Avrupa
Almanya’da hükümet dağıldı: Buraya nasıl gelindi?

Almanya’da Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller ve Hür Demokratlardan (FDP) oluşan “trafik lambası” koalisyonu çöktü.
Aylardır, özellikle bütçe meselesinde yaşanan gerilimler, bir süredir sürdürülemez hale gelmişti. FDP lideri ve Maliye Bakanı Christian Lindner’in başını çektiği koalisyon içi muhalefet, anayasal “borç freni” söz konusu olduğunda eli sıkı bir tavır takınılmasını istiyor ve “yeşil dönüşüm”de borçlanma taraftarı Yeşiller ve SPD ile ters düşüyordu.
Geçen hafta sonu tansiyonu düşürmek için Şansölye Olaf Scholz öncülüğünde atılan adım işe yaramadı ve 6 Kasım günü yapılan liderler buluşmasında Lindner’in kovulduğu ve FDP’nin koalisyondan çekildiği ilan edildi.
Scholz, kendisinden beklenmedik derecede sert açıklamasında Lindner ve FDP’yi sorumsuz davranmakla ve hükümeti “sırtından bıçaklamakla” suçladı.
Lindner’in “ülkenin yararına olacak önerileri hayata geçirme konusunda hiçbir isteklilik göstermediğini” öne süren Scholz, “Artık ülkemizi bu tür davranışlarla karşı karşıya bırakmak istemiyorum,” dedi.
15 Ocak’ta güven oylaması yapılacağını duyuran Scholz, hükümetin güvenoyu alamaması durumunda mart sonunda erken seçimlere gidileceğini söyledi.
Federal seçim anketlerinde yüzde 5’lik seçim barajının altında yer aldığı görülen FDP’de de dağılma emareleri baş gösterdi. FDP’li Ulaştırma Bakanı Volker Wissing, partisinin hükümetten ayrılması ile birlikte kabineden ayrılmak yerine FDP’den ayrılmayı tercih etti. Scholz, Maliye Bakanlığına da Federal Hükümet’te müsteşarlık görevini yürüten Jörg Kukies’i getirdi.
Wissing’in kabinede tutulması önemli, zira bakan, Çinli elektrikli araçlara getirilen gümrük vergilerine itiraz ediyor. Donald Trump’ın Beyaz Saray’a geri döndüğü bir ortamda, Alman hükümetinin Çin’e yönelik “yumuşak” çizgide ısrar etme sinyali vermesi dikkat çekiyor.
Alman Ulaştırma Bakanı Wissing: Çin otomobillerine yönelik gümrük vergileri yanlış yaklaşım
İktisat politikalarında çatallanma
İronik olan, SPD’li Scholz’un uzunca bir süre koalisyonda aracı rolünü sürdürürken aslında borç freni konusunda FDP’ye ve Lindner’e daha yakın bir pozisyonda yer almasıydı.
FDP her zaman mali yönden “eli sıkı” olmakla biliniyordu. 2010’lu yıllardaki Yunanistan krizi sırasında, Angela Merkel yönetiminin AB kurumları ile ortaklaşa Atina’yı “kurtarmasına” itiraz edenlerin bir kısmı FDP’de buluşmuştu. AB’nin borçlu ülkelerini Almanya’nın “kurtarmasına” itiraz ediyorlar, bu yükü Berlin’in çekmesini istemiyorlardı.
FDP ve Lindner, bu pozisyonunu Ukrayna savaşı ve sonrasında gelen Rusya karşıtı iktisadi yaptırımların yarattığı enflasyon şoku ve “yeşil dönüşüm” ile nasıl mücadele edileceği meselesinde de korudu. Örneğin sanayicilerin yakındığı yüksek enerji fiyatları söz konusu olduğunda, sübvansiyon politikasına karşı çıkıyor, elektrikli araçlara eyaletlerin verdiği teşviklerin kaldırılmasını savunuyordu.
Lindner’in geçen cuma “sızdırdığı” ve bir muhtıra kıvamındaki 18 sayfalık iktisadi politika önerileri ise bardağı taşıran son damla oldu. İklim hedeflerinin (yeni yeşil dönüşüm) ertelenmesi, sosyal harcamaların kısıtlanması gibi talepler özellikle Yeşiller ve Yeşil Ekonomi Bakanı Robert Habeck tarafından “provokasyon” olarak nitelendirildi.
Almanya’da kritik gün: SPD’den FDP’ye “sorumlu davranma” çağrısı
Lindner’in ilhamı tekerrür eden tarih: Lambsdorff belgesi
Lindner’in muhtırası üzerine Alman medyası, Helmut Schmidt yönetimindeki sosyal demokrat-liberal koalisyonun sona ermesine neden olan 1982 tarihli Lambsdorff belgesini hatırlattı.
O dönem de Maliye Bakanlığı FDP’ye aitti ve Otto Graf Lambsdorff “refah devleti” krizine karşı serbest piyasaya dönüşü savunuyordu.
Tıpkı şimdilerde olduğu gibi, 1970’lerin sonundaki çifte “petrol fiyatı krizi” sonrasında küresel ekonomide yaşanan köklü değişim, Lambsdorff’un tetiklediği krizin arka planını oluşturuyordu.
1950’li yıllarda “iktisadi mucize” olarak adlandırılan uzun süreli bir canlanmayla övülen Federal Almanya Cumhuriyeti, 1980’lere gelindiğinde tıpkı şimdi olduğu gibi endişe verici iktisadi göstergelerle karşı karşıya kaldı: İktisadi büyüme sıfıra yaklaşmış, birkaç yıl içinde işsizlik oranı iki katına çıkarak o zamana kadar bilinmeyen seviyelere ulaşmış ve aynı zamanda ulusal borç üçte bir oranında artmıştı.
Schmidt-Genscher hükümetinin koalisyon ortaklarının bu gelişmeye karşı öne sürdükleri önlemler çok farklıydı: Hür Demokratlar 1977’de Kiel’deki parti konferansından itibaren “Keynesyen” iktisat politikasından uzaklaşmaya ve piyasa ekonomisine dönmeye başlamışken, SPD’nin çoğunluğu devlete ve özellikle Nisan 1982’deki parti konferansında açıkça görüldüğü gibi giderek artan vergi artışlarına güvenmeye devam ediyordu.
İşin ilginç yanı, Lambsdorff belgesinin tetiklediği krizi bizzat kendi partisinin politikalarına şüpheyle yaklaşan Schmidt çağırmıştı: SPD’li Şansölye, FDP’li Lambsdorff’tan sosyal demokratlara yönelik eleştirilerini yazılı olarak özetlemesini istemişti!
Maliye Bakanı sıkı bir bütçe konsolidasyonu, kamu harcamalarının yeniden yapılandırılması, özel sektör için daha fazla manevra alanı ve “emek faktörünün göreceli olarak ucuzlatılması” çağrısında bulunuyordu.
Lambsdorff bu konseptin “gerçekte sosyal sistemimizin temellerinin iyileşmesine ve yenilenmesine hizmet edeceğini” vurgulasa da, yine de halk tarafından reddedildi ve dirençle karşılaştı; kendi partisi içinde bile böyle bir konseptin siyasi açıdan akıllıca ve uygulanabilir olup olmadığı konusunda şüphecilik vardı.
Şansölye Schmidt bu ruh halinden yararlanarak Lambsdorff’u ve ardından Hür Demokratları koalisyonun ve şansölyeliğinin sona ermesinin “suçluları” haline getirdi ve kendi partisinin, hükümetin önceki çizgisini reddettiğini gizledi.
Şimdi, Scholz’un da benzer bir kurnazlıkla hareket ederek, Alman ekonomisinin ve siyasetinin krize girmesinin sorumluluğunu FDP’ye atmak istediği görülüyor.
Nitekim Lindner, Şansölyeyi koalisyonu “hesaplı bir şekilde bozmakla” suçladı. Scholz nihayetinde anayasal borç frenini askıya almasını talep etmişti fakat bunu yaparak maliye bakanı olarak görev yeminini ihlal etmiş olacaktı.
Kara deliğin kapatılması mümkün mü?
Yolların ayrılmasına neden olan en önemli faktörlerden biri, Federal Anayasa Mahkemesinin, COVID-19 döneminde oluşturulan acil durum fonunun “yeşil dönüşüm” için kullanılamayacağına karar verip bütçeyi yaklaşık 60 milyar avroluk bir delikle karşı karşıya bırakmasının ardından gelmişti.
Zaten borç freni tartışmaları da bunun üzerine patlak verdi. Yeşiller borçlanmak istiyor, FDP buna itiraz ediyor, SPD de ortada bir yerde konumlanmaya çalışıyordu.
Geçen ekim ayında Şansölye Scholz’un elektrik sübvansiyonuna gidileceğini açıklamasının ardından sosyal demokratların da borçlanmadan yana ağırlık koyduğu anlaşıldı.
SPD parlamento grubu başkan yardımcısı Matthias Miersch o dönem verdiği demeçte, Federal Şansölye tarafından açıklanan önlemlerin kapsamlı bir “endüstriyel elektrik fiyat paketi” olduğunu söylemişti. Elektrik fiyat telafisinin özellikle kimya ve cam endüstrilerini kapsayacak şekilde genişletilmesi ve şebeke ücretlerinin düşürülmesine yönelik ek araçlar, “rekabetçi elektrik fiyatlarına” giden yolda atılmış önemli adımlar olarak görülüyordu.
Draghi raporu Alman hükümetini böldü, Hollanda’dan tepki aldı
Perşembenin gelişi: Alman patronlar Scholz’a bayrak açmıştı
Bütçe meselesinin, Alman sanayisinin zorlanması ile doğrudan ilgisi var. Bir süredir, sanayi lobisinin federal hükümete güvenini yitirdiği, anketlerde önde giden CDU ve lideri Friedrich Merz’in iktidarını beklediği gizli saklı değil.
Geçen ekim ayında Alman İşveren Sendikaları Konfederasyonu (BDA) toplantısında patronlar sözlerini hiç sakınmadan Scholz’u bombaladılar.
BDA toplantısında hem sahnede hem de dışarıda delegeler Sosyal Demokrat Şansölyeye sert eleştiriler yöneltmişti. Birçoğu, konuşmasının liberal FDP ve Yeşiller ile kurduğu koalisyon dışında her yerde iktisadi çöküş için bahaneler bulduğunu belirtiyordu.
Üç yılın ardından, daha önce denenmemiş ittifakın “ideolojik olarak uyumsuz” olduğu konusunda geniş bir yönetimsel fikir birliği oluştuğu görülüyordu.
BDA Başkanı Rainer Dulger, Berlin’deki koalisyon reformlarının çoğunun “müzelik başarısızlıklar” olduğunu savunuyor ve “Ekonomi küçülüyor, işsizlik artıyor, Almanya yatırımcılar için cazibesini yitirdi,” diyordu.
CDU iktidarını beklerken
Dolayısıyla patronlar epeyce bir süredir Scholz döneminin sona ermesini bekliyor ve merkez sağ muhalefet CDU lideri Friedrich Merz’e bakıyor. Lindner’in “kamikaze” dalışının bununla ilgili olduğu görülüyor.
Allensbach anket ajansı tarafından görüşlerine başvurulan 500 önde gelen yönetici ve girişimcinin yüzde 73’ü Merz’in Almanya’nın bir sonraki şansölyesi olmasını destekliyor. Bu, geçen yılın aynı dönemine kıyasla neredeyse 20 puanlık bir artış demek.
CDU lideri Merz, iktidara geldiğinde Alman ekonomisi ve iş dünyası için “yeni bir çerçeve oluşturacak” Gündem 2030 vaadinde bulundu. Vaatleri arasında bürokrasiyi azaltmak ve Avrupa’nın en yüksekleri arasında yer alan enerji maliyetlerini kıtanın en düşük seviyesine indirmek de var.
Trafik lambası koalisyonu özellikle anayasal borç freni konusunda çıkmaza girerken, Merz uzlaşmanın ilk işaretlerini de verdi.
CDU lideri borç freni konusunda “manevra alanı olduğunu, fakat bunun başka yerlerde tasarruf yapılması halinde mümkün olabileceğini” söylemişti.
Şimdi, Yeşiller-SPD azınlık hükümeti, CDU’nun desteğini arıyor. Yeşil Ekonomi Bakanı Habeck önemli kararların alınamayacağı uzun bir belirsizlik dönemine girileceği uyarısında bulundu. Örneğin, 2025 federal bütçesinin önümüzdeki yılın ortasına kadar kabul edilmemesi muhtemel. Bu nedenle SPD ve Yeşiller, CDU’nun “siyasi sorumluluğuna” başvurmaya karar verdi.
Berlin’de göçmen yardımları çatlağı: FDP’li Lindner bayrak açtı
Avrupa
Almanya, Rus büyükelçiyi sınır dışı etmekle tehdit etti

Almanya Dışişleri Bakanlığı, Rusya’nın Berlin Büyükelçisi Sergey Neçayev’in 2. Dünya Savaşı anma törenlerine katılması hâlinde ‘zorla uzaklaştırılabileceği’ uyarısında bulundu. Bakanlık, Rus ve Belaruslu diplomatik temsilcilerin Ukrayna’ya yönelik askeri müdahale nedeniyle anmaları ‘araçsallaştırmasını’ önlemek amacıyla etkinliklere katılmaması gerektiğini belirtmişti.
Almanya Dışişleri Bakanlığı, Rusya’nın Berlin Büyükelçisi Sergey Neçayev’in 2. Dünya Savaşı ile ilgili Alman anma törenlerine katılma planlarını sürdürmesi hâlinde “zorla uzaklaştırılabileceği” konusunda uyardı.
Bakanlık, Rus ve Belaruslu diplomaitik temsilcilerin, Ukrayna’ya yönelik devam eden saldırıdan sorumlu ülkeler olarak anmaları “araçsallaştırmasını” önlemek amacıyla 1945’te savaşın sona ermesinin 80. yıl dönümü anma etkinliklerine katılmaması yönünde bir talimat yayımlamıştı.
Fakat Rusya Büyükelçisi Sergey Neçayev’in meydan okuyan bir tepki vermesiyle konu diplomatik bir gerilime dönüştü. Neçayev, davet edilmese bile ilgili etkinliklere katılabileceğini söyledi.
Neçayev, dpa ajansına yaptığı açıklamada, “Sovyet kurtarıcılarının ve Nazizm kurbanlarının anısını halka açık yerlerde onurlandırmak için özel bir davete ihtiyacımız yok,” dedi.
Gerilim, 4 Mayıs’ta Brandenburg’daki Sachsenhausen toplama kampının kurtuluşunun yıl dönümü etkinlikleri sırasında tırmanabilir.
Rusya’nın yorumları ışığında, bölge yetkilileri bakanlığın talimatına uyacaklarını ve Neçayev’in etkinliğe katılmasını engellemek için “güvenlik güçleriyle koordinasyon hâlinde” halka açık anıtlara erişim haklarını kullanacaklarını bildirdi.
Bakanlık sözcüsü, dün yaptığı açıklamada, “Eğer biri davetli değilse ve kapının önünde duruyorsa, bununla nasıl başa çıkılacağını düşünmek gerekir,” ifadesini kullandı.
Sözcü, “Seçeneklerden biri, ikamet haklarını kullanmak ve kişiyi içeri almamaktır,” diye ekledi.
Özellikle, Berlin Belediyesi de daha sonra devreye girerek Rusya temsilcilerinin de uzak durmasını beklediklerini belirtti.
Almanya’nın teslimiyetinin Moskova saatine göre yıl dönümü olan 9 Mayıs’ta Kızıl Ordu için sıkça ziyaret edilen üç anıt, başkentte bulunuyor.
Neçayev ise çatışmadan korkmadığının sinyalini verdi. Davetli olmamasına rağmen, geçen hafta Kızıl Ordu’nun Nisan 1945’te Berlin’i kuşattığı dört günlük Seelow Tepeleri Muharebesi’nin anma törenine katılmıştı. Yerel yetkililer tarafından karşılanmıştı.
Rusya’nın Berlin Büyükelçisi: ‘Ukrayna’da yabancı askerlerin konuşlandırılması kabul edilemez’
Avrupa
Baltık ve İskandinav ülkeleri Rusya karşıtı askeri çabalarını yoğunlaştırıyor

Doğu ve Kuzey Avrupa’da Rusya’ya yönelik en sert tutumu takınmaları ile bilinen Baltık ve İskandinav ülkeleri, bölgedeki askeri varlıklarını artırıyorlar.
Ulusal medya kuruluşu DR’nin haberine göre Danimarka hükümeti, ülkenin Bornholm adasındaki savunmasını güçlendirmek üzere tabur büyüklüğünde yeni bir birlik kurulacağını açıkladı.
Önerilen ‘Bornholm Alayı’ lojistik ve idari personel hariç 500 ila 900 askerden oluşacak.
Halihazırda adada, savaş durumunda harekete geçmekle görevli Danimarka kuvvetlerinin bir parçası olan ve Bornholm’u savunmasız bırakan keşif birliğinde görev yapan 200 asker bulunuyor.
Yeni plana göre keşif birliği başka bir yerde konuşlandırılacak, yeni alay ise kalıcı bir savunma varlığı sağlamak üzere adada kalacak.
Bu yılın şubat ayında Danimarka hükümeti, füze savunma sistemleri satın almak, zorunlu askerliği genişletmek ve askeri donanım stokunu yenilemek amacıyla savunma harcamalarını GSYİH’nin yüzde üçüne çıkarmayı planladığını açıkladı.
Bornholm, Danimarka anakarasından nispeten uzakta, Polonya ve İsveç arasında ve Rusya’nın Baltık Denizi’ndeki Kaliningrad eksklavına sadece 400 km mesafede yer alıyor.
Danimarka’nın geri kalanı Mayıs 1945’te Müttefik kuvvetler tarafından kurtarılırken, Nazi Almanyası’nın teslim olmasının ardından Bornholm’e ilk çıkan Kızıl Ordu birlikleri olmuştu. Sovyetler 11 ay boyunca adada kalmış ve 1946’da adadan ayrılmıştı.
Danimarka bunlara paralel olarak 26 yeni gemi satın alma planıyla donanma varlığını güçlendiriyor.
Bornholm’un savunmasını güçlendirmeye yönelik duyuru, Estonya hükümetinin Rusya sınırındaki askeri varlığını güçlendirme planlarını açıkladığı gün geldi.
Estonya da Rusya sınırında yeni bir askeri üs inşa edecek. Bloomberg’in haberine göre Estonya hükümeti Rusya sınırına yakın Narva’da yeni bir askeri üs inşa etmeyi planlıyor.
General Vahur Karus bugün kamu radyo yayıncısı ERR’ye yaptığı açıklamada, üssün Estonya’nın doğusundaki askeri varlığı artırmak üzere muvazzaf askerler, askere alınanlar ve yedeklerden oluşan 200 ila 250 kişilik bir birliğe ev sahipliği yapacağını söyledi.
Karus bunun Estonya’nın üçüncü büyük şehri olan Narva’ya bir “güvenlik sinyali” göndereceğini de sözlerine ekledi.
Estonya daha önce Rusya sınırını mayınlayacağını da açıklamıştı.
Öte yandan AFP’nin haberine göre, Litvanya’nın başkenti Vilnius, Ukrayna’daki çatışmaların olası yayılmasına karşı hazırlanırken, bir Rus saldırısı durumunda tam ölçekli bir tahliye planı açıkladı.
Vilnius Belediye Başkanı Valdas Benkunskas, “düşman tarihsel olarak doğudan geldiği için” üç ana kaçış yolunun batıdan geçtiğini söyledi. Belarus sınırına sadece 30 km mesafede bulunan şehir 48 saat içinde tamamen boşaltılabilir.
“Paniğe neden olmak istemiyoruz” diyen Benkunskas, amaçlarını “hazırlıklı ve koordineli olmak” diye nitelendirdi ve bu plana hiçbir zaman ihtiyaç duyulmamasını umduklarını söyledi.
Tahliye tatbikatlarının sonbaharda yapılması planlanıyor. Yetkililer ayrıca Litvanya’nın güvensiz bulduğu Belarus’taki Ostrovets nükleer santralinden kaynaklanan risklere de dikkat çekti.
Duyuru, eylül ayında Baltık sınırları yakınlarında tarihsel olarak büyük birlik manevralarını içeren Rus-Belarus ortak Zapad askeri tatbikatlarının öncesinde geldi.
Polonya parlamentosunda Varşova’nın dış politika yönelimini ortaya koyan yıllık Dışişleri Bakanı konuşması da Rusya’yı hedef aldı ve ülkenin gelecek ay yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki AB yanlısı adayına destek verdi.
Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski yaptığı konuşmada ülkenin Rusya’ya karşı cephede oynadığı rolü vurgulayarak Moskova’nın “bir daha asla burada – ne Kiev’de, ne Riga’da, ne Tallinn’de, ne de Kişinev’de – hüküm süremeyeceğini” ve bunun yerine “Rusya’nın uzak doğusundaki Vladivostok şehrinin Çince adı olan Haishenwai’de tutunup tutunamayacakları konusunda endişelenmeleri gerektiğini” söyledi.
Sikorski ayrıca Başbakan Donald Tusk’ın Sivil Koalisyonu’nun cumhurbaşkanı adayı Rafal Trzaskowski’nin “Tüm Polonya ileri” sloganını da kullandı.
Bakan, “Söz konusu olan, Avrupa’nın dünyanın güç merkezlerinden biri olarak mı kalacağı yoksa düzinelerce yoksul pazara mı bölüneceği. Avrupa’nın hesaba katılması gereken bir güç mü, yoksa kolay lokma mı olacağıdır. Polonya’nın güvenliği, refahı ve gücü buna bağlıdır. Tüm Polonya ileri!” dedi.
Varşova Belediye Başkanı Trzaskowski, milliyetçi-muhafazakâr Hukuk ve Adalet (PiS) partisinden giden Cumhurbaşkanı Andrzej Duda’nın yerine yapılacak seçim öncesinde anketlerde önde gidiyor.
Duda konuşmayı aşırı partizan olmakla ve Polonya’nın ABD Başkanı Donald Trump yönetimiyle işbirliği yapma konusunda yeterli kararlılığa sahip olmamakla eleştirdi.
Duda, “Kesinlikle yakın bir Avrupa-Atlantik işbirliği olmadan, güçlü bir Avrupa-Amerikan ortaklığı olmadan Avrupa güvenliği ve büyük olasılıkla Rus emperyalizmini engellemenin etkili bir yolu olmayacaktır,” dedi.
Sikorski ayrıca, Polonya birliklerinin barışı koruma misyonunun bir parçası olarak Ukrayna’ya gönderilmesini reddetti.
Bakan, “Bazı ülkeler Ukrayna’ya kendi güçlerini konuşlandırmayı düşünüyor. Biz asker göndermeyeceğiz ama böyle bir misyonu destekleyeceğiz. Polonya olmadan Ukrayna’ya yardım imkansız olurdu,” dedi.
Sikorski, Ukrayna’ya giden yardımların en az %80’inin Jasionka’daki havaalanından geçtiğini söyledi ve “Ordumuz ve sınır muhafızlarımız Rusya ve Belarus ile olan 650 kilometrelik sınırda devriye geziyor. Polonya’nın NATO içindeki birincil ve en önemli görevi ittifakın doğu kanadını, yani kendi topraklarımızı korumaktır. Avrupalı ve Amerikalı ortaklarımız bunu tamamen anlıyorlar,” diye ekledi.
Avrupa
Danimarka Kralı Frederik Grönland’a gidiyor

Danimarka Kraliyet Sarayından çarşamba günü yapılan açıklamaya göre Danimarka Kralı X. Frederik, Danimarka’ya bağlı yarı özerk bölge Grönland’ı önümüzdeki hafta ziyaret ederek yeni başbakan ve hükümetiyle görüşecek.
Gezi, ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in Grönland’daki ABD askeri üssünü ziyaret etmesinden ve Danimarka’yı stratejik Arktik adasına yeterince yatırım yapmamakla suçlamasından sonra gerçekleşiyor.
ABD Başkanı Donald Trump, ABD’nin güvenliği için çok önemli olduğu iddiasıyla maden zengini Grönland’ın kontrolünü istiyor. Trump, Danimarka’nın ABD’nin NATO müttefiki olmasına rağmen adayı askeri güçle ele geçirme ihtimalini dışlamıyor.
Ofisinden yapılan açıklamada, Kral X. Frederik’in pazartesi günü başkent Nuuk’u ziyaret edeceği belirtildi. Buradan adanın en kuzeyindeki askeri ve bilimsel istasyon olan Station Nord’a geçecek ve Grönland’ın kuzeydoğusunun en ücra köşelerinde devriye gezen Danimarka özel kuvvetlerine bağlı seçkin bir köpekli kızak birimiyle bir araya gelecek.
Kral, annesinin tahttan çekilmesi üzerine Danimarka tahtına oturduktan aylar sonra geçen temmuz ayında Grönland’ı ziyaret etmişti.
Danimarka hükümeti çarşamba günü yaptığı açıklamada yeni Grönland Başbakanı Jens-Frederik Nielsen’in bu hafta sonu Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen ile görüşmek üzere Danimarka’ya uçacağını bildirdi. Frederiksen bu ayın başlarında Grönland’ı ziyaret etmişti.
Nielsen, kraliyet ziyareti için Kral X. Frederik ile birlikte Grönland’a dönecek.
Yıllardır Danimarka’dan nihai olarak bağımsız olma eğiliminde olan Grönland’daki siyasi partiler, Trump’ın bölgeye yönelik tasarımları karşısında kısa süre önce geniş tabanlı yeni bir koalisyon hükümeti kurma konusunda anlaştı.
Nielsen geçen ay Facebook’ta paylaştığı bir mesajda, “Başkan Trump ABD’nin ‘Grönland’ı alacağını’ söylüyor. Açık konuşayım: Amerika Birleşik Devletleri orayı alamayacak. Biz başka kimseye ait değiliz. Kendi geleceğimize kendimiz karar veririz,” demişti.
-
Söyleşi2 hafta önce
Çin uluslararası sistemi nasıl değerlendiriyor? Şanghay, Hangzhou ve Pekin’den akademisyenlerle özel söyleşi
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’da savaşa hazırlık tam gaz: Fransız askeri haritacılar Romanya’da ne arıyor?
-
Görüş2 hafta önce
İran-ABD müzakereleri: Maskat görüşmesi ne anlama geliyor?
-
Ortadoğu1 hafta önce
“Suriye ve İsrail normalleşmeye hazırlanıyor” iddiası
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trump’ın anti-sosyal devleti
-
Dünya Basını2 hafta önce
Beyaz Saray’da “İran” çekişmesi
-
Dünya Basını1 hafta önce
FT: Xi’nin eli neden Trump’tan daha güçlü?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Rusya’nın Berlin Büyükelçisi: ‘Ukrayna’da yabancı askerlerin konuşlandırılması kabul edilemez’