Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

ABD, UAD’de İsrail işgalini savundu; Küba ABD’nin suç ortaklığına işaret etti

Yayınlanma

Uluslararası Adalet Divanında (UAD) İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşmalarda ABD, İsrail’in Filistin’i işgalini “güvenlik endişeleri” gerekçesiyle meşru göstermeye çabaladı. Küba ise ABD’yi İsrail’in suç ortağı olmakla itham etti.

Hollanda’nın idari başkenti Lahey’deki Barış Sarayı’nda faaliyetlerini yürüten UAD’de İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşmalar devam ediyor.

Duruşmalarda ABD adına söz alan Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşaviri Vekili Richard Visek, Divan’dan istenen danışma görüşünün, İsrail’in güvenlik endişelerini hesaba katmadığını savundu.

Visek, mahkemede daha önce sunum yapan devletlerin ABD’nin yazılı beyanlarını doğru yorumlamadığını, ABD’nin, Divan’ın danışma görüşü verme yetkisine karşı çıkmadığını iddia etti.

Divan’a yöneltilen sorunun, uyuşmazlığın taraflarından sadece İsrail’in eylemlerine odaklandığını ifade eden Visek, “Divan’ın, İsrail’in tek taraflı, derhal ve koşulsuz olarak geri çekilmesi çağrısında bulunan bir görüş vermesi, İsrail’in meşru güvenlik ihtiyaçlarını göz ardı etmek anlamına gelir” dedi.

Visek, verilecek danışma görüşünün, iki devlet arasındaki uyuşmazlıkta sadece bir tarafın ihlal ve eylemlerine odaklanmasının doğru olmadığını, görüşün, devletler arasındaki barış sürecini zedelemeyecek şekilde olması gerektiğini ileri sürdü.

Uluslararası hukukta işgalin belirli bir süre ile sınırlandırılmadığını ileri süren Visek, “Amerika Birleşik Devletleri’nin yazılı görüşlerinde de belirtildiği üzere, uluslararası hukuk bir işgalin ne süresine ne de işgal hukuku ihlallerine dayanarak hukuka aykırı veya geçersiz kılınmasını öngörür” dedi. Visek, işgalin, uluslararası hukuktaki geçici bir tedbir olduğunu vurgulasa da İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalinin hukuka aykırı olduğu yönündeki bir görüşün yanlış olacağını savundu.

Visek: “Divan, İsrail’in, işgali altındaki topraklardan derhal ve koşulsuz olarak çekilmenin yasal bir zorunluluk olduğuna karar vermemelidir. Divan, önündeki soruları BM Şartı’ndaki barış ve güvenlik ilkesi temelinde ve işgal hukukunun yerleşik ilkeleri çerçevesinde ele alabilir” ifadelerini kullandı.

ABD 47 kez veto etti

Duruşmalarda Küba adına söz alan Dışişleri Bakan Yardımcısı Anayansi Rodriguez Camejo ise, “İşgalci güç İsrail’in hukuka aykırı kuvvet kullanımı nedeniyle Filistin halkı, kadınlar ve sivil nüfus bir bütün olarak katledilmeye devam ediyor. Bu katliam, uluslararası hukuka göre soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan sorumlu olan Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerin suç ortaklığıyla gerçekleşmektedir” dedi.

İsrail’in Filistin topraklarını işgalinin uluslararası hukuka göre gayrimeşru olduğunu vurgulayan Camejo, “İsrail’in sivil ve savaşan ayrım yapmayan politikaları, Filistinlilere yönelik yıllardır süren işgal, işkence, zorla yerinden etme, hapsetme ve vatandaşlık haklarını reddetme politikalarının devamıdır” değerlendirmesinde bulundu.

Camejo, İsrail’in Filistin’deki işgalini reddetmenin, UAD kararlarına uyumun, ülkeler için uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülük olduğunu vurguladı.

“İsrail, Filistin’de yaptığı ihlallerle BM Genel Kurulu, Güvenlik Konseyi ve Uluslararası Adalet Divanı tarafından kabul edilen çok sayıda karar ve hükmü görmezden geldi” diyen Camejo, ABD’nin de BM Güvenlik Konseyinde veto yetkisini kullanarak uluslararası toplumun Filistin konusunda etkin şekilde harekete geçmesini 47 kez engellediğine işaret etti.

Camejo “İsrail’in ihlali, Amerika Birleşik Devletleri’nin gerçek eylemsizliğinin bir sonucu olup, Güvenlik Konseyindeki veto ayrıcalığının kötüye ve sorumsuzca kullanılmasının doğrudan bir sonucudur” dedi.

“İsrail’in amacı Filistinlileri sürmek”

Duruşmalarda Mısır adına söz alan Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşaviri Jasmine Musa da İsrail’in Gazze’de 29 bin masum insani öldürerek ve 2,3 milyon insanı zorla yerinden ederek vahşi saldırılarına ve uluslararası hukuk ihlallerine devam ettiğini söyledi.

Musa, “İsrail kuşatma ve aç bırakma yoluyla bilerek ve isteyerek Gazze’de yaşamı imkansız hale getirecek şartlar oluşturuyor” diyerek, İsrail’in bu amaç doğrultusunda bombardımanları sürdürdüğünü ve insani yardımların dağıtılmasını engellemeye devam ettiğini belirtti.

İsrail’in Gazze’nin güneyinde 1,4 milyondan fazla kişinin sığındığı Refah kentine “eli kulağındaki kara saldırısının” Filistinli sivillerin zorla gönderilmesi politikasını ilerletmeye dönük olduğunu kaydeden Musa, İsrail’in eş zamanlı olarak Batı Şeria’da Filistinlilere yönelik saldırılarını ve kısıtlamalarını yoğunlaştırdığını, evlerini yıktığını ve yasa dışı Yahudi yerleşimcilerin saldırılarını teşvik ettiğini dile getirdi.

İsrail’in yasa dışı Yahudi yerleşimlerle iki devletli çözüm ihtimalini zayıflatmayı sürdürdüğüne dikkati çeken Musa, İsrail’in nihai amacının Filistinlileri topraklarından tamamen sürmek olduğunu vurguladı.

Musa, uluslararası hukuka göre Batı Şeria, Gazze ve Kudüs dahil Filistin topraklarının statüsünün silahlı çatışmalarla, işgal ve ilhak politikalarıyla değiştirilemeyeceğinin altını çizerek, Uluslararası Adalet Divanından bu doğrultuda karar almasını istedi.

BM Genel Kurulu, UAD’den görüş istemişti

BM Genel Kurulu, 30 Aralık 2022 tarihli kararında UAD’ye, Divan Statüsü’nün 65. maddesine dayanarak 1967’deki savaştan bu yana İsrail’in Filistin’deki işgalinin hukuki neticelerine ilişkin iki soru yöneltti?

1- İsrail’in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli olarak ihlal etmesinin, işgali sürdürmesinin, 1967’den bu yana Filistin topraklarındaki yerleşim ve ilhak faaliyetlerinin, Kudüs’ün demografik yapısını, karakterini ve statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerinin ve ilgili ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?

2- İsrail’in, ilk soruda belirtilen uygulamaları, işgalin hukuki statüsünü nasıl etkilemektedir ve bu durumun tüm devletler ve Birleşmiş Milletler için doğurduğu hukuki sonuçlar nelerdir?

Danışma görüşünün etkisi nedir?

UAD’nin verdiği danışma görüşleri, her ne kadar bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alındığı ve verilen görüşe uygun hareket edildiği belirtiliyor.

Divan’ın, İsrail’in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair 2004’te verdiği danışma görüşünde duvarın hukuka aykırı olduğunu tespitinin ardından birçok devlet ve şirketin, söz konusu duvarın inşasına katkı sunmaktan imtina etmesi, İsrail’e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartını koyması dikkati çekiyor.

Yine UAD’nin 22 Temmuz 2010’da uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova’nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğaldı.

UAD’nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırılığı yönünde olması durumunda İsrail üzerindeki baskının artması ve ona açıkça destek veren ülkelerin uluslararası toplum tarafından tutumlarını gözden geçirmeye zorlanmaları muhtemel.

DİPLOMASİ

Rusya, yeni Suriye yönetimini BRICS’e kabul etmeye hazır

Yayınlanma

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, Suriye’deki yeni yönetimin BRICS’e katılma başvurusu yapması durumunda bu talebin değerlendirilebileceğini belirtti.

TASS ajansına verdiği demeçte Ryabkov, böyle bir başvuru halinde Suriye’nin diğer ülkelerle eşit şekilde ele alınacağını vurguladı ve “Hiç şüphe yok ki tüm ülkelerin başvurularını ciddiyetle değerlendiriyoruz ve Suriye de burada bir istisna değil,” ifadelerini kullandı.

Fakat Ryabkov, BRICS üyelerinin bu konuda herhangi bir baskı yapmayacağını da sözlerine ekledi: “Kimseyi zorlamıyoruz, kimseyi bir şey yapmaya teşvik etmiyoruz ve her türlü tercihe saygı duyuyoruz.”

Ekim ayında Suriye’nin Moskova Büyükelçisi Beşar Caferi, ülkesinin BRICS’e katılma konusunda ciddi müzakereler yürüttüğünü açıklamıştı.

Moskova da Şam ile uzun süredir devam eden özel ilişkilerine vurgu yaparak bu konuda destek sunacağını duyurmuştu.

BRICS, 2006 yılında Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin tarafından kuruldu; 2011’de ise Güney Afrika gruba katıldı.

En son genişleme dalgasıyla Mısır, Etiyopya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri de 1 Ocak 2024 itibarıyla BRICS üyesi oldu.

Öte yandan Rusya, yeni Suriye yönetimine yönelik söylemini hızlı bir şekilde yumuşattı. Kremlin, Orta Doğu’daki askeri üslerini koruma hedefiyle HTŞ ile müzakerelere başladı.

Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) siyasi komitesiyle doğrudan temas kurulduğunu doğrularken, son dönemde Ahmed Şaraa adını kullanan HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Culani, Rusya ile ilişkileri “ortak çıkarlara hizmet edecek şekilde yeniden gözden geçirme” fırsatı bulduklarını söyledi.

Bu arada Suriye’nin Moskova Büyükelçiliği, konutuna yeni yönetimin bayrağını çekti ve “yeni liderlerden talimat beklediğini” duyurdu.

Öte yandan Viyana Silahsızlanma ve Silahların Yayılmasını Önleme Merkezi’nde kıdemli araştırmacı olan eski diplomat Nikolay Sokov, Guardian gazetesine yaptığı açıklamada, “Moskova, güç ve kontrol sahibi olanlarla çalışmayı tercih eder, kaybedenleri ise gözden çıkarır,” diyerek Moskova’nın stratejik yaklaşımını özetledi.

Berlin’deki Carnegie Rusya ve Avrasya Araştırmaları Merkezi’nden Dara Massicot ise Rusya’nın yeni Suriye yönetimine para, takas, petrol ve doğalgaz desteği sunabileceğini, ancak yeni koalisyonun Moskova’dan ne talep edeceğinin belirsiz olduğunu dile getirdi.

Mihail Hazin: Suriye’deki üsleri kaybedersek, Afrika’ya hava erişimimizi de kaybederiz

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

AB, ilk kez Rus petrolüne tavan fiyatı ihlal eden bir Avrupalıya yaptırım uyguladı

Yayınlanma

Avrupa Birliği (AB), Rusya’dan ihraç edilen petrole getirilen tavan fiyatı ihlal ettiği gerekçesiyle İsviçre’de yaşayan Hollanda vatandaşı petrol tüccarı Nils Trost’a yaptırım uyguladı. İsviçreli yetkililer, Trost’un sahibi olduğu şirketi de mercek altına aldı.

AB’nin açıklamasına göre, Trost’un Cenevre merkezli şirketi Paramount Energy & Commodities SA, Haziran 2022’de Rus petrol ticareti operasyonlarını Dubai merkezli Paramount Energy & Commodities DMCC adlı yan kuruluşa devretti.

AB’ye göre, bu Dubai merkezli şirket, varil başına 60 doların üzerinde fiyatlarla düzenli olarak Rus ham petrolü ticareti yaptı.

Aralık 2022’de Batılı ülkeler, Rus ham petrolüne tavan fiyat uygulaması getirmişti. Buna göre, Batılı sigortacı ve finansörlerin hizmetleri kullanılırken, yalnızca varil başına 60 doları aşmayan fiyatlarla ticaret yapılabiliyor.

Ancak Paramount’un Dubai’deki iştiraki, Rusya’nın Ural petrolünden farklı olarak, neredeyse her zaman 60 doların üzerinde işlem gören Doğu Sibirya Pasifik Okyanusu (ESPO) kalitesindeki petrol ticaretini sürdürdü.

Trost, Financial Times’a verdiği demeçte, avukatlarının kendisine BAE’deki iştiraklerin, Avrupa’daki ana şirketin faaliyetlerine dahil olmaması durumunda AB yaptırımlarına uymak zorunda olmadığını söylediğini aktardı ve bu nedenle, kendisinin ve Paramount SA’nın Dubai iştiraki Paramount DMCC’nin operasyonlarından uzak durduğunu belirtti.

Trost ayrıca, kendisine uygulanan yaptırımların, eski iş ortağı Gaurav Kumar Srivastava’nın “entrikalarından” kaynaklandığını savundu.

İsviçre’deki şirketlerin yabancı iştirakleri, yasal olarak bağımsız sayılabilir ve İsviçre’nin getirdiği yaptırımlara uymayabilir. Fakat, ana şirket ile iştirakler arasında bağlantı tespit edilirse (örneğin, yaptırımlara tabi işlemlerden elde edilen ödemeler veya merkez ofisten iştiraklere verilen talimatlar), bu durum yaptırımların ihlali olarak değerlendirilebilir.

Bazı İsviçreli emtia tüccarları, Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki (BAE) iştiraklerini kullanarak Rusya ile ticareti sürdürdü. Bu bağlamda İsviçre Federal Hükümet İş Döngüleri Uzman Grubu (SECO), 2023 yılı başlarında Paramount dahil bazı şirketlerin faaliyetlerini incelemeye başladı.

Financial Times’ın haberine göre, 2024 baharında SECO, başsavcılığa iki soruşturma sonucuna dayanarak cezai işlem başlatılması için talepte bulundu.

Fakat savcılık, bir davayı kabul ederken diğerini reddetti. Söz konusu şirketlerin isimleri açıklanmadı.

ABD, Rusya’nın petrol endüstrisine ‘İran tarzı’ yaptırımlar planlıyor

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Macaristan, ikinci kez Patrik Kirill’in AB yaptırım listesine girmesine engel oldu

Yayınlanma

Macaristan, Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill’in AB’nin 15. yaptırım paketine dahil edilmesini ikinci kez engelledi. Ayrıca Budapeşte, Rusya’ya yönelik diğer önemli yaptırım kararlarına da çeşitli engellemeler uyguladı.

Macaristan Dışişleri Bakanı Péter Szijjártó, Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill’i, Avrupa Birliği’nin 15. yaptırım paketi kapsamına alınmasını engellediklerini açıkladı.

Magyar Nemzet gazetesinin haberine göre Szijjártó, “Din adamlarına yönelik yaptırımlar, barış için son umudu da ortadan kaldırır,” diyerek bu kararın gerekçesini vurguladı.

Bu, Rus Ortodoks Kilisesi liderinin, Budapeşte’nin girişimleri sayesinde yaptırımlardan ikinci kez kurtulması anlamına geliyor.

Temmuz-Aralık 2024 döneminde AB Konseyi Dönem Başkanlığını yürüten Macaristan, Rusya Olimpiyat Komitesi ve BM Daimî Temsilcisi Vasiliy Nebenzya’yı da aynı yaptırım paketinden muaf tutmayı başardı.

Rus Ortodoks Kilisesi liderleri, Moskova’nın Ukrayna’ya yönelik askerî harekâtını açıkça desteklediklerini defalarca dile getirmişti. AB, 2022 yılında Rus Ortodoks Kilisesi Patriği’ne yaptırım uygulanmasını ilk kez gündeme getirmiş ancak Macaristan’ın itirazları nedeniyle bu girişim sonuçsuz kalmıştı.

Fakat Çekya, Litvanya, İngiltere, Ukrayna ve Kanada, Patrik Kirill’e yönelik ayrı kısıtlayıcı tedbirler uygulamış durumda.

AB, 16 Aralık 2024’te 15. yaptırım paketini resmen kabul etti. Bu paket, Ukrayna’nın egemenliği, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığını tehdit eden 54 kişi ve 30 kurumu kapsıyor.

Yaptırımlar, Gazprom Medya Genel Müdür Yardımcısı Tina Kandelaki, şarkıcı Larisa Dolina, Kiev’deki Ohmatdıt çocuk kiliniğine düzenlenen saldırıdan sorumlu tutulan askeri yetkililer, enerji şirketlerinin üst düzey yöneticileri ve üçüncü ülkelerden Rus petrolü taşıyan 52 tankeri de içeriyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English