Bizi Takip Edin

AVRUPA

Almanya ve Çin’in birbirinden uzaklaşması kolay görünmüyor

Yayınlanma

Çin Başbakanı Li Qiang’ın Almanya ziyaretini Die Zeit gazetesi böyle gördü:

 

Dost Kalalım

Fabian Reinbold ve Michael Schlieben

20 Haziran

Almanların Çin hakkındaki olumsuz düşüncelerinin birçoğu kırıldı. Alman ve Çin hükümetlerinin Berlin’deki toplantısı, iki ülkenin birbirinden uzaklaşmasının kolay olmadığını gösteriyor.

Birdenbire her şey eskisi gibi oldu, Alman Federal Şansölyesi dört dakika konuştu, hemen ardından on dört dakika Çin’in yeni başbakanı konuştu ve sonrasında mutlu bir şekilde imzalar atıldı.

Beyannameler, Federal Ekonomi Bakanlığı’nın muazzam Ludwig Erhard Salonu’nda imzalandı. Bunlar; BMW ile Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu arasında bir niyet mektubu ve Mercedes Benz ile yine aynı komisyon arasında bir niyet mektubu. Ayrıca Çin Halk Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı ile Volkswagen arasında vasıflı işçi alımı konusunda bir işbirliği protoklü imzalandı.

İmza seremonisinin yürütüldüğü masanın arkasında, Şansölye Olaf Scholz ve Başbakan Li Qiang dakikalarca her imzayı ayakta alkışladılar. Bir noktada ikisi de terlemeye başladı.

Bir dakika, Almanya-Çin ilişkileri kritik ve gergin bir dönemde değil mi? En azından bu salı günü yapılan ikili hükümet istişareleri, geçmişe kıyasla daha özenliydi. Bu, 2018’den beri bu formattaki ilk yüz yüze görüşme.

Son beş yılda dünya çok değişti. ABD ve Çin arasındaki anlaşmazlıklar doruk noktasına ulaştı. Xi Jinping’in himayesi altında Çin siyaseti, içeride daha milliyetçi ve daha otoriter, dışarıda ise daha saldırgan hale geldi. Ve Berlin’i artık Angela Merkel değil, “trafik ışığı koalisyonu” yönetiyor. Almanya’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığının sonuçlarını vurgulayan akın, Çin’e olan bağımlılığı azaltma çabalarını güçlendirdi.

Çin’in Rusya’nın saldırgan olduğunu reddetmesi de Çin’e yönelik siyasi güvensizliği artırdı. İlişkiler gergin. Kısa süre önce, Maliye Bakanı Christian Lindner’in önceden planlanan Çin gezisi son anda iptal edildi. Eğitim Bakanı Bettina Stark-Watzinger de dahil olmak üzere Lindner’in parti arkadaşlarından birkaçı daha önce Tayvan’ı ziyaret etmişti. Çin Yönetimi açısından bu, içişlerine müdahaledir. Çin devlet şirketi Cosco’nun Hamburg limanına katılması konusunda ise Şansölye Scholz’un planlarına, Ekonomi Bakanı Robert Habeck ve diğer kabine meslektaşları karşı çıktı.

Peki şimdi? Çin’in yeni başbakanı ve birlikte seyahat ettiği dokuz bakanla yapılan iki günlük istişareler son derece dostça mesajlar verdi ve çeşitli yeni randevulaşmalarla sona erdi. Bu yoğunlaştırılacak olan ticari ve bilimsel ilişkilerin yanında, sonbaharda bir Almanya-Çin çevre forumu planlanıyor. Her iki ülke de elektrik ve hidrojen hareketliliği gibi geleceğin teknolojileri konusunda daha yakın işbirliği yapmak istiyor. Ayrıca Alman tarafı için önemli olan acil iklim sorunları hakkında da konuşmak istiyorlar. Öğleden sonra Ekonomi Bakanlığı’nda imzalanan muhtelif anlaşmalar, geçmiş yüz yüze toplantılarda akdedildiği gibi milyar euroluk anlaşmalar değiller.

Ekonominin bazı bölümleri Çin’le işbirliğinden yeterince yararlanamıyor

Federal hükümetin açıkladığı hedef, Çin’e bağımlılıktan kaynaklanan savunmasızlığı azaltmaktır. Ancak Alman ekonomisinin bazı bölümleri, örneğin otomotiv ve kimya endüstrileri, hala Çin pazarından yeterince yararlanamıyor. Çin, Almanya’nın en önemli ticaret ortağıdır ve Almanya da Çin’in Avrupa’daki en önemli ticaret ortağıdır. Ekonomik sebeplerle, her iki hükümet de işbirliğine devam etmek istiyor. Ancak, bu ne kadar devam edecek?

Şu anda Berlin, Washington’daki bazı politikacıların aksine, ekonomik bütünleşmenin risklerini azaltmanın Çin’den ayrışmak anlamına geldiğini düşünmüyor. Scholz, Başbakanlıkta Li Qiang’ın yanındayken kelimesi kelimesine şunları söyledi: “Çin’den ekonomik olarak ayrışmak istemiyoruz.”

Almanya-Çin ekonomik ve teknolojik işbirliği forumu kapsamında öğleden sonra iş dünyası temsilcilerinin bir araya geldiği Ekonomi Bakanlığı’nda yaptığı konuşmada Scholz, “riskleri azaltmanın küreselleşmeden ve dünya ticaretinden uzaklaşmak anlamına gelmediğini” vurguladı. Adil rekabetten bahsediyoruz.

Çin başbakanı dostane şekilde yanıtladı, işbirliğinin genişletilmesinden yana konuştu. On dakika sonra Li, Çin hükümetinin de Berlin gibi bu kavramdan hiç hoşlanmadığını açıkça ortaya koyuyor. “İş yaparken riskleri azaltmanın tabii bir mesele olduğunu” söylüyor. Diğer ülkeler dışlandıysa, bunun adil rekabet ilkelerine aykırı olduğunu ve aynı zamanda küresel ekonomiye de zarar vereceğini söylüyor.

Daha sonra Li, Çin delegasyonunun aniden alkışladığı bir cümle söyledi: “Çinli hastalar, Halk Cumhuriyeti hastanelerinde Alman tıbbi cihazlarıyla muayene edilseydi kimse kendini güvende hissetmezdi.” Bu söylem, ilişkinin barındırmaya devam ettiği çatışma potansiyelini gösteriyor. Birbirinden uzaklaşılamaz ve karşılıklı ilişkilerle ilgili kavramlar ve fikirler üzerine kavga edilir.

Çin, SPD’ye Güveniyor

Uzun zamandır beklenen Ulusal Güvenlik Stratejisinde Federal Hükümet, AB’nin tamamı gibi, Halk Cumhuriyeti’ni şöyle tanımladı. “Çin, ortak, rakip, sistem rakibi”dir. Aynı zamanda bu belgede, rekabet ve rekabet unsurları daha ağır basmaktadır. Bu, Pekin’in hoşuna gitmedi.

Berlin’de de hissedildiği gibi bazen, bazı tatsız düşünceler kalabiliyor. Örneğin devlet misafirlerinin Şansölyelik ziyaretinde, gelenek böyle olduğundan, küçük bir basın toplantısı yapılıp yapılmayacağı perde arkasında uzun süre konuşuldu. Ancak sonunda Federal Hükümet, Çinlilere taviz vererek sorulara izin vermedi.

Bu durumla Olaf Scholz, Alman basını ile değil Çin hükümeti ile diyaloğun ne kadar önemli olduğunu vurgulamış oldu. Şansölye, “gerçek mübadele”nin kriz zamanlarında her zamankinden daha önemli olduğunu vurguladı. Almanya yalnızca ekonomik olarak değil, jeopolitik olarak da Çin’le daha fazla işbirliği istiyor. Örneğin Ukrayna’daki savaş açısından Scholz, “Çin liderliğine Rusya üzerinde nüfuz sahibi olma çağrısı” yaptı. Bu ancak diyalog halindeyseniz mümkündür. “Çin’in saldırgan Rusya’ya silah vermeye devam etmemesi önemlidir.” Bu, Li Qiang’ın karşı çıkmayacağı bir formül. Aksine Li yaptığı açıklamada, Ukrayna’dan bahsetmiyor bile.

Bununla birlikte Çin Hükümeti, mevcut Alman Hükümetinin potansiyel ortağı olarak Şansölye’nin partisine büyük ihtimalle güvenecek gibi görünüyor. Geçtiğimiz günlerde SPD Başkanı Lars Klingbeil Pekin’i ziyaret ettiğinde Li Qiang, “SPD’nin Almanya ve Avrupa’da önemli bir rol oynayacağını umuyoruz” demişti. Pekin’den ince bir mesaj: “SPD iki küçük ortağını etkilemeli ve onlara pragmatik Çin politikasının değerini göstermelidir.” Bununla birlikte SPD, Yeşiller ve FDP’nin aksine, Çin’in Ukrayna savaşında arabuluculuk yapacağına dair hala umutlu.

Çin stratejisi mücadelesinde, Federal Hükümet içerisinde kimin galip geleceği yakında tahmin edilebilecek. Federal Hükümet, uzun süredir ilan edeceğini söylediği ancak defalarca ertelediği Çin stratejisini önümüzdeki haftalarda karara bağlamak istiyor.

Çeviren: Gülçin Akkoç

AVRUPA

CDU’dan Les Républicains’e “Le Pen” desteği

Yayınlanma

Alman Hıristiyan Demokratlarının (CDU) dış politika sözcüsü Jürgen Hardt Euractiv’e yaptığı açıklamada, CDU’nun, aynı AP grubunda yer aldıkları Fransız muhafazakâr partisi Les Républicains’in (LR), Fransız yasama seçimlerinin ikinci turunda Ulusal Birlik ile sol koalisyon Yeni Halk Cephesi’nin karşı karşıya gelmesi halinde cordon sanitaire (güvenlik kordonu) çağrısında bulunmama kararını anlayışla karşıladığını söyledi.

Hardt, “Les Républicains’in mevcut durumda ne Rassemblement National’i [Ulusal Birlik] ne de radikal solu destekleyemeyeceğini anlayabiliyorum, zira her iki kamp da devlet için bir tehdit oluşturuyor,” dedi.

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un geçtiğimiz ay yapılan Avrupa seçimlerinde RN karşısında aldığı ağır yenilginin ardından yapılan erken genel seçimlerin pazar günkü ilk turunda muhafazakâr LR sadece %6,57 oy alabildi.

Bir zamanlar ülkenin en büyük sağ partisi olan LR, RN ile Macron’un Rönesans hareketi arasında kalarak yıllar içinde siyasi zemin kaybetti.

Cumhurbaşkanının Ulusal Meclisi feshedeceğini ve yeni seçimlere gidileceğini açıklamasından birkaç gün sonra, partinin lideri Eric Ciotti’nin diğer LR yetkililerine danışmadan RN ile bir seçim anlaşması yaptığını açıklamasıyla parti fiilen ikiye bölündü.

Bu durum CDU’nun müttefiklerinin, her ikisinin de üyesi olduğu “merkez sağ” Avrupa Halk Partisi’nden (EPP) ihraç edilebilecekleri uyarısında bulunmalarına yol açtı.

Pazar günü RN’nin ilk turda tarihi bir üstünlük sağlamasının ardından LR üyeleri ikinci tur için herhangi bir oylama talimatı vermeme konusunda da anlaştı.

RN adayının Yeni Halk Cephesi’nden başka bir adaya karşı yarışması durumunda muhafazakârlar “aşırı sağcı” adaya karşı oy verme çağrısı yapmayacaklar, yani cordon sanitaire artık bir parti politikası değil.

Hardt böyle bir stratejinin “anlaşılabilir” olduğunu söylerken, kararı seçmenlere bırakmak ile aşırı sağa açıkça oy verilmesi çağrısında bulunmak arasında ayrım yaptı.

Sözcü, “LR, RN’nin ikinci turda seçilmesi için çağrıda bulunsaydı, EPP’deki konumlarının ciddi bir şekilde sorgulanması gerekirdi,” dedi.

LR’nin önde gelen AP üyesi, aynı zamanda geçen hafta EPP grubunun başkan yardımcısı ve parti saymanı seçilen François-Xavier Bellamy, kampanyanın başlarında “aşırı sağı” hiçbir zaman açıkça desteklememiş olmasına rağmen “elbette RN’yi sola tercih edeceğini” söylemişti.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Orbán FT’ye yazdı: Avrupa’yı yeniden rekabetçi yapmak istiyoruz

Yayınlanma

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, ülkesinin Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi dönem başkanlığını üstlenmesinin ardından Financial Times (FT) için bir yazı kaleme aldı.

“İki dönem başkanlığımız arasında üstlendiğim başbakanlık görevim sırasında, Avrupa’nın rekabet gücünün erozyonuna tanıklık etmek için eşsiz bir bakış açısına sahip oldum,” diyen Macar lider, 1990’larda “Avrupa entegrasyonu”nun mimarlarından Alman lider Helmut Kohl’ün, Avrupa’nın siyasi hayatta kalmasının iktisadi rekabet gücünü korumasına bağlı olduğuna yönelik düşüncesini hatırlattı.

AB’nin rekabet gücünü kaybetmesinin son yıllarda giderek artan bir eğilim haline geldiğini savunan Orbán, bu düşüşü, Brüksel’in “dünya ekonomisinin gerçeklerine ters düşen yanlış yönlendirilmiş kararlarına” bağladı.

Brüksel’in, ilgili sanayilere yeterince danışmadan “kendi ideolojik hedeflerini” dayattığı yeşil dönüşümün bunun başlıca örneği olduğunu öne süren Macar lider, “Enerji fiyatlarının ABD’dekinden üç ila beş kat daha yüksek olması nedeniyle Avrupalı şirketler rekabet güçlerini kaybetmekte ve fonlarını inovasyon yerine elektrik faturalarına ayırmak zorunda kalmaktadır,” dedi.

Macaristan Başbakanı, Avrupa’nın özellikle elektrikli araç geliştirme ve üretimine vurgu yaparak, yeşil endüstride liderliği hedeflemesi gerektiğinin açık olduğunun altını çizdi. Fakat Orbán’a göre, “endüstriyel paydaşları engelleyen ve vatandaşlara yük getiren düzenlemelerin dayatılması artık sürdürülebilir değildir.”

Macar lider, çiftçiler için de üretim maliyetlerinin önemli ölçüde arttığına ve giderek daha karmaşık hale gelen yeşil yükümlülükleri yerine getirmek zorunda olduklarına işaret etti.

İşletmelerin de giderek ağırlaşan vergi yükleriyle karşı karşıya kaldığını savunan Macar lider, OECD’nin küresel asgari kurumlar vergisinin ocak ayında yürürlüğe girmesinin “feci bir başarısızlık” olduğunu, tüm AB üye ülkeleri de dahil olmak üzere yaklaşık 140 ülkenin bu anlaşmaya katılmış olmasına rağmen, ABD, Çin ve Hindistan gibi önemli rakiplerin henüz bu anlaşmayı kabul etmediğini vurguladı.

Orbán, “Avrupa çok daha az cazip bir yatırım yeri haline geldi, hatta Avrupalı şirketleri başka pazarlara taşınmayı düşünmeye sevk etti. Başlıca AB ülkelerindeki ekonomik büyüme bu yıl ancak %1’e ulaşırken, ABD’nin yaklaşık %3, Çin’in %5’e yakın ve Hindistan’ın neredeyse %7 oranında büyümesi bekleniyor. Zaman içinde daha da geride kalacağız,” diyerek “acil bir rota düzeltmesi” çağrısında bulundu.

Macaristan’daki kendi deneyimlerine göre, ekonomik başarının “rekabet ve iş dostu bir ortam” gerektirdiğini savunan Başbakan, hükümetinin yaptıklarını şöyle sıraladı: düz oranlı kişisel gelir vergisi; AB ülkeleri arasında en düşük kurumlar vergisi; ticaret ve yatırım ilişkilerini çeşitlendirerek Asya-Pasifik’teki ortaklar ile teknoloji ve inovasyon işbirliği. Orbán, bu sayede geçtiğimiz yıl Macaristan’a rekor düzeyde doğrudan yabancı yatırım girişi olduğunu yazdı.

Avrupalı mevkidaşlarını, sağlıklı rekabetin yanı sıra en iyi teknolojilerle işbirliğinin daha fazla büyümeye yol açacağına ikna etmeyi amaçladıklarını söyleyen Orbán, “Özellikle de başlıca sanayi paydaşlarıyla işbirliği içinde yeni bir yeşil sanayi stratejisi öneriyoruz,” dedi.

Avrupa ekonomisinin ana oyuncularının ticaret savaşı yoluyla rekabetten korunmak istemediklerini bildiklerini de söyleyen Macar lider, amaçlarının şirketlerin uygun fiyatlı, güvenli enerjiye erişimini ve asgari idari yüklerle rekabete girebilmelerini sağlayarak “iş dostu bir ortam” oluşturmak olduğuna işaret etti.

Orbán makalesini şöyle bitirdi:

“Açık bir ekonomi ve uluslararası işbirliğini teşvik ederken Avrupa’nın ekonomik genişlemesini yeniden başlatacak yeni bir rekabetçilik anlaşmasını müzakere etmeyi hedefliyoruz. Dış sınırların korunmasının önemini ve bu amaçla AB fonlarının gerekliliğini vurgulayarak, başlıca menşe ve transit ülkelerle yakın bir şekilde çalışarak yasadışı göçü engellemek istiyoruz. Ayrıca, bölgeler arasında daha fazla yakınlaşma sağlamak üzere uyum politikasının geleceğini şekillendirmeye çalışıyoruz. Son olarak, çiftçi odaklı bir AB tarım politikasının temellerini oluşturmayı hedefliyoruz.

Macaristan’ın rekabetçilik stratejisinin Alman-Fransız büyüme ve rekabetçilik gündeminden ilham aldığı bir sır değil. Dolayısıyla Berlin ve Paris’in Roma ile birlikte Macaristan dönem başkanlığının girişimlerini desteklemesi şaşırtıcı değildir. Rekabetçi bir Avrupa’nın tüm üye devletlerin çıkarlarına hizmet edeceğine inanıyoruz. Macaristan son derece aktif bir AB dönem başkanlığı için hazırlanıyor. İdeolojik anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp Avrupa’nın motorunu çalıştırmanın zamanı geldi. Gelin Avrupa’yı yeniden rekabetçi hale getirelim.”

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Alman sanayisi silah sektörüne yöneliyor

Yayınlanma

Ukrayna savaşının ardından silah endüstrisine tedarik sağlama konusundaki yaygın tabuyu yıkarak askeri teçhizat ve hizmet sektörüne giren Alman şirketlerinin sayısı giderek artıyor.

Financial Times’ta (FT) yer alan haberde, askeri ekipman ve hizmetine yönelik üretim ve yatırımda yaşanan artışa işaret ediliyor. Örneğin motor üreticisi Deutz geçen hafta motosiklet operasyonlarının yanı sıra tank motorları da üretmeyi planladığını açıkladıktan sonra hisseleri yüzde 20’den fazla artış gösterdi.

Mühendislik grubu, Alman ekonomisinin bel kemiği olarak nitelendirilen Mittelstand şirketleri arasında savunma sözleşmeleri yasağını yeniden gözden geçiren ya da sona erdirenler arasında yer alıyor.

Nazi rejimi ile endüstriyel işbirliğinin mirası nedeniyle Alman iş dünyasının bir bölümü uzun süredir savunma sektörüyle ilişki kurmaktan kaçınıyor. Fakat Şubat 2022’den bu yana, lazer üreticisi Trumpf ve bileşen firması Hawe Hydraulik gibi ülkenin mühendislik tedarik zincirindeki bazı kilit oyuncular askeri sözleşmeleri hedeflerine koydu.

Alman ekonomisi: Avrupa’nın iktisadi motoru dağılıyor mu?

“Özgürlüğün gerekirse askeri yollardan savunulması…”

FT’ye konuşan siyaset bilimci ve Alman Dış İlişkiler Konseyi’nin eski direktörü Cathryn Clüver Ashbrook, savunma sektörüne ilişkin uzun süredir devam eden tutumların hızla değiştiğini söyledi ve “Avrupa kıtasında üç yıl süren savaşın ve ağır ekonomik kayıpların ardından Almanya tarihi bir değişim geçirmeye hazır görünüyor,” dedi.

Geçtiğimiz ay Kanada ordusuna 1.500 kamyon sevk etmek üzere yeni bir sözleşme imzaladığını duyuran Daimler, “Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı saldırı savaşı, toplumumuzda özgürlüğün gerekirse askeri yollarla savunulması gerektiği konusundaki farkındalığı kesinlikle artırdı,” dedi.

Alman hükümeti ekonomide zorlanıyor: Hem Berlin’de, hem Brüksel’de gerilim

Savaş sanayisi artık “damgalanmıyor”

Savunma siparişleri üzerindeki yasağını 2022 yılında sona erdiren mühendislik şirketi Hawe Hydraulik’in başkanı Karl Haeusgen, Ukrayna savaşı ve ardından Avrupa’nın askeri harcamalarını artırma yönündeki baskısının savunma sektörü etrafındaki “damgalamayı” azalttığını söyledi.

Haeusgen, “Savunma tedarik zincirinin büyük bir kısmı üç ya da dört yıl öncesine göre tamamen farklı bir imaja sahip,” dedi.

Şirketin eskiden savunma sektörüne tedarik yapmama kuralı vardı, fakat şimdi yönetim kurulu düzeyindeki komitesi, araçlar ve gemiler de dahil olmak üzere askeri ekipmanlarda kullanılabilen valfleri ve pompaları için siparişleri değerlendiriyor.

FT: Alman KOBİ’leri alarm veriyor

“Sivil” üretim askeri üretim ile uyumlulaşıyor

Bu değişim aynı zamanda Alman endüstrisinin Çin’den gelen zayıf talep karşısında toparlanmaya çalıştığı bir döneme de denk geliyor. Gelişen savunma sektörünün aksine, ülkenin otomotiv endüstrisi elektrikli araçlara geçişin zor olduğu bir dönemde büyük çaplı işten çıkarmalar ilan etmek zorunda kaldı.

Alman Dış İlişkiler Konseyi’nden Christian Mölling, Almanya’nın, şirketlerin askeri üretim operasyonlarını sivil üretime dönüştürme ihtiyacıyla karşı karşıya kaldığı soğuk savaşın hemen ardından Avrupa’nın tersi bir durumla karşı karşıya olduğunu savundu.

Mölling, “Askeri dünyada daha verimli olmak için [sivil] üretim kapasitesini, teknolojiyi ve prosedürleri nasıl kullanabileceğinizi yeniden düşünüyorsunuz,” dedi.

AfD ve Almanya: Avrupa İhracatçılar Federasyonu mu?

İşgücü otomotivden savunmaya kayıyor

Dünyanın önde gelen otomotiv tedarikçilerinden biri olan ve 200.000 çalışanı bulunan Continental, kısa bir süre önce yüzlerce çalışanını Alman savunma şirketi Rheinmetall’e transfer etmek üzere bir plan başlatmıştı.

Rheinmetall yöneticilerinden Peter Sebastian Krause o dönemde yaptığı açıklamada Continental çalışanlarının şirkete “son derece değerli” beceriler kazandıracağını söylemişti.

Müşterileri arasında çip üretim ekipmanı şirketi ASML de dahil olmak üzere yarı iletken endüstrisi bulunan lazer üreticisi Trumpf, savunma sektörüne tedarik yasağını kaldırmayı düşünen bir başka şirket. 

Şirketin lazerleri Çin de dahil olmak üzere ihracat kısıtlamalarına tabi çünkü Alman hükümeti bunları hem sivil hem de askeri uygulamaları olan “çift kullanımlı” olarak değerlendiriyor.

Şirketin lazer operasyonları başkanı Hagen Zimer, savunma şirketlerinin şirketin lazerlerinin insansız hava araçlarını düşürmek gibi askeri kullanımlarına ilgi gösterdiğini söyledi. FT’ye verdiği demeçte lazerin güçlü bir savunma aracı olabileceğini belirten Zimer, bu teknoloji olmadan “savaş bölgelerinde 200 insansız hava aracından oluşan çok yönlü bir saldırıya karşı savunma yapmanın mümkün olmadığını” sözlerine ekledi.

Almanya’da sanayisizleşme tartışmaları üzerine bir değerlendirme

Lufthansa da askeri sanayiye adım attı

Havayolu grubunun yüzde yüz iştiraki olan ve aktif küresel filonun yaklaşık beşte birine hizmet veren Lufthansa Technik, geçen yıl resmi olarak bir askeri uçak servis bölümü kurdu. Hızla büyüyen bir iş kolu haline gelen birim, Almanya’nın Chinook helikopterlerinin ve F-35 savaş uçaklarının bakımına yardımcı olacak.

Lufthansa Technik yöneticisi Michael von Puttkamer, “Alman hükümetiyle olan ilişkimize dayanarak 2019’da savunmaya daha büyük bir adım atmaya karar verdik,” dedi ve askeri yeniden yapılandırılmaya ayrılan 100 milyar avroluk fonun “sektöre daha fazla adım atmak için bir fırsat olduğunu” sözlerine ekledi.

Puttkamer, “Savunmaya adım atmanın sadece büyük bir iş fırsatı değil, aynı zamanda Alman silahlı kuvvetlerimizin ülkemizi savunabilmesini desteklemek olduğunu düşünüyoruz,” dedi.

Tank parçaları üreticisi Renk’in CEO’su Susanne Wiegand, Almanya’da sivil ve savunma imalat sektörleri arasında artan “sinerjinin” her iki tarafa da fayda sağlayabileceğini söyledi.

Wiegand, “Bu, teknolojiyi daha da geliştirmenin harika bir yolu. Yenilikler askeri dünyadan geliyor ve sivil uygulamalara doğru yol alıyor ve bunun tersi de geçerli,” ifadelerini kullandı.

BASF CEO’su: Sanayinin AB ekonomisindeki payı küçülecek

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English