Bizi Takip Edin

Avrupa

AfD lideri Weidel: “Güçlü Almanya, zayıf Avrupa demektir” yaklaşımı terk edilmeli

Yayınlanma

23 Şubat’ta yapılacak erken seçimlerde Almanya’nın ikinci büyük partisi olması beklenen Almanya için Alternatif’in (AfD) Eş Başkanı Alice Weidel, The American Conservative’e (TAC) uzun bir mülakat verdi.

Almanya ile Avrupa Birliği’nin geleceğine ve ABD’nin bir dünya gücü olarak tutumuna kadar birçok konuda kendisinin ve partisinin görüşlerini açıklayan Weidel’in, “bağımsızlık” vurgusu yapması ve Berlin’in Avrupa’nın geleceğinde büyük bir rol oynayacağını söylemesi dikkat çekti.

Almanya’nın hayatta kalmak için AB’ye ihtiyacı olmadığını, fakat bunun tam tersinin geçerli olduğunu savunan AfD lideri, Brüksel’in buna rağmen kendilerinin güçlü, Berlin’in zayıf tarafmış gibi davranmaya devam ettiğini ileri sürdü.

“Sanki biz Almanlar ‘Avrupa projesini’ tehlikeye atmamak için hayati çıkarlarımızı bir kenara bırakmak zorundaymışız gibi davranıyorlar,” diyen Weidel, bunun “korkunç bir çarpıtma” olduğunu söyleyerek, “AB ya ulusal çıkarlarımızı dikkate almayı öğrenir ya da yok olur,” iddiasında bulundu.

‘Biz Avrupa’nın kalbiyiz ve sonsuza kadar da öyle kalacağız’

Bu nedenle, Almanya’nın nasıl davranacağının, tamamen AB’nin kararına bağlı olduğunu kaydeden Weidel, AB’nin “güçlü bir Almanya’nın zayıf bir Avrupa anlamına geldiği” ve bu nedenle “Almanların herkesin iyiliği için kendi ulusal çıkarlarının bilincine varmaması gerektiği” şeklindeki inancını tamamen terk etmesi gerektiğinin altını çizdi.

Weidel, “Biz Avrupa’nın kalbiyiz ve sonsuza kadar da öyle kalacağız. Bu kalbin atmayı durdurduğu gün Avrupa ölecektir,” iddiasında bulundu.

ABD kamuoyunun şu anda Ukrayna savaşına olumsuz bakması, oysa Birleşik Krallık, Fransa, Polonya ve Baltık ülkeleri gibi ülkelerin savaşın devamından yana olması çelişkisini nasıl değerlendirdiği sorulduğunda Weidel, meselenin göründüğünden daha karmaşık olduğu yanıtını vererek, ABD’nin kendi iç çelişkilerine bakmak gerektiğini söyledi.

‘ABD’nin istediği, Almanya’nın sömürge olması mı?’

ABD’yi bir “imparatorluk” olarak nitelediklerini, ama bunun “biraz tuhaf bir imparatorluk” olduğunu söyleyen Weidel, “Pazartesiden çarşambaya kadar dünyayı yöneten ama perşembeden pazara kadar bunu tekrar yapmak istemeyen bir imparatorluk. Bu, yayılmacılar ile izolasyonistler arasında muhtemelen ABD’nin bağımsızlığından beri süregelen ebedi bir savaş,” dedi.

Bunun diğer uluslar için, özellikle de Almanlar için işleri biraz zorlaştırdığını kabul eden AfD lideri, Amerikalıların hem Almanların enerji politikasına karıştığını hem de kendi kararlarını almasına izin vermediğini öne sürdü.

Kuzey Akım’ın bir “savaş eylemi” sonucunda sabote edildiğini söyleyip sorumlu olarak ABD’ye işaret eden Weidel, “Mevcut federal Alman hükümetinin hiçbir koşulda saldırganı işaret etmeme korkusu her şeyi anlatıyor. ABD’nin istediği bu mu? Almanya’nın bir sömürge olmasını mı? Kendi enerji politikası hakkında karar verme hakkına sahip olmayan bir sömürge mi? Nereye götürürse götürsün kendi yolunu takip etme hakkına sahip olmayan bir ulus mu?” diye sordu.

‘ABD köle olmamızı istiyorsa, o halde bizden savaşmamızı istememeli’

“Köle olmanın da avantajları” olduğunu belirten Weidel, “efendisinin savaşlarına katılmanın” değil, “barışın tadını çıkarmanın” bir hizmetkârın “en asil hakkı” olduğuna işaret etti.

Fakat ABD liderliğinin bundan da hoşlanmadığını hatırlatan AfD lideri, “Son 30 yılda Avrupa’da, Orta Doğu’da yaşanan pek çok savaşın hepsine ABD’nin isteği üzerine katılmamız bekleniyordu ama neden katılalım ki? Artık savaşmak zorunda değiliz, tarihe çoktan veda ettik. Bu nedenle ordumuzu tanınmayacak kadar şekilsizleştirdik,” dedi.

Weidel, tam da şimdi, “mutlak hiçlik” noktasına ulaşıldığında, Alman siyasi liderlerinin “savaş için heves” keşfettiğini vurguladı.

Savaşçılığın Almanya’da, son dünya savaşından bu yana görülmemiş bir çılgınlık haline geldiğine işaret eden AfD lideri, “Muhalefet lideri CDU şu anda en gürültülü, en kaba savaş çığlığını kimin atabileceği konusunda iktidar partilerini geride bırakıyor. Tüm bunlar tam bir askeri beceriksizliğe rağmen gerçekleşiyor. Burada gördüğümüz şey, gerçekten ve gerçekten, iktidarsız insanların vahşi cinsel fantezileridir. Bu grotesk maskaralığa mümkün olan en kısa sürede son vereceğiz,” diye konuştu.

‘ABD nasıl bir dünyada yaşamak istediğini bilmeli’

Bu konuda ABD ile koordinasyon içinde olacaklarını kabul eden Weidel, fakat bunun için “ABD’nin nasıl bir dünyada yaşamak istediğini bilmesi” gerektiği uyarısında bulundu.

Weidel, “Çünkü eğer bu bir imparatorluk olacaksa, o zaman bunun için kendiniz savaşmalı, kanınızı ve malınızı feda etmelisiniz. Özgür olmayanların bu mücadeleyi sizin için üstlenmesini beklemeyin … Savaşan bir köle her zaman ödül olarak özgürlük talep edecektir. Fakat özgürlük aynı zamanda insanların kendi yollarına gitmeleri ve kendi mutluluklarını aramaları anlamına gelir. Bunu yapmazlarsa, köle olurlar. Ve köleler savaşmaz. Onları bununla suçlamayın,” diye konuştu.

Weidel’e göre bundan dolayı, Başkan Donald Trump, Almanya’nın gelecekte “kendi güvenliğinin sorumluluğunu üstlenmesini” talep ettiğinde, bunun tüm sonuçları konusunda da net olmak zorunda.

AfD lideri, “Kuzey Akım ve enerji tedarikimiz konusundaki endişelerini nazikçe dinleyeceğimizi, fakat kendi kararlarımızı vereceğimizi ve hoşuna gitse de gitmese de bunları kabul etmesi gerektiğini söylemeli,” dedi.

‘Musk, ifade özgürlüğü aşkıyla yanıp tutuşan girişimci bir deha’

TAC’nin Elon Musk’ın AfD’ye verdiği desteği hatırlatması ve Avrupa çapında bir “teknoloji sağının” ortaya çıkıp çıkmadığı yönündeki sorusunu da yanıtlayan Weidel, dünyanın en zengin insanına desteklerinden ötürü teşekkür etti.

Durumu “Avrupa çapında bir teknoloji sağının” ortaya çıkışı olarak tanımlamayacağını kaydeden Weidel, “siyasi solun” onlarca yıldır “muazzam bir fikir tekeli” oluşturduğunu, bu durumun Almanya’da ABD’ye kıyasla çok daha fazla olduğunu, çünkü Almanya’da “solcuların hakim olduğu çok daha fazla devlet kontrollü kurum” bulunduğunu öne sürdü.

Weidel bu nedenle bir “teknoloji solu”ndan söz edebileceklerini fakat bu tekelin “parçalandığını” savundu.

Musk’tan “ifade özgürlüğü aşkıyla yanıp tutuşan girişimci bir deha” olarak bahseden Alman siyasetçi, “Solcuların nadiren argümanları vardır, sadece muhaliflerine hakaret ederler. Şimdiye kadar bu yeterli oldu. Fakat Başkan Donald Trump’ın ilham verici zaferi bu tekelin kırılmakta olduğunu gösterdi,” dedi.

‘Uzlaşmaya ihtiyacımız yok, CDU zaten bizim programımızı savunuyor’

İtalya ve Fransa gibi ülkelerde sağcı partilerin iktidara gelince daha “uzlaşmacı” bir yol izlediği sorusu üzerine Weidel, kendilerinin uzlaşmaya ihtiyaç duymadıklarını ileri sürdü.

Weidel, “Anketlerde hâlâ bizim önümüzde olan tek Alman partisi CDU. Bunun nedeni ne? Çünkü CDU seçim kampanyası için bizim parti programımızı kendi talepleri olarak kopyalıyor,” dedi.

CDU’nun, “belki de daha önce pek çok kez yaptığı gibi bir kez daha seçmenlerine ihanet edeceğini” savunan Weidel, “Ama bence bu seferki son ihanetleri olacak. Çünkü çoğunluğu elde etsek de etmesek de artık bir Almanya için Alternatif var. Belki de CDU bizimle koalisyona girerek son şansını yakalayacak. O zaman CDU’nun seçim kampanyasında talep ettiği şeyi basitçe uygulayacağız. Her iki durumda da irademizi dayatacağız,” dedi.

‘Orduda reform lazım, her ülke şu anda bizi yener’

Alman ordusunun reforme edilmesi ve Almanya’nın yeniden silahlanması üzerine de konuşan AfD lideri, reform ihtiyacının “muazzam” olduğunu söyledi.

“Hangi ülkenin bize saldıracağının neredeyse hiçbir önemi yok; neredeyse herkes tarafından yenilgiye uğratılırız,” diyen Weidel, ülkesinin her yıl savunmaya 50 milyar avro harcadığını ama elde hiçbir şey bulunmadığını savundu.

Weidel, “Artık bu kadar az şey için bu kadar çok para harcamayı göze alamayız. Evet, AfD liderliğindeki bir hükümet savunma bütçesini önemli ölçüde arttıracak, fakat parayı da daha akıllıca kullanacağız. Asıl sorun bu tam verimsizlik,” dedi.

NATO’nun şu anda “kendini yeniden tanımlama” sürecinde olduğunu söyleyen AfD lideri, Trump’ın “nasıl bir yön çizeceğini görmenin” kendilerini heyecanlandırdığını, neler olacağının önümüzdeki birkaç yıl içinde ortaya çıkacağını belirtti.

‘ABD Pasifik’e kayacaksa, NATO’daki eski iş bölümü değişmeli’

Bununla birlikte şimdiden kesin olan bir şey bulunduğunu savunan Weidel, “önceki NATO”da çok güçlü bir iş bölümü olduğunu, farklı ulusların farklı görevler üstlendiğini ve Almanların da sahnede yerini aldığını kaydetti.

Bunun, ABD’nin Avrupa’daki liderliğini sürdürmeye istekli olduğu sürece iyi işlediğini ileri süren AfD lideri, örneğin ABD’nin artık Pasifik’e daha fazla odaklanması durumunda bunun değişmesi gerekeceğinin altını çizdi.

Bu durumda günün sloganının “şahsi sorumluluk” olacağını kaydeden Weidel, “Fakat silahlı kuvvetlerimiz buna hazır değil. Lojistiğe savaş gücü karşısında tamamen sağlıksız bir üstünlük verdik. Sonuç olarak büyük askeri operasyonları bağımsız olarak gerçekleştiremiyoruz,” dedi.

Alman politikacıların bunu yabancı ülkelere “pasifizm olarak satmayı sevdiğini” söyleyen Wedel, kendi gözünde pasifistin, “savaş yapabilecekken yapmayan ve bunun yerine barışı sevdiği için umutsuzca barış isteyen” kişi olduğunu vurguladı.

Weidel, “Öte yandan, kendini savunamadığı için barışı uman bir adam pasifist değildir. O sadece mümkün olan en uzun kışı umut eden bir kardan adamdır,” dedi.

Avrupa

Avrupa’nın en büyük limanı Rusya ile savaşa hazırlanıyor

Yayınlanma

Avrupa’nın en büyük limanı olan Hollanda’daki Rotterdam Limanı, Rusya ile olası bir savaşa hazırlanıyor. Bu kapsamda NATO’nun askeri sevkiyatları için özel alanlar ayıran ve silah transferi için rotalar planlayan liman, Belçika’daki Antwerp Limanı ile de lojistik işbirliği yapacak.

Financial Times‘ın haberine göre, Avrupa’nın en büyük limanı olan Hollanda’daki Rotterdam Limanı, Rusya ile olası bir savaşa hazırlık kapsamında NATO gemilerinin askeri kargoları için yer ayırmaya ve silah sevkiyatı için rotalar planlamaya başladı.

Limanda ayrıca çıkarma tatbikatları da yapılacak. Daha önce de silah sevkiyatlarına ev sahipliği yapan limanda, Soğuk Savaş’ın en yoğun döneminde bile bu amaç için özel bir rıhtım bulunmuyordu.

Yeni plan çerçevesinde, mühimmatın bir gemiden diğerine güvenli bir şekilde aktarılabilmesi için konteyner terminalinin bir bölümü yeniden donatılacak.

Lojistikte Antwerp ile işbirliği

Liman Direktörü Boudewijn Simons, askeri sevkiyat lojistiğinin komşu Belçika’daki Antwerp Limanı (AB’nin ikinci en büyüğü) ile koordine edileceğini belirtti.

Simons, bu işbirliğinin özellikle ABD, İngiltere ve Kanada’dan gelecek kargoların kabulünde önemli olacağını vurguladı.

“Birbirimizi giderek daha az rakip olarak görüyoruz. Elbette gerektiğinde rekabet ediyoruz ama yapabildiğimiz yerde birlikte çalışıyoruz,” diyen Simons, büyük hacimli silahların taşınması gerektiğinde Rotterdam’ın yükün bir kısmını üstlenmeleri için Antwerp’e veya diğer limanlara başvuracağını ve bunun tersinin de geçerli olacağını ifade etti.

NATO talebiyle harekete geçildi

Hollanda Savunma Bakanlığı, mayıs ayında yaptığı açıklamada, limanın NATO’nun talebi üzerine askeri sevkiyatlar için alan sağlayacağını doğrulamıştı.

Bu karar, Avrupa Birliği’nin yeniden silahlanma programı çerçevesinde alındı. Birlik, bu programla savunma alanında ABD’ye olan bağımlılığını azaltmayı hedefliyor.

Stratejik rezervler ve kritik ham maddeler

Rotterdam Limanı aynı zamanda stratejik petrol rezervlerinin depolandığı bir merkez olarak da kullanılıyor. Bu bağlamda Simons, Avrupa ülkelerine bakır, lityum ve grafit gibi diğer kritik kaynaklar konusunda da önlem almaları çağrısında bulundu.

AB’nin 8 Temmuz’da tıbbi malzemeler, kritik ham maddeler, enerji ekipmanları, gıda ve suyu kapsayacak bir “stok biriktirme stratejisi” sunması bekleniyor.

Okumaya Devam Et

Avrupa

AB, Rusya ile olası bir savaşa karşı stratejik rezerv oluşturacak

Yayınlanma

Avrupa Komisyonu, Rusya ile olası bir savaş da dahil olmak üzere büyük krizlere karşı nadir toprak metallerinden denizaltı kablo tamir takımlarına kadar kritik malzemeler için stratejik rezerv oluşturma planı hazırlıyor. Plan, AB ülkeleri arasında gıda, ilaç ve nükleer yakıt gibi alanlarda da koordinasyon öngörüyor.

Avrupa Komisyonu, Rusya ile olası bir savaş da dahil olmak üzere yaşanabilecek büyük krizlere karşı hazırlık amacıyla stratejik rezervler oluşturma amaçlı plan hazırlıyor.

Financial Times tarafından incelenen taslak belgeye göre, bu rezervler nadir toprak metallerinden denizaltı kablolarının onarımı için gerekli kitlere kadar geniş bir yelpazedeki kritik malzemeleri kapsayacak.

Stoklama stratejisini belirleyen taslak belgede, “AB, askeri çatışmalar da dahil olmak üzere jeopolitik gerilimlerin tırmandığı, iklim değişikliğinin etkilerinin arttığı, çevresel bozulmanın yaşandığı, hibrit ve siber tehditlerin yoğunlaştığı, giderek karmaşıklaşan ve büyüyen bir dizi riskle karşı karşıyadır,” ifadeleri yer alıyor.

Belgede, AB ülkelerinin gıda, ilaç ve hatta nükleer yakıt rezervlerini oluşturma çabalarını koordine etmesi gerektiği vurgulanıyor.

Birlik düzeyinde ise özellikle enerji ve askeri teknoloji için hayati önem taşıyan nadir toprak metalleri ve kalıcı mıknatıslar gibi ürünlerin stoklanması planlanıyor.

Plan kapsamında, Avrupa genelinde “enerji veya optik kablolardaki arızaların hızla giderilmesine yönelik” ürün stokları da oluşturulacak.

Bu altyapının hassasiyeti, özellikle Baltık Denizi’nde doğalgaz boru hatları ve kablolarda meydana gelen hasar vakalarının ardından Avrupalı yetkilileri uzun süredir endişelendiriyordu.

Belgede, artan risklerin “hackerların, siber suçluların ve devlet destekli grupların artan faaliyetlerinden” kaynaklandığı belirtiliyor.

NATO ile ortak depolama ve koordinasyon

Avrupa Komisyonu’nun belgesinde, Batılı askeri yetkililerin tahminlerine göre iki ila beş yıl içinde NATO ülkeleriyle Rusya arasında savaş öngörülüyor.

Bu nedenle AB ülkelerinin “ortak depolama” alanında işbirliği yapması ve kaynak yönetimi ile çift amaçlı altyapı konusunda NATO ile koordinasyonu güçlendirmesi gerektiği kaydediliyor.

Haziran sonunda Lahey’de düzenlenen NATO zirvesinde alınan kararlar çerçevesinde, ittifak üyelerinin savunma harcamaları için ayırdıkları yüzde 3,5’lik GSYİH payına ek olarak, GSYİH’lerinin yüzde 1,5’ini de savunma ve güvenliği sağlamaya yönelik faaliyetlere ayırması gerekecek.

Söz konusu faaliyetler arasında asker sevkiyatı için yolların ve köprülerin hazırlanması, krizlere hazırlıklı olma, siber tehditlerle mücadele gibi konular yer alıyor.

‘Krizlere hazırlık zihniyeti oluşturulmalı’

Geçen yıl AB’nin talebi üzerine Finlandiya’nın eski Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö liderliğindeki bir grup tarafından hazırlanan Avrupa’nın sivil ve askeri hazırlık durumuna ilişkin raporda, güvenliğin “kamu yararı” olarak görülmesi ve krizlere hazırlık zihniyetinin oluşturulması gerektiği belirtilmişti.

Raporda, AB’nin ne Kovid-19 salgınına ne de Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri müdahalesine hazır olmadığı ve “reaktif önlemlerden proaktif hazırlığa” geçmesi gerektiği vurgulanmıştı.

Raporda, Rusya’dan gelebilecek “olası saldırı”, temel tehditlerden biri olarak nitelendirilmişti: “Rusya’dan kaynaklanan savaş tehdidi, Avrupa’nın güvenliğini sorgulatmakta ve bizi bu konuyu hazırlığımızın merkezi bir unsuru olarak görmeye zorlamaktadır.”

Çin’in nadir toprak elementleri ihracat kısıtlamaları Avrupa otomotiv sektörünü vurdu

Okumaya Devam Et

Avrupa

Rusya yaptırımları Lihtenştayn’ı ‘zombi tröst’ krizine sürükledi

Yayınlanma

Lihtenştayn, Rusya’ya yönelik yaptırımlar nedeniyle tröst fonu sektöründe büyük bir krizle karşı karşıya kaldı. Yöneticilerin toplu istifasıyla milyarlarca dolarlık 800’e yakın fonun ‘yüzen zombi tröstlere’ dönüşme riski üzerine hükümet, acil bir görev gücü oluşturdu.

Financial Times gazetesinin haberine göre, Lihtenştayn hükümeti, Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya karşıtı yaptırımları nedeniyle yöneticisiz kalan tröst fonları sektöründeki krizi durdurmak için acil bir operasyonel görev gücü oluşturdu.

Yaptırımlar yüzünden 800’e yakın kuruluşun “yüzen zombi tröst” statüsünde kalabileceği belirtiliyor.

Yöneticiler toplu halde istifa ediyor

Gazeteye göre kriz, ABD’nin 2024 yılında Ruslarla olası bağlantıları olduğu gerekçesiyle birkaç kuruluşa yaptırım uygulamasının ardından başladı.

Bu gelişme üzerine Lihtenştayn Mali Piyasalar Otoritesi (FMA), mali kuruluşların ikincil yaptırım endişesiyle Rusya’dan olan müşterileriyle ilişkilerini kesmesi gerektiğini duyurdu.

Bu duyurunun ardından tröst fonu yöneticileri toplu halde istifa etmeye başladı.

‘Daha önce böyle bir şey görmedim’

Tröst fonlarıyla çalışan bir hukukçu gazeteye verdiği demeçte, “Milyarlarca dolarlık yüzen zombi tröstlerden bahsediyoruz. Ve henüz bir çözüm yok. Daha önce hiç böyle bir şey görmedim,” ifadelerini kullandı.

Finans merkezi statüsü tehlikede

Haberde, Lihtenştayn’ın tröst fonları krizinden dolayı finans merkezi statüsünü kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğu vurgulandı.

Ülke, 2022 yılında AB’nin Rusya’ya yönelik yaptırım paketlerini kabul etmişti.

Buna rağmen ABD, Lihtenştayn ve diğer Avrupa ülkelerini, bireysel olarak yaptırım altında olmasalar bile Rus müşterilerle çalıştıklarının tespit edilmesi halinde ikincil yaptırımlar uygulayabileceği konusunda uyardı.

‘Mükemmel fırtına’nın gözünde korkuyla dalgalanan piyasalar

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English