Dünya Basını
‘Bidenomics’ neoliberalizmden kopuş mu?

Çevirmenin notu: ABD Başkanı Joe Biden’ın iktisadi programının şekil ve şemaili belirlendi ve adı kondu. Biden yönetimi, iç cephede çok kötü olmayan bir performans sergilerken özellikle Çin ve Ukrayna’da tetiklenen savaştan sonra Rusya ile enerji ticaretini sonlandıran Avrupa’nın zararına attığı korumacı adımlarla öne çıktı. Özellikle Enflasyonu Düşürme Yasasının sunduğu devlet teşvikleri, Avrupa’daki üreticilerin ABD’ye taşınmasına vesile oldu. Aşağıda tercümesine yer verilen Amerikalı sendikacı ve aktivist John Bachtell, “Bidenomics”in Reagan’ın neoliberal iktisadi anlayıştan farkını ve potansiyel anlamda getirebileceklerini inceliyor. Bachtell, Demokratların çoğunlukta olduğu bir Kongrenin, ‘Trumpçı iklim/bilim inkarcılarına’ karşı ABD’yi neoliberalizmden sonrasına taşıyabileceğini öne sürüyor.
Bidenomics neoliberalizmden kopuş mu?
John Bachtell
Peoples World
10 Ağustos 2023
Başkan Joe Biden, 6 Temmuz’da Güney Carolina’daki Columbia’da bir güneş enerjisi üretim tesisinde yaptığı konuşmada, “Bu ülkenin iktisadi gidişatını değiştirmeye kararlı bir şekilde göreve geldim. Ülkeyi onlarca yıldır başarısızlığa uğratan ‘trickle-down’* ekonomisinden kurtulmak için,” dedi. Tesisin inşası, olayın gerçekleştiği bölgede bulunan Temsilci Joe Wilson da dahil olmak üzere Cumhuriyetçilerin desteği olmadan kabul edilen Enflasyonu Düşürme Yasası (IRA) ile finanse edilmişti.
Biden’ın Güney Carolina’da yaptığı konuşma, 28 Haziran’da Chicago’da yaptığı ve destekçilerinin “Reaganomics” ya da neoliberal ekonomi politikalarının yerine önerdikleri “Bidenomics” olarak adlandırılan politika çerçevesinin ana hatlarını çizdiği konuşmayla başlayan, yönetim yetkililerinin halka açık konuşmalarıyla dolu bir haftanın kapanışını yaptı.
Yönetim, bu çerçevedeki politikaları “devletin tamamında” ve toplumda hızla uygulamaya koyarken, bu politikaların muazzam kapsamı da ortaya çıkıyor: yeni bir ekonomik büyüme teorisi ve “trickle-down” politikalarından temelden kopmaya yönelik bir dizi iktisadi, hukuki ve sosyal politika, yeşil enerji dönüşümünü gerçekleştiren ve büyük iktisadi ve sosyal eşitsizliği ele alan ulusal bir sanayi politikası oluşturuyor.
Biden yönetimi yetkililerine göre yeni politikalar üç temele dayanıyor: ABD’nin fiziksel altyapısını modernize etmek ve çevresel adaletle iç içe geçmiş yeşil bir enerji geçişi için ABD merkezli üretim, bilim ve araştırma ve geliştirme yatırımlarını hedeflemek; işçileri, işçi sınıfını ve tarihsel olarak ötekileştirilmiş toplulukları güçlendirmek ve tüketici maliyetlerini ve iktisadi eşitsizliği azaltmak adına anti-tröst uygulaması ve düzenleyici değişiklikler yoluyla ekonomik rekabet gücünü artırmak.
Eski Çalışma Bakanı Robert Reich’e göre, Biden yönetiminin politikaları “ABD’nin yarım yüzyıldır tanık olduğu en başarılı iktisadi politikaları serisi haline geliyor”. Bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bilim, araştırma ve geliştirmeye yapılan en önemli yatırımları da içeriyor.
IRA, Amerikan Kurtarma Planı (ARP), Altyapı ve Yatırım İşleri Yasası (IIJA) ve CHIPS ve Bilişim Yasası, ekonomiye 4 trilyon dolarlık devasa kamu yatırımı sağlıyor ve halihazırda yaklaşık 35 bin projeyi katalize ediyor. Bugüne dek federal vergi kredileri, krediler ve hibeler, yeşil enerji sektöründeki özel sermaye yatırımlarında yaklaşık 500 milyar doları teşvik ederek iktisatçı ve yönetimi şaşırttı.
Bu politikalar, 800 bini sadece imalat sektöründe olmak üzere 13 milyon istihdam yaratılmasını, son 50 yılın en düşük sürekli işsizlik oranına ulaşılmasını, işgücüne katılım oranının artmasını ve enflasyonun zirve noktasından yüzde 3’e düşmesini sağladı. Sonuç olarak iktisatçılar, yakın vadede bir ekonomik durgunluk olasılığını düşürdüler.
Bu dört yasa tasarısında yer alan harcamalar, bilim insanları ve çevrecilerin 2050 yılına kadar ekonomiyi karbonsuzlaştırmak için gerekli olduğunu ısrarla vurguladıkları 10 trilyon dolarlık program olan Yeşil Mutabakat’ın[1] ölçeğine eşit değil. Fakat bu tasarıların kabulü demokrat ve çevreci güçler için tarihi bir zafer ve yeşil dönüşümün ilk adımı oldu.
Tasarılar birer uzlaşıydı ve Biden, Demokratlar ve kitlesel demokratik hareketin siyasi güçler —Cumhuriyetçi Parti’nin mutlak engellemesi, fosil yakıt endüstrisinin şiddetli direnişi ve dar Demokratik Kongre çoğunlukları— dengesi göz önüne alındığında başarabileceklerini yansıtıyordu.
Mevzuat, “Büyük Yeşil Devlet” ve kamu sektörü öncülüğünde bir geçiş yaratmak yerine, özel sektör öncülüğünde bir geçişi garanti altına alıyor. Mevzuat ayrıca, kamu arazilerinde hızlandırılmış sondaj çalışmaları, emek karşıtı güçler ve bütçe açığı şahinleri de dahil olmak üzere fosil yakıt endüstrisine acı verici tavizler içeriyordu. Ancak ilericiler, üzerine inşa edilebilecek birçok hayati bileşen ve ileri görüşlü program elde etmeyi başardı.
Başarısız neoliberalizmden uzaklaşmak
1970’lerde küresel kapitalist elitler, hâkim Keynesyen ekonomi ve Yeni Düzen[2] siyasi çerçevesinin yerine neoliberalizm olarak bilinen şeyi geçirmeye çalıştılar. Regüle edilmemiş kapitalizm, demokratik yönetişimin getirdiği kısıtlamalara, örgütlü emeğin büyümesine ve sosyal yardımların genişlemesine ve önemli kaynak çıkarımının gerçekleştiği gelişmekte olan ülkelerdeki sömürge karşıtı devrimlerin zaferine karşı yalıtılmış şirket kâr oranlarının düşmesine verilen bir yanıttı.
Neoliberalizm, ekonominin yukarıdan aşağıya yönetimini, demokratik hakların kısıtlanmasını, kamu yatırımlarının büyük ölçüde azaltılmasını, sermaye akışı ve ticaretin önündeki engellerin kaldırılmasını ve daha fazla işgücü hareketliliğini gerektirmiş, NAFTA ve AB gibi “serbest ticaret” anlaşmalarında/bölgelerinde ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlarda somutlaşan “dibe doğru yarış” ile sonuçlandı.
Neoliberalizm, çevresel korumaları zayıflatarak ve ekolojik korumaların olmadığı gelişmekte olan ekonomilere iş ve kirlilik ihraç ederek iklim krizini hızlandırdı.
Savunucuları ulusal sanayi politikalarına karşı çıktı ve neoliberalizm azalan büyüme oranlarıyla ekonomik açıdan kötü sonuçlar verdi.
Amerikan neoliberalizmi, şirketlere ve zenginlere yönelik büyük vergi indirimlerinin işçi sınıfı topluluklarına “damlayacağı” ve herkesin refaha kavuşacağı sahtekarlığıyla (Biden, “Hala bunu bekliyoruz,” esprisini yapmıştı) kendini “Reaganomics” olarak gösterdi.
Bunun yerine, tarihsel olarak ötekileştirilmiş ve beyaz olmayan gruplar ve tüm bölgeler de dahil olmak üzere derin iktisadi ve sosyal eşitsizlik ortaya çıktı. Şirketlerin yoğunlaşması hızlandı ve küresel servet uçurumu şaşırtıcı boyutlara ulaştı.
Reaganomics, kamu altyapısını ve araştırma-geliştirme bütçelerini aç bıraktı, kamu varlıklarını ve hizmetlerini özelleştirdi, çevre ve tüketici korumalarını ortadan kaldırdı ve sosyal güvenlik teşkilatlanmasını iliklerine kadar kuruttu.
Şirketler milyonlarca imalat işini Küresel Güney’deki düşük ücretli bölgelere, çoğu zaman devlet teşvikleriyle kolaylaştırılmış bir şekilde taşıdı. Bu göç, yerli üretim kapasitesinin içini boşalttı ve enkazı kaldırmak da işçi sınıfı kesimine düştü.
Sağcı Cumhuriyetçi Parti’nin kontrolü altındaki federal ve eyalet hükümetleri sendika kıyımı yaptı, ücretleri ve sosyal hakları bastırdı, işçi güvenliği korumalarını ortadan kaldırdı ve zenginler ve şirketler üzerindeki vergileri azalttı.
Kırılma noktası
Neoliberalizm, 2008-09 küresel mali kriziyle doruğa ulaştı. Bu bir kırılma noktası oldu ve neoliberalizm, giderek artan sayıda ana akım iktisatçının ve kamuoyunun kendisine karşı dönmesiyle meşruiyetini yitirdi.
Diğer tüm enkazların üzerine gelen mali kriz, işçi sınıfının güvensizliğini ve öfkesini körükledi. Sağcı demagoglar ve Çay Partisi hareketi kafa karışıklığı, ırkçı günah keçisi ilan etme ve yanlış yönlendirilmiş öfkeyi yayma konusunda verimli bir zemin buldu. Bir yanda Trump, MAGA[3] ve Brexit’in yükselişi, diğer yanda demokratik sosyalist Vermont Senatörü Bernie Sanders’ın adaylığına verilen tepki ile en çarpıcı şekilde görülen kutuplaşma ve siyasi kriz ortaya çıktı.
ABD’de ve dünyada hoşnutsuzluk ve protestolar her fırsatta neoliberalizmi hedef aldı. Biden, iktisatçılar ve karar mercileri tarafından örneklenen Demokrat Parti’nin önde gelen çevreleri de kendi sonuçlarını çıkardılar. Ekonomik katliama, küresel mali krize ve 2016 seçimlerine, neoliberalizmin bazı temel önermelerini yavaş yavaş terk ederek reaksiyon verdiler.
Biden’ın ekonomi danışmanlarına göre, neoliberalizmin ekonomi politikaları —her ne kadar terimin kendisine atıfta bulunmasalar da— yarattıkları derin yapısal ve sosyal krizleri çözmek bir yana, muazzam yeni yerel ve küresel zorluklara —hızla büyüyen iklim ve ekolojik kriz, küresel finansal erimeden kaynaklanan jeopolitik şoklar, Kovid pandemisinden kaynaklanan küresel tedarik zinciri krizi, Çin’in küresel bir iktisadi güç merkezi olarak yükselişi ve Rusya’nın egemen Ukrayna’ya karşı işgal savaşından kaynaklanan küresel enerji piyasalarındaki fiyat şoku— da yanıt veremiyor.
Bununla beraber Biden yönetimi, yeni çerçeve ve politikaların 40 yıl boyunca siyasete hâkim olan Yeni Düzen koalisyonu gibi yeni bir çoğunluk siyasi koalisyonu ve sosyal uzlaşma oluşturmaya yardımcı olacağına inanıyor. Bu tür bir koalisyon, yeşil enerji sermaye sektörünü ve fosil yakıt gücüne karşı bir ağırlık oluşturacak yeşil enerji inşaatından yararlanan seçmenleri içerecektir.
Böylesine geniş bir koalisyon ve her eyalet ve kongre bölgesindeki seçmenler, yeşil dönüşüm, işçilerin ve işçi sınıfı ile marjinalleştirilmiş grupların güçlendirilmesi ve servet ve sosyal eşitsizliğin ele alınması dahil olmak üzere dönüştürücü politikalar örebilir.
“Bidenomics” ve neoliberalizmden dönüş yeni bir mücadele alanı yaratıyor. Biden, Demokratlar ve demokrasi yanlısı koalisyonun 2024 seçimlerinde MAGA kemer sıkma politikaları, bilim karşıtlığı, iklim inkarcılığı ve fosil yakıt gücü karşısında galip geldiğini varsayalım. Bu durumda yeni ekonomik ve sosyal çerçeve ve politika yörüngesi savunulabilir ve genişletilebilir.
Her düzeyde daha fazla ilericiyi içeren daha büyük Demokrat Kongre çoğunlukları, bunun ölçeğini önemli ölçüde büyütebilir, reformcu karakterini derinleştirebilir, zayıflıklarını giderebilir, tekel karşıtı, emekten yana, çevresel adalet ve demokratik bileşenlerini güçlendirebilir ve ücretsiz çocuk bakımı, çocuk vergi kredisi ve zenginlerin daha fazla vergilendirilmesi gibi yasama sürecinde atılan unsurları geri getirebilir. Ve varoluşsal iklim ve ekolojik krizlerin ele alınmasına dönük ivme hızlandırılabilir.
[1] Zenginlere vergi indirimi gibi tavizler vermenin ekonomiyi canlandırarak toplumun her seviyesine fayda sağlayacağını iddia eden teori. (ç.n.)
[2] New Deal (Türkçe: Yeni Düzen), 1930’lu yıllarda ABD’de Başkan Franklin D. Roosevelt’in ilk döneminde uygulanan ekonomi programı. Programın asıl amacı Büyük Buhran sonrası toparlanmayı kolaylaştırmaktı. İşsizlere ve yoksullara rahatlama, ekonominin normal seyrine dönmesi ve tekrar çöküşü önlemek adına mali sistemin reforme edilmesi amaçlanmıştı. (ç.n.)
[3] Donald Trump’ın “Amerika’yı Yeniden Büyük Yap” sloganının İngilizce kısaltması. (ç.n.)
Dünya Basını
Batı basını, İstanbul’daki ikinci Rusya-Ukrayna görüşmelerine nasıl tepki verdi?

Rusya ve Ukrayna heyetleri, çatışmanın çözümüne yönelik ikinci tur müzakereler için 2 Haziran’da İstanbul’daki Çırağan Sarayı’nda bir araya geldi. Bir saatten fazla süren görüşmede, Rus heyetine Devlet Başkanı Yardımcısı Vladimir Medinskiy, Ukrayna heyetine ise Savunma Bakanı Rustem Umerov başkanlık etti.
Müzakereler sonucunda tarafların çatışmanın çözümüne ilişkin belgeleri masaya yatırdığı ve yeni bir esir takası için hazırlıklara başlandığı bildirilirken, uluslararası basın kuruluşları görüşmelerden önemli bir ilerleme beklemediklerini aktardı.
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, görüşmelerin ardından yaptığı açıklamada, tarafların çatışmanın çözümüne ilişkin belgeleri teati ettiğini ve yeni bir esir serbest bırakma sürecinin hazırlıklarına başladıklarını belirtti.
Ukrayna Savunma Bakanı Umerov ise müzakerecilerin tüm ağır hasta esirler ile 25 yaş altındaki kişilerin takası konusunda anlaşmaya vardığını açıkladı.
Rus heyetine başkanlık eden Medinskiy, Rusya’nın gelecek hafta tek taraflı olarak Ukrayna’ya hayatını kaybeden 6 bin askerin naaşını teslim edeceğini söyledi. Ayrıca Medinskiy, Moskova’nın Kiev’den çatışma nedeniyle zor durumda kalan 339 çocuğun isim listesini aldığını da sözlerine ekledi.
Reuters: Atılım beklentisi düşük
İngiliz haber ajansı Reuters, “Pazartesi günü bir atılım beklentisi düşüktü. Ukrayna, Rusya’nın bugüne kadarki yaklaşımını kendisini teslim olmaya zorlama girişimi olarak görüyor ki Kiev bunu asla yapmayacaktır. Diğer yandan, Mayıs ayında son altı ayın en hızlı ilerlemesini kaydeden Moskova ise Kiev’in Rusya’nın şartlarıyla barışı kabul etmesi gerektiğini, aksi takdirde daha fazla toprak kaybıyla yüzleşeceğini belirtiyor,” ifadelerini kullandı.
Associated Press: Taraflar kilit konularda uzak
Amerikan haber ajansı Associated Press (AP), “ABD’nin her iki tarafı ateşkese teşvik etme çabaları henüz başarıya ulaşmadı. Ukrayna bu adımı kabul etti ancak Kremlin fiilen reddetti. Her iki ülkeden üst düzey yetkililerin son yorumları, askeri faaliyetlerin durdurulmasına yönelik kilit şartlar konusunda hâlâ anlaşmadan uzak olduklarını gösteriyor,” değerlendirmesinde bulundu.
Bloomberg: Barış umudu uzak görünüyor
Bloomberg haber kuruluşu ise “Bu görüşme, çatışmanın başlangıcından bu yana savaşan iki taraf arasında kamuoyuna açık ikinci görüşme oldu ve Mayıs ayındaki ilk tur müzakerelerin ardından geldi. ABD Başkanı Donald Trump’ın aylardır süren ve ilerleme kaydedilememesi nedeniyle giderek hayal kırıklığına uğradığı çabalarına rağmen barış olasılığı uzak görünüyor. Moskova, ABD’nin 30 günlük ateşkes önerisine hâlâ direniyor,” diye yazdı.
The New York Times: Müzakereler tıkanırken sahada saldırılar artıyor
ABD’nin önde gelen gazetelerinden The New York Times, “Moskova ve Kiev, her iki ülke liderlerini kâh ikna etmeye çalışan kâh eleştiren Başkan Trump’ın baskısı altında müzakere ediyor. Ancak Rusya ve Ukrayna sert bir duruş sergiliyor ve hiçbir tarafın diğer taraf için kabul edilebilir şartlar sunması beklenmiyor. Müzakereler çıkmaza girerken, savaş alanında saldırılar yoğunlaşıyor,” yorumunu yaptı.
CNN: Belirsizlik sürüyor
Amerikan haber kanalı CNN, “Geçen ay Türkiye’de yapılan ve düşman ülkeler arasında 2022’den bu yana ilk olan birinci tur görüşmelerin ardından her iki taraf da tam bir ateşkes ve potansiyel olarak uzun vadeli bir barış için şartlarını teati etmeyi kabul etmişti. Ukrayna’nın pazar günkü hava saldırısının bu yolu kolaylaştırıp kolaylaştırmayacağı ya da daha da çetrefilli hâle getirip getirmeyeceği henüz belirsiz,” ifadelerine yer verdi.
Financial Times: İlerleme belirtisi yok, Trump hayal kırıklığı yaşıyor
İngiliz Financial Times gazetesi ise, “Heyetler el sıkışmadı ve potansiyel bir anlaşmaya varılması yönünde herhangi bir ilerleme belirtisi göstermedi. Rusya’nın uzlaşmaz tutumu, göreve geldiği ilk gün çatışmayı çözebileceğiyle övünen ve Putin ile yakın ilişkilerinin bir anlaşmaya varılmasına yardımcı olacağına inanan ABD Başkanı Donald Trump’ı hayal kırıklığına uğrattı,” değerlendirmesini okuyucularıyla paylaştı.
Dünya Basını
Financial Times: Borç batağındaki ‘gelişmekte olan ülkeler’ için kayıp on yıl kapıda

İngiliz Financial Times gazetesi, ‘gelişmekte olan ülkelerin’ karşı karşıya olduğu borç krizini ve bunun kalkınma üzerindeki olumsuz etkilerini ele aldı. Gazete, milyarlarca insanın umutlarını boşa çıkaran mevcut mali yapıların acilen yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini vurguladı. Borç servisinin eğitim, sağlık ve altyapı gibi kritik alanlardan kaynak çektiği belirtildi.
İngiliz Financial Times gazetesi, “gelişmekte olan ülkelerin” yüzleştiği borç krizini ve bunun kalkınma üzerindeki yıkıcı etkilerini mercek altına aldı.
Gazete, milyarlarca insanın beklentilerini karşılayamayan mevcut mali yapıların acilen yeniden ele alınması gerektiğinin altını çizerek, borç sorununun birçok düşük ve orta gelirli ülkede daha da derinleştiğini belirtti.
Söz konusu ülkeler borçlarını ödemekte temerrüde düşmeseler de kalkınma hedeflerinde geri kalıyorlar.
Likidite eksikliği nedeniyle hükümetler, eğitim, sağlık, altyapı ve iklim uyumu gibi hayati alanlara ayrılması gereken değerli kamu kaynaklarını, daha önce alınmış borçların servisine yönlendirmek zorunda kalıyor.
BM verileri endişe verici
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) tarafından yayımlanan son veriler, durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor.
Verilere göre 54 ülke, vergi gelirlerinin yüzde 10’undan fazlasını sadece faiz ödemelerine harcıyor.
“Gelişmekte olan ülkelerin” vergi gelirlerine oranla ortalama faiz yükünün 2011’den bu yana neredeyse iki katına çıktığına dikkat çekildi.
Gazete, 3,3 milyardan fazla insanın borç servisine sağlıktan daha fazla harcama yapan ülkelerde yaşadığını, 2,1 milyar insanın ise borçlara eğitimden daha fazla kaynak ayıran ülkelerde hayatını sürdürdüğünü vurguladı.
Financial Times, bunun sürdürülebilir bir kalkınma yolu olmadığını, aksine borcun bir engel teşkil ettiğini belirtti.
Borçlanma maliyetleri artıyor
Bu durumun, borçlanma maliyetlerinin keskin bir şekilde yükseldiği bir dönemde yaşandığına işaret edildi. 2008 mali krizinin ardından faiz oranlarının sıfıra yaklaşmasıyla daralan borçların, şimdi çok daha yüksek faiz oranlarıyla yenilendiği ifade edildi. Gazeteye göre, Covid-19 salgını ve Ukrayna’daki savaş sonrasında getiri farkları azalmış olsa da, sermaye piyasalarında borç yenileme maliyeti birçok düşük ve orta gelirli ülke için hâlâ aşırı derecede yüksek.
Küresel ekonomideki zayıf görünüm de krizi daha da ağırlaştırıyor. Yavaşlayan büyüme, borç sürdürülebilirliğini baltalayarak krizi derinleştiriyor.
“Sistemik bir başarısızlık söz konusu”
Gazete, bugünkü krizin sistemik bir başarısızlığı yansıttığını ve bunun temelinde küresel sermaye akışlarındaki süregelen asimetrinin yattığını vurguladı.
Sermayenin gelişmiş ekonomilere genellikle anti-siklik (ekonomik döngünün tersi yönde) akarak durgunluk dönemlerinde destek sağlarken, “gelişmekte olan ülkelere” pro-siklik (ekonomik döngüyle aynı yönde) aktığı ve bu durumun şokları daha da kötüleştirdiği açıklandı.
Financial Times, bu durumun neticesinde net dış transferlerin negatife döndüğünü belirtti. Sadece 2023 yılında, düşük ve orta gelirli ülkelerin (Çin hariç) uzun vadeli borçlarda 30 milyar ABD doları net özel sektör çıkışı yaşadığı, bunun 2022’deki yaklaşık 50 milyar ABD dolarlık çıkışa göre hafif bir iyileşme olsa da hâlâ “kalkınma için önemli bir kaynak kaybını” temsil ettiği ifade edildi.
Uluslararası kurumlar yetersiz kalıyor
Çok taraflı kurumların da yetersiz kaldığına dikkat çeken gazete, Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) düşük ve orta gelirli ülkelere yapılan net transferlerin —salgın sırasında önemli ölçüde artmışken— şimdi çöktüğünü belirtti.
Gazete, “2020’de 22 milyar ABD dolarlık pozitif transferden, net rakam 2022’de sıfıra ve 2023’te eksi 5 milyar ABD dolarına düştü,” ifadelerini kullandı ve bunun düşük ödemeler ile faiz ödemelerindeki büyük artıştan kaynaklandığını ekledi.
‘Mevcut borç politikaları halklara değil piyasalara hizmet ediyor’
Financial Times, uzmanlar arasında pek çok “gelişmekte olan ülkedeki” mevcut borç politikalarının halklara değil, mali piyasalara hizmet ettiği yönünde artan bir fikir birliği olduğunu aktardı.
Gazete, bunun bütün ülkeleri kayıp bir on yıla veya daha kötüsüne mahkum etme tehlikesi taşıdığını vurgulayarak, dünyanın en yoksul ve en savunmasız insanlarından bazılarının bir veya daha fazla kayıp on yıl yaşamasının “dünyanın kaldıramayacağı bir durum” olduğunu açıkladı.
Gazete, tartışmanın sadece mali temerrütten kaçınmaya dayalı dar başarı anlatılarının ötesine geçmesi gerektiğini belirterek, “Gelecekleri sürdürülemez koşullardaki eski borçların servisine ipotek edilen milyarlarca insanın yaşadığı gerçekliği yansıtmalıdır,” çağrısında bulundu.
Ayrıca, tekrarlayan borç ve kalkınma krizlerine yol açan küresel yapıdaki temel kusurların ele alınmasıyla işe başlanması gerektiğini vurguladı.
Dünya Basını
Rusya ve Ukrayna heyetleri tekrar İstanbul’da: Masada neler var?

Bugün İstanbul’da yapılması planlanan Rusya-Ukrayna görüşmelerinde, barışçıl çözüme yönelik ortak bir muhtıra hedefleniyor. Ancak Moskova merkezli Dünya Ekonomi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden Eduard Solovyov’a göre, tarafların temel konulardaki (toprak bütünlüğü, Ukrayna’nın NATO üyeliği, tarafsızlık statüsü) zıt pozisyonları, Ukrayna yönetiminin meşruiyet sorunu ve muhtıranın hukuki bağlayıcılığının olmaması önemli engeller teşkil ediyor. Rusya’nın asgari talepleri arasında Ukrayna’nın NATO’dan uzak durması ve toprak değişikliklerinin tanınması yer alırken, bu maddeler Kiev için kırmızı çizgi niteliğinde. Uzmana göre, olası bir muhtıranın Rusya’ya yönelik yaptırımları kısa ve orta vadede etkilemesi beklenmiyor.
Post-Sovyet Araştırmalar Merkezi Başkanı, gelecekteki muhtıranın önündeki engelleri değerlendiriyor
2 Haziran 2025
2 Haziran’da İstanbul’da Rusya ve Ukrayna heyetlerinin bir araya gelmesi bekleniyor. Rusya Bilimler Akademisi Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Post-Sovyet Araştırmalar Merkezi Başkanı Eduard Solovyov, tarafların ortak bir muhtıraya giden yolda çözmeleri gereken sorunları ele alıyor.
2 Haziran’da İstanbul’da Rus ve Ukrayna heyetleri arasında bir görüşme yapılması planlanıyor. Bu görüşmenin sonucunda tarafların barışçıl bir çözüme ilişkin ortak bir muhtıra imzalaması gündemde. Kiev’in iddialarına göre Ukrayna, muhtıra versiyonunu Moskova ve Washington’a göndermiş durumda. Moskova ise sızıntıları ve görüşmeler başlamadan önce yapılabilecek taraflı yorumları engellemek amacıyla kendi taslağını İstanbul’da sunacağını belirtiyor.
Nihai muhtıranın nasıl görüneceği konusunda şimdilik bir yargıya varmak zor. Büyük ihtimalle Kiev ve Moskova tarafından hazırlanan belgeler temelden farklılık gösteriyor. Görüşmeler sırasında bu belgelerin birleştirilip birleştirilemeyeceği ise büyük bir soru işareti. Fakat, çatışmanın olası çözümüne ilişkin tartışmaların, son zamanlarda sadece Ukrayna değil, Avrupa siyasi elitlerinin de özelliği haline gelen sert açıklamalardan, ültimatomlardan ve megafon diplomasisinden uzaklaşarak, daha rasyonel, profesyonel ve somut sonuç odaklı bir tartışma düzeyine kayma fırsatı bulması bile bir ilerlemedir.
Ukrayna tarafının, ateşkesin koşullarına odaklanmaya çalışacağı tahmin ediliyor. Rusya tarafı ise muhtemelen, ikili Rusya-Ukrayna ilişkileri ve anlaşmalarının ötesine geçen, çatışmanın genel olarak sona ermesine yönelik kendi vizyonunu öne sürecektir. Bu vizyon, NATO ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere Batılı ülkelerden belirli taahhütler içeriyor. Dolayısıyla, muhtırada neredeyse kesin olarak Ukrayna çevresindeki çatışmanın çözümüne ilişkin ilkeler ve daha geniş çerçeveler yer alacaktır.

Eduard Solovyov
Muhtıra, hukuki bağlayıcılığı olan bir belge niteliği taşımıyor. Belgede, olası bir anlaşmanın bazı temel parametrelerinin sabitlenmesi bekleniyor. Moskova’nın sıkça ve tutarlı bir şekilde dile getirdiği bir sorun var: Ukrayna tarafındaki meşruiyet eksikliği. Kiev’de bağlayıcı bir hukuki belgeyi imzalayacak kimse bulunmuyor. Ukrayna Devlet Başkanı ve parlamentosunun (Verhovna Rada) yetki süresi 2024 yılında dolmuştu. Muhtıra, gelecekte meşru Ukrayna makamlarıyla yapılacak bir anlaşma çerçevesinde sağlamlaştırılacak olan anlaşmaların bir ara biçimidir.
Tarafların bir dizi kilit konudaki pozisyonları taban tabana zıt. Mevcut Ukrayna yönetimi, Kırım’ın, Donetsk ve Lugansk halk cumhuriyetlerinin, Zaporojye ve Herson oblastlarının Rusya’ya ait statüsünü tanımıyor. Rusya, toprak değişikliklerinin sabitlenmesinde ve daha geniş bir bağlamda Ukrayna’nın tarafsızlık statüsünün ve silahsızlandırılmasının sağlanmasında ısrar ediyor. Bu arada Kiev, ülkenin NATO’ya katılım hedefinin Anayasa’da sabitlendiğini ve bu konuda tartışılacak bir şey olmadığını, savunma kapasitesinin güçlendirilmesinin ise egemenliğin garantisi olduğunu belirterek bu son iki konuyu da görüşmeyi reddediyor.
Esasında Moskova için önemli olan sadece Kiev’in tarafsız, blok dışı statü garantileri ve silahlı kuvvetlerin sayısal azaltılması konusundaki taahhütleri değil, aynı zamanda NATO ülkelerinin sadece Ukrayna’ya değil, en azından diğer Sovyet sonrası ülkelere yönelik olarak da doğuya doğru genişlememe taahhütleridir. Bu tür geniş siyasi genellemelerin muhtırada yer alıp almayacağı henüz belirsiz.
Rusya için asgari program, Ukrayna’nın sadece NATO’ya katılmama taahhüdünde bulunmasını değil, aynı zamanda ittifak ülkelerinin kendi topraklarını askeri amaçlarla kullanmasına izin vermemesini sağlamaktır; yani, ittifak ülkeleriyle ortak tatbikat yapmama, yabancı askerlerin ve askeri altyapının varlığını dışlama ve askeri-teknik işbirliğinin bazı gelişmiş biçimlerinden kaçınma taahhütlerini sabitlemektir. Ayrıca, Kırım’ın, Donbass cumhuriyetlerinin ve Novorusya’nın iki bölgesinin değişen statüsünün tanınmasını sağlamaktır. Kiev makamları için bugüne kadar tüm bu konular, mevcut Ukrayna yönetiminin çizdiği kırmızı çizgilerin aşılması anlamına geldiği için fiilen tabuydu.
Ayrı bir konu da yaptırımların kaldırılması beklentileri; Avrupa kulvarında bu konuyu, çatışmada sürdürülebilir bir çözüme ulaşılana kadar tartışmak zor olacaktır. Bu nedenle, Rusya karşıtı yaptırımlar, özellikle Avrupa yaptırımları, orta vadede büyük olasılıkla devam edecek ve ortak bir Rusya-Ukrayna muhtırasının imzalanması, mevcut durumu ve yasa dışı olarak dondurulan Rus varlıklarının iadesi beklentilerini etkilemeyecektir.
-
Dünya Basını1 hafta önce
Çin’de üretilen güneş panelleri ve bataryalar neden bu kadar ucuz?
-
Amerika2 hafta önce
İki İsrail elçiliği çalışanını öldüren Elias Rodriguez manifesto yazmış
-
Görüş2 hafta önce
Çin-Afrika enerji işbirliği: Kurak bölgelerin temiz enerji vahalarına dönüşümü
-
Ortadoğu2 hafta önce
Robert Ford: Ahmed Şara ile 2023’te İdlib’de görüştüm
-
Görüş2 hafta önce
İspanya’dan Türkiye’ye bakmak
-
Diplomasi1 hafta önce
Lavrov’un ziyareti ve Ermenistan’da son durum: Denge mi, savrulma mı?
-
Görüş1 hafta önce
Rusya ile müzakerelerde aklıselimin galip gelme ihtimali
-
Söyleşi1 hafta önce
Eski AP Türkiye Raportörü Kati Piri Harici’ye konuştu: AB’nin tutarlı bir Türkiye stratejisi yok