u suçsuz bulursa, derhal görevine iade edilecek. Suçlu bulunması halinde ise 60 gün içinde erken seçime gidilecek.

Anket şirketi Gallup Korea tarafından geçen hafta açıklanan veriler, Lee’nin bir sonraki başkanlık seçimlerinde yarışabilecek adaylar arasında önde gelen seçenek olduğunu gösterdi. Lee, %36’lık destek oranıyla 2 numaralı muhtemel aday olan muhafazakar Çalışma Bakanı Kim Moon-soo’nun çok önünde yer aldı.

Okumaya Devam Et

ASYA

Pekin’in ‘enerji verimliliği’ kuralları Nvidia’nın Çin satışlarını tehdit ediyor

Yayınlanma

Pekin, gelişmiş çiplerin kullanımı için, sıkı bir şekilde uygulanması halinde Çinli şirketlerin ülkede Nvidia’nın en çok satan işlemcilerini satın almasını engelleyecek enerji verimliliği kuralları getirdi.

Financial Times tarafından incelenen ve analiz edilen belgelere göre, Çin’in en üst düzey ekonomi planlayıcısı olan Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu (NDRC), Çinli gruplara yeni veri merkezlerinde ve mevcut tesislerin genişletilmesinde sıkı gereklilikleri karşılayan çipler kullanmalarını tavsiye ediyor.

Belgelere göre, Nvidia’nın üst sınıf grafik işlem birimlerinden daha az güçlü olan ancak Washington’un ihracat kontrollerini karşılamak üzere uyarlanmış H20 çipi şu anda komisyonun yeni kurallarını karşılayamıyor.

Konuyla ilgili bilgi sahibi iki kişi, Financial Times’a, Çinli düzenleyici kurumun birkaç aydır Alibaba, ByteDance ve Tencent gibi ülkenin teknoloji devlerini H20 çipleri satın almaktan sessizce vazgeçirdiğini söyledi.

Bu kişiler, kuralların sıkı bir şekilde uygulanmadığını ve güçlü talep görmeye devam eden H20 çiplerinin Çin’deki satışlarını henüz etkilemediğini de sözlerine ekledi.

Ancak komisyon yasağı daha sıkı bir şekilde uygulamaya karar verirse, Nvidia’nın ülkedeki yıllık 17 milyar dolarlık işi için bir tehdit oluşturacak sonuçlar ortaya çıkabilir.

Çin daha fazla veri merkezi inşa etmek için acele ederken, ABD’li çip üreticisi siparişleri, teklifleri Pekin’in yeşil gündemiyle daha uyumlu olan Huawei gibi yerli rakiplerine kaptırma riskiyle karşı karşıya.

Planlar hakkında bilgi sahibi bir kişiye göre Nvidia, gerilimi yumuşatmak amacıyla önümüzdeki aylarda üst düzey yöneticileri ile komisyon başkanı Zheng Shanjie arasında bir görüşme ayarlamaya çalışıyor.

NDRC’nin geçen yıl uygulamaya koyduğu ancak daha önce bildirilmeyen kısıtlamalar, ülkelerin gelişmiş yapay zeka geliştirme konusunda birbirleriyle yarışmaya çalıştığı bir dönemde, ABD-Çin ticaret geriliminin arttığı bir dönemde geldi.

Pekin, yerel şirketleri, yapay zeka modelleri geliştirmek için çok önemli olan grafik işlem birimlerini üreten Nvidia gibi yabancı grupların ürünlerine daha az bağımlı olmaya teşvik ediyor.

Konuyla ilgili bilgi sahibi kişiler, bu tür kısıtlamaların yalnızca inşa edilmekte olan veri merkezleri için geçerli olması nedeniyle, bazı şirketlerin mevcut veri merkezlerindeki eski çipleri H20’lerle değiştirerek bu kısıtlamaları aşmaya çalıştığını söyledi.

Bu kişilerden biri, uyumsuzluğun yerinde denetimleri ve ardından para cezalarını tetikleyebileceğini ve çoğu Çinli şirketin bundan kaçınmaya istekli olduğunu söyledi.

Bu tehdidin üstesinden gelmek için Nvidia, NDRC gerekliliklerini karşılamak üzere H20 çiplerinde ayarlamalar yapmak için bir çözüm hazırladı. Ancak bu tür teknik değişiklikler çipin verimliliğini azaltacak ve Çin pazarındaki rekabet gücüne zarar verecektir.

Komisyonun tutumu, Pekin’in Washington ve Pekin arasındaki yüksek riskli teknolojik rekabette ABD’li çip devi Nvidia’ya karşı duruşu hakkında gergin bir sinyal gönderiyor.

H20 çipi Nvidia’nın Çin’deki amiral gemisi ve ABD’nin Ekim 2023’te ihracat kontrollerini sıkılaştırmasının ardından satış için onaylandı.

Konuyla ilgili bilgi sahibi bir kişi, DeepSeek’ in verimli akıl yürütme modelini piyasaya sürmesinin ülkede yapay zeka patlamasına yol açmasının ardından Alibaba’dan Tencent’e kadar teknoloji devlerinin bu yıl H20 çip siparişlerini agresif bir şekilde artırdığını söyledi.

Siparişlerdeki artış, Nvidia’nın Çin’e çip satışlarına daha fazla kısıtlama getirileceği beklentilerinin de ortasında geldi. Bloomberg ocak ayında Washington’un H20 çipini de kapsayabilecek ek kısıtlamaları araştırdığını bildirmişti.

Öte yandan, Çin Devlet Piyasa Düzenleme İdaresi’nin aralık ayında bir antitröst soruşturması başlattığı ve Nvidia’nın 2022 sonlarında ABD ihracat yasağı başlamadan önce bile Çinli müşterilere çip satışından geri çekilip çekilmediğini araştırdığı bildirildi.

Nvidia’nın 2025 mali yılı yıllık raporuna göre Çin, 17,1 milyar dolarlık geliriyle Nvidia’nın dördüncü en büyük pazarı ve toplam satışlarının yüzde 13’ünü oluşturuyor.

Nvidia yaptığı açıklamada “Ürünlerimiz hizmet verdiğimiz her pazarda üstün enerji verimliliği ve değer sağlıyor” dedi ve ekledi: “Teknoloji hızla ilerlerken, ihracat kontrol politikası, ABD firmalarının mümkün olan en enerji verimli ürünleri sunmasına ve aynı zamanda Yönetimin ulusal güvenlik hedeflerine ulaşmasına izin verecek şekilde ayarlanmalıdır.”

Okumaya Devam Et

ASYA

Yoon’un azil gecikmesi: Hukuki titizlik mi? Siyasi çıkmaz mı?

Yayınlanma

Güney Kore’de Yoon Suk Yeol’un azil davası için her hafta yeni bir bekleyiş süreci başlatılıyor. Davanın sonuçlanamamasının temel nedenleri, ülkedeki siyasi ve hukuki süreçlerin karmaşıklığı, Anayasa Mahkemesi’nin karar alma sürecindeki titizliği ve toplumdaki derin kutuplaşma olarak sıralanabilir.

Yoon, 3 Aralık 2024’te kısa süreli bir sıkıyönetim ilan ettikten sonra 14 Aralık 2024’te Ulusal Meclis tarafından görevden uzaklaştırılmış ve 15 Ocak 2025’te konutunda gözaltına alınarak cezaevine gönderilmişti. Bu olay, Güney Kore’de demokratik kurumlara yönelik ciddi bir tehdit olarak görülmüş ve azil süreci başlatılmıştı. Ancak, sürecin tamamlanması için Anayasa Mahkemesi’nin nihai kararı gerekiyor ve bu karar henüz çıkmadı.

Birincil neden, Anayasa Mahkemesi’nin Yoon’un sıkıyönetim ilanıyla ilgili “isyan” suçlamalarını ve anayasal görevlerini ihlal edip etmediğini değerlendirmek için kapsamlı bir inceleme yapmasıdır. Mahkeme, 180 gün içinde karar verme yetkisine sahip; bu süre, delillerin toplanması, tanıkların dinlenmesi ve hukuki argümanların detaylı bir şekilde analiz edilmesi için kullanılıyor. Yoon’un savunması, sıkıyönetim ilanının “anti-devlet unsurlarıyla mücadele” için meşru bir adım olduğunu ve tam anlamıyla askeri yönetim uygulamayı amaçlamadığını iddia ediyor. Buna karşılık, muhalefet ve birçok uzman, bu eylemin anayasayı ihlal ettiğini ve isyan suçu teşkil ettiğini savunuyor. Mahkeme, bu çelişkili iddiaları çözmek için acele etmek yerine dikkatli bir yaklaşım benimsiyor.

İkinci bir neden, mahkemenin şu anki yapısal durumuyla ilgili. Normalde dokuz yargıçtan oluşan Anayasa Mahkemesi, şu anda sekiz üyeyle faaliyet gösteriyor ve karar için en az altı yargıcın oyu gerekiyor. Bu durum, konsensus sağlanmasını zorlaştırabilir ve süreci uzatabilir. Ayrıca, Yoon’un davası, Güney Kore tarihinde bir devlet başkanının hem azledilip hem de isyan suçlamasıyla karşı karşıya kaldığı ilk vaka olduğu için emsal teşkil edecek bir karar bekleniyor. Bu da mahkemenin daha temkinli hareket etmesine yol açıyor.

Toplumdaki kutuplaşma da süreci etkiliyor. Yoon’un destekçileri ve muhalifleri arasında büyük bir gerilim var; her iki taraf da sokak protestolarıyla mahkemeye baskı yapmaya çalışıyor. Örneğin, Yoon’un destekçileri onun serbest bırakılmasını talep ederken, muhalifler hızlı bir şekilde görevden alınmasını istiyor. Bu toplumsal baskı, mahkemenin tarafsızlığını koruma çabasını zorlaştırabilir ve karar sürecini geciktirebilir.

Yoon Suk Yeol’un anayasal bir suç işleyip işlemediği, şu anda Güney Kore Anayasa Mahkemesi’nin değerlendirdiği temel sorulardan biri. Bu soru, hukuki ve siyasi açıdan henüz kesin bir cevaba kavuşmadı çünkü mahkeme nihai kararını vermedi. Ancak, azil sürecini başlatan Ulusal Meclis’in iddianamesi ve Yoon’un eylemleriyle ilgili mevcut bilgiler, konuyu aydınlatmak için kullanılabilir.

Yoon’un Eylemleri ve Anayasal Suç İddiası

Yoon Suk Yeol, 3 Aralık 2024’te, Kuzey Kore destekli “anti-devlet unsurlarla” mücadele gerekçesiyle sıkıyönetim ilan etti. Bu karar, birkaç saat içinde Ulusal Meclis tarafından oybirliğiyle iptal edildi ve Yoon geri adım attı. Güney Kore Anayasası’na göre (Madde 77), sıkıyönetim ancak savaş, silahlı çatışma veya ulusal güvenliği tehdit eden olağanüstü bir durumda ilan edilebilir ve bu durum Meclis’in denetimine tabidir. Yoon’un ilanı, somut bir savaş veya acil tehdit kanıtı sunmadan yapıldığı için anayasaya aykırı bir adım olarak değerlendirildi.

Ayrıca, sıkıyönetim sırasında askeri birliklerin Meclis’e gönderilmesi ve medya ile siyasi faaliyetlerin kısıtlanmaya çalışılması, anayasal hakların (örneğin ifade özgürlüğü ve yasama yetkisi) ihlali olarak görülüyor. Anayasa’nın 7’inci Maddesi, kamu görevlilerinin halka karşı sorumlu olduğunu ve yetkilerini kötüye kullanamayacağını belirtir. Muhalefet, Yoon’un bu eylemlerinin “isyan” (Madde 87) veya “anayasayı askıya alma” girişimi olduğunu savunuyor ki bu, ciddi bir anayasal suç sayılır.

 İddianame İçeriği

  • Anayasayı İhlal: Sıkıyönetim ilanının hukuki dayanağı olmadığı ve anayasal düzeni tehdit ettiği iddia ediliyor. Yoon’un, Meclis’in yetkisini bypass ederek tek taraflı bir yönetim kurmaya çalıştığı öne sürülüyor.
  • İsyan Suçu : Askeri güç kullanarak demokratik kurumları (özellikle Ulusal Meclis’i) hedef aldığı ve bu eylemlerin “iç isyan” tanımına uyduğu belirtiliyor. Güney Kore Ceza Kanunu’na göre (Madde 87), bu suç ağır cezalar gerektirir.
  • Yetkiyi Kötüye Kullanma: Yoon’un, sıkıyönetim gerekçesi olarak sunduğu “anti-devlet unsurlar” iddiasını destekleyecek somut deliller sunamaması, yetkisini keyfi bir şekilde kullandığına dair kanıt olarak görülüyor.
  • Demokratik Süreçlere Saldırı: Meclis’in çalışmasını engellemeye yönelik adımları ve medya üzerindeki baskı girişimleri, anayasal hakların ihlali olarak listeleniyor.

Yoon’un Savunması

Yoon ve avukatları, sıkıyönetim ilanının anayasal bir suç olmadığını, bunun yerine ulusal güvenliği koruma amaçlı “olağanüstü bir önlem” olduğunu savunuyor. Yoon, ilan sırasında tam bir askeri yönetim kurmadığını, yalnızca “iç tehditlere” karşı bir uyarıda bulunduğunu iddia ediyor. Ayrıca, sıkıyönetimin kısa sürede kaldırılması, onun anayasayı tamamen askıya alma niyetinde olmadığının kanıtı olarak sunuluyor.

Güney Kore Siyasetinde Azil Davaları ve Emsal Kararlar 

Güney Kore’de devlet başkanlarının azil davaları, ülkenin demokratik tarihinde nadir ama önemli olaylar olarak yer alıyor. Yoon Suk Yeol’un 2024’teki azil süreci öncesinde, geçmişte iki devlet başkanıyla ilgili azil girişimi dikkat çekiyor: Roh Moo-hyun (2004) ve Park Geun-hye (2016-2017). Bu davalar, hem süreç hem de sonuçlarıyla Yoon’un durumu için bir emsal sağlayabilir.

2004 yılında Demokrat liderlerden Roh Moo-hyun azil davası ülkede emsal karar için sorgulamaya gidilen bir dosya olarak görülüyor.
Roh Moo-hyun, 2004 genel seçimleri öncesinde kendi partisi Uri’yi (Açık Parti) açıkça desteklediğini ifade etmiş ve bu, tarafsızlık ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle muhalefet tarafından eleştirilmişti. Ayrıca, seçim yasalarını ihlal ettiği ve yetkisini kötüye kullandığı iddia edildi. Ulusal Meclis, 191’e karşı 2 oyla azil kararını aldı.  Azil, Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. Mahkeme, Roh’un eylemlerinin anayasayı ihlal ettiğini kabul etmekle birlikte, bu ihlalin görevden alınmayı gerektirecek kadar ciddi olmadığına hükmetti. Roh’un halk desteği yüksekti ve sokak protestoları da lehine baskı oluşturdu. Anayasa Mahkemesi, 6’ya karşı 3 oyla azli reddetti ve Roh görevine geri döndü. Bu karar, azil için “ağır anayasal ihlal” eşiğinin yüksek olduğunu ortaya koyan bir emsal. Yani, Roh davası, Güney Kore’de bir devlet başkanının azledilip göreve geri döndüğü tek örnek. Yoon’un davasıyla karşılaştırıldığında, Roh’un durumunda askeri güç kullanımı veya “isyan” gibi daha ağır suçlamalar da dosyada yoktu.

Daha yakın bir tarihe dönecek olursak, 2016-2017 Park Geun-hye azil davası ile durumu karşılaştırabiliriz.

Park, 9 Aralık 2016’da Ulusal Meclis tarafından azledildi ve 10 Mart 2017’de Anayasa Mahkemesi tarafından görevden alınmıştı. Park, yakın arkadaşı Choi Soon-sil’in devlet işlerine karışmasına izin vermek, gizli belgeleri paylaşmak, rüşvet almak ve yetkisini kötüye kullanmakla suçlanmıştı. Skandal, Choi’nin büyük şirketlerden milyonlarca dolar topladığı ve Park’ın bu yolsuzluk ağından haberdar olduğu iddialarıyla patlak verdi. Ulusal Meclis, 234’e karşı 56 oyla azil kararını onayladı. Azil, Anayasa Mahkemesi’ne gitti ve mahkeme, Park’ın anayasal görevlerini “sistemli ve sürekli” bir şekilde ihlal ettiğini belirledi. Park’ın savunması, Choi ile ilişkisinin kişisel olduğunu ve devlet işlerini etkilemediğini iddia etse de, mahkeme delillerin  ve tanık ifadelerinin aksi yönde olduğunu kabul etti. Süreç boyunca milyonlarca kişi sokaklarda protesto düzenledi.Anayasa Mahkemesi, oybirliğiyle (8-0) Park’ın görevden alınmasına karar verdi. Ardından Park, cezai soruşturmaya tabi tutuldu ve 2018’de rüşvet, yetkiyi kötüye kullanma gibi suçlardan 24 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Roh’un davası daha çok siyasi bir ihlalle sınırlıyken, Park ve Yoon’un davaları daha ciddi suçlamalar içeriyor. Ancak Yoon’un sıkıyönetim ilanı, askeri güç kullanımı nedeniyle Park’tan bile daha ağır bir anayasal kriz olarak görülüyor.

Sonuç olarak, Yoon azil davası, hukuki karmaşıklıklar, mahkemenin dikkatli yaklaşımı ve toplumsal-siyasi dinamikler nedeniyle henüz sonuçlanamadı. Anayasa Mahkemesi’nin kararının önümüzdeki günlerde veya haftalarda gelmesi bekleniyor, ancak kesin bir tarih öngörülemiyor. Bu belirsizlik, Güney Kore’de siyasi istikrarsızlığı derinleştiren bir faktör olarak öne çıkıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English