Bizi Takip Edin

Diplomasi

ABD, HTŞ’ye kısmi yaptırım muafiyeti için şartlar sundu

Yayınlanma

Reuters‘a konuşan altı kaynağa göre, ABD, Suriye’deki HTŞ yönetimine kısmi yaptırım muafiyeti karşılığında Şam yönetiminin yerine getirmesini istediği şartların listesini sundu. Brüksel’de yapılan görüşmede iletilen talepler arasında ‘kimyasal silahların’ imhası, terörle mücadelede işbirliği, yabancıların üst düzey yönetim rollerinde bulunmaması ve kayıp gazeteci Austin Tice için irtibat görevlisi atanması yer alıyor.

Reuters‘a konuşan altı kaynağa göre, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Suriye’de iktidarı ele geçiren Heyet Tahrir eş-Şam’a (HTŞ) kısmi yaptırım muafiyeti karşılığında yerine getirilmesini istediği şartların listesini sundu.

Bu şartlar arasında yabancıların üst düzey yönetim rollerinde bulunmamasının sağlanması da yer alıyor.

Ajansa konuşan biri Amerikalı yetkili, diğeri konuyla ilgili bilgi sahibi Suriyeli kaynak olan iki kişiye göre, ABD Dışişleri Bakanlığı Levant ve Suriye’den Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Natasha Franceschi, taleplerin listesini 18 Mart’ta Brüksel’de düzenlenen Suriye bağışçılar konferansı sırasında Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ile yaptığı yüz yüze görüşmede iletti.

Kaynakların belirttiğine göre, ABD tarafından öne sürülen şartlar arasında Suriye’nin elinde kalan “kimyasal silah stoklarını imha etmesi” ve “terörle mücadelede işbirliği” yapması bulunuyor.

Öte yandan Amerikalı yetkililer ve Washington’daki kaynaklardan biri, diğer talebin ise yabancı militanların Suriye’nin yönetim yapısında üst düzey görevlere getirilmemesinin sağlanması olduğunu söyledi.

Suriye’nin daha önce Uygurlar, Ürdünlü, Çeçen ve diğer uyruklardan binlerce yabancı militanı savunma bakanlığına ataması tepki görmüştü.

İki kaynağa göre, Washington ayrıca Suriye’den on yılı aşkın süre önce Suriye’de kaybolan ABD’li gazeteci Austin Tice’ı bulma çabalarına yardımcı olması için irtibat görevlisi atamasını talep etti.

Kaynak, ABD’nin ayrıca Suriye’nin toprak bütünlüğünü destekleyen bir açıklama yayınlayacağını da belirtti.

Washington’ın şartların yerine getirilmesi için belirli bir takvim sunmadığı kaydedildi.

HTŞ yönetiminden konuya ilişkin herhangi bir açıklama gelmezken, ABD Dışişleri Bakanlığı, “Özel diplomatik görüşmelerimizi kamuoyuyla tartışmıyoruz,” dedi.

Bakanlık sözcüsü Tammy Bruce geçen hafta Washington’ın geçici yöneticilerin eylemlerini izlediğini söylemişti.

Diplomasi

Çin’in ABD’den enerji ithalatındaki düşüş Rusya’ya kapı açtı

Yayınlanma

Çin, ABD’den LNG, LPG, kömür ve petrol ürünleri ithalatını kayda değer ölçüde azalttı. Bu düşüş, ABD’nin enerji ihracatında pazar kayıplarına yol açarken, Çin’in diğer tedarikçilere yönelmesine neden oldu. Uzmanlar, bu durumun küresel enerji piyasasında pazar paylarının yeniden dağılımına ve Rusya gibi ülkelere potansiyel fırsatlar sunabileceğine işaret ediyor.

Çin, ABD’den enerji ithalatını azaltma yoluna gitti. Sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG), sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG), kömür ve petrol ürünleri alımında belirgin düşüşler yaşandı. ABD’den yapılan toplam doğalgaz ithalatı yüzde 44 azalarak 720 milyon dolara geriledi.

Çin, ABD’den LNG alımını tamamen durdurdu. Amerikan sıvılaştırılmış propan alımları ise yüzde 36 düşüşle 658 milyon dolara indi.

ABD, Çin’e LPG satışı yapıyor ve Çin bu gazları plastik formunda geri alıyor. Geçen yıl Çin’e tedarik edilen LPG’nin yüzde 60’ı ABD’den geliyordu.

Çin’in ABD’den kömür alımı ise üç kattan fazla azalarak 30,8 milyon dolara düştü.

ABD’den petrol ürünü tedariki de üç kattan fazla gerileyerek sadece 11,6 milyon dolar seviyesinde kaldı.

Sadece ham petrol ithalatı yüzde 22 artışla 326,2 milyon dolara yükseldi. Ancak bu artış yanıltıcı.

Geçen yılla karşılaştırıldığında düşüş bariz; 2023 yılında Çin, ABD’den ortalama aylık 502 milyon dolar değerinde ham petrol alıyordu.

Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (MGİMO) Ekonomik Uzmanlık Merkezi Direktörü Marsel Salihov, Vzglyad gazetesine yaptığı açıklamada, “2024 yılında ABD’den Çin’e enerji tedarikinin toplam hacmi 23 milyar dolar oldu. Bunun büyük kısmını LNG (14 milyar dolar), ham petrol (6 milyar dolar) ve kömür (2 milyar dolar) oluşturdu,” dedi.

Salihov, “Çin daha önce Amerikan LNG’sinin en büyük alıcılarından biri olduğu için bu durum LNG piyasası için hissedilir bir darbe,” diye ekledi.

Fakat ABD’nin kayıplarını Avrupa ve Japonya, Hindistan gibi diğer Asya ülkelerine tedarikleri yeniden yönlendirerek kısmen telafi edebildiğini belirten Salihov, “Ancak, Çin pazarının erişilemezliği göz önüne alındığında, ABD’nin planlanan yatırım projeleri muhtemelen yeniden gözden geçirilecektir,” ifadelerini kullandı.

Çin için ABD önemli olsa da, devasa Çin pazarında Amerikan enerji kaynaklarının payı genel olarak küçüktü.

Salihov, Çin’in toplam enerji ithalatının 504 milyar dolar olduğunu ve bunun yüzde 5’inden azının ABD’den geldiğini söyledi.

Çin Genel Gümrük İdaresi’nin 2024 yılı verilerine göre, Çin’in toplam LNG ithalatının (77 milyon ton) sadece yüzde 6’sı (4,3 milyon ton), taş kömürü ithalatının (352,4 milyon ton) yüzde 3’ü (12,1 milyon ton), ham petrol ithalatının (553,5 milyon ton) yüzde 2’si (9,6 milyon ton) ve petrol ürünleri ithalatının (48,3 milyon ton) yüzde 1’i (462 bin ton) ABD’den karşılandı.

Rusya Finans Üniversitesi ve Ulusal Enerji Güvenliği Fonu (FNES) uzmanı İgor Yuşkov ise, “Bu durum hem Çin hem de ABD için genel olarak nispeten sorunsuz geçti. Sadece satış pazarlarında bir değişim yaşandı,” diye konuştu.

Yuşkov, “Çin Amerikan LNG’sini almayı bıraktığında, bu gaz Güneydoğu Asya’daki diğer pazarlara, özellikle Japonya ve Güney Kore’ye daha fazla satılmaya başlandı. Aynı şey petrol için de oldu. Ve buna karşılık, bu Asya pazarlarında bulunanlar Çin’e geldi. Gazda bunlar ağırlıklı olarak Avustralya ve Katar, petrolde ise Irak, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Afrikalı üreticiler,” değerlendirmesini yaptı.

Bunun yanı sıra Open Oil Market’in kurucusu ve genel müdürü Sergey Tereşkin, “Bir anlamda, 1970’lerde OPEC’in bir dizi gelişmiş ülkeye uyguladığı ambargo sırasında SSCB’nin Batı Sibirya kaynaklarını kullanarak Avrupa’ya petrol tedarikini hızla artırmasıyla bir paralellik kurulabilir,” yorumunu yaptı.

Tereşkin, “Şimdi enerji ticaretinin bölgeselleşmesinin ‘meyvelerinden’ büyük ihtimalle Orta Doğu ve Güney Amerika’dan, üretimlerini artırma teknik kapasitesine sahip hidrokarbon üreticileri yararlanacak,” dedi.

Bloomberg‘in haberine göre, Amerikan petrolünü işlemek için satın alan Çinli şirketler, ABD’den alımlarını yüzde 90 oranında azalttı ancak Kanada’dan ham petrol ithalatını rekor seviyelere çıkardı.

Kanada, Çin rafinerileri için uygun olan, yüksek kükürt içerikli ve daha ucuz petrolü Çin’e satıyor.

Çin, bu durumdan kârlı bile çıkabilir zira ticaret savaşı tüm enerji kaynaklarının fiyatlarının düşmesine yol açacak.

Tereşkin, “Çin’in hidrokarbon alım maliyetleri düşebilir: gümrük vergilerinin getirilmesi piyasa tarafından küresel ekonominin soğuma riski olarak algılanacak ve bu da fiyatlarda yeni düşüş turlarına yol açacaktır,” diye belirtti.

Rusya ise bu durumdan bir yandan küresel piyasada petrol fiyatlarının düşmesi nedeniyle kaybediyor. Rusya’nın Ural petrolü markası, varil başına 60 dolarlık tavan fiyatın bile altında işlem görüyor. Diğer yandan, Rusya da bazı alanlarda kazanabilir.

Salihov, “Rusya, ABD’nin yerini alarak Çin’e kömür ve petrol ürünleri ihracatını potansiyel olarak artırabilir,” ifadesini kullandı.

Salihov, “Petrol konusunda zor, çünkü mevcut lojistik, özellikle terminal kapasiteleri göz önüne alındığında, Çin’e zaten maksimum düzeyde tedarik yapıyoruz. ABD’den LNG alımından vazgeçilmesi, yeni Rus projelerini, özellikle Arktik LNG-2’yi destekleyebilir,” şeklinde konuştu.

Öte yandan “Çin’e hem petrol hem de gazı zaten maksimum düzeyde tedarik ediyoruz,” diyen Yuşkov, “Örneğin, Türkmenistan’ı geride bırakarak Çin’e en büyük boru hattı gaz tedarikçisi olduk. LNG tedarikleriyle birlikte Avustralya’ya da ulaştık,” diye ekledi.

LNG’ye gelince, Çin gazı iki büyük ölçekli Rus tesisinden, Sahalin-2 ve Yamal-LNG’den alıyor.

Sahalin projesinin Japon ve Koreli şirketlerle uzun vadeli sözleşmeleri bulunuyor. Fakat uzun vadeli sözleşmeler dışında kalan tüm LNG’yi Çin satın alıyor.

Yamal-LNG ile Çin’in (hisseleri dışında) yıllık 3 milyon ton LNG tedariki için uzun vadeli bir sözleşmesi var. Bu hacim genellikle Kuzey Deniz Rotası’nın doğu kısmından, buz yükünün en az olduğu temmuz-ekim aylarında teslim ediliyor.

Geri kalan hacimler Avrupa’ya gönderiliyor çünkü bu sadece yıl boyunca yapılabilen ve daha yakın bir rota olmakla kalmıyor, aynı zamanda genellikle ekonomik olarak daha kârlı.

Avrupa ve Çin’deki LNG fiyatları aynı olduğunda, daha yakın olan yere, yani Avrupa’ya taşımak daha kârlı. Şu anda Avrupa’daki fiyatlar Çin’den daha yüksek, bu yüzden Avrupalılara satmak yine kârlı.

Yuşkov, “Asya’daki fiyatlar Avrupa’dakileri aşsaydı, kış sezonunda bile şirketlerimiz Murmansk oblastında buz sınıfı tankerlerden normal tankerlere aktarma yaparak ve ardından Süveyş Kanalı üzerinden Asya’ya göndererek Çin pazarına daha fazla LNG ulaştırmanın bir yolunu bulurlardı,” dedi.

Uzman, “Ancak daha fazla taşınmıyorsa, bunun ekonomik bir anlamı yok demektir. Çin pazarını ne pahasına olursa olsun ele geçirme hedefimiz yok. Rusya için LNG’yi nereye satacağı önemli değil — Avrupa’ya mı yoksa Asya’ya mı— önemli olan kârlı olması,” şeklinde konuştu.

Ayrıca Yuşkov, “Devlet olarak Rusya açısından, Çin’de boşalan yere kendi LNG’mizi değil, ek boru hattı gazımızı göndermek daha kârlı çünkü LNG ihracatından gümrük vergisi ödenmiyor ve diğer vergilerde indirimler var, oysa boru hattı tedariklerinde bütçe doluyor,” diye belirtiyor.

Ancak bunun için Çin’e yeni bir doğalgaz boru hattı olan Sibirya’nın Gücü-2’nin inşa edilmesi gerekiyor. İlk boru hattı Çin’e tedarik için zaten dolu.

İgor Yuşkov, “ABD ve Çin arasındaki ticari gerilim, kuzeyden Sibirya’nın Gücü-2 ile güvenli tedarikler sunabileceğimiz için bizim lehimize işliyor,” dedi.

Yuşkov, “ABD ile ne kadar çok çatışma olursa, Çin o kadar çok sadece tedariklerin ekonomik fizibilitesini değil, güvenlik faktörünü de dikkate almak zorunda kalır,” diye ekledi.

Çin’in, nasıl davranırsa davransın ABD’nin kendisine baskı yapacağını anladığını belirten Yuşkov, “Madem ki ABD ithalat vergilerini bu kadar kolay uyguluyor, ticareti fiilen kesiyor, o zaman yarın ABD’nin Çin’e aynı hidrokarbon tedariklerini kesmeyeceğinin garantisi nerede? Sadece herhangi bir ülkenin deniz yoluyla güneyden Çin’e hidrokarbon tedarik etmesini yasaklayabilir ve böylece Çinlilere kaynak kıtlığı yaşatabilirler,” ifadelerini kullandı.

Yuşkov’a göre, daha yumuşak bir senaryoda ABD, Çin’i indirimli gelen İran ve Venezuela gibi ülkelerden gelen en kârlı hidrokarbon tedariklerinden mahrum bırakacak.

ABD’nin zaten bunu yapmaya çalıştığını, örneğin İran’a ve İran petrolünün Çinli alıcılarına baskı yaptığını belirten Yuşkov, İran’dan daha ucuz, yaptırım altındaki petrolü satın alan tek ülkenin Çin olduğunu söyledi.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

IMF, tarifeler kaynaklı ‘büyük olumsuz şok’ uyarısında bulundu

Yayınlanma

Uluslararası Para Fonu (IMF), ABD, Birleşik Krallık ve küresel büyüme tahminlerini düşürürken, Donald Trump’ın tarifelerinin dünya ekonomisinde “büyük bir olumsuz şok” yarattığını söyledi.

IMF, maliye bakanları Washington’da bir araya gelmeye hazırlanırken, ABD başkanının politikalarının etkisine ilişkin sert bir değerlendirmede bulundu. Değerlendirmede, “2 Nisan’da hem gümrük tarifelerinde hem de belirsizlikte yaşanan keskin artışın yakın vadede küresel büyümede önemli bir yavaşlamaya yol açmasını bekliyoruz,” denildi.

Dünya Ekonomik Görünüm raporunun son versiyonunu yayınlayan Washington merkezli kredi kuruluşu, bu yıl için küresel GSYİH büyüme tahminini %2.8’e düşürerek ocak ayında beklediğinden %0,5 daha zayıf bir tahmin yaptı.

IMF, tahminlerinin mevcut ticaret politikası temelinde hazırlanmış olmasına rağmen, “yoğunlaşan aşağı yönlü risklerin görünüme hakim olduğunu” söyledi.

Tahminler her büyük ekonominin darbe alacağını gösterirken, Birleşik Krallık’ın bu yıl ocak ayında öngörül %1,6 yerine %1,1 oranında büyümesi bekleniyor. IMF, ABD için %2,7’den %1,8’e keskin bir düzeltme yaptı.

Öte yandan Birleşik Krallık’ın büyüme beklentisinin düşürülmesine yanıt veren Maliye Bakanı Rachel Reeves, IMF’nin Bireşik Krallık’ın 2025 yılında hâlâ “en hızlı büyüyen Avrupa G7 ekonomisi” olmasını beklediğini vurguladı.

Fakat Reeves, “Rapor aynı zamanda dünyanın değiştiğini de açıkça gösteriyor, işte bu nedenle bu hafta Washington’da Britanya’nın çıkarlarını savunacak ve serbest ve adil ticaret için mücadele edeceğim,” dedi.

Reeves, ABD’li mevkidaşı Scott Bessent ile ilk kez toplantı sırasında bir araya gelecek ve Birleşik Krallık’ın gümrük vergilerinin düşürülmesi için baskı yapması bekleniyor.

Bahar toplantıları başlarken IMF, Trump’ın bir dizi ülkeye yönelik cezalandırıcı “karşılıklı gümrük vergilerini” askıya alan “duraklama” kararından sonra bile ticaret engellerinin son yüzyılın en yüksek seviyesinde olduğunu söyledi.

Politikanın gelecekteki yönü konusunda netlik olmaması nedeniyle, küresel ekonomi genelinde şirketlerin harcamalarını kısarak yanıt vereceği tahmininde bulundu.

IMF, “Hem kendi pazarlarına hem de tedarikçi ve müşterilerinin pazarlarına erişim konusunda artan belirsizlikle karşı karşıya kalan birçok firmanın ilk tepkisi duraklamak, yatırımları azaltmak ve alımları kısmak olacaktır. Aynı şekilde, finans kuruluşları da işletmelere sağladıkları kredileri yeniden değerlendirecektir,” dedi.

Belirsizliğin artması ve bunun sonucunda finansal koşulların sıkılaşmasının “küresel bir negatif talep şoku” olduğunu söyleyen IMF, bunun faaliyetler üzerinde baskı yaratacağını vurguladı.

IMF, “elverişsiz küresel finansal koşulların” borçlarını ödemelerini zorlaştırması nedeniyle gelişmekte olan ekonomilerin özellikle sert bir şekilde etkilenebileceğini ve bu durumun denizaşırı yardım kesintileriyle daha da kötüleşebileceğini ekledi.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Japonya, ABD ile müzakerelerde ‘yen’i tartışmaya açmak istemiyor

Yayınlanma

Japonya Maliye Bakanı Katsunobu Kato, ABD’li mevkidaşı Scott Bessent ile bu hafta Washington’da bir araya gelecek. Japon para birimi yen görüşmelerde önemli bir tartışma konusu olacak gibi duyuyor, ancak kaynaklar Tokyo’nun para birimini artırmaya yönelik herhangi bir talebe karşı çıkacağını söylüyor.

Görüşmeler hakkında bilgi sahibi üç kaynağın Reuters’a aktardığına göre, bazı analistler Washington’un Tokyo’ya yeni desteklemesi için baskı yapacağını iddia ederken, Japonya döviz müdahalesi ya da merkez bankasının acil faiz artırımı gibi doğrudan eylemler için çok az alan görüyor.

Kaynaklar, Japon politika yapıcıların daha ziyade ABD’nin döviz kuru konularında aklından geçenleri ve bunların iki ülkenin bir ticaret anlaşması için müzakere edeceği adımlar paketine nasıl uyduğunu daha iyi anlamayı umduklarını söyledi.

Bu da Kato ve Bessent arasındaki ilk yüz yüze görüşme olacak toplantının, bazı piyasa oyuncularının yeni desteklemek için büyük ve koordineli bir düzenleme beklentilerinin altında kalacağı anlamına geliyor.

Kaynaklardan biri, Kato ve Bessent arasında Washington’daki Uluslararası Para Fonu’nun bahar toplantısı çerçevesinde gerçekleşmesi beklenen görüşmeye ilişkin Japonya’nın stratejisi hakkında “çoğu şey Washington’un niyetini anlamakla ilgili olacak” dedi.

Kato salı günü gazetecilere verdiği demeçte, iki ülkenin hala toplantı için bir tarih ayarlamakta olduğunu söyledi. Japon politika yapıcılar, ABD’den para politikası konusunda henüz özel bir talep almadıklarını söylüyor.

ABD’nin Japonya’ya yeni güçlendirmesi için baskı yaptığı son büyük olay 1985 yılında Washington’un G7’ye liderlik ederek Plaza Anlaşması çerçevesinde doların değerini eşgüdümlü olarak düşürdüğü zamandı.

Japonya Trump ile ‘zorlu’ ticaret müzakerelerine başladı

‘Kura müdahale etmek mantıklı değil’

ABD Başkanı Donald Trump’ın büyük ticaret açığını kapatmaya odaklanması ve Japonya’yı kasıtlı olarak zayıf yen tutmakla eleştiren geçmişteki açıklamaları, Tokyo’nun yenin dolar karşısındaki değerini güçlendirmek ve ABD’li üreticilere rekabet avantajı sağlamak için baskıyla karşılaşacağı yönünde piyasa beklentilerine yol açtı.

Bu beklentiler yenin dolar karşısında son yedi ayın en yüksek seviyesine çıkmasına neden oldu.

Bessent ayrıca Japonya ile gümrük tarifeleri, tarife dışı engeller ve döviz kurları konularında görüşmeyi dört gözle beklediğini söyledi.

Daha önce Reuters’a konuşan kaynaklar, Japonya Merkez Bankası’nın (BOJ) borçlanma maliyetlerini çok düşük seviyelerden yavaş yavaş artırmasının da ikili ticaret görüşmelerinde eleştiri konusu olabileceğini söylemişti.

Ancak Japonya’nın döviz kurlarını her iki ülke için de faydalı olacak şekilde etkilemek için yapabileceği çok az şey var. Japonya’nın döviz kuru piyasasına en son girişi 2024 yılında, Temmuz ayı başında dolar karşısında 161,99 ile neredeyse otuz yılın en düşük seviyesine inen para birimini desteklemek için yen satın almasıyla oldu.

Dolardaki geniş tabanlı düşüşler yenin 140 civarına yükselmesine neden olurken, Japon yetkililer gümrük tarifelerinin zorlandığı bir dönemde ihracatçıların marjını daraltma korkusuyla para birimini daha da güçlendirecek adımlar atma konusunda temkinli davranıyor.

Japonya’nın yen satın alma müdahalesinde bulunması halinde, ABD Hazine tahvillerini satması gerekecek ki bu da ABD tahvil piyasasındaki son düşüş göz önüne alındığında Washington’un tercih etmeyeceği bir durum.

Japonya’nın para politikasını yeni desteklemek için bir araç olarak kullanmasının önündeki engel daha da yüksek. BOJ, Trump’ın gümrük tarifelerinin Japonya’nın kırılgan ekonomik toparlanmasını rayından çıkarma tehdidi oluşturduğu bir dönemde faiz oranlarını artırma konusunda acele edecek durumda değil.

Analistler, ABD’nin taleplerine yanıt olarak faiz oranlarını yükseltmenin BOJ’un para politikasını belirlemedeki bağımsızlığını da aşındıracağını ve merkez bankasının kredibilitesini tehlikeye atacağını söylüyor.

“Japonya ve ABD döviz kurlarını tartışsa bile iki tarafın yapabileceği fazla bir şey yok. Kura müdahale etmek mantıklı değil. Faiz artırımı da söz konusu değil,” diyor ANZ Japonya FX ve emtia satış direktörü Hiroyuki Machida.

Sonunda iki ülke, döviz hareketlerini tanımlarken kullandıkları dilde orta yol arayabilir.

Mitsubishi UFJ Morgan Stanley Securities’in baş ekonomisti Katsuhiro Oshima, “Hem euro hem de yen son zamanlarda oldukça yükseldi, bu nedenle ABD doların daha da düşmesini istemeyebilir” dedi.

Oshima, “İki ülke, istikrarlı döviz kuru hareketlerinin arzu edilir olduğu ve Japonya’nın yeni kasıtlı olarak zayıflatmaktan kaçınması gerektiği konusunda anlaşmaya varabilir” dedi.

Japonya Başbakanı uyardı: ABD’nin tarifeleri küresel ekonomik düzeni bozma potansiyeline sahip

‘Tarife müzakereleri ile savunma gündemi ayrı tutulmalı’

Öte yandan, Başbakan Shigeru Ishiba, pazartesi günü yaptığı açıklamada, savunma ile ilgili görüşmelerin Washington ile yürütülen gümrük tarifesi müzakerelerinden ayrı ve farklı olması gerektiğini söyledi.

Ishiba, “Tarife müzakereleri tarife müzakereleridir. Ulusal güvenlik tartışmaları ise ulusal güvenlik tartışmalarıdır. Eğer bunları ayrı tutmazsak, her bir konunun özünü çarpıtma riskiyle karşı karşıya kalacağımıza inanıyorum,” dedi.

Cuma günü de Savunma Bakanı Gen Nakatani, 2027’de sona ermeden önce Japonya’daki ABD birliklerine ev sahipliği yapmak için bir maliyet paylaşımı anlaşmasını yeniden müzakere etmek için “hiçbir neden” olmadığını vurgulamıştı.

ABD Başkanı Donald Trump defalarca ülkesinin güvenlik ortaklarının savunma için adil paylarını ödemediğinden şikayet etmiş ve Japonya’nın Amerikan birliklerine ev sahipliği yapmak için daha fazla ödeme yapmasını istediğini söylemişti.

Basında yer alan haberlere göre Trump, geçtiğimiz hafta resmi tarife görüşmelerini başlatmak üzere Washington’a giden Tokyo’nun en üst düzey tarife müzakerecisi Ryosei Akazawa ile yaptığı görüşmede konuyu gündeme getirdi.

Washington’daki toplantıdan bu yana Tokyo, bu ay sonunda yapılması planlanan bir sonraki tur görüşmelerde masaya getireceği bir öneri paketi üzerinde çalışıyor.

Hangi tavizler verilecek?

Yomiuri Shimbun’un haberine göre Tokyo, ABD’den daha fazla soya fasulyesi ve pirinç ithal etmeyi düşünüyor. Ancak Ishiba pazar günü katıldığı bir televizyon programında gıda güvenliğini etkileyebilecek tavizlerin masada olmadığını söyledi.

Ishiba ayrıca hükümetin, Trump’a ülkesinin Japonya ile olan 63 milyar dolarlık ticaret açığını azaltma konusunda bir kazanım sağlamak için pazarlık kozu olarak daha fazla sıvılaştırılmış doğal gaz ithal etmeyi düşünebileceğinin sinyalini verdi.

Nikkei’nin pazar günkü haberine göre Tokyo, Trump yönetiminin gerekliliklerin çok ağır olduğu ve Amerikan otomobil üreticilerini dezavantajlı duruma düşürdüğü yönündeki tekrarlanan iddialarını ele almak için ABD’den otomobil ithalatı için güvenlik kurallarını gevşetmeyi teklif edebilir.

Trump yönetimi mart ayının başından bu yana dünyanın hemen her ülkesinden yapılan ithalatın neredeyse tamamına yönelik bir dizi gümrük vergisi uygulamaya başladı. Japonya’dan ithal edilen taşıt araçları, çelik ve alüminyum ürünlerine %25, birkaç önemli istisna dışında diğer tüm mallara ise %10 oranında vergi uygulanıyor.

Temmuz ayına kadar anlaşma sağlanamaması halinde daha yüksek oranlar devreye girebilir ve Japonya 9 Nisan’da kısa süreliğine yürürlüğe giren %24’lük “karşılıklı” gümrük vergilerinden etkilenebilir. Otomobil parçaları üzerindeki tarifelerin mayıs ayı başında başlaması planlanıyor.

Akazawa‘nın gezisi iletişim kurulmasına yardımcı olsa da, belirsizlik duygusu yüksek olmaya devam ediyor.

Trump geçen haftaki görüşmeden sadece saatler önce sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımla Akazawa ile bizzat görüşeceğini duyurdu. Bu duyuru Japonya için sürpriz oldu.

Akazawa’nın ilk ziyareti sırasında döviz kurları konusu gündeme gelmemiş olsa da, ABD’nin Japon para biriminin çok zayıf olabileceğini belirtmesiyle, yenin değeri son haftalarda gündeme gelmişti.

Japonya’nın döviz müzakerelerini yürüten Maliye Bakanı Katsunobu Kato, bu hafta içinde Uluslararası Para Fonu ve G20 Maliye Bakanları toplantılarına katılmak üzere Washington’a hareket edecek. Kato’nun orada ABD Hazine Bakanı Scott Bessent ile görüşmesi bekleniyor.

Piyasa, ABD’nin toplantıdan daha güçlü bir yen talebiyle çıkmasını beklerken, yen pazartesi günkü işlemlerde yaklaşık %1 değer kazandı ve yaklaşık yedi ay sonra ilk kez 140 Yen/dolar bölgesine girdi.

Japon yatırımcılar 20 milyar dolarlık yabancı tahvil sattı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English