Diplomasi
Xi’den Kissinger’a: Çin halkının eski ve iyi bir dostuydu

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın vefatı dolayısıyla 30 Kasım’da ABD Başkanı Joe Biden’a gönderdiği taziye mesajında Kissinger’dan “dünyaca ünlü bir stratejist, eski bir dost ve Çin halkının iyi bir dostu” olarak bahsetti.
Global Times gazetesi mesajla ilgili, “Kissinger’ın sayısız etiketi arasında belki de en öne çıkanlar bunlar. Taziye mesajında da belirtildiği üzere, onun adı her zaman Çin-ABD ilişkileriyle birlikte anılacaktır” diye yazdı.
Çin kamuoyunun Kissinger’la ilgili düşüncelerini özetleyen Global Times makalesini aşağıda sunuyoruz.
ABD’de Henry Kissinger’ın halefleri olabilir
Kissinger 100 yaşında efsanevi hayatını tamamlarken, dünyaya bıraktığı düşünceler ile insanlığın geleceğine ilişkin bakış açısı ve tereddütleri Çin-ABD ilişkilerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Kissinger’ın yaşam deneyimleri eşsiz ve tekrarlanamaz olsa da, düşünceleri, içgörüleri ve diplomatik uygulamaları Çin-ABD ilişkileri, özellikle de ABD için son derece değerli bir tarihi miras oluşturmaktadır. Bu mirasın ABD tarafından nasıl kullanılacağı ve ne kadar etkili olacağı belirsizliğini korumakla birlikte, kendi içinde taşıdığı değer ve önem, ABD’nin gelecek nesillerinin bu mirası keşfetmesini ve kullanmasını beklemektedir.
Kissinger son kez 24 Ekim’de New York’ta düzenlenen ABD-Çin İlişkileri Ulusal Komitesi’nin (NCUSCR) yıllık Gala Yemeği’nde onurlandırıldı. Tekerlekli sandalyede oturan Kissinger, “hayatımın yarısını ABD-Çin ilişkileri üzerinde çalışarak geçirdim” dedi. “ABD ve Çin arasında barışçıl bir ilişki, işbirliğine dayalı bir ilişki dünyanın barışı ve ilerlemesi için elzemdir… Çin ve ABD arasında barış ve ilerleme her ülkenin ve dünyanın kendi çıkarına olacaktır” sözlerini yineledi. Bu onun kamuoyuna yaptığı son çağrıydı. Çin ve ABD arasında tırmanan gerilim ve artan çatışma riskleri karşısında Kissinger’ın çağrısı daha çok bir uyarı gibi görünüyor.
İnsanlığın Çin ve ABD arasındaki bir çatışmanın sonuçlarına katlanamayacağını herkes görebilir. Ancak Washington’da Çin-ABD ilişkilerini bu yöne iten bir güç var. Kissinger, olağanüstü bilgeliği ve sakinliği ile Çin-ABD ilişkilerinin rasyonel dengesine önemli bir ağırlık kattı. Kissinger bu yılın temmuz ayında, 100 yaşındayken Çin’e son ziyaretini gerçekleştirdi. Geçtiğimiz 50 yıl boyunca iki ülke arasında 100’den fazla kez mekik dokuyan Kissinger, Çin ve ABD arasındaki iletişimin kolaylaştırılmasında ve farklılıklar arasında köprü kurulmasında yeri doldurulamaz bir rol oynadı. Vefatı şüphesiz Çin-ABD ilişkileri için büyük bir kayıptır. Çin ve ABD arasında “yeni bir Kissinger” olup olmayacağı sorusu da karmaşık duygulara yol açan bir konudur.
Kissinger’ın Çin-ABD ilişkilerinin normalleşmesine yaptığı tarihi katkı, Çin-ABD ilişkilerinin gelişmesindeki şaşırtıcı başarılarla sürekli olarak kanıtlanmış ve doğrulanmıştır. Her iki ülkeye de fayda sağlamış ve dünyayı değiştirmiştir. Kissinger, Dışişleri Bakanlığı görevinden ayrıldıktan sonra bile uluslararası politikaya, özellikle de Çin-ABD ilişkilerine yönelik büyük tutkusunu, merakını ve sorumluluk duygusunu korumuştur. Çin’i ziyaret ettiğinde her zaman yeni bilgiler edindiğini belirtmiş ve her nesil Çinli lideri anlama konusunda uzman olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca Çin ideolojisine ve Çin halkına karşı güçlü bir ilgisi vardı. Tüm bunların Çin-ABD ilişkileri üzerinde önemli etkileri bulunmaktadır.
Mevcut Çin-ABD ilişkilerindeki en büyük sorun, Washington’un Çin algısındaki önemli sapmada yatmaktadır. ABD’nin Çin politikasında etkili olan pek çok uzman Çin tarihine, kültürüne ve Çin halkının seçtiği yola ilgi ve saygı duymuyor. Ayrıca Çin-ABD çatışmasının yaşandığı Soğuk Savaş döneminden de ders çıkaramamaktadırlar. Bu da Çin’in dış davranışlarını doğru bir şekilde anlayıp öngörememelerine ve ABD’li politika yapıcıların Çin’e yönelik karar alma süreçlerindeki basiretsizliği bilinçli bir şekilde düzeltememelerine yol açmaktadır. İşte bu bağlamda Kissinger’ın bilgeliği ve sakinliği daha da öne çıkmaktadır. Çin-ABD diyaloğunu ısrarla savunarak ve iki ülke arasındaki iletişim ve alışverişi aktif bir şekilde teşvik ederek Kissinger’ın bu konudaki etkisi ve katkıları “Kissinger’ın diplomatik bilgeliğinin” en iyi yorumudur.
Çin halkı Kissinger’ın her şeyden önce bir Amerikalı ve Amerikan çıkarlarının sadık bir savunucusu olduğunu çok iyi bilmektedir. Ancak bu durum onu eski bir dost ve iyi bir arkadaş olarak görmemize engel değildir. Çin halkı dostluğa büyük değer verir ve bu unvan kendisine büyük bir içtenlikle verilir. Kissinger örneği aynı zamanda Çin-ABD ilişkilerinin istikrarlı bir şekilde sürdürülmesinin her iki ülkenin de çıkarlarını korumakla çelişmediğini göstermektedir. Özellikle mevcut durumda, iki ülke arasındaki ortak çıkarlar azalmamış, aksine artmıştır. Çin ve ABD arasında işbirliği için sınırsız potansiyel vardır ve karşılıklı başarı ve kazan-kazan sonuçları elde edebilirler.
Başkan Xi taziye mesajında, Çin’in iki halk arasındaki dostluk davasını ileriye taşımak ve Çin-ABD ilişkilerinin sağlam ve istikrarlı gelişimini teşvik etmek için ABD ile birlikte çalışmaya hazır olduğunu, böylece iki halkın yararına olacağını ve dünya barışı ve kalkınmasına gereken katkıyı sağlayacağını ifade etti. Bu, Kissinger gibi tarihi şahsiyetlere en iyi övgü olacaktır.
Diplomasi
AB’nin Rusya’ya yeni yaptırım tehdidi havada kalabilir

AB’nin Rusya’nın Ukrayna’da ateşkese yanaşmaması durumunda Moskova’ya yönelik açıkladığı yeni kapsamlı yaptırımlar, ciddi siyasi engellerle karşılaşıyor ve uygulanabilmesi için ABD ile koordinasyon gerektiriyor. AB içinde özellikle Macaristan’ın tutumu ve ABD’nin eş zamanlı hareket edip etmeyeceğinin belirsizliği, yaptırımların etkinliğini sorgulatıyor.
Avrupa Birliği (AB) liderlerinin, Rusya’nın Ukrayna’da ateşi kesmeyi reddetmesi halinde Moskova’ya karşı uygulamakla tehdit ettiği yeni kapsamlı yaptırımlar, ciddi siyasi engellerle boğuşuyor ve hayata geçirilebilmesi için Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile eşgüdüm zorunluluğu taşıyor.
Reuters‘ın Avrupalı yetkililere ve diplomatlara dayandırdığı haberine göre, Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesi nedeniyle ekonomik kapasitesini sınırlamayı amaçlayan 16 yaptırım paketinin ardından, AB’nin 27 üye ülkesinin tamamının yeni kısıtlayıcı tedbirler üzerinde uzlaşmasını sağlamak giderek zorlaşıyor.
Moskova ile yakın ilişkilerini sürdüren Macaristan, bu süreçteki temel engellerden biri olarak öne çıkıyor.
Ajansa konuşan kaynaklar, Budapeşte’nin tutumunu ancak Washington’dan gelecek doğrudan baskının değiştirebileceğini, ancak mevcut durumda böyle baskının gözlenmediğini belirtiyor.
Ayrıca, ABD Başkanı Donald Trump’ın Avrupalılarla eş zamanlı hareket etmeye hazır olup olmadığı da henüz netlik kazanmış değil.
Reuters‘a konuşan diplomatlar, AB tarafından yeni yaptırımlara ilişkin yapılan sert açıklamaların, somut adımlarla desteklenmemesi halinde itibar kaybına yol açabileceğini vurguluyor.
Bir diplomat, durumu şöyle açıkladı: “Yaptırımları bir baskı aracı olarak masada tutuyorsunuz, ancak bunu gerçekleştirme imkanınız olmadan bir ültimatom verirseniz, bu ciddiyetsiz görünür.”
Aynı diplomat, AB düzeyinde temel kısıtlayıcı tedbirler konusunda bile birlik olmadığını da sözlerine ekledi. Başka bir üst düzey Avrupalı yetkili ise, “Tehlike şu ki, Moskova bu tür açıklamaları blöf olarak değerlendirebilir,” dedi.
10 Mayıs 2025’te Kiev’de, “gönüllüler koalisyonu” olarak adlandırılan ülkelerin katıldığı bir zirve düzenlendi.
Toplantının ardından yapılan ortak çağrıda Moskova’dan, 12 Mayıs 2025’ten itibaren ön koşulsuz 30 günlük ateşkes ilan etmesi talep edildi. Zirve katılımcıları, aksi takdirde daha sert yaptırımlar uygulayacaklarını ve Ukrayna’ya askeri yardım hacmini artıracaklarını vaat etti.
Ancak, 10 Mayıs’ı 11 Mayıs 2025’e bağlayan gece Vladimir Putin bu girişimi reddetti.
Bunun yerine, 15 Mayıs 2025’te İstanbul’da Ukrayna ile doğrudan görüşmelere hazır olduğunu ifade etti.
Reuters‘ın işaret ettiğine göre, bu adım ABD Başkanı Trump tarafından desteklendi ve Amerikan tarafının Avrupa’nın baskı hattını destekleme konusundaki istekliliği hakkında şüpheler doğurdu.
Buna rağmen Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, 13 Mayıs 2025’te AB’nin tutumunu bir kez daha teyit ederek, bu hafta içinde gerçek bir ilerleme kaydedilmemesi halinde Avrupa Birliği’nin yaptırım baskısını artıracağını söyledi. Merz’e göre, tedbirler Rusya ekonomisinin enerji ve finans sektörlerini etkileyebilir.
Diplomasi
Antalya’daki NATO zirvesinde gündem ‘yüzde 5’ harcama planı

NATO dışişleri bakanları, bugün Antalya’da başlayan toplantıda, askeri harcamaları gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 5’ine çıkarmaya yönelik yeni planları ilk kez ele alacak.
Buna göre, GSYİH’nin yüzde 3,5’i doğrudan silahlı kuvvetlere, yüzde 1,5’i ise altyapı savaş hazırlıklarına ayrılacak. Artış, altı hafta sonra Lahey’de yapılacak NATO zirvesinde kesin olarak karara bağlanabilir.
GSYİH’nın yüzde 5’i, örneğin Almanya için bugün 215 milyar avroya denk geliyor ki bu rakam, yaklaşık 489 milyar avroluk mevcut bütçenin yüzde 44’ünü oluşturuyor.
Silah ve altyapı harcamaları birleştiriliyor
Tüm NATO üyelerinin GSYİH’sinin yüzde 5’ini askeri harcamalara ayırma planı, haberlere göre NATO Genel Sekreteri Mark Rutte tarafından, Nisan sonunda Washington’daki görüşmelerden döndüğünden beri zorlanıyor.
Rutte’nin daha önce GSYİH’nın yüzde 3,5’i oranında bir miktarı tercih ettiği, fakat ABD Başkanı Donald Trump’ı ikna edemediği belirtiliyor. Rutte, GSYİH’nin yüzde 3,5’inin doğrudan silahlı kuvvetlere aktarılması, GSYİH’nin yüzde 1,5’inin ise altyapıyı savaşa hazır hale getirmek için kullanılması yönünde bir uzlaşma sağlayabildi.
Hollanda Başbakanı Dick Schoof, bu plan hakkında geçen cuma günü bilgi vermişti ve bu bilgi, başka kaynaklar tarafından da doğrulandı.
Yeni yüzde 5 hedefine sadece yedi yıl içinde, 2032’ye kadar ulaşılması hedefleniyor. 1,5’lik payın somut olarak nasıl şekilleneceği konusunda ise tartışmalar hâlâ sürüyor.
Bir dizi ülke, siber güvenlik veya dış sınırların güçlendirilmesi için yaptıkları harcamaları bu paydan düşmek istiyor.
Avrupa, savunma harcamalarını 1 trilyon avronun üzerine çıkaracak
Bununla birlikte, Avrupa’da askeri harcamalarda büyük bir artış yaşanacağı kesin.
Avrupa’daki NATO ülkeleri 2024 yılında silahlı kuvvetlerine 476 milyar dolar (428 milyar avro) harcadı ama GSYİH’nın yüzde 3,5’ine ulaşmak için bunu 805 milyar doların (725 milyar avro) çıkarmak zorunda kalacak.
Savaş hazırlıkları için altyapı harcamaları olan GSYİH’nin yüzde 1,5’i de eklendiğinde, toplam harcamalar GSYİH’nin yüzde 5’ine, yani 1,150 trilyon doların veya 1,035 trilyon avroya ulaşıyor.
Federal Almanya Cumhuriyeti, askeri bütçesini şu anki yaklaşık 52 milyar avrodan 150 milyar avroya çıkarmak zorunda kalacak; savaş hazırlıkları için yapılan toplam harcamalar ise 215 milyar avroya ulaşacak.
Alman ekonomisi gelecekte yeniden büyüme kaydetmesi halinde, GSYİH ile birlikte savunma harcamalarının payı da daha da artacak.
Karşılaştırma yapmak gerekirse, federal bütçe taslağı, eğitim ve araştırma için 22 milyar avrodan biraz fazla, sağlık için ise 16,5 milyar avro öngörüyor.
Dahası, emekli maaşları ve sosyal yardımları da içeren iş ve sosyal hizmetler bütçe kalemi, Alman devlet bütçesinin en büyük kalemi olmasına rağmen, GSYİH’nin yüzde 4,2’sinden azını oluşturuyor.
Almanya borç konusunda rahat olsa da güney Avrupa diken üstünde
Bu planın, borçla finanse edilecek benzeri görülmemiş bir silahlanma yarışının ne gibi sonuçları olacağı tamamen belirsiz.
Federal Meclis, yeni federal hükümetin göreve başlamasından önce, altyapı (askeri altyapı dahil) harcamalarında 500 milyar avroya kadar ve Alman Silahlı Kuvvetleri (Bundeswehr) harcamalarında anayasal borç freninin üzerinden atlanmasına izin verdi.
Almanya şu anda silahlanma harcamaları nedeniyle hızla artan borçlarını karşılayabilirken, Fransa, İtalya ve İspanya gibi güney Avrupa ülkeleri, halihazırda yüksek borç seviyeleri nedeniyle yeni bir borç krizine girme korkusu yaşıyor.
Dolayısıyla Avrupa ekonomisinin bir silahlanma borcu krizinde tamamen çökmesi artık düşünülemez değil.
Diplomasi
Lula, Putin’i İstanbul müzakerelerine katılması için ikna etmeye çalışacak

Brezilya Devlet Başkanı Luis Inácio Lula da Silva, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i İstanbul’da 15 Mayıs’ta yapılması planlanan Ukrayna konulu müzakerelere katılmaya ikna etmek amacıyla Moskova’yı ziyaret etmeyi planladığını açıkladı. Lula da Silva, daha önce Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin ateşkesle ilgili mesajını Putin’e ilettiğini ve Brezilya’nın arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu belirtmişti.
Brezilya Devlet Başkanı Luis Inácio Lula da Silva, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i İstanbul’da yapılması planlanan Ukrayna konulu müzakerelere bizzat katılmaya ikna etmek amacıyla Moskova’yı ziyaret etmeyi düşündüğünü belirtti.
CNN Brazil‘in aktardığına göre Lula da Silva, 08-10 Mayıs tarihlerinde Moskova’ya gerçekleştirdiği son ziyareti sırasında Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin, Putin’e ateşkes olasılığını sorması yönünde bir talep ilettiğini de sözlerine ekledi.
Lula da Silva, Ukraynalı mevkidaşının bu mesajını ilk fırsatta Rusya Devlet Başkanı’na ilettiğini ifade etti.
Brezilya Devlet Başkanı’nın yardımcısı Celso Amorim, 11 Mayıs’ta yaptığı açıklamada Brezilya’nın Ukrayna ve Rusya arasında gerçekleşebilecek müzakerelerde arabuluculuk rolü üstlenmeye hazır olduğunu bildirmişti.
Amorim, Lula da Silva’nın Moskova ziyareti esnasında bu konuyu Vladimir Putin’e de aktardığını dile getirmişti.
Moskova ile Kiev arasındaki müzakerelerin 15 Mayıs’ta İstanbul’da yapılması planlanıyor. Rusya’nın müzakere heyetinde kimlerin yer alacağı henüz açıklanmadı.
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Ukrayna heyetine kendisinin başkanlık edeceğini daha önce duyurmuştu.
Söz konusu toplantıya, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio başkanlığındaki Amerikan heyetinin de iştirak edeceği bilgisi paylaşıldı.
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan ve Pakistan savaşır mı?
-
Rusya1 hafta önce
Rusya’da havaalanlarında toplu uçuş ertelemeleri
-
Dünya Basını2 hafta önce
The Ekonomist: Afrika’dan Göç Dünyayı Değiştirecek
-
Görüş1 hafta önce
Kim kazandı?
-
Dünya Basını1 hafta önce
Güçlü Amerikan Tanrıları, Trump ve Uzun Yirminci Yüzyılın Sonu
-
Asya1 hafta önce
Cammu ve Keşmir: Yarım asırlık çatışmanın tarihi
-
Görüş6 gün önce
Hindistan-Pakistan savaşı henüz başlamadı
-
Söyleşi1 hafta önce
Alexander Rahr: Bu hükümetin dört yıl dayanması beni şaşırtır