Bizi Takip Edin

AVRUPA

AfD kurucularından Gauland: AfD değil, Almanya’nın sorunları radikalleşti

Yayınlanma

Almanya için Alternatif’in (AfD) kurucusu ve onursal üyesi Alexander Gauland, partinin etno-milliyetçi kanadının lideri sayılan Björn Höcke’nin bazı açıklamalarının ciddiye alınmamasını tavsiye ederken,  CDU liderliğinin göç politikası konusundaki rota değişikliğini “olumlu” olarak değerlendiriyor.

WELT’e konuşan 83 yaşındaki Gauland, AfD’nin kurucu üyelerinden biri ve 2017-2019 yılları arasında genel başkanlığını yaptı. Gauland 2017’den bu yana partinin Federal Meclis üyesi ve 2021’e kadar parlamento grubuna başkanlık etti. Şu anda AfD’nin onursal başkanı olan avukat, 2013 yılına kadar CDU üyesiydi.

“Sahra Wagenknecht’in yeni partisi olmasaydı, CDU’nun tabanının güvenlik duvarından yana olan memurlara karşı durması gerektiğini söylerdim,” diyen Gauland, bu durumda, AfD’nin bekleyip görmesi gerektiğini, çünkü parti için koalisyon ortağı olarak sadece CDU’nun bir seçenek olduğunu söyleyeceğini kaydetti.

“Le Pen ya da Meloni’nin bizim hakkımızda ne düşündüğü umrumda değil”

Fakat Gauland’a göre, Wagenknecht’in partisi BSW kendisini “sol muhafazakâr” olarak gördüğü için bu durum daha da zorlaştı ve CDU şimdi onlarla iyi geçinmeye çalışacak.

AfD’nin “ılımlı” olmadığına dair iddiaların, Federal Anayasa Koruma Daire (BvF) tarafından “bazı siyasi güçler adına” dile getirildiğini savunan Gauland, Höcke’nin “CDU’nun bir Alman partisi olmadığı” yönündeki sözlerine karşılık olarak, “Höcke aslında [eski SPD lideri] Kurt Schumacher’in zaten söylediği şeyi söylüyor. Konrad Adenauer Müttefiklerin Şansölyesiydi; ki aslında öyle değildi. Elbette CDU bir Alman partisi, bu tür açıklamaları ciddiye almak zorunda değilsiniz,” yanıtını verdi.

AfD olmasaydı, federal hükümetin göçü kısıtlamayı gündemine almayacağını savunan Alman siyasetçi, Avrupa çapında Marine Le Pen veya Girogia Meloni gibi sağcı siyasetçilerin AfD ile işbirliği yapmaması ile ilgili olarak, “Biz Almanya’da siyaset yapıyoruz. Le Pen ya da Meloni’nin bizim hakkımızda ne düşündüğü umurumda değil,” ifadelerini kullandı.

BvF’nin çizdiği çerçeve doğrultusunda etiketler yapıştırılmasına itiraz eden Gauland, bu teşkilatın dile getirdiği her şeyin yanlış olduğunu söylemediğini, ama belli bir resmin çizildiğini vurguladı.

Gauland, AfD’nin radikalleştiğini görmediğini ama Almanya’daki meselelerin radikalleştiğini kaydetti.

Alman siyasetçiye göre Wagenknecht AfD ile görüşmeye hazır değil

WELT muhabirinin, “2016 yılında WELT’e verdiğiniz bir röportajda koalisyonları akıllıca bulmadığınızı söylemiştiniz,” sözlerini hatırlatması üzerine Gauland, o dönem AfD’nin küçük bir parti olarak koalisyonlara girmesinin akıllıca olduğunu düşünmediğini, şimdi ise durumun farklı olduğunu savundu.

Gauland, “Bir koalisyona girebilecek kadar büyüğüz. Ama CDU bunu istemiyor,” dedi.

BSW ile işbirliği konusunda, dış politikada bazı ortaklaşmalar olsa da şu an için bir ittifak ihtimalinin olmadığını vurgulayan Gauland, “Wagenknecht birlikte çalışmayı düşünse bile medyada faşizmle suçlanmaktan korkacaktır. Fakat AfD’nin BSW’ye saldıracak kadar hayal kırıklığına uğramasından da endişe duyuyorum, ki bunu tamamen yanlış buluyorum. Evet, onlar rakipler. Evet, bazılarının tamamen farklı fikirleri var. Ancak bu örtüşmeler var ve bunları yok etmemeliyiz,” dedi.

Gauland, piyasa ekonomisine, kapitalizme ve küresel şirketlerin yöneticilerine yönelik eleştirilerin BSW ile özellikle doğu eyaletlerinde bir “köprü” oluşturduğunu kabul etti ama Wagenknecht’in “AfD ile konuşmaya hazır olmadığını” öne sürdü.

AfD’ye en yakın parti Avusturyalı FPÖ

CDU’nun muhafazakâr bir parti olarak varlığını sürdürmek istiyorsa yapması gereken rota düzeltmesinin göçe karşı olmak olduğunu savunan Alman siyasetçi, “Merkel çizgisine bağlı kalmak isteyen bu güçlerin ne kadar güçlü olduğunu bilemiyorum. Ama en azından Birliği [CDU] yeniden liberal-muhafazakâr bir partiye dönüştürme çabaları var,” dedi.

Kendi partisi tanımlaması istendiğinde Gauland, “Küreselleşmeyi eleştiren unsurları da olan, güçlü muhafazakâr özelliklere sahip bir tür liberal-muhafazakâr parti. Anayasa çerçevesinde sağcı bir parti. Avrupa ile karşılaştırdığımda AfD’yi Avusturya’daki FPÖ’ye en yakın parti olarak görüyorum; Le Pen ya da Meloni ile olan temaslarda her zaman yapay bir şeyler vardı,” ifadelerini kullandı.

AfD’nin kapatılma ihtimali olup olmadığı yönündeki bir soruya ise Gauland bunun tamamen ihtimal dışı olmadığını savunarak yanıt verdi. Gauland, “… fakat uzun zaman alacaktır. Eğer yarın başlarsanız, iki, üç, dört yılı hesaba katmanız gerekir. Ama eğer işler ters gider ve Federal Anayasa Mahkemesi de bu işe yanaşmazsa, bu bir Waterloo olur,” dedi.

AVRUPA

Fico, Rusya’dan Slovakya’ya gaz tedarikini güvence altına aldığını söyledi

Yayınlanma

Slovakya Başbakanı Robert Fico 8 Ocak Çarşamba günü yaptığı açıklamada, Ukrayna’nın 2025 yılı başında Rusya’dan gaz geçişini durdurmasının öncesinde, Moskova’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı görüşme sırasında, Slovakya’nın gaz tedarikini güvence altına aldığını söyledi.

Facebook’ta yayınladığı bir videoda Fico, “Slovakya’nın iç tüketimi için asgari düzeyde gazı güvence altına almam gerekiyordu, ki bunu sağladık,” dedi.

Fico tedariğin nasıl güvence altına alındığı konusunda daha fazla ayrıntı vermedi.

Fico, Kiev’i 2024 sonunda sona eren Rus gazı transit anlaşmasını uzatmayarak Slovakya’ya zarar vermekle suçlamış ve Ukrayna’ya elektrik akışını kesmek ve mültecilere yönelik yardımları azaltmakla tehdit etmişti.

Slovak gaz iletim şebekesi operatörü Eustream’in verilerine göre Slovakya, Ukrayna’dan gaz akışının durdurulmasından bu yana TürkAkım üzerinden Rus gazı alan Macaristan aracılığıyla gaz elde etmeye devam ediyor.

TürkAkım boru hattı Rus gazını Trakya’dan getiriyor ve Balkan Akımı olarak adlandırılan Bulgaristan üzerinden devam ediyor. Bulgaristan Rus gazını almıyor ama Sırbistan, Macaristan ve Avusturya’ya aktarıyor.

Fico, Ukrayna’dan gelen gazın durdurulmasının transit ücretlerinde 500 milyon avroya ve daha yüksek gaz fiyatları için 1 milyar avroya mal olduğunu söyledi.

Fico’nun bugün (9 Ocak) Brüksel’de Avrupa Komisyonu yetkilileriyle bir araya gelerek Ukrayna’dan gaz geçişinin durdurulması konusunu görüşmesi bekleniyor.

Kiev, savaş devam ettiği sürece gaz transitinin sona ermesinin Moskova’yı gelirden mahrum bırakacağını ileri sürüyor.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Fico’yu Rusya’nın emriyle Ukrayna’ya karşı “ikinci bir enerji cephesi” açmakla suçladı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AfD lideri Weidel: “Güçlü Almanya, zayıf Avrupa demektir” yaklaşımı terk edilmeli

Yayınlanma

23 Şubat’ta yapılacak erken seçimlerde Almanya’nın ikinci büyük partisi olması beklenen Almanya için Alternatif’in (AfD) Eş Başkanı Alice Weidel, The American Conservative’e (TAC) uzun bir mülakat verdi.

Almanya ile Avrupa Birliği’nin geleceğine ve ABD’nin bir dünya gücü olarak tutumuna kadar birçok konuda kendisinin ve partisinin görüşlerini açıklayan Weidel’in, “bağımsızlık” vurgusu yapması ve Berlin’in Avrupa’nın geleceğinde büyük bir rol oynayacağını söylemesi dikkat çekti.

Almanya’nın hayatta kalmak için AB’ye ihtiyacı olmadığını, fakat bunun tam tersinin geçerli olduğunu savunan AfD lideri, Brüksel’in buna rağmen kendilerinin güçlü, Berlin’in zayıf tarafmış gibi davranmaya devam ettiğini ileri sürdü.

“Sanki biz Almanlar ‘Avrupa projesini’ tehlikeye atmamak için hayati çıkarlarımızı bir kenara bırakmak zorundaymışız gibi davranıyorlar,” diyen Weidel, bunun “korkunç bir çarpıtma” olduğunu söyleyerek, “AB ya ulusal çıkarlarımızı dikkate almayı öğrenir ya da yok olur,” iddiasında bulundu.

‘Biz Avrupa’nın kalbiyiz ve sonsuza kadar da öyle kalacağız’

Bu nedenle, Almanya’nın nasıl davranacağının, tamamen AB’nin kararına bağlı olduğunu kaydeden Weidel, AB’nin “güçlü bir Almanya’nın zayıf bir Avrupa anlamına geldiği” ve bu nedenle “Almanların herkesin iyiliği için kendi ulusal çıkarlarının bilincine varmaması gerektiği” şeklindeki inancını tamamen terk etmesi gerektiğinin altını çizdi.

Weidel, “Biz Avrupa’nın kalbiyiz ve sonsuza kadar da öyle kalacağız. Bu kalbin atmayı durdurduğu gün Avrupa ölecektir,” iddiasında bulundu.

ABD kamuoyunun şu anda Ukrayna savaşına olumsuz bakması, oysa Birleşik Krallık, Fransa, Polonya ve Baltık ülkeleri gibi ülkelerin savaşın devamından yana olması çelişkisini nasıl değerlendirdiği sorulduğunda Weidel, meselenin göründüğünden daha karmaşık olduğu yanıtını vererek, ABD’nin kendi iç çelişkilerine bakmak gerektiğini söyledi.

‘ABD’nin istediği, Almanya’nın sömürge olması mı?’

ABD’yi bir “imparatorluk” olarak nitelediklerini, ama bunun “biraz tuhaf bir imparatorluk” olduğunu söyleyen Weidel, “Pazartesiden çarşambaya kadar dünyayı yöneten ama perşembeden pazara kadar bunu tekrar yapmak istemeyen bir imparatorluk. Bu, yayılmacılar ile izolasyonistler arasında muhtemelen ABD’nin bağımsızlığından beri süregelen ebedi bir savaş,” dedi.

Bunun diğer uluslar için, özellikle de Almanlar için işleri biraz zorlaştırdığını kabul eden AfD lideri, Amerikalıların hem Almanların enerji politikasına karıştığını hem de kendi kararlarını almasına izin vermediğini öne sürdü.

Kuzey Akım’ın bir “savaş eylemi” sonucunda sabote edildiğini söyleyip sorumlu olarak ABD’ye işaret eden Weidel, “Mevcut federal Alman hükümetinin hiçbir koşulda saldırganı işaret etmeme korkusu her şeyi anlatıyor. ABD’nin istediği bu mu? Almanya’nın bir sömürge olmasını mı? Kendi enerji politikası hakkında karar verme hakkına sahip olmayan bir sömürge mi? Nereye götürürse götürsün kendi yolunu takip etme hakkına sahip olmayan bir ulus mu?” diye sordu.

‘ABD köle olmamızı istiyorsa, o halde bizden savaşmamızı istememeli’

“Köle olmanın da avantajları” olduğunu belirten Weidel, “efendisinin savaşlarına katılmanın” değil, “barışın tadını çıkarmanın” bir hizmetkârın “en asil hakkı” olduğuna işaret etti.

Fakat ABD liderliğinin bundan da hoşlanmadığını hatırlatan AfD lideri, “Son 30 yılda Avrupa’da, Orta Doğu’da yaşanan pek çok savaşın hepsine ABD’nin isteği üzerine katılmamız bekleniyordu ama neden katılalım ki? Artık savaşmak zorunda değiliz, tarihe çoktan veda ettik. Bu nedenle ordumuzu tanınmayacak kadar şekilsizleştirdik,” dedi.

Weidel, tam da şimdi, “mutlak hiçlik” noktasına ulaşıldığında, Alman siyasi liderlerinin “savaş için heves” keşfettiğini vurguladı.

Savaşçılığın Almanya’da, son dünya savaşından bu yana görülmemiş bir çılgınlık haline geldiğine işaret eden AfD lideri, “Muhalefet lideri CDU şu anda en gürültülü, en kaba savaş çığlığını kimin atabileceği konusunda iktidar partilerini geride bırakıyor. Tüm bunlar tam bir askeri beceriksizliğe rağmen gerçekleşiyor. Burada gördüğümüz şey, gerçekten ve gerçekten, iktidarsız insanların vahşi cinsel fantezileridir. Bu grotesk maskaralığa mümkün olan en kısa sürede son vereceğiz,” diye konuştu.

‘ABD nasıl bir dünyada yaşamak istediğini bilmeli’

Bu konuda ABD ile koordinasyon içinde olacaklarını kabul eden Weidel, fakat bunun için “ABD’nin nasıl bir dünyada yaşamak istediğini bilmesi” gerektiği uyarısında bulundu.

Weidel, “Çünkü eğer bu bir imparatorluk olacaksa, o zaman bunun için kendiniz savaşmalı, kanınızı ve malınızı feda etmelisiniz. Özgür olmayanların bu mücadeleyi sizin için üstlenmesini beklemeyin … Savaşan bir köle her zaman ödül olarak özgürlük talep edecektir. Fakat özgürlük aynı zamanda insanların kendi yollarına gitmeleri ve kendi mutluluklarını aramaları anlamına gelir. Bunu yapmazlarsa, köle olurlar. Ve köleler savaşmaz. Onları bununla suçlamayın,” diye konuştu.

Weidel’e göre bundan dolayı, Başkan Donald Trump, Almanya’nın gelecekte “kendi güvenliğinin sorumluluğunu üstlenmesini” talep ettiğinde, bunun tüm sonuçları konusunda da net olmak zorunda.

AfD lideri, “Kuzey Akım ve enerji tedarikimiz konusundaki endişelerini nazikçe dinleyeceğimizi, fakat kendi kararlarımızı vereceğimizi ve hoşuna gitse de gitmese de bunları kabul etmesi gerektiğini söylemeli,” dedi.

‘Musk, ifade özgürlüğü aşkıyla yanıp tutuşan girişimci bir deha’

TAC’nin Elon Musk’ın AfD’ye verdiği desteği hatırlatması ve Avrupa çapında bir “teknoloji sağının” ortaya çıkıp çıkmadığı yönündeki sorusunu da yanıtlayan Weidel, dünyanın en zengin insanına desteklerinden ötürü teşekkür etti.

Durumu “Avrupa çapında bir teknoloji sağının” ortaya çıkışı olarak tanımlamayacağını kaydeden Weidel, “siyasi solun” onlarca yıldır “muazzam bir fikir tekeli” oluşturduğunu, bu durumun Almanya’da ABD’ye kıyasla çok daha fazla olduğunu, çünkü Almanya’da “solcuların hakim olduğu çok daha fazla devlet kontrollü kurum” bulunduğunu öne sürdü.

Weidel bu nedenle bir “teknoloji solu”ndan söz edebileceklerini fakat bu tekelin “parçalandığını” savundu.

Musk’tan “ifade özgürlüğü aşkıyla yanıp tutuşan girişimci bir deha” olarak bahseden Alman siyasetçi, “Solcuların nadiren argümanları vardır, sadece muhaliflerine hakaret ederler. Şimdiye kadar bu yeterli oldu. Fakat Başkan Donald Trump’ın ilham verici zaferi bu tekelin kırılmakta olduğunu gösterdi,” dedi.

‘Uzlaşmaya ihtiyacımız yok, CDU zaten bizim programımızı savunuyor’

İtalya ve Fransa gibi ülkelerde sağcı partilerin iktidara gelince daha “uzlaşmacı” bir yol izlediği sorusu üzerine Weidel, kendilerinin uzlaşmaya ihtiyaç duymadıklarını ileri sürdü.

Weidel, “Anketlerde hâlâ bizim önümüzde olan tek Alman partisi CDU. Bunun nedeni ne? Çünkü CDU seçim kampanyası için bizim parti programımızı kendi talepleri olarak kopyalıyor,” dedi.

CDU’nun, “belki de daha önce pek çok kez yaptığı gibi bir kez daha seçmenlerine ihanet edeceğini” savunan Weidel, “Ama bence bu seferki son ihanetleri olacak. Çünkü çoğunluğu elde etsek de etmesek de artık bir Almanya için Alternatif var. Belki de CDU bizimle koalisyona girerek son şansını yakalayacak. O zaman CDU’nun seçim kampanyasında talep ettiği şeyi basitçe uygulayacağız. Her iki durumda da irademizi dayatacağız,” dedi.

‘Orduda reform lazım, her ülke şu anda bizi yener’

Alman ordusunun reforme edilmesi ve Almanya’nın yeniden silahlanması üzerine de konuşan AfD lideri, reform ihtiyacının “muazzam” olduğunu söyledi.

“Hangi ülkenin bize saldıracağının neredeyse hiçbir önemi yok; neredeyse herkes tarafından yenilgiye uğratılırız,” diyen Weidel, ülkesinin her yıl savunmaya 50 milyar avro harcadığını ama elde hiçbir şey bulunmadığını savundu.

Weidel, “Artık bu kadar az şey için bu kadar çok para harcamayı göze alamayız. Evet, AfD liderliğindeki bir hükümet savunma bütçesini önemli ölçüde arttıracak, fakat parayı da daha akıllıca kullanacağız. Asıl sorun bu tam verimsizlik,” dedi.

NATO’nun şu anda “kendini yeniden tanımlama” sürecinde olduğunu söyleyen AfD lideri, Trump’ın “nasıl bir yön çizeceğini görmenin” kendilerini heyecanlandırdığını, neler olacağının önümüzdeki birkaç yıl içinde ortaya çıkacağını belirtti.

‘ABD Pasifik’e kayacaksa, NATO’daki eski iş bölümü değişmeli’

Bununla birlikte şimdiden kesin olan bir şey bulunduğunu savunan Weidel, “önceki NATO”da çok güçlü bir iş bölümü olduğunu, farklı ulusların farklı görevler üstlendiğini ve Almanların da sahnede yerini aldığını kaydetti.

Bunun, ABD’nin Avrupa’daki liderliğini sürdürmeye istekli olduğu sürece iyi işlediğini ileri süren AfD lideri, örneğin ABD’nin artık Pasifik’e daha fazla odaklanması durumunda bunun değişmesi gerekeceğinin altını çizdi.

Bu durumda günün sloganının “şahsi sorumluluk” olacağını kaydeden Weidel, “Fakat silahlı kuvvetlerimiz buna hazır değil. Lojistiğe savaş gücü karşısında tamamen sağlıksız bir üstünlük verdik. Sonuç olarak büyük askeri operasyonları bağımsız olarak gerçekleştiremiyoruz,” dedi.

Alman politikacıların bunu yabancı ülkelere “pasifizm olarak satmayı sevdiğini” söyleyen Wedel, kendi gözünde pasifistin, “savaş yapabilecekken yapmayan ve bunun yerine barışı sevdiği için umutsuzca barış isteyen” kişi olduğunu vurguladı.

Weidel, “Öte yandan, kendini savunamadığı için barışı uman bir adam pasifist değildir. O sadece mümkün olan en uzun kışı umut eden bir kardan adamdır,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Avrupa’da Rus gazının yerini Romanya gazı alacak

Yayınlanma

Avrupa Birliği, 2027 yılına kadar Rus doğalgazından tamamen vazgeçmeyi planlarken, aynı dönemde Romanya’nın Karadeniz’deki Neptun Deep sahasından gaz tedariğine başlayacak. Alman enerji devi Uniper, sahanın işletmecisi OMV ile ilk alım anlaşmasını imzaladı.

Avrupa Birliği, 2027 yılına kadar Rus doğalgazını tamamen tedariğini sonlandırma kararı aldı. Aynı yıl, Romanya’nın Karadeniz’deki gaz sahasından sevkiyatlar başlayacak. Sahanın işletmecisi, ilk alım anlaşmasını Almanya ile imzaladı.

Reuters‘in konuya aşina üç kaynağa dayandırdığı haberine göre, Romanya’daki Neptun Deep sahasını geliştiren Avusturyalı OMV, ilk gaz ihracat anlaşmasını imzaladı.

Alıcı konumundaki Alman Uniper, beş yıl boyunca 15 TWh (1,7 milyar metreküp) gaz alımı yapacak. Bu miktar, Almanya’nın 2024 yılı gaz ithalatının yüzde 1,5’ine denk geliyor.

Romanya’nın Karadeniz kıta sahanlığındaki derin deniz sahası Neptun Deep’ten gaz sevkiyatının 2027’de başlaması planlanıyor. Çıkarılabilir rezervlerin 100 milyar metreküp olduğu tahmin ediliyor (2012’deki keşif sırasında 42-84 milyar metreküp olduğu açıklanmıştı).

Bu rakam, sahayı AB’nin en büyük gaz sahalarından biri yapıyor. Üretimin başlamasıyla Romanya, AB’nin en büyük doğalgaz üreticisi ve tarihinde ilk kez net gaz ihracatçısı konumuna gelecek.

Tahminlere göre, Neptun Deep’te zirve üretim döneminde 10 yıl boyunca yıllık yaklaşık 8 milyar metreküp gaz çıkarılacak. Bu sayede Romanya’nın gaz üretimi neredeyse ikiye katlanacak.

Reuters‘e göre, doğalgaz şirketleri, toplam rezervlerin 200 milyar metreküp olarak tahmin edildiği Romanya’nın Karadeniz sektöründe yeni keşifler için önemli bir potansiyel görüyor.

Sahanın işletmecisi, kontrolü OMV’de olan OMV Petrom’dur. Romen devlet şirketi Romgaz’ın yüzde 20,7 hissesi bulunuyor.

Neptun Deep’ten ilk gaz tedarik anlaşmasının duyurusu, Ukrayna’nın 2024’te sona eren transit anlaşmasını yenilemeyi reddetmesinin ardından Rus gazının Avrupa ülkelerine Ukrayna üzerinden transitinin durmasından bir hafta sonra geldi. Bu gelişmeyle birlikte, Gazprom’un savaş öncesi dönemde Avrupa’ya gaz ihracatı için kullandığı beş güzergâhtan sadece biri, Türk Akımı kaldı.

Boru hattı üzerinden Avrupa’ya toplam gaz tedariki 2023’te yaklaşık 27-28 milyar metreküp olarak gerçekleşti (Gazprom artık ilgili istatistikleri yayımlamıyor).

TASS haber ajansının Gazprom’un Ukrayna üzerinden günlük transit verilerine ve Avrupa Gaz İletim Sistemi Operatörleri Ağı’na dayanarak yaptığı hesaplamalara göre, bu rakam 2024’te 32,1 milyar metreküpe ulaştı.

Ukrayna güzergâhı üzerinden 2023’te Avrupa’ya 14 milyar metreküpten fazla gaz ulaştı. TASS‘ın hesaplamalarına göre, 2024’te bu miktar 15,4 milyar metreküpe (Avrupa ihtiyacının yaklaşık yüzde 5’i) yükseldi.

Dolayısıyla, Ukrayna transitinin durmasıyla Gazprom, Avrupa’ya ihracatının yaklaşık yarısını kaybedecek (ancak Macaristan, Sırbistan ve Balkan ülkelerine gaz tedarikinin devam ettiği Türk Akımı üzerinden akışı artırabilir).

Geçen sonbaharda ise Sovyet ve Rus gaz sektörünün Avrupa’daki en eski ortağı olan OMV, yarım asrı aşkın işbirliğinin ardından Gazprom ile ilişkilerini sonlandırdı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English