Diplomasi
‘Askeri Schengen’: ABD, Rusya ile Arktik’te nasıl bir çatışmaya hazırlanıyor?

Rusya, NATO’nun doğuya genişlemesi ve Arktik bölgesindeki askeri faaliyetlerine yanıt olarak Moskova ve Leningrad askeri bölgelerini yeniden oluşturmuştu. ABD ise, Kuzey Avrupa ülkeleriyle savunma anlaşmaları yaparak ‘askeri Schengen’ adı verilen bir sistem kuruyor. Bu, F-35 savaş uçakları ve nükleer silahlar da dahil olmak üzere bölgedeki askeri varlığını artırıyor. Rusya, NATO’nun Arktik’teki faaliyetlerini ciddi bir tehdit olarak görüyor ve buna karşı kendi savunma önlemlerini güçlendiriyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geçen yıl 26 Şubat’ta Moskova ve Leningrad askeri bölgelerinin yeniden yapılandırılmasına dair kararname imzaladı. Ardından dönemin Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, NATO’nun doğuya genişlemesi ve Rusya sınırları yakınında yeni askeri altyapı oluşturulması gibi tehditler nedeniyle bu adımların gerekli olduğunu açıkladı.
’Askeri Schengen’
Yeni askeri bölgelerin oluşturulması radikal bir önlem değil; bölgedeki mevcut duruma verilen bir yanıt. NATO, özellikle ABD öncülüğünde, Arktik’in militarizasyon sürecini neredeyse on yıldır sürdürüyor.
Bu süreç, Rusya sınırındaki askeri altyapıyı güçlendirmek ve özellikle Finlandiya ile İsveç’in NATO’ya katılımını kolaylaştırmak amacıyla başlatıldı.
Bu hedefler, siyasi ve diplomatik manevralar ile bilgi altyapısının oluşturulması yoluyla gerçekleştirildi. Sonuç olarak Finlandiya ve İsveç, NATO’nun kuzeydoğuya doğru askeri altyapısını genişletme sürecine hukuki bir temel sağlayarak ittifakın tam üyeleri haline geldi.
ABD, Arktik’teki faaliyetlerine ek hukuki gerekçeler sunmak için bölgedeki tüm ülkelerle (Danimarka, Norveç, İsveç ve Finlandiya) savunma alanında ikili ilişkiler kuruyor. Bu işbirliği anlaşmaları, ABD Silahlı Kuvvetleri’nin belirtilen ülkelerde konuşlandırılması, askeri altyapının yerleştirilmesi ve füze savunma sistemleri ile hava savunma sistemlerinin devreye alınmasını içeriyor. Böylece, “askeri Schengen” olarak adlandırılan bir sistem oluşturuluyor. Bu sistemde, silahlı kuvvetler bürokratik veya hukuki engel olmaksızın serbestçe hareket edebiliyor.
Bu mekanizma, Washington’a Kuzey Avrupa’nın geniş bir bölgesini askeri amaçlarla kullanma hakkı tanırken, bölge ülkelerinin güvenlik alanındaki egemenliğinin bir kısmı üzerinde kontrol sağlıyor.
’Barış için ortaklık’
Finlandiya’nın NATO’ya katılması, kara sınırının genişlemesi ve son yıllarda askeri altyapının aktif olarak inşa edilmesi en önemli tehdit unsurlarından biri olarak öne çıkıyor.
Finlandiya ve ABD arasında savunma alanında ikili işbirliği anlaşması üzerine yapılan görüşmeler, Finlandiya’da geniş bir hava üssü ağının oluşturulmasına yol açtı.
Elde edilen bilgilere göre, Pentagon, Helsinki’nin banliyösü Kuopio’da bir Hava Kuvvetleri üssü kurmayı planlıyor. Bu üste, muhtemelen teslim edilmesi planlanan 64 adet düşük gözlemlenebilirliğe sahip beşinci nesil F-35 savaş uçağının bir kısmı konuşlandırılacak.
Havaalanı, Petrozavodsk ve St. Petersburg’a 360 km mesafede bulunuyor. Bu da F-35’lerin Rusya’nın kuzeybatı bölgesinde potansiyel olarak kullanılmasını mümkün kılıyor ve Leningrad Askeri Bölgesi ile Leningrad Deniz Üssündeki tesislere yönelik tehditler oluşturuyor.
Aynı zamanda, Laponya’da, Rovaniemi’nin banliyösünde (Rusya Federasyonu sınırına 200 km) F-35’lerin konuşlandırılması için bir havaalanı adapte ediliyor. Bu, Murmansk’taki Kuzey Filosu tesislerine yönelik tehditlerin artırılmasını amaçlıyor.
Mart 2024’te F-35’ler, 12. nesil termonükleer bomba B61’in resmi taşıyıcısı olarak sertifika aldı.
Kritik nokta
Washington için Amerikan nükleer silahlarının yerleştirildiği Avrupa ülkelerinin kaderi büyük bir öneme sahip değil. Bu durumda, bu ülkeler Rusya ve Ruslara karşı ilan edilmemiş bir topyekun savaş yolunda piyon olarak kullanılıyor.
13 Temmuz 2023’te ABD Başkanı Joe Biden, Helsinki’deki başkanlık sarayında Finlandiya’nın siyasi tarihine geçecek sözler söyledi: “Finliler şunu bilmeli: ABD, Finlandiya’ya ve NATO’ya bağlı. Taahhüdümüz net. NATO topraklarının her santimini savunacağız, bu kesinlikle Finlandiya topraklarını da içeriyor.”
Benzer faaliyetler Pentagon tarafından İsveç cephesinde de yürütülüyor. ABD ve İsveç arasındaki askeri işbirliği anlaşması, Amerikan silahlı kuvvetlerine 17 İsveç üssü, tesisi ve askeri bölgesini kullanma hakkı tanıyor.
Taktik nükleer silahları göz ardı etsek bile, İsveçlilerin RBS-15 gemi savar füzesine sahip olduğunu unutmamak gerekiyor. Şu anda Mk4 versiyonuna modernize ediliyor. Bu füze, 1000 km’yi aşabilen bir menzile sahip. Başlangıçta gemi savar olarak tasarlanmış olsa da, çeşitli hedeflere karşı kullanılabilir. Füze, aktif radar arayıcı başlığına sahip ve ayrıca kızılötesi başlıkla donatılabilir. Ana rota boyunca GPS sinyalleriyle düzeltme yapılarak ataletsel rehberleme sağlanıyor, bu da füzenin kullanım doğruluğunu artırıyor.
ABD’nin makro bölgede hakimiyet kurma planlarının ciddiyeti, düzenli olarak yapılan askeri tatbikatlarla da gösteriliyor.
Şubat ayında NATO himayesinde “Barış için Ortaklık” programı kapsamında Nordic Response 2024 Arktik askeri tatbikatları düzenlendi.
Bu tatbikatlara 13 NATO ülkesinden 20 binden fazla asker, 50 savaş gemisi (fırkateyn, denizaltı, korvet, uçak gemisi) ve 110’dan fazla hava aracı (F-35 savaş uçakları, çeşitli helikopterler ve İHA’lar) katıldı. Tatbikatlarda çeşitli senaryolar ve senaryo varyantları çalışıldı.
Önemli bir faktör, özel operasyon kuvvetlerinin ve özel kuvvetlerin altyapı tesislerine yönelik potansiyel sabotajlar için aktif olarak kullanılmasıydı. Özellikle, hareket halindeki deniz platformlarına helikopterlerden iniş tatbikatları yapıldı.
Bu, Rusya’nın nükleer buzkıranlarının veya diğer büyük deniz taşıtlarının ele geçirilmesi veya saldırıya uğraması gibi senaryoların potansiyel olarak üzerinde durulduğunu gösteriyor.
İsveç ve Norveç’in rolü
İsveç, bölgesel bir teknoloji lideri olarak Arktik yönünde kullanılabilecek ek silah üretimini sağlıyor. Aslında, bu askeri ürünlerin tamamı, sert Arktik iklim koşulları için optimize edilmiş taktiksel ve teknik özelliklere sahip. Bu çok önemli bir nokta.
Norveç ise dünyanın önde gelen otonom su üstü ve su altı sistemleri üreticilerinden biri. Özellikle Kongsberg ve yan kuruluşu Kongsberg Defence & Aerospace bu alanda faaliyet gösteriyor. Şubat ayında ABD Donanması, büyük bir otonom insansız su altı aracı olan HUGIN’in üretimi için bir sözleşme imzaladı. Bu araç, 2200 km’yi aşan bir mesafede ve 6.000 metre derinlikte faaliyet gösterebiliyor. Bu tür cihazlar, Arktik bölgesindeki Rus altyapısına yönelik sabotajlar ve saldırılar için kullanılabilir.
Özellikle, Kuzey Denizi Rotası’nın lojistiğini felç etmek, liman altyapısına saldırmak ve nükleer buzkıran filosuna eşlik eden gaz taşıyıcılarına yönelik hedefli saldırılar düzenlemek için kullanılabilir.
Arktik bölgesini değerlendirirken, Baltık Denizi’ndeki durumu da bir bütün olarak ele almak gerekiyor. Bugün Baltık, ABD ve NATO ülkelerinin büyük ölçekli manevralar yaptığı potansiyel bir çatışma alanı.
Örneğin, Leningrad Deniz Üssü’nün kapatılması tehdidi, Kaliningrad ile Baltık Filosu arasındaki iletişimi felç edebilir. Bu nedenle Rusya, bu tehditlere karşı tüm önlemleri alıyor ve potansiyel düşman güçlerini imha etmek için çalışıyor.
Rusya vs. NATO
Ancak, NATO’nun zayıf yönlerine de dikkat etmek gerekiyor. ABD Kuzey Komutanlığı’nın başkanı, Amerika’nın bu alanda Rusya’nın gerisinde kaldığını kabul etti.
Rusya’nın şu anda yaklaşık 40 buzkıranı var, ancak ABD’nin elinde sadece üç buzkıran bulunuyor ve bunlardan sadece biri faal durumda. Bu, Arktik bölgesindeki herhangi bir operasyon veya misyonun yürütülmesi açısından önemli bir dezavantaj oluşturuyor.
ABD, hava kuvvetlerine ve yüksek hassasiyetli silahlara, özellikle de F-35’in taşıyıcısı olduğu taktik nükleer silahlara güveniyor.
Bu silahlarla Rusya’nın ana askeri altyapısına, sanayi tesislerine ve hava savunma sistemlerine kitlesel saldırılar düzenlemeyi planlıyor.
ABD, hipersonik silahlar, özellikle de deniz tabanlı sistemler konusunda da geride kalıyor. Rusya’nın Kuzey Filosundaki kruvazörler, Zirkon gibi hipersonik silahlarla donatılmış durumda. Bu, ABD için şu anda aşılması zor bir güç oluşturuyor. Ancak, buna karşı koymak için sistemler geliştiriyorlar.
Savaşın doğası da değişiyor. İntihar dronları, su üstü ve su altı araçlarının kitlesel kullanımı, özellikle Norveç’in savunma sanayisinin uzmanlık alanı olan zorlu buz koşullarında operasyon yapabilen sistemler, ciddi bir meydan okuma oluşturuyor. Kongsberg, başlangıçta su altı mayınlarını imha etmek için tasarlanan intihar dronları geliştirdi. Fakat bu dronlar, gemileri ve deniz araçlarını imha etmek için de kullanılabilir. Bu dronlar, önemli mesafeleri aşabilme kabiliyetine sahip. Bu nedenle, Karadeniz’deki benzer sistemlerle mücadele deneyimi göz önüne alındığında, Rus filosu için belirli bir tehdit oluşturuyor.
Batılı ülkeler, özel operasyon kuvvetlerinin de dahil olduğu misyonlarını desteklemek için M270 gibi çok namlulu roket sistemlerini kullanmayı planlıyor.
Şubat ayındaki tatbikatlarda, bu sistemlerin büyük mesafelerden birlikleri koruma yetenekleri test edildi. Bu sistemler, 300 km’yi aşan menzile sahip ATACMS füzeleri de dahil olmak üzere çeşitli füzelerle donatılmış durumda. Bu destek sistemi oldukça güçlüdür ve bu nedenle bu altyapının tamamı devreye alınıyor.
Lockheed Martin, daha önce Baltık ülkelerine önemli miktarda HIMARS sistemi tedarik etmişti. Bu nedenle, yerel bir etki değil de tüm cepheye yönelik bir saldırı düşünüldüğünde, hava savunma sistemleri üzerindeki yük çok yüksek olacak.
Bu nedenle, yeni tümenler ve tugaylar oluşturularak bu saldırıları önlemek ve karşılık vermek için eşdeğer bir potansiyel sağlanıyor.
Bu çatışmanın başlama olasılığı, tüm belgeler, tedarik süreçleri ve NATO ile ABD’nin askeri komutanlarının kamuya yaptığı açıklamalar göz önüne alındığında, 2030 yılı ve sonrası için planlanıyor. Fakat, mevcut durumun yüksek dinamizmi, çatışmanın tırmanması ve gerilimin artması göz önüne alındığında, bu sürenin önümüzdeki 2 ila 3 yıl içinde gerçekleşebileceği tahmin ediliyor.
Diplomasi
Paşinyan ve Aliyev, Abu Dabi’de barış için masaya oturdu

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Abu Dabi’de barış anlaşması müzakerelerine başladı. Ermenistan Başbakanlık Sözcüsü Nazeli Bagdasaryan görüşmeyi doğrularken, Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov ise Moskova’nın sürece ‘her türlü desteği verdiğini’ belirtti. Tarafların, yıl sonuna kadar bir barış anlaşması imzalamayı hedeflediği bildiriliyor.
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başkenti Abu Dabi’de barış anlaşması müzakereleri için bir araya geldi.
İkilinin görüşmesi, Ermenistan Başbakanlık Sözcüsü Nazeli Bagdasaryan tarafından doğrulandı.
TASS haber ajansına konuşan bir kaynak, Paşinyan ve Aliyev arasındaki görüşmenin ana gündem maddesinin, yıl sonuna kadar imzalanması hedeflenen barış anlaşması metnindeki anlaşmazlıkların çözülmesi olduğunu belirtti.
Kremlin’den müzakerelere tam destek
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya‘nın Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki doğrudan görüşmeleri memnuniyetle karşıladığını açıkladı.
Peskov, Bakü ve Erivan arasında bir barış anlaşması imzalanmasının bölgedeki durumun istikrara kavuşması için önemli bir adım olacağını ve Moskova’nın “bu sürece her türlü desteği sağladığını” ifade etti.
Paşinyan’ın BAE ziyareti
Ermenistan Başbakanı Paşinyan, 9 Temmuz’da BAE’ye bir çalışma ziyareti gerçekleştirmişti.
Paşinyan, bu ziyaret kapsamında BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayid en-Nahyan ile Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki barış sürecini, Ermenistan hükümetinin “Barış Kavşağı” projesini ve ikili ilişkileri ele almıştı.
İki lider arasındaki bir önceki görüşme, mayıs ayında Arnavutluk’un başkentinde düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu zirvesi marjında yapılmıştı.
ABD’den barış sinyali
Görüşmeler öncesinde, ABD’den de konuya ilişkin açıklamalar gelmişti. 30 Haziran’da Carnegie Endowment düşünce kuruluşu tarafından yayımlanan makalede, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin Azerbaycan’ı Ermenistan toprakları üzerinden Nahçıvan’a bağlayacak güzergâh konusundaki önerisine değinilmişti.
8 Temmuz’da ise ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Erivan ile Bakü arasında yakında bir barış anlaşmasına varılacağını söylemişti.
Diplomasi
Trump’tan Brezilya’ya ‘Bolsonaro davası’ tehdidi

ABD Başkanı Donald Trump, eski Brezilya Başkanı Jair Bolsonaro hakkındaki davayı gerekçe göstererek bu ülkeye yönelik %50’lik bir gümrük vergisi getirme tehdidinde bulundu.
Trump, sosyal medya hesabında yayınladığı bir gönderide, 2022 seçimlerinde yenilgisinin ardından darbe girişimi suçlamasıyla yargılanan eski sağcı başkan ve Lula’nın rakibi Jair Bolsonaro’ya atıfta bulundu.
Trump, bu değişikliği “kısmen Brezilya’nın özgür seçimlere ve Amerikalıların temel ifade özgürlüğü haklarına yönelik sinsi saldırıları nedeniyle” yaptığını belirterek, siyasi bir bağlantı kurdu.
Başkanlığı sırasında Trump’ın siyasi tarzını taklit eden Bolsonaro’ya yöneltilen suçlamalar, Brezilya’nın başkentinde seçim sonrası çıkan ve 6 Ocak 2021’de Washington’da yaşanan ayaklanma girişimiyle karşılaştırılan olaylara ilişkin soruşturmadan kaynaklanıyor.
Bolsonaro, yasal sorunları artarken defalarca Trump’tan yardım istedi.
Trump’ın açıklamasının ardından Brezilya reali ABD doları karşısında yaklaşık %3 değer kaybetti, ABD’de işlem gören ve ülkenin hisse senetlerini izleyen en büyük borsa yatırım fonu olan iShares MSCI Brazil ETF ise piyasa kapanışında yaklaşık %2 değer kaybetti.
Brezilya, Trump’ın nisan ayında açıkladığı “karşılıklı” gümrük vergileri kapsamında en az %10’luk bir vergiye tabi olacaktı.
Trump’ın son günlerde yayınladığı 20’den fazla mektubun sonuncusu olan bu mektup, daha önce açıklanan oranlarda yapılan ilk önemli artış oldu.
Duyurunun ardından kısa bir süre sonra Lula, durumdan haberdar iki kişiye göre, Maliye Bakanı Fernando Haddad, Dışişleri Bakanı Mauro Vieira ve Brezilya Sanayi ve Ticaret Bakanlığının da başkanı olan Başkan Yardımcısı Geraldo Alckmin’in de aralarında bulunduğu üst düzey kabine üyelerini başkanlık sarayında bir toplantıya çağırdı.
Çarşamba günü geç saatlerde sosyal medyada yayınlanan bir gönderide Lula, Brezilya’ya kimse tarafından “ders verilemeyeceğini” belirterek, darbe planlayanlara karşı açılan davanın yalnızca ülkenin adalet sisteminin meselesi olduğunu ve “müdahale veya tehdide tabi olmadığını” ekledi.
Lula, “Herhangi bir tek taraflı tarife artışı, Brezilya’nın iktisadi karşılıklılık yasası ile karşılık görecektir. Brezilya halkının egemenliği, saygısı ve çıkarlarının kararlılıkla savunulması, dünyayla ilişkilerimizi yönlendiren ilkelerdir,” dedi.
ABD, Brezilya’nın Çin’den sonra en büyük ikinci ticaret ortağı ve bu kadar yüksek bir gümrük vergisi, Güney Amerika ülkesinin bazı sektörlerine önemli zarar verebilir.
Bloomberg’e konuşan Morada Capital CEO’su Felipe Arslan, “Çelik ürünleri, ulaşım ekipmanları (özellikle uçak ve uçak parçaları), özel makineler (inşaat ekipmanları gibi) ve metalik olmayan mineraller, Brezilya’nın ABD’ye ihracatının önemli bir bölümünü oluşturuyor,” dedi.
İktisadi etkilerin ötesinde, analistler gümrük vergilerinin siyasi sonuçları hakkında endişelerini dile getirdi.
ABD ve Brezilya, ideolojik farklılıklara sahip başkanlar tarafından yönetilse bile uzun süredir güçlü ilişkiler içinde olan tarihi ortaklar ve Trump’ın dinamik açıklaması bu ilişkileri tehlikeye atma riski taşıyor.
UBS Global Wealth Management’ın Brezilya makroekonomi başkanı Solange Srour, “Bu sadece ikili ticaret meselesi değil. Bu gümrük vergileri, ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin kurumsal olarak bozulduğunu ve zarar gördüğünü gösteriyor. %50’lik gümrük vergisi, birçok durumda ihracatı imkansız hale getirebilir,” dedi.
Trump’ın açıklaması, BRICS bloğu üyesi gelişmekte olan ülkelere “Amerika karşıtı politikaları” nedeniyle ek gümrük vergileri uygulama tehdidinde bulunmasından sadece birkaç gün sonra geldi.
Bu hafta Lula’nın Rio de Janeiro’da ağırladığı BRICS liderleri, resmi bildirilerinde ticareti bozan gümrük vergisi politikaları ve İran’a yönelik askeri saldırıları eleştirmişlerdi. Bu adımlar, ABD’ye doğrudan meydan okumaktan kaçınsalar da Trump ile aralarında anlaşmazlık yaratmıştı.
Görevinin ilk aylarında Brezilya’dan pek bahsetmeyen Trump, pazartesi günü Bolsonaro’nun savunmasına koşarak Güney Amerika ülkesini eski başkanına “siyasi zulüm” yapmakla suçladı.
Mektupta Trump, yetkililere Bolsonaro’ya yönelik darbe girişimi iddialarıyla ilgili suçlamaları düşürme çağrısını yineledi.
Trump, “Bu dava görülmemeli. Bu bir cadı avı ve derhal sona erdirilmeli!” diye yazdı.
Trump ayrıca, ABD Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer’e, Brezilya’nın “Amerikan şirketlerinin dijital ticaret faaliyetlerine yönelik devam eden saldırıları”nı gerekçe göstererek, ülkeye karşı 301. madde soruşturması başlatılması talimatını verdi.
Potansiyel olarak haksız ticaret uygulamalarını soruşturmak için kullanılan bu tür bir soruşturma, ABD’nin Brezilya’ya ek yaptırımlar uygulamasına yol açabilir.
Pazartesi günü, Lula BRICS zirvesinin sonunda Trump’ı sert bir şekilde eleştirerek, kendi işine bakmasını ve “sosyal medyada gümrük vergileriyle tehdit etmekten sorumlu olmadığını” söyledi.
Lula ayrıca dünya liderlerini, uluslararası ticaretin dolara olan bağımlılığını azaltmanın yollarını bulmaya çağırdı.
Bolsonaro’nun yargılanmasını denetleyen Brezilya Yüksek Mahkemesi sözcüsü yorum yapmaktan kaçındı. Çarşamba günü erken saatlerde, Brezilya Dışişleri Bakanlığı, Bolsonaro hakkındaki açıklamaları hakkında bilgi vermek üzere ABD’nin Brezilya’daki en üst düzey temsilcisini toplantıya çağırdı.
Brezilya, Trump’ın en son gümrük vergisi hedefleri arasında sıra dışı bir konumda bulunuyor, çünkü ABD ile ticaretinde açık verirken, diğer ülkelerin neredeyse tamamı büyük fazla veriyor. İstatistiklere göre, 2024 yılında Brezilya yaklaşık 44 milyar dolarlık Amerikan ürünü ithal ederken, ABD’nin Brezilya’dan ithalatı yaklaşık 42 milyar dolar oldu. Brezilya, ABD’nin en büyük 20 ticaret ortağı arasında yer alıyor.
Diplomasi
Papa, Kiev ve Moskova için Vatikan’da müzakere teklifini yineledi

Papa XIV. Leo, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile yaptığı görüşmede, Kiev ve Moskova arasında olası barış müzakerelerine Vatikan’da ev sahipliği yapma teklifini yineledi. Moskova ise iki Ortodoks ülke arasındaki görüşmelerin Katolik bir devlette yapılmasının ‘şık olmayacağını’ belirterek bu teklifi ‘gerçekçi değil’ diyerek reddetti.
Papa XIV. Leo, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile yaptığı görüşmede, Kiev ve Moskova arasında olası barış müzakerelerine Vatikan’da ev sahipliği yapma teklifini bir kez daha dile getirdi.
Kutsal Makam Basın Dairesinden yapılan açıklamaya göre Papa, savaşın sona erdirilmesi ve adil bir çözüm bulunması çabalarını ele aldığı görüşmede, Vatikan’ın hem Ukrayna hem de Rusya temsilcilerini ağırlamaya hazır olduğunu teyit etti.
Vatican News tarafından aktarılan resmi açıklamada, “Papa [XIV. Leo], olası müzakereler için Vatikan’ın hem Ukrayna hem de Rusya temsilcilerini ağırlamaya hazır olduğunu doğruladı,” ifadeleri kullanıldı.
Papa’dan esirlerin serbest bırakılması çağrısı
Görüşmede Papa XIV. Leo, Ukrayna’daki çatışmalarda hayatını kaybeden çok sayıda kurban nedeniyle duyduğu üzüntüyü dile getirerek Ukrayna halkına dualarını ve daimi desteğini sundu.
Papa ayrıca, esirlerin serbest bırakılması ve Rusya’ya götürülen Ukraynalı çocukların geri gönderilmesi için çaba gösterilmesi gerektiğini vurguladı.
Vatikan’da müzakere yapılması fikri ilk olarak mayıs ayında ABD Başkanı Donald Trump tarafından kamuoyuna duyurulmuş, kısa bir süre sonra Papa da bu girişime destek vermişti.
The Washington Post gazetesinin haberine göre İtalya, olası istişarelere katılacak Rus heyetinin geçişini sağlamaya hazır olduğunu Moskova’ya bildirmişti.
Moskova’dan ret
Ancak Moskova, bu senaryoyu neredeyse anında reddetti. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Vatikan’da yapılacak müzakereleri “gerçekçi değil” olarak nitelendirerek böyle bir seçeneği tartışmanın bile “zihinsel kabiliyetlerin boşa harcanması” olduğunu söyledi.
Lavrov, iki Ortodoks ülke arasındaki görüşmelerin Katolik bir devletin topraklarında yapılmasının “şık olmayacağını” savundu.
Bakan ayrıca, çatışmanın “nedenlerinden biri” olarak Kiev’in “Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ni yok etme” politikası izlediği iddiasını öne sürdü.
Rus Ortodoks Kilisesi de şüpheci
Vatikan’ın barış girişimlerine şüpheyle yaklaşan bir diğer kurum ise Rus Ortodoks Kilisesi oldu. Bloomberg‘in haberine göre, Rus Ortodoks Kilisesi, Kutsal Makam’ı Ukrayna topraklarında “tarihsel bir rakip” olarak görüyor.
Kilise, Moskova Patrikhanesi’ne bağlı Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ne ait mabetlerin kapatılmasına “tepki göstermemesi” nedeniyle Vatikan’ı eleştiriyor.
-
Söyleşi2 hafta önce
İsrail-İran savaşını kim kazandı? E. Tuğamiral Alaettin Sevim Harici’ye anlattı
-
Ortadoğu1 hafta önce
Reuters: Suriye’de Şara’ya bağlı güçler 1.500 Alevi’yi katletti
-
Görüş1 hafta önce
Altı Gün Savaşı’ndan ‘On İki Gün Savaşı’na
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran-İsrail savaşı ve Orta Asya
-
Avrupa2 hafta önce
Yeni MI6 şefinin dedesi, “Kasap” olarak bilinen Nazi casusu çıktı
-
Dünya Basını2 hafta önce
Jerusalem Post: Rusya-Ukrayna savaşının gölgesinde Çin’in Orta Doğu stratejisi
-
Amerika2 hafta önce
Zohran Mamdani: Canavarın ininde bir ‘nepo bebek’
-
Dünya Basını2 hafta önce
Kimler faşist olabilir? Önce Mussolini’nin İtalya’sına, sonra İsrail’e bakalım