Bizi Takip Edin

Diplomasi

Marco Rubio: Müttefiklerimiz ifade hürriyetinden neden tahrik oluyor?

Yayınlanma

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, CBS’ten Margaret Brennan’a verdiği mülakatta Başkan Yardımcısı JD Vance’in Münih Güvenlik Konferansında yaptığı konuşmayı savundu.

Vance, Avrupa’ya yönelik tehdidin Çin ve Rusya’dan değil, Kıtanın içinden geldiğini savunmuş ve bu “tehdidin” de sansür ve ifade hürriyetine yönelik yaptırımlar olduğunu ileri sürmüştü.

Rubio, Brennan’ın “Tüm bunlar müttefiklerimizi kızdırmaktan başka ne işe yaradı?” sorusuna, “Müttefiklerimiz ya da herhangi biri ifade hürriyetinden ve birilerinin fikirlerini açıklamasından neden rahatsız olsun ki? Ne de olsa bizler demokrasiyiz,” diyerek ironik bir yanıt verdi.

Münih Güvenlik Konferansının “büyük ölçüde demokrasilerden oluşan” bir konferans olduğunu ve bu konferansta değer verilen şeylerden birinin de “özgürce konuşabilmek ve fikirlerinizi beyan edebilmek” olduğunu savunan Rubio, “… bu sözlere kızmak bence aslında onu haklı çıkarıyor,” dedi.

JD Vance’in “tarihi bir konuşma” yaptığını belirten bakan, “Kendisiyle aynı fikirde olsanız da olmasanız da, bence Avrupa için geçerli olan nokta, paylaştığımız gerçek değerlerin, bizi Avrupa ile bir arada tutan değerlerin, ifade özgürlüğü ve demokrasi gibi şeyler olduğu ve iki dünya savaşını kazanma ve Sovyet komünizmini yenme gibi ortak tarihimiz olduğudur. Bunlar paylaştığımız ortak değerlerdir. Soğuk Savaş döneminde sansür ve baskı gibi şeylere karşı savaştık,” diye konuştu.

Avrupalılara ülkelerini nasıl yöneteceklerini söyleyemeyeceklerini, ama Vance’in de konuşmasında, “açıkçası pek çok insanın paylaştığı” kendi görüşünü ifade ettiğini vurgulayan Rubio, “Sizi temin ederim ki Amerika Birleşik Devletleri Avrupa’daki pek çok lider tarafından pek çok kez sert eleştirilere maruz kalmıştır ve biz bu konuda öfke nöbetleri geçirmiyoruz,” dedi.

Sunucunun, Vance’in “ifade özgürlüğünün soykırım yapmak için silah olarak kullanıldığı bir ülkede” bulunduğunu söylemesi üzerine Rubio, Brennan’a katılmadığını söyledi ve “İfade özgürlüğü soykırım yapmak için kullanılmadı. Soykırım, aynı zamanda soykırımcı olan otoriter bir Nazi rejimi tarafından gerçekleştirildi, çünkü Yahudilerden nefret ediyorlardı, azınlıklardan nefret ediyorlardı ve nefret ettikleri kişilerden nefret ediyorlardı,” dedi.

Rubio, Nazi Almanya’sında ifade özgürlüğünün de muhalefetin de bulunmadığını hatırlatarak, Nazi Partisinin ülkeyi yöneten tek ve yegane parti olduğunun altını çizdi.

Rubio ayrıca, Avrupa genelinde birçok ülkenin dışişleri bakanlarıyla görüştüğünü, birçoğunun muhtemelen konuşmayı beğenmediğini ya da aynı fikirde olmadığını vurguladı, fakat “Batıyı birleştiren” her türlü konuda ABD ile iletişim kurmaya devam ettiklerini belirtti.

Rubio ayrıca, Rusya ile Ukrayna’daki savaşı sona erdirmeyi amaçlayan olası barış görüşmelerine başlamadan önce önlerinde uzun bir yol bulunduğunu ve ABD’li ve Rus yetkililer arasında Suudi Arabistan’da yapılacak olası toplantılarla ilgili olarak “hiçbir şeyin kesinleşmediğini” sözlerine ekledi.

Rubio, “Başkanın bu konudaki liderliğini takip etmeye ve eğer bu fırsatlar ortaya çıkarsa barışa yönelik bir süreç başlatmanın yollarını araştırmaya hazırız,” dedi.

Diplomasi

Ukrayna, AB’ye Rus petrolü alıcılarına da yaptırım uygulanmasını istedi

Yayınlanma

Ukrayna, ABD Başkanı Trump’ın Moskova’ya yönelik yaptırımları sıkılaştırmaktan geri adım atması üzerine, Avrupa Birliği’ne Rusya’yı tecrit etmek amacıyla Rus varlıklarına el konulması ve Rusya’dan petrol alanlara yaptırım uygulanması gibi yeni ve kapsamlı adımlar önermeye hazırlanıyor. Kiev, Washington’un konuya ilişkin belirsiz tutumu nedeniyle AB’nin yaptırımlar konusunda daha agresif ve bağımsız bir rol üstlenmesini talep ediyor.

Kiev, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin Moskova’ya yönelik yaptırımları sıkılaştırma konusunda geri adım atmasının ardından, gelecek hafta Avrupa Birliği’ne (AB) Rusya’yı daha fazla “tecrit etmeyi” amaçlayan yeni ve kapsamlı adımlar önermeye hazırlanıyor.

Reuters haber ajansının gördüğü ve daha önce kamuoyuna yansımayan strateji belgesine göre Ukrayna, Washington’un gelecekteki rolüne ilişkin belirsizliklerin sürdüğü bir ortamda 27 üyeli ittifakın yaptırımlar konusunda daha agresif ve bağımsız bir tutum sergilemesini talep ediyor.

Ukrayna tarafından AB’ye sunulacak olan 40 sayfalık tavsiye metninde, AB’nin yaptırım uygulanan kişilerin mal varlıklarına el koyma sürecini hızlandıracak ve bu varlıkları Ukrayna’ya gönderecek bir yasal düzenlemeyi kabul etmesi çağrısında bulunuluyor.

Belgede, yaptırım uygulanan kişilerin daha sonra Rusya’dan tazminat talep edebileceği bir mekanizma öneriliyor.

Strateji belgesinde ayrıca, AB’nin yaptırımlarının kendi toprakları dışında daha güçlü bir şekilde uygulanmasını sağlamak için, Rusya’ya yardım etmek amacıyla AB teknolojisini kullanan yabancı şirketlerin hedeflenmesi ve “Rus petrolü alanlara ikincil yaptırımlar getirilmesi” gibi bir dizi adımın değerlendirilmesi isteniyor.

Hindistan ve Çin gibi büyük alıcıları etkileyebilecek bu tür ikincil yaptırımlar, Avrupa’nın şimdiye kadar atmaktan çekindiği büyük bir adım anlamına geliyor.

Başkan Trump, şimdilik harekete geçmeme kararı almadan önce bu konuyu kamuoyunda tartışmaya açmıştı.

Beyaz kitapta ayrıca, AB’nin yaptırımlar konusunda daha fazla çoğunluk kuralıyla karar alma mekanizmasını değerlendirmesi ve böylece bireysel üye devletlerin oy birliği gerektiren tedbirleri engellemesinin önüne geçilmesi çağrısı yapılıyor.

Başkan Trump, pazartesi günü Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştükten sonra Rusya’ya yeni yaptırımlar uygulamama kararı almıştı.

Bu karar, haftalardır Moskova üzerindeki baskının artırılması için lobi faaliyeti yürüten Avrupalı liderler ve Kiev için hüsran yaratmıştı.

Reuters‘a konuşan ve görüşmeler hakkında bilgi sahibi olan bir kaynak, Trump’ın Putin ile yaptığı görüşmenin ardından Ukraynalı ve Avrupalı liderlerle konuştuğunu ve onlara şu anda yaptırım uygulamak istemediğini, görüşmelere zaman tanımak istediğini söylediğini aktardı.

AB ve İngiltere ise dün Rusya’ya karşı ek yaptırımlar uygulayarak Washington’un kendilerine katılmasını hâlâ umut ettiklerini belirtti.

Fakat Avrupalılar, Washington’un artık katılmaya istekli olmaması durumunda Moskova üzerindeki baskıyı sürdürmenin yollarını açıkça tartışıyor.

Ukrayna, Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin şubat ayında Beyaz Saray’da Başkan Trump tarafından sert bir şekilde uyarılmasından bu yana Washington’a yönelik herhangi bir eleştiri imasından kaçınmaya çalışıyor.

Yaptırımlarla ilgili beyaz kitap, AB tarafından şimdiye kadar uygulanan “eşi benzeri görülmemiş” yaptırımları vurguluyor ve daha fazlasını yapma potansiyelinden bahsediyor.

Belge aynı zamanda Trump yönetiminin şimdiye kadarki koordinasyon çabalarına olan bağlılığına dair çarpıcı bir değerlendirme içeriyor.

Belgede, “Bugün pratikte Washington, yaptırımlar ve ihracat kontrolüne odaklanan neredeyse tüm hükümetler arası platformlara katılımı durdurmuştur,” ifadelerine yer verildi.

Ayrıca, Washington’un Rus petrolüne tavan fiyat uygulanmasını denetleyen izleme grubundaki çalışmaları yavaşlattığı, yaptırım ihlallerini soruşturan federal bir görev gücünü lağvettiği ve önemli sayıda yaptırım uzmanını başka sektörlere kaydırdığı belirtildi.

Belgede, biri hükümet diğeri ise Trump yanlısı senatör Lindsey Graham tarafından olmak üzere iki büyük ABD yaptırım paketinin hazırlandığı ancak Başkan Trump’ın bunlardan herhangi birini imzalayıp imzalamayacağının “belirsiz” olduğu kaydedildi.

ABD’nin tutumundaki belirsizliğin ekonomik karşı tedbirlerin ve çok taraflı koordinasyonun hızını yavaşlattığı, ancak bunun “Avrupa Birliği’nin yaptırım baskısını hafifletmesine neden olmaması” gerektiği ifade edildi.

Aksine, “Bu durum, AB’yi bu alanda öncü bir rol üstlenmeye teşvik etmelidir,” denildi.

Kıdemli bir Ukraynalı hükümet yetkilisi Reuters‘a yaptığı açıklamada, “Amerika’nın yaptırım rejiminden çekilmesi, AB’nin birliğine büyük bir darbe olur. Çok büyük,” dedi.

Bunun yanı sıra Harvard Üniversitesi Davis Merkezi’nden Rus enerji uzmanı Craig Kennedy, Avrupa’nın kararlı durması halinde ABD’nin Rusya’ya yönelik yaptırımları hafifletmesinin yabancı yatırımcıların ve yatırımların önemli ölçüde geri dönüşünü sağlamayacağını belirtti.

Kennedy, “Avrupa, sandığınızdan çok daha fazla karta sahip,” iddiasında bulundu.

AB’nin Rusya’ya yeni yaptırım tehdidi havada kalabilir

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Güney Afrika, Trump’ı kazanmak için golf diplomasisine yöneldi

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump çarşamba günü Beyaz Saray’da Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa ile bir araya gelecek. Bu yüksek riskli toplantı, iki ülke arasındaki zaten soğuk olan ilişkilerin iyileşmesine veya daha da kötüleşmesine neden olabilir.

İki ülke arasındaki ilişkilerin bozulmasıyla birlikte Afrika ülkesinin ABD’nin bazı ticari ayrıcalıklarını kaybetme ihtimali de var.

Trump, göreve başladığından bu yana Güney Afrika’ya tüm yardımları kesti, Pretorya’nın ev sahipliği yapacağı bu yılki G20 zirvesinden ABD’nin desteğini çekmekle ve zirveyi boykot etmekle tehdit etti ve Ramaphosa’yı beyaz çiftçilere yönelik “soykırım” suçlamasıyla haksız yere suçladı. Ayrıca vergiler yürürlüğe girdiği takdirde yüzde 30’luk bir gümrük vergisiyle karşı karşıya kalacak.

Trump’ın sert tutumu karşısındaki endişeler arasında Ramaphosa’nın tavizler vermeyi planladığı söyleniyor. Yetkililer, bu tavizlerin ABD’ye maden kaynakları ve gaz yataklarına öncelikli erişim izni ve ülkenin tarım şirketlerine pazarın açılması olduğunu belirtiyor.

Güney Afrika hükümeti, Elon Musk’un ülkede Starlink uydu internet hizmetini işletmesine izin vermek için bir uzlaşma da düşünüyordu.

Bu arada golfsever başkan Trump’la ikili ilişkilerin düzeltilmesine yardımcı olması için golfün dört büyük şampiyonluğunu kazanan 55 yaşındaki Güney Afrikalı golfçü Ernie Els de heyete dahil edildi. Bu durum, Trump’ın hedefindeki ülkelerin onu kazanmak için alışılmadık yöntemlere başvurduğunu gösteriyor.

Çarşamba günkü toplantının arabuluculuğunu yapan bir Güney Afrikalı, “Bunu başaran kişi Ernie’ydi” dedi.

Hazırlıklara katılan kişiler, Güney Afrika’nın Trump’ın ilk döneminin başında Japonya’nın golf diplomasisinde elde ettiği başarıyı incelediğini söyledi. 2017 yılında dönemin başbakanı Shinzo Abe, bir golf maçı sırasında Trump’ı etkileyerek onu kendine hayran bırakmıştı. Onlara eşlik eden kişi de Els’ti.

Ramaphosa’nın partisinden bir kişi, Financial Times’a verdiği demeçte, Els’in, Trump’ı tanıdığını ve onun tarafından sevildiğini söyledi.

Bir başka deneyimli Güney Afrikalı golfçü olan 89 yaşındaki Gary Player da Trump ile düzenli olarak golf oynuyor ve Trump, 2021’de ona Başkanlık Özgürlük Madalyası verdi. Güney Afrika hükümeti danışmanlarından birine göre, Gary Player, Ramaphosa ile ABD başkanıyla nasıl çalışılacağı konusunda konuştu, ancak gezide yer almıyor.

Oval Ofis’teki görüşme, Ramaphosa’nın yedi yıllık görev süresindeki en önemli uluslararası toplantılardan biri olarak görülen Güney Afrika’da derin endişeyle izleniyor.

Pretorya, Trump’ın Güney Afrika’daki beyaz çiftçilerin soykırıma maruz kaldığına dair komplo teorisini defalarca dile getirmesinden dehşete düştü. ABD Kongre yardımcıları, Güney Afrika’nın Moskova ve Tahran’a karşı eleştirel olmayan tutumu ve Gazze’deki savaş nedeniyle İsrail’i soykırımla suçlayan Uluslararası Adalet Divanı davası nedeniyle Washington’la ilişkilerinin kötüleştiğini belirtiyor.

Güney Afrika’nın son büyükelçisinin, Washington’ın politikalarını “üstünlükçü” olarak nitelendirmesi üzerine mart ayında sınır dışı edilmesiyle, alışılmadık diplomasi daha da önemli hale geldi.

Güney Afrika yetkilileri, Güney Afrika’nın teklif paketinin ABD’nin tavuk ve domuz eti ihracatına getirilen kısıtlamaların hafifletilmesinin yanı sıra madencilik şirketlerine helyum yatakları ve kritik minerallerin geliştirilmesi için fırsatlar sunulmasını da içereceğini belirtiyor.

Planlama, izleme ve değerlendirme bakanı Maropene Ramokgopa, Financial Times’a verdiği demeçte, “Her iki tarafın da ticari işbirliğinin iyi olduğunu ve tek taraflı olmadığını hissedeceği rahat bir ilişki kurabiliriz” dedi ve ekledi: “Amerika’ya ihtiyacımız var. Onların da bize ihtiyacı var.”

Güney Afrikalı yetkililer, ülkeden ve bazı diğer Afrika ülkelerinden birçok ihracatın Amerikan pazarlarına gümrüksüz erişimini sağlayan ABD’nin Afrika Büyüme ve Fırsat Yasası’nın eylül ayında süresi dolduğunda yenilenmeyeceğini kabul ediyor.

Bu, yüzde 1’in biraz üzerinde büyüyen Güney Afrika ekonomisi için büyük bir darbe olacaktır. Önerilen anlaşmanın bir parçası olarak, Güney Afrika otomobil ihracatını korumaya çalışıyor. Ancak diplomatlar, ticaret anlaşmasının çok hızlı bir şekilde hazırlandığını ve önceden planlamanın asgari düzeyde olduğunu düşünüyor.

Afrikaner sorunu

Trump’ın milyarder danışmanı Musk, Güney Afrika’nın Siyahların Ekonomik Güçlendirilmesi yasalarını “açıkça ırkçı” olarak eleştirerek gerilimi daha da tırmandırdı.

Apartheid’in ekonomik adaletsizliklerini gidermek amacıyla siyahların sahip olduğu kuruluşlara işletmelerde hisse verilmesi ile uygulanan BEE yasaları, Musk’a göre ülkedeki yatırımları için aşılmaz bir engel oluşturuyor.

Kendisi de Güney Afrika doğumlu Musk, ülkede “ırkçı mülkiyet yasaları” olduğunu ve uydudan internet servisi sağlayan Starlink’in “sırf siyah olmadığı için” Güney Afrika’da faaliyet göstermesine izin verilmediğini iddia etti.

Güney Afrikalı yetkililer, eğitim veya altyapıya yatırım yaparak hisse vermek yerine alternatifler olduğunu belirtiyor. Ramokgopa, Musk’ın durumuna değinmeden, “hafifletici yollar” olduğunu ve yetkililerin bu sorunu çözmek için “ellerinden geleni” yaptığını ekledi.

Trump, bir “soykırım” yaşandığını iddia ederek Güney Afrika’nın Afrikaner toplumu üyelerinden bazılarına mülteci statüsü verdi.

Trump, Güney Afrika’da beyaz çiftçilerin “vahşice öldürüldüğünü” ve “topraklarına el konduğunu” iddia etti.

Hızlandırılmış bir süreçle sığınma hakkı verilen 60 Afrikaner 12 Mayıs’ta ABD’ye ulaştı.

Afrikaner etnik grubu, 17. yüzyılın ortalarında Afrika’ya göç eden Batı Avrupalıların soyundan geliyor ve 1948’de Güney Afrika’daki Afrikaner toplum liderlerinin kurduğu hükümet, apartheid adıyla ırk ayrımcılığını kurumsal bir yapıya dönüştürdü.

Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa, Trump’ın iddiasının tamamen yanlış olduğunu söyledi ve ülkesinde “belli bir ırk ve kültüre mensup insanların hedef alınmadığını” belirtti.

Ramaphosa, ABD’ye göç eden kişiler içinse, “Gidiyorlar çünkü ülkemizde ve anayasamızdaki değişiklikleri benimsemek istemiyorlar” dedi.

Son tartışmanın kökeninde ocak ayında çıkarılan bir yasa da yer alıyor.

Hükümet, ocak ayında imzalanan yasa tasarısı ile apartheid döneminde siyahların karşı karşıya kaldığı topraksızlaştırma sorununu çözmeyi amaçladığını söylüyor.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Rubio: Yeni hükümete yardım etmezsek Suriye’de iç savaş başlar

Yayınlanma

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, bütçe görüşmelerinde Senato önünde verdiği ifadede, Şam’daki yeni hükümete destek vermemenin alternatifinin “iç savaş” olacağını öne sürdü.

Senatörlerin dış siyaset sorularına yanıt veren Rubio, Suriye’deki yeni yönetim ve Beyaz Saray’ın bu ülkeye yönelik yaptırımları hafifletme kararı hakkında da konuştu.

Bakan, Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’deki büyükelçi de dahil olmak üzere personelinin Suriye’deki yerel yetkililerle çalışmasına izin vereceğini söyledi.

Zaman içindeki hedefinin, “standartları karşıladıkları takdirde” Suriye’nin “terör destekçisi ülke” statüsünün değiştirilmesi olduğunu belirten Rubio, “Onlara [HTŞ yönetimine] yardım etmeliyiz. Bu hükümetin başarılı olmasını istiyoruz, çünkü alternatif tam ölçekli bir iç savaş ve kaos olur ve bu da elbette tüm bölgeyi istikrarsızlaştırır,” dedi.

Türkiye’deki Amerikan büyükelçilik personelinin Suriyeli yerel yetkililerle birlikte çalışarak ne tür yardıma ihtiyaçları olduğuna karar vereceklerini söyleyen bakan, “İnsani yardım mı? Kolluk kuvvetlerinin veya yönetim işlevlerinin iyileştirilmesi mi? Bunun yeni modelin ilk sınavı olacağını düşünüyoruz, fakat kararlarımız ve kararları alma gücümüzün ve aldığımız kararların ve girdilerin çoğu durumda yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya doğru yönlendirilmesi ve dünyanın farklı bölgelerinde farklı öncelikler ve dikkat gerektiren benzersiz faktörler olduğu gerçeğine odaklanması gerektiğine inanıyorum,” ifadelerini kullandı.

Rubio, hükümetin “karşı karşıya olduğu zorluklar göz önüne alındığında, birkaç ay değil, birkaç hafta içinde çöküşe ve epik boyutlarda bir iç savaşa, yani ülkenin bölünmesine” yol açabilecek bir durumun eşiğinde olduğunu da ileri sürdü.

Rubio şaka yollu, “[Suriye’deki] Geçiş dönemi yetkilileri, FBI’ın sicil araştırmasından geçemediler,” derken, HTŞ yönetim ile işbirliği yapmalarının işe yarayıp yaramayacağını bilmediğini, ama HTŞ ile işbirliği yapmasalardı, “işe yaramayacağının kesin olduğunu” öne sürdü.

Perşembe günü Türkiye’de Suriye Dışişleri Bakanı ile de bir araya gelen Rubio, İran’ın “Esad’ın kalıntılarıyla” işbirliği yapmaya çalıştığını savundu.

Rubio, komşu ülkedeki hedefleri bombalamaya devam eden İsrail’in Suriye’nin gidişatına ilişkin endişelerini kabul etti.

Öte yandan son günlerde iki kez İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşen Rubio, “saldırıların üssü” olarak kullanılmayan daha istikrarlı bir Suriye’nin “İsrail’in güvenliği için olağanüstü bir başarı” olacağını söyledi.

Rubio, “Bölgedeki ülkeler yardım almak, onlara yardım etmeye başlamak istiyorlar, ama yaptırımlarımızdan korktukları için bunu yapamıyorlar,” dedi.

Rubio, Trump’ın, Esad yönetimi altındaki “ihlallere ilişkin hesap verebilirliği sağlamak” amacıyla Suriye’ye yatırımları yasaklayan Sezar Yasası’nı da kaldırmayı planladığını söyledi.

Öte yandan bu tür muafiyetler geçici olacak ve Suriye, ABD tarafından “terör destekçisi ülke” olarak sınıflandırılmaya devam edecek, bu da ticari ilişkiler için büyük bir engel teşkil ediyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English