Bizi Takip Edin

AMERİKA

Uluslararası serbest ticaretin sonu mu geldi?

Yayınlanma

Dünyada “serbest ticaret”in gerçekten serbest olduğu neresi kaldı? Avrupa Birliği, belki bir de Çin… Kendini Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarına bağlı hisseden ülkelerin sayısı, hele ABD’nin son “korumacı” önlemleri de düşünüldüğünde, bir elin parmaklarını geçmez.

Joe Biden’ın imzaladığı Enflasyonu Düşürme Yasası (IRA), pek çokları açısından Donald Trump’ın “Önce Amerika” siyasetinin bir devamı gibi görünüyor. Yasa, aslında masum görünen fosil yakıtlardan yeşil enerjiye geçişe devlet desteğini sağlıyor. Yenilenebilir enerjiye geçişte devletlerin üstlendiği rolün artması gerektiği düşüncesi de bir sır değil. Bu kadar büyük altyapı dönüşümünde kamunun müdahalesi olmadan yol almak mümkün görünmüyor.

IRA’da özellikle AB’yi kaşındıran mesele, elektrikli otomobillere yönelik devlet teşvikleri. ABD’de üretim yapan otomotiv şirketlerine verilecek mali desteğin yanı sıra tüketicilere de vergi indirimi öngörülüyor. Özeti şu: Elektrikli Ford, GM veya Tesla, bu yasa kapsamında, nerede ve nasıl üretildiğine bağlı olarak, elektrikli Volkswagen veya Hyundai’den 7.500 dolar aza mal olabilir. IRA’da, Kanada ve Meksika’ya muafiyet tanındığını da söyleyelim.

Güney Kore ve Japonya da tedirgin

Elbette bu mesele sadece AB’yi ilgilendirmiyor. Japonya ve Güney Kore’nin de elektrikli araç üreten dünyaca ünlü otomotiv firmaları bulunuyor. Bu ülkeler de ABD’nin yeni sanayi politikasının uluslararası ticaret kurallarının ihlali olduğunu düşünüyorlar. 

Japon hükümeti, Kasım ayı başında ABD Hazine Bakanlığı’na gönderdiği bir notta, IRA’nın Japon otomotiv firmalarının Kuzey Amerika pazarındaki rekabetçiliğini zora sokacağını söylemişti. Tokyo, yeni yasanın Japon üreticilerini ABD’de yeni yatırımlar yapmaktan alıkoyabileceğini ve bunun da ABD’de işsizliğe neden olabileceğini söyleyerek muhatabını uyardı.

Japon devi Nissan’ın CEO’su, IRA’nın yürürlüğe girmesi için belirli bir mühlet verilmesi gerektiğini söyledi. Nissan’ın Canton, Mississippi’de bir fabrikası var, ama CEO’ya göre bu fabrikaların sayısı IRA ile birlikte artabilir. Nissan, elektrikli modellerinin 2030’a kadar ABD satışlarının yüzde 40’ını oluşturmasını bekliyor.

Güney Kore hükümeti de IRA’nın uygulanması için en az üç senelik bir mühlet verilmesi gerektiğini söylemişti. Seul, IRA’nın ABD ile Güney Kore arasında imzalanan serbest ticaret anlaşmasına da aykırı olabileceğini bildirmişti. Güney Koreli Hyundai ve Kia gibi şirketlerin ABD’de yatırımlarını artırması bekleniyor.

Axios’a konuşan Güney Koreli bir yetkili, meselenin neredeyse bir diplomatik krize yol açtığını söyledi. ABD ile Güney Kore’nin başkanlık seviyesinde iki kez bu meseleyi görüştüğü ama Biden yönetiminin yasada bir değişiklik yapmasının pek mümkün görünmediği belirtiliyor. 

Güney Kore, ABD’den gelen her isteği, örneğin Çin’e karşı birliği sağlayamayacaklarını düşünüyor. Bazı yetkililer, yarı iletkenler meselesinde ABD-Japonya-Güney Kore-Tayvan işbirliğinin IRA olmasa daha kolay ilerleyebileceğini düşünüyor.

IRA ile birlikte Hyundai Ioniq 5, Kia EV6, Subaru Solterra ve Toyota bZ4X modellerinin ABD’de rekabet edebilmesinin mümkün olmadığı belirtiliyor. Rivian Automotive, Hyundai Motor ve Kia Corp yakın zamanda ABD’ye, IRA için “ticari temiz otomobiller” düzenlemesi yapılarak üzerlerindeki baskının azaltılabileceği önerisinde bulundu.

Çip ticaretine ABD engeli Hollanda’yı kızdırdı

Zaten Biden yönetiminin IRA ve benzeri uygulamalarla engellemeye çalıştığı bir başka ticaret de çip. 

ABD yakın zamanda gelişmiş çip ve çip yapım ekipmanlarının satışına sıkı engellemeler koydu. Bu konuda öncü olan şirketler arasında Hollandalı ve Japon şirketler de yer alıyor. 

ABD, henüz bu ülkelerle çip satışına yasak üzerine bir anlaşmaya varmış değil. Ama Hollandalı çip üreticilerinin Çin pazarından çıkışa direceneği konuşuluyor. 

Hollanda merkezli ASML, küresel yarı iletken sanayisinin en büyük tedarikçilerinden. Geçen ay Bloomberg’e konuşan Hollandalı bir yetkili, Çin’e çip ekipmanlarının satışı söz konusu olduğunda, kendi iktisadi çıkarlarını koruyacaklarını söylemişti. 

Hollandalı yetkililer, ABD’nin, kendi ülkelerinden Washington’ın Çin’e koyduğu kısıtlamalara sorgusuz sualsiz uymasını beklememesi gerektiğini vurgulamıştı.

Hollanda buna rağmen Çin’e aşırı ultraviyole litografi makinesi satmayı ABD’nin baskısı altında satmayı reddediyor. Ama ASML, Çin’e daha az gelişmiş çip yapım sistemleri satmaya devam ediyor.

ABD’nin ASML ve Japon firması Tokyo Electron’a baskısı sürüyor. ASML, Ekim ayında ABD’de yürürlüğe giren yeni düzenleme neticesinde ABD’deki personeline Çinli müşterilerle iş yapmayı bırakmalarını söylemişti. 

Hollanda Dış Ticaret ve Kalkınma İşbirliği Bakanı Liesje Schreinemacher ise geçen hafta yaptığı açıklamada hükümetinin “kendi ulusal güvenlik çıkarlarının son derece önemli olduğu” konusunda ısrar etmişti.

Hollanda Ekonomi Bakanı Micky Adriaansens, geçen hafta Financial Times’a verdiği demeçte, ülkesinin Çin ile ilişkiler konusunda “çok olumlu” olduğunu belirtmiş ve Avrupa ile Hollanda’nın Çin’e ihracatı kontrol etmek konusunda “kendi stratejilerine sahip olmaları gerektiğini” vurgulamıştı.

Macron’un ziyareti ve Avrupa’daki endişe

Alman Die Zeit gazetesi, “Joe Biden Amerikan ekonomisini güçlendirmek istiyor – Avrupa’nın zararına,” diye yazarken, Fransız ekonomi gazetesi Les Echos, “Önce Amerika, En Son Avrupa,” başlığını atıyordu.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un geçen hafta Washington’da krallar gibi karşılanması sorunu çözmüş gibi görünmüyor. ABD Başkanı Joe Biden, IRA’da kusurlar olabileceğini kabul ederken topu ABD-AB ticaret heyetlerinin müzakerelerine attı.

ABD’li senatörlerle yaptığı kapalı toplantıda IRA’yı “süper saldırgan” olarak nitelendiren Macron, ABD’ye gitmeden önce de AB’yi kendi “Önce Avrupa” yasasını çıkarmaya davet etmişti. Fransa Ekonomi ve Maliye Bakanı Bruno Le Maire de ABD’nin Çin stili bir sanayi siyaseti izlediğini ileri sürmüştü. 

Macron, Biden’la yaptığı açıklamada da şimdi Avrupa’nın kendini ABD’nin adımlarıyla “senkronize etme” zamanının geldiğini söyledi. Bu sözün, AB’nin kendi devlet teşviklerine gönderme yaptığı düşünülüyor.

Fransız yetkililer, zaten operasyonel maliyetleri enflasyon nedeniyle artan Avrupalı şirketlerin Kuzey Amerika’ya yatırım göçüne başlamalarından endişe ediyor. Fakat ziyaret için Washington’da bulunan AB Dış İlişkiler Servisi Genel Sekreteri Stefano Sannino, bir yanda ABD’nin diğer yanda ise AB’nin teşviklere başladığı bir senaryonun “rasyonel olmayacağını” savundu.

Bununla birlikte AB’nin ticaret şefi Denis Redonnet, IRA’yı DTÖ’ye şikayet edebileceklerini söyledi. İç Pazardan Sorumlu Avrupa Komisyonu Üyesi Thierry Breton da bu hafta yapılan AB-ABD Ticaret ve Teknoloji Konseyi toplantılarına katılmayacağını açıkladı. Toplantıların Avrupa’nın sanayi ve çalışma bakanlarının endişelerine yetersiz yer verdiğini savunan Breton, bunun yerine Avrupa’nın sanayi altyapısının rekabetçiliğinin korunmasına yönelik acil ihtiyaca odaklanacağını kaydetti.

AB yetkilileri, bir başka seçenek olarak AB ile ABD arasında bir serbest ticaret anlaşmasını müzakere etmeye düşünüyorlar. Fakat bu sürecin çok uzun sürmesi ve bürokratik işlemler bu seçeneğin ihtimalini azaltıyor.

Öte yandan İtalyan La Stampa gazetesinin yazdığına göre, İtalyan otomotiv firmaları IRA’dan çok Çinli elektrikli otomobillerin Avrupa pazarına girişinden endişe ediyor. Almanlar ise Çinlilerden ziyade IRA’dan korkuyor.

Çekya Ticaret Bakanı Jozef Síkela ise Kasım ayında yaptığı bir açıklamada, AB-ABD ticaret savaşlarının galibinin Çin Halk Cumhuriyeti olacağını hatırlattı.

ABD’de giga fabrika yatırımları katlanıyor

Almanların ve Fransızların korktukları başına geliyor da diyebiliriz. Avrupalılar, ABD’nin Avrupa’daki yatırımı “emmesinden” endişe ederken, batarya üretiminde alarm zilleri çalıyor.

Yakın zamana kadar, Avrupa’nın lityum-iyon batarya üretimi ABD’nin fersah fersah önündeydi. Fakat enerji fiyatlarındaki yükseliş ve IRA ile birlikte bu tablo değişmiş görünüyor.

IRA’nın açıklandığı günden bu yana, ABD’deki kapasitede yüzde 35 artış olduğu hesaplanıyor. Bu oran Avrupa’da yüzde 17. Bütün bunlara rağmen Avrupa hâlâ kapasite açısından ABD’nin çok önünde. 2031 yılında Avrupa’nın yıllık üretim kapasitesinin 1.186,2GWh olacağı, ABD’nin ise 957,6GWh olacağı tahmin ediliyor.

Türk şirketi Kontrolmatik ABD’deki giga fabrika boyutunu artırmayı düşündüğünü açıklarken Norveç merkezli FREYR de ABD’deki planlarını hızlandıracağını duyurdu. Avrupa’da ise bu türden planların ertelendiğine dair haberler geliyor.

Avrupa korumacılığına doğru

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Rakiplerimizden gelen yeni iddialı sanayi siyaseti yapısal bir cevabı gerektiriyor,” derken AB’nin de işi kurallarına göre oynamaya başlayacağı mesajı veriyordu ve ekliyordu: “Avrupa, her zaman Avrupa için doğru olanı yapacak.”

Estonya Girişimcilik Bakanı Kristjan Järvan’a göre, AB her zaman serbest ticareti destekledi ve bu iyi bir şeydi, ama artık “demokratik olmayan güçler” serbest ticareti AB’ye karşı kullanıyordu.

Uzun süre ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşlarında denge tutturmaya çalışan Brüksel, şimdi Joe Biden’ın da “korumacılık” trenine atlamasıyla birlikte dost ateşine karşı tutum değiştirmeye başlayabilir. Von der Leyen’in Pazar günü yaptığı konuşma da AB’nin kendi devlet sübvansiyonlarını yeniden değerlendirmesi gerektiğine işaret ediyor.

“Ira’nın adil olmayan rekabete yol açma, pazarları kapatma ve COVID-19 ile zaten test edilen aynı kritik tedarik zincirlerini parçalama riski var,” diyen Leyen, üreticilerin Avrupa’dan ABD’ye gitmesi ihtimalini de masaya koydu.

AB’nin ultra liberal ve serbest ticaret yanlısı departmanlarında sübvansiyon korkusu had safhada. Bunlar arasında yer alan Ticaretten Sorumlu Avrupa Komisyonu Üyesi Valdis Dombrovskis, sübvansiyon yarışının “pahalı ve verimsiz” olacağını savundu. AB’nin rekabet şefi Margrethe Vestager, kimsenin sübvansiyon savaşı istemediğini söyledi.

Bununla birlikte cinin şişeden çıktığı kesin. AB’nin de devlet teşviği yönünde adım atması halinde, uzun süredir zaten lafta kalan uluslararası serbest ticaretin tabutuna son çivi de çakılacak.

AMERİKA

Joseph Nye, Çin’e karşı ABD-Japonya ittifakını güçlendirmeyi önerdi

Yayınlanma

Eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı ve Uluslararası İlişkiler teorilerinde neoliberal kurumsalcılığın temsilcilerinden Joseph Nye, cuma günü yaptığı açıklamada, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın ikinci döneminde gümrük tarifeleri konusundaki öngörülemezliğini uluslararası müzakerelerde bir pazarlık taktiği olarak kullanacağını söyledi.

Nye, Nikkei ve ABD Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi tarafından düzenlenen bir güvenlik sempozyumunda konuştu.

Nye, Trump’ın “öngörülemezliği pazarlıktaki en önemli silahı olarak gördüğünü” söyledi.

Oturumda konuşan eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage da “‘Transaksiyonel’ bir başkan bekleyebilirsiniz” dedi.

Trump seçim kampanyası sırasında Çin’den yapılan ithalata %60, diğer ülkelerden yapılan ithalata ise %10 ila %20 oranında gümrük vergisi getirme sözü vermişti. Armitage, “[Trump] bunu çok sık ve çok yüksek sesle söylediği için göreceğimiz ilk şey gümrük tarifeleri olacak” dedi ve ekledi: “Trump’ın gümrük tarifeleri ve bunların gerçekte ne anlama geldiği konusunda hiçbir fikri yok.”

Aynı zamanda Harvard Üniversitesi John F. Kennedy School eski dekanı olan Nye, ticaret hukukunun bir başkana ulusal güvenlik gerekçesiyle gümrük vergisi uygulama yetkisi verdiğini ancak bunun çelik ya da otomobilin ötesinde kozmetik gibi ürünlere nasıl uygulanabileceğinin belirsiz olduğunu belirtti.

“Bence %60 gümrük vergisi ilan edecekleri bir şey görmeniz muhtemel,” dedi ve ekledi: “Ancak [Çin Devlet Başkanı] Xi Jinping ile bir anlaşma yapmaya çalışması da ihtimal dışı değil.”

Nye, örneğin ABD’de yatırım yapma sözü karşılığında belirli malları ya da alanları muaf tutan bir anlaşma yapılabileceğini söyledi.

“[Trump] hem pastayı yemeyi hem de pastadan yemeyi seviyor. ‘X’e %60 gümrük vergisi koydum’ diyecek ama sonra Y ve Z’nin pazarlık konusu yapılmadığını ve %5’in üzerinde gümrük vergisi olmadığını göreceksiniz.”

Trump’ın “Önce Amerika” şeklindeki diplomatik tutumu sorulduğunda Armitage, “Bay Trump’ın dünya genelinde başka herhangi bir ilişki için gerçek duygular beslediğini sanmıyorum” dedi.

“Yönetiminde dost ve müttefiklerle daha iyi ilişkiler geliştirmek isteyen insanlar olacaktır, ama bunu çözmek biraz zaman alacak. En az ilk altı ay içinde retorik dışında büyük değişiklikler beklemiyorum” diye devam etti.

Çin’e karşı Japonya kartı

Bu arada Nye, “ABD’de Çin’e karşı durma konusunda iki partiden de çok güçlü bir destek var ve bu da Japonya’nın kesinlikle kilit bir müttefik olduğu anlamına geliyor” dedi.

Bununla birlikte Nye, “Trump [Japonya’dan] örneğin daha fazla katkı ve ev sahibi ülke desteği isteyebilir ya da belirli ticaret alanlarında bazı tavizler talep edebilir” diye ekledi.

Nye ayrıca Japon yumuşak gücünün rolünü de vurguladı. Japonya’nın özellikle altyapı projelerine odaklanan uluslararası yardımlarına atıfta bulunarak, Güney Pasifik adaları da dahil olmak üzere Çin’in bölgedeki Kuşak ve Yol Girişimine meydan okumak için “Japonya’nın ABD’den daha uygun olduğunu” söyledi.

Armitage, Japonya Başbakanı Shigeru Ishiba’ya bir öneri olarak şunları söyledi: “Bay Trump’ın dostu olmaya çalışmayın. Sadece uygun bir ilişki kurmaya çalışın. … Anladığım kadarıyla uluslararası alanda hiç kimse Trump’ın dostu değil.”

Nye, Çin’in Japonya ve ABD için zorluklar teşkil ettiğini, bu nedenle Washington ve Tokyo’nun “kaderlerinin birlikte kalmak olduğunu” söyledi. “Temel olarak, daha geniş jeopolitik durum, ABD-Japonya ittifakının dünyadaki en önemli ittifak olarak kalacağı anlamına geliyor” dedi.

ABD-Çin ilişkileri üzerine bir başka oturumda, yakın zamana kadar Başkan Joe Biden’ın Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki öne çıkan Çin uzmanlarından biri olan Rush Doshi, Trump’ın Çin politikası ile Trump’ın ekibinin politikasının “tam olarak aynı şey olmadığına” dikkat çekti.

Doshi, Trump’ın ilk döneminde ekibinin iki partili uzlaşıya dayalı “rekabetçi bir yaklaşım” benimsediğini, Trump’ın kendisinin ise “daha işlemsel, daha çok kendi bireysel öngörülemezliğine dayalı” bir yaklaşım benimsediğini ve bunun da bazen ekibinin yaklaşımını baltaladığını söyledi.

Asya güvenliği alanında kıdemli araştırmacı ve Çin Güç Projesi direktörü Bonny Lin ise, ikinci Trump yönetiminin “çok daha keskin bir çerçeveye ve Çin’e daha keskin bir odaklanmaya” sahip olmasını beklediğini belirtti.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Biden, Trump dönmeden önce TSMC’ye 6,6 milyar dolarlık Çip Yasası hibesini kesinleştirdi

Yayınlanma

Biden yönetimi, seçilmiş başkan Donald Trump’ın göreve gelmesinden iki ay önce Taiwan Semiconductor Manufacturing Co. (TSMC) şirketine 6,6 milyar dolarlık Çip Yasası hibesini tamamladı.

Üst düzey yönetim yetkilileri, paranın şirketin proje kilometre taşlarına ulaşmasına bağlı olarak aşamalı olarak ödeneceğini, ancak TSMC’nin bu yılın sonuna kadar en az 1 milyar dolar almasının beklendiğini söyledi.

TSMC Arizona’daki üç fabrikada 3 nanometre, 2 nm ve A16 çipleri üretecek ve şirketin ABD’deki toplam yatırımı 65 milyar dolara ulaşacak.

Arizona’daki ilk fabrikada 4 nm ve 5 nm çipler de üretilecek ve 2025 yılının ilk yarısında yüksek hacimli üretime başlanacak. İkinci fabrikada üretimin 2028’de, üçüncü fabrikada ise on yılın sonunda başlaması planlanıyor.

Nanometre, bir çip üzerindeki transistörler arasındaki mesafeyi ifade ediyor. Daha küçük bir sayı genellikle daha gelişmiş ve güçlü bir çipe işaret etmekte.

ABD Ticaret Bakanı Gina Raimondo perşembe günü düzenlenen bir brifingde gazetecilere yaptığı açıklamada, “İlk kez bu öncü çipleri ABD’de üreteceğimizi söyleyebileceğiz” dedi.

Raimondo, “TSMC, çip [üretiminin] verimliliğinin önemli bir göstergesi olan verim oranlarının Arizona’da da Tayvan’da olduğu kadar iyi olduğunu doğruladı” dedi. “Bu inanılmaz bir şey. Bunu yapmak inanılmaz derecede zor … ve burada ilk kez yapılıyor” diye ekledi.

TSMC, 6.6 milyar dolarlık hibenin yanı sıra 5 milyar dolarlık kredi de alacak ve sermaye harcamalarının %25’ine kadar yatırım vergisi kredisi talep edebilecek.

Tayvanlı şirket, 8,5 milyar dolar hibe alan Intel’in ardından Çip Yasası’ndan yararlanan en büyük ikinci şirket konumunda. Güney Koreli Samsung ise 6.4 milyar dolarla üçüncü en büyük hibeyi alacak.

Biden’ın Ticaret Bakanlığı, 39 milyar dolarlık Çip Yasası üretim fonunun 36 milyar dolardan fazlası için ön şartnameleri açıkladı. TSMC, şu ana kadar nihai şartlara ulaşan sadece ikinci proje. Kesinleşen diğer tek Çip Yasası fonu, 123 milyon dolar ile ödüllendirilen ABD’li yarı iletken üreticisi Polar Semiconductors.

Trump’ın dönüşü, yarı iletken üretimini ülkeye taşımayı amaçlayan Çip Yasası’nın geleceğine gölge düşürdü. Seçilmiş başkan anlaşmayı eleştirerek “çok kötü” olarak nitelendirdi ve bunun yerine yarı iletken üretimini ABD’ye çekmek için gümrük tarifelerini kullanmayı önerdi.

Nikkei Asia’ya konuşan üst düzey bir yönetim yetkilisi, nihai anlaşmaların imzalanmasının Trump yönetimine şartları değiştirmek için çok az alan bıraktığını çünkü “bunun bağlayıcı bir sözleşme olduğunu” söyledi. “Yani şirket kilometre taşlarını yerine getirdiği sürece, hükümetin ilerlemesi için sözleşmeye bağlı bir anlaşma” dedi.

Beyaz Saray ulusal ekonomi danışmanı ve Çip Uygulama Yönlendirme Konseyi eş başkanı Lael Brainard’a göre ufukta benzer hamleler var. Brainard perşembe günü gazetecilere verdiği demeçte, “Önümüzdeki iki ay boyunca, Ticaret Bakanlığı’nın daha fazla ödülü sonuçlandırdığını görmeye devam edeceksiniz ve bugüne kadar kaydedilen ilerlemenin on yılın sonuna kadar devam etmesini sağlayacağız” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trump’tan bir kez daha Ukrayna’daki savaşı bitime sözü

Yayınlanma

ABD seçimlerinden galip çıkan Donald Trump, bir kez daha yönetiminin öncelikli hedeflerinden birinin Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek olacağını duyurdu.

Trump, Florida’daki Mar-a-Lago malikanesinde düzenlenen galada şu açıklamalarda bulundu: “Rusya ve Ukrayna konusunda çok sıkı çalışacağız. Bu savaş sona ermeli. Üç gün içinde binlerce insanın, çoğu asker, hayatını kaybettiğine dair haberler gördüm. Ancak ister asker olsun ister şehirlerdeki insanlar, bu konuda çaba sarf edeceğiz.”

Trump’ın sözcüsü Karoline Leavitt, daha önce yaptığı bir açıklamada Trump’ın, 20 Ocak 2025’teki yemin töreninin ardından “ilk gün” Rusya ve Ukrayna temsilcilerini müzakere masasına oturtmayı planladığını belirtmişti.

Bloomberg‘in kaynakları, Trump’ın Ukrayna politikasını, göreve başlamadan iki ay önce şekillendirmeye başladığını söyledi.

Trump, seçim kampanyası sırasında defalarca, göreve geldikten kısa bir süre sonra Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşı sona erdireceğini iddia etmişti. Hatta bu savaşı “bir gün içinde” bitirebileceğini söylemişti.

Ancak Trump, Kiev’i barışçıl diyaloğu reddetmesi durumunda askeri yardımı kesmekle tehdit etmek ve Moskova’yı, çatışmayı çözmek istemediği takdirde Ukrayna’yı daha fazla silahlandırmakla uyarmak gibi çifte ültimatomların ötesinde somut bir plan sunmadı.

Trump’ın danışmanları, mevcut cephe hattındaki askeri çatışmanı dondurmayı ve Ukrayna’nın NATO’ya üye olmasını en az 20 yıl boyunca reddetmesini önerdi. Fakat Trump, henüz Ukrayna’daki savaşı sona erdirecek somut bir planı onaylamadı.

Ukrayna’da müzakere gündemi: Toprak mı güvenlik garantisi mi?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English