DÜNYA BASINI
Ukrayna’yı lanetleyen propaganda
Yayınlanma
Yazar
Emre Köse
Çevirmenin notu: Ukrayna’daki savaş önümüzdeki ay üçüncü yılına girecek ve müzakereye dair basında ve bazı siyasi çevrelerde çağrılar artsa da somut bir adım henüz ufukta görünmüyor. Ateşkes ya da barışa giden yolun uzun ve sarp olacağı aşikâr ve savaşın yaşattığı yıkımından sonra Ukrayna’nın bir devlet olarak varlığının sürüp sürmeyeceği şüpheli. Emekli Amerikalı diplomat ve 1972’de Çin’e yaptığı tarihi ziyaret sırasında dönemin ABD Başkanı Richard Nixon’ın baş tercümanlığını yapmış olan Chas W. Freeman, barış çağrısı yapan isimler kervanına katılmış.
Ukrayna’yı lanetleyen propaganda
Moskova, Kiev ve Washington yanlış hesaplama sisine yakalandı
Chas W. Freeman
4 Ocak 2024
Amerikan basınının Ukrayna savaşını ele alış biçimi, Mark Twain’e atfedilen şu sözü akla getiriyor: “Pek çok yorumcunun araştırmaları bu konuyu şimdiden karanlığa gömdü ve muhtemelen böyle devam ederlerse yakında hakkında hiçbir şey bilmeyeceğiz.”
Bu, daha iyi bilinen bir özdeyişin [savaşta ilk kayıp hakikattir] daha detaylı bir ifadesi. Buna tipik olarak resmi yalanlardan oluşan bir sis eşlik eder. Ve bu türden bir sis hiçbir zaman Ukrayna savaşındaki kadar yoğun olmamıştı. Ukrayna’da yüz binlerce insan savaşıp ölürken Brüksel, Kiev, Londra, Moskova ve Washington’daki propaganda makineleri tutkulu taraftarlar olmamızı, onların inanmak istediklerimize inanmamızı ve içselleştirdiğimiz anlatıyı sorgulayan herkesi kınamamızı sağlamak adına fazla mesai yaptılar. Bunun sonuçları herkes açısından korkunç oldu. Ukrayna içinse felaket oldu. Yeni bir yıla girerken, ilgili tüm tarafların politikalarını radikal bir şekilde yeniden gözden geçirmelerinin zamanı çoktan geldi.
Bu, savaşın tüm tarafların yanlış hesaplamaları nedeniyle doğduğu ve devam ettiği hakikatinin bir neticesi. ABD, Rusya’nın Ukrayna’nın tarafsızlığı konusunda savaşa girme tehditlerinin blöf olduğu ve planlarının açıklanması ve karalanmasıyla caydırılabileceği hesabını yaptı. Rusya, ABD’nin müzakereleri savaşa tercih edeceğini ve Avrupa’nın düşman bloklara bölünmesinden kaçınmak isteyeceğini varsaydı. Ukraynalılar Batı’nın ülkelerini koruyacağına güveniyordu. Rusya’nın savaşın ilk aylarındaki performansı yetersiz kalınca Batı, Ukrayna’nın Moskova’yı mağlup edebileceği kanaatine vardı. Bu hesaplamaların hiçbiri doğru çıkmadı.
Bununla beraber, itaatkâr ana akım ve sosyal medya tarafından tahkim edilen resmi propaganda, Batı’daki çoğu insanı işgalden önce bir barış anlaşması taslağını reddetmenin ve Ukrayna’yı Rusya ile savaşmaya teşvik etmenin bir şekilde “Ukrayna yanlısı” olduğuna ikna etti. Ukrayna’nın savaş çabalarına sempati duymak tamamen anlaşılabilir bir durum, ancak Vietnam Savaşı’nın bize öğretmiş olması gerektiği üzere, amigoluk habercilikte objektifliğin yerini aldığında ve hükümetler kendi propagandalarını savaş alanında olup bitenlere tercih ettiklerinde demokrasiler kaybeder. Peki, savaş alanında neler oluyor? Ve Ukrayna savaşına katılanlar hedeflerine ulaşma konusunda ne yapıyor?
Ukrayna ile başlayalım. 2014’ten 2022’ye kadar Donbass’taki iç savaş yaklaşık 15 bin can aldı. ABD/NATO-Rusya vekalet savaşının başladığı Şubat 2022’den bu yana çatışmalarda kaç insanın öldüğü bilinmiyor ama bu sayının birkaç yüz bin olduğu kesin. Kayıp sayıları, eşi benzeri görülmemiş yoğunluktaki enformasyon savaşıyla gizlendi. Batı’da ölü ve yaralılarla ilgili tek bilgi, Kiev’in çok sayıda Rus ölüsü olduğunu iddia ederken Ukrayna’nın kayıpları hakkında çok az şey açıklayan propagandası oldu. Oysa daha geçen yaz Ukraynalıların yüzde 10’unun silahlı kuvvetlerle ilişkisi olduğu, yüzde 78’inin ise öldürülmüş ya da yaralanmış akrabaları ya da arkadaşları olduğu biliniyordu. Şu anda 20 bin ila 50 bin arasında Ukraynalının sakat kaldığı tahmin ediliyor [Bağlam açısından, Birinci Dünya Savaşı’nda 41 bin Britanyalı sakat kalmıştı].
Savaş başladığında Ukrayna’nın nüfusu yaklaşık 31 milyondu. Ülke o zamandan bu yana halkının en az üçte birini kaybetti. Altı milyondan fazla insan Batı’ya sığındı. İki milyon insan da Rusya’ya gitti. Sekiz milyon Ukraynalı daha evlerinden sürüldü ama ülkede kalmaya devam ediyor. Ukrayna’nın altyapısı, sanayisi ve kentleri harap oldu ve ekonomisi yıkıma uğradı. Savaşlarda her zaman olduğu gibi uzun zamandır Ukrayna siyasetinin önemli niteliklerinden biri olan yolsuzluk yaygınlaştı. Muhalefet partileri, kontrolsüz medya kuruluşları ve muhalefetin gayri meşru ilan edilmesiyle Ukrayna’nın yeni doğmakta olan demokrasisi artık yok. Öte yandan Rusya’nın saldırganlığı, Rusça konuşanlar da dahil Ukraynalıları daha önce hiç görülmemiş ölçüde bir araya getirdi. Moskova böylece hem Rus mitolojisinin hem de Devlet Başkanı Putin’in inkâr etmeye çalıştığı ayrı Ukrayna kimliğini istemeden de olsa pekiştirmiş oldu. Ukrayna’nın toprak olarak kaybettiği şey, Moskova’ya karşı tutkulu bir muhalefete dayanan vatansever bir bütünlük olarak kazanıldı.
Bunun tersi ise Ukrayna’nın Rusça konuşan ayrılıkçılarının da Rus kimliklerinin pekiştirilmiş olması. Artık Rusça konuşanların, Minsk Anlaşmalarında olduğu gibi, birleşik bir Ukrayna’da bir statüyü kabul etmeleri ihtimali yok denecek kadar az. Ukrayna’nın “karşı taarruzunun” başarısız olmasıyla birlikte Donbass ya da Kırım’ın Ukrayna egemenliğine geri dönmesi de pek muhtemel görünmüyor. Savaş devam ettikçe Ukrayna, Karadeniz’e erişimi de dahil olmak üzere daha fazla toprak kaybedebilir. Savaş alanında ve insanların kalplerinde kaybedilenler müzakere masasında geri kazanılamaz. Ukrayna bu savaştan yaralanmış, sakat bırakılmış ve hem toprak hem de nüfus olarak çok azalmış olarak çıkacaktır.
Dahası, Ukrayna’nın NATO üyeliğine ilişkin gerçekçi bir ihtimal de kalmadı. Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın dediği üzere herkes Ukrayna’nın NATO’ya katılmasına izin vermenin bu noktada “Rusya ile savaş anlamına geldiği” hakikatine “doğrudan bakmalı”. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise Ukrayna’nın NATO üyeliğinin ön koşulunun Rusya ile bir barış anlaşması imzalaması olduğunu belirtti. Fakat görünürde böyle bir anlaşma yok. Batı, savaş sona erdiğinde Ukrayna’nın NATO üyesi olacağı konusunda ısrar etmeye devam ederek, Rusya’yı savaşı sona erdirmeyi kabul etmemeye teşvik ediyor. Nihayetinde Ukrayna, Rusya ile barış yapmak zorunda kalacak ve bu barışı da büyük ölçüde Rusya’nın koşullarına göre yapmak zorunda kalacak.
O halde, savaşın başka ne gibi kazanımları olursa olsun, Ukrayna açısından iyi olmadı. Rusya karşısındaki pazarlık pozisyonu büyük ölçüde zayıfladı. Ancak Kiev’in kaderi ABD politika çevrelerinde her zaman sonradan düşünülen bir konu oldu. Washington bunun yerine Ukrayna’nın cesaretinden faydalanarak Rusya’ya haddini bildirmeye, NATO’yu yeniden canlandırmaya ve ABD’nin Avrupa’daki üstünlüğünü pekiştirmeye çalıştı. Avrupa’ya barışın nasıl geri getirilebileceğini düşünmek için ise hiç zaman harcamadı.
Fakat Rusya, savaş hedefleri doğrultusunda ABD’nin nüfuzunu Ukrayna’dan silmeyi, Kiev’i tarafsızlığını ilan etmeye zorlamayı ya da ülkede Rusça konuşanların haklarını iade etmeyi başaramadı. Esasında, savaşın sonucu ne olursa olsun karşılıklı düşmanlık Rusya’nın Kivan Rusya’sında ortak bir kökene dayanan Rus-Ukrayna kardeşliği mitini sildi. Rusya üç asırdır sürdürdüğü Avrupa ile özdeşleşme çabalarını terk etmek ve bunun yerine Çin, Hindistan, İslam dünyası ve Afrika’ya yönelmek zorunda kaldı. Ciddi şekilde yabancılaşmış Avrupa Birliği ile uzlaşmak hiç de kolay olmayacaktır. Rusya savaş alanında kaybetmemiş, zayıflamamış ya da stratejik anlamda tecrit olmamış olabilir ama büyük fırsat maliyetlerini göğüsledi.
Ancak savaş Rusya’yı dezavantajlı duruma düşürmüş olsa bile, ABD’ye fayda sağlayıp sağlamadığı çok da açık değil. ABD, yalnızca 2022 yılında Ukrayna’ya 113 milyar dolar yardım yapılmasını onayladı. Rusya’nın savunma bütçesi o zamanlar bunun yarısı kadardı ve o zamandan bu yana yaklaşık iki katına çıktı. Rus savunma sanayii yeniden canlandı ve ülkenin kısa süre önce Almanya’yı geçerek satın alma gücü paritesi açısından dünyanın en zengin beşinci ve Avrupa’nın en büyük ekonomisi haline gelmesine yardımcı oldu. Batı’nın Rusya’nın cephanesinin tükenmekte olduğu ve Ukrayna’daki yıpratma savaşını kaybetmekte olduğu yönündeki iddialarına rağmen böyle bir durum söz konusu değil. Bu arada, bir zamanlar NATO’nun birliği için güçlü bir argüman olan Batı’ya yönelik sözüm ona Rus tehdidi inandırıcılığını yitirdi. Rusya’nın silahlı kuvvetleri Ukrayna’yı fethedemediğini kanıtladı.
Savaş aynı zamanda NATO üyeleri arasındaki bariz ayrılıkları da ortaya çıkardı. Geçen yıl Vilnius’ta düzenlenen zirvenin de gösterdiği gibi, üye ülkeler Ukrayna’yı kabul etme konusunda farklı görüşlere sahip. Şu anki kırılgan birlikteliğin savaşa kadar sürmesi pek mümkün görünmüyor. Bu gerçekler aynı zamanda Amerika’nın Avrupalı ortaklarının çoğunun neden savaşı bir an önce sona erdirmek istediğini de açıklamaya yardımcı oluyor. Ukrayna savaşı Avrupa’da Sovyet sonrası dönemin sonunu getirmiş olsa da kıtayı daha güvenli hale getirmedi. Amerika’nın uluslararası itibarını artırmadı ya da ABD’nin üstünlüğünü pekiştirmedi. Savaş bunun yerine Amerikan sonrası çok kutuplu bir dünya düzeninin ortaya çıkışını hızlandırdı. Bunun bir yanı da Rusya ile Çin arasındaki Amerikan karşıtı eksen.
ABD, Rusya’yı zayıflatmak için Ukrayna ya da oradaki savaşla hiçbir ilgisi olmayan ülkeler arasındaki ticareti aktif bir şekilde engelliyor, zira bu ülkeler ABD’nin kervanına katılmayacaklar. Diğer ülkeleri Rusya ve Çin karşıtı politikalarına uymaya zorlamak için siyasi ve iktisadi baskıyı kullanması açıkça geri tepti. ABD’nin eski müşterisi olan ülkeleri bile Ukrayna’da olduğu gibi, desteklemedikleri gelecekteki Amerikan çatışmalarına ve vekalet savaşlarına karışmaktan kaçınmanın yollarını aramaya teşvik etti. Amerika’nın zorlayıcı diplomasisi Rusya ya da Çin’i tecrit etmek bir yana hem Moskova hem de Pekin’in Afrika, Asya ve Latin Amerika’da ABD nüfuzunu kendi lehlerine azaltacak ilişkiler geliştirmelerine ön ayak oldu.
Kısacası, ABD’nin politikası Ukrayna’da büyük acılara ve burada ve Avrupa’da savunma bütçelerinin artmasına neden oldu ama Rusya’yı zayıflatmayı ya da tecrit etmeyi başaramadı. Aynısının devamı, Amerika’nın sık sık dile getirdiği bu hedeflerin hiçbirini gerçekleştirmeyecektir. Bu arada Rusya, Amerikan silah sistemleriyle nasıl mücadele edeceği konusunda eğitildi ve bunlara karşı etkili karşı koyma yöntemleri geliştirdi. Askerî anlamda güçlendi, zayıflamadı.
Eğer savaşın maksadı daha iyi bir barış tesis etmekse, bu savaş bu işlevi yerine getirmiyor. Ukrayna’nın içi Rus düşmanlığı uğruna boşaltılıyor. Bu noktada hiç kimse savaş durduğunda Ukrayna’nın ne kadarının ya da kaç Ukraynalının kalacağını ya da savaşın ne zaman ve nasıl durdurulacağını güvenle tahmin edemiyor. Kiev şimdiden asker toplama hedeflerine ulaşmakta zorlanıyor. Rusya ile son Ukraynalıya kadar mücadele etmek her zaman iğrenç bir stratejiydi. Fakat NATO’nun Ukraynalıları tükenmek üzereyken, bu yalnızca alaycı bir yaklaşım değil, aynı zamanda artık uygulanabilir bir alternatif de değil.
Bu yıl, bu savaşın kendileri açısından varoluşsal hale geldiği Ukrayna’yı mümkün olduğunca kurtarmaya öncelik vermenin zamanı geldi. Askeri fedakarlıklarının boşa gitmemesi için Ukrayna’nın Rusya ile barış yapmak üzere diplomatik desteğe ihtiyacı var. Ülke yok ediliyor. Yeniden inşa edilmeli. Geriye kalanları korumanın anahtarı, Kiev’i savaşı elde edebileceği en iyi şartlarda sona erdirmesi, mültecilerin geri dönüşünü kolaylaştırması ve AB katılım sürecini liberal reformları ilerletmek ve tarafsız bir Ukrayna’da temiz bir hükümet kurmak üzere kullanması için güçlendirmek ve desteklemektir.
Ne yazık ki mevcut durumda hem Moskova hem de Washington, Ukrayna’nın süregelen yıkımında ısrarcı olmaya kararlı görünüyor. Ancak savaşın sonucu ne olursa olsun, Kiev ile Moskova eninde sonunda bir arada yaşamak için bir temel bulmak zorunda kalacaktır. Washington, Rusya’yı Ukrayna’nın tarafsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı göstermenin hem bilgeliğini hem de zaruretini kabul etmeye zorlaması konusunda Kiev’i desteklemeli.
Son olarak, bu savaş hem Washington’da hem de Moskova’da diplomasiden uzak, militarize edilmiş dış politikanın sonuçları hakkında ciddi bir şekilde yeniden düşünmeyi beraberinde getirmeli. ABD Moskova ile müzakere etmeyi kabul etseydi, Moskova’nın talep ettiklerinin çoğunu reddetmeye devam etse bile, Rusya Ukrayna’yı bu şekilde işgal edemezdi. Batı, Ukrayna’nın savaşın başlangıcında Rusya ile anlaşmasına yardımcı olan anlaşmayı onaylamasını engellemek için müdahale etmemiş olsaydı, Ukrayna şimdi sağlam ve barış içinde olacaktı. Bu savaşın yaşanmasına gerek yoktu. Ve savaşın her bir tarafı kazandığından çok daha fazlasını kaybetti.
Bu yazı Chas Freeman’ın East Bay Citizens for Peacet’e yaptığı konuşmanın düzenlenmiş bir bölümüdür.
İlginizi Çekebilir
-
Avrupa’nın ABD ile ilişkileri stratejik bağımlılıktan stratejik özerkliğe dönüşüyor
-
Lukaşenko: Ukrayna, Putin ile gizli görüşmelere başladı
-
Merkel: Rusya’nın çıkarları tartışılmalı
-
Almanya’da Siemens yöneticileri Kırım’a türbin sevkiyatı nedeniyle yargılanacak
-
G7 bildirisinin hedefinde İran var
-
NATO Genel Sekreteri Rutte: Savaş sonrası Rusya ile ilişkiler yeniden kurulmalı
DÜNYA BASINI
Suriye’nin sahil bölgesinde katliam nasıl başladı?
Yayınlanma
6 gün önce10/03/2025
Yazar
Harici.com.tr
Lyon Üniversitesinde öğretim üyesi ve Washington Institute for Near East Policy’de uzman olarak çalışan coğrafyacı Fabrice Balanche, aşağıda yayınladığımız makalesinde Suriye’de HTŞ bağlantılı grupların Lazkiye, Tartus ve Humus’ta çoğunlukla Alevi sivillere yönelik gerçekleştirdiği katliamların izini sürüyor ve HTŞ’ye karşı silahlı isyanın, Alevi kasabalarına yönelik rastgele ve ölümle sonuçlanan mezhepçi müdahalelerin hemen ardından başladığına işaret ediyor. Balanche, yaşananların sorumlusunun Ebu Muhammed el-Colani lakaplı Ahmed eş-Şara olduğunu yazıyor. Fransız uzman, 7 Mart’ta yazdığı bir başka yazıda, katliamlar doruk noktasındayken, şöyle diyordu: “[Aleviler] Geçtiğimiz üç ay boyunca aşağılanma ve kötü muameleye maruz kaldılar. Cinayetler hâlâ çözülemedi ve devlet memurları ve askerler işlerini kaybetti. Kıyı kentlerinde, Humus’ta ve Şam’da bu topluluğa yönelik hakaret ve provokasyonlar olağan hale geldi.”
Şam’daki İslamcı rejimin resmi açıklamalarını tekrarlayan France Inter de dahil olmak üzere birçok medya kuruluşuna göre şiddet olaylarından “eski rejim destekçileri” sorumludur:
Askerlerin eski Esad rejiminin destekçileri tarafından saldırıya uğramasının ardından, Esad’ın kalesi olan Alevi bölgesinde 1.300’den fazla kişinin ölümüne yol açan bir şiddet dalgası yaşandı (Les massacres en région alaouite menacent la transition syrienne | France Inter), France Inter – 10 Mart 2025 Pazartesi, saat 8.17.
Gerçekte her şey 4 Mart’ta Lazkiye’de başladı. Önceki gece Lazkiye’nin işçi sınıfından bir Alevi bölgesi olan Datur yakınlarında Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) üyeleri öldürüldü. Bunun üzerine HTŞ bölgeyi kuşattı ve sabahın erken saatlerinde ağır silahlarla saldırdı. Lazkiye’de ve bu bölgede yaşayan tanıdıklarım haberi duyar duymaz beni aradı. Alevilere yönelik şiddetin çoktan başladığını kanıtlayan görüntüler ve videolar gördüm. Tepeden tırnağa silahlı İslamcılarla dolu kamyonetler bölgeyi boydan boya kat ediyor, binalara rastgele ateş açıyor ve bölge sakinlerine domuz diyorlardı. Birkaç minibüs cesetlerle dolu olarak bölgeden ayrıldı. 5 Mart Çarşamba günü helikopterler Banyas’ın doğusundaki Alevi köyü Daliye’ye bomba yağdırdı. Burası yüz kadar türbeye ev sahipliği yapan ve saygın şeyhlerin dini eğitim verdiği ünlü bir Alevi hac yeridir; Esad rejimine askeri kadro sağlayan bir köy değil. HTŞ’nin saldırısı Alevi toplumunu hedef aldı.
6 Mart Perşembe günü HTŞ ve müttefiklerine ait pikap kortejleri sahil bölgesine akın etti ve dağı ele geçirmeye çalıştı. İşte o zaman bazıları pusuya düşürüldü. Önceki rejimin eski askerleri ve istihbarat ajanları bu tehdit karşısında pasif kalmaya hazır değildi. Mahir Esad’ın dördüncü tümenindeki üst düzey subaylardan biri olan Tuğgeneral Giyas el-Dali liderliğinde Suriye sahilinde “Askeri Konsey” kurulduğunun açıklanması, bu geniş çaplı askeri operasyon için bir bahane oldu. Çünkü bu “Alevi ayaklanması” sahil bölgesini kontrol altına almaktan acizdir.
Sonuç olarak, dağlarda sivillerin öldürülmesi arttı, aynı zamanda Alevi mahallesi El-Kussur’un gerçek bir katliama sahne olduğu Banyas kasabasında da. Yüzlerce kişi öldürüldü. Bugün, 10 Mart’ta, geçici başkanın yatıştırıcı güvencelerine rağmen, önceki günlerde olduğu gibi aynı yöntem kullanılarak Kadmus çevresinde şiddet devam ediyor. 200 araçlık bir kortej belirli bir bölgeye doğru ilerliyor ve 20 ila 30 araçlık gruplara ayrılarak bir köyü işgal ediyor. Bütün aileler katlediliyor ve önlerine çıkan herkes öldürülüyor. Evler elbette tamamen soyuluyor. Bu gerçekten de HTŞ ve müttefikleri tarafından gerçekleştirilen bir dizi baskındı. Yeni rejimin güvenlik güçleri doğrudan sorumlu tutulmamak için doğrudan müdahil olmaktan kaçınıyor. Diğer cihatçı ve İslamcı grupların harekete geçmesine izin veriyorlar.
Eş-Şara ve HTŞ’nin suçluluğunu küçümsemeyi bırakmanın zamanı geldi. Bu operasyon dikkatlice Şam’dan planlanmıştır. Geçtiğimiz üç ay boyunca Aleviler faili meçhul cinayetlerin hedefi oldular ve ülkenin tüm kötülüklerinden sorumlu tutuldular. Suriye’de Sünni bir İslam Cumhuriyeti kurulmuştur; bu da halk için Esad rejimi kadar korkunç olacaktır. Fransa ve Avrupa, eski bir El Kaide yöneticisi olan Ebu Muhammed el-Colani olarak da bilinen eş-Şara’yı mutlak güç arayışında desteklememelidir.

Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini sunduğumuz değerlendirme yazısı, Birleşik Krallık’ın küresel güvenlik stratejileri üzerine çalışan ve Batı sermayesini merkeze alan analizler üreten düşünce kuruluşu RUSI’den. Yazı, ABD’nin Ukrayna’nın maden kaynaklarını Batı tedarik zincirine entegre etme girişiminde karşılaştığı düşük emtia fiyatları, yatırım riskleri ve Çin’in piyasa hâkimiyeti gibi stratejik engellere odaklanıyor. Ancak ABD’nin Ukrayna’da madencilik sektörünü yönlendirme ve buradan jeopolitik kazanç sağlama hamlesi, yalnızca Çin’in bölgedeki etkisini kırmaya yönelik değil; aynı zamanda Amerikan sermayesinin jeopolitik çıkarlarını pekiştirmek ve krizleri fırsata çevirerek bölge ekonomisini küresel tekellerin denetimine açmak gibi daha derin bir dönüşümün parçası. Bu da Ukrayna’yı bir kez daha küresel güç mücadelesinde kendi kaderini tayin etme yetisini yitirerek, emperyal hesapların taşeron aktörlerinden biri olma rolüne mahkûm ediyor.
Ukrayna’nın maden zenginliğini ortaya çıkarmak, bir Trump anlaşmasından daha fazlasını gerektiriyor
Henry Sanderson
RUSI
28 Şubat 2025
Çev. Leman Meral Ünal
ABD, Çin etkisini sınırlandırmak amacıyla Ukrayna’nın maden gelirlerinden pay almaya hazırlanıyor; ancak piyasa koşulları, yatırım ve uygulama süreçlerini zora sokacağa benziyor.
İki ülke arasında yakın zamanda imzalanması beklenen anlaşma ile ABD, Ukrayna’nın maden kaynaklarından elde edilecek gelirlerden pay almayı garantilemiş görünüyor.
Bu hafta yayımlanan anlaşma metnine göre, nihai detaylar kesinleştikten sonra Ukrayna, doğal kaynaklarından elde edilecek olası gelirlerin yüzde 50’sini ABD-Ukrayna ortak yönetimli bir fona aktarabilecek.
Muhtemel ki her iki taraf da bu anlaşmadan stratejik faydalar sağlayacaktır. Ukrayna, madencilik endüstrisini geliştirme şansı elde ederken ABD, Çin’in, olası bir Rusya-Ukrayna barış anlaşması sonrası cevher kazancı elde etmesini engelleyecektir. Öte yandan, Çin yerine Batı tedarik zincirlerine entegre edilmiş bir Ukrayna’nın, Batılı karar alıcılar için önemli stratejik hedeflerden biri olduğunu söylemeye gerek yok herhalde.
Nitekim, Trump’ın ilk döneminde görev yapmış olan Cumhuriyetçi bir isim, ABD yönetiminin, kaynakları geliştirme amacından bağımsız olarak, yalnızca Çin’in bunları ele geçirmesini önlemek için bile böyle bir strateji izleyebileceğini belirtiyor. Anlaşmaya dair müzakereler ise, belirsiz yetkilerle donatılmış birden fazla ekibin kimi zaman aşırı taleplerde bulundukları, kimi zamansa agresif taktikler uyguladıkları haberlerinin gölgesinde geçiyor.
Çin’in pazar hakimiyetine karşı koymak
Ukrayna için bu sürecin başarılı olabilmesi, özel sektör yatırımlarını ülkeye ne denli çekebileceğine bağlı. Bu da Ukrayna’nın güvenliğinin ve diğer finansal desteklerin sağlanmasını gerektiriyor. Ancak maden projeleri her durumda, halihazırda fiyatların çok düşük olduğu Çin pazarlarıyla rekabet etmek durumunda kalacaktır. Tam da bu nedenle, Trump’ın öne sürdüğü gibi milyarlarca dolarlık gelir elde edilmesi pek de olası görünmüyor.
Ukrayna Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS) eski başkanı Roman Opimakh’a göre Ukrayna, titanyum, grafit, lityum ve bazı başka nadir toprak cevherlerinin yanı sıra potansiyel olarak germanyumda da dünya pazarıyla rekabet edebilir bir pozisyonda.
Ancak bu cevherler, mevcut piyasa zorlukları düşünüldüğünde, önemli yatırımları gerektiriyor.
Elektrikli araba akülerinde kullanılan lityumu ele alalım. Ukrayna, ikisi cephe hattından uzakta olmak üzere üç potansiyel sert kaya lityum yatağına sahip: Dobra ve Polohivske yatakları.
Polohivske, Ukrayna’nın orta kesiminde, Kiev’in 200 mil [320 km] güneydoğusunda yer alıyor. Ruhsat sahibi ULM şirketi, 2028 yılında petalit cevherinden lityum konsantresi üretmeyi planlıyor. Ancak bataryada kullanılabilmesi için bu cevherin önce lityum karbonata, ardından ise batarya kalitesinde bir malzemeye dönüştürülmesi gerekecek.
Ukrayna aynı zamanda lityum-iyon bataryalar için gerekli olan grafit yataklarına da sahip. Avustralyalı Volt Resources şirketi, ülkede 1934’ten bu yana işletildiği belirtilen Zavalievsky madeninden grafit üretiyor. Ancak bu materyalin bataryalarda kullanılabilmesi için daha fazla işlenmesi gerekiyor. Şirket, bunu yapmak için ABD’de bir tesis kurmayı düşündüğünü, ancak bunun için ek sermaye gerektiğini kaydediyor.
Opimakh’ın tahminlerine göre sadece halihazırda keşfedilmiş lityum ve grafit yataklarını geliştirmek için dahi yaklaşık 1 milyar dolarlık yatırım gerekiyor.
Ancak lityum fiyatları 2022’den bu yana yüzde 80 oranında düştü; yatırımcılar bugün Avustralya gibi güvenli bölgelerde dahi yeni lityum arzına duyulan ihtiyacı sorguluyorlar. Bu durumda Ukrayna’ya yatırım yapmayı cazip kılacak ne gibi teşvikler sunulacak?
Trump’ın elektrikli araçlara karşı sabırsız tutumu
Politika yapıcıların, tasarılarını hayata geçirmeden önce önemli bir hazırlık süreci geçirmek zorunda oldukları görülüyor. ABD ve Avrupa, bu cevherlerin herhangi bir jeopolitik fayda sağlamasından önce, onları satın alacak sanayileri inşa etmeli; aksi takdirde bu kaynakların Çin’e yönelmesi riski ortaya çıkacak.
Fakat ABD’nin yenilenebilir enerji konusundaki mevcut yönelimi bu durumu biraz sekteye uğratıyor. Trump, Biden’ın elektrikli araçlara ve temiz enerjiye yönelik sübvansiyonlarını kaldırma taahhüdünde bulunmuştu; oysa bu sübvansiyonlar, Batı’da batarya fabrikaları ve temiz enerji tedarik zincirlerini oluşturmak için gerekli olan talep desteğini sağlıyordu.
Sonuç olarak Çin, arz ve talep üzerindeki hakimiyeti sayesinde bu madenlerin birçoğunun fiyatlarını hala etkin bir şekilde kontrol edebiliyor. En büyük maden tüketicisi olarak, Çin’in iç politikaları fiyatları doğrudan etkileyebilir. Ayrıca işlenmiş cevherlerin büyük bir tedarikçisi olarak piyasaları arz fazlası ile doldurma kapasitesine de sahip.
Elbette Pekin’in arkasına yaslanıp Batı dünyasını sessizce izlemesi beklenemez; zira yüksek teknoloji ürünleri üretiminde dünyaya liderlik etmek, Çin’in temel küresel stratejilerinden biri.
Trump’ın madenlere yönelik yaklaşımı, Çin’in uzun süredir dünyayı nasıl gördüğünü de yansıtıyor: Pekin, 2000’lerin başından ortalarına kadar, kaynak karşılığında kredi anlaşmaları yapma stratejisini öncülüğünü yaparak dirençli tedarik zincirleri oluşturmayı hedeflemişti.
Ancak ortada duran en büyük soru, ABD’nin jeopolitik hedeflerine ulaşmada özel sermayeyi nasıl dahil edeceğidir: Ukrayna’ya yatırım yapmaları için özel şirketlerin çok daha fazla desteklenmesi gerekecek.
Mevcut anlaşmada yer alan ve ABD’nin “istikrarlı ve ekonomik olarak müreffeh bir Ukrayna’nın geliştirilmesine yönelik uzun vadeli mali taahhüdü”nü sürdürdüğüne dair ifadeler yeterli olmayacaktır.
Örneğin, ABD Uluslararası Kalkınma Finans Kurumu’nun bahsi geçen projelere yatırım desteği sağlaması gerekecektir.
Avrupa da madencilik projelerinin finansmanına katkıda bulunmalıdır. Temmuz 2021’de Ukrayna ve AB, Hammaddelerde Stratejik Ortaklık Memorandumu’nu imzaladı. Fakat Avrupa, ABD’nin bu hafta imzaladığı anlaşmaya dahil edilmedi.
Ancak, Ukrayna’nın gelecekteki cevher gelirlerinden pay almak için bir anlaşma imzalamak, ABD’yi veya şirketlerini bu cevherlerin küresel piyasalardaki dalgalanmalarından korumaz ve yine Çin ile rekabet konusunda zafer garantisi vermez.
Trump’ın şekillendirdiği bu yeni dönemde, ABD’nin, bu hafta imzalanacak anlaşmanın mürekkebi kurumadan, stratejisini kararlılıkla hayata geçirebilecek direnç ve sürekliliği sağlaması gerekiyor.

Çevirmenin notu: İktisatçı Michael Roberts’ın aşağıda çevirisini verdiğimiz makalesi, Donald Trump’ın gümrük tarifelerinin ABD ekonomisine vereceği zararı inceliyor. Nitekim, Trump Kanada ve Meksika’ya getirdiği gümrük vergilerinin önemli bir kısmından geri adım atmak zorunda kaldı. ABD Başkanının Kongre konuşmasında bu vergilerin tüketicilerde “küçük bir rahatsızlık” yaratacağı iddiası, gerçeğin bambaşka oluşuyla birlikte boşa düşüyor.
Trump’ın ‘küçük rahatsızlığı’
Michael Roberts
The Next Recession
5 Mart 2025
Görevdeki 100 günün ardından dün ABD Kongresinde konuşan Başkan Donald Trump, ABD’nin en büyük ticaret ortaklarından ithalata getirilen yeni gümrük vergilerinin “biraz rahatsızlık” yaratacağını iddia etti. Fakat yakında bunun sona ereceğini ve “gümrük vergilerinin Amerika’yı yeniden zenginleştirmek ve Amerika’yı yeniden büyük yapmakla ilgili olduğunu ” söyledi: “Bu gerçekleşiyor ve oldukça hızlı bir şekilde gerçekleşecek.”
Gerçekten de çok hızlı bir şekilde. Trump dün Kanada ve Meksika’dan ABD’ye ithal edilen mallara %25, Çin’den ithal edilen mallara ise %10 ek gümrük vergisi getirerek Amerika’nın en büyük üç ticaret ortağını önemli ölçüde daha yüksek bariyerlerle karşı karşıya bıraktı. Bu hamleler Pekin’in hemen tepkisini çekti ve Pekin 10 Mart’tan itibaren soya fasulyesi ve sığır etinden mısır ve buğdaya kadar ABD tarım ürünlerine %10-15 gümrük vergisi uygulayacağını açıkladı. Kanada da 107 milyar dolarlık ABD ithalatına, 21 milyar dolarlık ithalattan başlamak üzere, derhal gümrük vergisi getireceğini açıkladı. Başbakan Justin Trudeau, “Kanada bu haksız kararın cevapsız kalmasına izin vermeyecektir,” dedi. Ottawa’ya karşı uygulanan vergiler, %10’luk bir tarifeyle karşı karşıya olan Kanada petrol ve enerji ürünleri hariç %25 olarak belirlendi. Kanada, ABD’nin ham petrol ithalatının yaklaşık %60’ını gerçekleştiriyor.
Çin ayrıca ABD şirketlerini de hedef alarak on şirketi ulusal güvenlik kara listesine aldı ve diğer 15 şirkete ihracat kontrolü getirdi. Ayrıca ABD’li biyoteknoloji şirketi Illumina’nın gen dizileme ekipmanlarını Çin’e ihraç etmesini yasakladı. Pekin, Trump’ın ilk gümrük vergileri saldırısına yanıt olarak Illumina’yı geçen ay “güvenilmez kuruluşlar” listesine eklemişti.
Planlanan tüm gümrük vergileri ABD’nin gümrük vergisi oranını birkaç hafta içinde %20’nin üzerine çıkaracak ve bu oran Birinci Dünya Savaşı öncesinden bu yana görülen en yüksek oran olacak. Joseph Politano’nun da belirttiği gibi, ABD’nin 1,3 trilyon dolarlık ithalatını ya da ABD’ye getirilen tüm malların yaklaşık %42’sini kapsayan bu eylemlerin maliyeti muazzam ya da yaklaşık bir asır önceki meşhur Smoot-Hawley Yasası’ndan bu yana tek başına en büyük tarife artışı.
Gümrük vergileri ABD’de benzin, gübre, çelik, alüminyum, ahşap, plastik ve dahası gibi temel hammaddelerin fiyatlarını artıracak. Özellikle Meksika’dan gelen taze meyve ve sebzeler olmak üzere, bakkaliye ürünlerini bulmak zorlaşacak. Karmaşık entegre Kuzey Amerika tedarik zincirlerine –araçlar, bilgisayarlar, kimyasallar, uçaklar ve daha fazlası– dayanan imalat sektörleri, bu bağlantıların zorla koparılması halinde durma noktasına gelebilir. Üretimin özellikle Çin ve Meksika’da yoğunlaştığı telefonlar, dizüstü bilgisayarlar ve beyaz eşyalar için maliyetler artabilir. İhracatçılar artan hammadde maliyetleri, para biriminin değer kazanması ve yaklaşan misilleme gümrük vergileri nedeniyle zarar görecek ve bunların hepsi ABD iktisadi faaliyetlerini azaltacaktır.
Bu tarifelerin toplam maliyeti, ABD’li tüketicilerin ve işletmelerin ithal mal alımları için daha fazla ödeme yapmalarıyla 160 milyar doları bulacak ve daha fazlası da gelecek. Trump’ın salı günü aldığı önlemler, önerdiği önlemlerin yalnızca %40’ını oluşturuyor. Bir sonraki parti uygulamaya konulursa, ithalat maliyetini 600 milyar doların üzerine ya da GSYİH’nin %1,6’sına çıkaracak.
İthal mallara gümrük vergisi koymanın iktisadi argümanlarından biri yerli şirketleri yabancı rekabetten korumak. İthalatın vergilendirilmesiyle yurtiçi fiyatlar nispeten ucuzlar ve vatandaşlar harcamalarını yabancı mallardan yerli mallara kaydırarak yerli sanayiyi genişletir. Fakat bu argümanın çok az ampirik dayanağı vardır. New York Fed yakın zamanda artan gümrük vergilerinin yerli firmalar üzerindeki etkisini analiz etti. Çalışmada şu sonuca varıldı: “Küresel tedarik zincirlerinin karmaşık olması ve yabancı ülkelerin misilleme yapması nedeniyle gümrük tarifelerinin uygulanmasından kazanç elde etmek zordur. Ticaret savaşının açıklandığı günlerde borsa getirilerini kullanarak elde ettiğimiz sonuçlar, firmaların beklenen nakit akışlarında ve reel sonuçlarda büyük kayıplar yaşadığını gösteriyor. Bu kayıplar geniş tabanlı olup, Çin’e maruz kalan firmalar en büyük kayıpları yaşadı.”
Dahası, Danimarkalı iktisatçı Jesper Rangvid’in de gösterdiği gibi, Trump sadece iki taraflı mal ticaretine bakıyor; hizmet ticaretini ve sermaye ile emekten elde edilen kazançları göz ardı ediyor. Öyle ki, ABD’nin en azından Avro bölgesine yaptığı hizmet ihracatından elde ettiği gelir ve bu bölgeye ihraç ettiği sermaye ve işgücü ücretlerinden elde ettiği getiri, mal ticaretindeki iki taraflı açığını telafi etmektedir. Avro bölgesinin ABD ile olan toplam ikili cari işlemler dengesi sıfıra yakındır.
Trump’ın gümrük vergisi yaylım ateşi ‘Amerika’yı yeniden büyük yapmak’ bir yana, ABD ekonomisini ve onunla birlikte diğer büyük ekonomileri resesyona sürükleme ihtimaline sahip. Kiel Enstitüsü, AB’nin ABD’ye ihracatının %15-17 oranında düşeceğini, bunun da AB ekonomisinde %0,4 oranında “önemli” bir daralmaya yol açacağını, ABD GSYİH’sinin ise %0,17 oranında küçüleceğini hesaplıyor. AB’nin misilleme gümrük vergileri uygulaması halinde, bu ekonomik zararı iki katına çıkaracak ve enflasyonu 1,5 puan artıracak. Almanya’nın ABD’ye mamul mal ihracatı neredeyse %20 oranında düşerek en kötü darbeyi alacak. Zaman içinde kaybedilen ihracatın tam büyüklüğü belirsiz olsa da (tedarik zincirlerinin yeniden kurulması zaman alacağından), bu vergilerin devam etmesi halinde ABD ile ticaret yapan büyük ekonomilerin GSYİH’lerinde önemli bir düşüş yaratması muhtemel.
ABD imalatı üzerindeki genel etki, ihracat kaybında GSYİH’nin yaklaşık %1’ini bulabilir.
Bu tahminlerden biri. Yale Üniversitesi iktisatçıları daha da ileri gidiyor. Planlanan %25’lik Kanada ve Meksika tarifeleri ile %10’luk Çin tarifelerinin yanı sıra halihazırda yürürlükte olan %10’luk Çin tarifelerinin etkisini modellediler. Bu tarifelerin, efektif ortalama tarife oranını 1943’ten bu yana en yüksek seviyeye çıkaracağını hesapladılar. Yurtiçi fiyatlar mevcut enflasyon oranına göre %1’in üzerinde artacak ki bu da 2024 yılında hane başına ortalama 1.600-2.000 dolar tüketici kaybına eşdeğerdir. ABD’nin reel GSYİH büyümesini bu yıl %0,6 puan düşürecek ve gelecekteki yıllık büyüme oranlarından %0,3-0,4 puan azaltarak yapay zeka infüzyonundan beklenen verimlilik kazanımlarını silecek.
ABD’deki Uluslararası Ticaret Odası [ICC] o kadar endişeli ki, Trump planlarından geri adım atmazsa dünya ekonomisinin 1930’lardaki Büyük Buhran’a benzer bir çöküşle karşı karşıya kalabileceğini düşünüyor. ICC Genel Sekreter Yardımcısı Andrew Wilson, “Derin endişemiz, bunun bizi 1930’ların ticaret savaşı bölgesine sokan aşağı doğru bir sarmalın başlangıcı olabileceği,” diyor. Dolayısıyla Trump’ın önlemleri “küçük bir rahatsızlığın” çok ötesine geçebilir .
Yeni gümrük tarifelerinin açıklanmasından önce bile ABD ekonomisinin bir miktar yavaşladığına dair önemli işaretler vardı. Artan ithalat tarifelerinin etkisi resesyon için bir kırılma noktası olabilir. Wall Street de böyle düşünüyordu. Trump gümrük vergisi önlemlerini açıkladığında, Trump’ın seçim zaferinden bu yana ABD borsasında elde edilen tüm kazançlar silindi.
Birkaç hafta içinde ABD ekonomisine ilişkin söylem, ABD ekonomisinin “istisnailiğinden” büyümede ani bir gerilemeye ilişkin endişeye dönüştü. Perakende satışlar, imalat, reel tüketici harcamaları, konut satışları ve tüketici güveni göstergelerinin hepsi son bir iki ay içinde düşüş gösterdi. 2025’in ilk çeyreği için reel GSYİH büyümesine ilişkin konsensüs tahminleri artık sadece yıllık %1,2.
Atlanta Fed’in yakından takip edilen mevcut GSYİH ŞİMDİ izleyicisi ise tam bir daralma öngörüyor.
ABD imalatı bir yıl ya da daha uzun bir süredir durgunluk içinde fakat imalat faaliyetlerine ilişkin son göstergelerde endişe verici olan bir diğer husus da maliyetlerdeki önemli artış. ISM Başkanı Timothy Fiore, “Şirketler yeni yönetimin tarife politikasının ilk operasyonel şokunu yaşarken talep azaldı, üretim dengelendi ve personel çıkarma devam etti. Tarifeler nedeniyle hızlanan fiyat artışı, yeni siparişlerin birikmesine, tedarikçi teslimatlarının durmasına ve imalat envanterinin etkilenmesine neden oldu,” diyor. Yeni siparişler Mart 2022’den bu yana en büyük düşüşü göstererek daralma bölgesine girdi ve üretim keskin bir şekilde yavaşladı. Buna ek olarak, fiyat baskıları Haziran 2022’den bu yana en yüksek seviyeye çıktı.
Fakat pandeminin sona ermesinden bu yana ABD ekonomisinin sözümona istisnailiği her zaman istatistiksel bir yanılsamaydı. Bir çalışma, birçok Amerikan hanesi için istihdam, ücretler ve enflasyonla ilgili gerçek hikayeyi ortaya koyuyor. İlk olarak, resmi rakamlara göre neredeyse rekor düzeyde düşük olan işsizlik oranı sadece %4,2. Fakat bu rakam, ara sıra iş yapan evsiz insanları da istihdam edilmiş olarak kabul ediyor. İşsizlere yarı zamanlı iş dışında bir iş bulamayanlar ya da yoksulluk ücreti (kabaca 25.000 dolar) alanlar da dahil edilirse, bu oran aslında %23,7. Başka bir deyişle, bugün Amerika’da neredeyse her dört çalışandan biri işlevsel olarak işsizdir. Resmi medyan ücret 61.900 dolar. Fakat işgücündeki herkesi takip ederseniz, yani yarı zamanlı çalışanları ve işsiz iş arayanları dahil ederseniz, medyan ücret aslında yılda 52.300 dolardan biraz fazla. “Medyan ücretle çalışan Amerikalı işçiler, geçerli istatistiklerin gösterdiğinden %16 daha az kazanıyor.” 2023 yılında resmi enflasyon oranı %4,1 idi. Fakat gerçek yaşam maliyeti bunun iki katından daha fazla arttı: tam %9,4. Bu da 2023 yılında satın alma gücünün medyan olarak %4,3 düştüğü anlamına geliyor.
Avrupalı liderlerin Trump’ın gümrük vergisi hamlelerine ve Rusya’ya karşı savaşında Ukrayna’yı desteklemekten açıkça geri çekilmesine cevabı, daha fazla savaş hazırlığı gibi görünüyor. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsüne göre, küresel savunma harcamaları geçen yıl 2,2 milyar dolara ulaşarak rekor kırarken, Avrupa’da ise 388 milyar dolara yükselerek ‘soğuk savaş’tan bu yana görülmemiş seviyelere ulaştı. Financial Times’ın liberal Keynesyen iktisat gurusu Martin Wolf, “Savunma harcamalarının önemli ölçüde artması gerekecek,” diyor. “Bu harcamanın 1970’lerde ve 1980’lerde Birleşik Krallık GSYİH’sinin %5’i ya da daha fazlası olduğunu unutmayın. Uzun vadede bu seviyelerde olması gerekmeyebilir: modern Rusya Sovyetler Birliği değil. Yine de, özellikle ABD’nin çekilmesi durumunda, inşa sırasında bu kadar yüksek olması gerekebilir.”
Bunun bedeli nasıl ödenecek? “Eğer savunma harcamaları kalıcı olarak artırılacaksa, hükümet yeterli harcama kesintisi bulamazsa, ki bu da şüpheli, vergilerin arttırılması gerekir.” Fakat endişelenmeyin, tanklara, askerlere ve füzelere yapılan harcamalar aslında bir ekonomi için faydalıdır, diyor Wolf. “Birleşik Krallık gerçekçi bir şekilde savunma yatırımlarının ekonomik getirilerini de bekleyebilir. Tarihsel olarak savaşlar inovasyonun anası olmuştur.” Wolf daha sonra İsrail ve Ukrayna’nın savaştan elde ettiği kazanımlara ilişkin harika örneklerden bahsediyor: “İsrail’in “startup ekonomisi’ ordusunda başladı. Ukraynalılar şimdi dron savaşında devrim yarattılar.” Savaşın getirdiği yeniliklerin insani maliyetinden bahsetmiyor Wolf: ”Ancak asıl önemli olan nokta, savunmaya önemli ölçüde daha fazla harcama yapma ihtiyacının, her ikisi de doğru olsa da, sadece bir gereklilikten ve sadece bir maliyetten daha fazlası olarak görülmesi gerektiği. Eğer doğru şekilde yapılırsa, bu aynı zamanda iktisadi bir fırsattır.” Yani savaş iktisadi durgunluktan çıkış yolu.
Almanya’nın müstakbel Şansölyesi Friedrich Merz de (son seçimleri kazandıktan sonra) aynı hikayeyi benimsedi. Hükümetin hesaplarını ‘dengelemek’ için herhangi bir ekstra mali harcamaya karşı çıktığı seçim kampanyasından tam bir dönüş yaparak, şimdi Avrupa’nın en büyük ekonomisini canlandırmak ve yeniden silahlandırmak için Almanya’nın ordusuna ve altyapısına yüz milyarlarca dolarlık ekstra fon enjekte etme planını destekliyor. Yeni bir düzenleme ile GSYİH’nin %1’inin üzerindeki savunma harcamaları, hükümetin borçlanmasını sınırlayan “borç freninden” muaf tutularak Almanya’nın silahlı kuvvetlerini finanse etmek ve Ukrayna’ya askeri yardım sağlamak için sınırsız miktarda borçlanmasına izin verilecek. Ayrıca, altyapı için on yıl boyunca sürecek 500 milyar avroluk bir fon oluşturmak üzere bir anayasa değişikliği yapmayı planlıyor. Birdenbire silahlanma ve askeri girişimler için bol miktarda nakit ve borçlanma imkanı ortaya çıktı.
İngiltere’nin planı, dünyanın yoksul ülkelerine yönelik yardım programını keserek ‘savunma’ harcamalarını iki katına çıkarmak. Trump ayrıca ABD’nin dış yardımlarını da dondurdu. Küresel borç 2024 yılında 7 trilyon dolar artışla 318 trilyon dolara ulaştı. Küresel borcun küresel GSYİH’ye oranı son dört yılda ilk kez yükseldi; yani borç nominal GSYİH’den daha hızlı artarak GSYİH’nin %328’ine ulaştı. Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF), borç yükleri artmaya devam eden yoksul ülkelerin büyük bir baskı altında olduğu uyarısında bulundu. Bu ekonomilerdeki toplam borç 2024 yılında 4,5 trilyon dolar artarak, gelişmekte olan piyasaların toplam borcunu tüm zamanların en yüksek seviyesi olan GSYİH’nin %245’ine çıkardı. Bu yoksul ekonomilerin birçoğu bu yıl 8,2 trilyon dolarlık rekor bir borcu çevirmek zorunda ve bunun yaklaşık %10’u yabancı para cinsinden; bu da finansmanın kesilmesi halinde hızla tehlikeli bir hal alabilecek bir durum. Yani önümüzde daha fazla savaş ve daha fazla yoksulluk var.

Avrupa’nın ABD ile ilişkileri stratejik bağımlılıktan stratejik özerkliğe dönüşüyor

Lukaşenko: Ukrayna, Putin ile gizli görüşmelere başladı

Merkel: Rusya’nın çıkarları tartışılmalı

Alman partilerinin ‘savaş’ anlaşması borsayı uçurdu

Almanya’da Siemens yöneticileri Kırım’a türbin sevkiyatı nedeniyle yargılanacak
Çok Okunanlar
-
AVRUPA4 gün önce
Volkswagen’e ‘sosisli’ müjdesi: Şirketin en popüler ürünü oldu
-
AMERİKA2 hafta önce
Palantir CEO’su Karp’tan Silikon Vadisi’ne: Silah başına!
-
DÜNYA BASINI6 gün önce
Suriye’nin sahil bölgesinde katliam nasıl başladı?
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Gazze’de tatil hayali mi, kriz tarifi mi?
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Trump’ın Silikon Vadisi’ndeki adamı Thiel’in antidemokratik distopyası
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Hint toplumunda Hindu-Müslüman ayrışması – 4
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Doğu Almanya’da neofaşizmin yükselişine Batı Almanya’nın katkısı
-
GÖRÜŞ7 gün önce
ABD-Rusya ilişkilerindeki büyük tersine dönüş ve Çin’in diplomatik seçimi