Avrupa
Merz: ABD’nin gümrük vergileri koalisyon görüşmelerine aciliyet kattı

Almanya’nın müstakbel şansölyesi ve CDU lideri Friedrich Merz, Donald Trump’ın gümrük tarifelerinin ve bu tarifelerin Almanya borsası üzerindeki yıkıcı etkisinin, vergi indirimleri ve deregülasyona olan ihtiyacı vurguladığını söyledi.
Almanya’nın ana hisse senedi endeksi pazartesi günü Avrupa’da en kötü etkilenen endekslerden biri oldu ve yatırımcıların Trump’ın dünya ekonomisini yeniden düzenleyecek gibi görünen kapsamlı ithalat tarifeleri açıklamasına tepki olarak bir miktar toparlanmadan önce yüzde 10 düştü.
Merz pazartesi günü yaptığı açıklamada, “Uluslararası hisse senedi ve tahvil piyasalarındaki durum dramatik ve daha da kötüye gitme tehdidi taşıyor. Almanya’nın rekabet gücünü yeniden kazanması her zamankinden daha önemli. Koalisyon görüşmelerinin merkezinde bu olmalı,” dedi.
Alman ekonomisinin gücü makine, kimya ve araç gibi malların ihracatında yatıyor ve ABD de kilit bir pazar. Almanya’nın her 10 ihracatından biri ABD’ye yapılıyor.
Alman ihracatı son yıllarda artan enerji fiyatları ve diğer faktörler nedeniyle zaten daha az rekabetçi hale gelmişti ve Trump yönetimi tarafından uygulamaya konulan yüzde 20’lik gümrük vergisi sanayi için daha da istenmeyen bir haber oldu.
CDU-SPD görüşmeleri tarifeler nedeniyle bir süreliğine durdu
Pazar şoku, 23 Şubat’taki federal seçimlerin ardından Merz’in Hıristiyan Demokratları (CDU) ile Sosyal Demokratlar (SPD) arasındaki koalisyon müzakerelerine yeni bir aciliyet katmış gibi görünüyor.
Alman medyasında yer alan haberlere göre Merz, görevden ayrılan Şansölye Olaf Scholz ve SPD liderleri ABD’nin önlemlerine nasıl karşılık verileceği konusunda istişarelerde bulunurken koalisyon görüşmeleri pazartesi günü kısa bir süreliğine durdu.
Köln Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü tarafından yapılan bir tahmine göre, Trump’ın dört yıllık görev süresi boyunca Alman ekonomisine toplam iktisadi zarar 200 milyar avroya kadar çıkabilir ve bu da 2028’de GSYİH seviyesinin yüzde 1,5 puan daha düşük olmasına yol açabilir.
Deutsche Bank ekonomistleri Pazartesi günü yayınladıkları bir notta, “Kısa vadede, yeni hükümet ani ticaret şokunu hafifletmekte zorlanacaktır,” dedi ve Almanya’nın 2025’te GSYİH’de üçüncü bir düşüş yılı ile bile karşı karşıya kalabileceğini ekledi.
CDU’da parti içi muhalefet başladı, AfD’nin yükselişi sürüyor
Uzun süredir “mali şahin” olarak bilinen Merz, SPD ve Yeşiller’in temel taleplerinden biri olan 1 trilyon avroya kadar yeni borçlanmaya izin veren anayasa değişikliğini onayladıktan sonra zaten parti ve yurt içinde tepkiyle karşı karşıya kalmıştı.
Pazartesi günü yaptığı yorumlar, değişen küresel manzara karşısında CDU’nun mali ve ekonomik disipline olan geleneksel odağını yeniden ortaya koymayı amaçlıyordu.
Seçimlerden bu yana Merz, muhafazakâr seçmenlerin iş dünyası yanlısı reformlar ve vergi indirimleri yapabileceğine dair kuşkuları arttıkça partisinin onay oranlarının düştüğünü gördü. Anketlerde, şubat ayındaki oylamada parlamentonun ikinci büyük gücü olarak ortaya çıkan sağcı Almanya için Alternatif’e (AfD) olan destek de arttı ve bu parti ilk kez CDU’yu yakalamış görünüyor.
Merz’i eleştirenler parti içi muhalefet, seçim öncesi CDU’yu kilit politika alanlarında “keskin bir şekilde sağa kaydırma” sözünü yerine getiremediğini söylüyor.
Muhafazakâr bloğun Köln kentindeki gençlik örgütü üyelerinin Merz’e bir mektup yazarak duydukları rahatsızlığı dile getirmelerinin ardından parti içindeki görüş ayrılıkları son günlerde iyice su yüzüne çıktı.
Mektupta, “Sayın Merz, siyasi liderliğinize inandık. Size güvendik ve sizin için mücadele ettik. Ama şimdi şu soruyu soruyoruz: Ne için? Sol ana akıma boyun eğen bir CDU için mi?” diye soruluyor.
SPD ile koalisyona itirazlar yükselebilir
Merz’e yönelik eleştirilerin çoğu muhafazakâr bloğun gençlik örgütü Genç Birlik’ten geliyor.
Aynı zamanda CDU yönetim kurulunda da yer alan örgütün başkanı Johannes Winkel, SPD ile “temel muhafazakâr politikaları içermeyen” bir koalisyon anlaşmasına karşı oy kullanmakla tehdit etti.
Winkel, göçün engellenmesini ve regülasyon ile bürokrasinin azaltılarak iktisadi rekabet gücünün yeniden tesis edilmesini talep etti.
Süddeutsche Zeitung gazetesine verdiği mülakatta gençlik örgütü lideri, “Gecikmiş ve vaat edilen politika değişikliği olmadan koalisyona girersek ülke büyük zarar görecektir,” dedi.
Köln’deki gençlik örgütü Merz’den, SPD’nin çeşitli derecelerde direndiği sığınmacıları sınırda reddetme, vergi artışlarını reddetme ve bürokraside “büyük bir azalma” sağlama yönündeki seçim öncesi vaatlerini yerine getirmesini talep etti.
Muhafazakâr gençlik örgütü, “Bu gidişat derhal düzeltilmezse, sadece CDU’nun profilini tehlikeye atmakla kalmayacak, halkın güvenini ve üyelerinin bağlılığını da yok edeceksiniz,” diye yazdı.
Avrupa
Merz: Bu hafta ilerleme olmazsa Rusya’ya yeni yaptırımlar yolda

Almanya Başbakanı Merz, Ukrayna’daki savaşın sona erdirilmesi yönünde bu hafta somut ilerleme kaydedilmemesi hâlinde Avrupa Birliği’nin Rusya’ya yönelik yeni ve daha sert yaptırımlar uygulayacağını açıkladı. Alman Dışişleri Bakanı Wadephul ise Rusya Devlet Başkanı Putin’i, barışa niyetliyse Türkiye’de yapılması planlanan görüşmelere bizzat katılmaya çağırdı.
Almanya Başbakanı Friedrich Merz, bugün yaptığı açıklamada, Ukrayna’daki savaşın sona erdirilmesi yönünde önümüzdeki günlerde somut bir ilerleme kaydedilmemesi hâlinde Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya’ya yönelik yaptırım baskısını artırmaya hazır olduğunu belirtti.
Merz’e göre, ilgili yaptırım paketi halihazırda hazırlanmış durumda.
Yunan mevkidaşı Kiryakos Miçotakis ile düzenlediği ortak basın toplantısında konuşan Merz, “Vladimir Putin’den bir anlaşma bekliyoruz. Hafta sonuna kadar bir gelişme olmazsa, Avrupa düzeyinde yaptırımların önemli ölçüde sıkılaştırılması için birlikte çalışacağız,” diye vurguladı.
Merz, yeni kısıtlayıcı tedbirlerin diğerlerinin yanı sıra enerji sektörü ve finans piyasalarını da etkileyebileceğini kaydetti.
Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul de konuya ilişkin bir açıklama yaparak, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in gerçekten barış istemesi hâlinde, 15 Mayıs’ta Türkiye’de Ukrayna ile yapılması planlanan görüşmelere bizzat gelmesi çağrısında bulundu.
Tagesschau‘nun aktardığına göre Wadephul, “Rusya, İstanbul’da boş bir sandalye bırakmamalıdır. Eğer Kremlin gerçekten bir çözümle ilgileniyorsa, o (Putin) orada olmalıdır,” dedi.
Bakan ayrıca, önerilen diyaloğun reddedilmesi durumunda Moskova’nın “sonuçlarla yüzleşeceğini” belirterek, “Berlin, Rusya’nın bu savaşı cezasız bir şekilde sürdürmesine izin vermeyecektir,” diye ekledi.
Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ise Kremlin üzerindeki yaptırım baskısının ve Ukrayna’ya desteğin artırılması çağrısında bulundu.
Pistorius, Putin’in ateşkes ve müzakerelerin başlaması konularındaki tutumunda bir değişiklik olmadığını ifade ederek, “Her zamanki gibi hareket ediyor ve gerçek bir uzlaşma isteği göstermiyor,” şeklinde konuştu.
10 Mayıs’ta Kiev’de “Gönüllüler Koalisyonu” ülkelerinin liderleri bir zirve gerçekleştirmişti.
Toplantının ardından katılımcılar, Moskova’nın 12 Mayıs’ta yürürlüğe girmesi gereken ön koşulsuz 30 günlük ateşkes önerisini reddetmesi durumunda AB ve ABD’nin yeni, daha sert yaptırımlar uygulayacağını duyurmuştu.
Zirvede ayrıca, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından Ukrayna’ya yapılan askeri yardım hacminin artırılacağı da belirtilmişti.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 10 Mayıs’ı 11 Mayıs’a bağlayan gece geçici ateşkes girişimini reddetmiş, ancak 15 Mayıs’ta İstanbul’da Ukrayna ile doğrudan görüşmeler yapmaya hazır olduğunu ifade etmişti.
Buna karşılık Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Kiev’in müzakere sürecinin başlamasına onay verdiğini teyit ederek Putin’e görüşme için bizzat Türkiye’ye gelmesini önermişti.
Zelenskiy, diyaloğun başlaması için ön cephede sükunet rejiminin kurulması şartını bir kez daha vurgulamıştı. Bu pozisyon hem ABD hem de “gönüllüler koalisyonu” katılımcıları tarafından desteklenmişti.
Kremlin: Rusya, Ukrayna’da uzun vadeli barış konusunda ciddi
Avrupa
Avrupa’nın ‘güvenliğinde’ Almanya belirsizliği

Almanya ve yeni şansölyesi Friedrich Merz, görevinin ilk günlerini Avrupa’yı dolaşarak geçirdi fakat Berlin’in yeni liderliğinin Avrupa savunma politikası için ne anlama geleceği konusunda belirsizlik sürüyor.
Şubat ayında Hıristiyan Demokratların (CDU/CSU) seçim zaferinden bu yana, birçok kişi Merz’in liderliğinde Alman savunma politikasında hızlı bir dönüş olacağını öngörüyordu.
Merz, seçim gecesi Avrupa’nın ABD’den stratejik bağımsızlığını “mutlak önceliği” olarak nitelendirerek çağrıda bulundu ve ardından ulusal askeri harcamaları Alman borç kurallarının kısıtlamalarından kurtarmak için SPD ile 1 trilyon avroluk bir anlaşma imzaladı.
Merz, Paris, Varşova ve Kiev’e yaptığı ziyaretlerle ve göreve başladıktan birkaç gün sonra Brüksel’de AB ve NATO liderleriyle kısa bir görüşme yaparak bu umutları daha da körükledi.
Merz’in seçilmesi, Almanya’nın transatlantik bağlarından uzaklaşmasına ve Paris’in uzun süredir savunduğu türden bir stratejik özerkliğe büyük ölçüde kucak açılmasına yol açarsa, Avrupa savunma projeleri muazzam bir ivme kazanacak.
Başlangıçtaki ‘Merz coşkusu’ yerini temkinli iyimserliğe bıraktı
Fakat Merz’in iktidara gelmesi ve ABD Başkanı Donald Trump’ın NATO taahhütlerini sorgulamaktan çok ticaret açığına odaklanmasıyla, Alman liderin tonu daha temkinli hale geldi.
Merz hâlâ açıkça Avrupa’da liderlik rolünü hedefliyor olsa da, birçok savunma başlığında belirsizliğini koruyor ve cesur bir yeni rota çizmek yerine, gelecekteki taahhütler için seçeneklerini açık bırakıyor.
NATO savunma harcamaları hedeflerini GSYİH’nin %3,5’ine çıkarmayı düşünürken, Merz cuma günü Brüksel’e yaptığı ziyaret sırasında, Avrupa genelinde daha yüksek savunma harcamaları yapılabilmesi için AB borç kurallarının gevşetilmesine ilişkin taahhütte bulunmayı reddederek bazılarını hayal kırıklığına uğrattı.
Şansölyeden ‘ortak borçlanma’ya ret
Merz, Almanya’nın uzun süredir devam eden ortak AB borcuna karşı tutumuna sadık kalarak, savunma için ortak Avrupa borçlanmasını reddetti fakat kapıyı tamamen kapatmadı ve ortak borçlanmanın istisnai bir durum olarak kalması gerektiğini söyleyerek, gerekirse geri adım atma imkânını açık bıraktı.
“Avrupa’da bir savunma sanayisi oluşturma“ çabalarını destekleyen şansölye, savunma sanayisinde daha fazla verimlilik çağrısında bulundu, ortak askeri tedarik önerilerini destekledi ve daha fazla Avrupa işbirliği çağrısı yaptı.
Merz, kesin olan tek şeyin “%2 için Avrupalıların birbirine verdiği sözlerin” yeterli olmaması olduğunu söyledi.
Ukrayna’ya Taurus’ tedarikinde geri adım
Bu arada, Almanya’nın Ukrayna’ya uzun menzilli Taurus füzeleri teslim edeceği yönündeki ilk beklentiler de ortadan kalkmış görünüyor.
Savunma Bakanlığı sözcüsü pazartesi günü yaptığı açıklamada, “konunun tamamen abartıldığını” ve füzelerin teslimatının artık kamuoyunda tartışılmayacağını belirtti.
Benzer şekilde, Merz, Ukrayna ile Rusya arasında barış anlaşmasının sağlanmasına yardımcı olmak için Alman askerlerinin gönderilmesi olasılığı konusunda da belirsizliğini korudu.
Kendisinden önceki Scholz gibi, bu tür soruları tamamen erken bulduğunu söyledi. Merz, şimdilik çabaların olası bir ateşkes üzerinde yoğunlaşması gerektiğini vurguladı.
Fakat Berlin’in ateşkesi nasıl uygulayacağı belirsiz. Merz cumartesi günü, Moskova’nın ateşkes talebini reddetmesi halinde Ukrayna’ya “sadece siyasi ve mali değil, askeri olarak da” destek vermeye devam edeceklerini ve ayrıca “kapsamlı bir yaptırım paketi” daha kabul edeceklerini açıklamıştı.
Alman sermayesine Ukrayna dopingi: Yermak’a göre Kiev, Berlin’i bekliyor
Bu arada Ukrayna, savaşın sona ermesi halinde Almanya’ya her türlü cazip iş teklifini sunuyor.
Bu teklifler, ABD ile hammadde anlaşmasının imzalanmasının ardından ülkenin yeraltı kaynaklarının öncelikle ABD şirketleri tarafından işletilebileceği ve dolayısıyla Avrupa şirketleri için artık kolayca erişilebilir olmayacağı gerçeğini de göz önünde bulunduruyor.
Kiev Başkanlık Ofisi Başkanı Andriy Yermak’ın Frankfurter Allgemeine Zeitung (faz) gazetesindeki yazısında belirttiği gibi, Ukrayna’nın mevcut enerji stratejisi 383 milyar dolarlık yeni enerji kapasitesi için kapsamlı yatırım fırsatları öngörüyor.
Bu sektörde, Alman-Ukrayna enerji ortaklığı çerçevesinde Almanya ile halihazırda son derece yakın bir işbirliği içinde çalışıldığına işaret eden Yermak, Alman sanayisinin, savunma sektöründe de son derece kazançlı bir işbirliği umut edebileceğinin altını çiziyor.
Yermak ayrıca siyasi sadakatini de ifade ediyor ve “Ukrayna ve Avrupa, Almanya’yı iyiliğin öncü gücü olarak görüyor” diyor ve “Almanya’nın rolü, Avrupa’nın dünyadaki konumunun tanımlanmasında belirleyici olacak” diye ekliyor.
Yermak, Federal Şansölye Merz’in göreve başladığı dönemde, son 80 yılda görülmediği kadar hızlı değişen bir jeopolitik düzenle karşı karşıya olduğunu belirtiyor ve “Ukrayna ve Avrupa, Almanya’ya liderlik için bakıyor,” ifadelerini kullanıyor.
Avrupa
AB, silah sanayisi için ESG kriterlerini gevşetebilir

Avrupa Komisyonu, savunma şirketlerinin özel finansman sağlamasına ve yatırımcılardan nakit para toplamasına yardımcı olmak için sürdürülebilirlik kurallarını yeniden düzenlemeyi düşünüyor.
Bu, Avrupa genelinde silah üretimini artırmaya yönelik AB destekli geniş çaplı çabalar kapsamında, büyük özel yatırımları kaçırdıkları için çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) yatırım kriterlerini suçlayan silah üreticileri ve diğer savunma şirketlerini rahatlatabilir.
Komisyon sözcüsü Thomas Reigner pazartesi günü Euractiv’e verdiği demeçte, Komisyon’un sektöre finansmanı artırma çabalarının bir parçası olarak “sürdürülebilir finansman çerçevesinin ayarlanmasını” değerlendirdiğini söyledi.
Reigner, AB yürütme organının “Avrupa genelinde hızlı endüstriyel artış için koşullar” yaratmak amacıyla “Omnibus” olarak bilinen savunma basitleştirme paketinin temellerini attığını söyledi.
Euractiv’in gördüğü bir belgeye göre, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, AB’nin savunma sanayisiyle stratejik diyaloğunun başlatılması vesilesiyle pazartesi günü Avrupa savunma şirketleriyle düzenlenecek bir etkinlikte finansmana erişim konusunu gündeme almayı planlıyordu.
ESG kısıtlamalarının gevşetilmesi, mühimmat üretimi gibi alanlarda özel yatırımların önünü açabilir. Hem savunma bakanları hem de savunma sanayisi, AB’yi bankalar ve finans kurumlarından krediye erişimi iyileştirmeye defalarca çağırmıştı.
Özellikle, silah üreticilerini listelemediği ve bankaların bu şirketlere kredi vermeyi engellediği için bloğun mevcut sürdürülebilir yatırım sınıflandırmasını eleştiriyorlardı. Savunma şirketlerinin kriterler kapsamında “zararsız” olarak yeniden sınıflandırılmasını talep ettiler.
Komisyon, savunma politikası hakkında yakın zamanda yayınladığı beyaz kitapta, savunma şirketleri için “ESG yatırımları da dahil olmak üzere finansmana erişimle ilgili engelleri” kaldırma sözü vermiş, fakat o sırada çok az ayrıntı vermişti.
Avrupa Yatırım Bankası (EIB) daha önce, silah endüstrisine daha fazla nakit akışı sağlamak için yatırım uygulamalarını değiştirdi. EIB’nin siber güvenlik sistemleri ve insansız hava araçları gibi sivil ve askeri amaçlı çift kullanımlı ürünlere ilişkin kriterleri, geçtiğimiz yıl içinde giderek gevşetildi.
Mart ayında EIB, Avrupa savunma sanayine yönelik özel kredi koşullarını kolaylaştırmak için bir “basitleştirme çalışması” çağrısında bulundu.
EIB’nin öncülüğünde, Avrupa’nın en büyük borsa grubu Euronext de savunma şirketlerinin özel yatırım fırsatlarına daha iyi erişimini sağlamak için görev tanımını gözden geçireceğini duyurdu.
ESG odaklı yatırımcılar, savunma şirketlerinin ölümcül çatışmalara katkıda bulunabileceği ve demokratik olmayan rejimlere hizmet edebileceği endişeleri nedeniyle, bu şirketlerin gerçekten sürdürülebilir olarak kabul edilip edilemeyeceği konusunda tartışıyor.
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan ve Pakistan savaşır mı?
-
Rusya6 gün önce
Rusya’da havaalanlarında toplu uçuş ertelemeleri
-
Dünya Basını2 hafta önce
The Ekonomist: Afrika’dan Göç Dünyayı Değiştirecek
-
Görüş6 gün önce
Kim kazandı?
-
Dünya Basını1 hafta önce
Güçlü Amerikan Tanrıları, Trump ve Uzun Yirminci Yüzyılın Sonu
-
Asya7 gün önce
Cammu ve Keşmir: Yarım asırlık çatışmanın tarihi
-
Görüş5 gün önce
Hindistan-Pakistan savaşı henüz başlamadı
-
Söyleşi7 gün önce
Alexander Rahr: Bu hükümetin dört yıl dayanması beni şaşırtır