Bizi Takip Edin

AVRUPA

Almanya ve Çin’in birbirinden uzaklaşması kolay görünmüyor

Yayınlanma

Çin Başbakanı Li Qiang’ın Almanya ziyaretini Die Zeit gazetesi böyle gördü:

 

Dost Kalalım

Fabian Reinbold ve Michael Schlieben

20 Haziran

Almanların Çin hakkındaki olumsuz düşüncelerinin birçoğu kırıldı. Alman ve Çin hükümetlerinin Berlin’deki toplantısı, iki ülkenin birbirinden uzaklaşmasının kolay olmadığını gösteriyor.

Birdenbire her şey eskisi gibi oldu, Alman Federal Şansölyesi dört dakika konuştu, hemen ardından on dört dakika Çin’in yeni başbakanı konuştu ve sonrasında mutlu bir şekilde imzalar atıldı.

Beyannameler, Federal Ekonomi Bakanlığı’nın muazzam Ludwig Erhard Salonu’nda imzalandı. Bunlar; BMW ile Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu arasında bir niyet mektubu ve Mercedes Benz ile yine aynı komisyon arasında bir niyet mektubu. Ayrıca Çin Halk Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı ile Volkswagen arasında vasıflı işçi alımı konusunda bir işbirliği protoklü imzalandı.

İmza seremonisinin yürütüldüğü masanın arkasında, Şansölye Olaf Scholz ve Başbakan Li Qiang dakikalarca her imzayı ayakta alkışladılar. Bir noktada ikisi de terlemeye başladı.

Bir dakika, Almanya-Çin ilişkileri kritik ve gergin bir dönemde değil mi? En azından bu salı günü yapılan ikili hükümet istişareleri, geçmişe kıyasla daha özenliydi. Bu, 2018’den beri bu formattaki ilk yüz yüze görüşme.

Son beş yılda dünya çok değişti. ABD ve Çin arasındaki anlaşmazlıklar doruk noktasına ulaştı. Xi Jinping’in himayesi altında Çin siyaseti, içeride daha milliyetçi ve daha otoriter, dışarıda ise daha saldırgan hale geldi. Ve Berlin’i artık Angela Merkel değil, “trafik ışığı koalisyonu” yönetiyor. Almanya’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığının sonuçlarını vurgulayan akın, Çin’e olan bağımlılığı azaltma çabalarını güçlendirdi.

Çin’in Rusya’nın saldırgan olduğunu reddetmesi de Çin’e yönelik siyasi güvensizliği artırdı. İlişkiler gergin. Kısa süre önce, Maliye Bakanı Christian Lindner’in önceden planlanan Çin gezisi son anda iptal edildi. Eğitim Bakanı Bettina Stark-Watzinger de dahil olmak üzere Lindner’in parti arkadaşlarından birkaçı daha önce Tayvan’ı ziyaret etmişti. Çin Yönetimi açısından bu, içişlerine müdahaledir. Çin devlet şirketi Cosco’nun Hamburg limanına katılması konusunda ise Şansölye Scholz’un planlarına, Ekonomi Bakanı Robert Habeck ve diğer kabine meslektaşları karşı çıktı.

Peki şimdi? Çin’in yeni başbakanı ve birlikte seyahat ettiği dokuz bakanla yapılan iki günlük istişareler son derece dostça mesajlar verdi ve çeşitli yeni randevulaşmalarla sona erdi. Bu yoğunlaştırılacak olan ticari ve bilimsel ilişkilerin yanında, sonbaharda bir Almanya-Çin çevre forumu planlanıyor. Her iki ülke de elektrik ve hidrojen hareketliliği gibi geleceğin teknolojileri konusunda daha yakın işbirliği yapmak istiyor. Ayrıca Alman tarafı için önemli olan acil iklim sorunları hakkında da konuşmak istiyorlar. Öğleden sonra Ekonomi Bakanlığı’nda imzalanan muhtelif anlaşmalar, geçmiş yüz yüze toplantılarda akdedildiği gibi milyar euroluk anlaşmalar değiller.

Ekonominin bazı bölümleri Çin’le işbirliğinden yeterince yararlanamıyor

Federal hükümetin açıkladığı hedef, Çin’e bağımlılıktan kaynaklanan savunmasızlığı azaltmaktır. Ancak Alman ekonomisinin bazı bölümleri, örneğin otomotiv ve kimya endüstrileri, hala Çin pazarından yeterince yararlanamıyor. Çin, Almanya’nın en önemli ticaret ortağıdır ve Almanya da Çin’in Avrupa’daki en önemli ticaret ortağıdır. Ekonomik sebeplerle, her iki hükümet de işbirliğine devam etmek istiyor. Ancak, bu ne kadar devam edecek?

Şu anda Berlin, Washington’daki bazı politikacıların aksine, ekonomik bütünleşmenin risklerini azaltmanın Çin’den ayrışmak anlamına geldiğini düşünmüyor. Scholz, Başbakanlıkta Li Qiang’ın yanındayken kelimesi kelimesine şunları söyledi: “Çin’den ekonomik olarak ayrışmak istemiyoruz.”

Almanya-Çin ekonomik ve teknolojik işbirliği forumu kapsamında öğleden sonra iş dünyası temsilcilerinin bir araya geldiği Ekonomi Bakanlığı’nda yaptığı konuşmada Scholz, “riskleri azaltmanın küreselleşmeden ve dünya ticaretinden uzaklaşmak anlamına gelmediğini” vurguladı. Adil rekabetten bahsediyoruz.

Çin başbakanı dostane şekilde yanıtladı, işbirliğinin genişletilmesinden yana konuştu. On dakika sonra Li, Çin hükümetinin de Berlin gibi bu kavramdan hiç hoşlanmadığını açıkça ortaya koyuyor. “İş yaparken riskleri azaltmanın tabii bir mesele olduğunu” söylüyor. Diğer ülkeler dışlandıysa, bunun adil rekabet ilkelerine aykırı olduğunu ve aynı zamanda küresel ekonomiye de zarar vereceğini söylüyor.

Daha sonra Li, Çin delegasyonunun aniden alkışladığı bir cümle söyledi: “Çinli hastalar, Halk Cumhuriyeti hastanelerinde Alman tıbbi cihazlarıyla muayene edilseydi kimse kendini güvende hissetmezdi.” Bu söylem, ilişkinin barındırmaya devam ettiği çatışma potansiyelini gösteriyor. Birbirinden uzaklaşılamaz ve karşılıklı ilişkilerle ilgili kavramlar ve fikirler üzerine kavga edilir.

Çin, SPD’ye Güveniyor

Uzun zamandır beklenen Ulusal Güvenlik Stratejisinde Federal Hükümet, AB’nin tamamı gibi, Halk Cumhuriyeti’ni şöyle tanımladı. “Çin, ortak, rakip, sistem rakibi”dir. Aynı zamanda bu belgede, rekabet ve rekabet unsurları daha ağır basmaktadır. Bu, Pekin’in hoşuna gitmedi.

Berlin’de de hissedildiği gibi bazen, bazı tatsız düşünceler kalabiliyor. Örneğin devlet misafirlerinin Şansölyelik ziyaretinde, gelenek böyle olduğundan, küçük bir basın toplantısı yapılıp yapılmayacağı perde arkasında uzun süre konuşuldu. Ancak sonunda Federal Hükümet, Çinlilere taviz vererek sorulara izin vermedi.

Bu durumla Olaf Scholz, Alman basını ile değil Çin hükümeti ile diyaloğun ne kadar önemli olduğunu vurgulamış oldu. Şansölye, “gerçek mübadele”nin kriz zamanlarında her zamankinden daha önemli olduğunu vurguladı. Almanya yalnızca ekonomik olarak değil, jeopolitik olarak da Çin’le daha fazla işbirliği istiyor. Örneğin Ukrayna’daki savaş açısından Scholz, “Çin liderliğine Rusya üzerinde nüfuz sahibi olma çağrısı” yaptı. Bu ancak diyalog halindeyseniz mümkündür. “Çin’in saldırgan Rusya’ya silah vermeye devam etmemesi önemlidir.” Bu, Li Qiang’ın karşı çıkmayacağı bir formül. Aksine Li yaptığı açıklamada, Ukrayna’dan bahsetmiyor bile.

Bununla birlikte Çin Hükümeti, mevcut Alman Hükümetinin potansiyel ortağı olarak Şansölye’nin partisine büyük ihtimalle güvenecek gibi görünüyor. Geçtiğimiz günlerde SPD Başkanı Lars Klingbeil Pekin’i ziyaret ettiğinde Li Qiang, “SPD’nin Almanya ve Avrupa’da önemli bir rol oynayacağını umuyoruz” demişti. Pekin’den ince bir mesaj: “SPD iki küçük ortağını etkilemeli ve onlara pragmatik Çin politikasının değerini göstermelidir.” Bununla birlikte SPD, Yeşiller ve FDP’nin aksine, Çin’in Ukrayna savaşında arabuluculuk yapacağına dair hala umutlu.

Çin stratejisi mücadelesinde, Federal Hükümet içerisinde kimin galip geleceği yakında tahmin edilebilecek. Federal Hükümet, uzun süredir ilan edeceğini söylediği ancak defalarca ertelediği Çin stratejisini önümüzdeki haftalarda karara bağlamak istiyor.

Çeviren: Gülçin Akkoç

AVRUPA

Meloni: Trump düşman değil, ‘pragmatik’ bir AB yaklaşımı gerek

Yayınlanma

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, 19-20 Aralık’ta yapılacak Avrupa Konseyi toplantısı öncesinde, AB’nin Donald Trump yönetimine karşı pragmatik bir yaklaşım sergilemesi ve NATO’da AB’nin rolünün Amerika’nınkine denk olacak şekilde güçlendirilmesi çağrısında bulundu.

Meloni 17 Aralık Salı günü İtalyan parlamentosunda yaptığı konuşmada ABD’ye karşı “pragmatik, yapıcı ve açık bir yaklaşımın” önemine dikkat çekti. Meloni, AB-ABD işbirliği alanlarından yararlanılmasını ve “her iki tarafa da zarar verecek” ticari anlaşmazlıkların önlenmesi için çalışılmasını önerdi.

“Merkez sol” Demokratik Parti’den (PD) bir milletvekilinin sorusunu yanıtlayan Meloni, ABD’nin seçilmiş başkanının “düşman” olarak nitelendirilmesini reddetti.

Meloni, “Korumacı iktisadi politikalar konusunda endişeler varsa, ki bundan kaçınmak için kesinlikle çalışmalıyız, birini düşman olarak tanımlayarak bir diyalog başlatmanın bunu başarmaya yardımcı olacağına inanmıyorum,” dedi.

Avrupa’nın savunması konusunda ise Meloni, NATO çerçevesinde daha güçlü ve daha özerk bir Avrupa’ya ihtiyaç olduğunu belirtti. Meloni, Avrupa’nın NATO içinde “ağırlık ve saygınlık bakımından” Amerika’nınkine denk bir Avrupa ayağı oluşturmayı hedeflemesi gerektiğini de sözlerine ekledi.

İtalyan lider, “Atlantik İttifakına olan bağlılığımız güvenliğimizin temel taşı olmaya devam etmektedir, fakat Avrupa bu ittifak içerisinde daha büyük bir rol üstlenmeyi hedeflemelidir,” ifadelerini kullandı.

İtalyan başbakanı çarşamba günü Fransız, Alman, Polonyalı, İngiliz ve Ukraynalı liderler ve NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ile birlikte “Weimar Plus” zirvesi için Brüksel’de olacak.

Meloni ayrıca muhalefetin İtalya’nın AB içinde yalnızlaştığı yönündeki iddialarını da reddederek “gerçeklerin bunun tam tersini gösterdiğini” söyledi.

Örneğin Meloni, Raffaele Fitto’nun Avrupa Komisyonu başkan yardımcısı olarak atanmasının, daha önce AB içinde muhafazakârları bir kenara iten cordon sanitaire’i kırdığını söyledi.

Mercosur anlaşmasıyla ilgili olarak Meloni, İtalya’nın uygun bir denge olmadan bu anlaşmayı desteklemeyeceğini vurguladı. Meloni, “İtalya, Batılı olmayan küresel aktörlerin etkisi altına girme riski taşıyan bizimkine benzer bir kıta olan Latin Amerika’ya yatırım yapma fırsatları görüyor,” dedi.

Bununla birlikte, anlaşmanın “diğer ülkeler bizim üreticilerimize uyguladığımız gıda standartlarına uymadıkları için genellikle en yüksek maliyetlere katlanan” tarım sektörünü ele alması gerektiği konusunda uyardı.

Suriye konusuna da değinen Meloni, Beşar Esad yönetiminin düşmesini “iyi haber” olarak nitelendirdi fakat ülkenin geleceğine ilişkin endişelerini de dile getirdi.

Meloni, “Şam’da açık bir büyükelçiliği bulunan tek G7 ülkesi olan İtalya, Suriye’nin yeni liderliğiyle ilişki kurmaya hazır,” dedi.

Yeni Suriye hükümetinden gelen “cesaret verici ilk sinyalleri” kabul etmekle birlikte Meloni ihtiyatlı olunması çağrısında bulundu. İtalyan lideri, “Sözleri eylemler takip etmeli; yeni yetkilileri eylemlerine göre yargılayacağız,” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İsveç’ten “enerji kablosu” projesine Alman elektrik reformu şartı

Yayınlanma

İsveç, Berlin’in elektrik piyasasını yeniden düzenleyerek denizaşırı ülkelerden daha düşük maliyetli elektrik çekmeyi durdurması halinde Almanya’yı güney İsveç’e bağlayacak bir elektrik kablosu projesini onaylamaya hazır olduğunu açıkladı.

İsveç Enerji Bakanı Ebba Busch Financial Times’a (FT) yaptığı açıklamada, Almanya ve İsveç elektrik piyasalarını birbirine bağlaması planlanan 700 megavatlık Hansa PowerBridge projesinin “Almanya kendi sistemini düzene sokana kadar” erteleneceğini söyledi. 

Busch, Almanya’nın iç elektrik piyasasını, şebekelerinin verimliliğini artıracak ve fiyatları düşürecek ihale bölgelerine ayırması halinde İsveç hükümetinin proje üzerinde “harekete geçmeye hazır olacağını” da sözlerine ekledi.

Bu tür reformların, Almanya’nın İsveç’in büyük ölçüde hidroelektrikle üretilen daha ucuz elektriğini çekmesini ve İsveçli tüketiciler için maliyetlerin artmasını önleyeceği düşünülüyor.

Elektrik, şebekeler üzerinde en yüksek fiyat talebinin olduğu yere doğru akıyor. İsveç’in şebekesi halihazırda Baltık Denizinin altından geçen bir enterkonnektör aracılığıyla Almanya’ya bağlı.

Avrupa’daki elektrik fiyatlarına ilişkin tartışmalar, AB üyesi ülkelerin Rus gazı ve fosil yakıtlardan uzaklaşmak için sisteme hava koşullarına bağlı yenilenebilir enerji eklemek için acele etmeleri nedeniyle bu yıl giderek hararetlendi.

Bu durum, güneşin parladığı ve rüzgârın estiği dönemlerde önemli ölçüde fazla üretime yol açarken, güneş ya da rüzgârın olmadığı zamanlarda da üretimin çok düşük olduğu dönemleri beraberinde getirdi. Sonuç olarak birçok ülkede fiyatlar son derece dalgalı bir seyir izledi.

Busch, geçtiğimiz çarşamba ve perşembe günleri İsveç’in güneyinde fiyatların “eksi fiyatlardan” kilovat saat başına yaklaşık 1 avroya sıçradığını söyledi. Busch, bunun yatırım için “çok zor bir durum yarattığını” da sözlerine ekledi.

Yaz aylarında Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis de Yunanistan’daki açıklanamaz yüksek faturalarla ilgili endişelerini dile getirmiş ve bloğun enerji sistemini daha iyi incelenmesi gereken bir “kara kutu” olarak tanımlamıştı.

Mitsotakis, “İyi işleyen ve yenilenebilir enerji kaynaklarından gerçekten yararlanan bir enerji piyasasına sahip olmak istiyorsak, bu konulara bakan ve müdahale etme kapasitesine sahip bir tür Avrupa düzenleyicisi düşünmeliyiz,” dedi.

AB’nin enerji düzenleyicisi Acer pazartesi günü, elektrik şebekesi maliyetlerinin 2050 yılına kadar iki katına çıkabileceği ve mevcut şebekelere daha fazla yük bindikçe “elektrik faturalarının genel karşılanabilirliğini tehlikeye atacağı” uyarısında bulundu.

Norveçli politikacılar geçen hafta, ülkedeki elektrik fiyatlarının 2009’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaşması üzerine, Norveç ile Danimarka, Almanya ve Britanya arasındaki enterkonektörleri gözden geçirmek istediklerini söyledi. O zamandan bu yana fiyatlar aralık ayı için rekor düşük seviyelere geriledi.

Oslo’nun endişelerine atıfta bulunan Busch, “dünyanın geri kalanının bir parçası olmayı seven açık, ilerici bir ülkenin bu birbirine bağlı enerji sisteminin bir parçası olmak istemeyebileceğimizin sinyalini vermesinin Avrupa için üzücü bir an olduğunu” söyledi.

Busch, Almanya’nın yüksek fiyatlarının sorumlusu olarak nükleer santrallerini kapatma ve 2011 yılında Japonya’da meydana gelen Fukushima kazasının ardından AB düzeyinde nükleere verilen desteğe karşı çıkma kararını gösterdi.

İsveç de bir önceki hükümet döneminde benzer bir karar almış aöa politikasını değiştirerek Avrupa düzeyinde nükleer enerjinin en güçlü savunucularından biri haline gelmişti.

İsveç’in kendi enerji sistemi, ülkenin hidroelektrik santrallerinin çoğunun bulunduğu kuzeyden zayıf iletim bağlantıları olduğu için genellikle büyük bölgesel fiyat farklılıklarından muzdarip.

Geçtiğimiz hafta Volvo Cars, Volvo Trucks ve SKF’ye ev sahipliği yapan Göteborg’daki tüketiciler elektrik için kuzeydeki Luleå kentindekilerden 190 kat daha fazla ödedi.

FT’ye konuşan İsveç’in önde gelen bir şirket yöneticisi, “Enerji politikamız umutsuz. Eğer işleri kısa sürede yoluna koymazsak, sanayinin büyük bir kısmı sıkıntıya girebilir,” dedi.

Busch, Avrupa’nın nükleer enerji konusunda “siyasi mücadelelere” girmeyi bırakması ve sistemi istikrara kavuşturmak için teknolojiye daha fazla yatırım yapılmasını teşvik etmesi gerektiğini söyledi.

Busch, nükleer karşıtı Yeşiller partisinin üyesi Alman Enerji Bakanı Robert Habeck’i kastederek, “Hiçbir siyasi irade fiziğin temel kurallarını geçersiz kılamaz, Dr. Robert Habeck bile,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AB’den Rusya’nın Baltık Denizi’ndeki tankerlerini alıkoyma tehdidi

Yayınlanma

12 İskandinav ve Baltık ülkesi, Baltık Denizi üzerinden Rus petrolü taşıyan tankerlerin operasyonlarını yakından izlemeye başlayacak.

Birçoğu hurdaya ayrılmaya hazır olan bu “şaibeli” gemiler, sigorta geçerliliği ve uygunluğu açısından denetime tabi tutulacak.

Yaptırımları ve sigorta koşullarını ihlal eden gemiler ciddi cezalarla karşı karşıya kalacak.

Estonya Başbakanı Kristen Michal, Reuters ajansına yaptığı açıklamada, “Gemiler iş birliği yapmazsa şu adımlar atılacak: Yasaklı gemiler listesine alınacaklar ya da belirli bölgelerde alıkonulacaklar,” dedi.

Tallinn’deki toplantıda konuşan Michal, “Önemli olan, Rusya’nın gölge filosunu engellemek adına bu süreci sistematik bir şekilde yürütmektir,” ifadelerini kullandı.

Toplantıya, Baltık ve Manş Denizi’ndeki Rus gemilerini izleme programına katılmayı kabul eden 12 ülkeden 10’unun askeri ittifakı olan Ortak Seferi Birlik başkanları katıldı.

Birleşik Krallık, Almanya, Polonya, Hollanda, beş İskandinav ülkesi ve üç Baltık ülkesinden oluşan 12 ülke, gölge filonun operasyonlarını “bozmak ve caydırmak” amacıyla bir dizi tedbir üzerinde anlaştı.

Bu ülkelerden altısı -Birleşik Krallık, Danimarka, İsveç, Polonya, Finlandiya ve Estonya- Manş Denizi, Danimarka Boğazı, Finlandiya Körfezi ve İsveç ile Danimarka arasındaki boğazlarda gemilerin sigorta belgelerini kontrol etmeye başlayacak.

Danimarkalı yetkililer, geçtiğimiz yıl dar ve dolambaçlı Danimarka Boğazlarında yerel pilot hizmetlerini kullanmayı bırakan eski tankerlerin artan varlığından duydukları endişeyi dile getirdi. Bu arada, Bloomberg tarafından derlenen ve Argus Media‘dan alınan gemi takip ve fiyatlandırma verilerine göre, bu yıl içinde bu güzergâhtan yaklaşık 33 milyar dolar değerinde Rus petrolü taşındı.

Bu rakam, Rusya’nın toplam açık deniz petrol ihracatının yaklaşık yüzde 42’sine denk geliyor.

Salı günü Birleşik Krallık, Rus petrolünün taşınmasında kullanılan 20 gemiye yaptırım uygulayarak, bu gemileri daha önceki kısıtlayıcı tedbirleri ihlal etmekle suçladı. AB ise gölge filo kapsamındaki 52 gemiye yaptırım uygulayarak toplam yaptırım listesini 79’a çıkardı.

10 milyar dolarlık plan: Rusya’nın ‘gölge filosu’ yaptırımları nasıl atlatıyor?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English