Bizi Takip Edin

AVRUPA

AB Komisyonu’ndan savunma konusunda ‘ciddileşme’ çağrısı

Yayınlanma

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu İç Pazardan Sorumlu Üyesi Thierry Breton, salı günü Brüksel’de üçüncüsü düzenlenen Avrupa Savunma ve Güvenlik Konferansı’nda AB Komisyonu’nun ‘iddialı bir Avrupa savunma yatırım programı sunması gerektiğini’, bu programın mühimmat ve füze üretimine yönelik yeni başlayan çabaların sürdürülmesini sağlarken deniz araçları ve yeni nesil füze kalkanı programları gibi amiral gemisi girişimleri de geliştireceğini kaydetti.

Politico‘ya konuşan bir Komisyon yetkilisi, 8 Kasım’da Avrupa savunma sanayi stratejisinin planlandığını ancak Breton’un denizlerde devriye gezecek bir uçak gemisi, Eurodome olarak adlandırılan bir hava savunma sistemi ve uzay tabanlı bir ‘Avrupa tehdit tespit ve tanımlama kabiliyetini’ tartışmaya başlamanın zamanının geldiğini söylediğini aktardı.

Breton, savunma sanayii devlerine “Avrupa kıtasında yüksek yoğunluklu çatışmaların geri dönmesiyle birlikte başka seçeneğimiz kalmadı,” dedi.

AB’nin halihazırda silah anlaşmalarını finanse etmek için iki ana ve nispeten mütevazı kısa vadeli aracı bulunuyor. Bunlar, 300 milyon avroluk EDIRPA ortak tedarik fonu ve mühimmat ve füzeleri finanse etmeye dönük 500 milyon avroluk nakit potu olan ASAP yer alıyor.

Her iki proje de 22 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri müdahalesinden sonra başlatıldı ancak Breton, bunları 8 milyar avroluk Avrupa Savunma Fonu ile birleştirme niyetinde.

Yetkili, “Bir sonraki çok yıllı mali çerçevede [AB bütçesi] savunmaya yönelik gerçek bir sanayi programının öncüsü olma tutkusunu kristalize eden bir programa ihtiyacımız var,” ifadelerini kullandı.

“Hedefimiz açık: ASAP ve EDIRPA yaklaşımlarını sürdürmeli ve genişletmeliyiz,” diyen Breton, “2025 yılında [mevcut finansman programları sona erdiğinde] ‘savunma kapanmasından’ kaçınmalı ve bir sonraki AB bütçesine doğru bir köprü kurmalıyız,” değerlendirmesini yaptı.

Breton, “Ancak yeni anlaşmalara ve yeni gereksinimlere hazır olmanız gerekiyor,” uyarısını yaptı.

Daily Telegraph: Britanya’nın Ukrayna’ya verecek silahı kalmadı

AVRUPA

Almanya seçimlerine dair bilinmesi gerekenler

Yayınlanma

Almanya, 23 Şubat’ta yeni parlamentosunu seçmek için sandık başına gidiyor. Seçimlerde muhafazakârların önde olduğu, aşırı sağcı AfD’nin ise yükselişte olduğu görülüyor. Seçim sonuçları, Almanya’nın iç ve dış politikasında önemli değişikliklere yol açabilir.

Avrupa Birliği’nin en kalabalık ülkesi Almanya, 23 Şubat’ta yeni parlamentosunu seçmek için sandık başına gidiyor. Bu seçim, büyük olasılıkla ülke yönetiminde bir değişikliğe yol açacak ve Friedrich Merz’in liderliğindeki muhafazakârlar, bir sonraki hükümeti kurma konusunda favori konumda bulunuyor.

Seçimin önemi, dünyanın üçüncü büyük ekonomisinin ne kadar sağa kayacağını belirleyecek olması. Kampanya süreci, göçün kısıtlanması üzerine yapılan sert tartışmalarla öne çıktı.

Merz’in, iklim değişikliği politikaları yerine Almanya’nın geleneksel sanayi gücüne öncelik vereceği düşünülüyor.

Hıristiyan Demokratlar anketlerde önde giderken, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin de yarışı ikinci sırada tamamlaması bekleniyor. Bu durum, sadece seçim sonuçlarını etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda ülkenin savaş sonrası kimliği hakkında da tartışmalara yol açıyor.

Merz, partisinin oy oranını artırmak için AfD’nin oylarını çekmeye çalışırken, daha tartışmalı bir şekilde, AfD’nin desteğiyle daha katı göçmenlik yasalarını uygulamaya çalışarak, ana akım partilerin aşırı sağ ile işbirliğini engelleyen “Brandmauer” (güvenlik duvarı) ilkesini zayıflattı.

AfD’ye karşı ‘güvenlik duvarı’nda ilk gedik açıldı

Güvenlik duvarı neden önemli?

Geçtiğimiz ay Bavyera’nın Aschaffenburg kentinde, sınır dışı edilmesi gereken Afgan bir mültecinin karıştığı bir bıçaklı saldırı olayının ardından Merz, düzensiz göçü engelleme sözü verdi.

Ocak ayında Federal Meclis’te yapılan bir oturumda, muhafazakârlar, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez, AfD’nin de desteğiyle göçü kısıtlamaya yönelik parlamento önerilerini kabul etti. Bu durum, Merz’in savaş sonrası tabuyu yıkmayacağına inananlar için şaşırtıcı bir gelişme oldu.

Merz, göç konusunda sert bir tutum sergileyerek, muhafazakârların seçim kampanyasının son haftalarında AfD’den seçmenleri geri kazanabileceği yönünde bir strateji izledi. Fakat son anketler, bu stratejinin işe yaramadığını gösteriyor. Bir ankette, muhafazakârlar oy kaybederken, AfD aynı oranda oy kazandı.

Parlamento oylamasından sonra Merz, seçimden sonra AfD ile işbirliği yapmayacağına ve partiyi küçültmeye çalışacağına dair söz verdi.

Şubat ayında yapılan CDU kongresinde, “Bu seçim kampanyasında, bu partiyi mümkün olduğunca küçültmek için elimizden geleni yapacağız. Ne işbirliği, ne muvafakat, ne de azınlık hükümeti olacak,” dedi.

Ancak muhalifler, Merz’in güvenilirliğinin sarsıldığını belirtiyor. AfD’nin iktidara gelme ihtimali düşük olsa da, parti giderek normalleştiği için en güçlü ulusal seçim sonucunu elde etme yolunda ilerliyor.

Bu normalleşme sürecine, partiyi destekleyen ve lideri Alice Weidel ile ortak siyasi platformlarını sergileyen Elon Musk ve Macaristan Başbakanı Viktor Orbán gibi isimler de destek veriyor.

Elon Musk, AfD’yi Trump’ın Avrupa’daki kalesi haline getiriyor

Seçim sürecinin detayları

Almanya’da parlamento seçimleri normalde dört yılda bir yapılıyor ve bir sonraki seçimin Eylül 2025’te yapılması planlanıyordu. Ancak Şansölye Olaf Scholz’un üç partili koalisyonunun geçen yılın sonlarında dağılmasıyla, Almanlar planlanandan önce sandık başına gidiyor.

Yaklaşık 630 parlamento koltuğu, orantılı olarak dağıtılacak. Partilerin Federal Meclis’e girebilmeleri için oyların en az yüzde beşini almaları gerekiyor.

Her seçmen, iki oy hakkına sahip: Biri kendi yerel temsilcisi için, diğeri ise bir parti için kullanılıyor. Bölgelerini kazanan adaylar genellikle bir sandalye elde ediyor.

Fakat partilerin parlamentoda kazandıkları toplam sandalye sayısı, aldıkları ikinci oyların yüzdesine göre belirleniyor.

Seçim gecesi ilk sandık çıkış anketinin saat 18.00’de yapılması ve ilk sonuçların yarım saat sonra açıklanması bekleniyor.

Bu sonuçlar, kazananlar ve kaybedenler hakkında genel bir fikir verirken, nihai sonuçlar ve parlamento sandalyelerinin kesin dağılımı genellikle gece boyunca netleşiyor.

Anketler ne söylüyor?

Merz’in liderliğindeki Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) ve Bavyera’daki kardeş partisi Hıristiyan Sosyal Birliği’nden (CSU) oluşan muhafazakâr ittifakının, anketlerde yüzde 30’larda seyrederek seçimi kazanması bekleniyor.

AfD’nin yüzde 22 ile ikinci sırada yer alması bekleniyor. Bu, partinin ulusal oylamadaki en iyi sonucu olacak ve 2021 seçimlerindeki sonucunun iki katından fazla olacak.

Sosyal Demokrat Parti (SPD) yüzde 17 ve Yeşiller yüzde 13 ile üçüncü ve dördüncü sırada yer alıyor.

Liberal Hür Demokrat Parti (FDP), Sol Parti ve Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) ise yüzde 5’lik barajı aşma mücadelesi veriyor.

Almanya’da yeni seçim anketi

Seçim sonrası senaryolar

Merz’in muhafazakârları seçimi kazanmaya yakın olsa da, bu sadece başlangıç. Bir sonraki mesele, koalisyonun nasıl şekilleneceği.

Merz’in partisinden bazı siyasetçiler, üçlü bir koalisyonu tercih etmediklerini ve Yeşiller ya da SPD ile bir koalisyonu tercih edeceklerini belirtiyor. Bu seçenek, muhafazakârların müzakere pozisyonunu güçlendirebilir.

Fakat, parlamentoda bulunan küçük partilerden bazıları (FDP, Sol ve BSW) yeniden sandalye kazanırsa, üç partili bir ittifaktan kaçınmak zor olabilir.

Küçük partilerden hiçbiri Federal Meclis’te sandalye kazanmak için gerekli olan yüzde 5’lik barajı aşamazsa, oyların yaklaşık yüzde 40’ı parlamentodaki sandalyelerin çoğunluğunu (316) elde etmek için yeterli olabilir.

Fakat, küçük partilerden ikisi yeniden parlamentoya girerse, çoğunluk için oyların yaklaşık yüzde 46’sına ihtiyaç duyulacak ve bu da iki partili bir ittifak şansını azaltacak.

AfD’nin Hıristiyan Demokratlarla başa baş gitmesi, Almanya’nın geçmişi göz önüne alındığında önemli bir sinyal verecek ve kıta genelinde sağcı güçlerin siyasi ivmesini artıracak.

Avrupa diplomasisi açısından Merz, ABD Başkanı Donald Trump’a karşı kıtayı birleştirme konusunda öncü bir rol üstlenme sözü verdi.

Göreve geldiği ilk gün, Almanya’nın komşularıyla ilişkilerini düzeltmek için Weimar Üçlüsünü bir araya getiren Paris ve Varşova’ya gideceğini belirtti.

Ancak Merz, Alman seçmenlere, insanları ülke sınırlarından geri iterek düzensiz göçle mücadele edeceği sözünü verdi. Bu durum, dost olmak istediği komşuları etkileyebilir ve AB’nin iltica reformunu sorgulatabilir.

Scholz’un liderliğindeki Almanya, askeri yardım konusunda Ukrayna’nın en güçlü destekçilerinden biri olsa da, görevdeki Şansölye sık sık tereddütlü davranmakla eleştirildi.

Scholz, Kiev’e Taurus gibi uzun menzilli seyir füzelerinin gönderilmesini sürekli olarak reddetti.

Merz’in muhafazakârları ise Taurus füzelerinin gönderilmesini talep ediyor ve Ukrayna savaşına daha sert bir yaklaşım sergileyeceklerini belirtiyor.

Merz, “Bu savaş başladığında üç yıl süreceğini düşünmezdim. Ukrayna’ya daha cesurca ve daha az tereddütle yardım edilseydi savaşın daha erken sona erebileceğine inanıyorum,” demişti.

Sahra Wagenknecht: AfD, Trump’ın Almanya’daki sağ kolu haline geliyor

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AfD, işçi örgütü “Zentrum” aracılığıyla fabrikalara girmeye çalışıyor

Yayınlanma

Aralık ayında Alman ekonomisinin incisi olarak bilinen Volkswagen (VW), çok daha acı verici önlemlerden kaçınmak iddiasıyla önümüzdeki beş yıl içinde 35.000 kişiyi işten çıkarmak üzere sendika temsilcileriyle bir anlaşma yaptığını duyurmuştu.

Yılın başlarında VW, şirketin Nazi dönemine kadar uzanan uzun tarihinde ilk kez Almanya’daki fabrikaları kapatmakla tehdit etmişti.

23 Şubat’ta Almanya’da yapılacak federal erken seçimler için yapılan anketlerde ikinci sırada yer alan sağcı Almanya için Alternatif (AfD), kendisini “alternatif bir işçi hareketi” olarak tanımlayan “Zentrum” (“Merkez”) adlı örgüt aracılığıyla fabrikalara girmeye çalışıyor.

Zentrum’un amacı, uzun süredir Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile derin bağları olan IG Metall ve Ver.di gibi önde gelen sendikalarda çalışan işçilerin bağlılığını kazanmak.

Saksonya eyaletinde bulunan Swickau’daki VW fabrikasının çalışma konseyinde yer alan AfD’li yerel politikacı Lars Bochmann, POLITICO’ya verdiği demeçte, “Volkswagen’in planlı bir ekonomi değil, gerçekten piyasa odaklı bir politika izlemesini istiyoruz,” dedi.

Sosyalist Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin (DDR) merkezi planlamasına atıfta bulunan Bochmann, “Biz bunu burada Doğu Almanya’dayken yaşadık,” diye ekledi.

Bochmann, 2022 yılında işçiler tarafından kendilerini temsil etmesi için seçilmeden önce yaklaşık otuz yıl boyunca Zwickau fabrikasında, son olarak da kalite kontrol bölümünde çalıştı.

AfD’nin geleneksel olarak sosyal demokrat görüşlü sendika seçmenleri arasında büyük bir ilerleme kaydetmesi halinde, Bochmann’ın ifadesiyle siyasi gücün de bunu takip edeceği düşünülüyor.

Bochmann, “Yerel siyasette mücadele ediyoruz ama aynı zamanda iş başındayken de mücadele ediyoruz,” diyor.

AfD’nin “yeşil dönüşüm” karşıtı propagandası işe yarıyor

Zwickau’daki tesis, VW’nin sadece elektrikli araç üreten ilk tesisiydi ve otomobil üreticisinin içten yanmalı motordan uzaklaşma ve otomobilin geleceği için ABD ve Çin markalarıyla rekabet etme çabasını temsil ediyordu. 

Fakat Bochmann ve Zentrum’daki arkadaşları, şirketin düşüşünden tam da bu hamleyi, yani VW’nin elektrikli araçlara odaklanmasını ve bu araçların üretimini teşvik etmek için devlet tarafından verilen sübvansiyonları sorumlu tutuyor.

23 Şubat’taki federal seçimler öncesinde Bochmann’ın Yeşiller karşıtı, içten yanmalı motor yanlısı mesajı doğrudan partinin seçim manifestosundan çıkıyor. Bu aynı zamanda, özellikle ülkenin AfD’nin kalelerinden biri sayılan bölgesinde, fabrikanın birçok çalışanı arasında yankı uyandıran bir mesaj.

Almanya’daki işçiler, yüksek enerji maliyetleri ve ihracatlarına yönelik küresel talepteki düşüşün yol açtığı iki yıllık ekonomik daralma ve kitlesel endüstriyel işten çıkarmalar nedeniyle giderek daha fazla tedirgin olurken Bochmann, Zentrum’un mesajı yayması için altın bir fırsat görüyor.

AfD’nin işçiler arasındaki oy oranı artıyor

AfD’li, “Geçmişte işçiler bizimle sadece kapalı kapılar ardında konuşurlardı, ama şimdi açıkça bize yaklaşıyorlar. Bir yoldayız ve bunun sonunda siyasi olarak meyve vereceğini umuyoruz, böylece bu gözyaşı vadisini tekrar terk edebiliriz,” dedi.

Zwickau fabrikasında geçen yıl iki bin sabit süreli personel işten çıkarıldı. VW’nin kötüleşen mali durumunu kontrol altına almaya çalışırken açıkladığı büyük bir yeniden yapılanmanın parçası olarak üretim 2027 yılından itibaren yarı yarıya azaltılacak. Fabrikada üretilen altı elektrikli araç modelinden dördünün üretimi diğer iki Alman VW fabrikasına taşınacak.

Ülke genelinde işçiler AfD’ye giderek daha fazla ilgi gösteriyor gibi görünüyor. Bir ankete göre parti geçen yaz yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Almanya’da kendini işçi olarak tanımlayanlar arasında on yıl öncesine göre yüzde 23’lük bir artışla birinci oldu.

Alman Sendikalar Konfederasyonuna (DGB) göre aynı seçimde AfD, sendika üyeleri arasında daha iyi bir performans sergileyerek oyların yüzde 18,5’ini alırken, bu oran genel halk için yüzde 15,9 oldu.

Jena Üniversitesinde sosyoloji profesörü ve Zentrum’u inceleyen Klaus Dörre, “Zentrum’un genel olarak çok sayıda iş konseyi üyesi yok, fakat kilit şirketlere odaklanmış durumda. Otomotiv sektörünü bilinçli olarak seçtiler çünkü bu sektör örgütlü çalışma ilişkilerinin kalbi. Temel argümanları, büyük otomobil şirketlerindeki iş konseylerinin küreselci elitlerin bir parçası olduğu ve deyim yerindeyse Alman halkının ve Alman işçilerinin çıkarlarına karşı küreselleşmenin peşinde koştukları,” diye konuşuyor.

Zentrum: AfD’nin bile çalışmak istemediği bir örgütten bugünlere

Öte yandan Zentrum bir dönem AfD için bile “çok aşırı” bir örgüttü. Örgüt 2009 yılında, güneybatıdaki Stuttgart kentinde bir Mercedes fabrikasında işçi olarak çalışan ve Almanya’nın aşırı sağcı çevreleriyle bağlantıları olan Oliver Hilburger tarafından kuruldu.

Hilburger, diğer şarkıların yanı sıra Adolf Hitler’in Nazi partisi lideri olarak yardımcısı Rudolf Hess’e bir övgü de seslendiren bir dazlak grubunun üyesiydi. 2022 tarihli bir belgesel filmde Hilburger, gruba katılımını “yasak olanın cazibesine” bağlamıştı.

Hilburger geçmişte aşırılık suçlamalarını IG Metall ve onun “medya ve siyasetteki kirli müttefikleri” tarafından yürütülen bir “karalama kampanyasının” parçası olarak nitelendirmişti.

AfD başlangıçta Zentrum’u birlikte çalışılamayacak kadar aşırı örgütlerden oluşan bir “uyumsuzluk listesine” koymuştu. Fakat AfD’nin etno-milliyetçi (völkisch) kanadının etkisi arttıkça, parti yeniden düşünmeye başladı.

AfD’nin Thüringen eyaletindeki başkanı ve partinin völkisch kanadının liderlerinden Björn Höcke, 2022’deki bir parti konferansında yaptığı konuşmada Zentrum’u savundu.

Höcke, “Siyasi hegemonya kültürel hegemonyaya dayanır ve kültürel hegemonyayı asla sadece parlamenter yolla elde edemeyiz,” demişti. Kültürel hegemonya, Zentrum’a ve diğer “yurttaş hareketlerine” “evet” demek anlamına geliyordu.

Bunun ardından parti üyeleri Zentrum’u uyumsuzluk listesinden çıkarmak için oy kullandı ve bu da işbirliğinin artmasına yol açtı.

O zamandan bu yana kuruluş istikrarlı bir şekilde büyüyerek gastronomi ve sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere diğer sektörlere de yayıldı. Die Zeit gazetesinde yer alan bir habere göre, Covid-19 salgını sırasında Zentrum, sağlık çalışanlarına yönelik aşı zorunluluklarına şüpheyle yaklaşan hastane çalışanları arasında aktif olarak işe alım yaptı.

AfD’nin “deregülasyon” sevdası işçi sınıfında nasıl yankılanacak?

AfD, Avrupa’daki diğer sağcı partilerde olduğu gibi işçi sınıfından seçmen devşirmek için hamle yapıyor.

Fakat örneğin Fransa’daki Ulusal Birlik’in “sol”dan devraldığı iktisadi politikaların aksine AfD, zenginlerden yana görünen deregülasyon, vergi indirimleri ile ucuz Rus gazı gibi enerji kaynaklarının restorasyonu çağrısında bulunuyor.

Zwickau kentinden AfD milletvekili Matthias Moosdorf, “Enerji yoğun olan her şey (alüminyum, çelik, gübre, çimento) boşa gidiyor, çünkü Berlin’deki bu ahmaklar ideolojiyi gerçekliğin önüne koydular. Bu sadece siyasi bir hata değil, Alman halkına karşı işlenmiş bir suçtur,” diyor.

Diğer sendikalar da, çalışanları Zentrum’a karşı direnmeleri için aktif olarak uyarıyor ve örgütün gerçekten onların çıkarlarını düşünmediğini savunuyor. Aslında, Zentrum Alman yasalarına göre resmi bir sendika olmadığı için ücret anlaşmaları müzakere etmesine izin verilmiyor.

DGB’de çalışan ve sendika üyelerini Zentrum hakkında eğitmekten sorumlu olan Lukas Hezel, “Zentrum’un politikasındaki ortak nokta, asıl düşmanın her zaman sermaye tarafı değil IG Metall olduğudur. Yönetimle herhangi bir çatışmaya girdikleri ya da yönetime karşı tavır aldıkları neredeyse hiç olmuyor,” diyor.

Bu tür eleştirilere rağmen Zentrum varlığını genişletmeyi başardı. Örneğin ocak ayında VW Zwickau fabrikasında yapılan işyeri konseyi seçimlerinde Bochmann başkanlığındaki “alternatif liste” işyeri konseyindeki varlığını ikiye katlayarak dört üyeye çıkardı ve IG Metall’in hakimiyetini kırma kampanyasında küçük bir zafer elde etti.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

ABD Savunma Bakanı: NATO üyeleri savunmada Polonya’yı örnek almalı

Yayınlanma

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, Polonya’nın savunma harcamalarındaki liderliğini överek, diğer NATO üyelerinin de Varşova’yı örnek alması gerektiğini belirtti. Hegseth, ABD’nin Ukrayna’ya askeri desteğini azaltacağını ve Avrupa’nın kendi güvenliğine daha fazla yatırım yapması gerektiğini vurguladı.

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, Polonya Savunma Bakanı Wladyslaw Kosiniak-Kamysz ile cuma günü Varşova’da yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında, Polonya’nın savunma harcamalarında diğer NATO üyelerinin örnek alması gereken bir model olduğunu söyledi.

Hegseth, “İlk ziyaretimizi Polonya’ya yapmamızın sembolik anlamı büyük. Polonya, örnek bir NATO üyesi,” dedi ve ekledi: “Sert güç en önemli şey ve Polonya bunu mükemmel bir şekilde anlıyor. Güç yoluyla barış. Yüzde 2 yeterli değil.”

Başkan Trump’ın yüzde 5 çağrısını yineleyen Hegseth, “Kendi güvenliğine daha fazla yatırım yapmak, gelecek için bir peşinattır. Polonya, gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 5’ini savunmaya harcıyor ki bu, kıta için bir modeldir,” diye konuştu.

Polonya, ittifak içinde savunmaya en yüksek yüzdeyi ayıran ülkelerden biri ve 2024’te yüzde 4’ü, 2025’te ise yüzde 5’i hedefliyor. Harcamalarının büyük bir kısmı ABD üretimi ve tedarikli silahlanmaya gidiyor.

Kosiniak-Kamysz, Polonya’nın “güvenliğin, barışın ve özgürlüğün önemine dair uzun bir hafızası olduğunu, güç harcama olmadan gelmez,” diyerek tüm Polonyalıların savunma harcamalarını artırma konusunda birleştiğini de ekledi.

Kosiniak-Kamysz, “Avrupa payına düşeni ödemeli. Avrupa uyanmalı ve payına düşeni ödemeli. Polonya ve ABD arasında ortak bir girişim istiyoruz,” ifadelerini kullandı.

‘ABD askerleri Ukrayna’ya konuşlandırılmayacak’

Öte yandan Pentagon şefi, Ukrayna’ya barışı koruma gücü olarak herhangi bir asker gönderilmesi durumunda, bunun NATO dışı bir misyonun parçası olması ve Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 5. Maddesi kapsamına girmemesi gerektiğini vurguladı.

Hegseth, “Açık olmak gerekirse, ABD askerleri herhangi bir güvenlik garantisinin parçası olarak Ukrayna’ya konuşlandırılmayacak,” dedi.

Hegseth, Avrupa’nın gelecekteki ölümcül ve ölümcül olmayan yardımların büyük kısmını Kiev’e sağlaması gerektiğini ve “Avrupa’nın güvenliğini korumanın Avrupalı NATO üyeleri için bir zorunluluk olması gerektiğini” söyledi.

Avrupalı liderler, Ukrayna’ya devam eden destekte birlik çağrısında bulundu. Polonya Başbakanı Donald Tusk perşembe günü yaptığı açıklamada, “Tüm siyasi güçleri ve liderleri Ukrayna’daki savaş ve barış konusundaki anlaşmazlıkları askıya almaya ve Doğu’dan gelen tehditler karşısında birleşmeye çağırıyorum. Polonya, Avrupa ve tüm Batı’nın bugün tam işbirliği ve dayanışmaya ihtiyacı var,” dedi.

Weimar Üçgeni ülkelerinin (Polonya, Almanya ve Fransa) dışişleri bakanları ile İtalya, İngiltere ve İspanya diplomasi başkanları, Avrupa’nın Ukrayna ile ilgili barış müzakerelerinin ayrılmaz bir parçası olması gerektiğini vurgulayan ortak bir bildiri yayınladı. AB dış politika şefi Kaja Kallas da konuya değinerek, Avrupa’nın Ukrayna’daki çatışmayla ilgili tüm müzakerelerde merkezi bir rol oynaması gerektiğini söyledi.

Şubat 2024’te Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski, ABD Kongresi’nin Ukrayna’ya 60 milyar dolarlık yardımı onaylamaması hâlinde ABD’nin dünya çapındaki müttefikleri için “derin sonuçları” olacağı konusunda uyardı.

Sikorski, “Bazı ülkeler bahislerini korumaya başlayacak ve diğerleri kendi nükleer silah programlarını geliştirmeyi düşünecek,” diye konuştu.

Ayrıca Trump’ın, NATO’nun askeri harcama taahhütlerini yerine getirmeyen ülkelere Rusya’nın saldırmasını teşvik edeceği yönündeki açıklamasını eleştiren Sikorski, “Polonya, Afganistan’da zorlu bir vilayet olan Gazni’ye bir tugay gönderdi ve Washington’a fatura göndermedik. Askeri ittifak bir mahalle güvenlik şirketi değildir,” diye ekledi.

Buna rağmen, ABD silah satışları 2023’te 238 milyar dolara ulaştı ve Polonya en büyük müşterilerden biri oldu.

2022 boyunca, Varşova’nın askeri harcamalarının tahmini tedarik payı, büyük ölçüde yeni ikili silah tedarik anlaşmaları nedeniyle yüzde 20,4’ten yüzde 35,9’a sıçradı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English