Bizi Takip Edin

AMERİKA

Yoksul ülkelerde borç krizi büyüyor

Yayınlanma

ABD, AB ve Birleşik Krallık gibi gelişmiş ülkelerde başlayıp dünyanın dört bir tarafına yayılan yüksek faiz oranlarının sonuçları hâlâ tam anlamıyla belirginleşmemiş olsa da en yoksul ülkelerden bazıları tarihi borç yükü altında eziliyor.

Küresel faiz oranları yükseldikçe düşük gelirli ülkelerde hissedilen etkisi gitgide daha olumsuz hale geliyor. Yükse faiz, borçlanma maliyetlerini çok yükseltiyor ve gelişmekte olan ülkeler için, 1980’lerde yaşanan büyük borç krizine benzer bir krizin endişesi artıyor.

Dünya Bankası baş ekonomisti Indermit Gill geçen hafta gazetecilere verdiği demeçte, “Faiz oranları ne kadar uzun süre yüksek kalırsa, [yoksul ülkelerin ] başlarının belaya girme olasılığı o kadar artar. Faiz oranlarının düşmeye başlamasını umuyoruz,” dedi.

Dünya Bankası’nın yıllık raporuna göre, son üç yılda, gelişmekte olan 10 ülkede 18 temerrüt yaşandı. Bu, önceki yirmi yılın toplamından daha fazla. Özellikle COVID-19 sırasında olmak üzere, en düşük faiz oranları döneminde zirve yapan borçlanma maliyetleri şimdi zorlamaya başladı.

Temerrüt listesinde ilk sırada Gana, Zambiya ve Sri Lanka yer alıyor. Sırada, maliye bakanı geçen hafta bu ay ödenmesi gereken bir faiz ödemesi için 14 günlük ödemesiz süreyi kaçıracağını söyleyen Etiyopya var.

Dünya Bankasına göre, Çin hariç, düşük ve orta gelirli ülkeler arasında gayri safi milli hasılaya oranla dış borç, 2022’de yaklaşık yüzde 4 puan düştü. Bu düşüşün en önemli nedenlerinden biri ise daha güçlü bir ABD doları.

Özel kreditörler yoksul ülkelere borç vermeyi azalttı

Fakat oran tarihsel olarak yüksek kalmaya devam ediyor: 2022’de, önceki on yıla göre 6 puan artışla %33. En yoksul ülkeler için durum daha kasvetli: Dış borç gayri safi milli hasılanın %46’sına yükseldi. Bu oran 2012’de %29’du.

75 düşük gelirli ülkeden oluşan bir grup için, dış borç yüklerine yapılan faiz ödemeleri 2012’den bu yana dört katına çıkarak tüm zamanların en yüksek seviyesi olan yaklaşık 24 milyar dolara çıktı.

Dünya Bankası raporda, “Bu ödemeler ihracat gelirlerinin giderek daha büyük bir bölümünü tüketiyor ve bazı ülkeleri borç krizinden sadece bir şok uzakta bırakıyor,” diye yazıyor.

Bunun yanı sıra özel kreditörler, düşük ve orta gelirli ülkelere yatırım yapmak daha riskli göründüğü için borç vermeyi azaltmaya başladı. 

Dünya Bankasına göre, gelişmekte olan ülkelerdeki özel borç verenler tarafından kamu otoritelerine verilen yeni krediler %23 düşüşle 371 milyar dolara geriledi ve son on yılın en düşük seviyesine demir attı. Öte yandan, aynı özel alacaklılar 556 milyar dolarlık geri ödeme topladı. Bu, 2022’de kullandırdıklarından 185 milyar dolar daha fazla kredi geri ödemesi topladıklarını gösteriyor.

Dolayısıyla, rapora göre, 2015’ten bu yana ilk kez, özel alacaklılar geçen yıl gelişmekte olan ülkelere koyduklarından daha fazla fon çekti.

Artan borç yükü nedeniyle, desteğe ihtiyaç duyan yüz milyonlarca insanın artan ihtiyaçlarını karşılamak yerine, sadece borçları veya faizlerini ödemek için büyük miktarlarda para kullanılmaya başladı. Financial Times tarafından alıntılanan bir başka Dünya Bankası raporuna göre, 2019 ile 2022 arasında 95 milyondan fazla insan aşırı yoksulluğa düştü.

Rapor, ABD ve gelişmiş ülkelerin politikalarını sorgulamıyor

Dünya Bankası raporu, gelişmekte olan ve yoksul ülkelerin borç krizine girmesinin nedenlerini sorgulamaktan imtina ediyor. Oysa bugüne gelinirken, başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerin uyguladığı mali politikaların büyük bir rolü var.

2010-2012 yılları arasında, başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerin faiz oranlarındaki kademeli düşüş, gelişmekte olan ve yoksul ülkelerin borç maliyetini düşürmüştü. Gelişmiş ülkelerin merkez bankaları faiz oranlarını %0’a düşürmüştü. Bu politikanın amacı, özel olarak finansal piyasaları ve genel olarak büyük özel şirketleri ayakta tutmaktı. Ayrıca, gelişmiş ülkelerdeki kamu borcunun yönetilmesini ve yeniden finanse edilmesini kolaylaştırmayı da amaçlıyordu.

Büyük kapitalist güçler tarafından uygulanan bu çok düşük faiz oranı politikası, harcamaların borç yoluyla finanse edilmesini teşvik etti ve küresel çapta hem kamu hem de özel borçlarda keskin bir artışa yol açtı.

Bu dönem, gelişmekte olan ülkeler için yeniden finansman maliyeti de düşük kaldı. Gelişmiş ülkelerden diğerlerine sermaye akışı artarken, emtia ihracatçısı gelişmekte olan ülkeler yüksek ihracat gelirleri sayesinde tempolu bir büyümeye kavuştu.

Gelişmiş kapitalist ülkelerdeki yatırım fonları ve bankalar, ‘Küresel Güney’in menkul kıymetlerini, ABD Hazine tahvillerinden, Japon, Alman, Fransız veya diğer Avrupa ülkelerinin menkul kıymetlerinden daha iyi bir getiri sundukları için satın aldılar.

Bu sayede yoksul ülkeler zorlanmadan dış borçlarını uluslararası piyasalarda ihraç edip sattılar. Bu dönem, örneğin bazı Afrikalı liderler, neoliberal küreselleşmeye ve açık pazarlara uyum sağlama yeteneklerine atfedilen başarı hikayeleriyle övünüyorlardı.

COVID-19, tedarik zincirlerinde aksama ve yüksek faiz

Fakat COVID-19 pandemisi ve ardından gelen tedarik zinciri aksaklıkları, pandemi finansmanı için gereken kamu harcamalarının yarattığı yeni borçlar, Ukrayna-Rusya savaşı ve ardından gelen tahıl ve enerji fiyatlarındaki yükseliş ve en sonunda büyük merkez bankalarının faiz artırımına başlaması yoksul ülkeler üzerindeki yükü büyük oranda artırdı.

Bu ülkelerde devlet tahvili satın alan yatırım fonları, ABD, AB, Birleşik Krallık ve Kanada gibi ülkelerdeki faiz oranlarındaki artışın, bu ülkelerde bu tür tahvilleri satın alarak daha yüksek bir getiri oranı elde edebilecekleri anlamına geldiğini fark ettiler. Böylece, gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru bir finansal sermaye dönüşüne tanık olundu.

Bunun üstüne, aynı yatırım fonları gelişmekte olan ülkelerle yoksul ülkelere, borçlarını yeniden finanse etmek istiyorlarsa, %9 ile %15 arasında ve bazı durumlarda %26’ya kadar varan faiz oranları ödemek zorunda kalacaklarını (Zambiya ve Mısır örneğinde olduğu gibi), aksi takdirde fonların tahvillerini satın almayacaklarını söylediler. Bugünkü krize kısaca bu yoldan gelindiğini söylemek mümkün.

AMERİKA

BlackRock’un yönettiği varlıklar 11,5 trilyon dolara ulaştı

Yayınlanma

BlackRock geçtiğimiz çeyrekte uzun vadeli yatırım fonlarına 160 milyar dolar müşteri nakdi çekerek, dünyanın en büyük para yöneticisini 11,5 trilyon dolarlık rekor bir varlığa taşıdı.

New York merkezli BlackRock cuma günü yaptığı açıklamada, yatırımcıların üçüncü çeyrekte borsa yatırım fonlarına 97 milyar dolar ve sabit gelirli fonlara 63 milyar dolar eklediğini ve bu toplamın Bloomberg anketine katılan analistlerin ortalama 100 milyar dolarlık tahminini aştığını söyledi.

BlackRock bu yıl şu ana kadar 360 milyar dolarlık toplam net giriş sağlayarak 2022 ve 2023 yıllarının tüm yıl net akışlarını geride bıraktı.

CEO Larry Fink yaptığı açıklamada, “Kârlı büyüme sağlamak için teknolojimizi, ölçeğimizi ve küresel ayak izimizi etkin bir şekilde kullanıyoruz,” dedi.

Üçüncü çeyrek sona erdikten sonra, firma 1 Ekim’de Global Infrastructure Partners’ı 12,5 milyar dolarlık satın alma işlemini tamamladı ve 116 milyar dolarlık özel piyasa varlığı ekledi.

Şirket ayrıca bu dönemde nakit yönetimi ve para piyasası fonlarına 61 milyar dolar net akış sağladı ve toplam net akış 221 milyar dolar oldu.

BlackRock, özel piyasalar veri firması Preqin’in 2,55 milyar sterlinlik (3,3 milyar dolar) satın alma işlemini de tamamlamak üzere.

Bloomberg’e göre şirket aynı zamanda hızla büyüyen özel kredi piyasasına yetişmek istediğinin sinyallerini veriyor ve kısa süre önce küresel özel borç işinin üst düzey yönetici ekibini değiştirerek doğrudan kredi veren bir grup kurdu.

Bloomberg’in bu hafta bildirdiğine göre BlackRock, özel kredi şirketine 10 milyar dolardan fazla değer biçebilecek HPS Investment Partners’ı satın almayı araştırıyor.

BlackRock’ın hisse başına düzeltilmiş net geliri bir yıl öncesine göre %5 artarak hisse başına 11,46 dolara yükseldi. Gelir ise bir yıl öncesine göre %15 artışla 5,2 milyar dolara yükseldi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD’ye göre Ukrayna ordusu Rusya’da işgal ettiği toprakları “aylarca” tutabilir

Yayınlanma

Üst düzey Amerikalı yetkililere göre ABD, Ukrayna’nın Rusya’nın Kursk bölgesinde işgal ettiği toprakları daha uzun süre olmasa da “en az birkaç ay” elinde tutabileceğini düşünüyor.

Çarşamba günü adlarının açıklanmaması kaydıyla gazetecilere konuşan yetkililere göre, Rus güçleri sadece sınırlı karşı saldırılar düzenledikleri ve bunun yerine Ukrayna’nın doğusundaki ilerlemelere odaklandıkları için Ukrayna şu ana kadar Kursk bölgesine malzeme ulaştırmada önemli bir sorunla karşılaşmadı.

Bloomberg’in aktardığına göre yetkililer, Kiev güçlerinin aylarca kıtlık çektikten sonra şimdi daha istikrarlı bir topçu mühimmatı tedariki gördüğünü de söyledi.

Mermi tedarikinin istikrarlı hale gelmesi kısmen müttefiklerin çabalarına bağlanıyor; bu çabalar arasında Çeklerin öncülüğünde başlatılan mühimmat sağlama girişimi ve ABD-Fransa öncülüğünde Ukrayna’nın topçu kapasitesini uzun vadede geliştirme çabası da yer alıyor.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, ülkesinin Kursk’u görüşmelerde pazarlık kozu olarak kullanabileceğini söylese de Moskova ile görüşmelerin ne zaman yapılabileceği belirsiz.

Bloomberg’in haberine göre Ukrayna’nın müttefikleri, “savaşa son vermeye yardımcı olmanın yollarını” ararken Zelenskiy’in daha esnek bir yaklaşım benimsemeye hazırlanıyor olabileceğini tespit ediyor.

ABD’li üst düzey yetkililer, Ukrayna’nın kış boyunca kendini en iyi nasıl savunacağını çözmeye çalıştığını, aynı zamanda gelecek yıl için de plan yapmaya başladığını, bu planlar arasında ek tugaylar kurarak asker alımını artırmak ve daha iyi ekipman ve eğitim almak olduğunu söyledi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD Adalet Bakanlığı, Google’ı “parçalamanın” yollarını arıyor

Yayınlanma

ABD Adalet Bakanlığı bir federal yargıçtan, dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden biri için tarihi bir bölünme anlamına gelecek şekilde Google’ı işlerinin bir bölümünü satmaya zorlamasını istemeyi düşünüyor.

Antitröst regülatörleri, Alphabet şirketinin arama motoru alanındaki hakimiyetini azaltmak için parçalamayı değerlendiriyor. Kurum, salı günü bir mahkeme dosyasında bu eğilimini resmileştirdi.

Yargıç Amit Mehta’nın Google’a, arama sonuçlarını ve yapay zeka ürünlerini oluşturmak için kullandığı temel verilere erişim sağlamasını da emredebileceği belirtildi.

Adalet Bakanlığı, “Google’ın Chrome, Play ve Android gibi ürünleri kullanarak Google arama ve Google arama ile ilgili ürün ve özellikleri –yapay zeka gibi yeni ortaya çıkan arama erişim noktaları ve özellikleri de dahil olmak üzere– rakiplerine veya yeni girenlere karşı avantaj sağlamasını engelleyecek davranışsal ve yapısal çözümleri değerlendiriyor,” dedi.

ABD, Google’ı reklam teknolojisi pazarında tekelcilikle suçluyor

32 sayfalık belge, dava çözüm aşamasına geçerken yargıcın göz önünde bulundurması gereken potansiyel seçeneklerin bir çerçevesini ortaya koyuyor. Kurum, önümüzdeki ay çözüm yollarına ilişkin daha kapsamlı bir teklif sunacağını söyledi.

Bu dava, Washington’un yirmi yıl önce Microsoft’u başarısızlıkla sonuçlanan bir şekilde dağıtmaya çalışmasından bu yana yasadışı tekelleşme nedeniyle bir büyük teknoloji şirketine karşı yapılan en önemli hamle.

Adalet Bakanlığı ve ABD Federal Ticaret Komisyonu (FTC), anlaşmaları ve yatırımları inceleyerek ve ülkenin en güçlü şirketlerinden bazılarını yasadışı olarak pazarlara hakim olmakla suçlayarak Büyük Teknoloji hakimiyetini hedef alır görünüyor.

Google hisseleri çarşamba günü New York’ta piyasa öncesi işlemlerde %1 düştü.

ABD, Google’ı parçalamayı düşünüyor

Bloomberg’e konuşan Wedbush Securities’te genel müdür ve kıdemli hisse senedi analisti Daniel Ives, “Antitröst çalkantılarına rağmen bu noktada şirketin dağılması pek olası değil. Google bu konuda yıllarca mahkemelerde mücadele edecek,” dedi.

Adalet Bakanlığı bu yılın başlarında Apple’a da, rakiplerinin donanım ve yazılım özelliklerine erişimini engelleyerek inovasyonu engellediği gerekçesiyle dava açtı.

FTC, bu ortaklıkların rekabeti nasıl etkilediğine ilişkin bir çalışmanın parçası olarak Alphabet, Microsoft ve Amazon şirketlerine yapay zeka girişimlerine yaptıkları yatırımlar hakkında sorular gönderdi.

Antitröst uygulayıcıları Google’ın, arama motorunu akıllı telefonlarda ve web tarayıcılarında varsayılan seçenek haline getiren diğer teknoloji şirketleriyle yaptığı yasadışı dağıtım anlaşmalarından ölçek ve veri avantajları elde ettiğini söylüyor.

Google’ın Android işi, akıllı telefonlarda ve cihazlarda kullanılan işletim sisteminin yanı sıra uygulamaları da kapsıyor.

Yargıçtan tarihi karar: Google, yasadışı anlaşmalarla aramalarda tekel kurdu

Adalet Bakanlığı ayrıca Google’ın web sitelerine yapay zeka ürünlerini devre dışı bırakma konusunda daha fazla imkan tanıması şartını arayabileceğini söyledi.

Kurum, Google’ın arama metni reklamları üzerindeki hakimiyetiyle ilgili olarak, şirketin reklamverenlere reklamlarının nerede görüneceği konusunda daha fazla bilgi ve kontrol sağlaması gibi önerileri değerlendirdiğini söyledi.

Bakanlık ayrıca Google’ın arama alanındaki rakiplerine ya da potansiyel rakiplerine yatırım yapmasının kısıtlanmasını da talep edebilir.

Google, Adalet Bakanlığı’nın başvurusunu “radikal” olarak eleştirdi ve “tüketiciler, işletmeler ve Amerikan rekabet gücü için önemli istenmeyen sonuçlar” doğuracağını söyledi.

Google’ın regülasyon işlerinden sorumlu başkan yardımcısı Lee-Anne Mulholland bir blog yazısında, Adalet Bakanlığı’nın önerilerinin “Mahkemenin arama dağıtım sözleşmelerine ilişkin kararının yasal kapsamının çok ötesine geçtiğini” ileri sürdü.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English