Amerika
ABD’de borç tavanı açmazı: İflas kapıda mı?

ABD hükümeti daha fazla borçlanmaya izin vermezse haftalar içinde parası tükenmeye başlayabilir ve 1 Haziran’da iflas edebilir.
ABD Kongresi’nin borç tavanını yükseltecek bir anlaşma üzerinde uzlaşamaması halinde ABD borcunu ödeyemeyebilir. Bu durumun küresel bir mali krizi tetiklemesinden de endişe ediliyor.
‘Borç limiti’ olarak da bilinen Amerikan borç tavanı yasası, federal hükümetin giderlerini ödemek için borçlanabileceği toplam para miktarını sınırlıyor.
Bu giderlere federal hükümet çalışanları, ordu, sosyal güvenlik ve Medicare ödemelerinin yanı sıra ulusal borç faizleri ve vergi iadeleri de dahil.
1 Haziran’da iflas bayrağı çekilebilir
ABD Kongresi de sık sık daha fazla borçlanabilmek için tavanı yükseltmek ya da askıya almak üzere oy kullanır. Tavan şu anda yaklaşık 31,4 trilyon dolar seviyesinde. Bu sınır Ocak ayında aşılmıştı fakat Hazine Bakanlığı hükümete daha fazla nakit sağlamak için ‘olağanüstü tedbirler’e başvurmuştu.
Genellikle Kongre’nin gerektiğinde limiti yükseltmesi formalite icabı yapılan bir oylama ile sağlanır fakat bu kez Kongre’de iki parti şartlar üzerinde anlaşamıyor.
Hazine Bakanı Janet Yellen, daha fazla borçlanmaya gidilmemesi halinde ABD’nin 1 Haziran itibariyle tüm mali yükümlülüklerini yerine getirmek için yeterli paraya sahip olamayacağı uyarısında bulundu.
Şimdiye kadar federal yönetim böyle bir durumla karşı karşıya kalmamıştı. Yellen’ın dedikleri gerçekleşirse, Washington federal ve askeri çalışanların maaşlarını ya da emekli maaşlarını ödeyemeyecek, ulusal parklar ve diğer kurumlar kapanacak, hükümet fonlarına güvenen şirketler tehlikeye girecek, hatta federal hükümet tarafından finanse edilen Ulusal Hava Durumu Servisi’nin de parasız kalması nedeniyle hava durumu tahminleri etkilenecek.
Mali sistem sarsılabilir
Eğer federal hükümet borç faiz ödemelerini durdurursa, bu da ülkeyi temerrüde düşürecek. ABD 1979 yılında kısa bir süreliğine temerrüde düşmüş ve Hazine bu durumdan kazara yaşanan bir çek işleme sorununu sorumlu tutmuştu, fakat bilinçli bir temerrüdün her gün 500 milyar dolardan fazla ABD borcunun alınıp satıldığı mali sistemi sarsmasına kesin gözüyle bakılıyor.
Böyle bir durumda yatırımcılar ABD borçlarını riskli olarak görmeye başlarlarsa, ABD’den daha fazla borç para talep ederler. Devlet borçlanması faiz oranlarının daha yaygın bir şekilde belirlenmesine yardımcı olduğundan, bu etki ekonominin geri kalanına da yansır ve bir ev ya da araba için borç para almak herkes için daha pahalı hale gelir.
Cumhuriyetçilerin acı reçetesi
Geçtiğimiz ay Cumhuriyetçiler borç limitinin 1,5 trilyon dolar artırılmasını ya da 31 Mart’a kadar askıya alınmasını öngören bir anlaşma sundu. Bunun karşılığında, önümüzdeki mali yıl boyunca kilit kurumların harcamaları 2022 seviyelerinde tutulacak ve önümüzdeki on yıl boyunca büyüme yıllık %1 ile sınırlanacak. Bu hamlelerin 4,8 trilyon dolarlık tasarruf sağlayacağı öne sürülüyor.
Cumhuriyetçilerin teklif, Biden yönetiminin öğrenci kredisi affı ve elektrikli araçlar için vergi teşvikleri gibi temel önceliklerini ortadan kaldıracağı için Demokratlarca kabul edilmiyor. Beyaz Saray, teklifin ‘orta sınıf ve çalışan aileleri en zenginler için vergi indirimlerinin yükünü taşımaya’ zorladığını ve yasalaşma şansının olmadığını açıkladı.
14. Madde tartışması
Öte yandan Kongre’de borç tavanının yükseltilmesi konusunda uzlaşma sağlanamaması durumunda, Biden yönetiminin ABD Anayasasının 14. Maddesini işletebileceği konuşuluyor.
Maddenin bir fıkrasında, ‘ayaklanma ya da isyanın bastırılmasındaki hizmetler için emekli maaşları ve ikramiyelerin ödenmesi için yapılan borçlar da dahil olmak üzere, kanunla yetkilendirilmiş Birleşik Devletler kamu borcunun geçerliliği sorgulanamaz’ deniyor.
İktisatçılar ve anayasa hukukçuları, Kongre’yi bu şekilde atlatmanın yasal olup olmayacağı konusunda ikiye bölünmüş durumdalar.
Yellen, bunun ‘anayasal bir kriz’ anlamına gelebileceğini söyleyerek, işlerin bu noktaya gelmemesini temenni ettiğini söyledi. Yellen, Biden’ın 14. Madde’yi işletmesinin ‘iyi seçeneklerden biri olmadığını’ vurgularken, bütçe tavanını yükseltmenin Kongre’nin işi olduğunun altını çizdi.
Başkan Joe Biden da geçen Cuma yaptığı açıklamada, ABD’nin 1 Haziran gibi erken bir tarihte borçlarını ödeyemez duruma düşmesini önlemek için 14. Madde’ye başvurmaya henüz hazır olmadığını söylemişti.
İki farklı politika
ABD Kongresi’ndeki borç tavanı tartışmaları iki parti arasındaki maliye politikalarına ilişkin farklılıkları yansıtıyor.
Cumhuriyetçiler, devlet harcamalarına şüpheyle yaklaşıyor. Artan ulusal borç, ‘hükümetin kontrolden çıktığının kanıtı’ olarak görülüyor. Borç limiti konusunda sertlik yanlısı tutum yeni bir strateji olsa da, birçok Cumhuriyetçi bunun gerekli olduğuna inanıyor çünkü ülkenin mevcut borçluluğunun ekonomik ve sosyal yıkıma yol açması muhtemel.
Demokratlar ise federal hükümet gücünü, Amerikan yaşamını iyileştirmek için bir araç olarak görüyorlar. Devletin işleyişini sürdürmek için gerektiğinde borç limitini yükseltmek de bu araçlardan biri.
Amerika
Jamie Dimon, Amerikan Demokratlarına sert çıktı

JPMorgan CEO’su Jamie Dimon, ABD’deki Demokrat Parti’nin “çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılığa” (DEI) odaklanarak pratik çözümler yerine ideolojiye öncelik verdiğini söyledi.
Dimon perşembe günü Dublin’de düzenlenen bir dışişleri bakanlığı etkinliğinde, “Demokrat olan birçok arkadaşım var ve hepsi aptal. Her zaman onların büyük kalpleri ve küçük beyinleri olduğunu söylerim. Gerçek dünyanın nasıl işlediğini anlamıyorlar. Uygulanan neredeyse tüm politikalar başarısız oldu,” iddiasında bulundu.
Dimon daha önce, ABD şirketlerinin DEI’ye aşırı önem verdiğini ve JPMorgan’ın, para israfı olarak gördüğü bazı çeşitlilik girişimlerine yönelik harcamaları azaltacağını fakat bankanın Siyah, Hispanik ve LGBT topluluklarıyla çalışmaya olan bağlılığını yineleyeceğini söylemişti.
Kendisini geçmişte “neredeyse Demokrat” olarak tanımlayan Dimon, “DEI’yi abarttılar. Hepimiz siyah topluma, Hispaniklere, LGBT topluluğuna, engellilere ulaşmaya adadık kendimizi; tüm bunları yapıyoruz. Ama bu kadar abartmamalılar. Daha pratik olmaya geri dönmeliler. Çok ideolojikler,” diye konuştu.
JPMorgan şefi, Mamdani’ye ‘Marksist’ dedi
Dimon ayrıca, eski Başkan Joe Biden’ın kendisine danışmanlık yapan “tek bir iş adamı bile olmadığını” ve yönetimdeki “bilgi eksikliği karşısında sözsüz kaldığını” söyledi.
JPMorgan CEO’sunun Demokratlara yönelik eleştirileri, bankasının merkezinin bulunduğu New York’taki belediye başkanlığı yarışına da uzandı.
33 yaşındaki Zohran Mamdani, kiraları dondurma, şehir otobüslerini ücretsiz yapma ve şehre ait marketler açma sözü vererek Demokrat Parti ön seçimlerini kazanmıştı.
Dimon, Mamdani hakkında, “Bu adam yeni seçildi; sosyalistten çok Marksist ve şimdi Demokratlar birbirlerini geçmeye çalışarak ‘O gerçek sorunları, uygun fiyatlı konutları ve market fiyatlarını işaret ediyor’ diyorlar. Tamam, belki. Gerçek dünyada hiçbir anlamı olmayan aynı ideolojik zırvalık,” diye konuştu.
Dimon, Demokratlara seslenerek, “Bu kadar woke olmakla neyin peşindeydiniz?” diye sordu.
Avrupa’ya da çattı: ‘Kaybediyorsunuz’
Dimon ayrıca Avrupalı liderlere rekabet gücü sorunu olduğu ve şu anda ABD ve Çin ile rekabet mücadelesini “kaybediyor” oldukları konusunda uyarıda bulundu.
Dimon, “Avrupa, 10 ila 15 yıl içinde ABD’nin GSYİH’sinin %90’ından %65’ine geriledi. Bu iyi bir durum değil. Kaybediyorsunuz,” dedi.
ABD’nin çok büyük ve güçlü bir pazarı olduğunu ve şirketlerin “büyük ve başarılı”, küresel ölçekte faaliyet gösterdiğini vurgulayan JPMorgan şefi, Avrupa’nın da buna sahip olduğunu ama bunun “giderek azaldığını” savundu.
Dimon nisan ayında düzenlenen son yıllık hissedarlar toplantısında da “Avrupa’nın çözmesi gereken ciddi sorunlar var” diyerek Avrupa ülkelerine “büyüyebilmeleri için ekonomilerini önemli ölçüde reformdan geçirmeleri” çağrısında bulunmuştu.
Trump’a tarifelerden geri adım attığı için destek geldi
Dimon, Trump’ın “Trump her zaman korkaklık eder” öncülüne dayanan “Taco ticareti” gerekçesiyle, gümrük vergileriyle ilgili en büyük tehditlerinden geri adım atarak şimdiye kadar doğru bir karar verdiğini söyledi.
JPMorgan şefi, “Taco ticareti” ifadesini kullanmaktan hoşlanmadığını, çünkü Trump’ın “korkaklık” ederek doğru şeyi yaptığını düşündüğünü belirtti.
Bankacı, ekonomi zorlanırsa Trump’ın önünde yeni zorluklar belirleceğini söyledi ve “Bence [ABD] ekonomisi zayıflarsa, zor zamanlar geçirecek,” dedi.
Dimon, Trump’ın üçüncü bir dönem için aday olup olmayacağı konusunda endişelenmenin “erken” olacağını söyledi.
Fakat JPMorgan patronu, başkan yardımcısı JD Vance’in Trump ile birlikte aday olacağı herhangi bir anlaşmayı kabul etmeyeceğini düşündüğünü söyledi ve “O, ‘Hey dostum, bodruma gir. Senin günlerin geçti!’ diyecektir,” dedi.
Öte yandan Dimon, Trump’ın sonunda oğlu Eric’i aday olarak tercih edebileceğini söyledi. Siyasi bir hedefi olmadığını söyleyen Dimon, “Eğer [bunu] yaparsa, ben de bunu düşünebilirim,” dedi.
Amerika
Pentagon, 400 milyon dolar ile nadir toprak elementleri şirketine ortak oluyor

Pentagon, Çin’in nadir toprak elementleri alanındaki hegemonyasına karşı en büyük hamlesini yaptı.
Savunma Bakanlığı, askeri ve diğer uygulamalar için kritik öneme sahip mıknatısların tedarikini güvence altına almak için önemli bir Amerikan üreticisini satın aldı.
Pentagon, Kaliforniya’da atıl durumda olan bir madeni yeniden faaliyete geçiren MP Materials şirketine 400 milyon dolarlık sermaye yatırımı yapmayı kabul etti.
JPMorgan ve Goldman Sachs’tan sağlanan 1 milyar dolarlık fonla birlikte, bu yatırım nadir toprak mıknatısları üretecek büyük bir yeni fabrikaya finansman sağlayacak.
MP Materials’ın hisseleri New York borsasında %60’a varan artış gösterirken, diğer nadir toprak elementi şirketleri de hükümetin sektöre destek vereceği beklentisiyle yükselişe geçti.
Teksas’ta bir rafineri inşa eden Avustralya’nın Lynas Rare Earths şirketi, %20’ye varan artışla beş yıldan bu yana en yüksek seviyesine ulaştı.
Jefferies LLC analistleri bir notta, “ABD’nin taahhüdünün boyutu, nadir toprak mıknatıslarının stratejik önemini vurgulamakta ve Çin’in nadir toprak hakimiyetine doğrudan karşı çıkmaktadır,” diye yazdı.
ABD, nadir toprak elementleri konusunda uzun süredir Çin’e bağımlı ve Asya devi, Başkan Donald Trump’ın başlattığı ticaret savaşına yanıt verirken bu durumu kendi lehine kullanıyor.
Çin, tedarik zincirindeki hakimiyetini kullanarak, Amerikan gümrük vergilerine ihracat kontrolleriyle misilleme yaptı ve ABD’nin yerli bir alternatif oluşturma çabalarına ivme kazandırdı.
Örneğin Ford Motor, Pekin’in hamlelerinin ardından fabrikalarından birinde üretimi azaltmak zorunda kaldı ve kısıtlamalar Avrupa Birliği ile gerilimi derinleştirdi.
Çin, otomobillerde, rüzgar türbinlerinde ve savaş uçaklarında kullanılan küçük ama güçlü ürünler olan nadir toprak kalıcı mıknatısların yaklaşık %90’ını üretiyor.
MP Materials, Kaliforniya’nın Mountain Pass kentinde ABD’nin tek nadir toprak madenini işletiyor ve halihazırda bir mıknatıs fabrikası kuruyor.
Şirket, yaptığı açıklamada, yeni fonun “yakında seçilecek” bir yerde kurulacak 10X Facility adlı ikinci mıknatıs üretim tesisini destekleyeceğini belirtti.
Pentagon, %15 hisse satın alarak MP’nin en büyük hissedarı olacak. Pentagon ayrıca, fabrikanın neodim-praseodim ürünlerini kilogram başına 110 dolarlık taban fiyattan satın almayı kabul etti.
Şirket, yeni tesisin 2028 yılında faaliyete geçmesinin beklendiğini ve bunun ABD’nin mıknatıs üretimini yıllık 10.000 tona çıkaracağını açıkladı.
Jefferies, “Eleştirenler bu tür müdahalelerin piyasaları bozabileceğini savunurken, ABD’li politika yapıcılar bunu zaten bozuk olan bir sistemi düzeltmek olarak görüyor. Bu çerçeve, Batıda nadir toprak ekonomisinin yeni temelini oluşturabilir ve tedarik zinciri genelinde daha fazla yatırımı teşvik edebilir,” dedi.
Savunma Bakanlığının doğrudan katılımı ve tedarik anlaşmaları, nadir topraklar ve diğer kritik mineral endüstrileri için yeni bir çağın kapılarını açabilir.
MP Materials CEO’su Jim Litinsky, Bloomberg’e verdiği röportajda, “Bence bu oldukça benzeri görülmemiş bir durum ve açıkça çok özel bir durum. Savunma Bakanlığı ve yönetim, tedarik zincirini bütünsel olarak ele almamız gerektiğini fark etti ve umarım bu, geri kazanmamız gereken stratejik endüstrilerin olduğu diğer senaryolar için bir model olur,” dedi.
Amerika
Trump, Ukrayna’ya ilk kez kendi yetkisiyle yardım paketi ayıracak

ABD Başkanı Trump’ın, bu yıl ocak ayında Beyaz Saray’a dönmesinin ardından ilk kez başkanlık yetkisini kullanarak Ukrayna’ya yaklaşık 300 milyon dolarlık bir askeri yardım paketi tahsis edeceği bildirildi. Reuters’a konuşan kaynaklara göre pakette Patriot hava savunma sistemleri için füzeler ve orta menzilli füzeler yer alacak.
ABD Başkanı Donald Trump’ın, bu yıl ocak ayında Beyaz Saray’a dönmesinin ardından ilk kez başkanlık yetkisini kullanarak Ukrayna’ya bir askeri yardım paketi tahsis edeceği bildirildi.
Reuters‘a konuşan konuya aşina iki kaynağa göre Trump, selefi Joe Biden’ın da yaptığı gibi, acil durumlarda müttefiklere yardım etmek için Amerikan ordusunun stoklarını kullanmasına olanak tanıyan başkanlık yetkisini devreye sokacak.
Kaynaklardan biri, yardım paketinin büyüklüğünün yaklaşık 300 milyon dolar olabileceğini ve pakette Patriot hava savunma sistemleri için füzeler ile orta menzilli füzelerin yer alacağını belirtti. Ancak gönderilecek silahların nihai listesinin henüz onaylanmadığı ifade edildi.
Pentagon sevkiyatı durdurmuştu
Trump yönetimi, bugüne kadar Kiev’e yalnızca selefi Joe Biden tarafından onaylanan silahları gönderiyordu. ABD hükümetinin, Ukrayna ordusuna yardım için Kongre tarafından onaylanmış 3,86 milyar dolarlık bir bütçesi bulunuyor.
Bu ayın başında Pentagon, Ukrayna’ya silah sevkiyatını askıya almış, Beyaz Saray ise bu kararı kendi stoklarında bir denetim yapılmasına bağlamıştı.
Ancak Trump, böyle bir talimat vermediğini belirterek Rusya’nın hava saldırıları nedeniyle Kiev’e daha fazla silah gönderme niyetinde olduğunu açıklamıştı.
Bu açıklamanın ardından ABD, 155 mm’lik topçu mermileri ve GMLRS roketlerinin sevkiyatına yeniden başlamıştı. Trump ayrıca Ukrayna’ya ek bir Patriot hava savunma sistemi göndermeyi düşüneceğini vadetmişti.
ABD’den Rusya’nın enerji sektörünü hedef alan yeni yaptırım hamlesi
NATO üzerinden yeni plan
Bu gelişmelerin ardından Beyaz Saray, Kiev’e Amerikan silahlarının sağlanması için yeni bir plan açıkladı.
Trump, “Silahları NATO’ya tedarik ediyoruz ve NATO bu silahlar için yüzde 100 ödeme yapıyor. Dolayısıyla gönderdiğimiz silahlar NATO’ya, oradan da Ukrayna’ya gidiyor,” dedi.
Trump’a göre bu anlaşmaya, haziran ayındaki ittifak zirvesinde varıldı. Axios‘a konuşan Amerikan yönetiminden bir kaynak, teklif edilen plan çerçevesinde Kiev’in sadece hava savunma füzeleri değil, taarruz silahları da alabileceğini belirtti.
Fakat kaynak, bu planın ne zaman işlemeye başlayacağı konusunda bilgi veremedi.
‘Moskova ve Kiev’e kodlu mesaj’
Semafor dergisine konuşan, Beyaz Saray’a yakın bir kaynak, Trump’ın son eylemlerinin Kiev ve Moskova’ya yönelik “kodlu mesajlar” olduğunu söyledi.
Kaynak, “[Rusya Devlet Başkanı Vladimir] Putin’in de [Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir] Zelenskiy’nin de şunu bilmesi önemli: Geri adım atmazlarsa her şey mümkün,” diye konuştu.
Trump, daha önce defalarca Ukrayna’da devam eden savaştan duyduğu memnuniyetsizliği dile getirmiş ve savaşı 24 saat içinde durdurma sözü vermişti.
-
Söyleşi2 hafta önce
İsrail-İran savaşını kim kazandı? E. Tuğamiral Alaettin Sevim Harici’ye anlattı
-
Ortadoğu2 hafta önce
Reuters: Suriye’de Şara’ya bağlı güçler 1.500 Alevi’yi katletti
-
Görüş1 hafta önce
Altı Gün Savaşı’ndan ‘On İki Gün Savaşı’na
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran-İsrail savaşı ve Orta Asya
-
Avrupa2 hafta önce
Yeni MI6 şefinin dedesi, “Kasap” olarak bilinen Nazi casusu çıktı
-
Dünya Basını2 hafta önce
Jerusalem Post: Rusya-Ukrayna savaşının gölgesinde Çin’in Orta Doğu stratejisi
-
Dünya Basını2 hafta önce
Kimler faşist olabilir? Önce Mussolini’nin İtalya’sına, sonra İsrail’e bakalım
-
Amerika2 hafta önce
Zohran Mamdani: Canavarın ininde bir ‘nepo bebek’