Almanya’da Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller ve Hür Demokratlardan (FDP) oluşan “trafik lambası” koalisyonu çöktü.
Aylardır, özellikle bütçe meselesinde yaşanan gerilimler, bir süredir sürdürülemez hale gelmişti. FDP lideri ve Maliye Bakanı Christian Lindner’in başını çektiği koalisyon içi muhalefet, anayasal “borç freni” söz konusu olduğunda eli sıkı bir tavır takınılmasını istiyor ve “yeşil dönüşüm”de borçlanma taraftarı Yeşiller ve SPD ile ters düşüyordu.
Geçen hafta sonu tansiyonu düşürmek için Şansölye Olaf Scholz öncülüğünde atılan adım işe yaramadı ve 6 Kasım günü yapılan liderler buluşmasında Lindner’in kovulduğu ve FDP’nin koalisyondan çekildiği ilan edildi.
Scholz, kendisinden beklenmedik derecede sert açıklamasında Lindner ve FDP’yi sorumsuz davranmakla ve hükümeti “sırtından bıçaklamakla” suçladı.
Lindner’in “ülkenin yararına olacak önerileri hayata geçirme konusunda hiçbir isteklilik göstermediğini” öne süren Scholz, “Artık ülkemizi bu tür davranışlarla karşı karşıya bırakmak istemiyorum,” dedi.
15 Ocak’ta güven oylaması yapılacağını duyuran Scholz, hükümetin güvenoyu alamaması durumunda mart sonunda erken seçimlere gidileceğini söyledi.
Federal seçim anketlerinde yüzde 5’lik seçim barajının altında yer aldığı görülen FDP’de de dağılma emareleri baş gösterdi. FDP’li Ulaştırma Bakanı Volker Wissing, partisinin hükümetten ayrılması ile birlikte kabineden ayrılmak yerine FDP’den ayrılmayı tercih etti. Scholz, Maliye Bakanlığına da Federal Hükümet’te müsteşarlık görevini yürüten Jörg Kukies’i getirdi.
Wissing’in kabinede tutulması önemli, zira bakan, Çinli elektrikli araçlara getirilen gümrük vergilerine itiraz ediyor. Donald Trump’ın Beyaz Saray’a geri döndüğü bir ortamda, Alman hükümetinin Çin’e yönelik “yumuşak” çizgide ısrar etme sinyali vermesi dikkat çekiyor.
Alman Ulaştırma Bakanı Wissing: Çin otomobillerine yönelik gümrük vergileri yanlış yaklaşım
İktisat politikalarında çatallanma
İronik olan, SPD’li Scholz’un uzunca bir süre koalisyonda aracı rolünü sürdürürken aslında borç freni konusunda FDP’ye ve Lindner’e daha yakın bir pozisyonda yer almasıydı.
FDP her zaman mali yönden “eli sıkı” olmakla biliniyordu. 2010’lu yıllardaki Yunanistan krizi sırasında, Angela Merkel yönetiminin AB kurumları ile ortaklaşa Atina’yı “kurtarmasına” itiraz edenlerin bir kısmı FDP’de buluşmuştu. AB’nin borçlu ülkelerini Almanya’nın “kurtarmasına” itiraz ediyorlar, bu yükü Berlin’in çekmesini istemiyorlardı.
FDP ve Lindner, bu pozisyonunu Ukrayna savaşı ve sonrasında gelen Rusya karşıtı iktisadi yaptırımların yarattığı enflasyon şoku ve “yeşil dönüşüm” ile nasıl mücadele edileceği meselesinde de korudu. Örneğin sanayicilerin yakındığı yüksek enerji fiyatları söz konusu olduğunda, sübvansiyon politikasına karşı çıkıyor, elektrikli araçlara eyaletlerin verdiği teşviklerin kaldırılmasını savunuyordu.
Lindner’in geçen cuma “sızdırdığı” ve bir muhtıra kıvamındaki 18 sayfalık iktisadi politika önerileri ise bardağı taşıran son damla oldu. İklim hedeflerinin (yeni yeşil dönüşüm) ertelenmesi, sosyal harcamaların kısıtlanması gibi talepler özellikle Yeşiller ve Yeşil Ekonomi Bakanı Robert Habeck tarafından “provokasyon” olarak nitelendirildi.
Almanya’da kritik gün: SPD’den FDP’ye “sorumlu davranma” çağrısı
Lindner’in ilhamı tekerrür eden tarih: Lambsdorff belgesi
Lindner’in muhtırası üzerine Alman medyası, Helmut Schmidt yönetimindeki sosyal demokrat-liberal koalisyonun sona ermesine neden olan 1982 tarihli Lambsdorff belgesini hatırlattı.
O dönem de Maliye Bakanlığı FDP’ye aitti ve Otto Graf Lambsdorff “refah devleti” krizine karşı serbest piyasaya dönüşü savunuyordu.
Tıpkı şimdilerde olduğu gibi, 1970’lerin sonundaki çifte “petrol fiyatı krizi” sonrasında küresel ekonomide yaşanan köklü değişim, Lambsdorff’un tetiklediği krizin arka planını oluşturuyordu.
1950’li yıllarda “iktisadi mucize” olarak adlandırılan uzun süreli bir canlanmayla övülen Federal Almanya Cumhuriyeti, 1980’lere gelindiğinde tıpkı şimdi olduğu gibi endişe verici iktisadi göstergelerle karşı karşıya kaldı: İktisadi büyüme sıfıra yaklaşmış, birkaç yıl içinde işsizlik oranı iki katına çıkarak o zamana kadar bilinmeyen seviyelere ulaşmış ve aynı zamanda ulusal borç üçte bir oranında artmıştı.
Schmidt-Genscher hükümetinin koalisyon ortaklarının bu gelişmeye karşı öne sürdükleri önlemler çok farklıydı: Hür Demokratlar 1977’de Kiel’deki parti konferansından itibaren “Keynesyen” iktisat politikasından uzaklaşmaya ve piyasa ekonomisine dönmeye başlamışken, SPD’nin çoğunluğu devlete ve özellikle Nisan 1982’deki parti konferansında açıkça görüldüğü gibi giderek artan vergi artışlarına güvenmeye devam ediyordu.
İşin ilginç yanı, Lambsdorff belgesinin tetiklediği krizi bizzat kendi partisinin politikalarına şüpheyle yaklaşan Schmidt çağırmıştı: SPD’li Şansölye, FDP’li Lambsdorff’tan sosyal demokratlara yönelik eleştirilerini yazılı olarak özetlemesini istemişti!
Maliye Bakanı sıkı bir bütçe konsolidasyonu, kamu harcamalarının yeniden yapılandırılması, özel sektör için daha fazla manevra alanı ve “emek faktörünün göreceli olarak ucuzlatılması” çağrısında bulunuyordu.
Lambsdorff bu konseptin “gerçekte sosyal sistemimizin temellerinin iyileşmesine ve yenilenmesine hizmet edeceğini” vurgulasa da, yine de halk tarafından reddedildi ve dirençle karşılaştı; kendi partisi içinde bile böyle bir konseptin siyasi açıdan akıllıca ve uygulanabilir olup olmadığı konusunda şüphecilik vardı.
Şansölye Schmidt bu ruh halinden yararlanarak Lambsdorff’u ve ardından Hür Demokratları koalisyonun ve şansölyeliğinin sona ermesinin “suçluları” haline getirdi ve kendi partisinin, hükümetin önceki çizgisini reddettiğini gizledi.
Şimdi, Scholz’un da benzer bir kurnazlıkla hareket ederek, Alman ekonomisinin ve siyasetinin krize girmesinin sorumluluğunu FDP’ye atmak istediği görülüyor.
Nitekim Lindner, Şansölyeyi koalisyonu “hesaplı bir şekilde bozmakla” suçladı. Scholz nihayetinde anayasal borç frenini askıya almasını talep etmişti fakat bunu yaparak maliye bakanı olarak görev yeminini ihlal etmiş olacaktı.
Almanya’da erken seçim sesleri
Kara deliğin kapatılması mümkün mü?
Yolların ayrılmasına neden olan en önemli faktörlerden biri, Federal Anayasa Mahkemesinin, COVID-19 döneminde oluşturulan acil durum fonunun “yeşil dönüşüm” için kullanılamayacağına karar verip bütçeyi yaklaşık 60 milyar avroluk bir delikle karşı karşıya bırakmasının ardından gelmişti.
Zaten borç freni tartışmaları da bunun üzerine patlak verdi. Yeşiller borçlanmak istiyor, FDP buna itiraz ediyor, SPD de ortada bir yerde konumlanmaya çalışıyordu.
Geçen ekim ayında Şansölye Scholz’un elektrik sübvansiyonuna gidileceğini açıklamasının ardından sosyal demokratların da borçlanmadan yana ağırlık koyduğu anlaşıldı.
SPD parlamento grubu başkan yardımcısı Matthias Miersch o dönem verdiği demeçte, Federal Şansölye tarafından açıklanan önlemlerin kapsamlı bir “endüstriyel elektrik fiyat paketi” olduğunu söylemişti. Elektrik fiyat telafisinin özellikle kimya ve cam endüstrilerini kapsayacak şekilde genişletilmesi ve şebeke ücretlerinin düşürülmesine yönelik ek araçlar, “rekabetçi elektrik fiyatlarına” giden yolda atılmış önemli adımlar olarak görülüyordu.
Draghi raporu Alman hükümetini böldü, Hollanda’dan tepki aldı
Perşembenin gelişi: Alman patronlar Scholz’a bayrak açmıştı
Bütçe meselesinin, Alman sanayisinin zorlanması ile doğrudan ilgisi var. Bir süredir, sanayi lobisinin federal hükümete güvenini yitirdiği, anketlerde önde giden CDU ve lideri Friedrich Merz’in iktidarını beklediği gizli saklı değil.
Geçen ekim ayında Alman İşveren Sendikaları Konfederasyonu (BDA) toplantısında patronlar sözlerini hiç sakınmadan Scholz’u bombaladılar.
BDA toplantısında hem sahnede hem de dışarıda delegeler Sosyal Demokrat Şansölyeye sert eleştiriler yöneltmişti. Birçoğu, konuşmasının liberal FDP ve Yeşiller ile kurduğu koalisyon dışında her yerde iktisadi çöküş için bahaneler bulduğunu belirtiyordu.
Üç yılın ardından, daha önce denenmemiş ittifakın “ideolojik olarak uyumsuz” olduğu konusunda geniş bir yönetimsel fikir birliği oluştuğu görülüyordu.
BDA Başkanı Rainer Dulger, Berlin’deki koalisyon reformlarının çoğunun “müzelik başarısızlıklar” olduğunu savunuyor ve “Ekonomi küçülüyor, işsizlik artıyor, Almanya yatırımcılar için cazibesini yitirdi,” diyordu.
Alman patronlar, Scholz’a karşı
CDU iktidarını beklerken
Dolayısıyla patronlar epeyce bir süredir Scholz döneminin sona ermesini bekliyor ve merkez sağ muhalefet CDU lideri Friedrich Merz’e bakıyor. Lindner’in “kamikaze” dalışının bununla ilgili olduğu görülüyor.
Allensbach anket ajansı tarafından görüşlerine başvurulan 500 önde gelen yönetici ve girişimcinin yüzde 73’ü Merz’in Almanya’nın bir sonraki şansölyesi olmasını destekliyor. Bu, geçen yılın aynı dönemine kıyasla neredeyse 20 puanlık bir artış demek.
CDU lideri Merz, iktidara geldiğinde Alman ekonomisi ve iş dünyası için “yeni bir çerçeve oluşturacak” Gündem 2030 vaadinde bulundu. Vaatleri arasında bürokrasiyi azaltmak ve Avrupa’nın en yüksekleri arasında yer alan enerji maliyetlerini kıtanın en düşük seviyesine indirmek de var.
Trafik lambası koalisyonu özellikle anayasal borç freni konusunda çıkmaza girerken, Merz uzlaşmanın ilk işaretlerini de verdi.
CDU lideri borç freni konusunda “manevra alanı olduğunu, fakat bunun başka yerlerde tasarruf yapılması halinde mümkün olabileceğini” söylemişti.
Şimdi, Yeşiller-SPD azınlık hükümeti, CDU’nun desteğini arıyor. Yeşil Ekonomi Bakanı Habeck önemli kararların alınamayacağı uzun bir belirsizlik dönemine girileceği uyarısında bulundu. Örneğin, 2025 federal bütçesinin önümüzdeki yılın ortasına kadar kabul edilmemesi muhtemel. Bu nedenle SPD ve Yeşiller, CDU’nun “siyasi sorumluluğuna” başvurmaya karar verdi.
Berlin’de göçmen yardımları çatlağı: FDP’li Lindner bayrak açtı