Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Washington, Japonya ve Filipinler ile yeni Camp David’e hazırlanıyor

Yayınlanma

ABD Başkanı Joe Biden 10 gün içinde Japonya Başbakanı Fumio Kishida ve Filipinler Devlet Başkanı Ferdinand Marcos Jnr ile Washington’da bir araya gelerek Asyalı müttefikleriyle Pekin’in etkisine karşı koyma çabalarını pekiştirecek.

Beyaz Saray, ilk ABD-Japonya-Filipinler zirvesinin sadece üçlü güvenlik, ekonomik ve teknolojik bağları değil, aynı zamanda “Hint-Pasifik ve dünya çapında barış ve güvenlik” konusundaki işbirliğini de geliştireceğini savundu.

Zirve, Güney Çin Denizi’nde Filipinlerle Çin arasındaki anlaşmazlıkların ve Tayvan Boğazı’ndaki gerginliklerin yükseldiği bir dönemde gerçekleşecek.

Analistlere göre toplantı aynı zamanda ABD ve anlaşmalı iki müttefiki için üçlü savunma düzenlemesini kurumsallaştırma ve Çin’e karşı bir güvenlik bağlarını daha da derinleştirme ‘fırsatı’ sunacak.

Çin’i çevreleme girişimlerinin son hamlesi

Pekin’in bu zirveyi, geçtiğimiz ağustos ayında ABD’nin ev sahipliğinde Japonya ve Güney Kore ile yapılan ve daha yakın güvenlik ortaklıklarını tetikleyen tarihi üçlü zirvenin yapıldığı Camp David’in bir benzeri olarak görmesi bekleniyor.

Nanjing Üniversitesi Uluslararası Çalışmalar Okulu dekanı Zhu Feng, South China Morning Post’a verdiği demeçte, Pekin’in 11 Nisan’daki zirveyi sadece ağustostakinin devamı ve uzantısı olarak değil, aynı zamanda ABD’nin Avustralya ve Birleşik Krallık’la yaptığı AUKUS gibi Çin’e karşı savunma ortaklıkları kurmaya yönelik son girişimi olarak görebileceğini söyledi.

Zhu Feng, “Çin’in bakış açısına göre nisan ayındaki liderler toplantısı, Washington’un Güney Çin Denizi’ndeki stratejik müdahalesini genişletmek için yaptığı jeopolitik hamlelerden biri” değerlendirmesinde bulundu ve Washington’un Çin’i toplu olarak çevrelemek için küçük bölgesel ittifaklar kurmaya hevesli olduğunu da sözlerine ekledi.

Zhu, önümüzdeki toplantının, kasım ayında San Francisco’da uzun zamandır beklenen ABD-Çin zirvesi ve o zamandan beri devam eden üst düzey diyaloglara rağmen Washington’un Pekin’i stratejik olarak çevrelemeye kararlılıkla devam etmesinin bir kanıtı olduğunu söyledi.

Üçlü savunma işbirliği

Zirve, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Washington’un “sarsılmaz kararlılığını” teyit etmek üzere geçen hafta Manila’ya gittiği sırada duyuruldu.

Ziyaret sırasında düzenlenen ortak basın brifinginde Blinken ve Filipinli mevkidaşı Enrique Manalo, üç liderin deniz güvenliği de dahil olmak üzere mevcut Filipin-ABD ve Filipin-Japonya ikili işbirliğinin tamamlayıcı unsurlarından “faydalanmayı” hedeflediklerini söyledi.

Blinken ayrıca Japonya ile üçlü bir ilişkinin “[Hint-Pasifik’te] daha da fazla istikrarın sağlanması ve barışın derinleştirilmesi için çok önemli bir platform” olacağını savundu.

Singapur’daki Nanyang Teknoloji Üniversitesi’nde (NTU) kamu politikaları ve küresel ilişkiler alanında doçent olan Kei Koga’ya göre Pekin’in tepkisi muhtemelen zirvenin sonucuna göre şekillenecek.

South China Morning Post’a konuşan Kei Koga, zirvenin diyalogla sınırlı kalması halinde olumsuz bir diplomatik tepkinin ortaya çıkabileceğini, ancak Güney Çin Denizi’nde daha fazla deniz işbirliği yapılacağına dair sinyaller alınması halinde daha güçlü bir tepkinin beklenebileceğini söyledi.

Çin ayrıca “denizdeki varlığını geçici olarak artırarak bu üçlü girişimlerin ne derece ciddi olabileceğini test edebilir” diye ekledi.

ABD, Japonya ve Filipinler’in halihazırda ikili savunma ilişkilerini geliştirdiği bir ortamda üçlü işbirliğini resmileştirmek için bu zirvede adım atacağı düşünülüyor.

Manila merkezli Uluslararası Kalkınma ve Güvenlik İşbirliği (IDSC) adlı düşünce kuruluşunun kurucu başkanı ve güvenlik stratejisti Chester Cabalza, önümüzdeki zirvenin birlikte çalışabilirliği geliştirmek amacıyla “üçlü bir savunma düzenlemesini resmileştirmek için en uygun zaman” olabileceğini söyledi.

Cabalza, “Ortaya çıkan bu üçlü, karşılıklı güven ve ortak tehdide dayalı savunma bağlarını derinleştirmek üzere bir stratejik ittifaklar ağı oluşturmak için kesinlikle yeni parametreler belirleyecektir” dedi.

Washington, Japonya-Filipinler savunma bağlarını teşvik ediyor

Japonya-Filipinler ilişkileri son yıllarda Washington’ın teşvikiyle daha da yakınlaştı ve Tokyo, Manila’nın ekonomik ve kalkınma girişimlerinin ana bağışçılarından biri oldu. Japonya’nın ilk denizaşırı güvenlik yardımı projesi de kasım ayında açıklanan kıyı radar sistemlerini güçlendirmeye yönelik 4 milyon ABD doları tutarındaki hibe ile Filipinler’e gitti.

Tokyo ve Manila ayrıca orduları için ortak tatbikat ve eğitimlerin önünü açabilecek karşılıklı bir erişim anlaşması üzerinde de görüşüyor. Bu anlaşma, İngiltere ve Avustralya’dan sonra Japonya için üçüncü anlaşma olacak.

Manila’nın halihazırda Washington ile 1999 yılında yürürlüğe giren ve ABD tarafının Filipinler’de ortak askeri tatbikat ve operasyonlara ev sahipliği yapmasına olanak tanıyan Ziyaret Kuvvetler Anlaşması kapsamında böyle bir anlaşması bulunuyor.

2014 yılında imzalanan Geliştirilmiş Savunma İşbirliği Anlaşması, ABD’nin Filipinler’deki askeri üslere erişimini genişletmenin yanı sıra, ABD askeri güçlerinin Filipinler’deki daimi olmayan varlığını da artırdı.

Çin Ulusal Güney Çin Denizi Araştırmaları Enstitüsü’nde yardımcı araştırma görevlisi olan Ding Duo, “daha önemli güvenlik ve savunma işbirliğini” ilerletmek için üçlü bir mekanizmanın oluşturulacağını tahmin ettiğini söyledi.

“Daha fazla ortak hava ve deniz devriyesi, askeri tatbikatların sıklığının artırılması, ekipman ve finansman için daha fazla destek ve Tayvan krizi söz konusu olduğunda silahlı kuvvetlerin birlikte çalışabilirliğinin artırılmasını içerebilir” diyen Ding, askeri yeteneklerin daha derin entegrasyonunun muhtemel olduğunu da sözlerine ekledi.

‘Bölgedeki gerginliği daha da artıracaktır’

Analistlere göre, zirvenin Çin için iyi bir haber olmayacağı ‘kesin’.

Hem Manila hem de Tokyo’nun Pekin ile sırasıyla Güney Çin Denizi ve Doğu Çin Denizi’nde toprak anlaşmazlıkları var. Bu arada ABD, bölgedeki müttefikleri aracılığıyla Çin’in etkisini bastırmaya ve ihtilaflı bölgelerde Çin’e karşı bölge ülkelerini ‘cesaretlendirmeye’ devam ediyor.

Pekin Washington’ın Hint-Pasifik’te bu stratejisini ‘çevreleme’ girişimi olarak nitelendirmiş, Beyaz Saray ise böyle bir niyetinin olmadığını savunmuştu.

Uzmanlar, bu zirve sonrası üçlünün tartışmalı su yolları ve Tayvan Boğazı konusunda Çin’e baskı uygulamak için hareketlerini koordine etmelerinin muhtemel olduğunu söyledi.

Ancak analistler, ortaya çıkan bloğun bölgedeki gerilimi daha da tırmandırabileceği uyarısında bulundu.

Çin Ulusal Güney Çin Denizi Araştırmaları Enstitüsü’nden Ding, Çin’i hedef alan böyle bir bölgesel güvenlik ve savunma ortaklıkları ağının bölgesel bağları daha da gereceğini ve denizlerde sürtüşme riskini artıracağını söyledi.

Ding, ittifakın Çin’i egemenlik haklarını savunmaktan caydırmayacağını ancak başka kaygıları olduğunu belirtti.

Ding, “Pekin, bu tür ittifaklar gibi soğuk savaş benzeri blok çatışmalarının geri dönmesinden daha çok endişe duyuyor, bu da Hint-Pasifik’teki jeopolitik bölünmeleri ve antagonizmaları şiddetlendirecek ve sonuçlarına bölge katlanmak zorunda kalacak” dedi.

Başkanlık seçimleri öncesi

Analistlere göre, zirvenin arkasındaki bir diğer itici güç de ABD ve Japonya’da yaklaşan başkanlık seçimleri ve bu ülkelerdeki iktidarların yakında el değiştirebilecek olması.

Kasım ayında yapılacak ABD başkanlık seçimlerinde Biden ile selefi Donald Trump arasında bir rövanş mücadelesi yaşanacakken, Kishida’nın iktidardaki Liberal Demokrat Parti’deki liderliği, parti içi bağış toplama skandalı nedeniyle eylül ayında yapılacak bir oylamada test edilecek.

Singapur’dan Kei Koga, “Bu üçlü çerçeveleri kurumsallaştırarak, liderlik değişiminden etkilenmeyecek şekilde ilişkiyi sağlamlaştırmayı amaçlıyorlar” dedi.

DİPLOMASİ

Çin bankalarının Rusya’ya yönelik ödeme kontrolleri sertleşiyor

Yayınlanma

Çin bankaları, Rusya ile ticarette yeni kontroller uygulayarak Hindistan, BAE ve Hong Kong üzerinden yapılan ödemelerde ‘Rusya bağlantısı’ tespit etmeye odaklanıyor.

İzvestiya gazetesine konuşan iş dünyası temsilcileri, Çin bankalarının Hindistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Hong Kong’dan gelen ödemelerdeki “Rusya bağlantısını” tespit etmeye yönelik kontrolleri sıkılaştırdığını ifade etti.

Impaya Rus şirketinin ticari direktörü Aleksey Razumovskiy, ödeme işlemlerinin giderek zorlaştığını belirtti.

Razumovskiy’e göre, Çin bankaları artık nakliye belgelerini analiz ederek malların kimlere, nerelere ve hangi amaçla gönderildiğini detaylı bir şekilde inceliyor.

Daha önce Türkiye ve Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkeleri üzerinden yapılan transferlerde uygulanan bu tür gelişmiş kontroller, artık diğer ülkelere de genişletilmiş durumda.

Opora Rusya’nın Çin Temsilcisi İlona Gorşeneva-Dolunts, Çin bankalarının, ödeme yapılan ülkeden gelen malların yine o ülkeye gönderilmesi şartını koştuğunu doğruladı.

Dış ticaret uzmanı ve Atvira Genel Müdürü Yekaterina Kiseviç de bu kontrollerin sıkılaştırılmasının amacının, Çin bankalarının ikincil yaptırımlara maruz kalmaktan kaçınması olduğunu dile getirdi.

First Group CEO’su Aleksey Poroşin, Çin bankalarının ödeme süreçlerini sıkılaştırmasının geçmişe dayandığını hatırlattı.

Poroşin, Donald Trump’ın başkanlığı döneminde başlatılan ticaret savaşı politikalarının hala etkili olduğunu ve Çin bankalarının yeni yaptırım riskleriyle karşılaşmamak için ihtiyatlı davrandığını belirtti. Ayrıca, mevcut durumun 2025 yılına kadar düzelmeyeceğini öngördü.

Alternatif ödeme yöntemleri var mı?

Poroşin’e göre, Çin’e ödeme göndermek için hâlâ bazı alternatifler mevcut. Bölgesel Rus bankalarından Çin bankalarına doğrudan transferler yapılabiliyor.

Bunun yanında, Malezya ve Endonezya üzerinden gerçekleştirilen ödemeler de seçenekler arasında yer alıyor.

Kiseviç, en güvenli ve hızlı yöntemin, Rus bankalarının Çin’deki şubeleri aracılığıyla doğrudan ödeme yapmak olduğunu ifade etti.

Ancak Kiseviç bunun için, Çin’deki karşı tarafların bu bankalarda hesap açması gerektiğini belirtti. Böyle bir durumda, ödemelerin genellikle 2 ila 3 gün içinde tedarikçilere ulaştığını ve bankanın transfer için yüzde 4 oranında sabit komisyon aldığını ekledi.

Çin bankalarının Rus şirketlerine yönelik bu tür sıkı kontroller uygulamaya başlaması, 2022’de Ukrayna’daki savaş nedeniyle devreye alınan yaptırımlarla alakalı.

2023’ün sonlarından itibaren, “dost ülkelerin” bankaları da ABD Başkanı Joe Biden’ın nedeniyle Rusya ile olan işbirliklerine yeni tedbirler getirdi.

Bu yıl ise, ABD’nin yaptırımları daha da genişletilerek, bankalar dahil olmak üzere tüm Rusya bağlantılı kuruluşları savunma sanayii kapsamında değerlendirilmeye başlandı.

Çin-Rusya ödemeler sorunu

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Britanya Başbakanı Starmer yatırım çekmek için Körfez’i ziyaret edecek

Yayınlanma

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer’ın önümüzdeki ay Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne seyahat edeceği bilgisini veren bir kaynak çarşamba günü Reuters’a yaptığı açıklamada, Britanya’nın zengin Körfez ülkeleriyle bağlarını derinleştirmeye çalıştığını söyledi.

Starmer’ın BAE seyahat planları hakkında bilgi veren bir başka kaynak da BAE ziyaretini doğruladı.

Kaynak, Londra’nın BAE’nin enerji projeleri de dahil olmak üzere Körfez ülkelerinden yatırım çekmeyi umduğunu söyledi. Starmer’ın Gazze, İsrail ve Lübnan’daki çatışmalar da dahil olmak üzere bölgesel konuları da ele alması bekleniyor.

Gezi, İşçi Partisi’nin temmuz ayında iktidara gelmesinden bu yana Starmer’ın Körfez’e yaptığı ilk ziyaret olacak.

Starmer hükümeti, BAE ile önceki Muhafazakâr hükümet döneminde, kısmen bazı Muhafazakâr parlamenterlerin BAE bağlantılı Telegraph gazetesini satın alma teklifi gibi İngiltere’deki BAE yatırımlarına karşı çıkması nedeniyle gerilen ilişkileri onarmaya çalışıyor.

Starmer’ın ziyareti ilk olarak çarşamba günü Financial Times tarafından, planları hakkında bilgi sahibi olan kişilere dayandırılarak duyuruldu.

Gazete Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın önümüzdeki yıl Londra’yı ziyaret edebileceğini fakat seyahat planlarının henüz kesinleşmediğini belirtti.

Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad Es-Sani 3-4 Aralık tarihleri arasında Britanya’yı ziyaret edecek ve Buckingham Sarayında Kral Charles ve Kraliçe Camilla tarafından ağırlanacak.

Birleşik Krallık’ın bakanları ayrıca Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve BAE’den oluşan Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ile serbest ticaret anlaşmasına yönelik müzakereleri ilerletmek amacıyla eylül ayında Körfez’i ziyaret etmişti.

Birleşik Krallık İş ve Ticaret Bakanlığı, KİK ile yapılacak bir serbest ticaret anlaşmasının Britanya ekonomisine uzun vadede 1,6 milyar pound (2,10 milyar dolar) katkı sağlayacağını tahmin ediyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

UCM’den Netanyahu’ya tutuklama emri

Yayınlanma

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Gazze’de savaş suçu ı̇şledikleri gerekçesiyle İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkında tutuklama emri çıkardı.

İsrail ve ABD’nin yaptırım ve tehditlerine rağmen Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkardı.  Mahkeme, İsrail’in Filistinlilere karşı işlediği savaş suçları ve insanlığa karşı suçlarla ilgili ezici deliller doğrultusunda harekete geçerek bu kararı aldı. Netanyahu ve Gallant’a yöneltilen suçların arasında açlığı silah olarak kullanmaktan suçlu bulunduklarını da belirtildi. Mahkeme bu suçlamaların, “makul temellere” dayandığını söyledi.

“İsrailli yetkililer hakkında yakalama kararı almaması UCM’nin sonunu getirebilir”

İsrail, mahkemenin kendisiyle ilgili soruşturmaları engellemek amacıyla istihbarat teşkikatı Mossad’ı gözetlemek, hacklemek, baskı yapmak, karalamak ve iddiaya göre üst düzey UCM personelini tehdit etmek için devreye sokmuştu. Uluslararası basına da yansıyan UCM yetkililerinin de bir kısmını kamuoyuna duyurduğu bu baskılar sonuç vermedi.

UCM, İsrail’in kararı ya da mahkemeyi tanımasının bir önemi olmadığını belirtti.

Mahkeme, bunun yanında Hamas lideri Muhammed Diab İbrahim Al-Masr için de bir tutuklama emri çıkardı.

İsrail, UCM savcısı Khan’ı da tehdit etmiş

Bu kararın İsrail’in Filistinlilere yönelik saldırılarını engellemesi veya ABD’nin bu saldırılara verdiği desteği azaltması beklenmiyor. Ancak karar sonrası Avrupa ülkelerinin İsrail’e verdikleri destek konusunda daha fazla iç bölünme yaşamaları muhtemel.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English